Korgeneral Atta: ‘Wagner, Sudan’da savaşıyor. Elimizde ölmüş bir Wagner unsuru var’

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi, Şarku’l Avsat’a Hamideti’nin ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla karşı karşıya kalacağını ve unvanlarının elinden alınacağını açıkladı

Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta
Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta
TT

Korgeneral Atta: ‘Wagner, Sudan’da savaşıyor. Elimizde ölmüş bir Wagner unsuru var’

Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta
Sudan’da iktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Yaser el-Atta

Sudan ordusunun önde gelen liderlerinden Korgeneral Yaser el-Atta, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne bağlı medyayı, yandaşlarının moralini yükseltmek için yalan söylemekle suçlayarak, bazı noktalar dışında ordunun ülkenin tüm eyaletlerini tamamen kontrol ettiğini açıkladı. Atta, ‘savaşların anası’ olarak nitelendirdiği genel komutanlık savaşında isyancı güçlerin yok edildiğini söyledi.

İktidardaki Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Atta, Hızlı Destek Kuvvetleri’ni ve komutanı Hamideti’yi orduya ihanet etmekle suçladı. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Hamideti’ye ‘prens’ ve Sudan’ın hükümdarı diye seslendiğini belirten Atta, Hızlı Destek liderlerinin akıl dışı hırslarının onları bu yangına götürdüğünü dile getirdi.

Korgeneral Yaser el-Atta, Suudi Arabistan ve ABD’ye de Sudan’daki çatışmayı sona erdirmek için arabuluculuk yapmalarından dolayı teşekkür ederken, orduyla ilgili diyaloğun amacının, ‘isyancı güçleri başkent Hartum’dan uzaklaştırmak, aralarındaki iyi unsurların orduya dahil edilmesine, geri kalanların terhis edilmesine hazırlık olarak onları bir kampa hapsetmek ve Hızlı Destek’in üst düzey liderlerini yargılamak’ olduğunu ifade etti.

Atta, ‘ordu ve liderliğinin, Sudan’ın tüm bölgelerini ve aşiretlerini temsil ettiği için’ mevcut çatışmanın bir iç savaşa dönüşme olasılığının uzak olduğunu söylerken, Rus Wagner güçlerinin savaş ve altın çıkarma operasyonlarına müdahale ettiğini de kabul etti. Korgeneral, Hamideti’nin büyük bir altın stokuna (Rusya’da 53 ton ve başka bir kardeş ülke ve Sudan’da 22 ton) sahip olduğuna dikkati çekti.

Birleşmiş Milletler’in Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz’in rolü hakkında ise Korgeneral Yaser el-Atta, bunun oldukça olumsuz bir rol olduğunu ve onun yerine başka bir tarafsız elçinin getirilmesinin daha iyi olduğunu söyledi. Yetkili, çerçeve anlaşmaya geri dönme olasılığına ilişkin olarak da bu anlaşmanın, başkalarını dışlamak ve gücü tekelleştirmek için Merkez Konseyi’nin hizmetine girdiğini vurguladı. Ayrıca kimseyi dışlamayan bir anlaşmaya varmak için Merkez Konseyi ve diğer güçleri istişareye davet edeceğini, aksi takdirde iki yıllığına geçici bir hükümet atanacağını ve Birleşmiş Milletler (BM), Afrika Birliği (AfB) ve Arap Birliği’ni yeni bir otoritenin ortaya çıkacağı ülkede genel seçimler düzenlemeye davet edeceğini söyledi.

İşte Korgeneral Yaser el-Atta’nın Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Ordu tüm eyaletleri kontrol ediyor

FOTO: Sudan’ın başkentinde çıkan çatışmalar nedeniyle gökyüzünü duman kapladı (AFP)
Sudan’ın başkentinde çıkan çatışmalar nedeniyle gökyüzünü duman kapladı (AFP)

-Sahadaki durum hala belirsiz ve çelişkili bilgiler mevcut. Ordunun şu andaki pozisyonu nedir? Araziyi ne ölçüde kontrol ediyorsunuz?

Ordu, ‘yeteneklerinin çoğunu kaybetmiş ve şu anda bazı suç eylemleri gerçekleştiren bazı isyancı noktalar dışında’ tüm eyaletler üzerinde tam kontrole sahip. Çelişkili bilgiler, yasadışı para ve rüşvetle büyüyen isyancıların yalancı medyasının bir sonucudur. Onların ahlakları bozuldu ve düzenbazlık, onların yaşam tarzı haline geldi.

Başkentte ise, tüm ana üsleri teslim alındı ve imha edildi. Araçlarını Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresi, radyo ve televizyon istasyonlarına ve vatandaşların evlerinin bulunduğu mahallelere konuşlandırdılar. Ayrıca hastanelere, okullara ve yoğun nüfuslu mahallelere de yayıldılar. Zaman zaman, tarama faaliyeti yürüten güçleri durdurmak veya medyanın dikkatini çekmek ve liderliğe saldırmaya teşebbüs ederek ve bazı ordu kamplarını topçu bombardımanıyla hedef alarak moral yükseltmek için umutsuz girişimlerde bulunuyorlar. Ancak eylemlerinin çoğu şu anda devlet kurumlarını ve fabrikaları yağmalamaya ve tahrip etmeye, bankaları, mağazaları ve vatandaşların evlerini yağmalamaya, eczanelerden ilaçları, hastanelerden ekipmanları yağmalamaya ve vatandaşlar için temin edilen yeni araçlara el koymaya odaklanıyor.

-Yani bunlar vur-kaç savaşları mı? Aynı şekilde bazı ordu liderlerinin bahsettiği gibi kısa sürede zafere ulaşmak zor mu?

Bahsettiğim nedenlerle Genel Komutanlık, vatandaşların kayıp vermemesi ve devletin altyapısının zarar görmemesi için ortaya koyulan yeni planlarla onları yok etmeye çalışıyor. Şu anda bu, mükemmel bir şekilde uygulanıyor.

‘Savaşların anası’ Burhan tarafından yönetiliyor

-Genel Komutanlık, Hartum Havalimanı, saray ve stratejik bölgelerde çatışmalar devam ediyor mu?

Genel Komutanlık ve Hartum Havalimanı’ndan uzaklaştırıldılar, ama bu bölgelerde uzun mesafelerden toplarla savaşıyorlar. Varlıklarının yoğunluğu, aslında güçlerimizle birlikte bu bölgelerin çevresinde devam eden savaş operasyonlarından önceydi. Son zamanlarda Hartum dışından cumhurbaşkanının evinin yanındaki havaalanı mahallesinde ve Genel Komutanlık civarında bulunan üç tabur olduğu tahmin edilen büyük kuvvetler, Harekât Otoritesi karargahında üç tabur ve ‘devrik lider Ömer el-Beşir dönemindeki iktidar partisinin genel merkezinde ve havalimanının hemen güneyinde bitişik olan iki yerde üç tabur çağırdılar. Doğrudan sarayın doğusuna ek kuvvetler konuşlandırdılar. Tüm bu güçler tamamen yok edildi. Ayrıca karargâhlarından doğrudan Genel Komutanlığa bakan 3 tabur getirdiler. Bütün bu kuvvetler, ‘savaşların anası’ dediğimiz ve bizzat Başkomutan Burhan tarafından yönetilen Genel Komutanlığın savaşlarında etkisiz hale getirildi. Onları kuşatma altına aldığımız saray savaşı kaldı. Tamamen yok edilecekler.

-Bazıları, her iki tarafın da zaferlerini sadece bir moral artışı olarak mı tanımlıyor?

Kendileriyle yan yana çalışan güçlerimize ihanet ettikleri için hiçbir savaşı kazanamadılar. Liderliklerinin akıl dışı hırsları onları bu yangına götürdü. Hamideti’ye ‘prens’ derlerdi. Ona ‘Sudan hükümdarı Prens Ebu Hamdan’ ve kardeşi Abdurrahim’e de ‘veliaht prens’ diye seslenirlerdi.

-Savaşların yakın bir sonu olmasını bekliyor musunuz?

Allah’ın izniyle, bu iyi ve doğru insanların duaları, iradeleri ve silahlı kuvvetlerimizin sağlamlığı ile çok yakında Daklu sülalesinin güçsüz oyunu sona erecek, Bu Moğol akını yenilecektir.

Suudi Arabistan- ABD girişimi

-Sudan’da çözüm için Suudi Arabistan- ABD çabaları mevcut. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Tüm takdir ve saygıları hak eden kardeş Suudi Arabistan Krallığı’na ve ayrıca meselemize gösterdiği ilgiden dolayı ABD’ye teşekkür ediyorum. Ancak diyalogdaki amacımız, yalnızca isyancı güçleri başkentten çıkarmak, askerlik şartlarını taşıyanlar için silahlı kuvvetler birliklerine katılmaları hususunda bir kamp belirlemek ve geri kalanların yaşama rehabilite edilmek üzere Terhis Komisyonu’na teslim edilmesidir. Hızlı Destek’in üst düzey liderlerinin de ülkeye ve vatandaşlara karşı işledikleri suçlardan dolayı yargılanması son derece önemlidir. Bu noktaların dışında herhangi bir diyalog, savaşın başka bir zamana ertelenmesiyle ilgilidir.

-Savaşı sona erdirmek için uluslararası bir plan olsaydı yanıt verir miydiniz?

Ne olursa olsun kimse planlarını üzerimize empoze etmeyecek.

-Çatışmalardan dolayı insanların hayatı kesintiye uğruyor. İnsani bir felaket korkusuyla nasıl mücadele edilebilir?

En büyük insani felaket, bu milislerin Sudan’daki varlığıdır. Kaçakçılık, yağma ve rüşvetle sosyal hayat, servet, ahlâk ve iktisadî hayat, siyasî hayat ve askerlik müessesesi alt üst edilmiştir. Bu salgının ve kanserin Sudan milletinin vücudundan silinmesi, milletin en büyük zaferi, Darfur’da, Hartum’da ve tüm devletlerdeki şehitlerin kanının uğruna kazanılan en büyük zaferdir. Asıl felaket, Daklu ailesinin Sudan haritasındaki varlığıdır.

İç savaş korkuları

-Kırılgan ekonomik koşulların yanı sıra, çok sayıda ordunun varlığı ve güvenlik ihlalleri ortasında savaşın bir iç savaşa dönüşmesinden endişe ediliyor mu? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hayır. Bu çatışmalar, bir iç savaşa yol açmayacak. Çünkü Sudan ordusu, Sudan’ın tüm kabilelerini içerir. Liderliğinde tümgeneral rütbesine sahip olanlar vardır: Üçü Kordofan’dan, üçü doğudan, üçü kuzeyden, ikisi Darfur’dan ve biri merkez bölgeden. Bir diğer husus da ordunun, er-Rizaygat oğulları ile bir sorunu yoktur. Çünkü onlar da diğer Sudanlı aşiretler gibi baş tacıdır. Hızlı Destek Kuvvetleri’ndeki gençlerle bir sorunumuz yok. Bizim sorunumuz Daklu sülalesi çetesi ve bu gençleri sadece kişisel çıkarları için savaşa sokan bazı suç liderleriyle. Yani Allah’ın izniyle bu yönde bir iç savaş asla olmayacak.

-Bölgesel ve uluslararası tarafların savaşa girme yönünde korkular var mı?

Biz konunun hassasiyetini bildiğimiz için hiçbir kardeş ülkeden savaşta bize destek vermesini istemedik. Ama kuvvetlerimiz arasında Wagner’den öldürülmüş keskin nişancı var. Kardeş ülkelerin isyancı milislere yardım isteme girişimleri olduğuna dair bize gelen, doğruluğunu teyit edemediğimiz bilgiler var. Ek olarak Hamideti’nin kuvvetleri arasında Çad, Nijer, Mali ve diğerlerinden paralı askerler var.

Sudan’daki Wagner milisleri

-Rus Wagner ordusunun komutanı yardım teklif etti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Minnettarız. Biz, onun yardımını istemiyoruz. Biz sadece ülkelerle ve tanınmış uluslararası, bölgesel ve insani yardım kuruluşlarıyla muhatap oluyoruz. Rusya devleti yardım etmek istiyorsa, memnuniyetle karşılanır.

-Wagner ordusu hala Sudan’da mı? Özellikle de altının üretildiği Darfur’daki Cebel Amer’de Wagner gücü var mı?

Tüm dünya onların nerede olduğunu biliyor. Sudan’da, Libya ya da Orta Afrika sınırlarında Hamideti için altın madenciliği yapan şirketlerin olduğu her yerde Wagner unsurları da var.

Sudan altını kaçakçılığı

-Sizce Sudan altını yurt dışına kaçırılıyor mu ve boyutu nedir?

Evet. Sudan altını yıllardır yurtdışına kaçırılıyor ve kaçak üretim hacmi çok büyük. Elimdeki bilgiler Hamideti’nin Rusya’da 53 ton, başka bir kardeş ülkede 22 ton ve birkaç ülkede de birkaç ton olarak tahmin edilen stokları olduğunu gösteriyor. Onlarca ton ise Sudan’da saklı.

-Sayıları 100 bine ulaşana kadar Hızlı Destek Kuvvetleri’nin serbestçe genişlemesine, silahlanmasına ve ordu yasasını çiğneyerek istedikleri kişiyi göreve almasında izin verenin ordu komutanı olduğuna dair suçlamalar var. Değerlendirmeniz nedir?

Önceki rejimin günlerinden bu yana zaten çok sayıdalar, bol miktarda silahlanmış durumdalar ve özellikle son günlerde onu korumak için başkentte ve eyaletlerde genişlemişlerdir. Ordu komutanı son asker alımını durdurdu ve onlara askeri numara vermeyi reddetti. Buna rağmen, şu anda savaş tarafından önleri kesilen 36 binden fazla asker topladılar. Devrim sırasında kuvvetlerine çağrı yapıldı. Okullara ve hükümet merkezlerine girdiler. Asıl yerlerine dönene kadar onlara başka kamplar vermek gerekiyordu. Ancak ihanet niyeti taşıyorlardı. Bu yüzden geri dönmeyi reddettiler. Ordu komutanı her zaman çatışmadan kaçındı ve onları siyasi baskıyla entegre etme eğilimindeydi. Ancak politikacılar, deneyim yetersizlikleri ve geçici taktikleri nedeniyle onlarla ittifak kurdular. Geleceğe ve stratejilerine bakmadılar. Çünkü ne olursa olsun tek endişeleri iktidar koltuğuna ulaşmaktı. Başka bir şey değil. Bu çerçevede ordu komutanı devrime karşı çıktı. Hızlı Destek milislerinin lideri, devrimin ve demokrasinin koruyucusu oldu. Komünist Parti’nin onlara ‘Yumuşak İniş Kuvvetleri’ derken haklı olduğunu şahsen kabul ediyorum. Allah’ın izniyle isyanı yok edeceğiz, sonra da devletin milli güvenliğini bozmayan demokrasiyle orduda olduğumuzu net ve yüksek sesle söyleyeceğiz. Büyük Sudan halkının devriminin ve tercihinin yanındayız. Ancak politikacılar, bilsinler ki devletimiz eğlence için bir oyun değil.

-Bu kadar büyük miktarda birlik ve teçhizatı kim finanse ediyor?

Federal Maliye Bakanlığı. Daklu sülalesinin şirketlerini finanse etmek için Yemen’de savaşan güçlerin maaşlarından kesinti yapılıyor.

Hamideti olarak bilinen Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Daklu (AP)
Hamideti olarak bilinen Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Daklu (AP)

Hamideti yalan söylüyor

-Hamideti, ordunun Rusya’dan MiG-29 uçakları getirmesine yardım ettiğinden bahsetmişti. Bu doğru mu?

Son uçak 2007’den önce Rusya’dan geldi. O zamanlar Hamideti, Sınır Muhafız Kuvvetleri’nde istisnai bir rütbeye sahip bir astsubaydı. O ve kardeşi Abdurrahim, doğaları gereği yalan söylerler ve yalanlarına inanırlar.

-Peki ya Hafter? Etiyopya da kapıda.

Hafter’e Hamideti’ye destek vermesi için baskı yapıldığına dair çelişkili bilgiler aldık. Ancak son zamanlarda, bunu yapmayı bıraktığını öğrendik. Bunu kardeş ve aziz bir ülkeden canı gönülden temenni ediyoruz. Ancak Etiyopya’ya gelince, Başbakan Abiy Ahmed’e sınır sorunlarının ancak diyalog yoluyla çözülebileceğine dair cesur duruşundan dolayı teşekkür ediyoruz. O, büyük bir Afrika medeniyetinden ve Etiyopya halklarının medeniyetinden gelen ahlaklı bir şahsiyettir. Selam ve takdir onunla olsun.

Volcer’ın rolü olumsuz

BM’nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz (Reuters)
BM’nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Peretz (Reuters)

-Bazılarının dedikleri gibi Volker Peretz’in rolünün yıkıcı olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu rol, yıkıcı değil. Yardım etmek istiyor, ancak diğeri olmadan tek bir siyasi akımın etkisi altına girdi. Bu yüzden asla başarılı olamayacak.

-Rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rolü çok olumsuz. Çünkü sorunu çözmesine olanak tanımayacak sınırlı bir yönde yürümesine neden olan bir etki çemberinde. Biz de onun fikrini güvenli bir yere götüremeyeceğiz. Onun yerine tarafsız ve herkese açık başka bir elçi görevlendirmek daha iyi olur.

-Hızlı Destek Kuvvetleri lideri, savaşının orduyla değil, ordu içindeki eski rejimin unsurlarıyla olduğunu mu söylüyor?

Savaşı kendi kendisiyle. Çünkü iktidardaki eski rejimin tek destekçisi odur. Eski rejim, kendisini ​​korumak için kurulmuştu, daha doğrusu Devlet Başkanı Beşir’i, kardeşlerini ve ofisinin müdürünü korumak içindi. Beşir, ordusunu ve mali imparatorluğunu kendisi için kuran ve onu Ulusal Kongre’nin Şura Konseyi’ne getiren kişidir. Şu anda güvenlik komitesinin askeri parçası olan tek kişi o. O biliyor ve tüm ordu biliyor. Aynı şekilde eski rejimin mensupları da mevcut. Onlara şunu soralım; Burhan, Kabaşi ve Yaser el-Atta, eski rejim örgütünün üyesi midir, yoksa eski rejim örgütünün içinde olan Hamideti midir?

-Orduya ne kadar nüfuz ettiklerini düşünüyorsunuz?

Ordu devrim safına geçer geçmez, önde gelen üyeler azledildi. Ardından Korgeneral Haşim Abdülmuttalib’in grubu azledildi ve daha sonra çoğu örgüt mensubu, güvenlik ve polis teşkilatında bulunan başka bir grup, emekliye sevk edildi. Ancak ironi şu ki, 305’ten fazlası Hamideti tarafından subay ve danışman olarak kendi kuvvetlerine alındı. Yetkilendirmeyi Kaldırma Komitesi oluşturulurken, kuruluşun birtakım unsurları Dışişleri Bakanlığı, yargı ve diğer bazı kurumlara havale edildi. Bu noktada da Hamideti, bir kısmını şirketlerine danışman olarak atadı. Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’ne katılmazsam, bu benim Kizan olduğum anlamına mı gelir? (Sudan’daki Müslüman Kardeşler’e verilen bir ifade). Ardından Komünist Parti, Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’nden ayrıldı ve hükümetlerine muhalif faaliyetler yürütmeye karar verdi. Peki onlar, Kizan mı? Bu, Hamideti’nin siyasal İslamcılara karşı duran kardeş ülkeler için kullandığı bir korkuluk ve Özgürlük ve Değişim’in kendileriyle aynı fikirde olmayanları terörize etmek için kullandığı bir korkuluk. Gerçek şu ki, tamamen bağımsız silahlı kuvvetlerimiz var.

-Çerçeve anlaşmaya geri dönüş bekliyor musunuz?

Çerçeve anlaşması, başkalarını dışlamak, onları kontrol etmek ve gücü tekelleştirmek için Merkez Konseyi’nin hizmetine girdi. Savaştan sonra Allah’ın izniyle Merkez Konseyi’ni, Demokratik Blok’u, Komünist Parti’yi, Sosyalist ve Halkçı Arap Baas Partisi’ni, İttihatçıları ve önceki anlaşma sahiplerini istişare etmeye davet edeceğiz. Dışlama olmaksızın, vatanı ve güvenliğini manipüle etmeden anlaşma sağlanırsa memnuniyetle karşılanır. Aksi taktirde iki yıllık bir süre için yetenekli bir bekçi hükümeti atarız. Ülkedeki genel seçimleri yönetmek ve organize etmek için BM, AfB, İGAD ve Arap Birliği’nden oluşan ortak bir dörtlü misyon talep edeceğiz.

-Hızlı Destek Kuvvetleri’ni isyancı bir güç olarak nitelendirdiniz. Ancak lideri hâlâ Egemenlik Konseyi’nin başkan yardımcısı statüsünü elinde tutuyor. Siz (belki de) aranızdaki tüm bağları koparmak istemiyor musunuz?

Bu, büyük bir hata. Askerî harekât nedeniyle Egemenlik Konseyi üyelerinin bir arada bulunmaları mümkün olmadığı için Konsey Başkan Yardımcılığı unvanını kendisinden geri çekmedik. Ancak ilk toplantıda hakkında vatana ihanet, devlet güvenliğini tehdit, isyan, cinayet, yağma, terör estirme, devlet altyapısını tahrip, güven ve şerefi zedeleme suçlarından şikayetçi olunacak. Daha sonra Egemenlik Konseyi üyeliğinden çıkarılacak, askeri rütbesi düşürülecek ve tutuklanmasının ardından yargı önüne çıkarılacak.

-Son olarak, tahminlerinize göre bu savaş ne kadar sürecek?

Öncelikle yiğit ordumuzun evlatlarına ve yüce sivil halkımıza karşı ihanet suçunun şehitlerine cennet ve sonsuzluk, tüm yaralılara acil şifalar diliyorum. Değerli halkımıza şunu söylüyorum; İsyancı milisleri yok etmeye çok az kaldı, Allah’ın izniyle çok az kaldı. Halkımız için korkumuz olmasaydı, size sadece bir gün kaldığını söylerdim.



İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
TT

İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)

İsrail askerî ve adli polisinin yürüttüğü soruşturmalar, Batı Şeria’daki Filistinlilerin İsrail’e çalışmak amacıyla girebilmek için askerî kontrol noktalarında görev yapan İsrail askerlerine rüşvet verdiğini ortaya koydu.

Soruşturmaya yakın kaynaklar, “bu tür rüşvetlerin ürkütücü bir boyuta ulaştığını” ileri sürerek, bunun “silahlı unsurların İsrail kentlerine sızmasına ve saldırılar düzenlemesine imkân tanıdığını” savundu.

Üç kontrol noktası belirlendi

Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot gazetesinden aktardığı habere göre aralarında subay rütbesi taşıyan askerlerin de bulunduğu kişiler, yaptıklarının İsrail içinde saldırılara yol açabileceğini bilmelerine rağmen, para karşılığında geçiş ve kaçak giriş organize etti.

ergvfre
İsrailli duvarın yanında, El Halil yakınlarında zeytin toplayan bir Filistinli. (Reuters)

Haberde, kaçak geçişlerde kullanılan üç askerî kontrol noktasının tespit edildiği belirtildi. Bunlardan birinin Ofer Kontrol Noktası, diğer ikisinin ise Biddu ve Aksa kasabaları yakınında, üçüncüsünün ise Şuafat çevresinde bulunduğu, söz konusu noktaların tamamının Kudüs’ün kuzeyinde yer aldığı kaydedildi. Soruşturmalara göre, geçen cuma günü Bisan saldırısını düzenleyen ve iki İsraillinin ölümü, dört kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının faili Ahmed Ebu’r-Rab’ın da İsrail’e bu kontrol noktalarından birinden girdiği iddia edildi.

Rüşvetin yöntemi ve tutarları

Habere göre Filistinliler, rüşveti kimlik kartının içine koyarak ya da araç durdurulup yolcular indirildiğinde arka koltuğa bırakılan bir zarfla veriyordu. Zarfı alan subayın, işçileri tekrar araca bindirerek geçişe izin verdiği belirtildi.

İkinci İntifada’nın ardından, 2002 yılından itibaren İsrail, 1967 öncesi sınırlar ile Batı Şeria arasında (Yeşil Hat) Filistinlilerin geçişini engellemek amacıyla bir güvenlik duvarı inşa etti. Toplam uzunluğu 770 kilometreyi bulan duvarın yaklaşık 142 kilometrelik bölümü Doğu Kudüs çevresinde yer alıyor ve yüksekliği sekiz metreyi buluyor. Ancak çevresel gerekçeler ve anlaşmazlıklar nedeniyle bazı bölümleri hâlâ tamamlanmış değil.

rg
Ramallah yakınlarındaki İsrail’e ait Atara Kontrol Noktası’nda bekleyen araçlar (AFP)

Gazze savaşının başlamasıyla birlikte İsrail’in yaklaşık 150 bin Filistinli işçinin çalışma izinlerini iptal etmesi, ciddi bir ekonomik krize yol açtı. Bunun üzerine on binlerce işçi kontrol noktalarını aşmaya veya yüksek duvarı tırmanarak geçmeye çalıştı.

Hbaere göre bazı durumlarda minibüslerdeki her yolcu için 50 şekel (yaklaşık 16 dolar) rüşvet ödendi. Bazı vakalarda bir binek aracın geçirilmesi karşılığında  bin 500 şekel (yaklaşık 470 dolar) verildi. Bir olayda ise Filistinli bir iş insanının, polis aracıyla İsrail’e sokulması karşılığında 5 bin  şekel (yaklaşık bin 560 dolar) ödediği belirtildi.

Kaçak geçişlerin bir bölümünün Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimleri içinden yapıldığı, bazı askerlerin sahte resmî çalışma izinleri düzenlediği ve bu tür izinlerin sayısının yaklaşık 300 olduğu tahmin ediliyor.

Telegram kayıtları ve genişleyen soruşturma

İbranice basında yer alan bilgilere göre, rüşvet teklifleri başlangıçta Filistinlilerden gelse de zamanla İsrailli askerlerin de para karşılığı geçiş teklif etmeye başladığı ifade edildi. Sürecin ilerlemesiyle birlikte kaçak geçişlerin askerler ile Filistinli kaçakçılar arasında Telegram üzerinden kurulan ağlar aracılığıyla organize edildiği aktarıldı.

Kayıtlara geçen görüşmelerde, İsrailli bir subayın ödemeyi mutlaka nakit istediği ortaya çıktı. Üst rütbeli bir subayın şüphelenerek gizli soruşturma başlatmasıyla, sadece rüşvet ağının değil, iki askerî birlik arasındaki rekabet nedeniyle bir birliğin diğerini yetersiz göstermek amacıyla kasıtlı olarak Filistinlileri geçirdiği de tespit edildi.

dfrgt
İsrail güvenlik güçleri, Filistin’in Kefr Kaddum köyü yakınlarında Filistinli göstericilerle karşı karşıya. (AFP)

Soruşturma, sadece kaçak geçişlerle sınırlı kalmadı. Sivil idareye bağlı sağlık biriminde görev yapmış eski bir çalışanın, Filistinlilerin sağlık durumlarına dair bilgilerini kullanarak nadir bulunan ilaçları temin edip sattığı, evinde yapılan aramada büyük miktarda ilaç ele geçirildiği bildirildi.

Ordu kaynakları, bu dosyalar kapsamında onlarca asker ve subayın gözaltına alındığını, haklarında yargı süreci başlatılarak cezalandırılacaklarını açıkladı.


Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?

Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
TT

Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?

Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde

Suriye Televizyonu sitesinin haberine göre İran, Aralık ayının başından bu yana, Beşşar Esad’ın firari kardeşi Mahir Esad’ın denetiminde bulunan ve İran’la bağlantılı Dördüncü Tümen’in kalıntılarını yeniden örgütleyerek Suriye’deki durumu tırmandırmaya çalışıyor.

Site, bölgesel güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İran’ın bu süreçte Dördüncü Tümen’in eski komutanlarından Gıyath Dalla’nın yanı sıra eski Askerî İstihbarat Başkanı Tümgeneral Kemal Hasan ve Dördüncü Tümen’de görev yapmış Tümgeneral Gassan Bilal’i kullandığını aktardı.

Kaynaklara göre, son aylarda Irak sınırındaki kamplarda, Lübnan’ın Hermel bölgesinde ve Suriye’nin doğusunda PKK bağlantılı grupların kontrolündeki alanlarda onlarca eski Dördüncü Tümen ve askerî istihbarat subayını barındıran İran Devrim Muhafızları, bu isimlerin Suriye’ye geri dönmesini ve Esad rejiminin eski unsurlarını yeniden toparlayarak yeni bir güvenlik operasyonları dalgası başlatmayı hedefliyor.

fevfe
Arakçi ile Esad’ı bir araya getiren son görüşmeden bir kare (Arşiv_ İran Dışişleri Bakanlığı)

Öte yandan New York Times gazetesi de yakın zamanda yayımladığı bir haberde, bu hareketliliğe katılan kişilerle yapılan röportajlara ve aralarındaki yazışmalara dayanarak, eski rejim kadrolarının Suriye’de yeniden nüfuz tesis etmeye kararlı olduklarını yazdı. Haberde, 13 yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın ardından ülkede hâlâ ciddi gerilimlerin sürdüğüne dikkat çekildi.

Gazete ayrıca, Esad rejiminin bazı eski üst düzey isimlerinin sürgünde silahlı bir isyan hareketi inşa etmeye çalıştığına, bunlardan birinin ise Washington’da milyonlarca dolarlık bir lobi faaliyeti yürüttüğüne dair güvenilir bilgilere ulaşıldığını aktardı. Bu girişimlerin, Esad’ın mensubu olduğu ve birçok üst düzey askerî ve güvenlik yetkilisinin geldiği Alevi topluluğunun kalesi sayılan Suriye kıyı bölgesinde kontrol sağlamayı hedeflediği belirtildi.

gt
Dördüncü Tümen Generali Gıyath Süleyman Dalla (Sosyal Medya)

Şarku’l Avsat’ın Suriye Televizyonu’ndan aktardığı bilgilere göre İran’ın Suriye’de gerilimi tırmandırmaktaki temel hedeflerinden biri, İran sınırına bitişik Irak sahasında üzerindeki Amerikan baskısını hafifletmek. ABD’nin Bağdat’a gönderdiği özel temsilcinin, Iraklı silahlı gruplara kendilerini feshetmeleri yönünde baskı yaptığına dikkat çekilirken, Suriye’deki bir tırmanmanın bu çabaları oyalayıcı bir unsur olarak kullanılması amaçlanıyor.

xvfg
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyun unsurları, Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da (Arşiv)

Habere göre, önümüzdeki dönemde Lübnan Hizbullahı üzerindeki silahsızlanma baskısının artması ve buna paralel olarak İran’a yönelik muhtemel yeni bir İsrail saldırısının gündeme gelmesi bekleniyor.

Esad rejiminin kalıntılarının yeniden sahaya sürülmesi, Tahran ve Hizbullah’a daha geniş bir manevra alanı kazandıracak ve yalnızca savunmada kalmak yerine daha esnek hamleler yapabilmelerine imkân tanıyacak. Ayrıca bu unsurların, İsrail’in olası askerî hareketlerini önceden tespit etmek amacıyla istihbarat ve gözetleme faaliyetlerinde kullanılabileceği değerlendiriliyor.


İsrail'in Suriye üzerine oynadığı bahis: Diyalog değil, zorlama

Fotoğraf: Majalla
Fotoğraf: Majalla
TT

İsrail'in Suriye üzerine oynadığı bahis: Diyalog değil, zorlama

Fotoğraf: Majalla
Fotoğraf: Majalla

Michael Horowitz

ABD ve İsrail arasında sadece birkaç alanda temel farklılıklar söz konusu. Bunlardan biri Suriye'de biraz beklenmedik bir şekilde ortaya çıktı. İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı hızlı bir şekilde kucaklamasından endişe duymuş, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Şara'yı ‘takım elbiseli bir cihatçı’ olarak tanımlamıştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, Trump'ın geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan'da (El Kaide ile bağlantılı) El Nusra Cephesi'nin (daha sonra adı Heyet Tahrir Şam/HTŞ olarak değişti) eski lideriyle görüşmesi karşısında şaşkınlığa uğradı. Şara'nın Oval Ofis'i ziyareti ve Washington'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırma kararı, İsrail'e Şam ile ilişkilerini normalleştirmesi için baskı yaptığı iddiaları ile siyasi olarak iki lider arasında açık bir yakınlaşma ortaya çıkınca, İsrail daha da öfkelendi. Bunun ötesinde, İsrailli yetkililer, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye dosyasındaki kilit isimlerinden biri olan Tom Barrack'ın Ankara'nın tercih ettiği yaklaşımı benimseme eğiliminden giderek daha fazla endişe duymaya başladı.

Elbette, Suriye meselelerine dahil olan birçok gözlemci, Washington'ın yeni Suriye liderine yönelik hızlı ve beklenmedik yaklaşımını övdü. Trump'ın Suriye’ye uygulanan bazı yaptırımları kaldırma yönündeki erken kararı, Suriye'nin yıllarca süren uluslararası tecridinin ardından yeniden entegrasyonunun hızlanacağına dair umutları artırdı. Bu izolasyon süresince Suriye, Washington'ın bakış açısına göre ‘kötülük ekseninin’ Tahran'ın anlatısına göre ‘direniş ekseninin’ bir parçası olarak nitelendirilmişti. Amerika Birleşik Devletleri, rejimi "suçlu olduğu kanıtlanana kadar masum" olarak değerlendirerek, ispat yükünden cesurca uzaklaştı. Bu ayrım sadece terminoloji meselesi değil; yaptırımların kısmen hafifletilmesi bile, Washington'ın yeni Suriye ile yatırım ve diplomatik ilişkileri engellemeyeceği konusunda ortaklara ve bölgesel güçlere net bir mesaj gönderiyor. Aynı zamanda, tecrit edilen Şam'ın ABD’nin düşmanlarının kollarına itilmesi veya uzun süredir tek müttefiki olan Türkiye'ye güvenmek zorunda kalması gibi bir senaryoyu da önlüyor.

Şara’nın Beyaz Saray'ı ziyareti ve Başkan Trump ile görüşmesinden birkaç hafta sonra Netanyahu, Suriye'nin güneyinde İsrail'in kontrolündeki bölgeyi ziyaret etti.

Ancak Netanyahu, Trump ile Şara arasındaki politika değişikliğini veya şahsi ilişkiyi sadece pragmatik bir politika olarak değil, stratejik bir risk olarak görüyor. Bu bağlamda, İsrail hükümeti, Beşşar Esed rejiminin düşmesinden birkaç saat sonra, Suriye'de kalan askeri mevzilere kapsamlı saldırılar düzenleme ve Suriye'nin güneyindeki mevcut askerden arındırılmış bölgenin dışında yeni bir tampon bölge oluşturma kararının doğru olduğunu düşünüyor. 7 Ekim sonrası İsrail güvenlik kurumlarının bir dizi bileşeninde hakim olan zihniyet açıktır: ülke başkalarının iyi niyetine güvenemez, yalnızca kendi askeri gücüne güvenebilir. Bu görüşün destekçileri, Suriye'yi bu tezlerinin açık bir örneği olarak görüyor. İsrail, güvenliğini dostane ama değişken bir ABD Başkanı’na veya Şara’nın pragmatizmini sürdüreceğine dair Batı'nın iddiasına dayandıramaz. Sadece sınırdaki askerlere güvenmekten başka çaresi kalmıyor. Sonuç olarak Başbakan Netanyahu, Şara'nın Beyaz Saray'ı ziyareti ve Başkan Trump ile görüşmesinden birkaç hafta sonra, İsrail'in kontrolündeki Suriye’nin güney bölgesini bir kez daha ziyaret ederek açık bir mesaj verdi. Bu mesajda ‘İsrail, iyi niyet ve vaatler karşılığında vazgeçmeyeceği kozlara sahiptir’ deniliyordu.

İsrail'in ‘satın alamayacağı’ lider

İsrail'in Ahmed eş-Şara konusunda endişelenmesi için bazı nedenleri var. Şara, kökenleri Golan Tepeleri'ne dayanan ve 1967 yılında İsrail'in bu bölgeyi ele geçirmesiyle yerinden edilen binlerce Suriyeli arasında yer alan bir aileden geliyor. Ailesi önce Şam'a, ardından Bağdat'a ve sonra da Riyad'a taşınmıştı. Şara, çocukluğunun çoğunu Suriye'nin başkentinde geçirmesine rağmen, El Nusra Cephesi'ni kurduğunda (Golan Tepeleri’ne nispetle) ‘el-Culani’ adını aldı. Şara'nın utangaç, içe dönük bir gençken Irak'taki El Kaide üyesine dönüşen yolculuğu, kısmen ikinci intifada ile kesişiyor.

Suriye'nin demokrasiye geçişi elbette İsrail'in başlıca endişesi değil, ancak Şara'nın iktidarı paylaşma isteği, İsrail'in ilgiyle izlediği önemli bir gösterge olmaya devam ediyor.

İsrailli yetkililerin bazıları, hükümetin meşruiyeti konusunda derin şüphelerini dile getirdi. İsrail hükümetinin bu konudaki kamuoyuna yaptığı açıklamalar, sürekli alaycı bir üslupla yapıldı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Şam’daki yeni hükümeti ‘meşru bir hükümet değil, bir çete’ yeni Suriyeli yetkilileri de ‘önce İdlib'de olan, sonra da başkenti ele geçiren teröristler’ olarak nitelendirdi. İsrail Dışişleri Bakanlığı, Şara'nın bir fotoğrafını ‘Cihatçılar takım elbiseli de olsalar yine cihatçıdır’ başlığıyla yayınladı. İsrail Diaspora İşleri ve Antisemitizmle Mücadele Bakanı Amihay Şikli, Suriye askerlerinin Gazze yanlısı sloganlar attığını gösteren bir videoyu örnek göstererek ‘savaşın kaçınılmaz olduğu’ sonucuna vardı.

thy
Golan Tepeleri'nden Suriye'nin güneyine doğru bakan İsrail askeri, 25 Mart 2025 (AFP)

Netanyahu, sadık destekçilerinin kirli işleri yapmasına ve acımasız saldırılar düzenlemesine izin verirken, kendisi daha az agresif ama daha net bir tutum sergiledi. Başkan Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada Netanyahu, “Şara’ya baktığımda, sahada neler yapıldığını, gerçekte neler başarılmaya çalışıldığını göreceğim. Suriye barışçıl bir ülke olacak mı? Ordusundaki cihatçılar ortadan kaldırılacak mı? Suriye'nin güneybatısında silahsız bir bölge oluşturmak için benimle iş birliği yapacak mı?” ifadelerini kullandı. Şara’nın Washington ziyaretinin ardından yapılan özel bir toplantıda Netanyahu’nun, Batı'nın Suriye liderini kucaklamasının ‘Şara’yı kibirli hale getirdiğini’ söylediği bildirildi. İsrail Başbakanı, Batı'nın iyi niyetinin İsrail'e baskı yapmak için bir araç olarak kullanılmasını izin vermeyeceğini ima etti.

İsrail'in hesapları

Başbakan Netanyahu’nun açıklamaları, İsrail'in gerçek tutumunu anlamak için büyük önem taşıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre zira bu sadece bir müzakere taktiği. İsrail hükümeti, Ahmed eş-Şara’yı Şam'da açılan ‘yeni bir sayfa’ olarak değil, kontrol altına alınması gereken potansiyel bir tehdit olarak görüyor. Netanyahu, Şara'nın kariyerini ve cihatçı geçmişini bir baskı aracı olarak kullanırken, onun pragmatizmini test ediyor ve Suriye'deki savaş sonrası düzeni, İsrail'in stratejik üstünlüğünü koruyacağına inandığı şekilde biçimlendirmeye çalışıyor. İsrail'in Şara ile ilgili endişeleri temelsiz ya da hayal ürününden ibaret değil. Şara, sadık destekçileri üzerindeki gücünü pekiştirmek ve kendini başkan olarak atamak için hiç vakit kaybetmeden hareket etti. Azınlıklara yönelik bazı jestlerde bulunsa da geçiş rejimi gerçek demokrasiye doğru ilerlemedi. Zira yeni Halk Meclisi'nin bazı üyeleri başkan tarafından seçilirken, diğerleri yerel seçim organları tarafından seçildi.

HTŞ'nin İdlib'de benimsediği yönetim modeli, bazı yerel temsilcilerin Halk Meclisi’ne girmesine izin verse de gerçek iktidarın anahtarları Şara ve iktidarının elinde kalmaya devam etti.

Suriye’nin demokrasiye geçişi kesinlikle İsrail'in öncelikli kaygısı değildir. Ancak, Şara'nın iktidarı paylaşma istekliliği, özellikle de Şara'nın eski bağlantılarından gerçekten uzaklaşıp uzaklaşmadığını ya da halen onlara güvenip güvenmediğini değerlendirmek açısından İsrail’in yakından izlediği önemli bir gösterge olmaya devam ediyor.

Şara, özünde pragmatik ve İsrail ile bir arada yaşamaya açık olsa da yine de grubunu ikna etmek ve bir sonraki adımları için grubun desteğini almak zorunda. HTŞ (geçtiğimiz yıl Esed rejiminin çöküşünü hızlandıran Halep saldırısında liderlik ettiği hareket), liderlerinden daha az esnek olan ideolojik olarak radikal savaşçılardan oluşan bir çekirdek gruba sahip. Şara, daha önce de bu sorunla karşı karşıya kalmıştı: İdlib’de DAEŞ'in şubeleriyle savaştı, ardından sınır ötesi cihatçılıktan uzaklaşmasından hayal kırıklığına uğrayan HTŞ eski üyelerini çeken El Kaide bağlantılı Hurras ed-Din ile çatıştı.

Hatta gizlice ABD ile iş birliği yaparak, İdlib'deki El Kaide üyelerinin suikastına katkıda bulunan istihbarat sağladı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Suriye'nin DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na resmen katılmasını da kabul etti.

Daha sonra DEAŞ olacak olan örgütten ayrılma ve ardından El Kaide'yi tamamen terk etme kararının iyi niyetle alındığına şüphe yok. Zira bu karar Şara’nın otoritesini pekiştirmeye katkıda bulundu. Eski cihatçı destekçileriyle bağlarını koparan Suriye’nin yeni lideri, siyasi kaderini kontrol altına almayı başardı. Bu tür sert bir pragmatizm, İsrail'in bakış açısından güven verici görünebilir, ancak paradoksal olarak, İsrail'i müzakereler üzerinde kalıcı bir baskı kurmaya zorluyor.

Şara'nın geçmişi göz önüne alındığında, İsrail ile bir anlaşma imzalaması durumunda kendisine sadık güçleri kontrol altında tutma kabiliyeti konusunda önemli bir soru ortaya çıkıyor. Hükümet yanlısı güçlerin (Suriye’nin kıyı bölgesinde Esed rejiminin kalıntılarının kısa süreli isyanı sırasında ve güneyde Dürzilerle patlak veren çatışmalarda) sivilleri öldürmesi, geçiş dönemi yetkililerinin ya güçleri üzerinde tam kontrol sahibi olmadıklarını ya da ihlallere göz yumduklarını veya daha kötüsünü yaptıklarını gösteriyor. Burada İsrail'in ortaya çıkan merkezi devleti zayıflatmaya yaptığı katkılar da göz ardı edilmemeli. Netanyahu hükümeti, Suriye'nin silah depolarına defalarca kez saldırı düzenlemiş ve güçlü bir ülke yerine daha zayıf, daha parçalanmış bir ülkeye bahis oynuyor gibi görünüyor.

Belki de Netanyahu, azınlıklarla ilişki kurarak ve Şam'ın güney üzerinde tam kontrol kurmasını engelleyerek, Suriye'nin başkenti ile İsrail sınırları arasında bir tampon bölge oluşturabilecek yerel güçlerle ortaklıklarını sürdürmeyi umuyor.

Katı tutum

Netanyahu'nun Suriye'ye yönelik katı tutumu nispeten basit bir yapıya sahip. İsrail, durumu sıkı bir şekilde kontrol altında tuttuğuna inandığı için tavrından vazgeçmeyecek. Diyalog kapısı açık, ancak Suriye güneydeki güvenliği önemli ölçüde sıkılaştırmayı kabul etmeden ve İsrail karada ve havada önemli bölgeleri kontrol etmeye devam etmeden bu mümkün değil.

juı
Fotoğraf: AFP

Suriye hükümeti İsrail'in bazı taleplerini kabul etmiş gibi görünüyor, ancak Suriye'nin egemenliğini ihlal ettiğini düşündüğü diğer talepleri reddetmiştir. İsrail, kuvvetleri zaten bölgede bulunduğundan ve mevcut durum (Suriye merkezi devletinin zayıflığı ve İsrail'in bölgedeki askeri varlığının devamı) Netanyahu'nun kabul edebileceği bir durum olduğundan, kendini herhangi bir taviz vermek zorunda hissetmiyor. Aslında, İsrail'in Şara’yı itibarsızlaştırmaya yönelik devam eden kampanyası, olası bir anlaşmayı haklı çıkarmayı daha da zorlaştırabilir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik politikası iki farklı yönde ilerliyor. Bir yandan yeni hükümete karşı açık bir düşmanlık varken, diğer yandan sorunlu geçmişi olan lidere karşı kırılgan bir güven duyuluyor.

Bu, İsrail güvenlik teşkilatının çeşitli kesimlerinin ciddiye aldığı risklerden biridir. İsrail şu anda zamanın kendi lehine işlediğini düşünüyor, ancak niyetlerini sınayacak bir anlaşmaya hızla varmak için fırsatı kaçırabilir. İsrail'in Suriye'nin güneyinde kalarak azınlıkları kutuplaştırmaya çalışması, gelecekteki herhangi bir anlaşmaya ciddi bir muhalefet oluşturması, Şam'ı tek gerçek müttefiki olan Türkiye ile daha yakın iş birliğine itmesi ve İsrail sınırına yakın köylerdeki yerel halk arasında düşmanlığı körükleme korkusu hakim.

Netanyahu hükümeti dışında, bazı analistler ve gözlemciler bu endişeleri kamuoyuna dile getiriyor. İsrail askeri istihbaratının eski şefi Amos Yadlin, bir makalede Suriye ile bir anlaşmanın Hizbullah'a karşı en önemli silah olduğunu savundu. Yadlin, Suriye'de doğru stratejinin, İsrail'in daha acil tehditlere odaklanabilmesi için cepheyi kapatmak olduğunu belirtti. İsrail'in önde gelen araştırma merkezi olan İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, İsrail'in agresif askeri tutumunun önlemeye çalıştığı tehditleri yaratabileceğine karşı uyararak (Yadlin de konuyla ilgili önceki makalelerinde aynı görüşü paylaşmıştı) ‘ihtiyatlı bir angajman’ çağrısında bulundu.

rgt
Suriye ile İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri arasındaki ateşkes hattı yakınlarında bulunan İsrail askeri araçları, 9 Aralık 2024 (Reuters)

İsrail'in Suriye'ye yönelik politikası iki farklı yönde ilerliyor. Bir yandan yeni hükümete karşı açık düşmanlık varken, diğer yandan sorunlu geçmişi olan lidere karşı kırılgan bir güven duyuluyor. Netanyahu'nun yaklaşımını eleştirenler, İsrail'in bu iki tutum arasında tereddüt etmesi gerektiğini savunmuyorlar, aksine politikalarının ve stratejilerinin Şara’yı sadece potansiyel bir tehdit olarak değil, aynı zamanda bir fırsat olarak da değerlendiren daha incelikli bir şekilde ayarlanmasını ve dikkatli, kesintisiz bir şekilde uyarlanmasını talep ediyorlar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.