Sudan savaşı, kerpiç evlere yeniden hayat verdi

Hartum çatışması, kerpiç evlere yönelik bakış açısını ve yerinden edilmiş insanları barındırmak için bu evlerin inşasında yatay genişleme önerilerini değiştirdi

Hartum savaşı Sudanlılara eyaletlerdeki kerpiç evleri sığınak olarak kullanmak zorunda bıraktı / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
Hartum savaşı Sudanlılara eyaletlerdeki kerpiç evleri sığınak olarak kullanmak zorunda bıraktı / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
TT

Sudan savaşı, kerpiç evlere yeniden hayat verdi

Hartum savaşı Sudanlılara eyaletlerdeki kerpiç evleri sığınak olarak kullanmak zorunda bıraktı / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
Hartum savaşı Sudanlılara eyaletlerdeki kerpiç evleri sığınak olarak kullanmak zorunda bıraktı / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia

Mina Abdulfettah

Çamur evlerin romantik bir ünü vardı ve bu evlerde uzun süre yaşayanlar onlara sıkıca sarılırdı.

İnsanlar ister aynı bölgede, ister modern mimarinin hakim olduğu bir bölgede olsun, betondan yapılmış şehir evlerine taşınınca ondan ayrıldı.

Sudan'ın bazı eyaletlerinde bulunan kırsal mahalleler, özellikle tatil dönemlerinde pek çok kişi için cazip alanlar.

Bu mahalleler, büyük şehirlerde yaşayan ve aileleri ile birlikte vakit geçirmeyi tercih eden kişiler tarafından ziyaret ediliyor.

Ancak Sudan'daki savaşın koşulları, bu evleri, savaş ateşinden sığınılacak birer sığınak olarak kullanmak zorunda bıraktı.

Bazıları için, aileleriyle birlikte savaştan kaçan çocuklar ve gençler ilk kez geleneksel kerpiç evleri görmüşlerdi.

Birçok kişi, sosyal medyada fotoğraf ve videolar paylaşarak belgeledikleri bu benzersiz deneyimden bahsetti.

Resmin tamamına gelince, bu evleri yapanlar havanın geçmesini sağlamak için dar kapı ve pencerelerinin yönünü rüzgara doğru planladılar.

Etrafı ağaçlarla ve buralarda uçuşan evcil hayvanlarla çevrili bu evlerin arasına serpiştirilmiş geniş avlular da bulunur.

Güçlü mekanlar

Bu kerpiç evler sadece merkezden uzak bölgelerde yok. Başkent Omdurman'da, varlığı Sudan'ın en ünlü tarihi yapılarıyla ilişkilendirilen bazı eski kerpiç evler dimdik ayakta.

Bu yapılara "Tevâbi" adı verilir. Bunlar, Mehdî devleti döneminde askeri bölgelerde bulunan ve 19'uncu yüzyılın sonunda yapılan bina ve meskenlerde olduğu gibi, çamurdan inşa edilir ve 17 tuğladan oluşur.

Konumunun seçimi, Muhammed Ahmed el-Mehdi'nin güçlerinin Beyaz Nil'in batı bölgesinde bulunan Aba Adası'ndan gelmesiyle ilgili. 13 Mart 1884'te Hartum kuşatmaya başlandı ve ardından 26 Ocak 1885'te Sudan'ın İngiliz Genel Valisi Charles Gordon öldürüldü.

El-Mehdi, işgalcilerin başkenti olduğunu düşündüğünden devletinin başkentini Hartum'da inşa etmeyi reddetti ve başkent olarak Nil'in batı yakasındaki Omdurman'ı seçti.

Burası, "Kutsanmış Nokta" olarak adlandırıldı ve o zamandan beri ulusal başkent oldu.

Evlerin arasına serpiştirilmiş ve ağaçlarla çevrili geniş avlular / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
Evlerin arasına serpiştirilmiş ve ağaçlarla çevrili geniş avlular / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia

Tevâbi, İngiliz sömürgecileri tarafından başlatılan saldırıları püskürtmek için Mehdi devriminin liderinin ordusunun keskin nişancıları tarafından kullanılan müstahkem mevkiler olarak bilinir.

Bir siper şeklinde Nil'e bakan çukurlar olarak inşa edilmişti ve topçu için kullanılan birkaç kuleli boşlukları vardı.

Arap Arkeologlar Genel Birliği dergisinde yer alan habere göre, Tevabi, "Mehdi'nin vekili Halife Abdullah el Teayişi'nin, hükümdarlığının merkezi olan Omdurman şehrini savunmak için yaptığı hazırlıklar arasında yer alıyordu. O, bu evleri, Hartum, Omdurman ve çevredeki farklı bölgelere yerleştirdi ve mezarlar taş temeller üzerine toprak ve çamurdan inşa edildi. Bu yapılar, iki kanatlı, yuvarlak veya dikdörtgen bir şekilde yapıldı. Buralarda düşmanı gözlemek, toplar ve tüfekler gibi diğer silahlar için yuvalar açıldı ve birçoğu hala duruyor" dedi.

Ayrıca bölgenin, Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill'in bu tarihi savaşın öyküsünü anlatan "Nehir Savaşı" adlı romanında bahsettiği savaşın yaşandığı yer olduğunu vurgulayan dergi, şu ifadelere yer veriyor:

Churchill, romanında 'Nil'in üstünlüğü var. Savaşın nedeni Nil ve sonunda ulaşmayı arzuladığımız hedef de Nil' diyor.

Çamur/kil arazi

Sudan çamur diyarı olarak bilinir. Tarımda oldukça verimli olan kara toprak, su ile karıştığında yapışkan hale gelen malzemelerden oluşur ve yapılaşmaya da uygun.

"Çamur/kil" terimi, "toprak çamuru/kili" anlamına gelir. Bir yapı malzemesi olarak kilin birçok formu var, bunların en ünlüsü, suyun toprak ve silt karışımı ile karıştırılmasından oluşan kerpiç çamur. Bu da yapı malzemesi olarak mutlaka kullanılması tercih edilen karışım.

Bir yapı malzemesi olarak kilin, tuğla ve kerpiç veya güneşte kurutulmuş tuğla olmak üzere iki ana formu var.

Güneşte kurutulmuş tuğla, işçi ekiplerinin kili yerden kaldırıp, dikdörtgen kalıplar halinde sıkıştırıp, kuruması için güneşe ve havaya koyarak yaptıkları tuğla.

Sudan'da kilin mimari bir yapı malzemesi olarak kullanılma yöntemi, inşaatın tüm aşamalarında, tuğla yapımında kullanılan uygun toprağın getirilmesi aşamasından, üst üste istiflenip çamurla sabitlenmesi aşamasına kadar kilin kullanım teknik ve yöntemlerinde herhangi bir farklılık olup olmadığıyla ilgili.

Doğa ve biyocoğrafya uzmanı Hibe el-Tahir, "Sudan'ın küresel emisyonların yalnızca yüzde 4'ünü temsil eden Afrika kıtasının bir parçası olduğu ama iklimle ilgili en kötü etkilere maruz kaldığı göz önüne alındığında, kerpiçleri canlandırma yönünde bir istek var. Kerpiçler, daha ne kadar devam edebileceğini kimsenin bilmediği savaş koşullarında alternatif barınma ihtiyacını karşıladıktan sonra da devam edecek bir gelecek planı olarak sıcağı yenmenin çözümlerinden biri olabilir" dedi.

Tahir, açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:

Gerçek şu ki, beton inşaat o kadar arzu edilir ki, yok olan kerpiç evleri gölgede bıraktı. Ancak Hartum sakinlerinin eyaletlere taşınmasıyla bu tür çevre dostu konutlar yeniden keşfedildi.

Kerpiç ev inşa etmenin avantajları neler?

Savaş ve binaların ve yerleşim yerlerinin sürekli bombalanması nedeniyle Sudanlılar, uluslararası toplumun ve Sudan dostlarının katkıda bulunacağı devasa mali maliyetler gerektiren uzun vadeli bir yeniden inşa planı dışında, Hartum'daki evlerini yeniden inşa etme umutlarını neredeyse yitirdiler.

Ana gelir kaynaklarının kaybı göz önüne alındığında, Hartum dışında başka bir konut inşa etmeyi düşünmeleri zor.

Savaşın devam etmesi ve aile evlerinin aşırı kalabalık olması durumunda önerilen çözüm, savaşın sonuna kadar içinde yaşanacak kerpiç evler inşa ederek yatay olarak genişlemek.

Bu fikrin destekçileri, mimar Nizar el Şami'nin şu şekilde açıkladığı gibi, kerpiçten ev inşa etmenin birçok avantajını sıraladılar:

Kerpiç kili, yaz ve kış boyunca sabit iç sıcaklıkları koruduğu için bir ısı yalıtkanı. Ayrıca yangına ve sese dayanıklı olduğu için çevre dostu bir yöntem. Bunun yanında kimyasallardan tamamen arınmıştır.

Şami, açıklamasında, "Çamur duvarlar yeterince kalın olduğunda, ısıyı emer ve depolarlar, bu da akşamları dışarıdaki sıcaklıklar soğudukça dağılır. Buna karşılık beton bloklar soğuğun yanı sıra ısıyı da uzun süre muhafaza eder" ifadelerini kullandı.

Kerpiç evler, ne kadar dirençli?

Ancak beton evlere alternatif olarak büyük kerpiç evler inşa etme fikri, müteahhit Adil Cuma'nın çamur evleri yalnızca yoksullar için sınıflandıran "Sosyal Perspektif ve Kültürel Yönler" bölümünde listelediği nedenlerden dolayı bazı müteahhitler tarafından kabul edilmiyor.

Ayrıca, gelecekte dikey genişlemenin mümkün olmaması nedeniyle, bu evlere yoğun emek verilmesi gerekmesi ve hava koşullarına karşı zayıf dirençli olmaları da tercih edilmeme nedenleri arasında yer alıyor.

Cuma, açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:

Savaş ve evleri yıkılan insanların çatışma bölgesinden uzakta kolay ve ucuz barınma ihtiyacı bulunmasına rağmen bu proje, kerpiç evlerin duvarlara ve tavana boyanmış malzemelerle dışarıdan kalıcı bakım ve restorasyona ihtiyaç duymasıyla ilgili sorunlarla karşı karşıya. Kerpiç evlerin sahipleri genellikle yağmur mevsimi başlamadan evlerini Nil'in kenarlarında bulunan bir tür yapışkan toprakla boyamaya çalışırlar. Ancak yine de şiddetli yağmurlara karşı koyamazlar.

Müteahhit, "geleneksel kerpiç evlerin makul bir yaşam standardına ulaşmadığını ve sakinlerini ilkel yaşam koşullarına zorladığını" belirtti.

Müteahhit ayrıca sakinlerine daha iyi bir yaşam standardı sağlayan ve gelecek nesiller için iyi bir yatırım işlevi gören modern evlerin aksine, sakinlerinin sağlığı için de tehdit oluşturduğunu" söyledi.

Cuma, konuyla ilgili açıklamasında, "binaların tasarımı ve teknolojisinin rasyonalize edilip iyileştirilebileceğini ve inşaat maliyetlerinin kerpiç evlere başvurmaktan başka alternatif yöntemlerle azaltılabileceğini" kaydetti.

Cuma, "Maliyetler artsa bile uygun sürdürülebilir bina yapılarına yatırım yapmak daha iyi. Çimento en pahalı yapı malzemelerinden biri olduğu için fahiş maliyetleri azaltmak için diğer yerel malzemelerle değiştirilebilir, ancak değişikliklerin uygulanması uzun zaman alabilir" ifadelerini kullandı.

Dairesel toplumlar

Hartum'da savaşın patlak vermesinden önce, Darfur'daki savaş nedeniyle yerlerinden edilen kampların sakinleri, 2003'ten bu yana savaş sırasında birçok yangına tanık olan ve mevcut savaş sırasında yenilenen sazdan evlerin yerine kerpiç evler inşa etmeye başladılar.

Çamur evler, sakinlerini ilkel bir yaşama zorluyor / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
Çamur evler, sakinlerini ilkel bir yaşama zorluyor / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia

Maddi folklor araştırmacısı Abdurrahman Ebu Şame, "Bunlar yerel lehçede 'Katati' olarak adlandırılan, konik çatılı kulübeler. Kulübelere alternatif olarak çamurdan yapılmış ve samanla desteklenmişlerdir. Binalar, bu alanlardaki fiziksel, sosyal ve ekonomik durumu gösteren dairesel komplekslerde yoğunlaşmıştır. Ayrıca belirli bir kabile veya etnik kökene mensup üyeler arasındaki birliği ve uyumu ifade ederler. Ev yapımı tuğla üreticileri, kerpiç tuğlaların çekme mukavemetini artırmak için hasır malzemeler kullanır. Bu, binlerce yıldır kerpiç evleri güçlendirmek için kullanılan ana yapı malzemesi olmuştur" dedi.

Folklor araştırmacısı, "Geleneksel kerpiç evlerin tasarımında, çatı ve duvarlar birbirine bağlıdır ve bu evler kare veya dairesel şekildedir. Bazen suyun biriktiği bölgelerde duvarlar sütunlarla sabitleniyor ama Darfur bölgesi doğal olarak kuru olduğu için buradaki insanlar bu tipe yönelmiyor" şeklinde konuştu.

Ebu Şame, sözlerini şöyle tamamladı:

Bu evlerde hiçbir zemin örtüsü eklenmez. İnsanlar doğrudan doğal arazide yaşıyor ve her iki taraftaki çamur ev duvarlarının kaplamasını kalınlaştırarak onu yoğun ve hava koşullarına ve rüzgara dayanıklı hale getiriyor.

 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Philip Habib ile Tom Barrack arasında ışıltısını yitiren Lübnan

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Philip Habib ile Tom Barrack arasında ışıltısını yitiren Lübnan

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)

Elie el-Kuseyfi

ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın iki hafta içinde Beyrut'a yaptığı ikinci ziyaretten çıkan başlıca sonuç, Lübnan'ın ABD'nin Ortadoğu gündeminde öncelikli bir yer tutmadığıdır. Her zamanki gibi kendi büyüklüğünü ve rolünü gereğinden fazla abartan Lübnan hükümetinin ve halkının anlamadığı ya da Lübnan'ın artık dünyadaki hiçbir ülke için bölgesel çıkarları dışında bir önemi kalmadığını kabul etmek istemediği bir gerçek bu.

Bu durum, öncelikle Lübnan siyasetinde ve tarafların davranışlarında ve konumlarında belirleyici faktörlerin, temelde tarafların iktidar ve nüfuz haritasındaki imajlarını ve konumlarını iyileştirme becerileriyle bağlantılı iç faktörler olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, söz konusu taraflar için Lübnan'ın gerçek konumu, değişen koşullardaki rolü ve dış dünyanın Lübnan'a olan ilgisi kadar, dış baskılar ve önceliklerin kendi imajlarını ve konumlarını etkilememesi, Lübnan'ın çevresinde olup bitenlerden etkilenmemesi daha önemli.

Yani, siyasi kadro öncelikle kendi sorunlarıyla meşgul olduğu ve bölgedeki gelişmelere göre Lübnan'ın önceliklerini belirleyen bir dış politika söylemi oluşturmak için gerekli unsurlara sahip olmadığı sürece, Lübnan'da güvenilir bir dış politika söz konusu olamaz.

ABD, Fransa'nın Lübnan çamuruna batıp, Lübnan siyasetinin labirentlerinde kaybolduğunu gördükten sonra bunu anlamış olabilir. Lübnan siyaseti, elçilerin ve temsilcilerin ziyaretlerinin sonunda, lezzetli ‘mezeler’ ve ‘Doğu'nun büyüsünden’ yoksun olmayan bir halkla ilişkiler kampanyasına dönüşüyor.

Lübnanlı politikacılar, Lübnan'ın uzun zamandır kaybetmeye başladığı köklü siyasi geleneklere ihtiyaç duyan bu zor görevi yerine getiremiyorlarsa, ABD Başkanı Donald Trump döneminde bile, doğaçlama yapmakla suçlanan ABD yönetimi, durumu gözden geçirmeye ve düzeltmeye hazır olduğu da bir gerçek. Çünkü ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus’un görevine aşırı ciddiyetle yaklaştığını ve Lübnan'ı bölgedeki Amerikan politikasının merkeziymiş gibi gördüğünü fark ettikten sonra Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ı Lübnan dosyasını takip etmekle görevlendirdi. Bu dosya için özel bir temsilci atanmasına gerek yoktu. Hatta yönetim, Lübnan dosyasının Suriye dosyasına eklendiği ve bölgedeki diğer dosyalara, özellikle de Suriye dosyasına göre fazla çaba harcanmasını gerektirmediği için Suriye temsilcisinin Lübnan dosyasını takip etmesinin daha uygun olduğunu düşündü.

Beşşar Esed'in Tahran’daki yeni İslam rejimiyle ittifakı giderek derinleşiyordu, özellikle de İran, Esed'ın ezeli düşmanı Saddam Hüseyin'in Irak'ıyla savaşırken

2025'teki Lübnan, artık 1982'deki Lübnan değil. O zamanlar Şam'da iktidarda olan Hafız Esed, Soğuk Savaş'ın oluşturduğu dengelerden yararlanarak Suriye'yi demir yumrukla yönetmiş ve bölgede önemli bir siyasi aktör haline gelmişti. Amerikalılar onu devirmenin nelere mal olabileceğini hesaplarken, Sovyetler Birliği onun iktidarda kalmasından yararlanıyordu.

Bu iki dönem arasındaki tek ortak nokta, 1982'de ABD’nin Lübnan kökenli Özel Temsilcisi Philip Habib ve 2025'te Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın görevde olması olabilir. Bunun dışında, zamanın geçmesi, kişilerin ve politikaların değişmesiyle birlikte, bu iki dönem arasındaki farklar o kadar büyük ki, aralarında tam bir kopukluk var.

Amerikalılar, 1982 yılında Esed'in Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Lübnan'dan çıkarılmasıyla ilgili anlaşmayı engellememesini istiyordu. Esed ise bu ‘yükün’ Suriye'ye değil, bunu üstlenmeye hazır uzak bir Arap ülkesine taşınması şartıyla Lübnan'daki ‘zayıf noktayı’ ortadan kaldırmak istiyordu. Bu yüzden Esed, ABD’nin şartlarını kabul etmekte hiç vakit kaybetmedi. Ancak daha sonra Amerikanlara sırtını dönerek, 1983 yılında Beyrut'ta Amerikan deniz piyadelerinin ve Fransız kuvvetlerinin karargahını bombalayarak, İran'ın ve belki de Sovyetler Birliği’nin desteğiyle bir darbe gerçekleştirdi.

thyuı
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam'da Suriye ile Katar-ABD-Türkiye enerji koalisyonu arasındaki anlaşmanın imza törenine katıldılar, 29 Mayıs 2025 (AFP)

Hafız Esed'in Tahran'daki yeni İslamcı rejimle ittifakı özellikle de İran, Esed'in her ne kadar her ikisi de Baas ideolojisini paylaşıyor olsalar da ezeli düşmanı olan Saddam Hüseyin'in Irak’ıyla savaş halindeyken giderek derinleşiyordu.

Şimdi, dört yılı aşkın bir süre İran’ın ekseninde kaldıktan sonra yeni bir Suriye ile karşı karşıyayız.

Dolayısıyla Lübnan, Yaser Arafat ve savaşçılarının 1982'de Beyrut'tan ve ardından 1983'te Trablus'tan son kez ayrılmasından itibaren Suriye-İran eksenine kademeli olarak girmeye başladı. Şimdi akıllarda “Suriye, 2024 yılının sonlarında Beşşar Esed rejiminin düşüşüyle İran ekseninden çıktığında Lübnan yeniden nasıl bir konumda olacak?” sorusu var.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın açıklamalarındaki abartılı ifadeler bir yana, Washington'ın Suriye gündeminin dışında Lübnan'la ilgilenmediği açıkça ortada.

ABD’nin Trump'tan başlayıp Barrack'la sona eren genel tutumlarından Washington’ın önceliğinin Suriye olduğu açıkça anlaşılıyor. Trump, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’ya hayranlığını dile getirmiş ve ABD tarafından Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırarak, Suriye'ye kendini yeniden inşa etme fırsatı verme kararı almıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu hamle, ABD’nin bölgedeki yeni planının bir parçası olarak gerçekleşirken, şu anda Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlanması noktasına gelindi. Bu konu, Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Beyaz Saray'daki görüşmelerinin ana gündem maddesi. İsrailli kaynaklardan sızdırılan bilgilere göre Trump, Tel Aviv'e Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi karşılığında Suriye ile İsrail arasında bir anlaşma imzalanması için ABD'nin ödeme yapacağını teklif ediyor. Ancak bu anlaşmanın perspektifleri ve sınırları ne olursa olsun, ABD'nin tutumu, ABD'nin masasındaki bölgesel dosyaların birbiriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Yeniden Lübnan'a geri dönecek olursak, Lübnanlıların pazartesi günü ABD’li Özel Temsilci Barrack'ın Beyrut'a gelerek Hizbullah'ın silahları, Suriye ile sınırların belirlenmesi ve ekonomik reformlar konusunda ABD'nin hazırladığı belgeye Lübnan'ın cevabını almak üzere geldiği gün yaşadıkları nefes kesici saatler, Barrack'ın Baabda Sarayı'nda (Lübnan Devlet Başkanı'nın resmi konutu) yaptığı açıklamada, Hizbullah'ın silahlarının tamamen Lübnan'ın iç meselesi olduğunu ve Lübnan'ın bölgede ufukta beliren fırsatı değerlendirmesi gerektiğini, aksi takdirde ‘geri kalmışlar’ arasında yer alacağını söylemesi üzerine kısa sürede sona erdi. Hizbullah da bu acil ve belki de son çağrının dışında tutulmadı, çünkü Hizbullah'ın bir geleceğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.

fg
Beyrut’un güney banliyösünde Hizbullah'ın Aşure Günü törenleri sırasında ‘Silahları bırakmayacağız’ yazılı bir pankart taşıyan bir kişi, 6 Temmuz 2025 (AFP)

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın açıklamalarındaki abartılı ifadeler bir yana, Washington'ın Suriye gündeminin dışında Lübnan'la ilgilenmediği açıkça ortada. Nasıl ki 1982'de Yaser Arafat'ın Beyrut'tan ayrılmasının ardından Suriye'nin Lübnan'daki gündemini bozmaması hedeflendiyse, şimdi de Hizbullah’ın Suriye'deki gündemi ve orada başarılı olup olmayacağına bakılmaksızın Lübnan'ın ‘rahatsız edilmemesi’ hedefleniyor. Bu da Hizbullah'ın İsrail üzerindeki tehdidinin azalması ve hatta ortadan kalkmasının ardından gerçekleşti. Lübnan, Washington'dan İsrail'in Hizbullah kadrolarına yönelik suikastlarını durdurması ve Hizbullah'ın yıpranmış yeteneklerini yeniden inşa etmek için kullandığı iddia edilen mevzileri bombalamayı bırakması için garanti verilmesini istiyor.

Burada Tahran, müzakerelere başlamak için ABD'nin bir daha İran topraklarını bombalamayacağına dair garanti talep ettiği sürece, Hizbullah'ın İsrail-İran çatışmasından sonra kendini nasıl gördüğünü analiz etmenin bir anlamı yok. Trump dün İran ile müzakerelerin yeniden başlaması için bir tarih belirlendiğini söylediği için Tahran bu garantiyi almış gibi görünse de Lübnan, ABD'nin Lübnan Troykası’na, özellikle de Hizbullah adına Barrack ile görüşen Meclis Başkanı Nebih Berri'ye yaptığı tüm övgülere rağmen, henüz böyle bir garanti almamış gibi görünüyor.

Yenilen tarafların, güçlerinin büyüklüğünü ve meydana gelen değişikliklerle başa çıkma yeteneklerini kabul edilebilir sınırların ötesinde abartmaları

Ancak, Berri ile Barrack arasındaki ‘dostluk’ ilişkisini bir kenara bırakırsak, Barrack'ın geçtiğimiz kasım ayında Washington'ın ateşkesin garantörü olmadığını ilk kez teyit etmesi, İsrail'in Lübnan'daki hedeflerini sürdürmesi ve Hizbullah'ın Barrack'ın dediği gibi bir gelecek görmesi ve yeni düzenlemeler yapılana kadar mevcut durumun devam edeceği anlamına geliyor. Aynı şekilde, Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Samir Caca ile yan tartışmaya giren Başbakan Nevvaf Selam da kendisiyle ilişkileri pek iyi görünmeyen Berri ve Cumhurbaşkanı Avn adına konuştu.

Ancak Lübnan’ın bu olağan detaylarının ötesinde, Hizbullah'ın teslim etmesi istenen silahları, özellikle de hassas füzeleri teslim etmeyi kabul ettiği yönündeki sızıntılar, Berri-Barrack görüşmesinin içeriği hakkında soru işaretleri yaratıyor. Barrack'ın tanımıyla deneyimli bir politikacı olan Berri, Hizbullah adına, silahların devletin elinde toplanmasını savunan Cumhurbaşkanı Avn’ı atlatarak Amerikalılarla doğrudan bir iletişim hattı açmış olabilir mi? Eğer öyleyse, Hizbullah'ın elindeki İran yapımı hassas füzelere ne olacak? İran bunların teslim edilmesini kabul edecek mi ve kime teslim edecek?

7ı8
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve ABD’nin Özel Temsilcisi Tom Barrack, Lübnan'ın Baabda kentindeki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir araya geldiler, 7 Temmuz 2025 (AFP)

Bu sorular elbette açık uçlu sorular, ancak kesin olan bir şey var ki o da Amerikalıların Lübnanlılar arasındaki diyalogu veya çatışmayı yönetmeye hazır olmadıklarıdır. Onlar için önemli olan, Lübnan'ın, ‘komşuları’ Suriye ve İsrail için bir rahatsızlık kaynağı olmaması. Eğer Lübnan bu gruba katılırsa, ona ‘hoş geldin’ denir.

Bu durum Lübnan'ın ötesine geçebilecek bir siyasi gerileme reçetesidir, çünkü ilgili tarafların bölgedeki değişikliklere ayak uydurma ve müzakere koşullarını iyileştirme kabiliyetleri gerektiğinden daha zayıf görünüyor. Buna karşın yenilgiye uğramış taraflar, güçlerinin büyüklüğünü ve meydana gelen değişikliklerle başa çıkma kapasitelerini kabul edilebilir sınırların ötesinde abartıyor. Fakat en nihayetinde, uzlaşmalar masada yapılır. Kim bilir, belki de Pakistan ve İsrail tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Trump, Lübnan, Suriye ve hatta İran tarafından da aday gösterilir!

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.