2023’ün en önemli tıbbi başarıları

2023’ün en önemli tıbbi başarıları
TT

2023’ün en önemli tıbbi başarıları

2023’ün en önemli tıbbi başarıları

Her yılın sonunda, yakın zamanda veya gelecekte halk sağlığının iyileştirilmesinde önemli etkisi olacak tıbbi olayları ele alıyoruz. Söz konusu olaylar arasında, hastalıkların nedenlerini, nasıl teşhis edileceğini bilmek, en iyi tedavi yöntemlerinin bulunması ve hastalıklara karşı koruma sağlayacak aşıların keşfedilmesi gibi gelişmeler yer alıyor. Gelişmeler halk sağlığının iyileştirilmesine olumlu bir şekilde yansıyor.

Yapay zeka başta olmak üzere modern teknolojilerin kullanımındaki hızlı gelişmenin milyonlarca insanın hayatının kurtarılmasına katkı sağladığına şüphe yok. Şimdi bu büyük başarıları inceleyeceğiz:

Öncü başarılar

• Alzheimer hastalığına karşı etkili bir ilaç.

Şu ana kadar Alzheimer hastalığını tedavi etmek için kullanılan ilaçların çoğunun hastalığı tamamen iyileştirmeyi başaramadığı, sadece hafızayı ve mantıksal düşünmeyi mümkün olduğu kadar uzun süre korumaya çalıştığı biliniyor. Bu yılın temmuz ayında Leqembi adlı ilaç, klinik araştırmalarda tedavinin, özellikle hastalık evrelerinin başlangıcında, hafıza bozukluğunun fark edildiği anda kullanılması durumunda, hastaların durumunun kötüleşmesini net bir şekilde yavaşlatmada etkinliğini gösterdikten sonra ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylandı.

Yeni ilaç, ilaçla aynı formda olan ancak hasta üzerinde psikolojik etki yaratacak etken madde içermeyen plasebodan yüzde 27 daha iyi performans gösterdi. Hastalar daha uzun süreler boyunca mümkün olduğu kadar normale yakın bir şekilde hastalıkla başa çıkabildi ve büyük ölçüde bağımsızlıklarına kavuştu. Bu ilaç hastalığa çare olmasa da, Alzheimer hastalığının altında yatan nedeni tedavi eden, beyinde zayıf hafızaya yol açan beta-amiloid plak tabakasını ortadan kaldıran ve erken evrelerde hastalığın seyrini değiştiren ilk onaylanmış ilaç oldu. Söz konusu ilaç, hastanelerde iki haftada bir, birer saat süreyle intravenöz damlama yoluyla uygulanıyor.

• Yapay insan embriyoları.

Birleşik Krallık’taki Cambridge Üniversitesi ve ABD’deki Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden bilim insanları, yalnızca kök hücreleri kullanarak yumurta veya sperm içermeyen yapay insan embriyoları oluşturmayı başardı.

Kök hücreler daha önce vücuttaki organların yerini almak üzere kullanılmış olsa da, tamamen işlevsel bir embriyo oluşturma başarısı ilk kez gerçekleşti. Bu embriyo, genellikle milyonlarca hücreye bölünen ve tam bir embriyo olmaya devam eden hücreleri içerdiğinden, oluşumunun erken aşamalarında normal embriyolara benziyor. Şimdiye kadar modelde atan bir kalp ya da beyin aşamasına ulaşılamadı.

Ancak aynı hücreler, oluşumunun başlangıcında plasentayı ve fetüsü çevreleyen keseyi, yolk kesesini oluşturur ve anne rahmine yerleşir ve bölünme tam bir fetüs haline gelinceye kadar devam eder.

Büyük bilimsel başarıya rağmen çoğu bilim insanı bu deneylere etik, yasal ve dini nedenlerden dolayı karşı çıktı. Ancak bu embriyoları yapan araştırmacılar, öncelikli amaçlarının gelecekte genetik hastalıklardan kaçınmak, tekrarlayan düşüklerin biyolojik nedenlerini ortadan kaldırmak ve embriyoları tehlike altında bırakmadan üzerinde çalışma yapabilme imkanı sağlamak olduğunu açıkladı.

• Hamile kadınlar için RSV’ye (Respiratuar Sinsityal Virus) karşı aşı.

Bu yılın Ağustos ayında, FDA bebekleri doğum sonrası dönemde 6 aylık olana kadar RSV enfeksiyonundan korumak için hamile kadınlarda kullanılacak ilk aşıyı onayladı. Zira bu dönemdeki enfeksiyon çok ciddi olur ve ölüme yol açabilir.

Abrysvo adı verilen aşı hamileliğin sonunda yani 32 ila 36 hafta arasında kadınlara yapılıyor ve kas içine bir kez uygulanan bir enjeksiyondan oluşuyor. Yapılan klinik çalışmalarda aşı, alt solunum yolu hastalıklarının (LRTD) görülme sıklığını 90 gün içinde yüzde 81,8, doğumdan sonraki ilk 6 ayda ise yüzde 69,4 oranında azaltmayı başardı.

Genel olarak, solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığını yüzde 57,3, çok şiddetli semptomları ise yüzde 76,5 oranında azaltmayı başaran ilacın yan etkileri basit ve enjeksiyon yerindeki ağrı, baş ağrısı, kas ağrısı ve mide bulantısından fazlası olmuyor.

Göz nakli ve gen tedavileri

• Dünyanın ilk tam göz nakli.

Bu yıl, New York Üniversitesi’ndeki cerrahlar, sol göz de dahil olmak üzere yüzün sol tarafını tahrip eden bir kaza yaşayan 40’lı yaşlarındaki bir hastaya ilk kez başarılı bir şekilde tam göz nakli ve yüz nakli yapmayı başardı.

Cerrahlar, o zamana kadar en büyük başarı, sadece oftalmi vakalarında kornea nakliyken, bu ameliyatın büyük ve benzeri görülmemiş bir bilimsel başarı olduğunu söyledi. Şu anda hastanın gözü yeniden görmese de doktorlar bunun önümüzdeki aylarda gerçekleşeceğini umuyor. Ameliyat 21 saat sürdü. Cerrahlar gözü besleyen kan damarlarının da retina gibi verimli çalıştığını belirtti.

Hasta, doktorların başlangıçta estetik nedenlerden dolayı yüz nakli kapsamında sadece göz küresini yerleştirmeyi planladıklarını ancak daha sonra gözün tamamını nakletmeye çalıştıklarını ve bunun başarılı olduğunu söyledi. Cerrahlar, iyileşmeyi ve görme yeteneğinin yeniden kazanılması olasılığını teşvik etmek için donörün iliğinden hastanın optik sinirine kök hücreleri nakletti ve bu süreç, binlerce hastaya gelecek için büyük umut verdi.

•Anemi için CRISPR teknolojisi kullanan ilk gen terapisi.

Bu yıl, düzenli aralıklarla bölünmüş palindromik tekrar kümeleri (CRISPR) gen terapisi (2020'de Nobel Ödülü'nü kazanan teknoloji) orak hücreli anemi ve talasemi gibi kan hastalıklarını tedavisinde kullanılmak üzere İngiltere’de onaylandı. Söz konusu hastalıklar, kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobini etkileyen ve bunların bozulmasına aneminin ve orak hücreli anemi durumunda şiddetli ağrı gibi diğer birçok semptomun ortaya çıkmasına neden olan kalıtsal hastalıklardır. Hemoglobini, bir kan hücresi orağa benzer ve bu nedenle diğerine yapıştığı için kanın dolaşım yetersizliği sonucu pıhtılaşması sonucunda oluşur.

Yeni gen terapisi, kemik iliğindeki kök hücrelerde hemoglobin üretiminden sorumlu genlerdeki kusuru düzeltmek ve sağlıklı ve aktif hemoglobin üretmesini sağlamak için çalışıyor. Genler ilikten alınıp laboratuvarda işlendikten sonra hastaya tekrar enjekte ediliyor. Bu da, hayatının geri kalanında mevcut kan nakli tedavisine ve anemi dışındaki diğer semptomların tedavisine gerek duymamasını sağlıyor.

Bu tekniğin geniş çapta yaygınlaştırılmasındaki tek sorun, bir hastayı tedavi etmenin maliyeti yaklaşık bir milyon dolar olması göz önüne alındığında yüksek fiyatlı, ancak araştırmacılar gelecekte daha yaygın hale geldikçe maliyetin düşeceğini umuyor.

Beyin elektrotları ve yapay pankreas

• İnme hastalarında hareket yeniden sağlanıyor. Nöronların yenilenmediği biliniyor, bu nedenle felçli bir kişi hayatının geri kalanında uzuvlarını hareket ettiremiyor. Çoğu zaman beyinde oluşan kan pıhtıları vücudun bir uzvunda hareket kaybına neden oluyor ve bir el veya bacakta hareket kaybı yaşayanların yaklaşık üçte biri hareketlerini geri kazanamıyor.

Bu yıl, 2012 yılında meydana gelen birkaç felç nedeniyle vücudunun sol tarafı felç olan genç bir kadın, boynuna elektrotlar yerleştirildikten sonra elindeki hareket kabiliyetini yeniden kazandı. Bilim insanları, beyinden gelen sinir sinyallerini motor nöronlara iletmek için duyu nöronlarını uyaran elektrotlar aracılığıyla hareketi yeniden sağlamaya çalıştıklarını ve böylece etkilenen uzvun hareket ettirilebileceğini açıkladı. Yaralı genç kadın Heather Rendulic, sakatlığından bu yana ilk kez bıçak ve çatalla biftek keserken elini verimli bir şekilde kullanabildiğini söyledi. Araştırmacılar, yeni teknolojilerinin kalıcı engelli insanlar için yeni bir umut sunduğunu belirtti.

• Akıllı yapay pankreas.

Her ne kadar bilim adamları birkaç yıl önce yapay bir pankreas yaratmış olsalar da, bu yıl yapay zekanın kullanılması, insülin salgılayabildiği için bu modellerin oldukça verimli çalışmasını sağladı. Temel olarak eksik veya tam insülin sekresyonu olan hastalarda tip 1 diyabette kullanıyor, bu da kan şekerinin kontrol edilememesine yol açıyor.

Cihaz, cebe sığabilecek küçük bir kitapçık boyutunda, her kişinin bireysel ihtiyaçlarına, kilosuna ve her yemekten sonra kanda bulunan glikoz miktarına göre insülin miktarının belirlenmesini sağlayan özel bir sistemle programlanmış insülin pompasıdır.  Ayrıca aç kalınması durumunda hastaya bağlanan bir cihaz aracılığıyla kan şekerini (CGM) Bluetooth teknolojisi ile sürekli olarak ölçerek kan şekerini artırarak veya azaltarak düzenli kalmasını sağlayabiliyor.

Artık 6 yaşına kadar olan çocukların kullanılabiliyor. Cihaz, vücut ağırlığına bağlı olarak insülin dozunu otomatik olarak veriyor ve manuel giriş veya doz ayarlaması gerektirmiyor.

Cihaz aynı zamanda yemeklerin akıllı bir şekilde yönetilmesi özelliğine sahip bu, hastanın karbonhidrat miktarına dayalı olarak insülin miktarını doğru bir şekilde hesaplamasına gerek olmadığı anlamına geliyor. Ancak bunları küçük, orta veya büyük olarak cihaza yerleştirmeniz yeterli ve cihaz FDA onaylandı.

Beyin okuma ve sanal eğitim

• Beyindeki düşünceleri okumaya yarayan bir cihaz.

Bu yıl boyunca ABD’deki Texas Üniversitesi'nden araştırmacılar, muayene sırasında ses, statik veya hareketli görüntü gibi farklı şeylere yanıtları izlemek ve beyne sunulan her şeye karşı sinirsel etkileşimi görmek için fonksiyonel MR kullanılarak, beyindeki sinirsel aktiviteyi izleyen sonra insan düşüncelerini tercüme edebilen yapay zeka (AI) teknolojisine sahip bir cihaz geliştirdiler. Sonrasında yapay zeka algoritmalarının dili (AI dil algoritmaları) kullanılarak, her tepki için bir tür sözlük oluşturuldu ve konuşma gibi bir ifade biçimi haline getirildi.

Bu teknoloji ile konuşma yeteneğini kaybetmiş hastalar kendilerini açık ve kesin bir şekilde ifade edebilirler. Bu teknoloji henüz kullanım aşamasının başlarında olmasına rağmen konuşma yeteneğini kaybeden, söylemek istediklerini net bir şekilde ifade edebilen felçli hastalar için geleceğe dair büyük bir umut veriyor.

• Cerrahların eğitimi için sanal gerçeklik.

 Sanal gerçeklik teknolojisinin modernliğine ve herkesin zihninde oyun ve eğlence programlarıyla ilişkilendirilmesine rağmen, bu yıl hastayı incelemek ve karmaşık cerrahi prosedürlere hazırlanmak için harika bir görsel fırsat sağlayan olağanüstü bir eğitim aracı, cerrahların işe başlaması veya yeni ameliyatlar gerçekleştirmesi konusundaki verimliliğinin artırılmasına önemli ölçüde katkıda bulundu.

Örneğin bir cerrahın belirli bir cerrahi teknikte ustalık kazanması için en az 75 ameliyat yapması gerekiyor. Sanal eğitimde bunu sağlıyor ve hastanın hayatının tehlikeye atılması önlenerek ameliyatlar tekrarlanıyor. California Üniversitesi’ndeki David Geffen Tıp Fakültesi tarafından yürütülen bir klinik çalışması, sanal gerçeklik eğitiminin, geleneksel eğitim tekniklerine kıyasla katılımcıların cerrahi performansını yüzde 230 oranında artırdığını ortaya çıkardı.

Araştırmacılar, sanal gerçeklik teknolojilerinin, insan vücudunun ve anatomisinin 360 derecelik kapsamlı bir görünümünü sağladığını ve MRI veya CT taraması gibi geleneksel teşhis araçlarının 3 boyutlu bir modelle kullanılmasına olanak tanıdığını ve gelecekte hastalara faydası olacağını belirtti.

• Nobel tıp ödülü.

Bu yıl Nobel Ödülü, araştırmaları koronavirüs salgınıyla mücadelede de kullanılan belirli mRNA aşı teknolojilerinin temellerinin atılmasına katkıda bulunan bilim insanlarına verildi. Söz konusu aşılar salgının kontrol altına alınmasında en büyük katkıyı sağladı. Bu teknoloji esas olarak aşının, hücrelerin RNA’yı çözmesine, tanımasına, ona karşı antikor oluşturmasına ve vücudun tekrar maruz kalması durumunda onunla başa çıkmasına olanak tanıyacak şekilde yağ yoluyla vücut hücrelerine iletilmesine dayanıyor.

Yeni teşhis ve tedaviler

• Pankreas kanserinin öngörülmesi.

Pankreas kanseri nadir görülmesine rağmen en agresif kanser türlerinden biridir. Genel olarak kansere bağlı ölümlerin yaklaşık üçüncü önde gelen nedeni pankreas kanseridir ve çoğunlukla vücudun çeşitli bölgelerine yayıldıktan sonra son aşamalarında keşfedilir. Bu yıl bilim insanları, yatkınlığı olan kişilerde enfeksiyonu tam üç yıl önce tahmin edebilen, yapay zekaya (AI) dayalı bir cihaz geliştirdi. Bu, risk faktörlerinden kaçınmaya ve tedaviye erken başlamaya katkıda bulunabilir.

Araştırmacılar, uzun yıllar boyunca takip edilen milyonlarca insan hakkında, bu kişilerin alışkanlıkları, durumları, hastalık geçmişleri ile ilgili her türlü tıbbi bilgiyi cihaza girdiler. Bazıları hastalandı ve model, teşhis öncesindeki vakaların sırasını inceleyerek hastalanma riski en yüksek olanları belirlemeyi öğrendi. Model, deneyler aracılığıyla, üç milyon vakadan yaklaşık dört bin vakayı, enfekte olmadan üç yıl önce doğru ve kesin bir şekilde tanımladı.

• Parkinson hastalığında el titremesi için tedavi.

Parkinson hastaları ellerinde sürekli istemsiz titremeler yaşar ve bu onların hiçbir şeyi kavrayamamalarına neden olur. Tekrarlayan bu titremelerin kontrol altına alınması tedavide oldukça önemlidir. Çoğu durumda ağızdan alınan ilaçlar bunu tamamen durduramaz.

Son zamanlarda ister Parkinson hastalığı ister başka herhangi bir nörolojik hastalığın belirtisi olsun, el titremesini tedavi etmek için bileğe takılabilen elektronik cihazlar geliştirildi. Söz konusu cihazlar bu titremelerin kontrolünde etkinlik gösterdi. Bu yılın haziran ayında FDA, Cala kIQ sistemi adlı özel bir cihazı onayladı. Bu cihaz, şu ana kadar bu konuda kullanım için onaylanmış tek cihaz ve her hastada gücüne bağlı olarak eldeki titremeyi önleyen sinir uyarımı yoluyla çalışıyor. Doktorlar gelecekte bu cihazın kullanımının yaygınlaşmasını umuyor.

• Ülseratif koliti tedavisi.

Kesin nedenleri henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, ülseratif kolitin büyük olasılıkla bağışıklık sistemindeki bir bozukluk sonucu vücut hücrelerinin birbirine saldırması sonucu ortaya çıkıyor. Kolonda yara ve ülserlere neden olurken bu da genelde kanama nöbetlerine, karın ağrısına ve ishale yol açıyor. Hastalık gençleri de etkiliyor. Ancak her yaşta görülebilir. Hastalığın henüz kesin bir tedavisi yok ancak hastalara semptomların şiddetli olduğu dönemde bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar ve kortizon uygulanıyor. Bu yıl FDA, semptomları kontrol edebilen ve bağışıklık reaksiyonlarını durdurabilen etkili bir ilacı onayladı. Bilimsel adı Etrasimod olan ilaç, günde yalnızca bir kez alınıyor. Klinik çalışmalarda iyi sonuçlar veren ilacın hastaların hayatını daha iyi yönde değiştirmesi bekleniyor.



4 soruda maymun çiçeği salgını: En tehlikeli varyant

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
TT

4 soruda maymun çiçeği salgını: En tehlikeli varyant

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 14 Ağustos Çarşamba günü maymun çiçeği salgını nedeniyle küresel acil durum ilan etmesi dünya çapında endişelere yol açtı. 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde yayılırken Burundi, Ruanda ve Uganda gibi Afrika ülkelerine sıçrayan virüsün bulaşıcı bir varyantı, DSÖ'nün açıklamasından sonraki günlerde İsveç'te de görüldü. 

Bu yıl artan vakalar önce Afrika'yı alarma geçirirken, Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, DSÖ'den bir gün önce kıtada acil durum ilan etmişti. 2024'ün başından beri sadece Kongo'da en az 15 bin 600 vaka ve 537 ölüm kaydedildi. 

Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de henüz maymun çiçeği vakası görülmediğini ifade ediyor. Önceki günlerde Sakarya'da bir kişinin virüs taşıdığı şüphesiyle karantinaya alındığı öne sürülmüş ancak Sakarya İl Sağlık Müdürlüğü bu iddiaları yalanlamıştı.

DSÖ, iki yıl önce de maymun çiçeği virüsünden dolayı küresel halk sağlığı acil durumu ilan etmişti ancak mevcut salgın daha ciddi görünüyor.

Aynı zamanda halk arasında yeni bir pandeminin başlayacağına yönelik endişeler de var. 

1) Maymun çiçeği virüsü nerede ortaya çıktı?

Orta ve Batı Afrika'ya endemik olan maymun çiçeği veya mpox virüsü, ilk kez 1958'de Danimarka'da araştırma amacıyla kullanılan maymun kolonilerinde görüldü. 

1970'te ise ilk insan vakası kaydedildi. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde görülen bu vakayı takip eden yıllarda, kıtanın orta ve batı kesimlerinde salgınlar patlak verdi. ABD'de 2003'te görülen vakalarla virüs ilk kez Afrika dışındaki insanlarda saptanmış oldu. 

Zoonotik, yani hayvanlardan insana bulaşan virüse maymun çiçeği adı verilse de insanlara ilk kez hangi hayvandan geçtiği bilinmiyor. Bilim insanları, maymun gibi primatlar ve kemirgenlerden şüpheleniyor.

Halihazırda hangi hayvanların hastalığı taşıyabildiği de tam olarak bilinmiyor. 

2) Neden küresel acil durum ilan edildi?

DSÖ, Temmuz 2022'de maymun çiçeği salgınından dolayı küresel acil durum ilan ettiğinde, virüs daha önce görülmediği 70'ten fazla ülkede kaydedilmişti.

Dünya çapındaki vakaların kontrol altına alınmasının ardından Mayıs 2023'te acil durumun sona erdiği açıklanmıştı. Bugüne kadar 116 ülkede 100 binden fazla vaka saptandı.

Ancak mevcut salgının arkasındaki varyant henüz Afrika dışına çıkmadan acil durum ilan edildi. 

Hastalıklar yeni ya da alışılmadık şekillerde yayıldığında ilan edilen küresel acil durum, salgınla mücadele etmek için uluslararası işbirliğini ve finansmanı harekete geçirmeyi amaçlıyor.

DSÖ'nün 14 Ağustos'taki açıklamasının temel nedeni de hem yeni varyantın daha bulaşıcı olması hem de muazzam bir hızda yayılması. 

Örgüt yaptığı açıklamada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde son 10 yıldır kaydedilen vaka sayısının istikrarlı bir artış gösterdiğini belirterek ekliyor:

Geçen yıl bildirilen vakalar kayda değer derecede arttı ve bu sene halihazırda bildirilen vaka sayısı, geçen yılın toplamını aştı.

Maymun çiçeği virüsünün Klad 1 ve Klad 2 diye iki suşu veya türü var. 2022'deki salgından Batı Afrika'ya endemik olan Klad 2 virüsü sorumluydu.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne göre, bu virüs diğerine kıyasla çok daha az ölümcül ve enfekte olanların yüzde 99,9'u hayatta kalıyor. 

Klad 1 ise daha şiddetli bir hastalığa yol açarak ölüm ihtimalini artırıyor. Daha önceki salgınlarda virüs bulaşan kişilerin yüzde 10'unun hayatını kaybettiği görülmüştü ancak son salgınlarda bu oran düşüyor. 

Mevcut salgına da bu ölümcül suşun Klad 1b adlı yeni bir varyantı yol açtı. Yakın temasla çok daha kolay bulaşan bu varyant, cinsel ilişkiyle de aktarılabiliyor. 

Klad 2 seks yoluyla bulaşmasına karşın virüsün daha ölümcül suşunda önceden böyle bir durum görülmemişti. 

Avustralya merkezli Kirby Enstitüsü'nden epidemiyoloji uzmanı Prof. Raina MacIntyre "Maymun çiçeğinin tarihsel olarak yayılma şekli aile içindeydi; bir kişi hastalığa yakalanır, ailedeki diğer kişiler de hastalanır" diyerek ekliyor:

Bu salgında yayılma derecesi aile içi küçük kümelenmelerden çok daha fazla. Çok daha yaygın bir bulaşma sözkonusu.

Klad 1b halihazırda Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin yanı sıra Burundi, Ruanda, Uganda ve İsveç'te görüldü. 

Pakistan'daki yetkililer de virüsün görüldüğünü söylese de hangi varyant olduğu açıklanmadı. 

2022'deki salgında virüsün ölüm oranı yüzde 0,2 olarak kaydedilirken yeni varyantta bu oran yüzde 3. 

Kendisini ateş, titreme, yorgunluk, kas ve baş ağrısıyla gösteren maymun çiçeği, daha sonra vücutta döküntülere de yol açabiliyor. Virüs; çocuklar, bağışıklık sistemi baskılanmış veya HIV virüsü taşıyanlar açısından daha ölümcül. 

Yeni varyantla ilgili endişelerin bir diğer nedeni de semptom göstermeden insanlar arasında yayılma potansiyeli. 

Oxford Üniversitesi'nden küresel sağlık araştırmaları uzmanı Prof. Trudie Lang, haziranda yaptığı açıklamada "Bu kesinlikle şimdiye kadarki en tehlikeli varyant" diyerek eklemişti:

Kaç tane ciddi olmayan vakanın gizlendiğini bilmiyoruz.

3) Çiçek hastalığı aşısı koruma sağlıyor mu?

DSÖ halihazırda maymun çiçeğine karşı MVA-BN ve LC16 adlı iki aşının kullanılmasını öneriyor. Bu seçenekler bulunmadığında da ACAM2000 aşısının uygulanabileceği belirtiliyor.

Ancak özellikle maymun çiçeğini hedef alan bir aşı henüz geliştirilmedi. 

Maymun çiçeği, çiçek hastalığı ve sığır çiçeği virüsleriyle beraber Orthopoxvirus adı verilen bir grupta yer alıyor. Genetik açıdan birbirine benzeyen bu virüsler için aynı aşı kullanılabiliyor. 

Ancak çiçek hastalığı aşısı olanların maymun çiçeğine yakalanmayacağı kesin değil. 

Çiçek hastalığı kitlesel aşı kampanyaları sayesinde 1980'de ortadan kaldırılmıştı. Bu nedenle kitlesel aşıların durmasından dolayı uzmanlar, Orthopoxvirus sınıfındaki virüslere karşı savunmanın azalmış olabileceğini düşünüyor. 

Bu tarihten sonra doğan kişilerin vücudunda, maymun çiçeğine karşı savaşacak daha az antikor var. 2022'deki salgın büyük ölçüde 18-44 yaşındaki erkekleri etkilemişti ve bunun nedeni antikorların azlığı olabilir. 

Çiçek hastalığı aşısı yaptıranların, maymun çiçeğini daha hafif geçirdiği görülüyor. Fakat daha önceki araştırmalarda bu aşının, maymun çiçeğine karşı yaklaşık yüzde 80 koruma sağladığı bulunmuştu.

DSÖ halihazırda kitlesel aşılamayı tavsiye etmiyor. Sadece risk altında olan, yani maymun çiçeği virüsü taşıyan biriyle yakın temasa geçen veya riskin yüksek olduğu bir ortamda yaşayan kişilerin aşı yaptırmasını öneriyor. 

Afrika Birliği Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Genel Direktörü Jean Kaseya, kıtanın 10 milyon doz aşıya ihtiyaç duyduğunu ancak sadece 200 bin doz aşının mevcut olduğunu açıklamıştı:

2024'te 3 milyon dozla başlayarak Afrika'ya 10 milyondan fazla dozu sağlamak için net bir planımız var. 

Ancak Kaseya, aşıların nereden temin edileceğini söylememişti.

Halihazırda maymun çiçeğine özel, BNT166 adlı bir mRNA aşısı da geliştiriliyor. 

4) Yeni bir pandemi kapıda mı?

İsveç'te tespit edilen bulaşıcı varyantın ardından Avrupalı yetkililer alarma geçti. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi virüsün kıtaya taşınmasının "kuvvetle muhtemel" olduğu uyarısı yapmıştı.

Fakat kuruluş cuma günkü açıklamasında vakaların hızlı bir şekilde teşhis edilmesi ve kontrol altına alınmasına yönelik önlemler alınması halinde "Avrupa'da sürekli bulaşma olasılığının çok düşük olduğunu" belirtmişti.

Maymun çiçeğinin son varyantının yeni bir pademiye yol açacağından endişe duyulsa da uzmanlar bu ihtimalin düşük olduğunu söylüyor. 

Virüsün, enfekte olan kişilerle yakın temas ve cinsel yolla bulaşmasına karşın havadan bulaştığına dair bir kanıt henüz yok. Yine de DSÖ, maymun çiçeği virüsünü taşıyan biriyle çok yakın bir şekilde konuşmanın bulaşa yol açabileceğini belirtiyor.

Pandemiye yol açan Kovid-19 gibi hastalıklardaysa virüs genellikle havadan bulaşıyor. 

Bilim insanları, halihazırda maymun çiçeği salgınları görülmeyen ülkelerde genel nüfus için riskin düşük olduğunu söylüyor.

Öte yandan Afrika daha vahim bir tabloyla karşı karşıya. Halihazırda vakaların yüzde 96'sının görüldüğü kıta, tıbbi araç ve malzeme eksikliğiyle boğuşuyor. 

Pandemi Eylem Ağı Afrika Bölgesi Direktörü Aggrey Aluso, Scientific American'a verdiği röportajda, teşhis koymak için gereken araçlardan yoksun olduklarını ve sorunu saptamanın bile uzun zaman aldığını ifade ediyor:

Mpox salgınını hızlı bir şekilde tespit etmek, izlemek ve kontrol altına almak için gereken laboratuvar malzemeleri, aşı ve tedavi stokları gibi gerekli araç ve kapasitelerden yoksunuz.  

Aluso ayrıca DSÖ'nün küresel acil durum kararını daha erken almış olması gerektiğini söylüyor. 

Direktör yine de Afrika'daki halk sağlığı sorunlarının daha iyi kaynak sağlanması ve koordineli çalışmayla çözülebileceğini belirtiyor:

Sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi, yerel kapasitelerin artırılması ve kaynakların ihtiyaç duyulan yer ve zamanda hazır bulundurulmasının sağlanması, gelecekteki salgınların kontrolden çıkmasını önlemede kilit rol oynayacak. Şimdi harekete geçme zamanı ve bu, tüm paydaşların ortak çabasını gerektiriyor.

Aluso ayrıca yurttaşların, sağlıklarına öncelik verilmesi için yetkililere baskı yapması çağrısında bulunuyor. 

Uluslararası bir dayanışma gerektiğini dile getiren Aluso şöyle ekliyor:

Uluslararası toplum, Afrika'daki bir salgının hızla küresel bir sorun haline gelebileceğinin bilincinde olarak dayanışma içinde hareket etmeli.

Independent Türkçe, New York Times, Reuters, Hindustan Times, AP, Scientific American, Dünya Sağlık Örgütü, Australian Broadcasting Corporation, BBC, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, National Library of Medicine