Uzmanından 'yeme bozuklukları yaşamı tehdit ediyor' uyarısı

AA
AA
TT

Uzmanından 'yeme bozuklukları yaşamı tehdit ediyor' uyarısı

AA
AA

Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Klinik Psikolog Dr. Öğr. Üyesi Billur Örnek, yeme bozukluklarının yaşamı tehdit ettiğini belirterek, tedavi edilmesinin hayati öneme sahip olduğunu bildirdi.

Yeditepe Üniversitesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Örnek, beslenme ve yeme bozukluklarının çok çeşitli olmasına karşın anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yemenin en sık görülenler olarak bilindiğini kaydetti.

Örnek, araştırmalara göre anoreksiya nervozanın gençler arasında görülme oranının yüzde 5 iken, her 4 gençten birinin hayatının bir döneminde bulimia deneyimi yaşadığını anlattı.

Yeme bozukluklarının yaşamı tehdit ettiğini belirten Örnek, tedavi edilmesinin hayati öneme sahip olduğunu vurguladı.

"Hasta ve aile tarafından önemsenmiyor"

Yeme bozukluğu taşıyan kişinin bu gerçeğin çoğunlukla farkında olmadığını, kişinin çevresi tarafından da önemsenmemesi nedeniyle tedaviye başvurulmadığına dikkati çeken Billur Örnek, kişinin çevresinin dikkatli olması ve mutlaka tedaviye yönelik aksiyon almasının hayati öneme sahip olduğunu aktardı.

Örnek, farklı kuramcıların yeme bozukluklarının ortaya çıkış nedenlerini farklı şekilde açıkladıklarını ifade ederek, en fazla kabul gören nedenlere ilişkin şu açıklamada bulundu:

"Kişinin beslenme alışkanlığı, ebeveynler, özellikle de anne aracılığıyla henüz emzirme dönemi kadar erken dönemde sağlanan bir olgudur. Bunun da etkisiyle ebeveynlerle kurulan ilişkinin, yeme davranışında etkisi büyüktür. Psikanalitik yönelimli klinisyenler anoreksiya nervozalı kişilerin özellikle annelerinden ayrımlaşamadıkları görüşünde birleşmektedir. Hastalık kontrolcü ebeveyne bir başkaldırı, kişinin kontrol edebildiği bir alan oluşturma ihtiyacına paralel olarak ortaya çıkabilir. Anoreksiyada görülen yakın ve çatışmalı aile ilişkilerinin aksine bulimiada uzak, mesafeli, duygusal anlamda doyurucu olmayan aile ilişkilerinin sıklıkla görüldüğünü söyleyebiliriz. Aile içi ilişkiler ve bağlanma süreçleri dışında bu iki bozukluğun görülmesinde sosyal medya, zayıflığın övüldüğü, kilolu olmanın yerildiği ortamlar da çok etkilidir."



Kansere dair 7 önemli soru

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)
TT

Kansere dair 7 önemli soru

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)

Her gün vücudumuzdaki milyarlarca hücre bölünüyor ya da ölüyor. Kan akışını, gıdaların sindirimini ve derinin yenilenmesini sağlayan karmaşık süreçlerde hücreler bazen bunlardan ikisini de yapmayıp kansere dönüşüyor. 

Bilim insanları kanser vakalarının erkeklerden kadınlara ve yaşlılardan gençlere doğru kaydığını tespit ederken pek çok soru cevapsız kalmayı sürdürüyor. 

Kansere dair 7 büyük soruyu uzmanlara soran New York Times yanıtları okuyucularına aktardı.

Neden tüm genetik mutasyonlar kansere yol açmıyor?

Bilim insanları, tüm kanserlerin genetik mutasyonlardan kaynaklandığını eskiden düşünüyordu. Artık tümörlerin tek sebebinin bu olmadığını biliyorlar. 

DNA dizisinde değişiklik olmaksızın meydana gelen kalıtımsal (epigenetik) değişikliklerin kanserde çok büyük rol oynadığı fark edildi. 

Epigenetik değişikliklerin gerekçesi tam bilinmiyor ancak yaşlanma, beslenme, çevre ve kronik enflamasyon potansiyel suçlular arasında. 

Çevre kirliliği ve mikroplastikler kansere yol açar mı?

Asbest ve radon gibi kimyasalların yanı sıra sigara ve içkideki maddelerin kanser yaptığı uzun süredir biliniyor. 

Son yıllarda hava kirliliği, mikroplastikler ve "sonsuz kimyasallar" diye bilinen perfloroalkil ve polifloroalkil maddeler (PFAS) de mercek altında.

Uzmanlar bunların kanserojen olabileceğini ancak ne zaman ve nasıl bu sonuca yol açtıkları konusunda daha fazla bilgi edinmeleri gerektiğini vurguluyor.

Hava kirliliği diğerlerinden daha güçlü bir kanser faktörü gibi görülüyor.

Enflamasyon nasıl etkili oluyor?

Bilim insanları çevremizdeki kirliliğe ve yiyip içtiklerimizdeki kimyasallara yıllar boyunca bakarak nasıl genetik mutasyonlara yol açtıklarını inceledi. 

Doğrudan DNA'ya zarar vererek değil, iltihaplanma diye de bilinen enflamasyonu tetikleyerek riski artırdıkları ortaya çıktı. 

Kötü bir beslenme rejiminin kronik enflamasyonu tetiklediği, bunun da kolon ve pankreas kanserlerini yol açtığı bildiriliyor. 

Halihazırda mutasyona uğramış hücrelerde de enflamasyon etkili oluyor. 

Örneğin ince partikül maddeler (PM2.5), akciğerlere kadar ulaştığında burada enflamasyona yol açıyor. Mutasyona uğrasa da kansere dönüşmeyen hücreler böylece tümör oluyor. 

Tümörlar nasıl kontrolsüzce büyüyor?

Bilim insanları tümörlerde kanser hücrelerinin dışında normal hücrelerin de yer aldığını ve bunların büyümeyi sağladığını söylüyor.

Yaralanma ya da enfeksiyon halinde oraya akın eden bağışıklık hücreleri, bunların çoğunu oluşturuyor. 

Tümörlerin nasıl metastaz yapıp başka yerlere bulaştığıyla ilgiliyse bilinmeyen pek çok şey var. 

Yeni bir araştırma, tümörlerdeki ölü ya da ölmek üzere olan hücrelerin bu durumu kolaylaştırdığını buldu. 

Hangi risk faktörleri bizim kontrolümüzde?

Pek çok kanser türünde sebepleri engellemek tamamen imkansız. Ancak önlem almak yine de kilit önemde. 

Kanserlerin yüzde 40'ında risk faktörlerinin engellenebileceği bildiriliyor. Bunlardan en önemlisi sigara içmemek. Güneşe maruz kalmamak, içki içmemek ve fazla kilo almamak da listede var. 

Hepatit B ve C virüslerinin yanı sıra HPV ve h. pylori bakterisi de bazı kanserlere yol açabiliyor.

Tedavinin doğru yolu ne?

Onkologlar son yıllardaki gelişmelerle birlikte herkese kemoterapi verilmemesi gerektiğinin daha iyi anlaşıldığını söylüyor. 

Sıkıntılı bir proteini hedef alan ilaçlar gibi tedavilerin bazı kişilere daha iyi geldiği açık bir şekilde görülüyor. 

Bağışıklık sisteminin kanserdeki rolü de daha iyi anlaşıldığı için immünoterapiyle vücudun hastalığa karşı savaşmasına yardımcı olunabiliyor.

Kanserden kurtulmak mümkün mü?

Pek çok kişi kanseri tamamen atlattığını düşünse de doktorlar bu ifadeyi kullanmaktan kaçınıyor. 

Ancak yine de umutlu olmak için pek çok sebep var. Son 30 yılda geliştirilen yeni yöntemlerle kanser ölümleri ciddi oranda düştü.

Uzmanlar, önceden "idam cezası" gibi görülen bazı kanser türlerinin artık diyabet gibi birlikte yaşanabilir bir hastalığa döndüğüne işaret ediyor. 

Independent Türkçe, New York Times, CNN