Yemen’deki Husi milisler, dini azınlıklara yönelik son ihlal uygulamaları kapsamında Bahai toplumu üyelerine yönelik vahşetlerini tekrarladı. Öyle ki geçen perşembe günü Sana’da beşi kadın 17 kişi gözaltına alındı, evlere baskın düzenlendi ve eşyalara ve belgelere el koyuldu. Uluslararası toplum, tutuklananları kurtarmak için müdahale çağrıları yaparken, Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani de ‘utanç verici bir eylem’ olarak nitelendirdiği olayı kınadı.
Bahai toplumunun üyelerine yönelik yeni baskın faaliyeti öncesinde de milisler, daha önce mezhebin sembollerinden büyük bir grubu Yemen’den sınır dışı etmiş, ileri gelenler de dahil olmak üzere bazılarını ölüm cezasına çarptırmıştı.
Bahailer tarafından yapılan açıklamaya göre Husilere bağlı silahlı unsurlar, Bahai toplumunun Sana’daki barışçıl yıllık toplantısına baskın düzenledi. Aralarında kadınlar ve Yemen’deki Bahai cemaatinin sözcüsü sivil aktivist Abdullah el-Alfi’nin de bulunduğu 17 katılımcıyı tutukladılar. Ayrıca tutuklananların evlerine de baskın düzenlendi, eşyalara ve belgelere el konuldu. Bunun yanı sıra 1940’lı yılların başlarında Yemen’e gelen bu topluma mensup 24’ten fazla kişi yargılanmaya devam ediyor.
Yemen’deki Bahai toplumundan kaynaklar, Şarku’l Avsat’a şu açıklamada bulundu:
“Husiler, Bahailerin derneğini kapattıktan, tüm mallarına el koyduktan ve ritüellerini uygulamalarına ciddi kısıtlamalar getirdikten sonra bu toplumun üyeleri, yıllık barışçıl toplantılarını yapmak için bir ev belirledi. Ancak tarikatın içinde gizlenen Husi istihbaratı, söz konusu evdelerken eve baskın düzenledi ve aralarında kadınların da bulunduğu katılımcıları tutukladı.”
Karanlık tarih
Husi grubunun Bahai toplumuna karşı baskıcı tarihi, Sana’yı kontrolünden bu yana başladı. Bahaileri Savunmak için Yemen Girişimi’ne göre grup, yıllarca süren tutuklama, işkence ve keyfi yargılamalardan sonra 30 Temmuz 2020’de altı Bahaiyi dini inançları nedeniyle sürgüne gönderdi. Söz konusu Bahailer, Husilerin Sana’yı kontrol altına almasından bu yana Yemen’in çok zor insani koşullara tanık olduğunu vurguladı.
Topluluğun destekçilerinin söylediğine göre Yemen’deki Bahai mezhebi, koşulların kötüleşmesinin yanı sıra Yemen toplumunun diğer grupları gibi, barışçıl bir dini mezhep için soykırım suçuna varan sistematik toplu zulme maruz kalan gruplardan biriydi.
Husi yönetimindeki Devlet Güvenlik Mahkemesi, idam cezaları verdi, Bahai mallarına ve özel ve vakıf fonlarına el koydu ve idari ve kalkınma kurumlarını kapattı. Grup ayrıca Bahaileri kendilerinden nefret etmeye kışkırttı, onları çok zor maddi koşullarda yaşamaya zorladı ve en temel insan haklarından bile mahrum bıraktı. Bahaileri Savunmak için Yemen Girişimi, silah taşımayan, siyasete karışmayan, asayiş ve düzene saygılı Yemen vatandaşları olmalarına rağmen kendilerine yöneltilen suçlamaları ‘yalan’ olarak nitelendirdi.
Af, uygulanmadı
Husi yönetimi 25 Mart 2020’de uluslararası ve yerel toplumun baskısı altında, tutuklu Bahailer için bir genel af çıkardı. Ancak af uygulanmadı. Bahai toplumu mensubu tutukluların üç yıl önce zorla sürgüne gönderilmesine rağmen grup, Yemen’de kalanlara zorlayıcı bir kader dayatmak amacıyla, sürgüne gönderilen ve zorla yerinden edilmiş Bahailere gıyabında dava açmaya devam etti. Daha sonra söz konusu Bahailerin paralarına, mallarına, evlerine el konuldu, ölülerinin mezarları da dahil olmak üzere onlara ait her şey yok edildi.
Bahai toplumu, ‘maruz kaldıkları adaletsizlik, baskı ve suç nedeniyle kendilerine karşı toplumsal insan sempatisini engellemek için’ Husilerin kapsamlı bir şekilde düzenledikleri kültürel kurslar aracılığıyla, medyada ve üniversite eğitim müfredatlarında Bahailere karşı düşmanlığı kışkırtmaya devam ettiğini belirtiyor.
Sana’daki Bahai toplumu kaynaklarına göre Bahailere yönelik Husi kısıtlamaları devam ediyor. Ayrıca Husiler, Bahailerin yanı sıra toplum hizmeti programlarına katılan herkesi, keyfi ve yasadışı önlemlerle hedef alıyor. Ayrıca Husilerin kısıtlamaları, Bahailerin iş fırsatlarından mahrum kalmalarına, banka hesaplarına el konulmasına ve isimlerinin borsa şirketlerinin kara listelerine alınmasına yol açtı.
İran’ın kopyası
Resmi istatistikler bulunmamasına rağmen topluluğun üyelerinin beş bin kişi olduğu tahmin ediliyor.
Husilerin, kendilerine neden zulmettiğini ise bilmiyorlar. Kaynaklara göre bu durum ancak Husilerin 1980’lerden beri Bahailere sistematik olarak zulmeden İran rejimine tabi olmasıyla açıklanabilir.
Bahai toplumu, Husi yönetimini, haklarında dava açılmasına gerek olmayan 24 üyesine yönelik keyfi yargılamayı sona erdirmeye ve bu nedenle zarar gören herkese maddi ve manevi olarak uygun ve adil bir tazminat ödemeye çağırıyor. Ayrıca Husilere, anavatanları Yemen’de onurlu, özgür, güvenli ve barış içinde yaşama haklarını güvence altına alma ve sürgüne gönderilmişlere ve zorla yerinden edilmişlere hiçbir engel veya itiraz olmaksızın anavatanları Yemen’e dönme hakkını tanıma çağrısı yapıyor.
Bahailer bunun yanı sıra üyelerinin yağmalanan ve el konulan tüm fonlarının, mallarının ve belgelerinin sahiplerine iade edilmesini, banka hesaplarının açılmasını, geçim kaynaklarına yönelik kısıtlamaların kaldırılmasını ve anayasaya uygun olarak gönüllü idari ve kalkınma kurumları aracılığıyla Yemen’in inşasına ve toplumu geliştirmeye katılma haklarına saygı gösterilmesini talep ediyor.
Zulüm yöntemleri devam ediyor
Bahailerin Yemen’deki Genel İşler Bürosu üyesi Nadir es-Sakaf, Yemen’deki Bahailere yönelik yeni Husi baskınlarını ‘zulmün devamı’ olarak nitelendirdi.
Yemen’den sürgün edilenler arasında olan Sakaf, Husi silahlı kuvvetlerinin mezhep üyelerinin barışçıl bir toplantı yaptıkları sırada düzenlenen baskın sonrasında 17 Bahai’yi bilinmeyen bir yere götürdüğünü doğruladı. Toplantıda, ‘Bahai toplumunun tüm Yemenliler için canlı bir ortam yaratmaya katılımı’ ve ‘toplumlarının manevi ve maddi ihtiyaçlarını gözeten kuruluşların oluşturulması’ konuları ele alınıyordu.
Nadir es-Sakaf şu açıklamada bulundu:
“Saldırı, Husilerin Bahailere karşı 2014 yılının sonlarından bu yana uyguladıkları sistematik zulmün ve Yemen toplumunun bir parçası olarak Bahailerin kültürel ve sosyal kimliklerini silmeye yönelik kesintisiz girişimlerinin bir devamı niteliğindedir.”
Sakaf ayrıca Husilerin ‘evleri basmaya, aileleri ve çocukları sindirmeye, evlere ateş etmeye ve açıkça öldürme, tasfiye etme ve kadın ve çocuklar arasında terör yayma tehdidinde bulunmaya’ devam ettiğine de dikkat çekti.
Sakaf, Husilerin faaliyetini ‘uluslararası sözleşmeler kapsamındaki inanç özgürlüğünün ve toplanma, dini ve cemaat işlerini yönetme hakkının açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Saldırının, Husilerin ısrarla sürdürdükleri zulüm yöntemleri kapsamında geldiğini vurgulayan Sakaf, durumun, ‘takip kampanyaları ve bireyleri takip ederek ve geçim araçlarını kısıtlayarak Bahailerin sesini ve sosyal varlığını gizleme girişimlerini’ sürdürdüklerini gösterdiğini belirtti.
Yemen’deki Genel İşler Bürosu üyesi, mezhep mensuplarının anavatanlarından sürgün edilmelerinin yanı sıra çeşitli fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz kaldıklarını kaydetti. Sakaf, paralarına hukuka aykırı bir şekilde el konulması, geçim kaynaklarının kesilmesi, işlerinden atılmasına neden olmak, ruhsatlı kuruluşları kapatmak, mallarını çalmak, Bahailerin ve onlarla iş yapanların bankacılık işlemlerini dondurmak da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde zulüm gören onlarca ve belki de yüzlerce tarikat mensubunun var olduğunu dile getirdi.
Hükümetten kınama
Darbeci milislerin hareketine karşı insan hakları tarafından ortaya koyulan öfkenin ve Bahai toplumunu Husi zulmünden kurtarmak için uluslararası müdahale çağrılarının yanı sıra Yemen hükümeti, bu zulmü kınadı. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada bu zulmü, ‘utanç verici ve korkakça bir hareket’ olarak nitelendirdi.
İryani, Husiler tarafından toplantıya düzenlenen baskının ve 17 Bahai toplumu mensubunun tutuklanmasının, ‘devlete karşı darbeden bu yana Bahai mezhebi başta olmak üzere milislerin dini azınlıklara karşı uyguladığı zulüm kapsamına giren utanç verici ve korkakça bir eylem olduğunu söyledi. Ayrıca Husilerin, din ve inanç özgürlüğünü ve uluslararası yasalar, tüzükler ve anlaşmalar tarafından onaylanan dini törenler düzenleme, toplanma ve uygulama hakkını açık bir şekilde ihlal ettiğine dikkat çekti.
Enformasyon Bakanı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Bu suç, İran direktifleri altındaki Husi milislerin, dini azınlıklara yönelik tırmanma, hedef alma ve sistematik terörizm yaklaşımıyla ilerlediğini ve bu azınlıkların takipçilerine inançları temelinde zulmettiğini gösteriyor. Bu azınlıkların takipçileri, ev baskınlarından ailelere gözdağı vermeye, adam kaçırmaya, uydurma suçlamalarla keyfi tutuklamaya, psikolojik ve fiziksel işkenceye, zorla göç etmeye ve sürgüne, yargılamaya tabi tutulmaya, müsadereye ve mülklerinin yağmalanmasına, karargahlarının basılmasına, nefret söylemi yayılarak ve toplumsal dokuya ve iç barışa zarar vermeye teşebbüs edilerek aleyhlerinde kışkırtmaya kadar değişen bir dizi suç ve ihlale maruz kalıyor.”
Bakan, uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler (BM) ve insan hakları örgütlerinin bu suçlara karşı devam eden sessizliği karşısında şaşkınlığını dile getirirken, bu kuruluşlara ‘Husi milislere, dini azınlıklara karşı ırkçı uygulamalarını durdurması için baskı yapma sorumluluklarını yerine getirme’ çağrısı yaptı.
İryani ayrıca, inanca dayalı her türlü kovuşturma, taciz ve ayrımcılığın durdurulması gerektiğini vurgularken, bu durumu ‘başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme olmak üzere uluslararası yasaların ve sözleşmelerin alenen ihlali’ olarak nitelendirdi.