Irak Kürdistan Bölgesi... Kopuş hayaletini kim uzaklaştıracak?

Analistler, Kürt kararının dağılması sonucunda bölgenin, Bağdat ile pazarlık savaşında ağırlığını kaybettiğine inanıyor

Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP
Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP
TT

Irak Kürdistan Bölgesi... Kopuş hayaletini kim uzaklaştıracak?

Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP
Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP

Basim Fransis

Irak Kürtleri, 2003 yılında Baas Partisi rejiminin devrilmesinden sonra birbirini izleyen Irak hükümetlerinin oluşumunda her zaman temel direklerden biri oldu, yönetim ve ekonomide yarı bağımsızlığa kavuştular.

Ancak yıllardır ardı ardına alınan federal tedbir ve kararlar karşısında kazanımları düşüşe doğru gidiyor.

Peki Bağdat hükümeti ile pazarlık savaşında ağırlıklarının bir kısmını kaybetmeye mi başladılar?

Federal Mahkeme, Kürt muhalefet sesleri ile iki ana iktidar partisi arasındaki hukuki ihtilafların karara bağlanmasında bir referans haline geldikten sonra, güç unsurlarının bölünmüş varlıkları için geriye ne kaldı?

Ayrıca, bu yolun Kürt varlığının geleceğine yansımaları neler?

Yaptırımlar dili

Bu düşüş, 2017 yılında komşu İran ve Türkiye ile birlikte Bağdat'ın bölgeye yönelik ilk yaptırımları uygulamasıyla başladı.

Ayrıca iktidardaki Demokrat Parti lideri Mesud Barzani'nin talebi ve Kürt güçlerinin çoğuyla birlikte yönetimdeki ortağı Yurtseverler Partisi'nin desteğiyle bölgenin ayrılık referanduma girmesinin de bu düşüşte etkisi oldu.

Bu durum, petrol zengini Kerkük vilayeti başta olmak üzere Kürtlerin idari ve askeri olarak iki taraf arasında anlaşmazlık konusu olan geniş alanlardan çekilmesine yol açtı.

İki taraf yeni bir geçici anlaşma formülüne başvurmadan önce buna başka yaptırımlar da eşlik etti.

Daha sonra Federal Mahkeme tarafından, en önemlisi "bölgenin kendi petrolünü bağımsız olarak ihraç etmesinin yasal olmadığı" yönünde olmak üzere çeşitli kararlar verildi.

Ayrıca Kürt petrolünün Türkiye üzerinden yaklaşık 10 yıl süren ihracatının durdurulması kararı ve nihayet bölge parlamentosunun görev süresinin uzatılmasının anayasaya aykırı olduğuna dair federal yargı kararı verilirken, bütçe taslağında da günlerce "ani değişiklikler" yaşandı.

Barzani'nin partisi, bütçe taslağını "Muhammed Şiya es-Sudani hükümetinin kurulmasına yol açan siyasi anlaşmalara karşı bir darbe" olarak nitelendiriyor. 

Varlık sütunları

Bütçenin değişikliklere göre onaylanması halinde Kürt parlamenter ve siyasi çevreleri, bunun bölgenin bütünlüğüne ve hükümetin otoritesine yeni bir darbe olacağı konusunda hemfikirdi.

Hukukçular, meclis oturumunu uzatmanın yasal olmamasının, bölgenin üç hukuki ayağından birini iptal ettiğini söylerken, Kürt yürütme otoritesinin, kendi otoritesini ve yargı otoritesini benzer bir prosedüre maruz bırakacak herhangi bir adım atmaması konusunda uyarıda bulundular.

Analistlerin yorumları da bölgenin "geçmişte olduğu gibi Bağdat'la manevra veya pazarlık için kalan kartları koruma konusunda" ağırlığını kaybedip kaybetmediğine dair bir tutarsızlık gösteriyor.

Ayrıca Kürt karar alma sürecinin dağılmasından başlayarak iktidar unsurlarının çeşitli nedenlerle gerilediğini doğrulayan karamsar bir görüş ve Kürtlerin federal kurumlarda güçlü bir şekilde temsil edilmesine dayalı faaliyetlerin yansımalarını küçümseyen bir başka görüş daha var.

Can simidi

Karamsar çerçevede Kürt siyasi analist Yasin Aziz, "Kürtlerin eski rejimin devrilmesinin ardından baştan beri siyasi sürece aktif ve sempatik bir şekilde katılmış olsalar da bölge, ayrılık referandumu gerçekleştirdiği için yavaş yavaş ağırlığını kaybetmeye başladı. Ancak Bağdat'taki etkili taraflar, referandum olaylarından sonra ağırlıklarını geri kazanmak istemediler. Bu, ister Bağdat'ta ister bölgesel çevre düzeyinde olsun, yavaş yavaş rakiplerinin ve hatta bazı yakınlarının onları zayıf görmelerine yol açtı" açıklamasında bulundu.

Aziz, "Bu zayıflığı artıran şey, kronik bölünmeleridir. Dolayısıyla ağırlıklarını geri kazanmak için kalan en iyi kart, kartları yeniden düzenleyerek ve bir konum birliği oluşturarak ana güçleri arasındaki uçurumu kapatmaktır. Bu çatlak, düşüşün ana nedeni olmaya devam ediyor. Ayrıca varlıkları için ABD ve Batı desteği şeklinde olumlu bir seçenekleri var ve bundan vazgeçmeyi bırakmaları gerekiyor" dedi. 

Washington ve Batılı müttefikleri, Birleşmiş Milletler'in (BM) Irak misyonundan yetkililerle birlikte geçen yıllarda, bölgeye destek sağlamaya devam etmeleri karşılığında iki iktidar partisine üç "ana ve acil" talepte bulundular.

Bu talepler arasında petrol dosyası konusunda Bağdat'la anlaşma ve 'meşruiyeti korumak' için parlamento seçimlerini zamanında yapma gerekliliği de yer alıyor.

Bunun yanı sıra iki taraf arasında bölünmüş olan güvenlik ve askeri güçlerin partizan olmayan bir kurumun gölgesinde birleştirilmesi yoluna gidilmektedir.

Rakipler arasında

Bazı Kürt muhalif güçlerin Kürt hükümeti ve parlamentosu tarafından verilen kararlara itiraz etmek için Federal Mahkeme'ye başvurmasıyla Kürt hükümetinin karşısında bir başka tuzak daha belirdi.

Bu durumun gelecekteki yansımalarına ilişkin olarak ise "İki iktidar partisini etkileyen zayıflığın bir özeti" diyen Yasin Aziz, şu ifadeleri kullandı:

Batı'nın bölge otoritesine verdiği desteğin azalması durumunda bundan, muhalif akımların veya rakip partilerin yararlanacağı kesindir. Bugün Federal Mahkeme, anayasa maddelerinin yorumlanmasında tek meşru organ olduğu göz önüne alındığında, bu güçler için etkili bir sığınak oluşturmaktadır. Bu yaklaşımın, iktidardaki herhangi bir partinin 'gözetim ve hesap verebilirlikten muaf olmadığını' fark etmesini sağlayan olumlu bir etkisi olsa da olumsuz etki, devam eden Kürt parçalanmasını yansıtıyor. 

Zaman denklemi

Siyasi ve araştırma kaynakları, Baas rejiminin düşüşünden sonraki dönemde Kürt ağırlığının arttığına dikkati çekti.

Kaynaklara göre bu nedenle bugünkü düşüş, Washington ve müttefiklerinin onlara güvenli bir bölge dayatması üzerine, 1990'ların başlarında Kürtlerin yarı-bağımsız özerklikten erken yararlanmalarıyla ilgili birkaç nedenden kaynaklanıyor.

Zira bu durum, onlara daha sonra bir iç savaşa girmelerine rağmen kurumsal bir yönetim kurma fırsatı verdi.

2005 yılındaki ilk parlamento seçimlerinden 2017'ye kadar kanlı savaş dönemleriyle karşı karşıya kalan Bağdat pahasına Irak siyasi sürecinde en güçlü ve istikrarlı parti oldular.

Bu kanlı savaş dönemi, mezhep savaşının patlak vermesi, El-Kaide örgütünün neredeyse her gün gerçekleştirdiği saldırılarla ve IŞİD'in ülkenin üçte birini kontrol etmesi ile başladı. Siyasi krizler ve yaygın yolsuzluktan bahsetmeye ise gerek yok. 

Ancak günümüzde bu denklem, bölgesel ve uluslararası anlayışların yönlendirdiği yerel faktörlerin etkisiyle bir miktar istikrar kazandıktan sonra federal hükümet lehine değişmeye başladı.

Bu, Kürtlerin şu ana kadar etkili bir sayı oluştursalar da tüm kartları kaybettikleri anlamına gelmiyor.

Bu çerçevede Bağdat Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi Profesörü ve Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şammari, "Bölgenin anlaşmalar sonucunda dayandığı yasal güç seviyesindeki düşüş, federal yürütme makamlarına kendi görüşünü büyük ölçüde empoze etmesini sağladı. Ama buna rağmen bugün ortaya koyulan biçimden etkilenmedi ve hala etkili siyasi ağırlığını koruyor" dedi. 

Manevra araçları

Kürtler, 2003 yılından sonra siyasi sürecin kurulmasında önemli bir taraftır ve geleneksel siyasi liderlerle yakın bağlara sahip.

Güçleri, aynı zamanda federal parlamentodaki etkili temsil düzeylerinden ve hükümetlerin kurulmasındaki aktif rollerinden doğuyor.

Yürütme organındaki temsil ve ABD ve müttefiklerinden aldıkları destekten bahsetmeye gerek yok. Ancak bunların hepsi onlara yerleşim ve hatta manevra yapma seçeneği sunuyor.

Bu bağlamda Şammari, "Federal Mahkeme, daha önce Bağdat'ın bölge için mali ödenek harcamasının yasa dışı olduğuna karar verdi. Ancak borçlanma ilkesi yoluyla bu engelin nasıl aşıldığını gördük" dedi. İhsan eş-Şammari, "Ancak bölge, çıkarlarının baltalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlarsa, Bağdat'tan çekilme konusunda tereddüt etmeyeceğine inanıyorum. Bu da siyasi sürecin çökebileceği anlamına geliyor. Bu nedenle, özellikle (en büyük parlamento bloğuna sahip Şii güçlerden oluşan) Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin elinde hâlâ yeterli kart var. Çünkü Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, Kürdistan Demokrat Partisi ile cephe açmak istemiyor" açıklamasında bulundu. 

Yeni yol

Siyaset bilimi profesörü, iktidardaki iki Kürt partisinin, muhaliflerinin Federal Mahkeme aracılığıyla kazanım elde etmeye yönelmesi sonucunda bölgedeki mutlak güçlerini kaybetmeye başlayıp başlamadıklarına da değindi.

Bu çerçevede Şammari, "Mahkeme, olumlu veya olumsuz fark etmeksizin bir davada engel oluşturmak amacıyla herkes için bir sığınak haline geldi. Ancak iyi olan, yasal ve anayasal metinleri yorumlamak için belirli bir tarafın benimsenmesidir" ifadelerini kullandı. 

İhsan eş-Şammari ayrıca, "İki Kürt partisinin Bağdat'la yürüttükleri siyasi sürecin takip ettiği anlaşmaları, uzlaşmaları ve gelenekleri mahkeme yoluyla geçersiz kılma seçeneğinin, kaçınılmaz olarak iki tarafı kanun çıkarmak gibi yeni bir yola itebilecek yansımaları olacaktır. Bu yeni yol, bölge için verilen tavizlerin niteliğini meşrulaştırma ve bölgede tırmanan muhalefete karşı koymalarını sağlayacak yeni anlaşmalar formüle etme şeklinde olabilir. Evet, mahkeme kararları iki tarafın gücünü sınırlayabilir, ancak performansta büyük bir değişiklik gerektirecek ölçüde değil" dedi. 

 

 

Independent Arabia



Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.