Mısır’da iç bölünmenin yaşandığı Vefd Partisi’nde tartışmalar sürüyor

Parti içinde cumhurbaşkanlığı seçimine dair yarışın akıbeti merak konusu.

Vefd Partisi lideri Abdulsenad Yemama cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olduğunu duyurdu. (Partinin Facebook sayfasından )
Vefd Partisi lideri Abdulsenad Yemama cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olduğunu duyurdu. (Partinin Facebook sayfasından )
TT

Mısır’da iç bölünmenin yaşandığı Vefd Partisi’nde tartışmalar sürüyor

Vefd Partisi lideri Abdulsenad Yemama cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olduğunu duyurdu. (Partinin Facebook sayfasından )
Vefd Partisi lideri Abdulsenad Yemama cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olduğunu duyurdu. (Partinin Facebook sayfasından )

Mısır'da cumhurbaşkanlığı seçim maratonunun başlamasına aylar kala Vefd Partisi'nin seçimlerdeki adayını belirlemede yaşanan kriz, parti lideri Abdulsenad Yemama'nın adaylığını yeniden açıklamasının ardından 'uzlaşma zorluğuna' tanık oluyor. Yüksek Konsey Üyesi Fuad Bedravi ise parti bayrağı altında cumhurbaşkanlığına aday olma konusunda ısrar ediyor.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre geçtiğimiz dönem boyunca parti delegasyonu, iki grup arasında bölünmeye tanık oldu. Birinci grup, parti lideri Abdulsened Yemame'yi desteklerken, ikinci grup Yemame’nin çabalarını ‘partinin tüzük metniyle çeliştiği’ gerekçesiyle eleştiriyor. Partide, aday olmak isteyen birden fazla kişi olduğu sürece konunun gizli oya sunulmasını gerekiyor.

Vefd Partisi’nin Mısır Parlamentosu’nda 39 milletvekili bulunuyor. Mısır Anayasası'nın 142’inci maddesi uyarınca cumhurbaşkanlığına aday olmak için gerekli koşullara sahip. Bu koşullar arasında, ‘adayın en az 20 milletvekili tarafından desteklenmesi veya en az 25 bin seçmen tarafından desteklenmesi gerektiği, destekçilerin en az 15 ilde seçme hakkına sahip olması ve her ilde en az bin destekçi bulunması’ yer alıyor.

Önceki akşam televizyonda yayınlanan bir röportajda Yemame, hali hazırda parti için fikir ayrılıkları olduğu iddialarını yalanlayarak, bir olduklarını ve seçimlere demokratik bir atmosferde katılacaklarını ifade etti. Vefd Partisi’nin Facebook resmi sayfasından dün yayınlanan bilgiye göre Yemama, Kahire'nin merkezindeki Saad Zaglul mozolesi önünde, partinin tüm organ ve kurumlarının cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımı konusunda uzlaşma olduğunu söyledi.

Geçtiğimiz haziran ayında ise Yemama'nın Mısır cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklarken “Hepimiz Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin yanındayız” demesi eleştirilere yol açtı. Mısırlı milletvekili İmaddin Hüseyin, Sisi'ye desteğini açıkça ilan eden ve ardından rakip bir aday çıkarmaya karar veren herhangi bir Mısırlı partinin Mısırlılara neden fikrini değiştirdiğini açıklaması gerektiğini söyledi.

Diğer yandan Yemame önceki akşam, Vefd Partisi’nin Mısır valiliklerindeki heyet komitelerinin adaylık kapısı açılıncaya kadar cumhurbaşkanlığı seçimleri için hazırlıklara başladığını ifade ederek parti üyelerinin özel bir bağış hesabı aracılığıyla seçim kampanyasını desteklemek ve finanse etmek için bir araya geleceğini aktardı.

Bu bağlamda Şarku’l Avsat’a konuşan Bedravi, şunları söyledi:

“Parti liderinin adaylığı Vefd iç sistemi tüzüğünün mükerrer 19’uncu maddesini ihlal ediyor. Yemama, partinin başkanlık adayının kim olacağını belirlemek için Genel Kurul'u toplantıya çağırmaktan neden korkuyor?”

Bedravi ayrıca soruna ilişkin bir dizi parti liderleriyle istişarelerin sürdüğünü söyledi.

Arap Birliği eski Genel Sekreteri Amr Musa geçtiğimiz ay Vefd Partisi’nin kriz hattına girerek, yönetmeliklere uymamanın adaylığın meşruiyetini ortadan kaldıracağını kaydetti.

Vefd Partisi Yüksek Konsey üyesi Yasir Hasan, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda parti için uzlaşma olmamasının seçim kampanyasını etkileyeceğini ifade ederek, krizin tezahürlerinden birinin partinin üst organının üç ayı aşkın süredir olağan toplantılarına davet etmemesi olduğunu vurguladı.

Seçimlerinin tamamlanmasının ardından bölünmenin parti üzerindeki yansımalarından endişe duyduğunu belirten Hasan, ‘bölünmüş bir parti için seçim mücadelesinin zorluğuna’ işaret etti. Ayrıca, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçim maratonunun bitiminden sonra partinin bir çatışma durumuna gireceğini düşündüğünü söyledi.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.