Şii İkili, Musa Sadr'ın mirasına sahip mi çıktı yoksa onu istismar mı etti?

Vefatının 45’inci yıldönümünde Musa es-Sadr'ın yaklaşımından geriye ne kaldı?

Musa Sadr'ın mirası, onun sancağını doğru tutamayanlar tarafından büyük ölçüde yok edildi (AFP)
Musa Sadr'ın mirası, onun sancağını doğru tutamayanlar tarafından büyük ölçüde yok edildi (AFP)
TT

Şii İkili, Musa Sadr'ın mirasına sahip mi çıktı yoksa onu istismar mı etti?

Musa Sadr'ın mirası, onun sancağını doğru tutamayanlar tarafından büyük ölçüde yok edildi (AFP)
Musa Sadr'ın mirası, onun sancağını doğru tutamayanlar tarafından büyük ölçüde yok edildi (AFP)

Sevsan Mehanna

Lübnanlı Şii siyasi lider ve din adamı Musa Sadr'ın ortadan kaybolmasının üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen, kaybolma meselesi hâlâ gizemini koruyor.

Kendisi ve iki yoldaşı, Şeyh Muhammed Yakup ve gazeteci Abbas Bedreddin'in akıbeti hakkında halen kesin bir sonuca varılabilmiş değil.

Sadr, en son 31 Ağustos 1978'de iki arkadaşıyla birlikte Libya'nın başkenti Trablus'a yaptıkları ziyaret sırasında görülmüştü.

Şii Emel Hareketi'nin kurucusu olan İmam Sadr, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin de katılacağı bir törende hazır bulunmak üzere Libya'ya gelmişti.

İmam Sadr, Şeyh Muhammed Yakup ve gazeteci Abbas Bedreddin ile birlikte Trablus'taki Beach Hotel'de ağırlanmıştı.

Libyalı yetkililer o dönemde Sadr ve iki arkadaşının 31 Ağustos akşamı Roma'ya giden bir İtalyan Havayolları uçağıyla Trablus'tan ayrıldıklarını açıkladı.

İtalyan yetkililer daha sonra Sadr'ın çantalarını Roma'daki Holiday Inn Otel'de bulmuştu.

Şii Emel Hareketi'nin destekçileri, Ağustos 2018'de başkent Beyrut'un doğusundaki Baalbek kasabasında düzenlenen tören sırasında İmam Musa Sadr'ın fotoğraflarını kaldırıyor
Şii Emel Hareketi'nin destekçileri, Ağustos 2018'de başkent Beyrut'un doğusundaki Baalbek kasabasında düzenlenen tören sırasında İmam Musa Sadr'ın fotoğraflarını kaldırıyor

İtalyan yargısının soruşturmaları, 1979 yılında Roma Cumhuriyet Savcısı'nın Sadr ve iki arkadaşının İtalyan topraklarına girmediğinin tespit edilmesinin ardından davayı düşürme kararıyla sonuçlandı.

Sadr'ın kaybolmasının üzerinden 45 yıl geçmesine ve kaybolduğunda 50 yaşında olmasına rağmen, Lübnan'daki Şii takipçileri ve hayranları, halen gerçeğin ortaya çıkmasını ve onun geri dönmesini bekliyor.

Kaybolma dosyasına dair yeni bulgular

Lübnan yargısı, geçtiğimiz ağustos ayının 26'sında Libya Adalet Bakanı Halime Abdurrahman'dan, Hannibal Kaddafi dosyasını müzakere masasına koymaya ve Aralık 2015'ten bu yana bir hapishanede tutuklu bulunan Hannibal'ın serbest bırakılmasını sağlayacak bir çözüme ulaşmak için hukuki ve insani iş birliği yapmaya hazır olduğunu ifade eden bir mektup almıştı.

Sadr'ın kaybolması dosyasını takip eden resmi bir kaynağın daha önce Independent Arabia'ya verdiği röportajda belirttiğine göre Hannibal, bilgi gizlemekle suçlandığı için hapishanede tutuluyor.

Ancak "Hannibal'ın sadece bilgi gizlemekle değil, aynı zamanda Sadr ve iki arkadaşının akıbetinden sorumlu olmakla da suçlandığı" göz önünde bulunduruluyor.

Ayrıca Şarku'l Avsat'ın haberine göre, Seyfülislam Kaddafi dosyasıyla ilgilenen bir adli kaynak, Libya'dan gelen mesajda "Sadr ve iki arkadaşının akıbetini açıklamak için herhangi bir istek ifade edilmediğini, sanki Lübnan'ın özgürce iş birliği yapması gerekiyormuş gibi davranıldığını" belirtti. 

Bu bağlamda Seyfülislam Kaddafi, kardeşi Hannibal'ın serbest bırakılması yönündeki taleplerinin reddedilmesi üzerine geçtiğimiz çarşamba günü Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri'ye sert ifadeler içeren bir mektup gönderdi.

Yerel medya kanalları üzerinden yayınlanan mektupta "Libya, içinde bulunduğu çöküntüden ayağa kalkacak ve eskisi gibi kükreyecek. İşte o zaman zulmedenler kaçacak delik arayacaklar" ifadeleri yer aldı.

Musa Sadr kimdir?

Musa Sadr 1928 yılında İran'ın Kum şehrinde doğdu. Çocukluk ve gençlik yıllarının çoğunu orada geçirdi. 1950 yılında Tahran Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi ve 1953 yılında ekonomi hukuku alanında üniversite diploması alana kadar İran havzasında ders verdi.

1954'te babasının ölümünden sonra Irak'a gitti ve 1959 yılına kadar orada kaldı. 1955'te ilk kez Lübnan'a geldi.

Ardından eğitimine devam etmek için Necef'e döndü. 1960'ta tekrar Lübnan'a geldi. 1969 yılında Yüksek Şii İslam Konseyi'ni kurdu ve başkanlığına seçildi.

1974'te Şii Emel Hareketi'ni kurdu. Daha sonra Lübnan'ın Sur şehrine yerleşti ve Lübnan'ın tüm bölgelerindeki Şii unsurlarla etkileşime girmek için uğraştı. Ayrıca çok sayıda hayır kurumu kurdu.

Silahlardan uzak

İmam Sadr, 1975 yılında Lübnan iç savaşının başlamasıyla birlikte savaşan mezhepler arasında diyalog köprüleri kurmak için çaba sarf etmiş ve bir grup Lübnanlı ile birlikte Ulusal Yatıştırma Komitesi olarak bilinen komiteyi kurmuştur.

Devam eden çatışmaları durdurmakta başarısız olunca, Beyrut'taki Safa Camii'nde oturma eylemi düzenledi ve birkaç gün boyunca açlık grevi yaptı.

Sadr, hükümetin kurulmasından sonra oturma eylemini sona erdirdi ve uzlaşma sağlamak için görüşme sözü aldı.

Sadr, 28 Haziran 1975 tarihinde iç savaşı durdurmak için yaptığı oturma eylemi sırasında şu ifadeleri kullandı:

Vatanımızın yok olmasından korkuyoruz. Uluslararası bir komplonun Lübnan'ı vurmayı hedeflemesinden korkuyoruz. Bu nedenle tüm olup bitenler sona ermedikçe ya da canımız çıkmadıkça bu camiyi ve bu oturma eylemini terk etmeyeceğiz. Barışla, nezaketle, silahlardan uzak durarak, oturma eylemleriyle, sabırla ve kararlılıkla bu planın başarısına katkıda bulunmayı umuyoruz ki vatanımızı kurtarabilelim.

Ayrıca Sadr, birçok uluslararası etkinliğe katıldı. Farklı mezhepler ve dinler arasında yakınlaşma çağrısında bulunan Sadr, dünya çapında mezhep çatışmalarına son verilmesi çağrısında bulunan ‘Müslüman ses' olarak ünlendi.

Musa Sadr dönemi ile Şii İkili arasında kalan Lübnan Şiileri

Al Janoubia web sitesi yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Ali Emin şöyle diyor:

Şii ikili terimi, İran tarafından her düzeyde desteklenen tek taraflı, kontrollü, denetimli ve kararlı bir menfaat nedeniyle bugün anlamını yitirmiştir. Musa Sadr'ın mirasının, onun sancağını yanlış bir şekilde tutanlar tarafından büyük ölçüde ortadan kaldırıldığı söylenebilir. Bunun için örnek olarak Musa Sadr'ın Muammer Kaddafi tarafından kaçırılmasının İran ve Libya rejimleri arasındaki mükemmel ilişkinin önünde herhangi bir engel teşkil etmediğini söylemek yeterlidir. Bu nedenle Sadr'ın kaçırılmasının, Libya-İran ilişkilerinin derinliğinin Kaddafi iktidarı boyunca sarsılmamasının nedenlerinden biri olduğu ifadesini benimsemiyoruz.

Emin, "Musa Sadr'ın Libya'da kaybolması, Lübnanlı Şiilerin bölgesel olarak kaçırılması sürecinin başlangıcıydı. O zamandan beri Suriye rejimi Şia üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmaya başladı. İran'da İslam devriminin zaferinden sonra İran etkisi Şii sahnesine girdi ve daha sonra para ve silah gücüyle Şiiler üzerindeki nüfuzunu Suriye rejimiyle paylaştı. Genel bir ulusal gerginlik de buna katkıda bulunurken Şii ikili (Emel Hareketi ve Hizbullah), İran ve Suriye'nin Lübnanlı Şiiler üzerindeki gücünü kontrol eden bir konuma getirildi" dedi.

Gazeteci ve araştırmacı Hasan Dur, "İmam'ın takipçilerini onunla kıyaslayarak yargılamanın her iki tarafa da haksızlık olduğuna şüphe yok. Şartlar değişti, meydan okumalar çoğaldı, çözüm ve çatışma araçları farklılaştı. En önemlisi de İmam Sadr'ın sahip olduğu nitelikler başkasında yok. İmam Sadr'ın belirlediği stratejik başlıklarda buluşsalar bile Emel ve Hizbullah tek bir parti değildir. Emel Hareketi ile Hizbullah arasındaki tamamlayıcı ittifakın şartlarını Hizbullah'ın doğuşundan yıllar önce yazan Sadr'ın gücü burada yatmakta. Bu da onun ileri görüşlülüğünün ve durumları doğru teşhis ederek üzerine aksiyon alırken ne kadar isabetli davrandığının kanıtıdır" ifadelerini kullandı.

Dur, sözlerini şöyle sürdürdü:

1Özellikle eski Başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesinden sonra birçok kişi hareket ile parti arasında bir ayrılık yaratmaya çalıştı. O günden bu yana Şii İkili terimi şekillenmeye başladı. İttifak, iç çekişmeleri önlemek için stratejik entegrasyona doğru ilerleme kaydetti. Ardından kardeşlik ittifakını derinleştirmek için Temmuz 2006 saldırısı gerçekleşti. Böylece Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, Seyyid Hasan Nasrullah liderliğindeki askeri savaşa paralel olarak diplomatik bir savaş başlattı. Bu durum İsrail tarafından tanınan ve bazı Lübnanlılar tarafından reddedilen açık bir zaferle sonuçlandı. Ardından dramatik olaylar, Ekim hareketine kadar devam etti. Şii İkili'nin aynı pozisyonda olduğu 2019 yılı, Lübnan varlığına ve Şii toplumu ile direnişin kaderine tehdit oluşturan önemli olaylar olarak tarihe geçti.

"İmam Sadr'ın kimliğinin istismar edilmesi"

Lübnan Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan araştırmacı Mine Feyyaz, "Sadr, Lübnan'a nasıl ve neden geldi?" sorusunu sordu.

Feyyaz, "Sadr'ın kaygısı, başlangıçta Şii toplumunun statüsünü yükseltmekti. Belli bir süre boyunca da silahlanmaya teşvik etti. Ancak Lübnan'ı daha fazla tanıdığında tavrını değiştirdi. 1969 yılında Lübnan'daki silahlı Filistinli varlığını örgütlemek için yapılan Kahire Anlaşması'ndan sonra ve kaçırılmasından kısa bir süre önce söylemini değiştirerek şiddete karşı olmaya başladı. Diyalog ve bir arada yaşama çağrısında bulundu" ifadelerini kullandı.

O dönemde "Sadr'ın kaçırılıp öldürüldüğüne" inandığını dile getiren Feyyaz, "Sadr'ın kızının bahsettiği anlayışa binaen Sadr'ın halen hayatta olduğu ve bugün 95 yaşına geldiğini dillendirmenin, bir efsaneyi canlandırma ve onu beklenen Mehdi'ye benzetme çabası" olduğunu söyledi.

Feyyaz, "İmam Sadr'ın son günlerindeki yaklaşımını uygulamak ve hayata geçirmek şartıyla bu efsanenin yeniden canlandırılmasına karşı olmadığını" ifade etti.

Profesör, "Şii İkili'nin yaptığı şeyin, Sadr'ın sözlerinden kendi çıkarlarına uygun olanları iktidarda kalmak ve kitleleri kontrol etmek için seçip Sadr'ın imajını açık bir popülizmle istismar etmek olduğunu" beyan etti.

Feyyaz son olarak, "Bütün bu yaptıkları da eninde sonunda İran gibi yabancı devletlerin ekmeğine yağ sürmekten öteye geçmemiştir" dedi.

Şii gönüllerde Sadr'ın nasıl bir yeri var?

Yazar Ali Emin, konuya dair yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:

Şii ulusal kimliğinin pekiştirilmesi, Musa Sadr'dan günümüze kalanlar arasında en bariz olanıdır. Çünkü İran'ın temsilcisi konumunda olan Hizbullah'ın İran yönetimine kaymasıyla Şiilerin ulusal kimliği ve İran'ın ideolojik dostluğu arasındaki uyumda dengesizlik ve kafa karışıklığı meydana gelmiştir. Emel Hareketi, Lübnanlı Şiilerin devletteki çıkarlarını temsil ettiği için bu alanda farklılığını korumaktadır. Ancak bu faktör de Hizbullah ve onun arkasındaki İran tarafından güdülen kemirme ve siyasi olarak yutma politikası ışığında etkisini kaybetmiştir. Öyle ki Emel Hareketi, liderliğinin iktidar dizginlerini büyük ölçüde Hizbullah'a devretmesiyle bir menfaat adına geri çekiliyor gibi görünmektedir.

İmam Musa Sadr, Lübnan kamuoyunun bilincinde devlet projesine katılımın önemli bir başlığını oluşturmuştur ve halen de oluşturmaya devam etmektedir. Sadr, Şii fırkasının işleriyle ilgilenecek Lübnanlı resmi bir kurum kurmak adına 1967 yılında Yüksek Şii İslam Konseyi adıyla bir kuruluş oluşturmaya çalıştı. Böylece Şii katılımı savaşını Lübnanlı bir mezhep başlığıyla devlet çerçevesine sokma eylemine girişmiş oldu. Bu durum o dönemde farklı nedenlerle birkaç Şii topluluktan tepkiler alınmasına da yol açtı.

Bazı tepkiler tarihi nedenlerle ortaya çıktı. Bazı tepkiler de siyasi nedenlerden kaynaklandı. Devletin içerisine dini başlık altında Şii siyasi iddiaların girme endişesi de bu minvalde sayılabilir. Tüm yaşananlar ve Sadr döneminde devam eden bu tartışmanın boyutları ne olursa olsun, Sadr'ın yaptıkları özünde devlete olan inancın ve dini ve mezhepsel açıdan tam bir sadakatin gereklilikleriydi.

Bu manada Sadr'ın Lübnan devletine olan inancının bedelini, projeyi kabul etmeyerek ödediği söylenebilir. Savaşa karşı duran Sadr, 1976 yılında Beyrut'taki Safa Camii'nde savaşı protesto etti. Savaşı durduramasa da Lübnanlıların sempatisini kazandı.

Dur, "İmam Musa Sadr'ın istisnai bir figür olduğuna şüphe yok. Lübnan sahnesindeki kısa süreli varlığıyla, tekrarlanması zor, benzersiz bir durum oluşturdu. Dolayısıyla Şii İkili'nin İmam Sadr'ın izinden gittiğini ve onun öğretilerini takip ettiğini doğrulayabiliriz. İmam, Lübnan'ın birliği ve bir arada yaşaması, çekişmelerin ve iç çatışmaların önlenmesi, Siyonist saldırganlığa karşı durulması, onun saldırgan doğasına karşı direniş gücünün en üst düzeye çıkarılması ve Lübnan'ın Arap dünyasına açılan tek kapısı olan Suriye ile yakın ilişkilerin kurulması konusunda çok istekliydi" değerlendirmesinde bulundu.

Dur, "Musa Sadr aramızda olsaydı, bu başlıklardan sapmazdı. Ancak aramızda olsaydı, istisnai varlığının farklı bir etkisi ve başka bir etkisi olurdu. Onun biyografisini, davranışlarını ve meselelere yaklaşımını takip eden herkes bunu açıkça ve objektif olarak fark edebilir" dedi.

Independent Arabia - Independent Türkçe



İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
TT

İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)

İbrahim Hamidi

Bu soru Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, Lübnan'da, Yemen'de ve İran'da soruluyor. Ancak Suriye'de, komşuluk, tarih ve bağlamla ilgili birçok nedenden dolayı bu sorunun bazı yan boyutları da var.

Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesi, İran ve ‘direniş ekseni’ için en büyük darbe olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira Suriye, Lübnan'daki Hizbullah'ın silah koridoru, Irak'ın arka bahçesi, Tahran'ın desteklediği Filistinli silahlı grupların karargahı ve Husiler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin eğitim kamplarının merkeziydi. Bu yüzden Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu başlatmasının ardından İsrail'in, Esed adına Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını önlemek için İran'a saldırması şaşırtıcı değildi. İsrail ayrıca, kasım ayında Halep düştüğünde rejimi desteklemek için sınırı geçmeye çalışan Iraklı milislere de saldırılar düzenledi. Aslında İsrail, kasım ayında, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce 2011 yılından bu yana İdlib kırsalında bu türden ilk saldırı olarak, Hizbullah ve DMO’nun Serakib'deki operasyon odasını yok eden cerrahi saldırılar düzenlemişti.

Fakat HTŞ'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Şam'a girmesi, İsrail'i Suriye ve Esed rejimi konusunda 50 yıldır süren ‘belirsizlik halinden’ çıkardı. Golan Tepeleri, 1974 yılında iki ülke arasında Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasının imzalanmasından bu yana onlarca yıldır tarafsız ve sessiz bir cephe oldu ve stratejik silahlar kontrol altındaydı. Füzeler, kimyasal silahlar ve varil bombaları güney cephesinde veya İsrail ile savaşta değil, Suriyelilere karşı kullanıldı.

Suriye belirsizliği ile karşı karşıya kalan İsrail, kısa sürede 700 saldırı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti ve Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'nde ilan edilen tampon bölgeyi işgal etti.

İsrail, Suriye’nin yeni yönetimi üzerindeki belirsizlik karşısında neler yaptı?

  1. İsrail kısa bir süre içinde 700 hava saldırısı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde bulunan tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti.
  2. Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girerek burayı işgal etti.
  3. Golan Tepeleri'nin kuzeyinden güneyine kadar tampon bölgeye paralel olarak Suriye topraklarında 7 kilometre derinliğinde bir şerit işgal etti.
  4. Golan Tepeleri’ndeki en yüksek stratejik zirve olan Cebel eş-Şeyh Gözlemevi’ni işgal etti.
  5. Şam ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeyi güvenlik bölgesi ilan ederek Suriye ordusunun bu bölgeye girmesini yasakladı.
  6. Güneydeki üç il ve Suriye topraklarının çoğunda hava hakimiyetini ele geçirdi.
  7. Ankara'nın Türk askeri üsleri olarak kullanmak istediği Suriye'nin merkezindeki tesisleri ve havaalanlarını imha etti.
  8. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte ‘Dürzileri korumak’ istediğini açıkladı ve İsrail ordusu, Şam'a bu yönde baskı yapmak için Suriye'nin egemenliğinin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın girişini ve Savunma Bakanlığı binasını vurdu.
  9. Tel Aviv, Golan Tepeleri'nden Suveyda’ya insani yardım koridoru kurmak istediğini açıkladı.

Yeni Suriye yönetimine gelince, yönetimin liderleri Şam'a ulaştıklarında ‘İsrail dahil hiçbir komşu ülkeye tehdit oluşturma niyetleri olmadığını’ açıkladılar. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara daha sonra Paris ziyareti sırasında İsrail ile ‘dolaylı müzakerelerin’ sürdüğünü doğrularken Suriye Dışişleri Bakanlığı Paris'te İsraillilerle görüşmeler yapıldığını duyurdu. Beyaz Saray tarafından yapılan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 14 Mayıs'ta Riyad'da Şara ile yaptığı görüşmede, Suriye’nin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları'na katılmasını istediğini belirten açıklamasına itiraz edilmedi.

Suriye'nin ilk görüşü, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın uygulanmasını teyit etmek veya benzer bir anlaşmaya varmak için müzakere masasına oturmak ve ardından iki taraf arasında barışçıl bir sürece yol açabilecek bir siyasi süreç başlatmaktı. Bu süreç, Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasıyla sonuçlanabilirdi. Bunun yanında Suriye'nin, anlaşmaya katılan diğer Arap ülkelerinden farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı. İsrail, Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmiş durumda ve iki ülke arasında bazı temas hatları var. Bununla birlikte İsrail ordusu Suriye topraklarının derinliklerine girmiş durumda.

İsrail'in genişleyen talep listesi karşısında Şam'ın ‘Tel Aviv ne istiyor? Müzakere koşullarını iyileştirmek mi istiyor, yoksa yayılmacı emelleri mi var? Suriye'yi parçalamak ve bölmek mi istiyor?’ sorularını sıralaması oldukça doğal.

Bunlar Şam'da kapalı kapılar ardında sorulan ciddi sorular. Temasların kapsamı genişledikçe, müzakere toplantıları yapıldıkça ve Suriye'nin güneyinde saha testleri yapıldıkça İsrail'in gerçek hedeflerini ve Netanyahu'nun hedeflerinin ordu ve istihbarat servislerinin hedefleriyle aynı olup olmadığını anlamakta daha fazla belirsizlik ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor gibi görünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrailliler, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın yenilenmesiyle ilgilenmediklerini, bunun geçmiş bir döneme ait olduğunu ve 1974'te imzalanmasına yol açan koşulların şu anki durumdan tamamen farklı olduğunu düşündüklerini söylediler. Başka bir deyişle, Hafız Esed ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından müzakere edilen anlaşma onlarla birlikte toprağa gömüldü. Daha da tehlikelisi, Şam'ın dış mahalleleri ile ayrılık hattı arasındaki bölgenin ağır silahların ve Suriye ordusunun bulunmadığı bir bölge olmasını ve ‘Suriye'nin güneyinde 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek’ için hareket özgürlüğü, saldırı ve hava kontrolü ile erken uyarı düzenlemeleri ve önlemleri içermesini öneriyor olmaları.

Sahi İsrail Suriye'de ve Suriye'den ne istiyor?


Suveyda'daki Bedevi ailelerin yerinden edilmesi, Suriye'nin güneyinde kalıcı bir demografik değişime yol açacak mı?

Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)
Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)
TT

Suveyda'daki Bedevi ailelerin yerinden edilmesi, Suriye'nin güneyinde kalıcı bir demografik değişime yol açacak mı?

Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)
Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)

Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetinin Abta kasabasındaki bir okulun sınıfları, her sınıfta üç ila dört ailenin kaldığı geçici barınaklara dönüştürüldü. Aşırı kalabalık ve mahremiyet eksikliği nedeniyle kadınlar ve çocuklar okulun içinde, erkekler ise dışarıdaki avluda uyuyor. Bu Bedevi aileler, bir aydan fazla bir süre önce komşu Suveyda vilayetinde meydana gelen mezhep çatışmaları sırasında köylerinden göç etmek zorunda kaldı. O zamandan beri Suriye hükümeti, Suveyda'daki yerel Dürzi yetkililerle gergin bir ilişki içindeyken, göç edenler belirsizlik içinde kalmaya devam ediyor.

Suveyda kırsalındaki el-Kafr köyünden 56 yaşındaki Munire el-Hamad, ailesi ile birlikte bu ay öğrencilere yeniden açılması planlanan okulda yaşıyor. Okul açılırsa, ailesinin nerede yaşayacağını bilmiyor. AP'ye konuşan Hamad şu ifadeleri kullandı: “Çadırlarda yaşamak istemiyoruz. Hükümetin bize evler veya yaşamaya uygun yerler sağlamasını istiyoruz. İnsanların evine dönmesi imkânsız. Suveyda'da Müslüman olduğun için seni düşman olarak görüyorlar.”

ffb
Dera vilayetindeki es-Sehve köyünde bir okulda Suveyda'daki Bedevi kabilelerinden yerinden edilmiş kadınlar (Reuters)

Söz konusu çatışma, geçtiğimiz temmuz ayında yerel Sünni Bedevi kabileleri ile Suriye'de azınlık, ancak Suveyda'da çoğunluk olan Dürzi mezhebinin üyeleri arasında sınırlı çatışmalarla başladı. Ardından bir tarafta Bedeviler ve hükümet güçleri, diğer tarafta silahlı Dürzi gruplar arasında şiddetli çatışmalara dönüştü.

Dürzileri destekleyen İsrail çatışmaya müdahale ederek bölgedeki hedefleri bombaladı. Yerel halkın ifadelerine göre, çoğu Dürzi olan yüzlerce sivil öldürüldü ve Suveyda uzun süre kuşatma altında kaldı. Bu süreçte bölgeye sınırlı miktarda yardım ulaştı. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre, çatışmaların azalmasına rağmen Suveyda'daki Dürzi topluluğu ve yerinden edilen ve geri dönme umudu olmayan Bedevi aileler de dahil olmak üzere 164 binden fazla kişi yerinden edilmiş durumda ve bu durum kalıcı bir demografik değişime yol açabilir.

fghy
Suveyda'dan ayrılmak zorunda kalan Bedevi ailelerin eşyaları (SANA)

Hamad, ailesinin Suriye Kızılayı tarafından kurtarılmadan önce ‘15 gün boyunca yiyecek ve erzak olmadan mahsur kaldığını’ söyledi. Kuzeni ve komşusunun kaçarken silahlı kişiler tarafından saldırıya uğradığını ve arabaları ile eşyalarının çalındığını belirtti.

24 yaşındaki Cerah Muhammed ise Suveyda vilayetindeki küçük bir köy olan Sehve Balata'nın onlarca sakininin, köylerinde çatışmalar çıktığında gece yürüyerek kaçtığını, kendisinin ve ailesinin de kalabalığın arasında olduğunu söyledi. Muhammed, aralarında hiçbiri silahlı olmayan 15 yaşın altındaki üç çocuk da dahil olmak üzere dokuz kişinin, Dürzi militanların ateşiyle öldürüldüğünü bildirdi. Muhammed, “Kimse evine dönmedi. Evleri yaktılar ve içindekileri yağmaladılar. Suveyda'ya geri dönemeyiz, çünkü Dürzilerle aramızda güvenlik yok... Suveyda'da azınlık durumundayız” ifadelerini kullandı.

hyuı8
Munire es-Sayyad, 23 Ağustos 2025 tarihinde Şam kırsalındaki Seyyide Zeyneb'de yerinden edilmiş Bedeviler için ayrılmış bir otel odasında otururken, Dürzi militanlar tarafından öldürülen iki oğlunun cesetlerinin fotoğrafını gösterdi. (AP)

Hamud el-Mahmas ve eşi Munire es-Sayyad, Şam'ın Seyyide Zeyneb banliyösünde barınağa dönüştürülmüş bir otelde, 21 ve 23 yaşlarındaki oğullarının, Hamud'un yeğeni ve kuzeniyle birlikte Şehba kasabasındaki evlerinden kaçmaya çalışırken silahlı kişiler tarafından vurularak öldürülmelerinin yasını tutuyor. Eşi, küçük çocukları için yemek hazırlayabileceği bir mutfağın olmadığı otel odasında üzüntü içinde. Aile, gıda yardımının düzensiz olduğunu söylüyor. El-Mahmas, “Maddi yardıma ihtiyacım var. Evsiziz. Geri döneceğimizi sanmıyorum; Dürziler evlerimizde yaşıyor” şeklinde konuştu.

fgth
Munire es-Sayyad ve eşi Hamud el-Mahmas, 23 Ağustos 2025 tarihinde Şam'ın Seyyide Zeyneb banliyösünde yerinden edilmiş kişilerin barınması için tahsis edilmiş bir otelin odasında AP'ye konuştu. (AP)

“Hükümet net bir cevap vermedi. Yetkililer, yerinden edilmenin geçici olduğunu ifade ettiler, ancak bunun ne kadar süreceği veya yerinden edilmiş kişileri geri getirmek için ne tür planlar veya stratejiler olduğunu açıklamadılar” diye konuşan Chatham House araştırmacısı Haid Haid, yerinden edilmiş kişilerin evlerine geri dönmelerinin siyasi bir çözüm gerektirdiğini, ancak Şam hükümeti ile Suveyda vilayetindeki yetkililer arasında doğrudan iletişim olmadığı için bunun şu anda ulaşılamaz göründüğünü bildirdi.

Suveyda'daki Dürzi topluluğunun önde gelen liderlerinden Şeyh Hikmet el-Hicri, Şam'ın reddettiği bir talep olan güney Suriye'nin bağımsızlığını istiyor. El-Hicri kısa süre önce Dürzi topluluğundan birkaç silahlı grubun oluşturduğu bir ‘ulusal muhafız’ biriminin kurulduğunu duyurdu.

Bazı sakinler için bu olaylar, yaklaşık 14 yıl süren Suriye iç savaşının acı hatıralarını geri getiriyor. O dönemde Beşşar Esed'in muhalifleri, rejim güçlerinin muhaliflerden geri aldığı bölgelerden tahliye edilmişti. Onları taşıyan yeşil otobüsler, birçok kişinin gözünde yerinden edilme ve yenilginin sembolü haline geldi. Gruplar arasındaki gerginlikler şu anda artıyor. Tarihsel olarak çobanlık yapan Suveyda'daki Bedeviler, kendilerini 18. yüzyılda bugünkü Lübnan'daki şiddetten kaçarak bölgeye gelen Dürziler'den önce bölgenin asıl sakinleri olarak görüyorlar.

İki topluluk büyük ölçüde barış içinde yaşıyordu, ancak zaman zaman şiddetli gerginlikler yaşanıyordu. 2000 yılında bir Bedevi, arazi anlaşmazlığı nedeniyle bir Dürzi'yi öldürdü ve rejim güçleri müdahale ederek Dürzi protestoculara ateş açtı. 2018 yılında DEAŞ'ın Suveyda'daki Dürzilere saldırarak 200'den fazla kişiyi öldürmesinin ardından, Bedeviler DEAŞ’la iş birliği yapmakla suçlandı.

fghyj
Suveyda vilayetindeki Serraye ailesinin evinin duvarı, 2025 yılının temmuz ayında şehirde yaşanan mezhepsel şiddet olaylarının ardından kurşun delikleriyle doldu. (Arşiv – Reuters)

Suveyda'daki bir aşiret, kontrol noktası kurup bir Dürzi'nin eşyalarını aldığında gerginlik arttı ve bu olay saldırı ve kaçırma olaylarının birbirini izlemesine yol açtı. Ancak gerginlikler bundan önceki süreçte de artıyordu. El-Kafr kasabasından kaçan ve güvenliğinden endişe duyduğu için ismini vermek istemeyen bir bedevi, kardeşinin 2018 yılında fidye talep eden İslamcı bir harekete bağlı silahlı bir grup tarafından kaçırıldığını söyledi. Çatışmaların patlak vermesinden bir gün önce, 12 Temmuz'da, Şeyh el-Hicri'ye bağlı bir grup silahlı adamın ailesinin evini ziyaret ettiğini, babasını tehdit ettiğini ve evin mülkiyetinden vazgeçtiğini belirten bir belgeyi imzalamaya zorladığını belirtti. “Tüm Dürziler kötü değil. Bazıları bize yardım etti, ama aralarında kötü militanlar da var. Devlet bir çözüm bulmazsa, haklarımızı kendimiz koruyacağız” ifadelerini kullandı.

Öldürülen iki kardeşin annesi es-Sayyad, intikam alma arzusunu dile getirerek, “Hükümetin onlara (Dürzi milislere) oğluma yaptıklarının aynısını yapmasını istiyorum” dedi.

Haid, “Gruplar arasındaki gerginlikler zamanla çözülebilir, ancak şu anda Şam ile Suveyda arasındaki daha büyük siyasi sorunların gölgesinde kalıyor. Bu farklılıkları aşmak için samimi bir diyalog kurulmadan yerel çatışmaların nasıl çözülebileceğini hayal etmek zor” şeklinde konuştu.


Kudüs'te bir otobüse düzenlenen saldırıda 7 İsrailli öldü, 12 kişi yaralandı

Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)
Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)
TT

Kudüs'te bir otobüse düzenlenen saldırıda 7 İsrailli öldü, 12 kişi yaralandı

Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)
Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)

İsrail medyası bugün, Kudüs yakınlarındaki Ramot yerleşim birimi kavşağında meydana gelen silahlı saldırıda 7 İsraillinin öldüğünü, 12 kişinin ise yaralandığını bildirdi.

fgthy
Saldırıya uğrayan otobüs (Reuters)

İsrail Kanal 12 televizyonu, çok sayıda İsrail askerinin olay yerine gittiğini bildirirken, İsrail Acil Durum Servisi ise yaralıların bir kısmının durumunun ciddi olduğunu açıkladı.

hyjuık
Olay yerinden çekilen bir videodan alınan ekran görüntüsü (Times of Israel)

İsrail polisi, ‘Kudüs'te bir otobüse ateş açarak bazıları ağır olmak üzere birkaç kişinin yaralanmasına neden olan iki silahlı saldırganın etkisiz hale getirildiğini’ bildirdi. İsrail Ordu Radyosu, Şin-Bet'in soruşturma sonuçlarına göre ‘iki saldırganın otobüse binip ateş açtığın’ aktardı. Radyo, saldırganların Doğu Kudüs sakinleri olduğunu belirtti.

ty
Kudüs'teki olay yerine çok sayıda polis memuru sevk edildi. (AP)

İsrail Kanal 12 televizyonu, Kudüs saldırısının faillerinin Batı Şeria'daki Ramallah kentinden geldiğini bildirdi. Görgü tanıkları, faillerden birinin trafik polisi kılığına girerek otobüse bindiğini ve yakın mesafeden saldırıya başladığını söyledi.

dfrgthy
İsrail polisi ve acil durum ekipleri, Kudüs'teki silahlı saldırının geçekleştiği olay yerinde çalışıyor. (EPA)

Silahlı saldırının ardından Kudüs'e giriş ve çıkışlar ile Batı Şeria ve Kudüs arasındaki geçişler kapatıldı ve güvenlik kordonu oluşturuldu.

Bu bağlamda, Filistin İslami Cihat Hareketi'nin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri yaptığı açıklamada şunları söyledi: “İşgal altındaki Kudüs'te gerçekleştirilen kahramanca silahlı saldırıyı kutluyoruz. Bu saldırı, Siyonist düşmanın Batı Şeria, Gazze Şeridi ve işgal altındaki Kudüs'te Filistin halkına karşı sürdürdüğü suçlara karşı doğal ve meşru bir tepkidir.”

Hamas tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadeler yer aldı:

“İşgal altındaki Kudüs'ün kuzeyindeki Ramot yerleşim birimi kavşağında iki Filistinli direnişçinin gerçekleştirdiği kahramanca operasyonu takdir ediyoruz. Bu operasyonun, işgalin suçlarına ve halkımıza karşı yürüttüğü yok etme savaşına doğal bir tepki olduğunu ve Gazze şehrini işgal edip yok etme ve Mescid-i Aksa’yı kirletme planlarının cezasız kalmayacağına dair açık bir mesaj olduğunu yineliyoruz. İşgal altındaki Batı Şeria'daki gençlerimizin kararlılığını ve direnişini büyük bir değer olarak görüyoruz. Kararlı halkımızı, işgal ve yerleşimcilerle çatışmalarını artırmaya, işgal ordusuna ve güvenlik ve askeri önlemlerine karşı çıkmaya, halkımızı ve kutsal mekanlarımızı desteklemeye ve işgalden kurtulma ve özgürlük hakkımızı savunmaya çağırıyoruz.”