İsrailliler Etiyopya'da iddiadan ibaret olan bir “Yahudi krallığı” için kazı yapıyor

İsraillilerin Etiyopya topraklarında belgelenmiş hiçbir tarihi kanıtın olmadığı bir Yahudi krallığı için kazılar başlatması, bu tür girişimlerin uygulanabilirliği konusunda birden fazla soruyu gündeme getiriyor.

İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)
İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)
TT

İsrailliler Etiyopya'da iddiadan ibaret olan bir “Yahudi krallığı” için kazı yapıyor

İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)
İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

İsrail gazetesi Haaretz, İsrailli arkeolog Bar Kribus başkanlığındaki bir arkeolojik kazı ekibinin, Kudüs'teki Yahudi Miras Merkezi'nden bir keşif heyeti eşliğinde ‘Afrika'da bir Yahudi krallığının kalıntılarını’ bulmak amacıyla kazılara başlamak üzere Etiyopya'ya gittiğini yazdı.

Etiyopya'daki bazı siyasi ve kültürel çevreler uzun bir süredir, Yahudilerin Etiyopya'nın kuzeyindeki Simien Dağları'nın kalbinde, şimdiki Gondar bölgesi yakınlarındaki sarp yamaçlarda refah ve istikrar içinde yaşadığı bir krallığın varlığına dair efsaneler anlatılageliyor.

Şarku’l Avsat’ın Haaretz gazetesinden aktardığına göre İsrailli ekip, Etiyopya'da bin yılı aşkın bir süre boyunca varlığını sürdürdüğü iddia edilen sözde krallığın kalıntılarını ilk kez keşfetmeyi hedefliyor. Etiyopya'daki bazı araştırma ve kültür çevrelerinde dolaşan hayali anlatı için belgelenmiş herhangi bir tarihi kanıt olmamasına rağmen İsrail'in bu son hamlesi, bu tür girişimlerle ilgili olarak ‘amaçları gerçekten tarihi gerçekleri kanıtlamaya veya çürütmeye yönelik bir araştırma yapmak mı yoksa yeni bir siyasi gerçeklik yaratmak için dayanaksız anlatıları sürdürmeye mi çalışmak mı?’ şeklinde bazı soru işaretlerini gündeme getirdi.

İşlerinde ciddi bazı araştırmacılar, özellikle bu krallık hakkında ortada dolaşan bilgiler anlatılagelen efsanelerin ötesine geçmediğinden İsrailli ekibin üstlenmeyi planladığı misyonun ciddiyetini sorguladılar. Çoğunlukla hayali tarihi mitlere dayanan anlatılar temelinde güncel bir siyasi gerçeklik formüle edilebilir mi? sorusuna yanıt arıyorlar.

dyhju
Etiyoyalı Yahudiler olan Falaşalar, ilki 1977 yılında olmak üzere İsrail'e birkaç defada toplu olarak getirildiler (AFP)

İnsan toplumlarının gelişimi, endüstriyel ilerleme ve teknolojik devrim çerçevesinde modernist yollara girmeleri, mitolojiyi yalnızca tarihten kalan bir miras haline getirdiğinden bu sorunun cevabı basitleştirilmiş haliyle olumsuz olabilir. Edebi ve sanatsal eserlerde çağrışımları olabilir, ancak bu tür eserler, bir gelecek vizyonu oluşturmak ya da mevcut siyasi gerçeklikleri şekillendirmek için temel oluşturamaz.

Belki de daha derin bir başka kavrayış, mevcut ya da amaçlanan siyasi gerçeklik ile hayal edilen tarihi anlatılar arasındaki bağı ortaya çıkarabilir. Örneğin ünlü Fransız düşünür Roger Garaudy, birçok yazısında Yahudi tarih düşüncesindeki mitlerin merkeziliğine atıfta bulunur. Garaudy, İsrail'in bir devlet olarak gerçek varlığını, ancak eski Yahudi mitlerinin büyük ölçüde canlandırılması, revize edilmesi ve yakın siyasi gerçekliğinden (Vaat Edilmiş Topraklar, Tanrı'nın seçilmiş halkı vb.) yeni mitlerin yaratılması sayesinde duyurabildiğini vurgular. Dolayısıyla, tarihsel mitlerin siyasi bugünü ve geleceği şekillendirme çabasındaki rolü göz ardı edilemez.

Hiç kanıtı olmayan bir Yahudi krallığı

Haaretz'in haberine göre Yahudi toplumunun bazı kesimlerinde, İsrail'e göç etmeden önce Afrikalı Yahudilerin çoğunluğunun yaşadığı Gondar bölgesine komşu olan bugünkü Etiyopya'nın batısında bağımsız olarak yaşayan bir Yahudi krallığı olduğuna dair yaygın bir inanış var.

Aynı anlatıya göre bahsi geçen krallığın sınırları bugünkü İsrail devleti büyüklüğünde bir alanı kapsıyordu. Haaretz’e göre Yahudi topluluklarında birçok hikaye ve efsane hüküm sürmüş ve bu anlatıyı destekleyecek herhangi bir fiziksel kanıt bulunmadan kurtuluş umudunu artırmıştı.

Anlatıya göre söz konusu krallık, her biri İncil'deki yargıca atfen Gideon olarak adlandırılan bir krallar silsilesinin yönetimindeydi ve bu yüzden ‘Gideonların Krallığı’ olarak adlandırıldı.

Bu anlatının teorisyenleri, bu efsaneleri Etiyopya'daki Gondar bölgesi yakınlarında yer alan dağlarda yaşayan ve ‘Lubya’ olarak adlandırılan Yahudilere bağlıyor. Bazı İsrailli gezginler bu ismin Nubya'ya, yani bugünkü Sudan'a atıfta bulunduğuna inanıyor.

Krallıkla ilgili bilgiler son kırk yıldır nesiller boyunca aktarılan sözlü anlatımlara dayandığından Haaretz gazetesi tarihi gerçeğin aksine bu anlatıların doğruluğunu sorguluyor. Zira bu anlatılardan bazıları, Etiyopya asıllı İsrailli yazar Daniel Belete, ‘Gideonites: History of the Jews of Ethiopia and the Journey to the Land of Israel’ (Gideonlar: Etiyopya Yahudilerinin Tarihi ve İsrail Topraklarına Yolculuk) adlı kitabı gibi kaleme alındı.

Gazeteye göre Yahudi krallığının doğum tarihi tartışma konusu olsa da ilk tanıklıklar 14’üncü yüzyıla kadar uzanırken, krallığın 1626 yılında düştüğünde fikir birliği var.

Amerikalı tarihçi Herbert Alois Kraus, Cizvit misyoner aktivistlerin tarihi yazılarında Segenet adında bir yerde 19’uncu yüzyıl öncesi bir sinagogdan bahsedildiğini ve bunun Etiyopya'daki yerel Yahudilerin dini ve manevi yaşamı hakkında değerli bilgiler verebileceğini belirtiyor.

İsrailli arkeolog Kribus 2015 yılından bu yana, farklı geleneklerin Habeşistan'daki (Etiyoya’nın tarihteki adı) sözde Yahudi krallığını ilişkilendirdiği yerleri tespit etmek için araştırmalar yürütüyor. Etiyopya'ya seyahat ederek söz konusu krallıkla ilgili anlatıları kanıtlayacak ya da çürütecek somut fiziksel bulgular keşfetmeye çalışıyor.

Haaretz gazetesinin tarihçilerden aktardığına göre Yahudiler yaklaşık 500 yıl önce Afrika'daki bağımsız krallıklarını savunmak için uzun savaşlar verdiler. Bu da Yahudi sürgününün geleneksel anlatısı olan ‘Yahudiler, gerek Hıristiyan gerekse Müslüman olsun her zaman yabancıların egemenliği altında diaspora hayatı sürdüler’ söylemiyle çelişiyor. Araştırmacı Ömer Selham, Habeş-Falaşa Yahudilerinin kökeni üzerine yaptığı bir çalışmada, Doğu Afrika kıyılarının her kâr peşinde koşan tüccar için cazip bir ticari alan olduğunu, dolayısıyla Yahudilerin bu bölgedeki varlığının ticari faaliyetlerden kaynaklandığını öne sürüyor ve bu bölgede Yahudilerin krallıklar şeklinde eski bir tarihi varlıkları olduğunu reddediyor.

Etiyopya’dan bazı kaynaklara göre Etiyopya'daki Yahudilerin tarihi, Firavun’dan kaçmak için Musa Peygamber ile birlikte o topraklardan ayrılan ve bu dönemde Habeşistan topraklarına giden Mısır Yahudilerine kadar uzanıyor.

Çelişkili anlatımlar

İlk anlatım Habeş-Falaşa Yahudilerinin kökeninin Mısır'dan Habeşistan'a göç eden ve orada yaşayan Yahudilere dayandığını belirtirken, ikinci anlatım kökenlerinin bölgede geniş bir alanda hüküm süren Süleyman Peygamber'in krallığına dayandığını belirtiyor. Bu yüzden Habeş kralları kendilerini ‘Süleymanlılar’ olarak tanımlamaya devam ettiler. Etiyopyalı Yahudilere dair üçüncü anlatı ise Yemen'in Sebe krallığına mensup olduklarını söylüyor. Bu anlatı, Süleyman Peygamber'in Sebe Melikesi (Arapça ismine göre Belkıs, Habeşçe ismine göre Makeda) ile evlendiğini ve Habeşistan'daki Yahudi hanedanının ondan doğduğunu iddia ediyor.

Tarihçiler, Yahudilerin Etiyopya'daki varlığının tarihiyle ilgili mitolojik anlatılar dışında, Yahudilerin Etiyopya'daki varlığına inanıyor. Bu anlatıların hiçbiri, kökenleri konusunda herhangi birinin lehine olacak bilimsel verilere dayanmıyor. Dini inançları hakkında da, İsrailoğulları'nın Tanrısı'na ve Tanrı'nın onları insanlığın geri kalanı arasından seçtiğine inandıkları gerçeği dışında bir detay bulunmuyor. Ayrıca yeniden dirilişe ve öbür dünyada yargılanmaya inanırlarken Telmud’a inanmazlar, bu da onları Yahudi mirasındaki (özellikle İsrail) hakim anlatılarla çelişkiye sokar.

Etiyopyalı tarihçi Isaac Teferi, Independent Arabia’ya yaptığı değerlendirmede, Yahudi tarihinin, ‘sürgünler’ anlamına gelen ve ‘Falaşa’ olarak adlandırılan Etiyopyalı Yahudileri 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasına kadar tanımadığını, çünkü Yahudi devletinin, demografisini güçlendirmek ve basit işlerde kullanmak için binlerce Etiyopyalı Yahudiyi İsrail'e getirmek için onları tanımak zorunda kaldığını söylüyor. Falaşalar birkaç defada İsrail'e toplu olarak getirildiler. İlk operasyon 1977 yılında ‘Musa Operasyonu I’ adıyla yapıldı ve yaklaşık 2 bin 500 Falaşa İsrail’e getirildi.

jmukılo
Kudüs'teki Etiyopyalı Yahudiler Sigd bayramı sırasında ibadet ediyorlar, 16 Kasım 2009 (AFP)

İkinci operasyon 1982 yılında ‘Geri Dönüş Hakkı’ adı altında gerçekleşti ve yaklaşık 25 bin kişiyi kapsıyordu. Daha sonra 1984 yılında en ünlüsü olan ‘Musa Operasyonu II’ gerçekleşti. Bu operasyonda binlerce Falaşa, eski Sudan Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri'nin yardımlarıyla Sudan'dan hava yoluyla işgal altındaki Filistin topraklarına taşındı.

Eski ABD Başkanı George H.W. Bush'un 1985 yılında verdiği açık destekle Etiyopyalı Yahudi göçmenlerin sayısının yaklaşık 20 bine ulaşmasıyla Falaşaları yeniden yerleştirmek için ‘Sebe Operasyonu’ gerçekleştirildi.

Ardından 1991 yılındaki ‘Süleyman Operasyonu’ kapsamında 20 bin kadar Falaşa, eski İsrail Başbakanı İzak Şamir döneminde, dönemin İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amnon Lipkin-Şahak gözetiminde İsrail’e getirildi.

Son operasyon olan ‘Güvercin Kanatları’ 2012 yılında gerçekleşti ve yaklaşık 9 bin Falaşa getirildi. Tüm bu göçlerin resmi bir şekilde ve Etiyopya devleti ile İsrail arasında yapılan anlaşmalarla gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, İsraillilerin büyük bir kesimi, İsrail’e getirilen Etiyopyalıların çoğunun aslında Yahudi olmadığı, açlık ve yoksulluk yüzünden kendilerine geçim kaynağı sağlayacak bir ülkeye göç etmek isteyen insanlar olduğuna inanıyor. Bu yüzden Falaşalar yeni vatanlarında ırkçılık ve zulüm görmeye devam ediyor.

Mit ve tarih arasında

Teferi, mitolojik anlatılar ile ciddi ve profesyonel akademik araştırmalar arasında bir mesafe olduğunu düşünüyor. Etiyopyalı akademisyen, Etiyopya'daki Yahudilerin tarihinin, Yahudiliğin gereklerini getiren ya da tarihteki Habeşistan'da yaşayan Yahudilerden gelen kişilere atıfta bulunduğunu vurguladı. Etiyopya'daki en büyük Yahudi grubu, Etiyopyalı Yahudiler olarak da bilinen Beta Israel olduğunu belirtti.

Beta Israel, yani Etiyopyalı Yahudilerin literatürünün Amharca'da kuzey anlamına gelen ‘Semen Krallığı’ adlı efsanevi bir krallığın varlığına atıfta bulunduğunu söyleyen Teferi, hikâyeye göre Aksum Krallığı'nın en ünlü krallarından biri olan Kral Ezana döneminde (MS 300-375 civarı) Hıristiyanlık Aksum Krallığı'nın resmi dini haline geldiğini aktardı. Teferi, Hıristiyanlığın Aksum Krallığı'nın resmi dini olarak ilan edilmesinin, Yahudi nüfusun Hıristiyanlığa geçmeyi reddetmesine ve isyan etmeye başlamasına neden olduğunu da sözlerine ekledi.

Etiyopyalı araştırmacı, Beta Israel grubunun literatüründe bölgedeki Yahudilerle Hıristiyanlar arasında bir iç savaş yaşandığının ve bunun sonucunda Simien Dağları bölgesinde ve Tana Gölü'nün kuzeyinde, Setit Nehri'nin güneyinde yer alan Dembiya bölgesinde bağımsız bir Yahudi devletinin kurulduğunun iddia edildiğini, ancak bu anlatıların doğruluğunu kesin olarak teyit edecek hiçbir bilimsel ve tarihi kanıt bulunmadığını söyledi.

Siyasi amaçlar

Bar Kribus başkanlığındaki İsrailli son arkeolojik keşif gezisinin, belki de tarihi ya da arkeolojik nedenlerden ziyade siyasi nedenlerle bu efsanevi anlatıları kanıtlamaya çalıştığını söyleyen Teferi, bu gezinin nedenlerinden bazılarının, özellikle Falaşaların İsrail toplumunda kendilerini dışlanmış hissetmelerinin İsrail'in kendi iç durumundan kaynaklandığına inanıldığını belirtti. İsrail'in sıcak noktalar olarak kabul edilen Arap ülkeleriyle sınır bölgelerine yerleştirilen Falaşalar, okulda, iş piyasasında ve hatta dini ibadetlerini veya resmi görevlerini yerine getirirken ayrımcılığa maruz kalıyor.

Falaşaların 2015 yılında İsrail içinde düzenlediği barışçıl gösterilerde ayrımcılık ve zulme karşı ayaklandığını ve güvenlik güçlerinin tacizine maruz kaldığına dikkati çeken Teferi, Falaşa bir İsrail askerinin kameralar önünde polis tarafından saldırıya uğradığını hatırlattı. Teferi, bu olayın Falaşaların maruz kaldığı ırkçılık gerçeği hakkında kapsamlı bir tartışma başlattığını ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Falaşaları sakinleştirmek için saldırıya uğrayan asker ile bir araya gelmek zorunda bıraktığını vurguladı.

Tel Aviv'in şu anda Gazze Şeridi’nde ve Lübnan'da yürüttüğü savaş sebebiyle ve özellikle Falaşaların çoğu İsrail ordusunda görev yaptığından iç cepheyi güçlendirmeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Teferi, dolayısıyla Falaşaların Etiyopya'daki eski Yahudi kökenlerinden bahsetmenin ve toplumda hüküm süren şüphecilik ve kötü muameleler karşısında Falaşaların Yahudi olduklarını teyit etmenin iç cepheyi güçlendirebileceğinin altını çizdi.

İsrailli arkeoloji ekibinin Etiyopya'da tarihte bir Yahudi krallığının varlığına ilişkin iddiaların ciddiyetini incelediğini belirten Etiyopyalı tarihçi Teferi, bu hamlenin gerçeğe ulaşmayı amaçlayan bir çalışma olarak bilimsel ve tarihi kurallara uyup uymadığına ya da özellikle ekip Kudüs'teki Yahudi Miras Merkezi Etiyopya Tarihi Bölümü tarafından gönderildiğinden hayali bir gerçekliği formüle etmeye yönelik siyasi bir misyon olup olmadığına karar vermek için araştırmanın sonuçlarına bakılması gerektiğini vurguladı.



Trump ve Musk arasındaki ‘ertelenmiş savaşın’ aşamaları ve silahları

ABD Başkanı Donald Trump ve Elon Musk’ın fotoğraflarının yer aldığı bir kolaj, 6 Haziran 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Elon Musk’ın fotoğraflarının yer aldığı bir kolaj, 6 Haziran 2025 (AFP)
TT

Trump ve Musk arasındaki ‘ertelenmiş savaşın’ aşamaları ve silahları

ABD Başkanı Donald Trump ve Elon Musk’ın fotoğraflarının yer aldığı bir kolaj, 6 Haziran 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Elon Musk’ın fotoğraflarının yer aldığı bir kolaj, 6 Haziran 2025 (AFP)

Tarık Raşid

Cicim ayları sonra ererken ABD, Başkan Donald Trump ile milyarder müttefiki Elon Musk arasındaki ‘ertelenmiş savaşa’ gözlerini açtı. Bu savaşın ilk kıvılcımı, Trump'ın konuğu Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in yanında ‘büyük ve güzel’ olarak tanımladığı bütçe taslağını eleştiren Musk ile olan yakın ittifakının sona erdiğini ilan etmesi oldu. Trump burada yaptığı açıklamada bu ilişkinin devam edebileceğine dair kşüphelerini dile getirdi. Bütçeyi genel olarak eleştiren Musk ise öfkesinin başlıca nedenini, yani başta Tesla olmak üzere elektrikli otomobil satın alanlara yönelik vergi teşviklerinin devamını içermediğini açıkça söyleyemedi. Ayrıca Musk'ın NASA'nın başına aday gösterdiği Jared Isaacson'ın atamasının Trump tarafından geri çevrilmesi de bu savaşın başka bir nedeni olarak dikkati çekti.

Trump’ın Beyaz Saray’daki yardımcıları Musk’ın yanında ona, Isaacson'ın Demokrat Parti’ye bağışta bulunduğunu gösteren bir dosyayı teslim etmişti. Beyaz Saray kaynakları Musk'ın konunun önemini küçümsemeye çalıştığını, ancak Trump'ın Isaacson'ın atamasını yapmama konusunda ısrarcı olduğunu belirttiler.

Trump ve Musk, kendi sosyal medya platformları üzerinden birbirlerine öfkeli tweetler ve karşılıklı suçlamalar yağdırdı.

Musk, sahibi olduğu X platformu üzerinden bütçe taslağını eleştirmeye devam ederken Trump, Truth Social üzerinden Musk'ın bütçe projesinin tüm ayrıntılarını bildiğini, ancak Hükümet Verimliliği Dairesi (DOGE) Başkanı olarak görevinden ayrılana kadar kendisine olan öfkesini açıklamadığını söyledi. Buna karşın Trump'ı yalan söylemekle suçlayan Musk, bütçe hakkında hiçbir şey bilmediğini ve bütçenin gece yarısı alelacele geçirildiğini iddia etti.

Musk, daha dün birlikte yürüdüğü müttefiki Trump’a yönelik eleştirilerinin dozunu artırarak kendisi olmasaydı Trump'ın başkanlığı kazanamayacağını ve Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi'ni ya da başka bir Senato koltuğunu kazanamayacağını öne sürdü. Musk, Trump'ın ve Cumhuriyetçilerin seçim kampanyasına yaklaşık 250 milyon dolarlık destek vermişti. Ancak Musk'ın mali desteği olmadan 2024 seçimlerini kazanabileceğini söyleyen Trump, Musk'ın şirketlerinin ABD hükümeti ile imzaladığı ve yaklaşık sekiz milyar dolar değerinde olduğu tahmin edilen sözleşmeleri iptal etmekle tehdit etti.

Jeffrey Epstein bombası

Atağa geçen Musk, iki parti arasında gidip gelen 80 milyon ABD’liyi temsil edecek yeni bir parti kurmanın zamanının geldiğini söyledi. Ardından Trump'ın küçüklere cinsel istismarda bulunmakla suçlanan Jeffrey Epstein'ın tüm dosyalarının yayınlanmasını, dosyalarda adı geçtiği için engellediğini ima etti. Musk, bu olayı ‘daha sonra patlayabilecek bir bomba’ olarak nitelendirdi.

Trump yönetimi, ABD’nin önde gelen isimlerinin de yer aldığı bu gizli dosyaların bir kısmının yayınlanmasına izin vermişti. Trump’ın kız çocuklarına yönelik cinsel istismar, pedofili ve fuhuş ağı oluşturma ilgili davalarda hüküm giyen ve 2019 yılında insan kaçakçılığı suçlamasıyla tutuklanan emlak finansörü Epstein ile uzun geçmişi olan bir arkadaşlığı vardı. Resmi açıklamalara göre Epstein duruşmasına kısa bir süre kala hapishanede ‘intihar etti’ ancak bu açıklamalara halen şüpheyle yaklaşılıyor.

ABD’li milyarder Musk, bir yorumcunun Trump'ın yargılanması ve görevden alınması ve başkan yardımcısı JD Vance'in görevi devralması gerektiği yönündeki önerisini desteklerken Trump'ın, şirketleriyle hükümet arasında imzalanan anlaşmaları feshetme tehdidine havacılık şirketi SpaceX'in NASA ile olan sözleşmesini iptal edeceğini söyleyerek misillemede bulundu. Yürürlükteki sözleşmelere göre SpaceX, Uluslararası Uzay İstasyonu'na astronot ve malzeme taşımaktan sorumlu. Ancak Musk bu tehdidinden hızla geri adım atarak sadece Trump'ın gümrük vergisi politikalarının bu yılın ikinci yarısında ekonomik durgunluğa yol açacağı uyarısında bulunmakla yetindi.

MAGA'nın geleceği tehlikede

ABD Başkanı Trump, basına yaptığı yeni açıklamalarda Musk'ı ‘deli’ ve ‘aklını kaçırmış’ biri olarak nitelendirerek birbirlerine kustukları öfkeleri hakkında kendisiyle konuşmak istemediğini ifade etti. Ayrıca satın aldığı Tesla arabasını satışa çıkarabileceğini ya da hediye edebileceğini öne sürdü.

Diğer taraftan Başkan Yardımcısı JD Vance, Trump'ı savunmaya geçerek onun ne fevri ne de çabuk sinirlenen biri olduğunu söyledi.

İronik olansa üst düzey Rus yetkililerin alaycı bir şekilde iki adam arasındaki çitleri onarmak için araya girmeyi teklif etmeleriydi. Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, X platformundan yaptığı bir paylaşımda Moskova'nın Starlink hisselerini satın alması karşılığında Trump ve Musk arasında bir barış anlaşması için arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Musk, Ukraynalı askerler tarafından savaş sırasında internet yerine kullanılan ve masrafları ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından ödenen Starlink ağının da sahibi. Musk'ın uzay uçuşu işindeki Rus rakibi Rusya Uzay Ajansı Başkanı Dmitry Rogozin de Musk ve Trump’ı tiye alarak Musk'a Rusya'ya sığınma ve Rus saflarında savaşma teklifinde bulundu.

fdghyjukıop0ğ
ABD Başkanı Donald Trump ve Tesla CEO'su Elon Musk’ın Beyaz Saray'da bir araya geldikleri bir günden, 11 Mart 2025 (AFP)

Musk, DOGE Başkanlığı görevini bırakmadan önce Beyaz Saray yetkilileri Trump'a Musk'ın uyuşturucu kullandığına dair kanıtlar sunmuş, bu da Trump'ın veda töreninde gazetecilere Musk'ı savunuyormuş gibi yapmasına neden olmuştu. ABD yönetiminin iki kutbu arasındaki bu bölünme, Trump tarafından kurulan ve Musk tarafından finanse edilen iktidardaki Amerikayı Yeniden Harika Yap! (Make America Great Again/MAGA) hareketinin geleceğini tehdit edebilir. Ayrıca Musk'ın hükümet ortaklı şirketlerini de tehlikeye atabilir.

Musk kendi sosyal medya platformu X üzerinden bir anket yayınlayarak 200 milyon takipçisine Amerikan halkının çoğunluğunu temsil eden yeni bir siyasi parti kurmanın zamanının gelip gelmediğini sordu. Başkanlık adaylarından milyarder Mark Cuban birkaç dakika içinde Musk'ın önerisi lehinde yanıt verdi.

Trump'ın danışmanları, Başkan'ın Musk'ın eleştirileri karşısında özellikle de ona karşı sert olmadığı için şaşırdığını bildirdi. Washington Post'a göre Trump danışmanlarına “Musk bir çocuk gibi davranıyor” dedi.

Sayısız mahkeme mücadelesi

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre ABD Başkanı Donald Trump, bu yılın ocak ayından haziran ayına kadar 158 icra emri, 39 başkanlık kararı ve 63 bildiri yayınladı.

Trump’ın görevdeki ilk 100 gününde ABD’deki çeşitli mahkemelerde ve çeşitli eyaletlerde Başkan'ın kararlarına karşı yaklaşık 250 dava açıldı. Davalar Trump'ın göçmenlik, çalışanların işten çıkarılması ve medyanın kısıtlanmasıyla ilgili emirlerine karşı açıldı. Cumhuriyetçi Başkan ise sık sık yargıya taşınan kararlarının sınırlarını her fırsatta test ettiğinden tüm bu meydan okumalar artmaya devam ediyor.

Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nin aldığı ender ve şaşırtıcı karar ise Trump'ın ekonomik gündeminin belkemiğini ve uluslararası arenada hegemonyasını kabul ettirme girişimini hedef aldığı için bu gerilimlerin en öne çıkanı oldu. Trump'ın diğer ülkelere uyguladığı gümrük vergilerinin yasadışı olduğuna ve yetkilerinin sınırlarını aştığına hükmeden karar, Beyaz Saray'ın karara karşı temyize gitmesiyle birlikte bir temyiz mahkemesi tarafından hızla donduruldu.

Eğitim cephesinde ise Boston'daki bir federal mahkeme Trump'ın Havard Üniversitesi'nin yabancı öğrenci kabul etmesini engelleme yetkisine en azından şimdilik sahip olmadığına hükmetti. Boston'daki bir başka mahkeme de Trump'ın Eğitim Bakanlığını lağvetme kararını dondurdu.

Diğer mahkemeler, milyarder Elon Musk tarafından yönetilen DOGE’nin  binlerce federal çalışanı işten çıkarma kararlarından bazılarını ya askıya aldı ya da engelledi

Başka mahkemeler ise milyarder Elon Musk tarafından yönetilen DOGE’nin binlerce federal çalışanı işten çıkarma kararlarından bazılarını ya askıya aldı ya da engelledi.

Trump'ın hükümet programının temel dayanaklarından biri olan göçmenlik konusunda ise tüm mahkemeler, Trump'ın doğum yoluyla vatandaşlığa kabul de dahil olmak üzere ABD vatandaşlığı alma kurallarını değiştirme girişimlerinin geçersiz olduğuna karar verdi.

ABD Yüksek Mahkemesi, Trump yönetimine yanlışlıkla El Salvador'daki bir hapishaneye gönderilen Salvadorlu bir göçmenin ülkesine geri gönderilmesini kolaylaştırma çağrısında bulunurken, diğer alt mahkemeler de yerleşik göçmenlerin sınır dışı edilmeden önce normal yasal yolu izlemelerine izin verilmesini talep etti.

Önceki ABD başkanları da kararları nedeniyle yargı ile karşı karşıya gelmiş olabilir, ancak Trump dönemindeki bu meydan okumanın boyutu çok büyük. Trump ile müttefiklerinin, ‘Başkan'ın gündemini engellemek ve politikalarına müdahale etmekle’ suçladıkları yargıya karşı başlattıkları saldırı, bu meydan okumanın boyutunu gözler önüne seriyor.

Sahanın ortasında karşılaşma

Her ne kadar mahkemeler şimdiye kadar Trump'ın hiçbir kararına ölümcül bir darbe indirmediği ve eylemlerinin anayasaya uygunluğu ya da yasallığı konusunda kesin bir hüküm vermediği için çatışma henüz kararlılık noktasına ulaşmamış olsa da çatışma kale çizgilerinden uzakta sahanın ortasında kalmaya devam ediyor. Mahkemeler, kaçınılmaz çatışma gerçekleşene kadar Trump'ın kararlarını askıya alma ya da geçici olarak engelleme yoluna gitseler de şimdiye kadar bu da ertelendi.

Bu çatışmaların ciddiyetine rağmen, Trump ve yargı arasındaki çatışmaların en sıcak bölümleri, özellikle de Başkan'ın devlet memurlarını toplu olarak işten çıkarma, tüm kurumları lağvetme, Kongre'nin bütçe tahsis etme yetkisine müdahale etme, yasadışı göçmenleri sınır dışı etme, istediği kişiye gümrük vergisi uygulamak ve vatandaşların vatandaşlıklarını ellerinden alma yetkisi konusundaki çatışmalar henüz başlamadı.

Trump'ı, muhafazakâr yargıçlarından üçünü atadığı Yüksek Mahkeme ile karşı karşıya getiren en önemli husus, yönetiminin, göçmenleri mahkemeye çıkmalarına ya da yetkililerin tutuklama gerekçelerini açıklamalarına izin vermeksizin derhal tutuklama ve sınır dışı etme girişimleriydi. ABD Anayasa'nın 1’inci Maddesi’nde yer alan vatandaşlık hakkı, isyan veya işgal durumları ve Kongre kararı dışında askıya alınmaması gereken temel bir hak olarak kabul ediliyor. Bu hüküm, zalimane uygulamaları önleyen yasal kanallardan geçmeden herhangi bir kişinin tutuklanmasını veya hapsedilmesini yasaklıyor.

Başsavcılar, Trump'ın gümrük tarifeleri, devlet kurumlarının lağvedilmesi ve göçmenlere yönelik baskıların engellenmesine yönelik kararlarını engellemeye odaklanacak.

Abraham Lincoln dışında hiçbir ABD başkanı bu hakkı askıya almamıştır. Lincoln ise 1861 yılında görevi sırasında, ABD İç Savaşı’nın patlak verdiği sırada Kongre tatildeyken tehditlere yanıt olarak bu hakkı askıya aldı. Ancak Kongre yeniden toplandığında Lincoln, kararının nedenlerini açıklamak üzere Kongre'nin huzuruna çıktı ve temsilcilerin eylemini onayladığı bir yasa çıkardı.

uıo
Elon Musk’ın oğluyla birlikte, Oval Ofis'te ABD Başkanı Donald Trump'ın yanında olduğu bir kare, 11 Şubat 2025 (AFP)

Ancak Trump'ın Yüksek Mahkeme üzerinde devam eden baskısı, mahkemeyi bu konularda kesin bir karar vermekten başka çaresinin kalmayacağı bir köşeye sıkıştıracak gibi görünüyor. Özellikle 1798 tarihli bir yasaya dayanarak göçmenleri Venezuela'ya sınır dışı etme talebini 7'ye 2 çoğunlukla reddeden Yüksek Mahkeme'yi eleştirmeye devam eden Trump, TruthSocial platformunda kararın alındığı gün ‘Amerika tarihindeki kötü ve tehlikeli bir gün’ diye yazdı.

Öte yandan başsavcılar, Trump'ın gümrük tarifeleri, devlet kurumlarının lağvedilmesi ve göçmenlere yönelik baskıların engellenmesine yönelik kararlarını engellemeye odaklanacak. Trump hakkında ikinci başkanlık döneminin başlangıcından bu yana 30'dan fazla dava açan başsavcılar, Trump'ın devlet kurumlarını lağvetme ve tüketiciler ile ekonominin çıkarlarını korumaya yönelik başkanlık emirlerine karşı çıktılar.