Çin'den çığır açıcı tedavi: Nükleer savaşta hayat kurtaracak

Tedavi, radyoterapi alan kanser hastalarında bağırsak parçalanmasının önlenmesine de katkı sağlayabilir

ABD'nin Nevada eyaletinde 1957'de gerçekleştirilen "Priscilla" nükleer denemesinden yükselen mantar bulutu (ABD Enerji Bakanlığı)
ABD'nin Nevada eyaletinde 1957'de gerçekleştirilen "Priscilla" nükleer denemesinden yükselen mantar bulutu (ABD Enerji Bakanlığı)
TT

Çin'den çığır açıcı tedavi: Nükleer savaşta hayat kurtaracak

ABD'nin Nevada eyaletinde 1957'de gerçekleştirilen "Priscilla" nükleer denemesinden yükselen mantar bulutu (ABD Enerji Bakanlığı)
ABD'nin Nevada eyaletinde 1957'de gerçekleştirilen "Priscilla" nükleer denemesinden yükselen mantar bulutu (ABD Enerji Bakanlığı)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Kanser tedavisini daha güvenli hale getirebilecek ve nükleer savaş durumunda hayat kurtarabilecek yeni bir araştırmaya göre, çığır açıcı yeni bir tedavi farelerin akut radyasyona maruz kaldıktan sonra yaşamlarını sürdürmesini sağladı.

Nükleer serpinti gibi durumlarda ortaya çıkan akut iyonlaştırıcı radyasyon, DNA'ya ciddi zarar vererek hücre bölünmesini durdurabilir ve vücudun bağışıklık sisteminin aktivasyonunu engelleyebilir.

Araştırmalar bir nükleer savaş durumunda radyasyon serpintisine maruz kalarak ölenlerin, atom bombası patlamasının doğrudan öldüreceği kişi sayısından daha fazla olabileceğine işaret ediyor. Bu durum, patlamadan uzun süre sonra bile yüksek radyasyon seviyelerine maruz kalmanın, DNA hasarını ve toplu hücre ölümünü tetikleyerek nesiller boyunca insanları öldürebilmesinden kaynaklanıyor.

Yüksek radyasyona maruz kalmak, bağırsakların iç yüzeyini kaplayan hücrelerin parçalandığı karmaşık bir hastalık olan gastrointestinal sendroma (GİS) yol açabiliyor. Pelvis ve karındaki tümörler için yüksek doz radyoterapi gören hastaların da GİS'e yakalandığı görülüyor ancak halihazırda bu kişileri radyasyona maruz kalmanın bu tür sonuçlarına karşı koruyacak bir tedavi yok.

Çinli araştırmacıların yürüttüğü ve hakemli dergi Cell Death and Differentiation'da yayımlanan yeni çalışma, hücre ölümünü tetiklemede kritik rol oynayan bir dizi anahtar genin, radyasyona maruz kalınca tam olarak nasıl tepki verdiğini ortaya koydu.

"İnterferon genlerinin uyarıcısı" (stimulator of interferon genes) veya Sting, akut radyasyonun neden olduğu DNA hasarı karşısında hücre ölümünü teşvik ediyor.

Araştırmacılar farelerde Sting'in işlevini devre dışı bırakmanın, zararlı seviyelerde radyasyona maruz kaldıktan sonra hayatta kalma oranlarını yüzde 11'den yüzde 67'ye çıkardığını buldu.

Çalışmada normal farelerin karnında, Sting proteinleri devre dışı bırakılanlara kıyasla daha ciddi hasarlar oluştuğu tespit edildi.

Bilim insanları şöyle yazıyor: 

Çalışmamız genel olarak Sting'in, iyonlaştırıcı radyasyon aracılığıyla hücre ölümünü düzenlediği yeni bir yolu ortaya çıkardı.

Daha sonraki analizler, Sting'in devre dışı bırakıldığı farelerde radyasyona maruz kaldıktan sonra hücre ölümü oranının yüzde 45'ten yüzde 12'ye düştüğünü gösterdi.

Araştırmacılar özellikle farelerin bağırsaklarında villus adı verilen ve gıdalardaki besinlerin emilmesini sağlayan küçük, kıl benzeri çıkıntıları inceledi. Sting'i susturulmuş farelerdeki villusların ayrı ayrı yüksekliğinin, diğerlerine kıyasla yaklaşık 2,3 kat gibi bir farkla "önemli ölçüde daha fazla" olduğunu tespit ettiler. Bu durum, bağırsaklarının radyasyona daha iyi direndiğine işaret ediyor.

Araştırmacılar bulguların, yüksek dozda iyonize radyasyona maruz kalındığında veya tümörlere radyasyon tedavisi uygulandığında ortaya çıkan GİS'i kontrol etmeye yönelik tedavilerin önünü açabileceğini söylüyor. Çalışmanın başyazarı Sun Yirong, China Science Daily'ye yaptığı açıklamada şöyle diyor:

Sting proteinlerine ilişkin yeni keşfe dayanarak geliştirilen tedaviler; radyasyon hasarına karşı koruma, kanser radyoterapisini geliştirme ve kanser tedavisini iyileştirme açısından büyük potansiyel gösteriyor.

 Independent Türkçe'nin,independent.co.uk/news

 



Kalp krizi ve felç riskini azaltan ilk ilaç

Sotagliflozin ilacı, kalp krizi ve felç olasılığını önemli ölçüde azaltabilir. (Reuters)
Sotagliflozin ilacı, kalp krizi ve felç olasılığını önemli ölçüde azaltabilir. (Reuters)
TT

Kalp krizi ve felç riskini azaltan ilk ilaç

Sotagliflozin ilacı, kalp krizi ve felç olasılığını önemli ölçüde azaltabilir. (Reuters)
Sotagliflozin ilacı, kalp krizi ve felç olasılığını önemli ölçüde azaltabilir. (Reuters)

Yakın zamanda tip 2 diyabet ve böbrek hastalığının tedavisi için onaylanan sotagliflozin, yeni bir çalışmaya göre kalp krizi ve felç riskini de önemli ölçüde azaltabilir.

New York Post'a göre uzmanlar, ticari olarak Inpefa olarak bilinen sotagliflozinin, bu benzersiz kardiyovasküler faydaları sunan türünün ilk ilacı olduğunu ve ilacın daha geniş kullanımının önünü açtığını söylüyor.

Sotagliflozin bir sodyum-glikoz taşıyıcı (SGLT) inhibitörüdür; glikoz ve sodyumun hücre zarları boyunca taşınmasından sorumlu iki proteinin, SGLT1 ve SGLT2'nin etkisini bloke ederek kan şekeri seviyelerini kontrol etmeye yardımcı olur.

The Lancet Diabetes and Endocrinology'de yayınlanan çalışmada araştırmacılar, “Sotagliflozin inme ve miyokard enfarktüsü riskini azaltmaya yardımcı olan ilk SGLT inhibitörüdür; çalışmamız ilacın bu konudaki faydalarının benzersiz olduğunu göstermektedir” dedi.

Çalışmaya kronik böbrek hastalığı, tip 2 diyabet ve kardiyovasküler risk faktörleri olan 10 binden fazla hasta katıldı.

Katılımcılar, biri sotagliflozin ve diğeri plasebo alan iki gruba ayrıldı. Ortalama 16 ay boyunca takip edildiler.

Sotagliflozin alanlarda, plasebo grubuna kıyasla kalp krizi, felç ve kardiyovasküler kaynaklı ölümlerde yüzde 23 azalma görüldü.

Çalışma ekibine liderlik eden Mount Sinai Fuster Kalp Hastanesi Direktörü Dr. Deepak L. Bhatt yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bu bulgular, kalp krizi ve felç riskini azaltmaya yönelik yeni bir etki mekanizmasını, böbreklerde, bağırsaklarda, kalpte ve beyinde bulunan SGLT1 reseptörlerinin (ve SGLT2 reseptörlerinin) bu ilaçla birlikte bloke edildiğini göstermektedir.”

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ne (CDC) göre diyabet, kronik böbrek hastalığı ve kalp hastalığı birbiriyle yakından bağlantılı.

Zamanla, yüksek kan şekeri seviyeleri böbreklere zarar vererek kanı filtreleme yeteneklerini bozabilir ve kronik böbrek yetmezliği hastalığına yol açabilir.

Böbrekler işlevlerini yerine getirmekte zorlandıkça kalbe daha fazla yük bindirerek onu kan pompalamak için daha fazla çalışmaya zorlar. Bu artan yük kalp hastalığına yol açabilir.

Diyabet ve böbrek hastalığının bir araya gelmesi felç riskini de artırır; her iki durum da damarlara zarar verebilir.