Çocuklukta aşırı aktif olma ileri yaşlarda yargı konusunda sorunlara yol açıyor

Çocukluktaki öz denetim eksikliği, yetişkinlikte yaşanan olumsuzluklarla doğrudan ilişkili.

Araştırmalar, dikkat zayıflığı olan çocukların eğitimde başarısız olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. (Public Domain)
Araştırmalar, dikkat zayıflığı olan çocukların eğitimde başarısız olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. (Public Domain)
TT

Çocuklukta aşırı aktif olma ileri yaşlarda yargı konusunda sorunlara yol açıyor

Araştırmalar, dikkat zayıflığı olan çocukların eğitimde başarısız olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. (Public Domain)
Araştırmalar, dikkat zayıflığı olan çocukların eğitimde başarısız olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. (Public Domain)

Yapılan araştırmalara göre dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve aşırı aktif olma gibi davranış sorunları olan çocuklar okulda daha az çalışıyor ve ilerleyen yıllarda, iş hayatında da daha az para kazanıyor. Pazartesi günü yayınlanan yeni bir araştırmaya göre çocukken bu sorunları bulunanlar, akranlarına kıyasla sıklıkla zihinsel ve fiziksel sağlık sorunları yaşıyor ve gelecekte hukuk ve yargı ile ilgili sorunlar yaşıyor.

Journal of Developmental Psychology'de yayınlanan araştırma, dikkat bozukluğu olan çocukların muhtemelen daha düşük eğitim düzeyine ve iş yaşamında da ekonomik yönden daha az başarıya sahip olduğunu ortaya koydu. Dürtüsel davranışlar sergileyenlerin ise yetişkinlik döneminde hukuk ve yargı sistemiyle ilgili sorun yaşama olasılığının daha yüksek olduğu kaydedildi.

Teksas Üniversitesi'nden çalışmanın baş araştırmacısı Andrew Koepp, Amerikan Psikoloji Derneği'ne yaptığı açıklamada "Çalışmamız, çocukların erken dönem deneyimlerinin ve becerilerinin yetişkinliğe ulaştıklarında önemli olduğu fikrine geniş destek buldu" dedi.

Çalışma, 2011'de yayınlanan, 1970'lerin başında Yeni Zelanda'nın Dunedin kentinde doğan ve sonraki otuz yıl boyunca takip edilen bin 37 çocuğa ilişkin verilerin incelendiği bir makalenin doğrulaması niteliğinde.

Bu, çocukluktaki özdenetim eksikliği sorunlarının yetişkinlikte yaşanan olumsuzluklarla doğrudan ilişkili olduğuna dair uzun vadeli kanıtlar olan ilk araştırmaydı. Söz konusu zamandan bu yana yayınlanan diğer araştırmalarda bu makaleden 5 binden fazla alıntı yapıldı.

Koepp, konuya dair yaptığı açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Araştırmada cevaplamaya çalıştığımız soru şuydu: Yeni Zelanda örneğinde olduğu gibi çocuklukta yaşanan dikkati ve davranışı kontrol etme zorluğu ABD ve İngiltere’de yetişkin sağlığını ve başarısını etkiliyor mu?”

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Koepp ve meslektaşları ABD ve İngiltere’deki iki büyük katılımcı gruptan alınan verileri incelediler. Birleşik Krallık grubunun tamamında İngiltere, İskoçya veya Galler'de yaşayan 15 binden fazla katılımcı vardı. Katılımcılar, 1958'de aynı hafta içinde doğdular ve 42 yaşına kadar takip edildiler. ABD grubu ise 1991 doğumlu ve 26 yaşına kadar takip edilen bin 168 katılımcıyı içeriyordu.



Bilim insanları dilin haritasını çıkardı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Bilim insanları dilin haritasını çıkardı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Diliniz kilo vermenizde anahtar olabilir mi? Yeni araştırma sayesinde bilim insanları bunun mümkün olabileceğini söylüyor.

Araştırmacılar ilk kez dilin ve şekerli tatları alan tat reseptörünün üç boyutlu yapısının haritasını çıkardı.

Bu reseptörler tatlı tadı veren çok sayıda farklı kimyasal maddeyi algılayabiliyor ve ekşi ya da acı tatlar için kullanılanlar gibi diğer reseptörlerin aksine çok hassas olmayacak şekilde evrimleşmiş. Bu da enerji ihtiyacımız nedeniyle şekerli gıdalara yönelmemize ve onları arzulamamıza neden oluyor.

Çarşamba günü yapılan açıklamaya göre, bu tatlı tat reseptörünün daha iyi anlaşılması, onu düzenleyecek ve şekere olan iştahımızı değiştirebilecek şeylerin keşfedilmesini sağlayabilir.

Columbia Üniversitesi ve Howard Hughes Tıp Enstitüsü'nde doktora sonrası araştırmacı olan Dr. Juen Zhang yaptığı açıklamada, "Şekerin obezitede oynadığı öncü rol göz ardı edilemez" dedi.

Bugün şekerin yerine kullandığımız yapay tatlandırıcılar, şeker yeme arzumuzu anlamlı şekilde değiştirmiyor. Artık reseptörün neye benzediğini bildiğimize göre, daha iyi bir şey tasarlayabiliriz.

Zhang, Cell adlı akademik dergide yayımlanan bulguların ortak baş yazarı.

Bu dönüm noktasına ulaşmak için Zhang ve ortak yazarları üç yıl çalıştı.

Reseptörü analiz etmek için kriyo-elektron mikroskopi adılı tekniği kullandılar. Dilin ve tatlı reseptörünün 3 boyutlu yapısının görüntülerini yakalamak için elektron ışınları ateşlediler.

İki ana yarıdan oluşan reseptör, sinekkapan bitkisine benzeyen bir bileşen içeriyor. Bağlanma cebi adı verilen bu parçanın yapısını bilmek, bazı insanların tatlılara karşı neden bu kadar hassas olduğunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.

Columbia Zuckerman Enstitüsü'nde baş araştırmacı ve çalışmanın ortak yazarı Dr. Anthony Fitzpatrick, "Bu reseptörün bağlanma cebini kesin bir şekilde tanımlamak, işlevini anlamak için kesinlikle hayati önem taşıyor" dedi.

"Tam şeklini bilerek, tatlandırıcıların neden ona bağlandığını ve reseptörü aktive eden veya işlevini düzenleyen daha iyi molekülleri nasıl geliştirebileceğimizi veya keşfedebileceğimizi anlayabiliriz" diye ekledi.

Tatlı tat reseptörü ağızda bulunmasına rağmen, vücudun her yerinde mevcut. Dolayısıyla, haritalar metabolizmayı inceleyen ek araştırmaları destekleyebilir. Bu araştırma, obeziteye karşı süregelen mücadeleye inanılmaz derecede yardımcı olabilir.

Obezite, her 5 çocuktan birini ve her 5 yetişkinden ikisini etkilediği ABD'de üstesinden gelinmesi gereken büyük bir sorun. Dahası, çok fazla şeker tüketmek kalp çevresinde ve karın bölgesinde daha fazla yağ birikimiyle ilişkilendiriliyor ki bu da kişinin sağlığı açısından riskli bir durum.

Fitzpatrick laboratuvarında araştırma teknisyeni ve çalışmanın ortak yazarı Andrew Chang, "İnsanlara yardımcı olabilmek için bilim anlayışımızı ileriye taşımaya çalışıyoruz" dedi.

Independent Türkçe