Korgeneral Atta: ‘Wagner, Sudan’da savaşıyor. Elimizde ölmüş bir Wagner unsuru var’

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi, Şarku’l Avsat’a Hamideti’nin ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla karşı karşıya kalacağını ve unvanlarının elinden alınacağını açıkladı

Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta
Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta
TT

Korgeneral Atta: ‘Wagner, Sudan’da savaşıyor. Elimizde ölmüş bir Wagner unsuru var’

Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta
Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta

Sudan ordusunun önde gelen liderlerinden Korgeneral Yaser el-Atta, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne bağlı medyayı, yandaşlarının moralini yükseltmek için yalan söylemekle suçlayarak, bazı noktalar dışında ordunun ülkenin tüm eyaletlerini tamamen kontrol ettiğini açıkladı. Atta, ‘savaşların anası’ olarak nitelendirdiği genel komutanlık savaşında isyancı güçlerin yok edildiğini söyledi.

İktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Atta, Hızlı Destek Kuvvetleri’ni ve komutanı Hamideti’yi orduya ihanet etmekle suçladı. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Hamideti’ye ‘prens’ ve Sudan’ın hükümdarı diye seslendiğini belirten Atta, Hızlı Destek liderlerinin akıl dışı hırslarının onları bu yangına götürdüğünü dile getirdi.

Korgeneral Yaser el-Atta, Suudi Arabistan ve ABD’ye de Sudan’daki çatışmayı sona erdirmek için arabuluculuk yapmalarından dolayı teşekkür ederken, orduyla ilgili diyaloğun amacının, ‘isyancı güçleri başkent Hartum’dan uzaklaştırmak, aralarındaki iyi unsurların orduya dahil edilmesine, geri kalanların terhis edilmesine hazırlık olarak onları bir kampa hapsetmek ve Hızlı Destek’in üst düzey liderlerini yargılamak’ olduğunu ifade etti.

Atta, ‘ordu ve liderliğinin, Sudan’ın tüm bölgelerini ve aşiretlerini temsil ettiği için’ mevcut çatışmanın bir iç savaşa dönüşme olasılığının uzak olduğunu söylerken, Rus Wagner güçlerinin savaş ve altın çıkarma operasyonlarına müdahale ettiğini de kabul etti. Korgeneral, Hamideti’nin büyük bir altın stokuna (Rusya’da 53 ton ve başka bir kardeş ülke ve Sudan’da 22 ton) sahip olduğuna dikkati çekti.

Birleşmiş Milletler’in Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz’in rolü hakkında ise Korgeneral Yaser el-Atta, bunun oldukça olumsuz bir rol olduğunu ve onun yerine başka bir tarafsız elçinin getirilmesinin daha iyi olduğunu söyledi. Yetkili, çerçeve anlaşmaya geri dönme olasılığına ilişkin olarak da bu anlaşmanın, başkalarını dışlamak ve gücü tekelleştirmek için Merkez Konseyi’nin hizmetine girdiğini vurguladı. Ayrıca kimseyi dışlamayan bir anlaşmaya varmak için Merkez Konseyi ve diğer güçleri istişareye davet edeceğini, aksi takdirde iki yıllığına geçici bir hükümet atanacağını ve Birleşmiş Milletler (BM), Afrika Birliği (AfB) ve Arap Birliği’ni yeni bir otoritenin ortaya çıkacağı ülkede genel seçimler düzenlemeye davet edeceğini söyledi.

İşte Korgeneral Yaser el-Atta’nın Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Ordu tüm eyaletleri kontrol ediyor

FOTO: Sudan’ın başkentinde çıkan çatışmalar nedeniyle gökyüzünü duman kapladı (AFP)
Sudan’ın başkentinde çıkan çatışmalar nedeniyle gökyüzünü duman kapladı (AFP)

-Sahadaki durum hala belirsiz ve çelişkili bilgiler mevcut. Ordunun şu andaki pozisyonu nedir? Araziyi ne ölçüde kontrol ediyorsunuz?

Ordu, ‘yeteneklerinin çoğunu kaybetmiş ve şu anda bazı suç eylemleri gerçekleştiren bazı isyancı noktalar dışında’ tüm eyaletler üzerinde tam kontrole sahip. Çelişkili bilgiler, yasadışı para ve rüşvetle büyüyen isyancıların yalancı medyasının bir sonucudur. Onların ahlakları bozuldu ve düzenbazlık, onların yaşam tarzı haline geldi.

Başkentte ise, tüm ana üsleri teslim alındı ve imha edildi. Araçlarını Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresi, radyo ve televizyon istasyonlarına ve vatandaşların evlerinin bulunduğu mahallelere konuşlandırdılar. Ayrıca hastanelere, okullara ve yoğun nüfuslu mahallelere de yayıldılar. Zaman zaman, tarama faaliyeti yürüten güçleri durdurmak veya medyanın dikkatini çekmek ve liderliğe saldırmaya teşebbüs ederek ve bazı ordu kamplarını topçu bombardımanıyla hedef alarak moral yükseltmek için umutsuz girişimlerde bulunuyorlar. Ancak eylemlerinin çoğu şu anda devlet kurumlarını ve fabrikaları yağmalamaya ve tahrip etmeye, bankaları, mağazaları ve vatandaşların evlerini yağmalamaya, eczanelerden ilaçları, hastanelerden ekipmanları yağmalamaya ve vatandaşlar için temin edilen yeni araçlara el koymaya odaklanıyor.

-Yani bunlar vur-kaç savaşları mı? Aynı şekilde bazı ordu liderlerinin bahsettiği gibi kısa sürede zafere ulaşmak zor mu?

Bahsettiğim nedenlerle Genel Komutanlık, vatandaşların kayıp vermemesi ve devletin altyapısının zarar görmemesi için ortaya koyulan yeni planlarla onları yok etmeye çalışıyor. Şu anda bu, mükemmel bir şekilde uygulanıyor.

‘Savaşların anası’ Burhan tarafından yönetiliyor

-Genel Komutanlık, Hartum Havalimanı, saray ve stratejik bölgelerde çatışmalar devam ediyor mu?

Genel Komutanlık ve Hartum Havalimanı’ndan uzaklaştırıldılar, ama bu bölgelerde uzun mesafelerden toplarla savaşıyorlar. Varlıklarının yoğunluğu, aslında güçlerimizle birlikte bu bölgelerin çevresinde devam eden savaş operasyonlarından önceydi. Son zamanlarda Hartum dışından cumhurbaşkanının evinin yanındaki havaalanı mahallesinde ve Genel Komutanlık civarında bulunan üç tabur olduğu tahmin edilen büyük kuvvetler, Harekât Otoritesi karargahında üç tabur ve ‘devrik lider Ömer el-Beşir dönemindeki iktidar partisinin genel merkezinde ve havalimanının hemen güneyinde bitişik olan iki yerde üç tabur çağırdılar. Doğrudan sarayın doğusuna ek kuvvetler konuşlandırdılar. Tüm bu güçler tamamen yok edildi. Ayrıca karargâhlarından doğrudan Genel Komutanlığa bakan 3 tabur getirdiler. Bütün bu kuvvetler, ‘savaşların anası’ dediğimiz ve bizzat Başkomutan Burhan tarafından yönetilen Genel Komutanlığın savaşlarında etkisiz hale getirildi. Onları kuşatma altına aldığımız saray savaşı kaldı. Tamamen yok edilecekler.

-Bazıları, her iki tarafın da zaferlerini sadece bir moral artışı olarak mı tanımlıyor?

Kendileriyle yan yana çalışan güçlerimize ihanet ettikleri için hiçbir savaşı kazanamadılar. Liderliklerinin akıl dışı hırsları onları bu yangına götürdü. Hamideti’ye ‘prens’ derlerdi. Ona ‘Sudan hükümdarı Prens Ebu Hamdan’ ve kardeşi Abdurrahim’e de ‘veliaht prens’ diye seslenirlerdi.

-Savaşların yakın bir sonu olmasını bekliyor musunuz?

Allah’ın izniyle, bu iyi ve doğru insanların duaları, iradeleri ve silahlı kuvvetlerimizin sağlamlığı ile çok yakında Daklu sülalesinin güçsüz oyunu sona erecek, Bu Moğol akını yenilecektir.

Suudi Arabistan- ABD girişimi

-Sudan’da çözüm için Suudi Arabistan- ABD çabaları mevcut. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Tüm takdir ve saygıları hak eden kardeş Suudi Arabistan Krallığı’na ve ayrıca meselemize gösterdiği ilgiden dolayı ABD’ye teşekkür ediyorum. Ancak diyalogdaki amacımız, yalnızca isyancı güçleri başkentten çıkarmak, askerlik şartlarını taşıyanlar için silahlı kuvvetler birliklerine katılmaları hususunda bir kamp belirlemek ve geri kalanların yaşama rehabilite edilmek üzere Terhis Komisyonu’na teslim edilmesidir. Hızlı Destek’in üst düzey liderlerinin de ülkeye ve vatandaşlara karşı işledikleri suçlardan dolayı yargılanması son derece önemlidir. Bu noktaların dışında herhangi bir diyalog, savaşın başka bir zamana ertelenmesiyle ilgilidir.

-Savaşı sona erdirmek için uluslararası bir plan olsaydı yanıt verir miydiniz?

Ne olursa olsun kimse planlarını üzerimize empoze etmeyecek.

-Çatışmalardan dolayı insanların hayatı kesintiye uğruyor. İnsani bir felaket korkusuyla nasıl mücadele edilebilir?

En büyük insani felaket, bu milislerin Sudan’daki varlığıdır. Kaçakçılık, yağma ve rüşvetle sosyal hayat, servet, ahlâk ve iktisadî hayat, siyasî hayat ve askerlik müessesesi alt üst edilmiştir. Bu salgının ve kanserin Sudan milletinin vücudundan silinmesi, milletin en büyük zaferi, Darfur’da, Hartum’da ve tüm devletlerdeki şehitlerin kanının uğruna kazanılan en büyük zaferdir. Asıl felaket, Daklu ailesinin Sudan haritasındaki varlığıdır.

İç savaş korkuları

-Kırılgan ekonomik koşulların yanı sıra, çok sayıda ordunun varlığı ve güvenlik ihlalleri ortasında savaşın bir iç savaşa dönüşmesinden endişe ediliyor mu? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hayır. Bu çatışmalar, bir iç savaşa yol açmayacak. Çünkü Sudan ordusu, Sudan’ın tüm kabilelerini içerir. Liderliğinde tümgeneral rütbesine sahip olanlar vardır: Üçü Kordofan’dan, üçü doğudan, üçü kuzeyden, ikisi Darfur’dan ve biri merkez bölgeden. Bir diğer husus da ordunun, er-Rizaygat oğulları ile bir sorunu yoktur. Çünkü onlar da diğer Sudanlı aşiretler gibi baş tacıdır. Hızlı Destek Kuvvetleri’ndeki gençlerle bir sorunumuz yok. Bizim sorunumuz Daklu sülalesi çetesi ve bu gençleri sadece kişisel çıkarları için savaşa sokan bazı suç liderleriyle. Yani Allah’ın izniyle bu yönde bir iç savaş asla olmayacak.

-Bölgesel ve uluslararası tarafların savaşa girme yönünde korkular var mı?

Biz konunun hassasiyetini bildiğimiz için hiçbir kardeş ülkeden savaşta bize destek vermesini istemedik. Ama kuvvetlerimiz arasında Wagner’den öldürülmüş keskin nişancı var. Kardeş ülkelerin isyancı milislere yardım isteme girişimleri olduğuna dair bize gelen, doğruluğunu teyit edemediğimiz bilgiler var. Ek olarak Hamideti’nin kuvvetleri arasında Çad, Nijer, Mali ve diğerlerinden paralı askerler var.

Sudan’daki Wagner milisleri

-Rus Wagner ordusunun komutanı yardım teklif etti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Minnettarız. Biz, onun yardımını istemiyoruz. Biz sadece ülkelerle ve tanınmış uluslararası, bölgesel ve insani yardım kuruluşlarıyla muhatap oluyoruz. Rusya devleti yardım etmek istiyorsa, memnuniyetle karşılanır.

-Wagner ordusu hala Sudan’da mı? Özellikle de altının üretildiği Darfur’daki Cebel Amer’de Wagner gücü var mı?

Tüm dünya onların nerede olduğunu biliyor. Sudan’da, Libya ya da Orta Afrika sınırlarında Hamideti için altın madenciliği yapan şirketlerin olduğu her yerde Wagner unsurları da var.

Sudan altını kaçakçılığı

-Sizce Sudan altını yurt dışına kaçırılıyor mu ve boyutu nedir?

Evet. Sudan altını yıllardır yurtdışına kaçırılıyor ve kaçak üretim hacmi çok büyük. Elimdeki bilgiler Hamideti’nin Rusya’da 53 ton, başka bir kardeş ülkede 22 ton ve birkaç ülkede de birkaç ton olarak tahmin edilen stokları olduğunu gösteriyor. Onlarca ton ise Sudan’da saklı.

-Sayıları 100 bine ulaşana kadar Hızlı Destek Kuvvetleri’nin serbestçe genişlemesine, silahlanmasına ve ordu yasasını çiğneyerek istedikleri kişiyi göreve almasında izin verenin ordu komutanı olduğuna dair suçlamalar var. Değerlendirmeniz nedir?

Önceki rejimin günlerinden bu yana zaten çok sayıdalar, bol miktarda silahlanmış durumdalar ve özellikle son günlerde onu korumak için başkentte ve eyaletlerde genişlemişlerdir. Ordu komutanı son asker alımını durdurdu ve onlara askeri numara vermeyi reddetti. Buna rağmen, şu anda savaş tarafından önleri kesilen 36 binden fazla asker topladılar. Devrim sırasında kuvvetlerine çağrı yapıldı. Okullara ve hükümet merkezlerine girdiler. Asıl yerlerine dönene kadar onlara başka kamplar vermek gerekiyordu. Ancak ihanet niyeti taşıyorlardı. Bu yüzden geri dönmeyi reddettiler. Ordu komutanı her zaman çatışmadan kaçındı ve onları siyasi baskıyla entegre etme eğilimindeydi. Ancak politikacılar, deneyim yetersizlikleri ve geçici taktikleri nedeniyle onlarla ittifak kurdular. Geleceğe ve stratejilerine bakmadılar. Çünkü ne olursa olsun tek endişeleri iktidar koltuğuna ulaşmaktı. Başka bir şey değil. Bu çerçevede ordu komutanı devrime karşı çıktı. Hızlı Destek milislerinin lideri, devrimin ve demokrasinin koruyucusu oldu. Komünist Parti’nin onlara ‘Yumuşak İniş Kuvvetleri’ derken haklı olduğunu şahsen kabul ediyorum. Allah’ın izniyle isyanı yok edeceğiz, sonra da devletin milli güvenliğini bozmayan demokrasiyle orduda olduğumuzu net ve yüksek sesle söyleyeceğiz. Büyük Sudan halkının devriminin ve tercihinin yanındayız. Ancak politikacılar, bilsinler ki devletimiz eğlence için bir oyun değil.

-Bu kadar büyük miktarda birlik ve teçhizatı kim finanse ediyor?

Federal Maliye Bakanlığı. Daklu sülalesinin şirketlerini finanse etmek için Yemen’de savaşan güçlerin maaşlarından kesinti yapılıyor.

Hamideti olarak bilinen Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Daklu (AP)
Hamideti olarak bilinen Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Daklu (AP)

Hamideti yalan söylüyor

-Hamideti, ordunun Rusya’dan MiG-29 uçakları getirmesine yardım ettiğinden bahsetmişti. Bu doğru mu?

Son uçak 2007’den önce Rusya’dan geldi. O zamanlar Hamideti, Sınır Muhafız Kuvvetleri’nde istisnai bir rütbeye sahip bir astsubaydı. O ve kardeşi Abdurrahim, doğaları gereği yalan söylerler ve yalanlarına inanırlar.

-Peki ya Hafter? Etiyopya da kapıda.

Hafter’e Hamideti’ye destek vermesi için baskı yapıldığına dair çelişkili bilgiler aldık. Ancak son zamanlarda, bunu yapmayı bıraktığını öğrendik. Bunu kardeş ve aziz bir ülkeden canı gönülden temenni ediyoruz. Ancak Etiyopya’ya gelince, Başbakan Abiy Ahmed’e sınır sorunlarının ancak diyalog yoluyla çözülebileceğine dair cesur duruşundan dolayı teşekkür ediyoruz. O, büyük bir Afrika medeniyetinden ve Etiyopya halklarının medeniyetinden gelen ahlaklı bir şahsiyettir. Selam ve takdir onunla olsun.

Volcer’ın rolü olumsuz

BM’nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz (Reuters)
BM’nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz (Reuters)

-Bazılarının dedikleri gibi Volker Peretz’in rolünün yıkıcı olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu rol, yıkıcı değil. Yardım etmek istiyor, ancak diğeri olmadan tek bir siyasi akımın etkisi altına girdi. Bu yüzden asla başarılı olamayacak.

-Rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rolü çok olumsuz. Çünkü sorunu çözmesine olanak tanımayacak sınırlı bir yönde yürümesine neden olan bir etki çemberinde. Biz de onun fikrini güvenli bir yere götüremeyeceğiz. Onun yerine tarafsız ve herkese açık başka bir elçi görevlendirmek daha iyi olur.

-Hızlı Destek Kuvvetleri lideri, savaşının orduyla değil, ordu içindeki eski rejimin unsurlarıyla olduğunu mu söylüyor?

Savaşı kendi kendisiyle. Çünkü iktidardaki eski rejimin tek destekçisi odur. Eski rejim, kendisini ​​korumak için kurulmuştu, daha doğrusu Devlet Başkanı Beşir’i, kardeşlerini ve ofisinin müdürünü korumak içindi. Beşir, ordusunu ve mali imparatorluğunu kendisi için kuran ve onu Ulusal Kongre’nin Şura Konseyi’ne getiren kişidir. Şu anda güvenlik komitesinin askeri parçası olan tek kişi o. O biliyor ve tüm ordu biliyor. Aynı şekilde eski rejimin mensupları da mevcut. Onlara şunu soralım; Burhan, Kabaşi ve Yaser el-Atta, eski rejim örgütünün üyesi midir, yoksa eski rejim örgütünün içinde olan Hamideti midir?

-Orduya ne kadar nüfuz ettiklerini düşünüyorsunuz?

Ordu devrim safına geçer geçmez, önde gelen üyeler azledildi. Ardından Korgeneral Haşim Abdülmuttalib’in grubu azledildi ve daha sonra çoğu örgüt mensubu, güvenlik ve polis teşkilatında bulunan başka bir grup, emekliye sevk edildi. Ancak ironi şu ki, 305’ten fazlası Hamideti tarafından subay ve danışman olarak kendi kuvvetlerine alındı. Yetkilendirmeyi Kaldırma Komitesi oluşturulurken, kuruluşun birtakım unsurları Dışişleri Bakanlığı, yargı ve diğer bazı kurumlara havale edildi. Bu noktada da Hamideti, bir kısmını şirketlerine danışman olarak atadı. Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’ne katılmazsam, bu benim Kizan olduğum anlamına mı gelir? (Sudan’daki Müslüman Kardeşler’e verilen bir ifade). Ardından Komünist Parti, Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’nden ayrıldı ve hükümetlerine muhalif faaliyetler yürütmeye karar verdi. Peki onlar, Kizan mı? Bu, Hamideti’nin siyasal İslamcılara karşı duran kardeş ülkeler için kullandığı bir korkuluk ve Özgürlük ve Değişim’in kendileriyle aynı fikirde olmayanları terörize etmek için kullandığı bir korkuluk. Gerçek şu ki, tamamen bağımsız silahlı kuvvetlerimiz var.

-Çerçeve anlaşmaya geri dönüş bekliyor musunuz?

Çerçeve anlaşması, başkalarını dışlamak, onları kontrol etmek ve gücü tekelleştirmek için Merkez Konseyi’nin hizmetine girdi. Savaştan sonra Allah’ın izniyle Merkez Konseyi’ni, Demokratik Blok’u, Komünist Parti’yi, Sosyalist ve Halkçı Arap Baas Partisi’ni, İttihatçıları ve önceki anlaşma sahiplerini istişare etmeye davet edeceğiz. Dışlama olmaksızın, vatanı ve güvenliğini manipüle etmeden anlaşma sağlanırsa memnuniyetle karşılanır. Aksi taktirde iki yıllık bir süre için yetenekli bir bekçi hükümeti atarız. Ülkedeki genel seçimleri yönetmek ve organize etmek için BM, AfB, İGAD ve Arap Birliği’nden oluşan ortak bir dörtlü misyon talep edeceğiz.

-Hızlı Destek Kuvvetleri’ni isyancı bir güç olarak nitelendirdiniz. Ancak lideri hâlâ Egemenlik Konseyi’nin başkan yardımcısı statüsünü elinde tutuyor. Siz (belki de) aranızdaki tüm bağları koparmak istemiyor musunuz?

Bu, büyük bir hata. Askerî harekât nedeniyle Egemenlik Konseyi üyelerinin bir arada bulunmaları mümkün olmadığı için Konsey Başkan Yardımcılığı unvanını kendisinden geri çekmedik. Ancak ilk toplantıda hakkında vatana ihanet, devlet güvenliğini tehdit, isyan, cinayet, yağma, terör estirme, devlet altyapısını tahrip, güven ve şerefi zedeleme suçlarından şikayetçi olunacak. Daha sonra Egemenlik Konseyi üyeliğinden çıkarılacak, askeri rütbesi düşürülecek ve tutuklanmasının ardından yargı önüne çıkarılacak.

-Son olarak, tahminlerinize göre bu savaş ne kadar sürecek?

Öncelikle yiğit ordumuzun evlatlarına ve yüce sivil halkımıza karşı ihanet suçunun şehitlerine cennet ve sonsuzluk, tüm yaralılara acil şifalar diliyorum. Değerli halkımıza şunu söylüyorum; İsyancı milisleri yok etmeye çok az kaldı, Allah’ın izniyle çok az kaldı. Halkımız için korkumuz olmasaydı, size sadece bir gün kaldığını söylerdim.



Suudi Arabistan... Siyasi çıkarların ve savunma iş birliğinin güçlendiği bir yıl

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)
TT

Suudi Arabistan... Siyasi çıkarların ve savunma iş birliğinin güçlendiği bir yıl

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray'da düzenlenen karşılama töreninden, Kasım 2025 (AFP)

Suudi Arabistan’ın 2025 yılı politikaları, ülkenin çıkarlarını ön plana çıkararak uluslararası sahnede güvenilir bir arabulucu olarak konumlanmasını sağladı. Bu kapsamda, Gazze Şeridi’ndeki savaşı durdurma çabaları, zorla yerinden etmeye karşı duruş, iki devletli çözüm ve Filistin devletinin kurulması yönündeki destek, Suriye’ye yardım ve bölgesel kolektif güvenliğin, özellikle de Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) güvenliğinin güçlendirilmesi öne çıktı. Aynı zamanda ABD ve diğer büyük güçlerle iş birliğinin derinleştirilmesi de dikkat çekti.

gt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı, Trump'ın Krallığa yaptığı son ziyaret sırasında iki taraf arasında imzalanan anlaşmalardan bir kare (Getty)

ABD Başkanı Donald Trump’ın mayıs ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ve Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın kasım ayında ABD’ye gerçekleştirdiği tarihi ziyaretler, Riyad’ın 2025 yılında sahip olduğu istisnai uluslararası konumu gözler önüne serdi.

Ortadoğu’yu ‘harika bir şafak’ bekliyor

ABD Başkanı, Riyad’da, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin liderliğini övdü ve “Veliaht Prens, güçlü müttefiklerimizi en iyi temsil eden isimdir” dedi. Ortadoğu’yu ‘harika bir şafağın’ beklediğini belirten Trump, Suudi Arabistan’ı ‘dünyanın kalbi’ olarak nitelendirirken, Riyad’ın küresel iş dünyasının merkezi olma yolunda olduğunu vurguladı.

Veliaht Prens’in Washington ziyareti sırasında iki ülke, Stratejik Savunma Anlaşması’nın da dahil olduğu geniş bir anlaşma paketini imzaladı. Bu, Suudi Arabistan’ın 2025 yılında imzaladığı ikinci savunma anlaşması oldu. Paket ayrıca savunma sanayi satışları, sivil nükleer enerji iş birliği, yapay zekâ stratejik ortaklığı, uranyum ve metallerin tedarik zincirlerinin güvenliğini kapsayan stratejik çerçeve ile yatırım hızlandırma gibi alanları da içerdi.

ABD Başkanı, Suudi Arabistan’ı NATO dışı ‘başlıca müttefik’ olarak ilan ederken, Suudi tarafının müzakere yeteneklerini övdü.

Suriye'nin toparlanmasına destek olmak

2025 yılında Gazze Şeridi’ndeki savaş dünya gündeminde en üst sırada yer alsa da, Suriye dosyasındaki köklü değişim adımları, Suudi Arabistan’ın bu dönüşümü desteklemede aktif bir rol üstlenmesine yol açtı. Bu adımlar, Suriye’nin toparlanmasına, yeni liderliğinin uluslararası alanda tanınmasına ve desteklenmesine katkı sağladı.

Suudi Arabistan Kraliyet Divanı Danışmanı başkanlığındaki bir heyetin Şam’ı ziyaret etmesi ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesi sonrasında, Suudi Arabistan Suriye’ye desteğini başlattı. Hava ve kara köprüleri aracılığıyla halkın yardımına koşan Riyad, insani, tıbbi ve kalkınma projelerini de sürdürüyor; yıl sonunda bu projelerin sayısı 103’ü aşarak toplam maliyeti yaklaşık 100 milyon doları bulacak.

dfrgt
Mayıs 2025'te Riyad'da gerçekleşen Suudi-Amerikan-Suriye üçlü toplantısından bir kare (SPA)

Suudi Arabistan, 2025 boyunca Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’yı üç kez ağırladı. Ayrıca Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın doğrudan talebiyle ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımların kaldırılmasına öncülük etti. Suriye’nin Dünya Bankası’na olan 15 milyon dolarlık borcunu karşıladı ve Katar ve Birleşmiş Milletler (BM) ile ortak bir girişimle hükümet çalışanlarının maaşlarının bir kısmını ödedi.

Buna ek olarak Suudi Arabistan bölgede İsrail’in ihlallerine karşı tutumunu sürdürdü. Üst düzey yetkililer aracılığıyla, İsrail’in Suriye, Katar ve İran gibi ülkelerin egemenliğini ihlal eden uygulamalarını reddettiğini defalarca vurguladı.

‘Filistin davasının tasfiyesi’ ile yüzleşmek

Riyad, ‘Filistin davasının tasfiyesine’ karşı durdu. Veliaht Prens Muhammed bin Selman da bu duruşu ‘açık ve kesin bir şekilde’ teyit etti. Suudi Arabistan’ın Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişkiler tesis etmeyeceğini belirtti ve Riyad’ın bu konudaki tutumunun ‘değişmez, müzakere edilemez ve siyasi oyun konusu yapılamaz’ olduğunu ifade etti.

defr
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Eylül 2025'te New York'taki Birleşmiş Milletler merkezinde düzenlenen "iki devletli çözüm" zirvesine katıldı (AFP)

Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun düzenlediği basın toplantısında yapılan dikkat çekici açıklamaların ardından yayımlanan Suudi bildirisi, Filistin yönetimi tarafından büyük takdir topladı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, yayımladığı açıklamada, ‘yerleşim, ilhak ve zorla yerinden etmeyi reddeden ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını savunan Suudi liderliğinin samimi kardeşçe tutumlarını’ memnuniyetle karşıladığını belirtti. Abbas ayrıca, Suudi Arabistan’ın cesur ve onurlu duruşunu, Filistin halkına sağladığı büyük desteği, Gazze’ye yönelik devam eden insani yardımları, uluslararası platformlarda Filistin davasına verdiği sürekli desteği, Filistin devletinin tanınmasını sağlamak amacıyla kurulan uluslararası ittifakı ve haziran ayında düzenlenen Uluslararası Barış Konferansı’nı övgüyle değerlendirdi.

İki devletli çözüm

İki yıl süren çalışmaların ardından Suudi Arabistan’ın liderliğinde tüm Arap ve İslam ülkelerinin Gazze konusunda bir araya geldiği süreç, eylül ayında Suudi Arabistan ve Fransa ortak başkanlığında düzenlenen iki devletli çözüm konferansı ile sonuçlandı. Konferansta, geniş destek bulan ve BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen New York Deklarasyonu benimsendi; bu adım, Ortadoğu’da barış, güvenlik ve istikrar açısından ‘tarihi ve belirleyici bir an’ olarak değerlendirildi.

Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Filistin Başbakanı, ‘Suudi Arabistan’ın kararlı tutumunun, uluslararası alanda Filistin devletinin tanınmasına dair görüşlerin olgunlaşmasına ve mümkün olan tüm desteğin sağlanmasına önemli katkıda bulunduğunu’ belirtti. Başbakan, iki devletli çözüm kapsamında Filistin devletinin hayata geçirilmesinin, Ortadoğu’da barış, güvenlik ve istikrarın temeli olduğunu vurguladı.

Uluslararası etki ve arabuluculuk

Şubat 2025’te Diriye’de, Suudi Arabistan himayesinde ABD ile Rusya arasında ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik görüşmeler gerçekleştirildi. ABD Dışişleri Bakanlığı, zirveyi ‘önemli bir adım’ olarak nitelendirirken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Dış Politika Danışmanı Yuri Ushakov ise görüşmeleri ‘başarılı’ olarak değerlendirdi.

Takip eden ayda Cidde’de, Veliaht Prens Muhammed bin Selman himayesinde ABD-Ukrayna görüşmeleri düzenlendi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Michael Mitchell, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’ın yürüttüğü müzakereler sayesinde dünyanın Rusya ve Ukrayna arasında ateşkes sağlama noktasına her zamankinden daha yakın olduğunu belirtti. Mitchell, ABD’nin Suudi Arabistan’ın diplomatik çabalarını takdir ettiğini ve kalıcı barış için tüm taraflarla iş birliğine devam edeceğini vurguladı.

sdfr
Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde Cidde'de gerçekleşen Amerikan ve Ukrayna heyetleri arasındaki görüşmelerden bir sahne (Reuters)

Suudi Arabistan’ın arabuluculuk rolü, Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan ve iki nükleer güç arasında en ciddi askeri tırmanışla sonuçlanan gerginliği de sınırladı. Mayıs ayında iki taraf arasında kapsamlı ve derhal uygulanacak bir ateşkes ilan edildi. Pakistan’ın Suudi Arabistan Büyükelçisi Ahmed Faruk, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, Suudi Arabistan’ın ateşkesin sağlanmasında kritik rol oynadığını ve sürece başından itibaren aktif şekilde katıldığını belirtti. Faruk, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile Pakistan Başbakan Yardımcısı arasında yapılan görüşmeler ile Suudi Arabistan Devlet Bakanı’nın Hindistan ve Pakistan’a yaptığı ziyaretlerin, Riyad’ın bölgedeki durumun hızla yatıştırılmasına ve ateşkes müzakerelerinin kolaylaştırılmasına verdiği önemi gösterdiğini vurguladı.

Faruk, Suudi Arabistan’ın uluslararası çatışmalarda barışı tesis etme çabalarının, ülkenin artan liderliğinin ve bölge içi ile dışındaki saygınlığının bir kanıtı olduğunu belirterek, Riyad’ın ‘dünyada barışı ilerletmede öncü ve iyilik odağı bir güç’ olduğunu ifade etti.

Pakistan

Atlantik Konseyi, Washington ile Riyad arasındaki son savunma iş birliğini, ‘bağımlılıktan ziyade pratik ortaklık ve ortak çıkarların bir yansıması’ olarak değerlendirdi. Kurum, iş birliğinin yalnızca silah anlaşmalarıyla sınırlı kalmadığını, istihbarat paylaşımını, deniz yollarının korunmasında taktik koordinasyonu ve Suudi Arabistan’ın iç savunma kapasitesini güçlendirmeye yönelik ortak çabaları da kapsadığını belirtti.

Bunun öncesinde, bölgedeki ciddi gelişmelerin hemen ardından, eylül ayında Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in Suudi Arabistan’a resmi ziyareti sırasında iki ülke Ortak Stratejik Savunma Anlaşması’nı imzaladı. Anlaşmada, ‘herhangi bir saldırının her iki ülkeye de yapılmış sayılacağı’ hükmü yer aldı.

Anlaşmanın imzalanması, uluslararası medya ve siyasi-askeri çevreler tarafından geniş yankı buldu; özellikle doğrudan sınır paylaşmayan iki Ortadoğu ülkesinin askeri ve savunma iş birliğini güçlendirmesi açısından övgü aldı.

sd
Pakistan Başbakanı, Mayıs 2025'te İslamabad'da Suudi Bakan Adil el-Cubeyr'i kabul etti (EPA)

Ulusal güvenlik uzmanı Dr. Ahmed el-Kureyşi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın ‘birden fazla bölgesel aktöre önemli bir mesaj’ gönderdiğini belirtti. Kureyşi, Suudi kaynakların anlaşmanın belirli ülkelere veya olaylara yanıt olmadığı yönündeki açıklamalarını da ‘iki ülkenin olgun stratejik yaklaşımını’ yansıtan bir durum olarak nitelendirdi.

Pakistanlı gazeteci Abdurrahman Hayat, anlaşmanın stratejik açıdan ‘yeni bir İslami ekseni’ temsil ettiğini ve Suudi Arabistan’ın bölgesel ve İslami önemini, Pakistan’ın ise tek nükleer güç sahibi Müslüman devlet olarak rolünü ortaya koyduğunu ifade etti.

erft5
El-Cubeyr, Yeni Delhi'de Hindistan Dışişleri Bakanı Jaishankar ile yaptığı görüşmeden bir kare (Hindistan Dışişleri Bakanlığı)

Hayat, bölgedeki uluslararası hukuk ihlalleri, diğer ülkelerin egemenliğine yönelik saldırılar ve kontrolden çıkmış milisler göz önüne alındığında, anlaşmanın ‘Suudi Arabistan liderliğinde İslami bir dayanışmayı güçlendireceğini, dış müdahalelere karşı caydırıcı bir rol üstleneceğini ve Riyad ile İslamabad arasındaki mevcut stratejik ve askeri iş birliğinin taçlandırılması anlamına geldiğini’ belirtti.

defrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Pakistan Başbakanı, savunma anlaşmasını imzaladıktan sonra (SPA)

Sudan ve Yemen'e odaklanma

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Sudan konusundaki uluslararası çabaları yürüten Uluslararası Dörtlü kapsamında da aktif rol oynadı. Veliaht Prens, Donald Trump’ı Sudan’daki savaşın durdurulması gerektiğine ikna ederek, Washington’un savaşın durdurulması ve insani krize müdahale konularında daha fazla devreye girmesini sağladı. Bu süreçte Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Riyad’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı ağırlayarak çabaları destekledi.

Aralık ayında ise Yemen’in doğusundaki Hadramut ve el-Mehra vilayetlerinde Güney Geçiş Konseyi’nin (GGK) gerçekleştirdiği son askeri hareketler üzerine, Suudi bir heyet Tümgeneral Muhammed el-Kahtani başkanlığında bölgeyi ziyaret etti. Heyet, 10 gün süren incelemelerinde, Suudi Arabistan’ın meşru hükümeti destekleyen koalisyon lideri olarak krizi sona erdirme, çatışmayı çözme ve bölgedeki durumun normale dönmesini sağlama çabalarını sürdürdüğünü vurguladı.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi, doğu Yemen’deki gerilimi sona erdirmedeki Suudi rolünü övdü ve Hadramut ile el-Mehra’daki siyasi ve toplumsal aktörleri, devletin çabalarının arkasında birleşmeye çağırdı.

Siyasi analist Ahmed el-İbrahim, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, Suudi Arabistan’ın 2025 yılı dış politika performansını şu ifadelerle özetledi: “Suudi Arabistan savunma kapasitesini güçlendirdi, temkinli diplomasiyle tutumunu pekiştirdi ve Suriye ile Gazze Şeridi’ndeki savaşın durdurulması örneklerinde olduğu gibi net bir duruş sergiledi. Ayrıca, uluslararası düzeyde yeni bir arabuluculuk platformu kurarak, ihtiyaç duyulduğunda güvenle başvurulabilecek bir mekanizma oluşturdu.”


Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
TT

Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)

Ürdünlü bir yetkili, Kral Abdullah II ile eski İngiliz Başbakanı Tony Blair arasında 2003 Irak işgalinden önce Londra'da gerçekleşen görüşmede, Haşimi Hanedanlığı'nın Saddam Hüseyin sonrası Irak düzenlemelerinde rol almasına dair herhangi bir ima bulunduğunu yalanladı.

Yetkilinin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalar, "görüşmeyle ilgili sızdırılan İngiliz belgelerine" dayanarak Ürdün hükümdarının bu fikri Blair ile gündeme getirdiğini iddia eden haberlere yanıt olarak geldi. Yetkili, bu haberlerin "Ürdün hükümdarına atfedilen eksiklikler ve yanlış iddialar içerdiğini" vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın elinde 25 Şubat 2003'te gerçekleşen toplantının Ürdün tutanaklarının bir kopyası bulunuyor ve bu tutanaklarda Ürdün hükümdarının Haşimi hanedanının Irak'taki rolüne dair herhangi bir öneride bulunduğuna dair bir şey yok. Aksine, tutanaklarda Saddam Hüseyin'in sürgüne gitmesi önerisinden bahsedildiği ve "bu öneriyi Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri sunmalı" denildiği belirtiliyor.


Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
TT

Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)

Bilgi sahibi bir Mısırlı kaynak, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Mısır güçlerinin Sina’daki varlığının, Mısır’ın ulusal güvenliğini korumaya yönelik olduğunu ve Kahire’nin bu konuda ne pazarlık ne de teşvik kabul edeceğini” söyledi. Kaynak, “Bu dönemde, söylentilerin aksine, herhangi bir baskı altında Sina’dan tek bir askerin bile çekilmediğini” vurguladı.

Kaynak, söz konusu meselenin ülkenin güvenliği ve iki yıldır şiddetli bir savaşa sahne olan bölgeyle olan sınırların korunmasıyla ilgili olduğunu belirtti. İsrail’in bu savaşı Mısır topraklarına doğru genişletme girişimlerine işaret eden kaynak, konunun başka dosyalarla ya da herhangi bir anlaşma ve pazarlıkla bağlantılı olmadığını ifade etti.

Kaynak ayrıca, Sina’daki Mısır askeri varlığının azaltıldığına dair İsrail basınında yer alan haberlerin, bu bölgede Mısır’ın askeri varlığının arttığından şikâyet eden ve uyarılarda bulunan raporlarla çeliştiğine dikkat çekti. Kaynak, iki ülke arasındaki barış anlaşmasında, ‘Mısır'ın ihtiyaç duyduğu zamanlarda güvenliğini korumak için bu varlığı sürdürmesine izin veren yeni hükümler olduğunu’ belirtti.

İsrail merkezli Bhol haber sitesi, Enerji Bakanı Eli Cohen’in, Mısır’la yapılan büyük doğal gaz anlaşması ile Mısır güçlerinin Sina’daki yeniden konuşlanması arasında doğrudan bir bağ bulunduğuna işaret ettiğini yazdı. Site, İsrail Ordu Radyosu’nun, anlaşmada Mısır ordusunun Sina’daki hareketlerini düzenleyen açık bir maddenin neden yer almadığını sorması üzerine Cohen’in, “Geçen hafta Mısır güçlerinin Sina Yarımadası’ndan çekildiğine dair yayımlanan haberleri okuduysanız, bunun sebepsiz olmadığını bilin” dediğini aktardı.

İsrail basınında yer alan haberlerde, Cohen’in anlaşmanın dört ay ertelenmesinin nedenlerinden birinin ‘Mısır’la barış meselesi’ olarak tanımladığı konuya bağlı olduğunu söylediği ifade edildi. Bu ifadenin, İsrail’in, Mısır’ın Sina’daki askeri varlığa ilişkin Camp David Anlaşması hükümlerine bağlılığı konusundaki endişesini yansıttığı değerlendirmesi yapıldı.

Söz konusu haberler, Mısır hükümetine muhalif bazı blog yazarları tarafından dolaşıma sokularak, İsrail baskısıyla Sina’daki Mısır askerî varlığının azaltıldığı iddiaları dile getirildi. Buna karşılık, Mısır yönetimine yakın isimler ise tüm göstergelerin Sina’da askerî tahkimatın artırılmasına yönelik bir planı işaret ettiğini savundu.

frgty
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısının oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. (Reuters)

Mısır Basın Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan, söz konusu iddialara, medyaya yaptığı açıklamalarla yanıt vererek, ‘Sina’daki Mısır güçlerinin sayısının azaltılmadığını ve gaz anlaşmasının tamamen ticari bir konu olduğunu, siyasi hiçbir boyutunun bulunmadığını’ vurguladı. Anlaşmanın hükümetler arasında değil şirketler arasında yapıldığını belirten Raşvan, “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu anlaşma hakkında konuşurken, Mısır tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu durum, Mısır’ın üzerinde herhangi bir baskı olmadığını gösteriyor. İsrail’den gelen tüm söylentiler çelişkilidir ve kamuoyuna karşı sahte bir zafer yaratmaya yönelik bir çabadır” dedi.

Geçtiğimiz eylül ayında Axios internet sitesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’tan, Mısır’a Sina’daki mevcut ‘askeri yığınağı’ azaltması için baskı yapmasını istediğini bildirmişti.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre, bu bilgilere sahip Amerikalı ve İsrailli yetkililer, Mısır’ın ‘yalnızca hafif silahların bulunduğu bölgelerde, bazıları saldırgan amaçlar için kullanılabilecek askeri altyapı inşa ettiğini’ iddia etmişti. Bu iddialar, 1979’daki barış anlaşmasına atıfta bulunarak, Mısır’ın anlaşmaya aykırı hareket ettiğini öne sürüyordu.

Mısırlı askeri strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Mısır’ın barış anlaşmasına tamamen sadık olduğunu ve herhangi bir ihlal yapmadığını, aksine İsrail’in Mısır sınırında yasa dışı varlık gösterdiğini’ belirtti. Ferec, “Mısır’ın Sina’daki askeri varlığı, ulusal güvenliği korumak ve sınırları güvence altına almak amacıyla gerçekleşiyor” dedi.

Ferec ayrıca, ‘gaz anlaşması nedeniyle Mısır’ın Sina’daki asker sayısını azaltma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bu tür iddiaların Netanyahu hükümetinin, kamuoyuna karşı kendisini güvenlik sağlıyormuş gibi göstermek amacıyla yaydığı asılsız söylentiler olduğunu’ ifade etti.

Ferec, Mısır’ın henüz ABD'nin Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi arasında bir anlaşma yapılmasına yönelik taleplerine dair resmi bir açıklama yapmadığını belirtti. Mısır’ın bu talepleri kabul ettiği iddialarına da tepki göstererek, ‘görüşme talebinde bulunan tarafın Netanyahu ve ekibi olduğunu’ vurguladı. Ferec, “Mısır, gaz anlaşmasının her iki ülkenin çıkarına hizmet edeceğini biliyordu. Bu anlaşma hükümetler arasında değil şirketler arasında yapılmış bir ticari anlaşmadır” ifadelerini kullandı.

Netanyahu, geçtiğimiz çarşamba akşamı, Mısır’a doğal gaz ihracatıyla ilgili 112 milyar şekel (yaklaşık 35 milyar dolar) değerinde bir anlaşmanın resmi olarak onaylandığını duyurdu. Netanyahu, ‘İsrail enerji sektöründeki en büyük gaz anlaşması’ olarak nitelendirilen anlaşmanın ‘İsrail için büyük bir başarı’ olduğunu söyledi.

Netanyahu ayrıca, anlaşmanın onaylanmasının ardından İsrail’in güvenlik çıkarlarının korunmasını sağlamak için yoğun müzakereler yapıldığını, ancak güvenlik nedenleriyle anlaşmanın detaylarına girmeyeceğini belirterek, sadece anlaşmanın onaylandığını duyurdu.