Müzik dinlerken tüyleriniz diken diken oluyorsa, özel bir beyniniz olabilir

The Independent
The Independent
TT

Müzik dinlerken tüyleriniz diken diken oluyorsa, özel bir beyniniz olabilir

The Independent
The Independent

Güzel bir şarkı dinlerken, kollarınızdaki tüylerin diken diken olduğunu hiç hissettiniz mi?
Ben şahsen, 16 yaşındayken, Stourbridge’den kalkan 9 numaralı otobüste, Led Zeppelin’in “Whole Lotta Love” şarkısını dinlediğimde bu hissi yaşadığımı çok net hatırlıyorum.
The Independent'tan Greg Evans'ın haberine göre, Harvard mezunu Matthew Sachs geçen yıl, bu hissin nasıl tetiklendiğini görmek için müzikten benzer şekilde etkilenen bireyler üzerinde çalıştı.
20 öğrenci üzerinde yapılan araştırmada öğrencilerin hepsine beyintaraması yapıldı. Öğrencilerin yarısı benzer deneyimi yaşadığını söylerken, yarısı müzikten bu şekilde etkilenmediğini belirtti.
Çalışmanın sonucunda Sachs, müzikle duygusal ve fiziksel bağ kurmayı başaranların beyin yapılarının daha farklı olduğunu keşfetti.
Oxford Academic adlı bilimsel yayında yer verilen araştırma, bu kişilerin işitsel korteksini beynin duyguları işleyen bölümüne bağlayan sinirlerin daha yoğun ve hacimli olduğunu ortaya çıkardı. Buna göre, söz konusu bireylerdeki işitsel korteks ve beynin ilgili kısmı, çok daha iyi iletişim kuruyor.
Sachs konuyla ilgili, “İki bölge arasında daha fazla sinir olduğu fikri, bu bölgeler arasında daha verimli işlem yapıldığını gösterir” dedi.
Belirli reaksiyonları tetikleyen şarkıları dinleyen bireylerin beyin aktivitesini inceleyeceği ileri araştırmalar yapmaya hazırlanan Sachs, bu reaksiyona neden olan nörolojik aktivitenin psikolojik tedavilere yardımcı olmasını umduğunu söyledi.
Sachs sözlerine şöyle devam etti:
“Depresyon, gündelik yaşantıdan zevk almanızı önlüyor. Belki bir terapist olarak müziğe başvurmak, bu yetiyi geri getirebilir.”



Bilim doğruladı: Kalbin kırılması insanları gerçekten öldürebilir

Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
TT

Bilim doğruladı: Kalbin kırılması insanları gerçekten öldürebilir

Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)

Harriette Boucher 

Yeni bir araştırma, yakınını kaybedip yoğun ve uzun süreli yas semptomlarından muzdarip olan kişilerin, sevdiklerinin ölümünden sonraki 10 yıl içinde ölme ihtimalinin, neredeyse iki kata ulaştığını ortaya koydu.

Danimarka'daki araştırmacılar, yakınını kaybedip sürekli yüksek düzeylerde yas tutanların, yasını daha düşük seviyelerde yaşayanlarla kıyasla, sağlık hizmetlerini daha fazla kullandığını ve ölme olasılığının yüzde 88 daha fazla olduğunu buldu.

Araştırmacılar, sevdiklerini kaybedenlerin yaşadığı 5 yas güzergahını tanımladı ve en ciddi şekilde etkilenenlerin daha erken ölme olasılığının daha yüksek olduğunu tespit etti.

Araştırma makalesinin yazarlarından Dr. Mette Kjærgaard Nielsen şu ifadeleri kullandı:

Yüksek yas semptomu seviyeleriyle; kalp damar hastalıkları, akıl sağlığı sorunları ve hatta intiharda görülen daha yüksek oranlar arasında bir bağlantı olduğunu daha önce bulmuştuk. Ancak ölümle ilişkisi daha fazla araştırılmalı.

Bilim insanı, "yüksek" bir yas güzergahına dair risk altında olan kişilerin erken fark edilebileceğini de söyledi:

Bir pratisyen hekim akıl sağlığına dair diğer ciddi rahatsızlıklar ve depresyonun eski belirtilerini arayabilir. Daha sonra bu hastalara kendileri özel takip sunabilir veya onları psikologların özel muayenehanelerine ya da ikinci basamak sağlık kuruluşlarına yönlendirebilirler.

Dr. Nielsen, "Pratisyen hekimler ayrıca yakınını kaybedenlerin ruh sağlığına odaklanılacak bir takip randevusu da önerebilir" dedi.

Bilim insanları, 2012'den bu yana yakınlarını kaybetmiş, yaş ortalaması 62 olan 1735 adet kadın ve erkeği 10 yıl boyunca Danimarka'da izledi. Bu süre zarfında bu kişilere, semptomlarını ve deneyimlerini değerlendiren bir dizi anket gönderildi ve araştırmacılar bunlarla katılımcıların sürekli olarak hangi düzeyde keder yaşadığını belirledi.

Grubun yüzde 66'sı yakın zamanda partnerini, yüzde 27'si bir ebeveynini ve yüzde 7'si de çok sevdiği bir başka kişiyi kaybetmişti.

Sürekli olarak yüksek düzeylerde yas belirtileri yaşayan yüzde 6'lık kesimin 10 yıl içinde ölme olasılığı, sürekli olarak düşük yas belirtileri gösterdiğini bildiren yüzde 38'e kıyasla yüzde 88 daha yüksekti.

Yüksek güzergahta olanların, yakınlarını kaybetmesinin üzerinden üç yıl geçtikten sonra sağlık hizmeti alma olasılıkları da daha yüksek çıktı.

Bu grubun konuşma terapisi veya diğer akıl sağlığı hizmetlerini alma ihtimalleri yüzde 186, antidepresan reçetesi yazılma olasılıkları yüzde 463, yatıştırıcı ya da kaygı giderici ilaç reçetesi alma ihtimalleri de yüzde 160 daha fazla.

 Independent Türkçe,independent.co.uk/news