Türkiye ve İsrail Suriye’de karşı karşıya

Değişimin göstergeleri her geçen gün daha da belirginleşiyor

İsrail'in Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da silah sevkiyatı yapan bir konvoya düzenlediği hava saldırısında imha edilen bir askeri araç (AFP)
İsrail'in Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da silah sevkiyatı yapan bir konvoya düzenlediği hava saldırısında imha edilen bir askeri araç (AFP)
TT

Türkiye ve İsrail Suriye’de karşı karşıya

İsrail'in Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da silah sevkiyatı yapan bir konvoya düzenlediği hava saldırısında imha edilen bir askeri araç (AFP)
İsrail'in Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da silah sevkiyatı yapan bir konvoya düzenlediği hava saldırısında imha edilen bir askeri araç (AFP)

Ömer Önhon

Suriye’de 29 Mart'ta ilan edilen yeni hükümet ağırlıklı olarak HTŞ kadrolarından oluşurken, Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığına Hıristiyan, Ulaştırma Bakanlığına Alevi, Tarım Bakanlığına Dürzi ve Eğitim Bakanlığına Kürt olmak üzere çeşitli dini ve etnik kökenlerden birer bakan atandı.

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Hind Kabawat, Hıristiyan kimliğiyle dikkati çekerken kabinenin de tek kadın üyesi oldu. Kabinede daha önce devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde ulaştırma ve ekonomi bakanı olarak görev yapmış iki kişi de yer alıyor.

Ne olursa olsun Suriye bir sonraki aşamada, genel olarak Selefi geçmişe sahip bir siyasal İslamcı olarak tanımlanabilecek Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yönetimi altında olacak gibi görünüyor. Şara’nın çevresinde ise Savunma, adalet, içişleri ve dışişleri bakanlarından oluşan bir ‘güvenlik dörtlüsünün’ yanı sıra Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) kadrolarının çekirdeğinden oluşan danışma komiteleri bulunuyor.

Beş yıllık geçiş döneminin yeni bir diktatörlük rejime mi yoksa yöneticilerin özgürce seçildiği liberal, çoğulcu ve kapsayıcı bir sisteme mi yol açacağını zaman gösterecek.

Suriye'de Kürt sorunuyla ilgili gelişmeler, Kürtleri mevcut hükümet içinde ‘ayrıcalıklı’ bir unsur olarak entegre etmeye yönelik açık bir girişim olurken ülkedeki son gelişmeler ve ‘Terörden Arındırılmış Türkiye Operasyonu’, Suriye içindeki çatışan Kürt grupları, özellikle de Halk Savunma Birlikleri/Demokratik Birlik Partisi (YPG/PYD) ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) yanı sıra Türkiye ve Irak gibi komşu ülkelerdeki Kürt oluşumlarla temasları da içeren aktif bir müzakere hareketinin başlatılmasına katkıda bulundu.

Suriyeli Kürtleri bir araya getirmeyi amaçlayan bu müzakerelere ABD, Fransa ve daha geride kalmayı tercih eden İngiltere arabuluculuk ediyor.

YPG/PYD'nin yeni Suriye hükümetine yönelik olumsuz açıklamalarına rağmen, 10 Mart'ta Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde iki taraf arasındaki müzakere kanalları açık kalmaya devam ediyor.

Doğrudan müzakerelerdeki bu angajman sahaya da yansıdı ve YPG, Halep şehri ve Tişrin Barajı çevresinde ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bölgelerden çekilmeye başlayarak mevzilerini yeni hükümete bağlı güvenlik güçlerine devretti. İki taraf arasında mahkum takası yapıldığına dair haberler de basında yer aldı.

jk
Mazlum Abdi ve Ahmed eş-Şara, SDG'nin devlet kurumlarına entegrasyonu için Şam’da bir anlaşma imzaladı, 10 Mart 2025 (AFP)

Suriyeli Kürtlerin talepleri, adem-i merkeziyetçi bir sistemin kurulması, YPG'nin muhafaza edilmesi, petrol gelirlerinden Kürt bölgelerine pay ayrılması, vatandaşlıkta eşitliğin sağlanması, Kürtçenin kullanımına izin verilmesi, kültürel hakların tanınması ve bu ilkelerin gelecekteki Suriye anayasasında yer almasının sağlanması gibi birkaç temel noktada özetlenebilir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 13 Mart'ta Şam'a gerçekleştirdiği ziyaretten ve Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile yaptığı görüşmeden birkaç gün sonra Ankara'nın YPG ile ilgili konulardaki kararlı tutumunu yansıtan açıklamalarda bulundu. Açıklamalarında Türkiye tarafından YPG'nin tartışmasız bir şekilde PKK'nın doğrudan bir uzantısı olarak görüldüğünün altını çizen Fidan, YPG'nin askeri kabiliyetlerinin tamamen yok edilmesi, dağıtılması ve kalan üyelerinin Suriye ordusunun otoritesi altına girmesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Fidan, bu dosyayla ilgili diplomatik hamleler çerçevesinde 25 ve 26 Mart tarihlerinde Washington’ı ziyaret etti. Fidan burada ABD'li mevkidaşı Marco Rubio ile Suriye meselesi ve YPG'nin gündemde öne çıktığı görüşmelerde bir araya geldi. Ancak basına sızan haberlere göre Türk tarafı bu görüşmelerin sonuçlarından, özellikle de YPG'ye yönelik tutumlardaki farklılıktan dolayı memnun kalmadı.

ABD Dışişleri Bakanı Rubio sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, YPG'yi anmadan, İran'ın ‘bölgede istikrarı bozucu’ olarak nitelendirdiği faaliyetlerine karşı Türkiye ile Suriye'de devam eden iş birliğine atıfta bulundu.

ABD bu çerçevede önümüzdeki günlerde Türkiye'nin lehine yorumlanabilecek bazı sembolik adımlar atabilir. Ancak tutumunda radikal bir değişiklik ya da YPG'den vazgeçmesi, özellikle mevcut jeopolitik denklemler ışığında pek olası görünmüyor.

Türkiye ve İsrail Suriye'de karşı karşıya

İsrail, Suriye'nin gelecekte herhangi bir potansiyel tehdit oluşturmasını engellemek için sürdürdüğü çabaların bir parçası olarak, ülkeyi zayıflatmaya ve bölmeye dayalı bir strateji benimsedi ve ulusal güvenliğine tehdit oluşturmayan çaresiz bir varlık haline gelmesini sağladı. Tel Aviv bu bağlamda, başta Kuneytra, Dera ve Suveyda olmak üzere Suriye'nin güney illerinin askerden arındırılması çağrısında bulunurken, İsrail Hava Kuvvetleri de Suriye topraklarındaki tüm askeri ve stratejik varlıkları yok etmeye yönelik bombardımanlar düzenlemeye devam ediyor.

Veriler, İsrail'in son dört ay içinde gerçekleştirdiği 740'tan fazla hava saldırısının Suriye’den gelebilecek herhangi bir tehdide ya da saldırıya karşılık olarak değil, doğrudan imha amacıyla ve herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin tek taraflı olarak yapıldığını gösteriyor.

İsrail ayrıca Kürtler ve Dürzilerle ilgili kanallar aracılığıyla Suriye'nin iç işlerine müdahale ediyor ve kendisini onların koruyucusu olarak sunmaya çalışıyor. Sahada ise Golan Tepeleri'nden geriye kalanları hala kontrol eden İsrail ordusu, bu bölgenin sınırları dışında Suriye toprakları içinde sabit askeri mevziler kurdu. İsrail askeri araçları Suriye'nin güneyindeki köylerde ve kasabalarda devriye geziyor. Öyle ki İsrail ordusuna ait helikopterlerin Suriye’nin güneybatısına baskın düzenleyerek Suriyeli sivilleri öldürdüğü bildirildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Cumhurbaşkanı Şara’nın geçtiğimiz şubat ayında Ankara'da gerçekleştirdikleri görüşmede mutabık kaldıkları savunma alanındaki iş birliği çerçevesinde Türkiye'nin yeni Suriye ordusunun kurulmasında ve gerekli askeri eğitimin verilmesinde önemli bir rol oynaması bekleniyor. Ankara'nın Suriye topraklarında savaş uçakları, saldırı ve keşif uçakları ile hava savunma sistemleri konuşlandırmak üzere askeri üsler kurmaya hazırlandığına dair haberler basında yer alsa da bu bilgiler henüz resmi olarak teyit edilmedi.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) birlikleri, temelde YPG/PYD ile mücadelenin bir parçası olarak halihazırda Suriye'de konuşlu olsalar da söz konusu üsler de dahil olmak üzere çeşitli amaçlarla görevlerine devam edebilirler. Bu görevlerden biri Suriye ordusunun eğitilmesi. İkincisi DEAŞ’la mücadele. Bu durum, Türkiye'nin bu misyonları Suriye ile iş birliği içinde tek başına mı, Uluslararası Koalisyon kapsamında mı yoksa geçtiğimiz mart ayında Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan Beşli Güvenlik Zirvesi'ne katılan diğer dört ülke ile koordinasyon içinde mi yürüteceği sorularını gündeme getirdi.

Diğer bir görev ise Suriye'nin herhangi bir dış müdahaleden korunması. Bunun gerçekleşmesi halinde Türkiye'nin rolünde büyük bir değişim olması ve Türk ordusu için içeride ve dışarıda büyük tartışmalara yol açması bekleniyor.

Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Şara’ya hitaben -Türkiye'ye açıkça atıfla- “Düşman güçlerin Suriye'ye girmesine ve İsrail'in güvenlik çıkarlarını tehdit etmesine izin verirseniz, ağır bir bedel ödeyeceksiniz” diyerek Suriye'yi doğrudan tehdit etti.

İsrail Hava Kuvvetleri, birkaç gün önce Humus ve Hama'daki askeri üslerin yanı sıra ünlü T4 Hava Üssü de dahil olmak üzere Suriye topraklarındaki bazı hava üslerini hedef aldı. Bu üslerden bazılarının TSK tarafından kullanıldığı bildirildi.

İsrail basını ve yabancı medya kuruluşları, İsrailli yetkililerin açıklamalarına atıfta bulunarak söz konusu saldırıların Ankara’ya yönelik açık bir uyarı olduğunu haberleştirdi.

İsrail'in Suriye'deki bir hava üssüne düzenlediği hava saldırılarından birinde üç Türk mühendisin öldüğüne dair iddialar da ortaya atıldı, ancak ilgili taraflardan bu bilgiyi doğrulayan ya da yalanlayan resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak bu iddialar, teyit edilmesi halinde birden fazla düzeyde ciddi sonuçlar doğurabilir ve iki taraf arasındaki gerilimin tırmanmasına yol açabilir.

İsrail, Suriye topraklarına bu tür saldırılarını sürdürerek, uluslararası hukuku ve devletler arasındaki teamül normlarını açıkça ihlal ediyor. Ancak uluslararası toplum, Filistin meselesinde olduğu gibi kınama açıklamaları yapmakla yetinirken İsrail, ABD'nin tam desteğiyle egemen bir devlete karşı haksız saldırılarını sürdürüyor.

Öte yandan, Türkiye kendisini Doğu Akdeniz'den Suriye ve İran sınırlarına kadar uzanan, İsrail, YPG/PYD, ABD, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY), Fransa ve bazı Arap ülkeleri gibi iç içe geçmiş bölgesel tehditlerle çevrili görüyor. Bu tehditler, Ankara'yı ulusal güvenliğini korumak için karşı önlemler almaya ve hesaplı hamleler yapmaya itiyor.

Dışişleri Bakanı Fidan Reuters'a yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Suriye topraklarında İsrail ile doğrudan bir çatışma arayışında olmadığını vurguladı. Bununla birlikte Türkiye, İsrail'i ‘yayılmacı Siyonist bir varlık’ olarak görüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta Cuma namazının ardından yaptığı açıklamada “Rabbim Siyonist İsrail'i Kahru Perişan Eylesin!” diyerek bu tutumu açıkça ortaya koydu.

İsrail ise Türkiye'yi ‘yeni Osmanlıcılık yayılmacı gücü’ olarak görüyor ve İran ile birlikte Türkiye’yi bir tehdit olarak değerlendiriyor. İsrail ile Türkiye arasında doğrudan bir çatışma durumunda, sınırlı ve kısa süreli olsa bile, her iki taraf da özellikle ekonomik düzeyde önemli kayıplara uğrayabilir. Böyle bir çatışma, halihazırda derin iç siyasi krizlerle karşı karşıya olan her iki ülkede de olağanüstü hal tedbirlerinin uygulanmasını meşrulaştırmak için bir bahane olarak kullanılabilir.

ABD'nin bölgedeki en önemli iki stratejik müttefiki olan, NATO üyesi Türkiye ile İsrail arasında tırmanan gerilimi kontrol altına almak amacıyla bir noktada müdahalede bulunması da ihtimaller dahilinde.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Mısırlı eski askeri yetkilinin Hamas'ı övmesi tartışma yarattı

Tümgeneral Samir Ferec, Mısır Ordusu Moral İşleri Dairesi eski Başkanı *- (Ferec'in resmî web sitesi)
Tümgeneral Samir Ferec, Mısır Ordusu Moral İşleri Dairesi eski Başkanı *- (Ferec'in resmî web sitesi)
TT

Mısırlı eski askeri yetkilinin Hamas'ı övmesi tartışma yarattı

Tümgeneral Samir Ferec, Mısır Ordusu Moral İşleri Dairesi eski Başkanı *- (Ferec'in resmî web sitesi)
Tümgeneral Samir Ferec, Mısır Ordusu Moral İşleri Dairesi eski Başkanı *- (Ferec'in resmî web sitesi)

Gözlemcilere göre Mısır ordusu Moral İşleri Dairesi eski Başkanı Tümgeneral Samir Ferec, sosyal medya üzerinden Hamas'ın Filistin davasını canlandırmadaki rolü hakkında son dönem Mısırlı askeri analistlerden farklı değerlendirmede bulundu.

Sada el-Balad TV'de cumartesi gecesi bir programa katılan Ferec, “Hamas'ın El Aksa Tufanı ile Filistin davasını canlandırmadaki rolü” olarak tanımladığı konu hakkında konuşurken, Gazze savaşının yol açtığı insan kayıplarına atıfta bulunarak, Cezayir'in topraklarını savunurken bir milyon şehit verdiğini vurguladı.

Yaşananların Filistin davasını yeniden canlandırdığını ve kaybedilme tehdidi altında iken ön plana çıkardığını kaydeden ferec, “Hamas'ın 17 ay boyunca verdiği cesur mücadeleyi” ve kendi ifadesiyle “savaşın hedeflerine ulaşamayan” İsrail saldırganlığı karşısında, Filistin halkının gösterdiği kararlılığa övgüde bulundu.

“Daha fazla esneklik”

Ferec, Hamas'ın geçtiğimiz süreçte “büyük bir esneklik” gösterdiğinden söz ederken, “Hamas'ın Gazze Şeridi'ni terk etmesi talebiyle ilgili olarak, İsrail tarafından konulan engellerin reddedilmeye devam edildiğini teyit ederken, önümüzdeki müzakerelerde daha fazla esneklik gösterilmesi” çağrısında bulundu.

Samir Ferec'in sözleri takipçileri tarafından karışık tepkilerle karşılandı ve bazıları onun “sadece kişisel görüşünü ifade ettiğini” dile getirdi.

Öte yandan gözlemciler, onun ortaya çıkmasının "Mısır'ın müzakerelerden kaçışın tek çözüm olmadığı yönündeki vizyonuna vurgu" içeren "belirli mesajlar" taşıdığını ifade ettiler.

Bazıları ise “zor zamanlama ve koşullar çerçevesinde, Mısır'ın pozisyonunu ifade eden tek bir sese” sahip olmanın öneminden bahsetti.

El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanı Amr Şobaki'ye göre açıklamalar “Mısır devletinin temel sabiteleri” çerçevesinde yapılıyor, ancak Mısır'ın resmi pozisyonunu yansıtmak zorunda değil, çünkü “Ferec'in Mısır vizyonuyla çelişmeyen kendi bakış açısı var”.

Şobaki, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “direnişin varlığının ve işgale karşı silahlı ve barışçıl yollarla karşı koyma hakkının tanınması vurgusu çerçevesinde” Hamas'a yönelik tutumu “sorunlu” olarak nitelendirdi ve El Aksa Tuafanı’nda yaşananlara katılıp katılmamaktan bağımsız olarak, bunun Mısır içindeki ve dışındaki siyasi çevrelerde var olan bir tartışma olduğunu belirtti.

Resim  Filistinli bir çocuk, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampındaki bir evin yıkıntılarının yanında yürüyor (AFP)

Kahire Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Dr. Tarık Fehmi, Hamas'ın zaferinin öncelikle ahlaki olduğunu, çünkü gerçekleştirilen sürpriz saldırı ve geçen süre zarfındaki kararlılık sayesinde hareketin üyelerinin psikolojik bariyerini kırdığını, ancak diğer yandan “Gazze Şeridi'nin yıkılması ve Filistin direnişinin askeri kapasitesinin tükenmesi de dahil olmak üzere, sahada büyük kayıplar yaşandığını” ifade etti.

Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Hamas'ın geçmiş dönemde İsrail'e verdiği büyük kayıplara karşılık Tel Aviv'in elde ettiği büyük kazanımlar olduğunu belirten Fehmi, “zafer ve yenilgiden bahsetmek, yaşananların, sonuçlarının ve yansımalarının kapsamlı bir değerlendirmesine göre çeşitli yorumlara tabidir” dedi.

Mısır Düşünce ve Araştırmalar Merkezi danışma kurulu üyesi Dr. Hassan Abu Talib'e göre Ferec'in açıklamaları “zor insani koşullar ortamında biraz iyimser bir bakış açısıdır.” Şarku’l Avsat'a yaptığı değerlendirmede “Mısır'ın resmi pozisyonu karmaşık hesaplamalar ve dikkate alınan boyutlarla doludur, ancak Mısır yerinden edilmeyi reddederek ve Filistin davasını savunarak sabitlerinin temel ilkelerine bağlı kalmaya devam etmektedir” dedi.

Ebu Talib, El Aksa Tufanı'nda yaşananlara katılsın ya da katılmasın, bu olayın tüm dünyanın dikkatini yeniden Filistin davasına çektiğini ve daha önce Filistin davasıyla aynı derecede ilgilenmeyen ülkelerde sempati dalgaları yarattığını ifade etti.