Türk araştırmacılar, stresin beyindeki "zaman algısı"nı bozduğunu tespit etti

Ankara Üniversitesinde yapılan araştırmaya göre, stres, zaman algısı bakımından beynin yürütücü kontrolünü bozarken, dopamin düzeyi yüksek bireyler zamanı daha doğru algılıyor.

AA
AA
TT

Türk araştırmacılar, stresin beyindeki "zaman algısı"nı bozduğunu tespit etti

AA
AA

Ankara Üniversitesinden bilim insanları, "dopamin" ve "stres" faktörlerinin beynin "zaman" algılama süreçlerinde bazı değişimler yarattığını ortaya koydu.

Sonuçları uluslararası makaleyle duyurulacak araştırma bulgularına göre, stres, zaman algısı bakımından beynin yürütücü kontrolünü bozarken, dopamin düzeyi yüksek bireyler zamanı daha doğru algılıyor.

Çalışmanın, zaman algısı bozukluğuna neden olan depresyon, şizofreni ve parkinson gibi hastalıkların gizeminin anlaşılmasında, tanı ve tedavilerinin izlenmesinde yeni ufuklar açması bekleniyor.

Nörobilim ve Nöroteknoloji Ortak Uygulama ve Araştırma Merkezi (NÖROM) İnsan Nörogörüntüleme Laboratuvarı sorumlusu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metehan Çiçek, TÜBİTAK destekli "Sosyal Stresin Zaman Algısı Üzerine Etkisi: Epigenetik ve Beyin Görüntüleme Çalışması" başlıklı bilimsel projenin sonuçlarına ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

ABD'de çeşitli üniversitelerde sinir bilim üzerine yaptığı çalışmaların ardından Türkiye'ye dönen ve yaklaşık 30 yıldır beynin üst düzey işlevlerinin nasıl gerçekleştiğiyle ilgili çalışmalar yapan Çiçek, bu çalışmalarında beyin görüntüleme yöntemlerini kullandığını anlattı.

Çiçek, son araştırmasına ilişkin, "Öteden beri şunu merak ederdim; geçirdiğim bir kaza sırasında saniyeler sanki dakikalar gibi geçti, zaman bir türlü geçmedi. Acaba bu sürede beynimde ne oluşmuştu? Yani stres altındayken ya da duygusal yoğunluğu olan dönemlerde zaman neden yavaş geçiyordu? İşte bu soruyu merak ettiğimden çalışmalara başladım." diye konuştu.

Bu konunun iki doktora öğrencisinin tezinde yer aldığını aktaran Çiçek, bunlardan ilkinde sosyal stresin zaman algısı üzerindeki etkisini araştırdıklarını söyledi.

TÜBİTAK destekli yürüttükleri çalışmalarında etik kurul onayı alınmış iki deney yaptıklarını belirten Çiçek, şöyle devam etti:

"İlk deneyde manyetik rezonans (MR) görüntüleme tekniği altında 45 sağlıklı yetişkine sosyal stres yaratan, 'başarısızlık' duygusu veren görüntüler izlettirdik. Bu durumda beyinlerinin görüntülemesini yaptık. Gördük ki sosyal stres, zaman algısında değişikliklere neden oluyor. Deney sonuçları, normal şartlarda bireylerin zamanı olduğundan daha hızlı geçiyormuş gibi algıladığını, ancak stres altında zamanı doğruya yakın algılamalarının bir yavaş çekim etkisi oluşturduğunu gösterdi. Yani beyindeki bazı bölgeler, zaman algısı görevi yaparken stresle karşılaşırsanız aktivitesini kaybediyor. Stres, zaman algısı bakımından beynin yürütücü kontrolünü bozuyor. Beyin stres anında, zamanı istemeden de olsa adeta yavaş çekime alıyor yani ve hayat kurtarabilecek kararları almak için sanki zaman penceresi genişliyor."

Depresyon hastalarındaki

Çiçek, yine aynı çalışmanın ikinci deneyinde 44 sağlıklı bireyin tükürük örneklerinden DNA metilasyonu incelemesi yaptıklarını ifade ederek, "Bu inceleme sonucunda beyinlerinde dopamin düzeyi yüksek bireylerin zamanı daha doğru algıladığı gösterildi. Yani stres hallerinde dopamin seviyesi yükseliyor ve beyin zamanı daha doğru algılıyor." dedi.

Dopaminin aslında ödülle ilişkili olduğuna işaret eden Çiçek, "Örneğin yemek yediğimizde, takımımız bir maç kazandığında dopamin sistemi aktive oluyor. Farklı bireylerde zaman algısı niye farklı? Bu dopamin seviyesi yani ödül sistemiyle ilgili. Öte yandan beyin dopamin düzeyleri yüksek olan bireylerin zaman algısı görevi sırasında beyin aktivasyonlarının adeta daha verimli hale geldiği görüldü. Bu bulgu da stres altında zamanın daha yavaş geçtiğini hissetmemizi açıklayabilir. " açıklamasında bulundu.

Prof. Dr. Metehan Çiçek, araştırma sonuçlarının nerede kullanılacağına ilişkin soruyu yanıtlarken şunları kaydetti:

"Daha önceki araştırma sonuçlarımızla birleştirirsek zaman algısı depresyon hastalarında bozuluyor. Zaten depresyon hastaları ödülden fayda sağlamıyorlar, hiçbir şey onları mutlu etmiyor. Yani dopamin sisteminde bir sorun var. Dolayısıyla dopamin sisteminde sorun olan durumlarda zaman algısının bozulması daha mantıklı geliyor. İki çalışmadan elde edilen sonuçlarla, insanda stres altında zamanın neden farklı algılandığını açıkladık. Araştırma bulgularının, zaman algısı bozukluğuna neden olan parkinson, şizofreni gibi hastalıkların gizeminin anlaşılmasında tanı ve tedavilerinin izlenmesinde yeni ufuklar açmasını bekliyoruz. Sonuçlar, özellikle depresyon hastalarındaki zaman algısı bozukluğunun nedenini anlamak açısından da yararlı olacak."

Çalışma sonuçlarının Dr. Güvem Gümüş Akay tarafından fizyoloji ve Dr. Gözde Vatansever tarafından sinirbilim doktora tezleri olarak yazıldığını aktaran Çiçek, ayrıca bilimsel dergiye gönderilmek üzere uluslararası makalelerinin hazırlık aşamasında olduğunu sözlerine ekledi.



Uzun yaşam araştırması yanıtladı: Az kalori almak mı, aralıklı oruç mu daha etkili?

Araştırmacılar, kalori alımını kısıtlayarak kilo vermenin ömrü kısaltabileceğini öne sürüyor (Unsplash)
Araştırmacılar, kalori alımını kısıtlayarak kilo vermenin ömrü kısaltabileceğini öne sürüyor (Unsplash)
TT

Uzun yaşam araştırması yanıtladı: Az kalori almak mı, aralıklı oruç mu daha etkili?

Araştırmacılar, kalori alımını kısıtlayarak kilo vermenin ömrü kısaltabileceğini öne sürüyor (Unsplash)
Araştırmacılar, kalori alımını kısıtlayarak kilo vermenin ömrü kısaltabileceğini öne sürüyor (Unsplash)

Uzun bir yaşam sürmek için kalori alımını azaltmanın, aralıklı oruçtan daha etkili olduğu tespit edildi. Fareler üzerinde yapılan kapsamlı araştırma, uzun yaşamla ilgili bilinenleri sorgulamaya açıyor.

Sağlık ve uzun bir ömür yolunda genetiğin yanı sıra yaşam tarzının, özellikle de beslenme biçiminin kritik bir rol oynadığı biliniyor. 

Daha az miktarda veya daha geniş aralıklarla yemek yemenin, hayvanların yaşamını uzatabileceği çeşitli araştırmalarda bulunmuştu.

Fakat bu tür kısıtlayıcı beslenme biçimlerinin neden böyle bir etki yarattığı ve bulguların insanlardaki yansımaları net bir şekilde saptanamıyordu. 

ABD merkezli Jackson Laboratuvarı'ndan araştırmacılar bu belirsizliği gidermek adına 960 fareyle bir deney yürüttü.

Çalışmadaki fareler, insan popülasyonunun genetik çeşitliliğini daha iyi temsil edecek şekilde seçildi.

Daha sonra fareleri 5 gruba ayırarak farklı beslenme biçimlerine tabi tutan araştırmacılar, hayvanların sağlığını yaşamları boyunca detaylıca takip etti. 

İlk gruptaki fareler istedikleri zaman istedikleri kadar yemek yerken diğerlerine bazı kısıtlamalar kondu.

İki gruptaki hayvanlara her gün taban kalorilerinin yalnızca yüzde 60 veya yüzde 80'i verilirken, diğer iki gruptakilere aralıklı oruç uygulandı. Bir grup hafta bir gün, diğeri de haftada iki gün üst üste yemek yemedi ve geri kalan günlerde istedikleri gibi beslendi.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 9 Ekim Çarşamba günü yayımlanan çalışmada, ilk gruptaki farelerin ortalama 25 ay yaşadığı kaydedildi.

Aralıklı oruç gruplarındaki hayvanların ortalaması 28 ay, taban kalori alımı yüzde 80 kısıtlananların da 30 aydı. Yüzde 60 grubundakiler ise ortalama 34 ayla en uzun yaşayanlar oldu.

Araştırmacılar düşük kalorili diyetlerin, vücuttaki yağ oranı ve glukoz seviyelerinden bağımsız olarak farelerin yaşamını uzattığını söylüyor. Bu ölçütler genellikle sağlık ve yaşlanmanın göstergeleri kabul edilse de yeni çalışma bu kanıya gölge düşürüyor. 

Çalışmadaki en önemli bulgulardan biri de zayıflamayla ilgiliydi. Şaşırtıcı bir şekilde en uzun yaşayan fareler, genellikle en az kilo verenlerdi.

Diğer yandan en çok zayıflayan hayvanların ömrünün kısa, enerjisinin düşük, bağışıklık ve üreme sistemlerinin de zayıf olduğu görüldü. 

Çalışmaya liderlik eden Prof. Gary Churchill, "Çalışmamız gerçekten de dayanıklılığın önemine işaret ediyor" diyerek ekliyor: 

En dayanıklı hayvanlar stres ve kalori kısıtlaması karşısında bile kilolarını korudu ve en uzun yaşayanlar da onlar oldu.

Bulgular her ne kadar önemli olsa da insanlara uyarlanıp uyarlanamayacaklarını söylemek henüz tam olarak mümkün değil.

Ayrıca kalori kısıtlaması ömrü daha çok uzatmasına karşın bu gruptaki hayvanların yaşam süresi birkaç aydan 4,5 yıla kadar değişkenlik gösterdi. 

Araştırmacılar bu duruma genetik faktörlerin yol açtığını tespit etti. Bu durum genetiğin beslenme biçiminden daha önemli bir rol oynadığına işaret ederken Prof. Churchill şöyle diyor:

Uzun süre yaşamak istiyorsanız beslenme biçimi gibi, yaşamınız süresince kontrol edebileceğiniz şeyler var fakat asıl ihtiyacınız olan şey, çok yaşlı bir büyükanne.

Uzun yaşam uzmanı Dr. Andrew Steele, yer almadığı çalışmanın bulgularını etkileyici bulsa da tartışmalara son noktayı koymadığını söylüyor. BBC Science Focus'a konuşan Dr. Steele "Etkileyici ve bilinenlere ters düşen bir sonuç" diyerek ekliyor:

Ancak fareler, küçük insanlar değil. Bu yüzden bu sonuçları insanlara uyarlarken çok dikkatli olmak gerekiyor.

Independent Türkçe, Science Daily, BBC Science Focus, Nature