Irak Kürdistan Bölgesi... Kopuş hayaletini kim uzaklaştıracak?

Analistler, Kürt kararının dağılması sonucunda bölgenin, Bağdat ile pazarlık savaşında ağırlığını kaybettiğine inanıyor

Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP
Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP
TT

Irak Kürdistan Bölgesi... Kopuş hayaletini kim uzaklaştıracak?

Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP
Kız öğrenciler, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ndeki Irak haritasına bakıyor / Fotoğraf: AFP

Basim Fransis

Irak Kürtleri, 2003 yılında Baas Partisi rejiminin devrilmesinden sonra birbirini izleyen Irak hükümetlerinin oluşumunda her zaman temel direklerden biri oldu, yönetim ve ekonomide yarı bağımsızlığa kavuştular.

Ancak yıllardır ardı ardına alınan federal tedbir ve kararlar karşısında kazanımları düşüşe doğru gidiyor.

Peki Bağdat hükümeti ile pazarlık savaşında ağırlıklarının bir kısmını kaybetmeye mi başladılar?

Federal Mahkeme, Kürt muhalefet sesleri ile iki ana iktidar partisi arasındaki hukuki ihtilafların karara bağlanmasında bir referans haline geldikten sonra, güç unsurlarının bölünmüş varlıkları için geriye ne kaldı?

Ayrıca, bu yolun Kürt varlığının geleceğine yansımaları neler?

Yaptırımlar dili

Bu düşüş, 2017 yılında komşu İran ve Türkiye ile birlikte Bağdat'ın bölgeye yönelik ilk yaptırımları uygulamasıyla başladı.

Ayrıca iktidardaki Demokrat Parti lideri Mesud Barzani'nin talebi ve Kürt güçlerinin çoğuyla birlikte yönetimdeki ortağı Yurtseverler Partisi'nin desteğiyle bölgenin ayrılık referanduma girmesinin de bu düşüşte etkisi oldu.

Bu durum, petrol zengini Kerkük vilayeti başta olmak üzere Kürtlerin idari ve askeri olarak iki taraf arasında anlaşmazlık konusu olan geniş alanlardan çekilmesine yol açtı.

İki taraf yeni bir geçici anlaşma formülüne başvurmadan önce buna başka yaptırımlar da eşlik etti.

Daha sonra Federal Mahkeme tarafından, en önemlisi "bölgenin kendi petrolünü bağımsız olarak ihraç etmesinin yasal olmadığı" yönünde olmak üzere çeşitli kararlar verildi.

Ayrıca Kürt petrolünün Türkiye üzerinden yaklaşık 10 yıl süren ihracatının durdurulması kararı ve nihayet bölge parlamentosunun görev süresinin uzatılmasının anayasaya aykırı olduğuna dair federal yargı kararı verilirken, bütçe taslağında da günlerce "ani değişiklikler" yaşandı.

Barzani'nin partisi, bütçe taslağını "Muhammed Şiya es-Sudani hükümetinin kurulmasına yol açan siyasi anlaşmalara karşı bir darbe" olarak nitelendiriyor. 

Varlık sütunları

Bütçenin değişikliklere göre onaylanması halinde Kürt parlamenter ve siyasi çevreleri, bunun bölgenin bütünlüğüne ve hükümetin otoritesine yeni bir darbe olacağı konusunda hemfikirdi.

Hukukçular, meclis oturumunu uzatmanın yasal olmamasının, bölgenin üç hukuki ayağından birini iptal ettiğini söylerken, Kürt yürütme otoritesinin, kendi otoritesini ve yargı otoritesini benzer bir prosedüre maruz bırakacak herhangi bir adım atmaması konusunda uyarıda bulundular.

Analistlerin yorumları da bölgenin "geçmişte olduğu gibi Bağdat'la manevra veya pazarlık için kalan kartları koruma konusunda" ağırlığını kaybedip kaybetmediğine dair bir tutarsızlık gösteriyor.

Ayrıca Kürt karar alma sürecinin dağılmasından başlayarak iktidar unsurlarının çeşitli nedenlerle gerilediğini doğrulayan karamsar bir görüş ve Kürtlerin federal kurumlarda güçlü bir şekilde temsil edilmesine dayalı faaliyetlerin yansımalarını küçümseyen bir başka görüş daha var.

Can simidi

Karamsar çerçevede Kürt siyasi analist Yasin Aziz, "Kürtlerin eski rejimin devrilmesinin ardından baştan beri siyasi sürece aktif ve sempatik bir şekilde katılmış olsalar da bölge, ayrılık referandumu gerçekleştirdiği için yavaş yavaş ağırlığını kaybetmeye başladı. Ancak Bağdat'taki etkili taraflar, referandum olaylarından sonra ağırlıklarını geri kazanmak istemediler. Bu, ister Bağdat'ta ister bölgesel çevre düzeyinde olsun, yavaş yavaş rakiplerinin ve hatta bazı yakınlarının onları zayıf görmelerine yol açtı" açıklamasında bulundu.

Aziz, "Bu zayıflığı artıran şey, kronik bölünmeleridir. Dolayısıyla ağırlıklarını geri kazanmak için kalan en iyi kart, kartları yeniden düzenleyerek ve bir konum birliği oluşturarak ana güçleri arasındaki uçurumu kapatmaktır. Bu çatlak, düşüşün ana nedeni olmaya devam ediyor. Ayrıca varlıkları için ABD ve Batı desteği şeklinde olumlu bir seçenekleri var ve bundan vazgeçmeyi bırakmaları gerekiyor" dedi. 

Washington ve Batılı müttefikleri, Birleşmiş Milletler'in (BM) Irak misyonundan yetkililerle birlikte geçen yıllarda, bölgeye destek sağlamaya devam etmeleri karşılığında iki iktidar partisine üç "ana ve acil" talepte bulundular.

Bu talepler arasında petrol dosyası konusunda Bağdat'la anlaşma ve 'meşruiyeti korumak' için parlamento seçimlerini zamanında yapma gerekliliği de yer alıyor.

Bunun yanı sıra iki taraf arasında bölünmüş olan güvenlik ve askeri güçlerin partizan olmayan bir kurumun gölgesinde birleştirilmesi yoluna gidilmektedir.

Rakipler arasında

Bazı Kürt muhalif güçlerin Kürt hükümeti ve parlamentosu tarafından verilen kararlara itiraz etmek için Federal Mahkeme'ye başvurmasıyla Kürt hükümetinin karşısında bir başka tuzak daha belirdi.

Bu durumun gelecekteki yansımalarına ilişkin olarak ise "İki iktidar partisini etkileyen zayıflığın bir özeti" diyen Yasin Aziz, şu ifadeleri kullandı:

Batı'nın bölge otoritesine verdiği desteğin azalması durumunda bundan, muhalif akımların veya rakip partilerin yararlanacağı kesindir. Bugün Federal Mahkeme, anayasa maddelerinin yorumlanmasında tek meşru organ olduğu göz önüne alındığında, bu güçler için etkili bir sığınak oluşturmaktadır. Bu yaklaşımın, iktidardaki herhangi bir partinin 'gözetim ve hesap verebilirlikten muaf olmadığını' fark etmesini sağlayan olumlu bir etkisi olsa da olumsuz etki, devam eden Kürt parçalanmasını yansıtıyor. 

Zaman denklemi

Siyasi ve araştırma kaynakları, Baas rejiminin düşüşünden sonraki dönemde Kürt ağırlığının arttığına dikkati çekti.

Kaynaklara göre bu nedenle bugünkü düşüş, Washington ve müttefiklerinin onlara güvenli bir bölge dayatması üzerine, 1990'ların başlarında Kürtlerin yarı-bağımsız özerklikten erken yararlanmalarıyla ilgili birkaç nedenden kaynaklanıyor.

Zira bu durum, onlara daha sonra bir iç savaşa girmelerine rağmen kurumsal bir yönetim kurma fırsatı verdi.

2005 yılındaki ilk parlamento seçimlerinden 2017'ye kadar kanlı savaş dönemleriyle karşı karşıya kalan Bağdat pahasına Irak siyasi sürecinde en güçlü ve istikrarlı parti oldular.

Bu kanlı savaş dönemi, mezhep savaşının patlak vermesi, El-Kaide örgütünün neredeyse her gün gerçekleştirdiği saldırılarla ve IŞİD'in ülkenin üçte birini kontrol etmesi ile başladı. Siyasi krizler ve yaygın yolsuzluktan bahsetmeye ise gerek yok. 

Ancak günümüzde bu denklem, bölgesel ve uluslararası anlayışların yönlendirdiği yerel faktörlerin etkisiyle bir miktar istikrar kazandıktan sonra federal hükümet lehine değişmeye başladı.

Bu, Kürtlerin şu ana kadar etkili bir sayı oluştursalar da tüm kartları kaybettikleri anlamına gelmiyor.

Bu çerçevede Bağdat Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi Profesörü ve Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şammari, "Bölgenin anlaşmalar sonucunda dayandığı yasal güç seviyesindeki düşüş, federal yürütme makamlarına kendi görüşünü büyük ölçüde empoze etmesini sağladı. Ama buna rağmen bugün ortaya koyulan biçimden etkilenmedi ve hala etkili siyasi ağırlığını koruyor" dedi. 

Manevra araçları

Kürtler, 2003 yılından sonra siyasi sürecin kurulmasında önemli bir taraftır ve geleneksel siyasi liderlerle yakın bağlara sahip.

Güçleri, aynı zamanda federal parlamentodaki etkili temsil düzeylerinden ve hükümetlerin kurulmasındaki aktif rollerinden doğuyor.

Yürütme organındaki temsil ve ABD ve müttefiklerinden aldıkları destekten bahsetmeye gerek yok. Ancak bunların hepsi onlara yerleşim ve hatta manevra yapma seçeneği sunuyor.

Bu bağlamda Şammari, "Federal Mahkeme, daha önce Bağdat'ın bölge için mali ödenek harcamasının yasa dışı olduğuna karar verdi. Ancak borçlanma ilkesi yoluyla bu engelin nasıl aşıldığını gördük" dedi. İhsan eş-Şammari, "Ancak bölge, çıkarlarının baltalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlarsa, Bağdat'tan çekilme konusunda tereddüt etmeyeceğine inanıyorum. Bu da siyasi sürecin çökebileceği anlamına geliyor. Bu nedenle, özellikle (en büyük parlamento bloğuna sahip Şii güçlerden oluşan) Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin elinde hâlâ yeterli kart var. Çünkü Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, Kürdistan Demokrat Partisi ile cephe açmak istemiyor" açıklamasında bulundu. 

Yeni yol

Siyaset bilimi profesörü, iktidardaki iki Kürt partisinin, muhaliflerinin Federal Mahkeme aracılığıyla kazanım elde etmeye yönelmesi sonucunda bölgedeki mutlak güçlerini kaybetmeye başlayıp başlamadıklarına da değindi.

Bu çerçevede Şammari, "Mahkeme, olumlu veya olumsuz fark etmeksizin bir davada engel oluşturmak amacıyla herkes için bir sığınak haline geldi. Ancak iyi olan, yasal ve anayasal metinleri yorumlamak için belirli bir tarafın benimsenmesidir" ifadelerini kullandı. 

İhsan eş-Şammari ayrıca, "İki Kürt partisinin Bağdat'la yürüttükleri siyasi sürecin takip ettiği anlaşmaları, uzlaşmaları ve gelenekleri mahkeme yoluyla geçersiz kılma seçeneğinin, kaçınılmaz olarak iki tarafı kanun çıkarmak gibi yeni bir yola itebilecek yansımaları olacaktır. Bu yeni yol, bölge için verilen tavizlerin niteliğini meşrulaştırma ve bölgede tırmanan muhalefete karşı koymalarını sağlayacak yeni anlaşmalar formüle etme şeklinde olabilir. Evet, mahkeme kararları iki tarafın gücünü sınırlayabilir, ancak performansta büyük bir değişiklik gerektirecek ölçüde değil" dedi. 

 

 

Independent Arabia



Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)

Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Esad Şeybani, Suriye-Rusya ilişkilerinin karşılıklı saygıya dayalı yeni bir döneme girdiğini belirtti.

Şeybani, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı görüşmede, “Suriye’nin yeniden imarını tamamen ulusal bir iradeyle sürdürmeye kararlıyız ve tüm taraflarla dengeli ilişkiler kurmayı hedefliyoruz” dedi. Şeybani ayrıca, “Ekonomik durumu iyileştirmek için Suriye’ye yatırımlar çekmek üzere çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

efrty7u
Geçtiğimiz temmuz ayında Moskova’da, Rusya Dışişleri Bakanlığı binasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında yapılan müzakere oturumundan bir kare (DPA)

Lavrov ise görüşmede çeşitli başlıkların ele alındığını belirterek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının önemine vurgu yaparak iki ülke arasındaki ikili iş birliğinin güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.


İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
TT

İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı NNA, bugün (Çarşamba) İsrail savaş uçaklarının ülkenin güneyinde yer alan Nebatiye bölgesine bir dizi hava saldırısı düzenlediğini bildirdi. İsrail ordusu ise saldırıların, güneyde Hizbullah’a ait olduğunu öne sürdüğü “roket fırlatma noktalarını” hedef aldığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’dan aktardığı habere göre İsrail ordusu, Nebatiye bölgesindeki Nemiriye Vadisi’ne yönelik bir dizi hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunu, birkaç dakika sonra Humin Vadisi’ni hedef alan bir başka hava saldırısı izledi.

Öte yandan İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Hizbullah’a ait roket fırlatma mevzilerinin hedef alındığını belirtti. Adraee, “İsrail Savunma Kuvvetleri kısa süre önce Güney Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde Hizbullah’a ait çok sayıda roket fırlatma noktasına hava saldırısı düzenledi. Saldırılar sırasında, son dönemde Hizbullah unsurlarının faaliyet yürüttüğü askeri binalar ve ilave terör altyapıları imha edildi” ifadelerini kullandı.

Ordu sözcüsü, hedef alınan fırlatma noktalarının varlığının, İsrail ile Lübnan arasındaki mutabakatların ihlali anlamına geldiğini savundu.

Bu gelişmeler, İsrail’in, taraflar arasında Kasım 2024’te yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ardından Hizbullah’ın savaş sırasında uğradığı ağır kayıplar sonrası askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek amacıyla Lübnan’ın farklı bölgelerine hava saldırıları düzenlemeyi sürdürdüğü bir dönemde yaşandı.

Anlaşma uyarınca, Lübnan ordusunun sınır bölgesinde konuşlanması ve hükümet tarafından kabul edilen bir plan çerçevesinde Hizbullah’ın silahsızlandırılması öngörülüyor.

Plan kapsamında, sınırdan yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Litani Nehri’nin güneyini kapsayan ilk aşamanın, yıl sonuna kadar Lübnan ordusu tarafından tamamlanması bekleniyor.

Öte yandan Lübnan, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının hızlandırılması konusunda ABD ve İsrail’den artan baskılarla karşı karşıya bulunuyor. Bu baskılar doğrultusunda Lübnanlı yetkililer, ay başında eski büyükelçi Simon Karam’ı, ABD, Fransa, Birleşmiş Milletler ve İsrail’in de yer aldığı Ateşkes Denetim Komitesi toplantılarına sivil temsilci olarak atadı.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.