Kırmızı et ve süt ürünleri kanserle savaşmaya yardımcı olabilir mi?

Araştırmada kırmızı ette vücudun bağışıklık hücrelerinin kansere karşı direnç göstermesine yardımcı olabilecek bir bileşik bulunduğu belirtildi (EPA)
Araştırmada kırmızı ette vücudun bağışıklık hücrelerinin kansere karşı direnç göstermesine yardımcı olabilecek bir bileşik bulunduğu belirtildi (EPA)
TT

Kırmızı et ve süt ürünleri kanserle savaşmaya yardımcı olabilir mi?

Araştırmada kırmızı ette vücudun bağışıklık hücrelerinin kansere karşı direnç göstermesine yardımcı olabilecek bir bileşik bulunduğu belirtildi (EPA)
Araştırmada kırmızı ette vücudun bağışıklık hücrelerinin kansere karşı direnç göstermesine yardımcı olabilecek bir bileşik bulunduğu belirtildi (EPA)

ABD’de yapılan yeni bir araştırmada, kırmızı et ve süt ürünlerinde vücudun bağışıklık hücrelerinin tümörler ve kanserlerle savaşmasına yardımcı olabilecek bir bileşik bulunduğu ortaya çıktı.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Ekim 2015’te yayınladığı raporda, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC), kırmızı etin ‘insanlarda potansiyel kanserojen faktör’ olarak sınıflandırılması sonucuna ulaşılan bazı bilimsel incelemeler yaptığını belirtmişti.

Diğer birçok çalışmada da süt içmenin meme ve prostat gibi bazı kanser türlerine yakalanma olasılığını artırdığı bildirilmişti.

Ancak Chicago Üniversitesi’ndeki bilim insanlarının yürüttüğü yeni çalışmada, trans-vaccenic asit veya TVA olarak bilinen bileşiğin vücuttaki T hücrelerini aktive ettiği görüldü.

Bu da bağışıklık sisteminin mikroplarla savaşmasına ve insanların hastalıklardan korunmasına yardımcı oluyor.

Şarku’l Avsat’ın New York Post gazetesinden aktardığı habere göre TVA, inek, koyun ve diğer memeliler gibi geviş getiren hayvanların etlerinin yanı sıra süt, peynir, tereyağı ve yoğurt gibi süt ürünlerinde bulunuyor.

Çarşamba günü Nature dergisinde yayınlanan çalışma, aynı zamanda kanlarında daha yüksek düzeyde TVA bulunan kanser hastalarının immünoterapiye daha iyi yanıt verdiğini de ortaya çıkardı.

FOTO: Bir kanser hastası (Reuters)
Bir kanser hastası (Reuters)

Araştırmacılar, gıdalarda bulunan küçük moleküller olan yaklaşık 700 bilinen metabolitten oluşan bir veri tabanıyla işe başladı.

Daha sonra metabolitleri kanser karşıtı yetenekleri açısından taradılar.

Bilim insanları, en iyi altı bileşiğin seçilmesinin ardından bunların insan ve fare hücrelerindeki kanserle mücadele yeteneklerini değerlendirdi.

TVA, tümörlerin gelişimiyle mücadelede en iyi performansı gösterdi.

Araştırmacılar ayrıca, farelere TVA açısından zengin bir diyetle beslenmenin, melanom ve kolon kanseri hücrelerinin tümör büyümesini önemli ölçüde azalttığını, vücudun tümörlere sızma ve onlara saldırma yeteneğini arttırdığını da buldu.

Bilim insanları, immünoterapi tedavisi gören lenfoma hastalarından alınan kan örneklerini de analiz etti.

Kanlarında daha yüksek düzeyde TVA bulunan hastaların, daha düşük düzeydeki hastalara göre tedaviye daha iyi yanıt verdikleri görüldü.

Son olarak çalışma, TVA’nın bir immünoterapi ilacının hastalarda lösemi hücrelerini öldürme yeteneğini arttırdığını ortaya çıkardı.

Çalışmanın yazarlarından olan kanser araştırmacısı Jing Chen, araştırma bulgularına ilişkin açıklamasında şunları söyledi:

“TVA gibi tek bir besin maddesinin, hedeflenen bağışıklık hücresi tipi üzerinde çok hedefli bir mekanizmaya ve tüm organizma düzeyinde çok derin bir fizyolojik tepkiye sahip olduğunu görmeyi gerçekten şaşırtıcı buluyorum.”

Çok fazla kırmızı et ve süt ürünü tüketmenin sağlığa zararlı etkilerine dair giderek artan sayıda kanıt olduğuna dikkat çeken Chen, “Bu nedenle bu çalışma, daha fazla çizburger ve pizza yemek için bir bahane olarak alınmamalı” dedi.



Bunamanın 6 önemli nedeni: Bunları engellemek için ne yapılmalı?

Bunama, yaşlanmanın kaçınılmaz bir parçası gibi görülse de durum pek öyle değil (Pixabay)
Bunama, yaşlanmanın kaçınılmaz bir parçası gibi görülse de durum pek öyle değil (Pixabay)
TT

Bunamanın 6 önemli nedeni: Bunları engellemek için ne yapılmalı?

Bunama, yaşlanmanın kaçınılmaz bir parçası gibi görülse de durum pek öyle değil (Pixabay)
Bunama, yaşlanmanın kaçınılmaz bir parçası gibi görülse de durum pek öyle değil (Pixabay)

Bilim insanları demans veya bunama vakalarının yarısının önlenebileceğini söylüyor. 

Alzheimer'ın da içinde yer aldığı nörodejeneratif hastalıklar grubunu ifade eden bunama; hafıza, dil ve düşünce becerilerinde gerilemeyle kendini gösteriyor. 

Bu rahatsızlıklar genellikle yaşlanmayla ortaya çıksa da uzmanlar pek çok vakanın engellenebileceğini görüşünde. 

Oxford Üniversitesi'nde demans üzerine çalışan Prof. David Smith'in yer aldığı bir çalışmada, 344 binden fazla kişinin verisi 15 yıl boyunca takip edilerek bunamaya yol açan 6 temel risk faktörü belirlendi. 

Araştırmacılar bunamayı engellemek için yaşam tarzı, sağlık geçmişi, fiziksel göstergeler, sosyoekonomik durum, sosyal-psikolojik faktörler ve yaşanılan çevreye odaklanılması gerektiği sonucuna vardı. 

Bu faktörlerin orta seviyeye çekilmesinin bunama vakalarının yüzde 43'ünü, iyi seviyede olmasının da yüzde 73'ünü engelleyebileceği tespit edildi. 

Uzmanlar özellikle sağlıksız bir yaşam tarzının, bunamanın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadığının altını çiziyor. 

Dünyanın önde gelen bunama uzmanlarının yürüttüğü başka bir araştırmada da benzer faktörler öne çıkıyor.

Depresyon, diyabet ve yüksek seviye kötü kolesterol gibi sağlık etkenlerinin yanı sıra eğitim durumu, hava kirliliğine maruz kalma ve sosyal izolasyon temel risk faktörleri arasında görülüyor.

Araştırmacılar çocukluktan itibaren bu etmenlere dikkat edilmesinin, vakaların yüzde 45'inin önüne geçebileceği sonucuna vardı. 

Diğer yandan hayatın ileri dönemlerinde de gerekli adımları atmanın fayda sağladığı tahmin ediliyor.

University College London'dan çalışmanın yazarlarından Prof. Gill Livingston "Dünya genelinde pek çok kişi bunamanın kaçınılmaz olduğuna inanıyor ancak durum öyle değil" diyerek ekliyor:

Riske daha uzun süre maruz kalmanın daha büyük bir etkiye sahip olduğuna dair artık daha güçlü kanıtlara sahip olsak da harekete geçmek için asla çok erken ya da çok geç olmadığını da vurgulamak gerekiyor.

Uzmanlar yaşam tarzında yapılacak değişikliklerin bunamayı engelleyebileceğini veya geciktirebileceğini belirtiyor. 

Prof. Livingston şu tavsiyede bulunuyor:

Düzenli egzersiz, sigara içmeme, orta yaşta (örgün eğitim dışında) bilişsel aktiviteyi canlı tutma ve aşırı alkolden kaçınmak gibi sağlıklı bir yaşam tarzı sadece bunama riskini azaltmaz, aynı zamanda bunama başlangıcını da geciktirebilir.

Prof. Livingston özellikle pek hareket etmeyenlerin, en azından yürüyüş yapmaya başlayarak egzersizi hayatlarının parçası haline getirmesini öneriyor.

Yapılan başka çalışmalarda da Akdeniz diyetinin bunama riskini azaltabildiğine dair bulgular ediniliyor.

Bitki ağırlıklı Akdeniz diyeti kabuklu yemişler, kepekli tahıllar ve balık da içeriyor. Özellikle kırmızı et çok az tüketilirken, yağ kaynağı olarak zeytinyağı tercih ediliyor.

Bilim insanları, meyve ve sebzelerdeki antioksidan sayesinde bu beslenme biçiminin bunama riskini azalttığını düşünüyor.

Uzmanlar ayrıca görme ve duyma becerilerindeki gerileme de bunamayla ilişkilendirildiği için işitme cihazları gibi aygıtlara kolay ulaşılabilmesi gerektiğini vurguluyor. 

Birleşik Krallık merkezli Alzheimer Derneği'nden Fiona Carragher, alkol ve egzersiz gibi faktörlerin kişinin kontrolünde olduğunu ancak eğitim eşitsizliği ve hava kirliliği gibi sorunların toplumsal ölçekte çözülmesi gerektiğini söylüyor.

Independent Türkçe, Jerusalem Post, Guardian, Nature Human Behavior, The Lancet, Alzheimer Derneği