Çocukluk acıları zorlu koşullara uyumu sağlıyor

Erken çocukluk dönemi acıları ve hızlandırılmış beyin büyümesi çocukları zorlu koşullara uyum sağlamaya zorluyor

Çocukluk acıları zorlu koşullara uyumu sağlıyor
TT

Çocukluk acıları zorlu koşullara uyumu sağlıyor

Çocukluk acıları zorlu koşullara uyumu sağlıyor

Mutsuz bir çocukluk döneminin, ister psikolojik ister organik düzeyde olsun, çocuğun geleceği üzerindeki önemli etkilerine ilişkin yüzlerce çalışma yayınlanmış olmasına rağmen, erken çocukluk döneminde yaşanan acılarla ("erken yaşam sıkıntısı") ilişkili birçok etki her yeni araştırmayla birlikte ortaya çıkmaktadır. Bu durum, bu yılın Ocak ayı başında Nature Mental Health dergisinde yayınlanan son çalışma ile ortaya konmuştur.

Adaptasyon için hızlandırılmış beyin büyümesi gereklidir

Singapur Klinik Bilimler Enstitüsü'nden (SICS) bilim insanları tarafından yürütülen çalışmada, yaşamlarının erken dönemlerinde olumsuzluklara maruz kalan çocukların okul öncesi yıllarda beyin büyümesinin hızlandığına dair kanıtlar olduğu belirtildi.

Beyin hücrelerinin hızlı büyümesi, çocuğu çevreleyen ve olgunluk gerektiren zorlu koşullara uyum sağlamak için bir tür zorunluluk olsa ve zorluklara karşı "koruyucu bir mekanizma" olarak kabul edilse de, büyümek için yeterli zamana ihtiyaç duyan nöronların oluşumu üzerinde uzun vadede ciddi olumsuz etkiler taşır. Doğal büyüme kademelidir, çünkü yaşamın bu döneminde, yani okul öncesinde beyin, sinir hücrelerine yük olmayacak şekilde birikimli olarak öğrenir. Dolayısıyla küçük yaşta öğrenilen bilgi ve beceriler sağlam ve güçlüdür ancak beyin hücreleri üzerindeki stres ona olumsuz olarak yansır.

Çocukluk çağı travmaları üzerine çalışma

Araştırma ekibi, çocukluk çağı travmalarının beyin hücreleri üzerindeki organik etkisini belirlemek için, sinir hücrelerinin yaşamsal etkileşimlerini izleyen beynin işlevsel çalışmalarında kullanılan ışınlar olan çok modlu MRI kullanarak 549 çocuğun hücrelerini ilk yaşlarından itibaren üç aşamada inceledi. Birincisi aşama dört buçuk yaşında, ikincisi altı yaşında (dünyanın çoğu ülkesinde okul öncesi dönem) ve üçüncüsü de yedi buçuk yaşında, okula başladıktan kısa bir süre sonrayı kapsamına aldı. Bu, gelişimi boylamsal bir şekilde (zamana yayarak) yakından takip etmek için gerekli çünkü çoğu psikolojik ve ruh sağlığı bozukluğunun kökleri çocukluk çağına dayanıyor. Bu nedenle, büyümeyi boylamsal olarak incelemek son derece önem taşıyor.

çocuk

Çalışma ayrıca, doğumdan önceki zor koşulların çocuğun beyninin daha sonraki durumunu tahmin etmede rol oynayıp oynamadığını belirlemek için doğumdan önce beynin oluşumunu etkileyebilecek faktörleri izlemeye odaklandı; bunlar arasında annenin hamilelik sırasında fiziksel ve psikolojik sağlığı, belirli bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığı veya kötü muameleye maruz kalıp kalmadığı yer almaktadır. Ayrıca ailenin sosyal çevresi, kültürel düzeyi ve mali durumu hakkında sorular da sorulmuştur.

Acı çekme ve duygusal hücrelerdeki değişiklikler

Çalışma, erken çocukluk döneminde daha yüksek düzeyde acıya maruz kalmanın, dört buçuk yıldan altı yıla kadar olan zaman diliminde hızlandırılmış beyin büyümesiyle ilişkili olduğunu ve prefrontal kortekste farklı duygular ve duygu düzenlemesiyle ilişkili nöronlarda değişiklikler ortaya çıktığını buldu.

Duygusal kontrol, insanî etkileşim ve karar verme süreçlerinden sorumludur.

Hücrelerdeki bu organik değişikliklerin bir sonucu olarak, bu çocuklar akademik gerileme ve bağımlılığa yatkınlığın artmasına ek olarak, majör depresif bozukluklar ve anksiyete gibi diğer psikolojik hastalıklar gibi durumların gelişmesine daha yatkın hale gelebilir.

Araştırmacılar, çalışmanın sonuçlarının erken çocukluk döneminde yaşanan acıların beyin hücreleri üzerindeki organik etkisinin anlaşılması açısından son derece önemli olduğunu belirterek, hızlandırılmış beyin büyümesini önlemek ve meydana gelen değişiklikleri ele almak için bir çocuğun hayatının bu erken aşamasında nasıl müdahale edilebileceğini bulmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu vurguladı. Gerçekten de, yetişkinliğin ilerleyen dönemlerindeki tehlikelerinden kaçınmak için, bu çocuklarla ilgilenme konusunda uzmanlaşmış merkezler olmalı.

Savaş ve kıtlık travmaları

Çalışma sonunda, okula başlamadan önce savaş, kıtlık ve kötü ekonomik koşulların kurbanları gibi yaşamın erken döneminde ağır travmaya maruz kaldığından şüphelenilen çocukların, davranışları normal görünse bile, tam bir anket yapılması gerektiği tavsiye edildi, çünkü sonuçlara göre, çocuk kendiliğinden davranmalı ve olgun bir yetişkin gibi görünmemelidir, bu da öğretmenlerin ve okul psikologlarının farkında olması gereken bir şeydir. Bu çocuklar psikolojik değerlendirmeye tabi tutulmalı ve herhangi bir bozukluk tespit edilirse özel bir tedaviye alınmalı.



Tatlı düşkünlüğü depresyona yol açabilir

Uzmanlar, yüksek miktarda işlenmiş şeker içeren pastane ürünlerine karşı dikkatli olma uyarısı yapıyor (Pexels)
Uzmanlar, yüksek miktarda işlenmiş şeker içeren pastane ürünlerine karşı dikkatli olma uyarısı yapıyor (Pexels)
TT

Tatlı düşkünlüğü depresyona yol açabilir

Uzmanlar, yüksek miktarda işlenmiş şeker içeren pastane ürünlerine karşı dikkatli olma uyarısı yapıyor (Pexels)
Uzmanlar, yüksek miktarda işlenmiş şeker içeren pastane ürünlerine karşı dikkatli olma uyarısı yapıyor (Pexels)

Bilim insanları çok fazla tatlı yemenin depresyona yol açabileceğini tespit etti. 

Özellikle işlenmiş şeker, diyabet ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırmak gibi sağlık sorunlarına yol açtığı için tavsiye edilmiyor. 

Birleşik Krallık'ta yapılan yeni bir araştırmadaysa hamur işlerinden gazlı içeceklere, şekerli gıdalara düşkün olanların ruh sağlığının da tehlike girdiği ortaya kondu. 

Journal of Translational Medicine adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmada, ülke genelindeki yurttaşların sağlık verilerini içeren Birleşik Krallık Biyobankası'ndan 180 bin kişinin beslenme alışkanlıkları incelendi.

Yapay zekadan yararlanan araştırmacılar, katılımcıları üç gruba ayırdı: hayvansal ve şekerli gıdaları az tüketip meyve ve sebze ağırlıklı beslenenler; bitkisel, hayvansal ve şekerli de dahil her şeyden yiyenler ve sağlıklı besinleri genellikle es geçip çoğunlukla şekerli gıdalar tüketenler.

Katılımcıların kan örneklerini inceleyen araştırmacılar, belirledikleri 2 bin 923 protein ve 168 metabolitin nasıl bir değişkenlik gösterdiğini analiz etti.

Proteinler enfeksiyonlarla savaşmaktan, kasları gevşetmeye kadar her türlü işi yaparken, metabolitler de vücuttaki sindirim gibi süreçler sırasında üretilen küçük molekülleri ifade ediyor.

Bilim insanları bu maddelere dair verilere bakarak kişinin biyolojik değerleri hakkında kapsamlı bir resim elde edebiliyor.

Araştırmacılar tatlıya düşkün grubun, depresyona yakalanma riskinin yüzde 31 daha yüksek olduğunu tespit etti. 

Ayrıca bu kişilerin diyabet ve kalp hastalığı riski de yüksek çıkarken, sağlıklı grupta bu tehlike çok daha düşüktü. Her şeyden yiyen katılımcıların sağlık riskleri de ortalama seviyedeydi.

Bulgular özellikle işlenmiş şeker içeren gıdaların ruh sağlığı üzerinde de ciddi sorunlara yol açabileceğine dikkat çekiyor. 

Surrey Üniversitesi'nden Prof. Nophar Geifman, liderliğini üstlendiği çalışmanın bulguları hakkında "İşlenmiş şeker birçok kişinin beslenmesinde önemli bir faktör ve bu sonuçlar, toplum olarak bir şeyi yemeden önce düşünmemiz gerektiğinin bir diğer kanıtını sunuyor" diyerek ekliyor:

Kimse başkalarına ne yapması gerektiğini söylemek istemez, bizim işimiz sadece halkı bilgilendirmek.

Independent Türkçe, Study Finds, Science Daily, Journal of Translational Medicine