2023’ün en önemli tıbbi başarıları

2023’ün en önemli tıbbi başarıları
TT

2023’ün en önemli tıbbi başarıları

2023’ün en önemli tıbbi başarıları

Her yılın sonunda, yakın zamanda veya gelecekte halk sağlığının iyileştirilmesinde önemli etkisi olacak tıbbi olayları ele alıyoruz. Söz konusu olaylar arasında, hastalıkların nedenlerini, nasıl teşhis edileceğini bilmek, en iyi tedavi yöntemlerinin bulunması ve hastalıklara karşı koruma sağlayacak aşıların keşfedilmesi gibi gelişmeler yer alıyor. Gelişmeler halk sağlığının iyileştirilmesine olumlu bir şekilde yansıyor.

Yapay zeka başta olmak üzere modern teknolojilerin kullanımındaki hızlı gelişmenin milyonlarca insanın hayatının kurtarılmasına katkı sağladığına şüphe yok. Şimdi bu büyük başarıları inceleyeceğiz:

Öncü başarılar

• Alzheimer hastalığına karşı etkili bir ilaç.

Şu ana kadar Alzheimer hastalığını tedavi etmek için kullanılan ilaçların çoğunun hastalığı tamamen iyileştirmeyi başaramadığı, sadece hafızayı ve mantıksal düşünmeyi mümkün olduğu kadar uzun süre korumaya çalıştığı biliniyor. Bu yılın temmuz ayında Leqembi adlı ilaç, klinik araştırmalarda tedavinin, özellikle hastalık evrelerinin başlangıcında, hafıza bozukluğunun fark edildiği anda kullanılması durumunda, hastaların durumunun kötüleşmesini net bir şekilde yavaşlatmada etkinliğini gösterdikten sonra ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylandı.

Yeni ilaç, ilaçla aynı formda olan ancak hasta üzerinde psikolojik etki yaratacak etken madde içermeyen plasebodan yüzde 27 daha iyi performans gösterdi. Hastalar daha uzun süreler boyunca mümkün olduğu kadar normale yakın bir şekilde hastalıkla başa çıkabildi ve büyük ölçüde bağımsızlıklarına kavuştu. Bu ilaç hastalığa çare olmasa da, Alzheimer hastalığının altında yatan nedeni tedavi eden, beyinde zayıf hafızaya yol açan beta-amiloid plak tabakasını ortadan kaldıran ve erken evrelerde hastalığın seyrini değiştiren ilk onaylanmış ilaç oldu. Söz konusu ilaç, hastanelerde iki haftada bir, birer saat süreyle intravenöz damlama yoluyla uygulanıyor.

• Yapay insan embriyoları.

Birleşik Krallık’taki Cambridge Üniversitesi ve ABD’deki Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden bilim insanları, yalnızca kök hücreleri kullanarak yumurta veya sperm içermeyen yapay insan embriyoları oluşturmayı başardı.

Kök hücreler daha önce vücuttaki organların yerini almak üzere kullanılmış olsa da, tamamen işlevsel bir embriyo oluşturma başarısı ilk kez gerçekleşti. Bu embriyo, genellikle milyonlarca hücreye bölünen ve tam bir embriyo olmaya devam eden hücreleri içerdiğinden, oluşumunun erken aşamalarında normal embriyolara benziyor. Şimdiye kadar modelde atan bir kalp ya da beyin aşamasına ulaşılamadı.

Ancak aynı hücreler, oluşumunun başlangıcında plasentayı ve fetüsü çevreleyen keseyi, yolk kesesini oluşturur ve anne rahmine yerleşir ve bölünme tam bir fetüs haline gelinceye kadar devam eder.

Büyük bilimsel başarıya rağmen çoğu bilim insanı bu deneylere etik, yasal ve dini nedenlerden dolayı karşı çıktı. Ancak bu embriyoları yapan araştırmacılar, öncelikli amaçlarının gelecekte genetik hastalıklardan kaçınmak, tekrarlayan düşüklerin biyolojik nedenlerini ortadan kaldırmak ve embriyoları tehlike altında bırakmadan üzerinde çalışma yapabilme imkanı sağlamak olduğunu açıkladı.

• Hamile kadınlar için RSV’ye (Respiratuar Sinsityal Virus) karşı aşı.

Bu yılın Ağustos ayında, FDA bebekleri doğum sonrası dönemde 6 aylık olana kadar RSV enfeksiyonundan korumak için hamile kadınlarda kullanılacak ilk aşıyı onayladı. Zira bu dönemdeki enfeksiyon çok ciddi olur ve ölüme yol açabilir.

Abrysvo adı verilen aşı hamileliğin sonunda yani 32 ila 36 hafta arasında kadınlara yapılıyor ve kas içine bir kez uygulanan bir enjeksiyondan oluşuyor. Yapılan klinik çalışmalarda aşı, alt solunum yolu hastalıklarının (LRTD) görülme sıklığını 90 gün içinde yüzde 81,8, doğumdan sonraki ilk 6 ayda ise yüzde 69,4 oranında azaltmayı başardı.

Genel olarak, solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığını yüzde 57,3, çok şiddetli semptomları ise yüzde 76,5 oranında azaltmayı başaran ilacın yan etkileri basit ve enjeksiyon yerindeki ağrı, baş ağrısı, kas ağrısı ve mide bulantısından fazlası olmuyor.

Göz nakli ve gen tedavileri

• Dünyanın ilk tam göz nakli.

Bu yıl, New York Üniversitesi’ndeki cerrahlar, sol göz de dahil olmak üzere yüzün sol tarafını tahrip eden bir kaza yaşayan 40’lı yaşlarındaki bir hastaya ilk kez başarılı bir şekilde tam göz nakli ve yüz nakli yapmayı başardı.

Cerrahlar, o zamana kadar en büyük başarı, sadece oftalmi vakalarında kornea nakliyken, bu ameliyatın büyük ve benzeri görülmemiş bir bilimsel başarı olduğunu söyledi. Şu anda hastanın gözü yeniden görmese de doktorlar bunun önümüzdeki aylarda gerçekleşeceğini umuyor. Ameliyat 21 saat sürdü. Cerrahlar gözü besleyen kan damarlarının da retina gibi verimli çalıştığını belirtti.

Hasta, doktorların başlangıçta estetik nedenlerden dolayı yüz nakli kapsamında sadece göz küresini yerleştirmeyi planladıklarını ancak daha sonra gözün tamamını nakletmeye çalıştıklarını ve bunun başarılı olduğunu söyledi. Cerrahlar, iyileşmeyi ve görme yeteneğinin yeniden kazanılması olasılığını teşvik etmek için donörün iliğinden hastanın optik sinirine kök hücreleri nakletti ve bu süreç, binlerce hastaya gelecek için büyük umut verdi.

•Anemi için CRISPR teknolojisi kullanan ilk gen terapisi.

Bu yıl, düzenli aralıklarla bölünmüş palindromik tekrar kümeleri (CRISPR) gen terapisi (2020'de Nobel Ödülü'nü kazanan teknoloji) orak hücreli anemi ve talasemi gibi kan hastalıklarını tedavisinde kullanılmak üzere İngiltere’de onaylandı. Söz konusu hastalıklar, kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobini etkileyen ve bunların bozulmasına aneminin ve orak hücreli anemi durumunda şiddetli ağrı gibi diğer birçok semptomun ortaya çıkmasına neden olan kalıtsal hastalıklardır. Hemoglobini, bir kan hücresi orağa benzer ve bu nedenle diğerine yapıştığı için kanın dolaşım yetersizliği sonucu pıhtılaşması sonucunda oluşur.

Yeni gen terapisi, kemik iliğindeki kök hücrelerde hemoglobin üretiminden sorumlu genlerdeki kusuru düzeltmek ve sağlıklı ve aktif hemoglobin üretmesini sağlamak için çalışıyor. Genler ilikten alınıp laboratuvarda işlendikten sonra hastaya tekrar enjekte ediliyor. Bu da, hayatının geri kalanında mevcut kan nakli tedavisine ve anemi dışındaki diğer semptomların tedavisine gerek duymamasını sağlıyor.

Bu tekniğin geniş çapta yaygınlaştırılmasındaki tek sorun, bir hastayı tedavi etmenin maliyeti yaklaşık bir milyon dolar olması göz önüne alındığında yüksek fiyatlı, ancak araştırmacılar gelecekte daha yaygın hale geldikçe maliyetin düşeceğini umuyor.

Beyin elektrotları ve yapay pankreas

• İnme hastalarında hareket yeniden sağlanıyor. Nöronların yenilenmediği biliniyor, bu nedenle felçli bir kişi hayatının geri kalanında uzuvlarını hareket ettiremiyor. Çoğu zaman beyinde oluşan kan pıhtıları vücudun bir uzvunda hareket kaybına neden oluyor ve bir el veya bacakta hareket kaybı yaşayanların yaklaşık üçte biri hareketlerini geri kazanamıyor.

Bu yıl, 2012 yılında meydana gelen birkaç felç nedeniyle vücudunun sol tarafı felç olan genç bir kadın, boynuna elektrotlar yerleştirildikten sonra elindeki hareket kabiliyetini yeniden kazandı. Bilim insanları, beyinden gelen sinir sinyallerini motor nöronlara iletmek için duyu nöronlarını uyaran elektrotlar aracılığıyla hareketi yeniden sağlamaya çalıştıklarını ve böylece etkilenen uzvun hareket ettirilebileceğini açıkladı. Yaralı genç kadın Heather Rendulic, sakatlığından bu yana ilk kez bıçak ve çatalla biftek keserken elini verimli bir şekilde kullanabildiğini söyledi. Araştırmacılar, yeni teknolojilerinin kalıcı engelli insanlar için yeni bir umut sunduğunu belirtti.

• Akıllı yapay pankreas.

Her ne kadar bilim adamları birkaç yıl önce yapay bir pankreas yaratmış olsalar da, bu yıl yapay zekanın kullanılması, insülin salgılayabildiği için bu modellerin oldukça verimli çalışmasını sağladı. Temel olarak eksik veya tam insülin sekresyonu olan hastalarda tip 1 diyabette kullanıyor, bu da kan şekerinin kontrol edilememesine yol açıyor.

Cihaz, cebe sığabilecek küçük bir kitapçık boyutunda, her kişinin bireysel ihtiyaçlarına, kilosuna ve her yemekten sonra kanda bulunan glikoz miktarına göre insülin miktarının belirlenmesini sağlayan özel bir sistemle programlanmış insülin pompasıdır.  Ayrıca aç kalınması durumunda hastaya bağlanan bir cihaz aracılığıyla kan şekerini (CGM) Bluetooth teknolojisi ile sürekli olarak ölçerek kan şekerini artırarak veya azaltarak düzenli kalmasını sağlayabiliyor.

Artık 6 yaşına kadar olan çocukların kullanılabiliyor. Cihaz, vücut ağırlığına bağlı olarak insülin dozunu otomatik olarak veriyor ve manuel giriş veya doz ayarlaması gerektirmiyor.

Cihaz aynı zamanda yemeklerin akıllı bir şekilde yönetilmesi özelliğine sahip bu, hastanın karbonhidrat miktarına dayalı olarak insülin miktarını doğru bir şekilde hesaplamasına gerek olmadığı anlamına geliyor. Ancak bunları küçük, orta veya büyük olarak cihaza yerleştirmeniz yeterli ve cihaz FDA onaylandı.

Beyin okuma ve sanal eğitim

• Beyindeki düşünceleri okumaya yarayan bir cihaz.

Bu yıl boyunca ABD’deki Texas Üniversitesi'nden araştırmacılar, muayene sırasında ses, statik veya hareketli görüntü gibi farklı şeylere yanıtları izlemek ve beyne sunulan her şeye karşı sinirsel etkileşimi görmek için fonksiyonel MR kullanılarak, beyindeki sinirsel aktiviteyi izleyen sonra insan düşüncelerini tercüme edebilen yapay zeka (AI) teknolojisine sahip bir cihaz geliştirdiler. Sonrasında yapay zeka algoritmalarının dili (AI dil algoritmaları) kullanılarak, her tepki için bir tür sözlük oluşturuldu ve konuşma gibi bir ifade biçimi haline getirildi.

Bu teknoloji ile konuşma yeteneğini kaybetmiş hastalar kendilerini açık ve kesin bir şekilde ifade edebilirler. Bu teknoloji henüz kullanım aşamasının başlarında olmasına rağmen konuşma yeteneğini kaybeden, söylemek istediklerini net bir şekilde ifade edebilen felçli hastalar için geleceğe dair büyük bir umut veriyor.

• Cerrahların eğitimi için sanal gerçeklik.

 Sanal gerçeklik teknolojisinin modernliğine ve herkesin zihninde oyun ve eğlence programlarıyla ilişkilendirilmesine rağmen, bu yıl hastayı incelemek ve karmaşık cerrahi prosedürlere hazırlanmak için harika bir görsel fırsat sağlayan olağanüstü bir eğitim aracı, cerrahların işe başlaması veya yeni ameliyatlar gerçekleştirmesi konusundaki verimliliğinin artırılmasına önemli ölçüde katkıda bulundu.

Örneğin bir cerrahın belirli bir cerrahi teknikte ustalık kazanması için en az 75 ameliyat yapması gerekiyor. Sanal eğitimde bunu sağlıyor ve hastanın hayatının tehlikeye atılması önlenerek ameliyatlar tekrarlanıyor. California Üniversitesi’ndeki David Geffen Tıp Fakültesi tarafından yürütülen bir klinik çalışması, sanal gerçeklik eğitiminin, geleneksel eğitim tekniklerine kıyasla katılımcıların cerrahi performansını yüzde 230 oranında artırdığını ortaya çıkardı.

Araştırmacılar, sanal gerçeklik teknolojilerinin, insan vücudunun ve anatomisinin 360 derecelik kapsamlı bir görünümünü sağladığını ve MRI veya CT taraması gibi geleneksel teşhis araçlarının 3 boyutlu bir modelle kullanılmasına olanak tanıdığını ve gelecekte hastalara faydası olacağını belirtti.

• Nobel tıp ödülü.

Bu yıl Nobel Ödülü, araştırmaları koronavirüs salgınıyla mücadelede de kullanılan belirli mRNA aşı teknolojilerinin temellerinin atılmasına katkıda bulunan bilim insanlarına verildi. Söz konusu aşılar salgının kontrol altına alınmasında en büyük katkıyı sağladı. Bu teknoloji esas olarak aşının, hücrelerin RNA’yı çözmesine, tanımasına, ona karşı antikor oluşturmasına ve vücudun tekrar maruz kalması durumunda onunla başa çıkmasına olanak tanıyacak şekilde yağ yoluyla vücut hücrelerine iletilmesine dayanıyor.

Yeni teşhis ve tedaviler

• Pankreas kanserinin öngörülmesi.

Pankreas kanseri nadir görülmesine rağmen en agresif kanser türlerinden biridir. Genel olarak kansere bağlı ölümlerin yaklaşık üçüncü önde gelen nedeni pankreas kanseridir ve çoğunlukla vücudun çeşitli bölgelerine yayıldıktan sonra son aşamalarında keşfedilir. Bu yıl bilim insanları, yatkınlığı olan kişilerde enfeksiyonu tam üç yıl önce tahmin edebilen, yapay zekaya (AI) dayalı bir cihaz geliştirdi. Bu, risk faktörlerinden kaçınmaya ve tedaviye erken başlamaya katkıda bulunabilir.

Araştırmacılar, uzun yıllar boyunca takip edilen milyonlarca insan hakkında, bu kişilerin alışkanlıkları, durumları, hastalık geçmişleri ile ilgili her türlü tıbbi bilgiyi cihaza girdiler. Bazıları hastalandı ve model, teşhis öncesindeki vakaların sırasını inceleyerek hastalanma riski en yüksek olanları belirlemeyi öğrendi. Model, deneyler aracılığıyla, üç milyon vakadan yaklaşık dört bin vakayı, enfekte olmadan üç yıl önce doğru ve kesin bir şekilde tanımladı.

• Parkinson hastalığında el titremesi için tedavi.

Parkinson hastaları ellerinde sürekli istemsiz titremeler yaşar ve bu onların hiçbir şeyi kavrayamamalarına neden olur. Tekrarlayan bu titremelerin kontrol altına alınması tedavide oldukça önemlidir. Çoğu durumda ağızdan alınan ilaçlar bunu tamamen durduramaz.

Son zamanlarda ister Parkinson hastalığı ister başka herhangi bir nörolojik hastalığın belirtisi olsun, el titremesini tedavi etmek için bileğe takılabilen elektronik cihazlar geliştirildi. Söz konusu cihazlar bu titremelerin kontrolünde etkinlik gösterdi. Bu yılın haziran ayında FDA, Cala kIQ sistemi adlı özel bir cihazı onayladı. Bu cihaz, şu ana kadar bu konuda kullanım için onaylanmış tek cihaz ve her hastada gücüne bağlı olarak eldeki titremeyi önleyen sinir uyarımı yoluyla çalışıyor. Doktorlar gelecekte bu cihazın kullanımının yaygınlaşmasını umuyor.

• Ülseratif koliti tedavisi.

Kesin nedenleri henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, ülseratif kolitin büyük olasılıkla bağışıklık sistemindeki bir bozukluk sonucu vücut hücrelerinin birbirine saldırması sonucu ortaya çıkıyor. Kolonda yara ve ülserlere neden olurken bu da genelde kanama nöbetlerine, karın ağrısına ve ishale yol açıyor. Hastalık gençleri de etkiliyor. Ancak her yaşta görülebilir. Hastalığın henüz kesin bir tedavisi yok ancak hastalara semptomların şiddetli olduğu dönemde bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar ve kortizon uygulanıyor. Bu yıl FDA, semptomları kontrol edebilen ve bağışıklık reaksiyonlarını durdurabilen etkili bir ilacı onayladı. Bilimsel adı Etrasimod olan ilaç, günde yalnızca bir kez alınıyor. Klinik çalışmalarda iyi sonuçlar veren ilacın hastaların hayatını daha iyi yönde değiştirmesi bekleniyor.



Uzmanlar kabızlığa iyi gelen 4 gıdayı saydı

 Kabızlık, Amerikalı yetişkinlerin yüzde 16'sını etkiliyor. Lif açısından zengin besinler tüketmek iyi gelebilir (Unsplash)
Kabızlık, Amerikalı yetişkinlerin yüzde 16'sını etkiliyor. Lif açısından zengin besinler tüketmek iyi gelebilir (Unsplash)
TT

Uzmanlar kabızlığa iyi gelen 4 gıdayı saydı

 Kabızlık, Amerikalı yetişkinlerin yüzde 16'sını etkiliyor. Lif açısından zengin besinler tüketmek iyi gelebilir (Unsplash)
Kabızlık, Amerikalı yetişkinlerin yüzde 16'sını etkiliyor. Lif açısından zengin besinler tüketmek iyi gelebilir (Unsplash)

Julia Musto 

Kabızlık mı çekiyorsunuz? Yalnız değilsiniz.

Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 16'sı, dışkılamada zorlanma, şişkinlik hissi, kramp ve mide bulantısı, çok fazla gaz çıkarma veya sık sık geğirme gibi kabızlık belirtilerinden muzdarip.

Bu rahatsızlık ilaç ve tıbbi müdahalelerle tedavi edilebiliyor ancak yeterli miktarda karbonhidrat lifi almak da kabızlığın giderilmesine fayda sağlayabilir.

Halihazırda çoğu yetişkin günde yaklaşık 15 gram lif tüketiyor; ki bu, optimal sağlık için önerilen 25 ila 38 gramdan ciddi derecede daha az.

University Hospitals'tan gastroenterolog Dr. Vu Nguyen "Daha fazla lif tüketmenin, kabızlık hastalarında dışkıyı yumuşattığı ve dışkılama sıklığını iyileştirdiği gösterildi. Potansiyel faydaları, düşük maliyeti ve minimum yan etkileri nedeniyle bu, birinci basamak tedavi yöntemi" diyor.

Marketten satın alabileceğiniz birkaç yaygın ürün, bir dahaki sefer ilgili rahatsızlığı hafifletmeniz gerektiğinde lif ihtiyacınızı karşılamanızı sağlayabilir.

Bezelye

Bir fincan bezelye 9 gram lif içeriyor. Yan yemek olarak ve güveçte harika gider.

Ancak bezelye aynı zamanda yaklaşık yüzde 80 sudan oluşuyor ve kabızlığı gidermede sıvı tüketimi kritik önem taşıyor.

EatingWell'e konuşan kayıtlı diyetisyen Emily Maus, "Dışkının daha yumuşak ve kolay atılması için sıvı alımı önemli" diyor.

Nohut

Bir fincan nohut 12,5 gram lif barındırıyor.

Kolayca ezilerek kurabiye veya humus yapılabilir ve kızartılarak daha sağlıklı bir atıştırmalık olarak tüketilebilir.

Kayıtlı diyetisyen Rebecca Jaspan, Real Simple'a "Yarım fincan porsiyonunda 6 gram çözünebilir lif bulunan nohut, her öğüne lezzet katmak için mükemmel bir lif kaynağıdır" ifadelerini kullanıyor.

Mercimek

Bir fincan mercimekte 15,5 gram lif var.

Houston Methodist'ten sağlıklı yaşam diyetisyeni olan Amanda Beaver, mercimeği "lif süperstarı" diye adlandırıyor.

Ayrıca harika bir bitkisel protein kaynağı ve yarım fincan pişmiş mercimek 12 gram içeriyor.
 

Lif açısından en zengin meyvelerden biri olan ahududu, iltihapla savaşan antioksidanlara da sahip (AFP)Lif açısından en zengin meyvelerden biri olan ahududu, iltihapla savaşan antioksidanlara da sahip (AFP)

Ahududu

Bir fincan ahududu sekiz gram lif içeriyor.

Cleveland Clinic'e konuşan kayıtlı diyetisyen Anna Taylor, "Tüm orman meyveleri sağlığınız için iyi olsa da ahududu en yüksek lif içeriğine sahip olanı" diye açıklıyor.

Ve elbette lezzetli de.

Ahududu ayrıca kansere yol açabilen iltihaplanmayı azaltabilecek sağlıklı antioksidanlar ve bitki kimyasallarıyla dolu.

Independent Türkçe,independent.co.uk/arts-entertainment/tv


Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Yeni bir araştırmaya göre lama ve deve kanından elde edilen küçük protein molekülleri, Alzheimer hastalığı gibi beyin rahatsızlıklarının tedavisine fayda sağlayabilir ve daha az yan etkiye yol açabilir.

Bağışıklık sistemindeki bir tür antikor olan bu nanokorlar, ilk kez 1990'larda deve, lama ve alpakaları da içeren devegiller ailesinde keşfedildi.

Geleneksel antikorların yaklaşık onda biri kadar olan bu moleküller, başka hiçbir memelide görülmedi.

Kanser gibi hastalıklarda mevcut tedavi yaklaşımları genellikle antikorlara odaklansa da antikor molekülleri vücudun doğal kan-beyin bariyerini geçmekte zorlandığından, bu tedavilerin beyin rahatsızlıklarının tedavisinde sınırlı etkisi var.

Ancak araştırmacılar, çok daha küçük boyutları nedeniyle nanokorların, beyin hastalıklarına karşı daha etkili tedavilere dönüştürülme ve daha az yan etki gösterme potansiyeli taşıdığını söylüyor.

Fransa'daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nden (Centre National de la Recherche Scientifique / CNRS) Philippe Rondard, "Devegil nanokorları beyin bozukluklarına yönelik biyolojik tedavilerde yeni bir çağ açıyor ve tedaviler hakkındaki düşüncelerimizi kökten değiştiriyor" diyor.

Trends in Pharmacological Sciences adlı hakemli dergide yayımlanan yeni çalışmanın yazarlarından Dr. Rondard, "Geleneksel antikorlar ve küçük moleküller arasında yeni bir ilaç sınıfı oluşturabileceklerine inanıyoruz" ifadelerini kullanıyor.

df
Hayvancılık Zirvesi'nde ağıldaki iki alpaka samanların üzerinde oturuyor (Hans Lucas/AFP)

Fareler üzerinde yapılan önceki bir çalışma da nanokorların şizofrenideki davranış bozukluklarını giderebileceğini göstermişti.

CNRS'den Pierre-André Lafon, "Çözünürlüğü yüksek bu küçük proteinler, beyne pasif bir şekilde girebilir" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Dr. Lafon şöyle açıklıyor: 

Buna karşın kan-beyin bariyerini geçmek üzere tasarlanan küçük moleküllü ilaçlar hidrofobik yapıda ve bu da biyoyararlanımlarını sınırlıyor, hedef dışı bağlanma riskini artırıyor ve yan etkilere yol açıyor.

Bilim insanları nanokorların üretiminin, saflaştırılmasının ve mühendisliğinin daha kolay olduğunu ve geleneksel antikorlara kıyasla hedefe göre ince ayar yapılabildiğini söylüyor.

Öte yandan nanokorların insan klinik deneylerinde beyin bozukluklarına karşı test edilebilmesi için birkaç adıma daha ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorlar.

Bilim insanlarına göre asıl zorluk, nanokorların taşınmasını optimize etmek ve güvenliklerini sağlamak.

Dr. Rondard, "Nanokorların kendisiyle ilgili de kararlılıklarını değerlendirmek, düzgün katlandıklarını doğrulamak ve bir araya toplanmadıklarından emin olmak da gerekiyor" diyor.

Uzun süreli depolama ve nakliye sırasında etkinliğini koruyabilen klinik düzeyde nanokorlar ve kararlı formülasyonlar elde etmek gerekiyor.

Independent Türkçe


Bilimsel uyarı: Yaygın bir viral enfeksiyon, kalp ve beyin hastalıkları riskini iki katına çıkarabilir

Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)
Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)
TT

Bilimsel uyarı: Yaygın bir viral enfeksiyon, kalp ve beyin hastalıkları riskini iki katına çıkarabilir

Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)
Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)

Yeni araştırmalar, bazı virüslerin insanları kalp hastalıklarına daha yatkın hale getirebileceğine işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli haber sitesi Fox News’tan aktardığı habere göre bağımsız bir araştırma, koronavirüs (Kovid-19) veya grip hastalığına yakalanan kişilerin enfeksiyondan sonraki haftalarda kalp krizi veya felç geçirme riskinin ‘önemli ölçüde’ daha yüksek olduğunu (3 ila 5 kat daha yüksek) ortaya koydu.

Araştırmacılar, bu sonuçlara ulaşmak için 155 bilimsel çalışmayı inceledi. İncelemenin sonuçları bu hafta Amerikan Kalp Derneği Dergisi'nde (Journal of the American Heart Association) yayınlandı.

Çalışmanın baş yazarı ve Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles David Geffen Tıp Fakültesi'nden Yard. Doç. Dr. Kosuke Kawai şunları söyledi:

“Çalışmamız, akut ve kronik viral enfeksiyonların, felç ve kalp krizi dahil olmak üzere kardiyovasküler hastalıklar için kısa ve uzun vadeli risklerle ilişkili olduğunu ortaya koydu.”

Amerikan Kalp Derneği'nden yapılan basın açıklamasına göre araştırmacılar, grip testi sonucu pozitif çıkan kişilerin, sonraki bir ay içinde kalp krizi geçirme olasılığının dört kat, felç geçirme olasılığının ise beş kat daha fazla olduğu sonucuna vardı.

Kovid-19 enfeksiyonu geçiren kişilerde sonraki 14 hafta boyunca kalp krizi veya felç geçirme olasılığı üç kat daha yüksekti ve bu risk bir yıla kadar yüksek seviyede kaldı.

İltihabın rolü

Açıklamaya göre vücut bir virüse karşı mücadele ederken bağışıklık sistemi iltihaplanmaya neden olan ve kanı pıhtılaşmaya daha yatkın hale getiren kimyasallar salgılıyor.

Bu etkiler, kişi enfeksiyondan kurtulduktan sonra bile bazen devam edebilir. Sürekli iltihaplanma ve pıhtılaşma, kalbe ek yük bindirebilir ve arterlerde plak birikimine yol açabilir. Bu da bazı kişilerin sonraki haftalarda kalp krizi veya felç geçirme riskinin neden daha yüksek olduğunu açıklamaya yardımcı olabilir.

Kardiyolog Dr. Bradley Schaeffer, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Bulgular, düşük dereceli iltihaplanmanın kan pıhtılaşmasını artırarak ve vücudumuza kan sağlayan arterlerin iç yüzeyine zarar vererek rol oynadığını gösteriyor.”

Dr. Schaeffer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnflamasyon ile kalp damar hastalıkları (kardiyovasküler) arasındaki bağlantıyı zaten biliyorduk, ancak bu çalışma, birçok yaygın virüsün daha önce düşündüğümüzden daha büyük bir etkiye sahip olduğunu gösterdi.”

C-reaktif protein (CRP) olarak bilinen inflamasyon belirteçlerinin kalp damar hastalıkları riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu açıklayan Dr. Schaeffer, “İnflamasyon, kötü kolesterolün (LDL) sızmasına ve plaklar oluşturmasına neden olan mikroskobik yırtıklar dahil olmak üzere çeşitli şekillerde arterlere zarar verebilir” dedi.

İltihaplanmanın devam etmesinin bu plakları dengesizleştirebileceğini ifade eden Dr. Schaeffer, “Ayrıca damar yırtılmalarına neden olabilir ve kalp krizi veya felce yol açabilir. İltihaplanma ayrıca trombositleri aktive ederek pıhtılaşma sürecini de harekete geçirir” diye ekledi.

Kronik enfeksiyon riski

Çalışma, insan bağışıklık yetmezlik virüsü (HIV), hepatit C virüsü ve varicella-zoster virüsü (herpes zoster veya zona hastalığına neden olan virüs) gibi bazı kronik virüslerin, uzun vadede kardiyovasküler hastalık riskiyle ilişkili olduğunu ortaya koydu.

Çalışmaya göre HIV'li kişilerin kalp krizi geçirme riskinin yüzde 60, felç geçirme riskinin ise yüzde 45 daha yüksek olduğu tespit edildi. Hepatit C'li kişilerin kalp krizi geçirme riski yüzde 27, felç geçirme riski ise yüzde 23 daha yüksekti. Herpes zoster virüsü ise kalp krizi riskini yüzde 12, felç riskini yüzde 18 artırıyor.

Yard. Doç. Dr. Kosuke Kawai de şu değerlendirmede bulundu:

“HIV, hepatit C ve Herpes-zoster için kardiyovasküler hastalık riskindeki artış, grip ve Kovid-19 sonrası kısa vadeli risk artışına kıyasla daha düşük, fakat bu üç virüsle ilişkili riskler, özellikle uzun soluklu olduğundan klinik olarak önemli olmaya devam ediyor.”

Herpes zoster virüsünün yaşamları boyunca yaklaşık her üç kişiden birini etkilediğini belirten Yard. Doç. Dr. Kawai, “Bu yüzden bu virüsle ilişkili artan risk, nüfus düzeyinde çok sayıda ek kardiyovasküler hastalık vakasına yol açıyor” dedi.

Riskin azaltılması

Araştırmacılar, grip aşısı olanlarda riskin azaldığını gösteren çalışmaları gerekçe göstererek grip, Kovid-19 ve zona aşısı yapılmasını önerdiler.

Yard. Doç. Dr. Kawai, sözlerine şöyle devam etti:

“Aşılama dahil olmak üzere viral enfeksiyonlara karşı önleyici tedbirler, kardiyovasküler hastalık riskini azaltmada önemli bir rol oynayabilir. Önleme, özellikle halihazırda kardiyovasküler hastalığı olan veya risk faktörleri bulunan yetişkinler için önem taşıyor.”

Dr. Schaeffer de bu yaygın virüslerin çoğuna karşı aşı olmanın ‘önemli bir önleyici strateji’ olduğu konusunda Yard. Doç. Dr. Kawai ile aynı düşünüyor.

Çalışmanın kısıtlı kaldığı bazı noktaların olduğuna dikkati çeken araştırmacılar, bunlardan birinin çalışmanın randomize kontrollü çalışmalar yerine gözlemsel çalışmalara dayanması olduğunu söyledi.

Açıklamada şöyle denildi:

“Çoğu çalışma tek bir virüsle enfeksiyonu incelediğinden, virüs veya bakterilerle çoklu enfeksiyonların sonuçları nasıl etkileyebileceği belirsizliğini korur. Nüfusun genelini etkileyen viral enfeksiyonlara odaklanan çalışma, (organ nakli yapılan kişiler gibi) bu tür enfeksiyonlardan orantısız bir şekilde etkilenebilecek yüksek riskli grupları tanımlamadı.”

Araştırmacılar, kalp damar hastalığı olan kişiler için aşı önerilerinin değerlendirilmek üzere bir doktora danışılması tavsiyesinde bulundu.