"OHAL hükümeti" mi "savaş hükümeti" mi "geçici hükümet" mi?.. Sudan'ı hangi hükümet bekliyor?

Gözlemciler çatışmaların uzamasından ya da Libya senaryosuna doğru gidişten endişe ediyor

Hartum hâlâ karşılıklı bombalamaların etkisi altında (AFP)
Hartum hâlâ karşılıklı bombalamaların etkisi altında (AFP)
TT

"OHAL hükümeti" mi "savaş hükümeti" mi "geçici hükümet" mi?.. Sudan'ı hangi hükümet bekliyor?

Hartum hâlâ karşılıklı bombalamaların etkisi altında (AFP)
Hartum hâlâ karşılıklı bombalamaların etkisi altında (AFP)

Cemal Abdulkadir el-Bedevi

Sudan'da mevcut hükümete alternatif olarak geçici bir hükümet kurma eğiliminin ortaya çıkmasından bu yana ülke sahnesindeki birçok siyasi aktörün itirazları ve uyarıları devam ediyor.

Mevcut koşullar altında böyle bir hükümet kurmanın savaşın uzamasına yol açabileceğinden endişe ediliyor.

Sudanlı resmi kaynaklara göre, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan, önümüzdeki günlerde ilan edilmesi beklenen geçici hükümetin özelliklerinin belirlenmesi için siyasi ve askeri liderlerle istişarelerde bulunmak üzere Port Sudan'daki yeni karargahından yola çıkacak.

Sudanlıları mevcut savaşın zirvesinde hangi hükümet bekliyor?

Olağanüstü hal hükümeti mi, geçici hükümet mi yoksa savaş hükümeti mi?

Sudan'ı hangi görevler bekliyor ve siyasi güçlerin bu konudaki çekinceleri neler?

Savaş hükümeti mi, geçici hükümet mi?

Sudan üniversitelerinde hükümet yönetimi alanında ders veren uzman akademisyen Abdullah ez-Zübeyr, Sudan'da mevcut duruma göre, geçici hükümet de dahil olmak üzere üç tür hükümetin seçenekler arasında olduğunu söyledi. 

Zübeyr, "Geçici hükümetin yetkileri sınırlıdır. Misyonu ülkenin koşullarını ve şartlarını idareyle sınırlıdır. Geçici hükümetin bakanı, bakanlığın bürokratik işleri ve teknik planlarıyla ilgili rutin görevleri yerine getirir. Bu bakımdan hayati veya radikal olmayan rutin kararlar alma hakkına sahiptir. Savaş hükümetine gelince, bu hükümet genellikle sınırlı sayıda bakandan oluşan bir hükümettir. Savaş koşulları ve durumlarında ortaya çıkar. Güvenlik sorumlulukları artar, bakanların çoğu ordudan, özellikle de eyaletlerdeki askeri valiler de dahil olmak üzere içişleri ve savunma bakanlığından gelir" dedi.

Ülkede yakında kurulacağına dair güçlü söylentiler olan olağanüstü hal hükümeti hakkında ise Zübeyr, şunları söyledi:

Normal koşullar altındaki doğal bir hükümet ile bir savaş hükümeti arasında orta yol olarak tanımlanabilir. Bu hükümette bakanların sayısı da sınırlıdır, ancak geçici hükümetten daha geniş ve daha büyük yetkilere sahiptir. Olağanüstü hal hükümeti genellikle kalkınma konularına ve kamu hizmetlerine odaklanır.  Olağanüstü hal ve savaş hükümetleri askeri ve güvenlik işlerine odaklanır.

Olağnaüstü hal hükümeti

Eyaletlerde ve bölgelerde askeri yöneticilerin olmasını, ülkenin büyük bir kısmının yaşadığı güvenlik koşulları ve kırılganlıkların bir sonucu olarak gören Abdullah ez-Zübeyr, ülkenin bu aşamada gerçekten bir olağanüstü hal hükümetine ihtiyaç duyabileceğine inanıyor.

Ayrıca Zübeyr'e göre merkezi hükümet düzeyinde dahi sınırlı sayıdaki bir olağanüstü hal hükümetine ciddi şekilde ihtiyaç duyuluyor.

Hükümet yönetimi alanında uzman akademisyene göre olağanüstü hal hükümeti mümkün olduğu kadar savaş hükümetine yakın bir yaklaşımla faaliyet gösteriyor ve yetkilerinin çoğunu kalkınma ve yeniden yapılanma konularına yoğunlaştırıyor. 

Zübeyr, "İç isyanların yaşandığı ülkelerin çoğu, esas olarak sivil yaşamı canlandırmaya çalışan olağanüstü hükümetler kurma eğiliminde. Bu hükümetler ayrıca savaş meselelerinin askeri yönünü de ihmal etmiyorlar. Savaştan doğrudan etkilenmeyen 15 civarında Sudan vilayeti var ancak bunlar Hartum'dan kaçanlara barınma ve hizmet sağlama konusunda büyük bir yük taşıyorlar ve büyük baskı altındalar. Rollerini yerine getirebilmeleri için yönetimleri büyük reformlarla olmasa da güçlendirilmeli ve sağlamlaştırılmalı" diye konuştu.

Sudanlı ekonomi işleri uzmanı Muhammed el-Nayer, bu aşamada ülkenin doğrudan bağımsız yetkilere sahip bir geçiş hükümetine gitmesinin daha uygun olduğuna inanıyor.

Nayer, "Böyle bir hükümet parti, bölge veya kabile bağlantıları ne olursa olsun nitelik, yeterlilik ve ulusal çıkarları korumayı benimser. Böyle bir hükümet, insanların geçimiyle ilgili belirli görevlere göre ülkeyi yönetmek ve geçiş döneminin sonunda özgür ve adil genel seçimlerin koşullarını hazırlamakla görevlidir" ifadelerini kullandı.

Partileri reddetmenin sırrı

Nayer, geçiş dönemi ile seçimler arasında bir ara aşama olması nedeniyle, prensipte aynı fikirde olmasalar da partilerin bağımsız yetkilere sahip hükümet modelini reddetmelerine şaşırdığını ifade ediyor.

Darbenin hemen ardından 2019'da bağımsız, yetkin bir hükümet kurulmuş olsaydı ülkenin şu anki noktaya gelmeyeceğini kaydeden Nayer, şöyle devam etti:

Şu anda eğilim bir geçici hükümet veya olağanüstü hal hükümeti kurma yönünde. Bu savaşın süresinin gerçekten uzun olacağı varsayımı altında kabul edilebilir görünebilir, çünkü olağanüstü hal hükümetinin gereksinimleri bu durumda savaşla ilgili konuların ele alınması açısından çok önemli. Ancak ordudan gelen bilgiler savaşın sona ermek üzere olduğunu ve daha fazla sürmeyeceğini ortaya koyuyor. Bu yalnızca bir veya iki ay sürecek bir olağanüstü hal hükümetine gerek olmadığı anlamına geliyor.

"Bir sonraki aşama geçiş hükümeti olmalı" diyen Nayer, "Bu hükümetin kurulmasından önce Egemenlik Konseyi ve mevcut hükümetin feshedilmesi de dahil olmak üzere anayasal düzenlemelerle önemli kararlar alınmalı. Bağımsız yetkilere sahip bir hükümet atanmalı. Bu hükümetin en önemli görevleri; üretim sürecini canlandırmak amacıyla kaynakları harekete geçirmek ve kontrol etmek, insanların ekonomik ve yaşam koşullarını iyileştirmek için ithalatı azaltmak ve temiz ve adil seçimler düzenlemek olmalı" dedi.

Sudanlı ekonomi işleri uzmanı Muhammed el-Nayer, bugünlerde ulusal para biriminin döviz kurundaki gözle görülür düşüşünü ülkenin içinde bulunduğu savaş koşullarına bağladı.

Nayer, "Savaş bittiğinde bu düşüşün azalması bekleniyor. Hükümet ekonomik tedbirler ve istikrara yönelik tedbirler almalı" şeklinde konuştu.

Bölünmenin güçlendirilmesi

Ayrıca, Sudan Devrimci Cephesi'nin resmi sözcüsü Usame Said, mevcut hükümet gibi bir hükümetin kurulması yönünde ilerlemenin siyasi bölünmeleri güçlendireceği ve hükümet ile ordu liderliğiyle arasındaki uçurumu derinleştireceği konusunda uyarıyor.

Said, "Bu aynı zamanda savaşı durdurma çabalarını da sekteye uğratacaktır. Totaliter rejimler altında iktidara bağlı gruplarla ittifak kuran eski rejime bağlı gruplar var. Bunlar görkemli Aralık Devrimi'nin gündemini tamamlamaya çalışan tam bir sivil otoriteden doğacak herhangi bir siyasi çözüme giden yolu kapatmak amacıyla, ordu komutanını olağanüstü hal veya geçici hükümet kurmaya ikna etmeye çalışıyor" diye konuştu.

Devrimci Cephe sözcüsü, siyasi çözüm beklentisiyle kurulacak herhangi bir hükümetin doğrudan Libya senaryosuna kapı aralayacağı uyarısını yineledi.

Said, "Port Sudan'da bir hükümet ve Hızlı Destek Kuvvetleri'nin kontrolünde başka bir hükümet olacak ve bu ulusal birliğin çıkarına olmayacak. Şu anda doğru olan, savaşın durdurulmasına öncelik verilmesi, yardımların ulaştırılması, savaş kalıntılarının ortadan kaldırılması için insani koridorların açılması ve Sudan'daki savaşların kökenlerini ve nedenlerini ele alan adil temeller üzerinde devleti yeniden inşa edecek yeni bir ulusal proje üretmek amacıyla kapsamlı bir Sudan diyalogu başlatılmasıdır" dedi.

Said, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ulusal diyalog, ulusal yeterliliklerden oluşan sivil otorite tarafından üstlenilen bir kalkınma ve büyüme projesi üretecektir. Bu otoritenin başlıca görevleri arasında güvenlik ve istikrarı sağlamak, savaşta yıkılanları yeniden inşa etmek ve Sudan'da özgür ve adil seçimlerin yapılmasına hazırlık yapmak yer alıyor.

Destekçiler ve rakipler

Cibril İbrahim'in liderliğini yaptığı Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi, siyasi ve sivil güçlerin geçiş dönemini tamamlamak için anayasal düzenlemeler üzerinde anlaşmaya varana kadar, devletin iş çarkını yürütecek bir geçici hükümet kurmanın gerekliliğine vurgu yaptı.

Hareket konuya ilişkin açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Askeri, insani ve siyasi konuları ele alan bir müzakere sürecinin başlatılması için gerekli ortamı yaratmak amacıyla savaşı sona erdirmenin bir yolu olarak derhal ateşkes çağrısında bulunuyoruz. Hızlı Destek Kuvvetleri'nin vatandaşların evlerini boşaltmasıyla başlayan savaşın sona ermesi için bir yol haritası belirlenmeli. İhlaller ve insan hakları konuları hariç, savaşta tarafsızız. Sivillerin öldürülmesi ya da onurlarının zedelenmesi, para hırsızlıkları ve konut ve kamu tesislerinin işgallerini kınıyoruz.

Sudan'daki ana muhalefet koalisyonu Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) Sözcüsü Yasir Arman, geçici hükümet kurma eğilimini eleştirerek şunları söyledi:

Bir grup kalıntı, timsah, kurt, deve ve şişman kedi, savaşı uzatmak ve kamu parasını yağmalamaya devam etmek için Port Sudan'daki Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı'nın geçici bir hükümet kurmasını bekliyor. Geçici bir hükümet eski rejimin kalıntılarından oluşan bir hükümet olacak. Bu da savaşın uzamasına ve kamu parasının yağmalanmasının devam etmesine yol açacak. Bu durum Sudan halkının çıkarlarına hizmet etmemektedir.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Malik Agar, Sudan'daki durumun devlet işlerini yürütecek bir hükümetin kurulmasını gerektirdiğini söyledi.

Agar, "Öncelikli olarak önümüzdeki dönemde Sudan'daki savaşın durdurulmasına yönelik yol haritası desteklenmeli. Ülkeyi bu duruma getiren şey Sudan devlet yapısının başarısızlığı" diye konuştu.

Başbakan Abdullah Hamduk'un 25 Ekim 2021 darbesiyle devrilmesinden bu yana hükümet anayasal düzlemde başkansız kaldı.

Ülkede ayrıca Cuba Barış Anlaşması'nı imzalayan silahlı hareketlerin temsilcisi 7 bakan bulunuyor. Vekiller ise diğer bakanlıkların görevlerini yönetmekle görevlendirdi.

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında Nisan ortasında savaşın başlamasıyla birlikte, devletin hakimiyeti çöktü ve Sudan yaşamının çeşitli yüzlerinde, özellikle de Hartum'da ve savaşla bağlantılı eyaletlerde resmi varlığın bazı yönleri ortadan kalktı.

Hükümetin performansı, başkent Hartum'dan ayrılarak Kızıldeniz Eyaleti'nin merkezi Sudan Limanı'na taşınmasının ardından önemli bir düşüşe tanık oldu.

Independent Arabia - Independent Türkçe



İsrail'in Katar'a saldırısı: Netanyahu, Trump'ın dikkati çeken olumsuz tutumuyla sınırlarını test ediyor

Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
TT

İsrail'in Katar'a saldırısı: Netanyahu, Trump'ın dikkati çeken olumsuz tutumuyla sınırlarını test ediyor

Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)

Brian Katulis

İsrail'in bu hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik sürpriz saldırısı, Trump yönetiminin ikinci döneminin Gazze’deki savaşı sona erdirme hedefini büyük ölçüde gerçekleştiremediğinin en son göstergesi oldu.

Saldırıdan üç gün sonra perşembe günü öğleden sonra konuşan ABD Başkanı Donald Trump, diplomatik bir çözüm için belirsiz bir umut dile getirerek “İsrail'in Katar'a saldırısının, rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'de ateşkes için yürütülen müzakereleri etkilememesini umuyorum. Rehinelerin serbest bırakılmasını ve bunun bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump yönetiminin Ortadoğu'ya yaklaşımının en tuhaf yönlerinden biri, Gazze'deki savaşa verdiği tepkinin çarpıcı pasifliği oldu. ‘Pasiflik’ kelimesi, birçok kişinin Trump ile ilişkilendireceği bir kelime olmasa da bu durum kısmen Beyaz Saray'dan hemen her gün yapılan çılgın hızdaki açıklamalar ve eylemlerden kaynaklanıyor.

“İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlanmasını engelliyor. Trump, bu hedefe ulaşmak için benzersiz bir gayretle çalışıyor.   

Trump, Gazze Şeridi'nin tamamen ABD’nin kontrolü altına alınması ve pitoresk (resimsi) bir ‘Gazze Rivierası’ kurulması gibi, dünyanın dikkatini çeken provokatif açıklamalar yapmaya özen gösteriyor. Öte yandan Trump, geçtiğimiz haziran ayında İran'a yapılan ani saldırı ve bu ay Venezuelalı uyuşturucu kaçakçılarına yönelik saldırı gibi hedefli açıklamalara benzer gösterişli tedbirlerle öne çıkıyor. Ancak bu hamleleri, bu alanların herhangi birinde kalıcı sonuçlar doğuracak tutarlı bir stratejik yaklaşımla karıştırmamalıyız.

Trump, İsrail-Filistin cephesinde ise İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve çatışmanın sona ermesi konusundaki beklentileri yükseltti. Ancak, İsrail'in öngörülemez eylemleri bir yandan bölgeyi istikrarsızlaştırırken diğer yandan sahada istediği gibi hareket etmesine olanak tanıdı. İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlamasını engelliyor. Oysa Trump bu hedefe ulaşmayı çok istiyor. Ancak şimdiye kadar ABD'nin Arap-İsrail sorununa yönelik politikasında stratejik bir değişiklik olmadı.

Yüksek ses, küçük sopa

Bu durum, ABD’nin eski başkanlarından Theodore Roosevelt'in ünlü sözü “Yumuşak konuş, sert davran” ile özetlenebilecek dış politika ilkesiyle tam bir tezat oluşturuyor. İsrail'in 9 Eylül'de Katar'daki Hamas yetkililerine yönelik eşi görülmemiş saldırısı, NATO dışında, bölgedeki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapan önemli bir ABD müttefikinin, başta İsrail olmak üzere bölgesel aktörlerin, Trump yönetiminin birçok açıdan kenarda durduğu bu bölgenin dinamikleri üzerindeki etkisinin boyutunu gösteriyor.

Trump, ocak ayında ikinci dönemi için göreve başladığında ateşkes anlaşması imzalamak ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak gibi güçlü bir başlangıç yapmasına rağmen, o zamandan beri odak noktasını kaybetti. Sosyal medyada paylaştığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Gazze’de hayali bir sahilinde rahat bir şekilde görünen tuhaf yapay zeka tarafından üretilmiş video, birçok kişiyi şaşırttı ve özellikle de göreve başlamadan önce ulaştığı ateşkes anlaşmasının uygulanmasını sağlamak için yeterli baskı uygulamamış olması nedeniyle endişelendirdi.

İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını engelliyor.

Kahire'de geçtiğimiz mart ayında düzenlenen Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi, Gazze'nin uzun vadede yeniden inşası ve kalkınması için taahhütler içeren ayrıntılı bir plan ortaya çıktı ve Filistin devletinin kurulması taahhüdü teyit edildi. Ancak Trump'ın ekibi bu fikirleri görmezden geldi ve bununla anlamlı bir şekilde ilgilenmedi. İsrail, müzakerelerde Hamas'a baskı uygulamak amacıyla, askeri harekatını yeniden başlatarak ve insani yardımı kesmek de dahil olmak üzere Gazze'ye boğucu bir abluka uygulayarak mart ayında ateşkesi sona erdirdi.

Trump yönetimi, Gazze'deki insani durum daha da kötüleşince Gazze İnsani Yardım Vakfı’nı (GHK) kurdu. Bu vakıf, Filistinlilerin ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yardım almayı bekleyen en az bin kişinin ölümüne yol açan kusurlu bir yardım mekanizmasıydı. Belki de çok daha fazlası. Bu arada Trump, ekibinin yeni bir ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için bir anlaşma sağlayacağına dair ara sıra açıklamalar yaptı. Hatta Katar ve Mısır gibi arabulucular aracılığıyla değil, doğrudan Hamas ile görüşmek gibi alışılmadık bir adım attı.

fvghyju
İsrail'in Katar'ın Doha kentinde Hamas liderlerine düzenlediği saldırının ardından hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Ancak, tüm bu adımlar ateşkesin sağlanmasına yetmedi. Bu çatışmayı sürdürülebilir bir şekilde sona erdirmek için tutarlı bir diplomatik çerçeve bulunmadığından, İsrail'in askeri operasyonu devam ediyor. Trump'ın bir gün içinde bunu başarabileceğine dair vaatlerine rağmen, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında barış anlaşmasına varamaması ile bu durum arasında birçok yönden bazı paralellikler var. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın savaşı sona erdirme çabalarını görmezden gelmeye devam ederken, Netanyahu da aynı şeyi yapıyor ve Trump'ın sınırlarını ve bu süreçte onu ne kadar zorlayabileceğini test ediyor. Trump'ın birçok önemli dış politika meselesinde öngörülemez ve dikkat dağıtıcı diplomasisinin sonuçsuz kaldığı herkesçe biliniyor.

Güçlü liderlik ve ortaklarla yakın iş birliği olmadan İsrail mevcut yolunda ilerlemeye devam edecek gibi görünüyor.

Eksik unsurlar

Bu konuda daha iyi sonuçlar elde edilmesine katkıda bulunabilecek iki önemli unsur eksik. Bunlardan birincisi, barışa yol açacak kalıcı bir ateşkes için güvenilir bir formül ve vizyon geliştirmeyi amaçlayan ABD'nin diplomatik liderliğine geri dönülmesi. Bu unsur, daha tutarlı bir stratejik odaklanma ve bu sorunları ele almak için ABD yönetimi içinde özel bir ekip gerektirir, ancak bunların hiçbiri ufukta görünmüyor.

İkinci unsur ise İsrail ile resmi ilişkileri olan Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fas gibi Arap ülkelerinden ortakların yanı sıra İsrail'e ihtiyaç duyduğu güvenceyi sağlayacak şekilde Filistinlilere diplomatik, ekonomik ve güvenlik desteği sağlayabilecek olan Suudi Arabistan, Katar ve Umman gibi ülkelerle daha yakın iş birliği içinde çalışmaktır.

Bu iki unsur, yani güçlü liderlik ve ortaklarla yakın iş birliği, eksik olduğunda İsrail mevcut yolunda ilerlemeye devam edecek ve Trump yönetimi Ortadoğu'da barışa ulaşma hedefinden uzak kalacak.


Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
TT

Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, Gazze Şeridi'nde gerginliğin artması ve İsrail'in Hamas liderlerini hedef alan Doha saldırısının ardından müzakerelerin durması üzerine İsrail'i ziyaret etmesi bekleniyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlara göre, bu ziyaret iki olası senaryo barındırıyor: Ya ‘Gazze Şeridi'nde ateşkes konusunda ciddi görüşmeler yapılmayacak’ ya da ‘yıl sonuna kadar savaşın sona ermesi ve sınırlı bir ateşkesin kabul edilmesi ele alınacak’.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott'a göre Rubio’nun İsrail ziyaretinin amacı, Gazze şehrinin kontrolünü ele geçirmeyi de içeren İsrail'in yeni operasyonundaki ‘operasyonel’ hedeflerini görüşmek. Pigott ayrıca, bu ayki Birleşmiş Milletler (BM) toplantısına atıfta bulunarak, Rubio’nun, ‘Hamas terörizmini ödüllendiren Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması da dahil olmak üzere, İsrail karşıtı hareketlerle mücadele etme taahhüdünü yineleyeceğini’ bildirdi.

Pigott'a göre, Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile New York'ta yaptığı görüşmenin hemen ardından gerçekleşen bu ziyarette Rubio, ‘ABD'nin İsrail'in güvenliğine olan bağlılığını vurgulayacak ve Hamas'ın bir daha Gazze Şeridi'ni yönetmemesini ve tüm rehinelerin geri dönmesini sağlamanın gerekliliğini ifade edecek.’

İsrail'in planladığı ‘gönüllü göç’ konusu, Rubio'nun İsrail ziyareti sırasında, Filistinlileri kabul edecek birkaç ülkeyle yapılan görüşmelerin bir parçası olarak gündeme getirilecek.

Arap ve uluslararası toplum tarafından reddedilen yerinden edilmeye dayalı plan, İsrail güvenlik birimleri tarafından Binyamin Netanyahu'ya sunuldu. İsrail'in Kanal 12 televizyonunun cuma günü yayınladığı habere göre söz konusu plan, Gazze Şeridi sakinlerinin önümüzdeki aydan itibaren hava ve deniz yoluyla Gazze Şeridi'nden ayrılmalarına izin veriyor.

Rubio ve Netanyahu arasındaki görüşmeler, İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee'nin dün Gazze şehrinin bazı bölgelerinin tahliye edileceğini duyurmasının ardından gerçekleşti. Adraee, ordunun tahminlerine göre Gazze şehrinin çeyrek milyondan fazla sakininin kendi güvenlikleri için şehirden ayrıldığını belirtti ve Hamas'ı yenilgiye uğratmakta kararlı olduklarını vurguladı.

fgthyju
Nuseyrat Mülteci Kampı yakınlarındaki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru giden Filistinlileri izleyen bir adam (AFP)

Amerikalı stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman'a göre, Rubio'nun İsrail'e gelişi daha acil bir soruyu gündeme getiriyor: “Washington ateşkes için zemin mi hazırlıyor, yoksa başka taktikler için siyasi koruma mı sağlıyor?”

Tsukerman, “Rubio'nun gündemindeki acil konu, her iki tarafın da zafer olarak pazarlayabileceği sınırlı bir ateşkes için bir çerçeve sağlamak… Bu, İsrail'e Gazze şehri içinde ve dışında büyük ölçekli operasyonları durdurmak için net parametreler belirlemesi konusunda baskı yapmak ve Katar'daki Hamas müzakerecilerinden rehineler ve insani koridorlar konusunda garantiler almak anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Tsukerman'a göre Rubio'nun, Netanyahu'ya kişisel olarak baskı uygulayarak iç siyasi talepler ile Washington'un savaşı uluslararası alanda kararlı ve sorumlu olarak sunulabilecek şartlarla sona erdirme stratejik ihtiyacını dengelemesi bekleniyor.

Bu nedenle Tsukerman'a göre Rubio'nun ziyareti, sadece mevcut çatışmaları sona erdirmekle kalmayıp, Washington ve en yakın müttefikleri için elverişli koşullar altında ‘ertesi gün’ için siyasi sistemin ilk bölümlerini yazmayı da amaçlıyor. Tsukerman, ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘savaş için siyasi bir zaman sınırı belirlediğini ve bunun 2026 ABD seçim yılına kadar sürmesine izin verilemeyeceğini’ vurguladığını belirtti.

Öte yandan Filistinli siyasi analist Dr. Abdulmehdi Mutava, Rubio'nun İsrail ziyaretinin Gazze ateşkesi ile hiçbir ilgisi olmadığına inanıyor. Çünkü bu konudan ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff sorumlu. Mutava, ziyaretin Filistinlilerin yerinden edilmesine ilişkin düzenlemelere ve Başkan Donald Trump'ın Netanyahu'nun Gazze'yi işgalini tamamlamasına itiraz etmediğinin teyit edilmesine odaklanacağını düşünüyor. Ancak İsrail ve ABD kaynaklarından sızan bilgilere göre, bunun için belirlenen en uzun süre bu yılın sonu.

Mutava, ABD – İsrail koordinasyonunun, Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona ermesinden sonraki gün için, özellikle Hamas'ın silahsızlandırılması için net bir plan olduğunu doğruladığını ve bu nedenle ateşkes çağrısının şu anda dikkate alınmayabileceğini ifade etti.

dfty
İsrail hava saldırıları sonrası Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)

Uluslararası arena, Arap ülkeleri ve İslam dünyası Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması konusunda kararlılığını sürdürüyor. Ürdün Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Bakan Eymen es-Safadi ve İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper'ın yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi'nde kalıcı ve kapsamlı bir ateşkesin sağlanması için çabaların yoğunlaştırılması gerektiğini yinelediklerini duyurdu.

Ürdün ve Birleşik Krallık'ın bu tutumu, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanlarının 9 Eylül'de Doha'ya yapılan İsrail saldırısının ‘müzakere yoluyla bir anlaşmaya varılmasına ciddi bir tehdit oluşturduğunu’ belirten ortak açıklamalarının ertesi günü geldi. Söz konusu açıklamada şöyle denildi: “Katar ile dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyor ve İsrail ile Hamas arasındaki arabuluculuk çabalarında Katar'ın oynamaya devam ettiği önemli rolü tam olarak destekliyoruz.”

Üç ülke, ‘sivil halkın kitlesel göçüne, sivil kayıplara ve hayati altyapının tahrip olmasına neden olan İsrail'in Gazze şehrindeki askeri operasyonlarının derhal durdurulması’ çağrısında bulundu.

Mutava, Washington'un ısrar ettiği tek çözümün, İsrail'in herhangi bir anlaşmadan geri adım atmaması için, gelecekte Hamas'ın yokluğu ve uluslararası güçlerin varlığıyla birlikte, Başkan Trump'ın kapsamlı bir anlaşma önerisini kabul etmek olduğunu düşünüyor. Mutava, İsrail operasyonlarına devam ettiği sürece bu çözümün gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu ve bu nedenle savaşı sona erdirmek için acil bir müzakere veya anlaşma olmadığını belirtti.

Çatışmanın yıl sonuna kadar devam edeceğini düşünen Tsukerman sözlerini şöyle noktaladı: “İsrail'in operasyonlarını ABD'nin stratejik çıkarlarıyla uyumlu hale getirmek ve Trump'a siyasi bir zafer kazandırmak, hem yurt içinde hem de yurt dışında yankı uyandıracaktır.”


Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a konuştu: Doha Zirvesi, Katar'ın yalnız olmadığına dair bir mesaj

Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)
Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)
TT

Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a konuştu: Doha Zirvesi, Katar'ın yalnız olmadığına dair bir mesaj

Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)
Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)

Arap ve İslam ülkelerinin dışişleri bakanları, bugün Katar'ın başkenti Doha'da bir araya gelerek, İsrail'in Doha'ya yönelik saldırısıyla ilgili bir karar taslağını görüşecekler. Bu toplantı, yarın Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenecek olağanüstü Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde liderlere sunulmak üzere hazırlık niteliğinde.

Bu gelişme, zirveye katılan ülkelerin dışişleri bakanları arasında, resmi toplantılar başlamadan önce bölgesel ve uluslararası gelişmelerle ilgili tutumları koordine etmek için temasların devam ettiği bir dönemde gerçekleşti.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, “Zirvenin toplanması, Katar'ın yalnız olmadığı ve Arap ve İslam ülkelerinin onun yanında olduğu mesajını veriyor” dedi.

Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a yaptığı özel açıklamada, “İsrail saldırıları, ne yazık ki, uluslararası toplumun iki yıldır Gazze Şeridi'ndeki soykırım suçuna sessiz kalmasından ve işgalci liderlerin istedikleri her şeyi yapıp paçayı sıyırabilecekleri hissine kapılmalarından kaynaklanıyor. Bu talihsiz durumun sona erdirilmesi gerekiyor. Zira böyle devam ederse uluslararası hukukun çöküşünün bedelini hepimiz ödeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Katar Haber Ajansı (QNA), Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid bin Muhammed el-Ensari'nin dün yaptığı açıklamada, “Zirvede, pazar günü yapılacak dışişleri bakanları hazırlık toplantısı tarafından sunulan, İsrail'in Katar devletine yönelik saldırısı hakkında bir karar taslağı tartışılacak” dediğini aktardı. El-Ensari, ülkesinin ‘bölgedeki son gelişmeler ışığında yarın olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesine ev sahipliği yapacağını’ belirtti.

El-Ensari, ‘bu zamanda Arap Birliği – İİT zirvesinin toplanmasının birçok anlamı ve etkisi olduğunu, İsrail'in bir dizi Hamas liderinin konutlarını hedef alan alçakça saldırısı karşısında İslam dünyasının Katar ile dayanışma içinde olduğunu yansıttığını ve bu ülkelerin İsrail'in uyguladığı devlet terörizmini kategorik olarak reddettiklerini teyit ettiğini’ bildirdi.

Geçtiğimiz perşembe günü Katar, İsrail Hava Kuvvetleri’nin salı günü Hamas liderlerinin konutlarına düzenlediği ve Körfez, Arap ve uluslararası ülkeler ve kuruluşlar tarafından kınanan saldırıyı görüşmek üzere acil bir Arap Birliği – İİT zirvesi düzenleneceğini duyurdu.

Zirvede, durumun yansımaları ve bölgenin daha fazla çatışmaya sürüklenmesini önlemek için atılması gereken adımlar tartışılacak. İran, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın zirveye katılacağını doğrularken, Irak da Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin katılacağını doğruladı. Türkiye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yarın Doha'yı ziyaret edeceğini açıkladı.

dfrgty
Geçtiğimiz mayıs ayında Bağdat'ta düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde çekilen hatıra fotoğrafı (Arap Birliği)

Bölge ülkeleri arasındaki ‘ortak koordinasyon’ kapsamında, Doha'da düzenlenecek olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesi öncesinde Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Suudi Arabistanlı mevkidaşı Prens Faysal bin Ferhan, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ve Pakistanlı mevkidaşı Muhammed İshak ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın dün yaptığı resmî açıklamaya göre, görüşmelerde ‘mevcut durumun değerlendirilmesi’ ele alındı ve bölgenin karşı karşıya olduğu ciddi siyasi ve güvenlik sorunları ile son olayların yansımalarıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda görüş alışverişinde bulunuldu. Bakanlar, ‘bölgedeki bu tehlikeli dönemde İslam ülkeleri arasında dayanışmanın önemi ve İslam dünyasının çıkarlarını gerçekleştirmek ve bölgenin güvenliği ve istikrarına katkıda bulunmak için siyasi, diplomatik ve ekonomik alanlarda koordinasyonu sürdürmenin gerekliliğini’ vurguladılar.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi Üyesi Muhammed Hicazi, ‘zirvenin, uluslararası toplum tarafından kınanan İsrail'in Katar'a saldırısının ardından çok tehlikeli ve hassas bir dönemde gerçekleştiğini’ vurguladı. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin ‘benzeri görülmemiş bir oturumda’ saldırıyı kınadığını belirtti.

Şarku'l Avsat'a konuşan Hicazi şu ifadeleri kullandı: “Zirvenin gündeminde birçok madde yer alacak, bunların başında İsrail'in Katar'a saldırısı geliyor. Ayrıca iki devletli çözüme bağlılık teyit edilecek ve Filistinlilerin yerinden edilmesi bölgesel istikrarı tehdit ettiği gerekçesiyle reddedilecek. Zirve, uluslararası topluma bir mesaj gönderecek ve İsrail'in Filistin halkını sistematik olarak yerinden etmesini reddettiğini vurgulayacak.”

BM Güvenlik Konseyi cuma günü, İsrail'in Katar topraklarına yönelik saldırısını kınadı ve İsrail'in adının anılmadığı bir açıklamada, üyelerinin ‘önemli bir arabulucu olan Doha'ya yönelik saldırıları kınadıklarını’ belirtti.

Hicazi, zirvede, ‘bölgesel iş birliği ve güvenlik için ortak bir vizyon üzerine Suudi Arabistan - Mısır girişimi temelinde Arap Birliği tarafından yayınlanan son kararın tartışılacağını’ beklediğini belirtti. Hicazi ayrıca, zirvenin ardından, bölgedeki bölgesel güvenlik ve iş birliğinin temellerini ve ilkelerini belirleyen bir siyasi deklarasyon yayınlamak amacıyla sınırlı toplantılar ve yürütme düzeyinde başka toplantılar yapılacağını beklediğini ifade etti.

efrt
Geçtiğimiz salı günü Doha'da İsrail saldırısının ardından olay yerinden yükselen dumanı izleyen bir genç (AFP)

Arap diplomatik kaynaklar, Suudi Arabistan ve Mısır'ın girişimiyle Kahire'de düzenlenen son toplantıda Arap dışişleri bakanları tarafından kabul edilen bölgesel güvenlik ve iş birliği ortak vizyonunun, bölgedeki iş birliğinin temelini oluşturduğu ve bölgesel güvenliğin sağlanması için bir yol haritası çizdiği için zirveye katılan liderler tarafından tartışılacağını doğruladı.

Bu ayın başlarında Arap Birliği tarafından dışişleri bakanları düzeyinde kabul edilen bölgedeki güvenlik ve iş birliğine ilişkin ortak Arap vizyonu şu iki maddeyi içeriyordu: ‘İsrail'in Arap topraklarını işgaline son verilmesi için çalışılması gerektiğinin vurgulanması ve İsrail'in bazı Arap topraklarını işgalinin devam etmesi veya diğer Arap topraklarını işgal etme ya da ilhak etme tehdidinin varlığı göz önüne alındığında, bölge ülkeleri arasında iş birliği, entegrasyon ve bir arada yaşama için yapılan herhangi bir düzenlemenin kalıcı olacağına güvenilemeyeceği.’

Şarku'l Avsat'a konuşan Arap diplomatik kaynaklar, ‘zirvenin amacının İsrail'in ihlallerine ilişkin tutumları koordine etmek, son saldırıların ardından Katar ile dayanışmayı teyit etmek ve Katar ile Arap ve İslam dünyasının dayanışmasını ifade etmek, aynı zamanda İsrail'in uygulamalarını reddettiğini dünyaya duyurmak’ olduğunu belirtti.

Kaynaklar, Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman'ın ABD ziyareti ve ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinin sonuçlarına dayanarak, ‘İsrail'in uygulamalarına yönelik uluslararası ve Amerikan kınamalarının Arap ve İslam dünyasının tutumunu güçlendireceğini ve etkisini artıracağını, böylece işgalci devleti ihlallerini durdurmaya zorlayacak bir güç haline getireceğini’ ifade etti.

Trump, cuma günü New York'ta Katar Başbakanı’nı akşam yemeğine davet etti ve ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff da yemeğe katıldı. Yemek, Katar Başbakanı, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Beyaz Saray'da bir saat süren görüşmesinin ardından gerçekleşti.