Uzmanlar öneriyor: Spordan önce tüketmek performansı katlıyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Uzmanlar öneriyor: Spordan önce tüketmek performansı katlıyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Antrenmandan önce muz yemek, en iyi performans için gereken enerji desteğini sağlarken kas sağlığını da destekliyor.

Bu tatlı tropikal meyve, kan basıncını düzenleyip böbrek ve sinir fonksiyonlarını destekleyen temel bir mineral ve elektrolit olan potasyumla dolu.

Cleveland Clinic'e göre yalnızca bir muz 451 miligram potasyum içeriyor. Bu, her gün erkekler için önerilen 3 bin 400 ve kadınlar için önerilen 2 bin 600 miligramın epey büyük bir kısmı.

Düşük potasyum seviyeleri kramplara, kalpte ritim bozukluğuna, halsizliğe ve yorgunluğa yol açabiliyor.

New York Üniversitesi'nden spor diyetisyeni Amy Stephens, Health'e şöyle konuştu:

Muz, antrenmanı desteklemek için uygun ve besleyici bir yol. Potasyum ve karbonhidratlar gibi egzersiz performansını artıran temel besinleri sunuyor.

Ancak potasyumdan başka faydaları da var.

Muz aynı zamanda iyi bir karbonhidrat kaynağı. Bir muzda 27 gram karbonhidrat var.

Yeterli karbonhidrat almak önemli çünkü vücudun ana enerji kaynaklarından birini oluşturuyorlar. Uzun mesafe koşucuları gibi dayanıklılık sporcuları için karbonhidrat yüklemesi, performansı ve dayanıklılığı artırabiliyor.

Hartford Healthcare'e konuşan lisanslı diyetisyen Christopher Barrett, "Bu ekstra karbonhidratlar, aktivite sırasında kas glikojeninin tükenmesi ve kan şekerinin düşmesi riskini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda dayanıklılığı da artırabiliyor" dedi.

Harvard Tıp Fakültesi'ne göre muz aynı zamanda kalp-damar fonksiyonlarını iyileştiren fonksiyonları iyileştiren ve hatta beyin sağlığına iyi gelebilecek bir başka elektrolit olan magnezyum için de iyi bir kaynak.

fgthyu
Muz susuz kalmamak ve sağlıklı yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz elektrolitleri içeriyor. Potasyum ve magnezyum, bunlardan bazıları (AFP)

Lisanslı diyetisyen Kaytee Hadley, Peloton'a bu elektrolitlerin "beslenmenin genellikle göz ardı edilen bir yönü olduğunu, susuz kalmamak ve kaslara ne zaman kasılacakları sinyalini vermek için önemli olduğunu" söyledi.

Ancak birçok kişi için asıl mesele, mideyi neyin rahatsız etmediği olabilir. Neyse ki muz kolayca sindirilebiliyor ve mide bulantısı ve diğer sindirim sorunları yaşayanlara sıklıkla tavsiye ediliyor.

Tabii ki antrenmandan hemen önce yememek daha iyi. En iyi etki için muz, antrenmandan 10 dakika ila bir saat öncesinde tüketilmeli.

Hadley, "Fıstık ezmesi gibi bir yağ kaynağıyla birlikte tüketiyorsanız, yaklaşık 60 dakika beklemek daha iyi çünkü sindirimi daha yavaş ve şekerin kan dolaşımına girmesi daha uzun sürüyor" dedi.

Independent Türkçe



Uzmanlar bağışıklığa ve sindirime iyi gelen baharatı açıkladı

Yemeklerde çok fazla sarımsak tozu kullanmaya gerek yok. Bir çay kaşığının 8'de biri, yaklaşık bir diş sarımsak kadar güçlü (Unsplash)
Yemeklerde çok fazla sarımsak tozu kullanmaya gerek yok. Bir çay kaşığının 8'de biri, yaklaşık bir diş sarımsak kadar güçlü (Unsplash)
TT

Uzmanlar bağışıklığa ve sindirime iyi gelen baharatı açıkladı

Yemeklerde çok fazla sarımsak tozu kullanmaya gerek yok. Bir çay kaşığının 8'de biri, yaklaşık bir diş sarımsak kadar güçlü (Unsplash)
Yemeklerde çok fazla sarımsak tozu kullanmaya gerek yok. Bir çay kaşığının 8'de biri, yaklaşık bir diş sarımsak kadar güçlü (Unsplash)

Genellikle pizzaya serpilen veya kızarmış tavuğu terbiye etmek için kullanılan sarımsak tozu, lezzet dolu bir baharat.

Ancak bu baharatın, uzun süredir kullananları bile şaşırtabilecek sağlık faydaları da var.

Öncelikle, kurutulmuş ve öğütülmüş diş sarımsaktan yapılan bu toz; demir, potasyum, fosfor ve kalsiyum gibi temel minerallerle dolu. Bunların hepsi kemik sağlığını olumlu yönde etkiler ve birlikte çalışarak bizi güçlü tutar.

Cleveland Clinic'e konuşan kayıtlı diyetisyen Kate Patton, "[Fosfor ve kalsiyum] birlikte çalışarak güçlü kemikler oluşturmak, kas fonksiyonlarını sürdürmek ve sinirleri sağlıklı tutmak gibi önemli vücut fonksiyonlarını destekler" diyor.

Sarımsak tozu ayrıca selenyum içeriyor: Bu temel mineral, tiroid ve üreme sağlığını destekliyor ve kronik astım hastalarına yardım edebiliyor. Selenyum, tiroid hormonlarının düzenlenmesine katkı sağlayabilecek proteinler içeriyor.

Ayrıca vücutta yeterli antioksidan bulunmadığında ortaya çıkan oksidatif strese karşı da koruma sağlıyor. Gıdalarda bulunan antioksidanlar, hücrelere ve DNA'ya zarar gelmesini önlüyor.

Selenyumun kansere karşı koruma sağlayabileceğini gösteren bazı araştırmalar bile var.

Kayıtlı diyetisyen Kayla Kopp, Cleveland Clinic'e yaptığı açıklamada "Düşük selenyum tüketimi, kanser teşhislerinin artmasıyla ilişkilendiriliyor" diyor. 

Selenyum, vücudumuzda meydana gelen DNA hasarını onarmaya katkı sağladığından, kanser riskini azalttığı biliniyor.

Tıpkı taze sarımsak gibi sarımsak tozu da B6 ve C vitaminlerini içeriyor. B6 vitamini beyin gelişimi ve sinir sisteminin dengede tutulması açısından önem arz ediyor. Hem B6 hem de C vitamini bağışıklık sisteminin sağlıklı kalmasına fayda sağlıyor. Ancak sarımsak tozu, normal sarımsaktaki vitaminlerin sadece bir kısmını içeriyor.

Yine de sarımsak tozu taze sarımsağın tüm faydalarını barındırmasa ve hatırı sayılır miktarda sodyum içerse de daha ucuz, raf ömrü daha uzun (4 yıla kadar) ve yıl boyunca satılıyor.

Ayrıca allisin diye bilinen kimyasal bileşiği içeriyor.

Araştırmacılar, sarımsı renkte bir sıvı olan allisinin antioksidan görevi gördüğünü ve hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde "ilgi çekici bir potansiyel" taşıdığını söylüyor. Bazı araştırmalar, kan damarlarını gevşeterek tansiyonu düşürmeye yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Allisini ve sarımsak tozunun tüm lezzetini açığa çıkarmak için eşit miktarda suyla karıştırılması gerekiyor. Örneğin sarımsaklı ekmekte, her ikisinden de birkaç çay kaşığı kullanabilirsiniz çünkü bir çay kaşığının 8'de biri, bir diş sarımsak kadar güçlü.

Allisin ayrıca sarımsağın tanıdık, baş döndürücü kokusunun da kaynağı.

Diyetisyen Laura Jeffers, Cleveland Clinic'e "Sarımsak keskin kokusunu, allisin adlı organik bir kükürt bileşiğinden alır" diyor. 

Bu bileşik, sarımsağın beslenme düzeninize sağlıklı bir katkı sunmasını da sağlıyor.

Independent Türkçe


Denisova insanlarından gelen bir gen, Homo sapiens'in Amerika'da yaşamasını sağlamış olabilir

Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)
Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)
TT

Denisova insanlarından gelen bir gen, Homo sapiens'in Amerika'da yaşamasını sağlamış olabilir

Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)
Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)

Denisova insanlarından gelen bir genin, modern insanların Amerika'ya ilk gittiği zaman kıtada hayatta kalmasını sağlamış olabileceği bulundu.

Modern insanların (Homo sapiens), en yakın akrabaları Neandertaller ve Denisova insanlarıyla çiftleştiği biliniyor. Bu etkileşimler sonucu aktarılan bazı genetik özellikler, sağladıkları avantaj nedeniyle binlerce yıl boyunca korunmayı başardı.

Daha önce yapılan araştırmalarda mukus üretimine rol oynayan MUC19 geninin, Denisova insanlarından gelen eski bir varyantının, Amerika yerlilerinde yaygın olduğu gösterilmişti. Ayrıca bu genin sağladığı evrimsel avantaj nedeniyle zaman içinde bu popülasyonlarda yaygınlaştığı tespit edilmişti.

Bulguları hakemli dergi Science'ta 21 Ağustos'ta yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, Denisova insanlarına özgü MUC19 varyantlarının Amerikan yerlilerine fayda sağlayıp sağlamadığını anlamak için modern Meksikalı, Perulu, Kolombiyalı ve Porto Rikolu bireylerin genetik verilerini karşılaştırdı.

1000 Genom Projesi adlı kapsamlı bir çalışmadan yararlanan araştırmacılar, Meksikalıların yüzde 33'le bu varyantın en sık görüldüğü popülasyon olduğunu saptadı. Peruluların yaklaşık yüzde 20'si, Kolombiyalılar ve Porto Rikoluların da sadece yüzde 1'i bu varyantı taşıyordu.

Araştırmacılar bunun, Meksikalıların genomlarında diğer popülasyonlara göre daha fazla Amerikan yerlisi DNA'sı olmasından kaynaklandığını düşünüyor.

Sözkonusu MUC19 varyantının, modern insanlara nereden geçtiğini araştırınca genin Denisova insanı bölümünün, Neandertallere özgü DNA arasında sıkışmış olduğunu gördüler. 

Bilim insanları genin muhtemelen Denisova insanlarıyla çiftleşen Neandertallere geçtiğini ve daha sonra Neandertallerin modern insanlarla çiftleşmesiyle varyantın aktarıldığını düşünüyor.

Ekip ilk kez Neandertaller aracılığıyla Homo sapiens'e geçen bir Denisova geni bulduklarını söylüyor.

Colorado Boulder Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Fernando Villanea, "Bu çok tuhaf" diyerek ekliyor:

Gördüğümüz bunun tek örneği mi, yoksa daha fazlası mı var? Hâlâ bunu anlamaya çalışıyoruz.

Araştırmada ayrıca modern insanların Kuzey Amerika'ya göç ettiğinde, genomlarının MUC19 bölgesinde tekrarlanan dizilerin önemli ölçüde genişlediği saptandı. Bu genişleme, değişen çevresel koşullarda genin kodladığı musin proteininin daha işlevsel hale gelmesiyle bağlantılı olabilir.

Araştırmacılar, bu değişimin mukusu daha yapışkan hale getirdiğini ve bunun da eski insanların hayatta kalma ve üreme başarısını artırmış olabileceğini düşünüyor.

Bu varyantın tam olarak hangi faydaları sağladığı bilinmese de Amerika'daki bazı zararlı mikroplara karşı koruma sağlaması veya bazı bağışıklık tepkilerini düzenlemesi muhtemel. 

Makalenin ortak yazarı Emilia Huerta-Sánchez "Belli ki bu genin sözkonusu popülasyonlara fayda sağlayan bir özelliği vardı, belki de hâlâ var ya da gelecekte de olacak" diyerek ekliyor: 

Bulguların, bu genin gerçekte ne işe yaradığına dair ek araştırmalara yol açmasını umuyoruz.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, Science


Obeziteyle mücadelede devrim yaratacak yöntem denizden çıktı

Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)
Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)
TT

Obeziteyle mücadelede devrim yaratacak yöntem denizden çıktı

Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)
Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)

Bilim insanları obeziteyle mücadelede kahverengi su yosunlarından elde edilen bir maddenin devrim niteliğinde bir rol oynayabileceğini keşfetti.

Diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi pek çok rahatsızlığa yol açabilen obezite, dünya çapında gittikçe artan bir sağlık sorunu. 

Uzmanlar yaşam tarzı değişikliklerinin yanı sıra iştahı bastırma veya yağ yakma gibi müdahalelerle bu hastalıkla başa çıkma yollarını arıyor.

Çin'deki Zhejiang Teknoloji Üniversitesi'nden araştırmacılarsa yeni çalışmalarında, bağırsak florasını hedefleyerek kilo alımını engellemenin yolunu belirledi.

Bulguları Carbohydrate Polymers adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmada, obezitenin önlenmesinde etki sağladığı bilinen fukoidan adlı bileşiğe odaklanıldı. 

Japonya ve Kore'de yenilen Saccharina japonica türündeki kahverengi su yosunlarında bulunan bu bileşik, moleküler ağırlığının yüksek ve çözünürlüğünün düşük olması nedeniyle yeterince etki yaratmıyordu.

Araştırmacılar bu sorunun üstesinden gelmek adına bileşiği kimyasal olarak parçalayarak daha düşük moleküler ağırlıklara sahip 4 ayrı bileşik elde etti. Bu sayede maddenin vücutta daha kolay parçalanıp emilmesi ve etkisinin artması amaçlandı.

Daha sonra bunları fareler üzerinde test etmek için hayvanları iki gruba ayırdılar. Kontrol grubundaki fareler düşük yağlı bir diyete sokulurken, diğerleri yüksek yağlı besinler tüketti. 

4 haftanın ardından ikinci gruptaki fareler de gruplara ayrıldı ve biri müdahale edilmeden aynı beslenme düzenini takip etti. Diğer grupların her birine de farklı moleküler ağırlıktaki 4 ayrı fukoidan bileşiği verildi.

Araştırmacılar 4 haftanın ardından farelerin kilo alımını, yağ birikimini, kan şekeri seviyelerini ve kolesterolünü ölçtü ve bağırsak florasını analiz etti.

Fukoidan verilen hayvanların, müdahale edilmeyenlere kıyasla daha az kilo aldığı tespit edildi. 

Ancak en güçlü etkiyi gösteren LMWF4 adlı fukoidan, kilo alımını ve yağ birikimini azaltmakla kalmadı, aynı zamanda kan şekeri ve kolesterol seviyelerini de iyileştirdi.

Ayrıca bağırsak bakterilerinin dengesinin de daha sağlıklı hale geldiği gözlemlendi: Metabolik sağlığın iyileşmesiyle bağlantılı mikroorganizmaların sayısı artarken, obeziteyle ilişkili olanların sayısı azaldı.

Bulgular LMWF4'ün, bağırsak ortamını yeniden programlayarak vücudu kilo alımına ve metabolik işlev bozukluğuna karşı daha dirençli hale getirdiğine işaret ediyor.

Çalışma fareler üzerinde yapıldığı için aynı sonuçların insanlarda da görülüp görülmeyeceğini söylemek henüz mümkün değil.

Ancak yeni yöntem, obeziteyle mücadelede doğrudan ilaç yerine vücutta yağlarla savaşan mikroorganizmaları teşvik ettiğinden büyük potansiyel taşıyor. 

Bilim insanları bileşiğin güvenilir ve tüketilen bir kaynaktan elde edilmesinin de önemli bir avantaj sağladığını belirtiyor.

Araştırmacılar makalede şu ifadeleri kullanıyor: 

Farklı fukoidanların yapısal özelliklerinin analizi ve bağırsak bakterilerindeki değişiklikler, bunların bağırsak mikrobiyotası üzerindeki etkisine ilişkin değerli bilgiler sağlayarak fukoidan bazlı tedavilerin daha da geliştirilmesi için bir temel sunuyor.

Independent Türkçe, New Atlas, Carbohydrate Polymers