Bir doktor yasın 7 aşamasını ve beynin bunlarla nasıl başa çıktığını ortaya koydu

Bir doktor yasın 7 aşamasını ve beynin bunlarla nasıl başa çıktığını ortaya koydu
TT

Bir doktor yasın 7 aşamasını ve beynin bunlarla nasıl başa çıktığını ortaya koydu

Bir doktor yasın 7 aşamasını ve beynin bunlarla nasıl başa çıktığını ortaya koydu

Beynimizin kayıp ve hüzün duygularını nasıl işlediğini anlamak, iyileşme sürecine dair değerli içgörüler sağlayabilir. Onlymyhealth sitesinde yayınlanan yeni bir makaleye göre, 1969 yılında psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross, bir kişinin bir kayıpla karşılaştığında sıklıkla yaşadığı duygusal yolculuğu yönelik ‘yasın yedi aşaması’ kavramını ortaya attı.

İlk aşama: Şok ve inkar

Bu aşamada zihin kaybın gerçekliğini kavramak için mücadele eder. Beyin koruyucu bir inkar durumuna girerek bizi ezici duygusal etkilerden korur. Şok ve inkar aşaması, ilk travmayla başa çıkmamıza yardımcı olmak için beynin stres hormonlarının salınması gibi savunma mekanizmalarını harekete geçirir.

İkinci aşama: Yoğun duygusal acı ve suçluluk duyguları

Beyin, amigdala ve ön singulat korteks gibi duygusal düzenlemeyle ilişkili bölgeleri aktive ederek kederi iyileştirmeye çalışır. Beynin bu bölgeleri, kaybın değerlendirilmesinde ve duygusal önem verilmesinde çok önemli bir rol oynar, bu da acı ve kendini suçlama duygularına yol açar.

Üçüncü aşama: Öfke, pazarlık ve anlam arayışı

Beynin duyguları düzenlemekten sorumlu olan limbik sistemi bu aşamada oldukça aktif hale gelir. Şiddetlenen bu duygusal durum, genellikle kişinin kendisine, başkalarına ve hatta durumun kendisine karşı öfke hissetmesine yol açar. Bunun yanı sıra beyin, çaresizlik karşısında bir kontrol duygusu arayarak, kaybı tersine çevirmenin veya önlemenin yollarını bulmaya çalışarak pazarlık yapar.

Dördüncü aşama: Depresyon, umutsuzluk ve yalnızlık

Beyin, duygudurum düzenlemesini etkileyen serotonin gibi nörotransmitterleri serbest bırakarak bu duyguları işler. Karar verme ve öz farkındalıktan sorumlu olan prefrontal korteks de iç gözlem ve boşluk hissine yol açan bir rol oynar.

Beynin ödül sistemi bozulabilir, bu da daha önce zevkli faaliyetlere olan ilginin kaybolmasına yol açar.

Beşinci aşama: Küçük güven anları ve iyileşme olasılığı deneyimlemek

Beynin nöroplastisitesi, nöronlar arasındaki bağlantılara uyum sağladığında ve yeniden bağlantılar oluştuğunda devreye girerek mutlu duyguların yavaş yavaş oluşmasını sağlar. Bu aşamada, beynin bilişsel kontrol ve planlamadan sorumlu ön bölgeleri, bazı işlevleri yeniden kazanarak, bireylerin üzüntülerinin ötesinde bir gelecek tasavvur etmelerini sağlar.

Altıncı aşama: Umut ve yeni gerçekliğin yeniden inşası

Bu aşamada beyin, yeni bir gerçekliği yeniden inşa etme sürecine aktif olarak katılır. Problem çözme ve karar verme ile ilgili olan prefrontal korteks, bireylerin değişikliklere uyum sağlamasına ve kayıptan anlam çıkarmasına yardımcı olur. Direnç ve baş etme stratejileri ile ilişkili sinir ağları daha belirgin hale gelir ve kabul ve kontrol duygusuna doğru kademeli bir geçiş sağlar.

Yedinci aşama: Kaybın kabulü ve geleceğe yönelik umut

Beynin duygusal düzenleme ve dayanıklılıkla ilişkili nöral devreleri, önemli ölçüde yeniden bağlantılardan geçer. Bu yeniden yapılanma, insanların kayıplarını benimsemelerine ve yeni bir amaç ve umut duygusuyla ilerlemelerini sağlar.

Yasın yedi aşaması, kişilerin kayıpla karşı karşıya kaldıklarında geçirdikleri duygusal yolculuğu anlamak için bir çerçeve sunar. Şoktan, inkara, inkardan kabul ve umuda kadar her aşama, beynin karmaşık yas sürecini yansıtır.  Dolayısıyla bu aşamaları ve altta yatan nörolojik süreçleri anlayarak, iyileşmeye giden zorlu yolda ilerlerken kendimiz ve başkaları için empati, destek ve iyileşme yolları geliştirebiliriz.



Devrim yaratabilir: Laboratuvarda insan dişi üretildi

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Devrim yaratabilir: Laboratuvarda insan dişi üretildi

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni araştırmaya göre bilim insanları ilk kez laboratuvarda başarılı şekilde insan dişi üretti.

King's College London'daki araştırmacılar, bu büyük atılımın gelecekte hastaların kaybettiği dişlerini yeniden çıkarmasını sağlayabileceğini ve dolgularla diş implantlarına alternatif sunabileceğini söylüyor.

Ekip, diş gelişimi için gerekli ortamı taklit eden, hücrelerin sinyal göndermesine ve diş oluşturmaya başlamasına imkan sağlayan bir malzeme geliştirdi.

King's College London'dan rejeneratif diş hekimliği direktörü Dr. Ana Angelova-Volponi, araştırmanın "diş bakımında devrim yaratma" potansiyeline sahip olduğunu belirtti.

Çalışma, köpekbalıkları ve filler gibi bazı hayvanların yeni dişler çıkarabildiğini ancak insanların yetişkinlikten itibaren yalnızca bir set dişe sahip olduğunu söylüyor.

Araştırmacılar bu nedenle dişlerin yenilenebilmesinin diş hekimliği için büyük sıçrama olacağını öne sürüyor.

Sabit ve zaman içinde uyum sağlayamayan implant ve dolguların aksine çalışma, hastanın kendi hücrelerinden yapılan laboratuvarda yetiştirilmiş bir dişin çeneye nasıl entegre olabileceğini ve doğal bir diş gibi kendini nasıl onarabileceğini özetliyor.

Imperial College London'la işbirliği içinde yürütülen araştırma 10 yıldan uzun süredir devam ediyor.

Diş Hekimliği, Ağız ve Kraniyofasiyal Bilimler Fakültesi'nden araştırmacı Xuechen Zhang şunları söyledi:

Dolgular dişleri onarmada en iyi çözüm değil. Zamanla diş yapısını zayıflatır, sınırlı bir kullanım ömrüne sahiptir ve daha fazla çürüme ya da hassasiyete yol açabilir. İmplantlar, invaziv cerrahi ve implantlarla alveolar kemiğin iyi bir kombinasyonunu gerektirir. Her iki çözüm de yapaydır ve doğal diş işlevini tam olarak geri kazandırmaz, uzun vadeli komplikasyonlara yol açma olasılığı vardır. Laboratuvarda yetiştirilen dişler doğal olarak yenilenecek ve gerçek dişler gibi çeneye entegre olacak. Daha güçlü, daha uzun ömürlü ve reddedilme riski taşımayan bu dişler, dolgulardan veya implantlardan daha dayanıklı ve biyolojik olarak uyumlu bir çözüm sunacak.

Bu süreci laboratuvarda yeniden yaratmaya yönelik önceki çabalar, hücreler etkili bir şekilde iletişim kuramadığı için başarısız olmuştu.

Araştırmacılar şimdi iki olası yaklaşımı araştırıyor: İmplant yapmadan önce laboratuvarda bütün bir dişi büyütmek ya da erken evre diş hücrelerini doğrudan hastanın çenesine yerleştirerek gelişmeye devam etmelerini sağlamak.

Zhang şunları ekledi:

Dişleri ağız içine yerleştirmek için farklı fikirlerimiz var. Genç diş hücrelerini eksik dişin bulunduğu yere nakledebilir ve ağız içinde büyümeye bırakabiliriz. Alternatif olarak, hastanın ağzına yerleştirmeden önce tüm dişi laboratuvarda oluşturabiliriz. Her iki seçenek için de çok erken diş gelişim sürecini laboratuvarda başlatmamız gerekiyor.

Dr. Angelova Volponi sözlerine şunları ekledi:

Alan ilerledikçe, bu tür yenilikçi tekniklerin entegrasyonu, diş onarımı ve rejenerasyonu için sürdürülebilir ve etkili çözümler sunarak diş bakımında devrim yaratma potansiyeline sahip.

Independent Türkçe