Büyük çaptaki araştırma, ömre 10 yıl katan adımı gösterdi

Bulgular, Birleşik Krallık'ta toplum sağlığını iyileştirmek için hükümetin atması gereken adımlara işaret ediyor

(Pexels)
(Pexels)
TT

Büyük çaptaki araştırma, ömre 10 yıl katan adımı gösterdi

(Pexels)
(Pexels)

Yeni bir araştırmaya göre, daha sağlıklı bir beslenme düzenine geçmek ve buna sadık kalmak, orta yaşlı insanların ömrüne neredeyse 10 yıl ekleyebiliyor.

Önceki günlerde Nature Food adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırma, Birleşik Krallık biyobanka araştırması kapsamında beslenme alışkanlıkları belgelenen yaklaşık yarım milyon Britanyalının sağlık verilerini değerlendirdi.

Araştırmacılar 467 bin 354 katılımcıyı beslenme alışkanlıklarına göre gruplandırdı ve verilerin zaman içinde nasıl değiştiğini gözlemledi.

Katılımcılar ya ortalama ve sağlıksız beslenenler ya da İngiltere'nin Beslenme Rehberi'ne (Eatwell Guide) uygun gıda tüketenler ve araştırmacıların "uzun ömür diyeti" diye adlandırdıkları diyete uygun beslenenler olarak gruplandırıldı.

Halihazırda Birleşik Krallık nüfusunun beklenen yaşam süresi doğumdan itibaren kadınlar için yaklaşık 84 yıl, erkekler için de 80 yıl.

Sigara, alkol ve fiziksel aktivite gibi diğer etken faktörler göz önünde bulundurularak yapılan çalışmada, sağlıksız beslenmeden daha sağlıklı beslenmeye geçen ve buna bağlı kalan 40 yaşındaki kadın ve erkeklerin ortalama yaşam sürelerinde yaklaşık 9 ila 10 yıllık bir artış olduğu tespit edildi.

Aralarında Norveç'teki Bergen Üniversitesi'nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, "Burada, Birleşik Krallık Biobanka'sından alınan prospektif popülasyon kaynaklı kohort verilerini kullanarak, sağlıksız beslenme düzeninden Beslenme Rehberi'ndeki önerilere doğru bağlı kalınmış diyet değişiminin 40 yaşındaki erkeklerde 8,9 ve kadınlarda da 8,6 yıllık yaşam beklentisi artışıyla ilişkili olduğunu gösteriyoruz" diye yazdı.

Bilim insanları, "Aynı popülasyonda, sağlıksız beslenme düzeninden uzun yaşamla ilişkilendirilen beslenme düzenine doğru bağlı kalınmış beslenme değişikliği, erkeklerde 10,8 ve kadınlarda da 10,4 yıllık yaşam beklentisi artışıyla bağlantılı" diye ekledi.

Araştırmacılar, diyetlerini daha fazla tam tahıl, kuruyemiş ve meyveyle daha az şekerli içecek ve işlenmiş et tüketecek şekilde değiştirenlerin yaşam beklentisindeki en uzun artışı sağladığını söyledi.

Başlangıçta ortalama bir diyet uygulayan ve sonra daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarına geçenlerin yaşam beklentisinde daha az artış elde ettiği tespit edildi.

Araştırmacılar, "Daha sağlıklı beslenme modellerine doğru yapılan değişiklikler ne kadar büyük olursa, yaşam beklentisinde beklenen artışlar da o kadar büyük olur" açıklamasında bulundu.

Bilim insanları, beslenme düzeni değişikliği daha ileri yaşlarda başlatıldığında yaşam beklentisi artışlarının daha düşük olduğunu ancak bunların bile önemli olduğunu söyledi. 

Örneğin araştırmacılar 70 yaşındakilerin bile beslenme düzeninde değişiklik yapıp buna bağlı kalmaları halinde yaşam sürelerini 4 ila 5 yıl uzatmayı başarabileceklerini söylüyor.

Son bulgular, Birleşik Krallık'ta sağlık odaklı gıda vergileri, okul ve iş yerlerindeki gıda ortamlarının düzeltilmesiyle birlikte sağlıklı gıdaların maliyetini düşürmek için devlet yardımları gibi insanların sağlığının iyileştirilmesine katkıda bulunabilecek hükümet adımlarına işaret ediyor.

Araştırmacılar, "Bu makalede sunduğumuz yaşam beklentisindeki potansiyel artışlarla dair güncel tahminlerle desteklenen bu tür politika önlemleri, popülasyon genelinde sağlıklı beslenme modellerini iyileştirmek için kaynakların dağıtımına rehberlik edebilir" diye ekledi.

Independent Türkçe



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature