Irak’ın eski Başbakanı İyad Allavi, Şarku'l Avsat'a konuştu: Saddam rejiminin ‘baltasıyla’ suikast girişimine uğradım

Allavi, Şarku'l Avsat'a Baas Partisi ile olan yolculuğunu, Saddam’ı ve işgal sonrası Irak’ı anlattı. (2)

TT

Irak’ın eski Başbakanı İyad Allavi, Şarku'l Avsat'a konuştu: Saddam rejiminin ‘baltasıyla’ suikast girişimine uğradım

Irak’ın eski Başbakanı İyad Allavi.
Irak’ın eski Başbakanı İyad Allavi.

Iraklı iki genç, 1970’li yıllarda Saddam Hüseyin’den ve onun ölüm güvenlik servisinden kaçmak için Irak'ı terk etti. Bu iki gençten biri, Saddam Hüseyin’in, kökünü kazımaya ant içtiği Dava Partisi’nin üyesi olan Nuri el-Maliki’ydi. İkinci isim ise Saddam'ın Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el-Bekir'in himayesinde Baas Partisi’nin tüm eklemlerini zorla kontrol altına almaya devam etmesi karşısında dehşete düşen Baas Partisi üyesi İyad Allavi idi. Maliki ve Allavi, daha sonra ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından ülkelerinde karşı karşıya gelecekti.

Nuri el-Maliki’nin başbakan olduğu 2010 yılında Başbakanlık Ofisi’nde kendisiyle faydalı bir görüşme gerçekleştirdim. Başbakanlık ofisinden ayrıldıktan sonra, Saddam sonrası Irak'ın, bulunduğu konumu öylece bırakıp gitmeyecek, hatta sadece silah zoruyla ayrılacak güçlü bir adam yetiştirdiği hissine kapıldım. Beni etkileyen ise Saddam’ın idam kararını imzalayan bu adamın, cellatların evinin yakınlarına taşıdığı Saddam’ın cenazesinin önünde durmasıydı. Maliki, kendisiyle gerçekleştirdiğim bir röportajda şunları söyledi:

​Ben Saddam'ın idam edilmesini istemiyordum. Çünkü bu onun kurtuluşu olacaktı.İşlediği suçlardan dolayı idama mahkum edilmesi onun için az bile.

der
Saddam ve rejiminde görev yapan üyelerin yargılandığı mahkemeden bir kare (Getty Images)

Diktatörlere örnek olacak şekilde aşağılanmış ve hakarete uğramış bir tutsak olarak kalması gerekirdi. Ama halk ve şehit aileleri onun idam edilmesini istedi. İdam edildikten sonra cenazesini bazı kardeşlerimin zorlayıcı ısrarıyla gördüm. Yarım dakika kadar naaşının önünde durdum ve ona ‘Seni idam etmenin ne faydası var? Bu, şehitleri ve yok ettiğin vatanı geri getirebilecek mi?’ dedim.”

O yıl Irak, yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili uzun süren bir kriz yaşadı. Maliki ikinci kez başbakan olmak istiyor ve eski başbakan Allavi, genel seçimlerin sonuçları çerçevesinde kendisinin bu yetkiye sahip olduğunu söylüyordu. Tam sekiz ay süren düelloyu İran'ın Maliki'ye verdiği açık destek ve ABD yönetiminin İran'ı yatıştırma konusundaki kararlılığı gibi birkaç nedenden ötürü Maliki kazandı. Bunun yanında Allavi, İran Devrim Muhafızları Örgütü’nün (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'nin kendisine verdiği tavsiyelere uymadı. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ın İran'a gitmesi tavsiyelerini de dinlemedi. Allavi, başbakanlık görevini almak için dış güçlere el açmayı reddetti.

Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, bahsi geçen liderlerle yaptığı görüşmelerde neler olduğunu anlatan Allavi, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden hakkında kullandığı sert ifadelerle Maliki'yi başbakanlık koltuğunda tutmak için yaptıklarını aktardı.

Laik Arap çizgisi

Irak’ın işgalinde İran’ın ABD ile birlikte rol oynadığını düşünen Allavi, İran’ın Irak’ın siyasetine yön verme hakkını tanımayı reddederek ‘Iraklı laik Arap’ çizgisini bozmadı. Aradan yıllar geçti ve Allavi, başbakanlık ve cumhurbaşkanı yardımcılığı görevlerini üstlenmesine, Temsilciler Meclisi’ndeki büyük bir parti bloğunun liderliğini yapmasına rağmen, İran'ı bir kez bile ziyaret etmedi. ABD ve İran dahil olmak üzere diğer ülkelerin Irak'ın iç işlerine müdahalelerini açıkça eleştirmekten çekinmedi.

xscd
Allavi, Saddam rejimi tarafından Londra'da suikast girişimine uğradı, ancak ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra ülkesine döndü ve önemli siyasi roller oynadı (Getty Images)

Eğer işler 4 Şubat 1978 tarihinde Londra'da sabaha karşı Bağdat’ın efendisinin istediği gibi gitseydi, bu röportajı yapıp tüm bu soruları soramayacaktım. O gece Irak istihbaratı, Saddam’ın Baas Partisi’nden istifa ederek Irak'taki değişimi dışarıda aramaya başlayan İyad Allavi'nin öldürülmesi emrini yerine getirdi.

Suikast girişimi

Allavi'ye, halen vücudunda izlerini taşıdığı o suikast girişimini sordum. Buradan sonrasını onun ağzından dinleyelim:

Suikast girişiminden önce çok sayıda tehdit aldım.1974 yılında tüm görevlerimi devrettim ve 1975 yılında Baas Partisi'nden tamamen ayrıldım. 1975 yılında gerek Araplar düzeyinde gerek Irak düzeyinde gerekse ulusal düzeyde işlerin rayından sapmaya başladığını görenler olarak adını bile koymadan, gizlice Ulusal Mutabakat Partisi'nin temellerini attık. Tehditler ve provokasyonlar, bir çok kirli oyunlar 1975'ten 1978'e yılına kadar devam etti.

Bana Londra'ya adının Cihad el-Duleymi olduğu söyleyen bir kişiyi gönderdiler. Bu kişi beni aradı ve acilen görüşmek istediğini söyledi. Arkadaşlarımız ve kardeşlerimiz aracılığıyla 13 kişiye suikast düzenleneceği bilgisini aldık. Listede benimle birlikte Talib Şebib, (1963 yılında Baasçıların iktidarı ele geçirmesine öncülük eden) Hazım Cevad, Tahsin Mualla, Hamid es-Sayig ve birkaç kişi daha yer alıyordu. Cihad ed-Duleymi, bana ‘Yanına geliyorum’ dedi. Ancak kendisini tanımıyordum ve bulunduğu yere gitmemeye dikkat ettim. Oteldeydi ama çok ısrarcı davrandı. Bu yüzden önemli bir meselesi olduğunu düşündüm. Suikast girişiminden bir ay önce bana (Londra'nın batısındaki) Earl's Court'ta kaldığı otelin adını verdi. Onu otelin karşısındaki ankesörlü telefondan aradım, içeride olduğunu söyledi. Ona ‘Yarım saat sonra yanında olacağım. Ama toplantıya geç kalamam’ dedim.

Tuhaf konu

Oteli inceledim, herhangi bir şüpheli hareketliliğe rastlamadım. Sonra onunla bir araya geldim. Tuhaf bir konu açtı. Tanımadığım biri bana darbeden bahsediyordu. Bana, ‘Ben seni önemseyen, seni tanıyan ve sana saygı duyan insanlar tarafından gönderildim. İçlerinden biri (rahmetli) Said Sabit adında büyük bir misyonerdi’ dedi. Ona benden ne istediklerini sordum. Partiyle ilişkisi olan ve kendileriyle iş birliği yapmak isteyen Baasçılar aradıklarını söyledi. Ona, ‘Bu benim gibi yabancıya söyleyeceğin bir şey mi? Git ve parti içinden işleri ayarla!’ dedim. Konuyu dağıtmak için böyle söylemiştim. Ona son söz olarak ‘Size verebilecek bir şeyim yok ve kimseye komplo kurmaya hazır değilim. Artık sadece tıp alanında çalışıyorum’ dedim.

xfrg
Saddam, rejiminin üst düzey yetkilileriyle düzenlenen toplantı. (Getty Images)

Talib Şebib'i aradım, Hazım Cevad da yanındaydı. Hazım (Cevad) bana, ‘Aynısı benim de başıma geldi. Konuyu Irak büyükelçisine veya Baas Partisi yetkilisine bildirmek gerekiyor’ dedi. Bunun üzerine ‘O masum biri, onu nasıl ihbar edebilirim? Milyonda bir ihtimalle bile masum olsa, onu nasıl ihbar edebilirim? Hiç tanımadığım biri bana darbeyi anlatmaya geldi’ dedim.

Baas Partisi’nde görevliyken Emniyet ve İstihbarat Teşkilatı'na getirdiğim bir arkadaşımızı aradım. Adı Nizar ve kendisi şu an Kanada'da siyasi mülteci olarak yaşıyor. Nizar’a, istihbarat servisinin bana birini gönderip göndermediğini teyit edip edemeyeceğini sordum. ‘Bunun benim için öğrenir misin?’ dedim. Malum büyük bir gizlilik içinde çalışıyorduk.

Cihad ed-Duleymi

10 gün sonra beni aradı ve istihbarat servisinin kendisini bana ‘Cihad ed-Duleymi’ olarak tanıtan ve gerçek adını unuttuğunu belirttiği bir kişiyi gönderdiğini söyledi. Bana misilleme yapılmasını beklesem de bu açıklama karşısında şaşırmıştım. Yakın dostlarımdan biriyle konuştum ve Baas Partisi’nin organizasyon görevlisiyle bir otelin kafesinde buluşmasını istedim. Bunun için Gloucester Oteli'ni seçtim. Buluştuk ve ona darbeden söz öden bir kişinin yanıma geldiğini, adını ve özellikleri ile ilgi bilgi vermek istediğimi söyledim. Adının Cihad olduğunu söylediğini ve esmer biri olduğunu belirttim. Görevli gülümsedi ve bana ‘Doktor, bize haber vermekte geç kaldınız’ dedi. Ben de ona ‘Ben partiden ayrıldım, devlet memuru değilim, doktor olarak çalışıyorum’ dedim. Bundan tam bir ay sonra suikast girişimi gerçekleşti.

 

1978 yılının 3 Şubat’ı 4 Şubat’a bağlayan gecesi, (Londra'nın güneybatısındaki) Surrey'de Epsom denilen bölgede, rahmetli olan ilk eşimin yanında kalıyordum. Eşim suikast girişimi sırasında ağır yaralandı. Gece hastanede çalışıyordum, sonra Kürt arkadaşlarımın daveti üzerine siyaset konuşmaya başladık. Gece yarısı eve geldim, yorgundum. Sokağın ışıklarının içeri girmesi için perdeleri biraz yüksek tutuyordum. Sabaha karşı 03:00 civarı bir ses duydum, gözlerimi açtım ve yatağımın yanında bir hayalet gördüm. Önce rüya gördüğümü sandım. Ama bana doğru gelen bir şeyin parladığını gördüğümde kendi kendime bunun bir rüya olmadığını söyledim. Hayalet bir anda bacağıma vurdu. Bacağımın içine sanki ateş girmiş gibi hissettim. Sağ dizim artık hareket edemiyordu. Ellerime darbeler aldım, göğsüme çiviler batıyordu. Başımdan ılık bir su aktığını hissettim. Ne oluyordu? Bu olay yaklaşık iki üç dakika kadar devam etti. Sonra eşim ışığı açtı ve karşısında gördüğü bu uzun boylu ve işinde uzman olduğu anlaşılan kişiye panik ve o anki refleksle saldırdı. (Allavi saldırganın tam adını söylese de biz adının baş harfleri olan M.A.C. kısaltmasını kullanmakla yetineceğiz) Saldırgan eliyle eşimin iki dişini kırdı. Ben de saldırganın elindeki tabarı (Irak’ta baltaya verilen isim) tutarak kullanmasını engellemeye çalıştım. Boğuşmaya devam ettik.

Ilık su

Ancak hissettiğim ılık suyun başıma aldığım darbeden dolayı kan olduğunu anladım. Ben bu (sol) dizimin üzerindeyken, sağ bacağımın kemikleri dışarıya çıkmıştı. Bunun sayesinde hayatta kaldım. Eşim için korktum. Tabarı geri almayı başardıktan sonra eşimin koluna vurdu. Kolu, sadece derisi tutuyordu. Saldırgan uzun boylu olduğu için eşime zıplamasını ve sağlam olan koluyla boynuna yapışmasını söyledim. Ben dizimin üzerinde oturduğum için tabar başıma yakın duruyordu. Eşim dediğimi yaptı, ben de tabarı tutup elinden almayı başardım ve bacağına vurdum. Bu şekilde 10-12 dakika mücadele ettik. Sonra kaçmak için odanın kapısına yöneldi. Ben de arkasından sürünerek gittim. Karıma geride kalmasını söyledim. Banyoya ulaştım, oradan aldığım bir şişe parfümü ona fırlattım. Ölüp ölmediğimi görmek için bana baktı. Odanın zemini ve duvarları kanla kaplıydı. Bana döner dönmez meselenin siyasi olduğunu anladım. Ona lanetler okuyarak, ‘Seni İbnu’l Keza (hakaret ifadesi) bunu korkak olduğun için yaptın. Eğer Allah yaşamama izin verirse, senin ve Saddam'ın gözlerini oyacağım ama eğer ölürsem, birileri intikamımı alacaktır’ dedim. Sonra öleceğimi düşündüğünden başını çevirdi ve gitti. Belinde silah olan başka bir kişinin daha olduğunu fark ettim.

Allavi ve eşinin hastaneye götürülmeleri ve tedavi süreci

Saldırgan gittikten sonra, sürünerek telefona gittim ve hastaneyi aradım. Onlara eşimle birlikte ciddi şekilde yaralandığımızı, sağ kalıp kalmayacağımızı bilmediğimi ve bize yapılan saldırıyı polise ihbar etmeleri gerektiğini söyledim. Bize ambulans gönderdiler. Evimiz eşimin çalıştığı hastaneye yakındı. Beş dakikadan az bir sürede hem polis hem de ambulans geldi. Bizi hemen hastaneye götürdüler, iki ayrı odaya aldılar. Bana, misafir bir cerrahın gelip ameliyatımı gerçekleştireceğini, ancak o gelinceye kadar ilk müdahaleyi yapacaklarını söylediler. Onlara, kuzenim gelene kadar hiçbir şey yapmamalarını söyledim. Onu aramaları için numarasını verdim. Kuzenimin evi hastaneye yakındı. Bana, ‘Şimdi kuzeninin sırası mı?’ dediler. Ben de ‘Evet, onu çağırın’ dedim. Daha sonra Irak'ta Sağlık Bakanlığı da yapan kuzenim Cafer Allavi’yi çağırdılar, karısı ve kız kardeşiyle birlikte geldi. Ona ey Cafer, Salah Şebib'i, Tahsin Maala'yı ve Hamid es-Sayig’i ara ve onlara saldırıya uğradığımı ve isimlerinin suikast listesinde olduğunu söyle. ‘İyad’ın yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyoruz ama siz dikkatli olun’ de dedim. Bana ‘Şimdi bunun sırası mı? Hemen ameliyathaneye git’ dedi. Ben de ‘Git, onları ara ve sonra bana geri dön’ dedim.

Üzgün yüzler

Ameliyattan sonra beni yoğun bakım odasına aldılar ve benimle kimseyi görüştürmediler. Hatta ailemin bile beni ziyaret etmesini engellediler. Beyin kanamasından korktukları için beni üç gün gözlem altında tuttular. Allah'a şükür beyin kanaması olmadı. Daha sonra beni normal bir odaya aldılar. Herkesin yüzünde hüzün gördüm. Ailem ve arkadaşlarım endişeliydiler ve korkuyorlardı. Eşimin öldüğünü sandım. Onlara, Hayırdır inşallah? Bizim yürüdüğümüz yol bu. Saddam da bizimle bu şekilde uğraşmaya karar verdi, ne yapabiliriz?’ dedim.

Bu arada bir polis gelip bana davanın siyasi olduğunu ve Scotland Yard'ın Terörle Mücadele Bölümü Başkanı Jim Neville ve asistanı Warnock'un olayla ilgili soruşturma için geleceğini söyledi. Polise ne olduğunu sordum, o da bana ‘Sana söylemediler mi?’ diye sordu. Kimsenin bana bir şey söylemediğini söyledim. Polis, ‘Öldürüldüğünden emin olmak için gizlice hastanenin morguna sızdılar ve oradaki cesetleri incelediler. Çalışanlar sabaha karşı morga bir ceset getirirken, kendilerine doğru gelen ayak seslerini duyup kaçmışlar’ dedi. Ölüp ölmediğimi kontrol etmek için gizlice hastane morguna girmişler. Terörle Mücadele Bölümü polislerinin silahlı koruması altında bir ay boyunca hastanede tedavi gördüm. Birkaç ameliyat daha oldum. Bir ay sonra polis birkaç siville birlikte yanıma gelip bana Irak'ta iktidarı ele geçirmek için komplo kurup kurmadığımı sordu. Polis yoğun soruşturmalar yürüttü. Saldırganı bacağından vurduğum için kan izlerini ve düşürdüğü saati buldular. Bu saate Irak’ta rastlansa da İngiltere’de yoktu. Saat, Irak Cumhuriyet Sarayı için özel olarak Japonya'da yaptırılmıştı. Polis çalışmalarını titizlikle yürütüyordu, parmak izleri aldılar.

Polisler bana, beni burada koruyamayacaklarını, başka bir hastaneye gitmem gerektiğini söylediler. Gerçek kimliğimizi yalnızca başhekimin ve tedavimizi yapan doktorun bilmesi gerektiğini, başkalarına Lübnanlı olduğumuzu ve Lübnan'daki iç savaşta yaralandığımızı söylememizi istediler. Güvendiğim bir arkadaşım vardı. Bana Londra dışında başka bir hastane bulmasını istedim. Beni Gloucestershire'daki bir hastaneye götürdüler ve orada üç ameliyat geçirdim. Sadece tedavimi yapan doktor ve başhekim kim olduğumu biliyordu. Diğer herkese Lübnanlı olduğumu ve savaşta yaralandığımı söyledim.

Üst üste ameliyatlar geçirdim. Tedavim bir buçuk yıl sürdü. Birkaç ameliyatın ardından fizik tedavi gördüm. Eşim başlarda sinir krizi geçirdi. Daha sonra kansere yakalanıp vefat etti, Allah rahmet eylesin.

Barzan, Paris’ten arayıp alay etti

Failler Fransa'ya kaçmayı başarmış, oradan da Irak'a dönmüşlerdi. Elbette sahte pasaportlarla, bazen de diplomatik pasaportlarla seyahat ediyorlardı. En dikkat çekici olansa Barzan İbrahim et-Tikriti’nin (Saddam'ın üvey kardeşi) operasyonu yönetmek üzere Paris'e gelmiş olmasıydı.

fht
Barzan İbrahim et-Tikriti.

Irak meselelerini yakından takip eden bir İngiliz gazeteci, Scotland Yard'a Barzan'ın bu amaçla Paris'te olduğunu bildirdi. Barzan, saldırı gecesi Bağdat'taki kardeşim İmad'ı sabaha karşı saat iki sularında arayarak ‘Doktor ne durumda?’ diye sormuş. Kardeşim de iyi olduğumu söyleyince Barzan histerik bir şekilde gülmeye başlayıp ‘Selam söyle’ diyerek telefonu kapatmış. Bu telefon görüşmesi kardeşimi endişelendirince ertesi gün benimle konuşmaya çalışmış ama başaramamış. Daha sonra kuzenim ona düşüp bacağımı kırdığımı ve onunla iki gün sonra konuşabileceğimi söylemiş.

Can sıkıcı ve yorucu bir dönem

Bir yılımı hastanede geçirdim, eve gidemedim. Hastanede çalışamadım. Yakınlarımın evine gittim. Boş evlerde kaldım. Aslında sıkıcı ve yorucu bir dönemdi.”

Allavi'ye ikinci saldırganın onu neden vurmadığını sordum. Bu sorunun üzerine şöyle devam etti:

Kan kaybından öleceğimi sandılar. Oda tamamen kan içindeydi. İngiltere’deki bir televizyon kanalı suçlarla ilgili bir program yapıyordu. Televizyonda bana yapılan suikast girişimiyle ilgili bir bölüm yayınlandı. Baltanın ve kanlı duvarların resimlerini gösterdiler. Saldırı şubat ayında gerçekleşti. Hava çok soğuktu. Polis evin tüm ısıtma sistemlerini kapatmıştı, fakat havalar ısınınca borular patladı ve evdeki her şey sular altında kaldı. Tek bir kağıt parçası bile kalmadı. Bütün bunlar televizyon ekranlarında gösterildi. Bu ciddi bir cinayet girişimiydi ve sonradan öğrendiğime göre onlara çok pahalıya mal oldu.

Tuzak kuran tuzağa düştü

Saddam rejiminin düşmesi ve Bağdat'a dönmemizin ardından M.A.C’nin Türkiye'de olduğu haberini aldım. Iraklı bir istihbaratçı yanıma gelip ‘Size resmi gösterilse onu tanıyabilir misiniz?’ dedi. Ben de ‘Evet, tanırım’ dedim. Bana resmini gösterdi ve onu hemen tanıdım. Onun nerede olduğunu sordum. Türkiye’de olduğunu ve başta ben olmak üzere Kuzey Irak’tan gelip giden Iraklı muhalifleri takip etmek ve onlara suikast düzenlemek üzere Irak istihbaratı tarafından görevlendirildiğini söyledi.

Türkiye ile temasa geçtik. Bize ‘Siz idam ediyorsunuz, öldürüyorsunuz, onu size teslim etmeyeceğiz’ dediler. Daha sonra ABD’liler gelip bana ‘Sana suikast girişiminde bulunan kişinin resmini göstersek onu tanır mısın?’ dediler. ‘Evet’ dedim. Bana fotoğrafını gösterdiler ve onu tanıdım. Sonra Türkiye'de olduğunu söylediler. Türk hükümetiyle iletişime geçip onu bize teslim etmelerini istediler. Sonra Türk hükümetinden M.A.C’den başka bir vize alması için geri dönmesini istemesini talep ettiler. M.A.C’nin bu vize için Irak’a girmesi ve Duhok'un Zaho ilçesindeki İbrahim Halil Sınır Kapısı’ndan çıkış yapması yeterliydi. Sadece sınırı geçip Türkiye'ye döndüğünde beş yıllık vize verileceği söylendi. Mesut Barzani liderliğindeki Peşmerge'ye bağlı Asayiş (istihbarat teşkilatı) unsurları da sınır kapısında konuşluydu.

ABD’liler benden M.A.C’yi görmemi istediler ama öfkeme yenik düşüp ona bir şey yapmamak için bu öneriyi reddettim. Şahsi şikayetimden vazgeçtiğimi söyledim ama kamu davası açıldı.”

Saddam Hüseyin'in boynuna ilmeğin geçirildiği 30 Aralık 2006 tarihinden bugüne uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen Saddam Hüseyin meselesine yaklaşmak hala oldukça zor. Saddam’ın ister sarayda otursun ister mezarda yatsın bir provokatör olduğu gerçeği değişmiyor. Kurbanları ve düşmanları çok olsa da destekçilerinin sayısı da az değil. Irak'ta zaman, yaralara merhem olmak bir yana bir de üstüne tuz basıyor. Saddam'ın adaletsiz uygulamalarının bedelini ödeyenlerin, Saddam’ın ABD’nin Irak’ı işgaline karşı direnişe liderlik ettiğini ve kamu parasıyla ilişkilerinde dürüst olduğunu okumaları kolay olmasa gerek. Saddam’ın destekçileri, onun çizdiği imajın, ülkesini ve bölgesini kana bulayan zalim hükümdar el-Battaş'tan farklı olmadığını kabul etmekte zorlanıyor olmalılar. Ama gazeteciliğin en keyifli anı, bazı bölgelere ve bu bölgelerin sakinlerinin kaderine damgasını vuran zalimlerin geriye bıraktığı korlara ve bazı dönemlerin közlerine yaklaşmaktır.

Bundan birkaç ay önce bir Arap ülkesinin başkentinde bir Iraklıyla tanıştım. Irak’ın eski Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’le ‘iş ilişkisi ve sevgi bağı’ olduğunu ve bu sebeple yüzlerce kez görüştüklerini söyledi. Can güvenliği nedeniyle kimliğini açıklamak istemediğinden dolayı özür diledi. Ancak benim dikkatimi en çok çekense rejimin düşmesinden sonra da Saddam Hüseyin ile iki kez görüştüğünü söylemesiydi. Bu görüşmelerden ilkini, rejimin düşmesinden iki gün sonra 11 Nisan 2003'te Felluce eteklerinde, ikincisi ise 19 Temmuz 2003’te ABD ordusunun kontrolündeki Bağdat'ta gerçekleştiğini açıkladı.



Lahbib: İsrail'in Gazze'de uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planları, yardımların engellenmesi anlamına geliyor

İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
TT

Lahbib: İsrail'in Gazze'de uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planları, yardımların engellenmesi anlamına geliyor

İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)

Avrupa Komisyonu Eşitlik, Hazırlık ve Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’nde uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planlarının, hayat kurtaran yardımların bölgeye ulaşmasını engelleyeceğini belirtti.

Lahbib, X platformundaki hesabından yaptığı paylaşımda, Avrupa Birliği’nin (AB) tutumunun net olduğunu vurgulayarak, “Sivil toplum kuruluşlarının mevcut haliyle kayıt altına alınması yasasının uygulanması mümkün değil” dedi.

Lahbib, insani yardımların önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini vurguladı ve “Uluslararası insancıl hukuk, herhangi bir belirsizliğe yer bırakmıyor; yardımlar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmalı” ifadesini kullandı.

İsrail medyası, hükümetin dün yaptığı açıklamaya dayanarak, Sınır Tanımayan Doktorlar, ActionAid ve Oxfam gibi onlarca insani yardım örgütünün lisanslarının iptal edileceğini ve bunların ‘terörle bağlantılı’ olduğu gerekçesiyle kapatılabileceğini duyurmuştu.

Bazı uluslararası yardım kuruluşları, kayıtlarının iptal edilmesi riskiyle karşı karşıya bulunuyor. Eğer 31 Aralık’a kadar İsrail makamlarının belirlediği yeni kriterlere uyum sağlamazlarsa, 60 gün içinde faaliyetlerini durdurmak veya Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki çalışmalarına kısıtlama getirmek zorunda kalabilirler.


Süveyda’da el bombası patladı: 1 ölü, 2 yaralı

Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
TT

Süveyda’da el bombası patladı: 1 ölü, 2 yaralı

Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)

Şarku’l Avsat Suriye devlet televizyonu El-İhbariyye'den aktardığı habere göre bugün (Çarşamba) Süveyda kentinde meydana gelen el bombası patlamasında bir kişi hayatını kaybetti, iki kişi yaralandı.


Suriye liderleri Alevi kesimin sadakatini kazanmak için tartışmalı adımlar atıyor

Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
TT

Suriye liderleri Alevi kesimin sadakatini kazanmak için tartışmalı adımlar atıyor

Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)

Hayrullah Dib, saklandığı yerden çıkabilmek için bir af güvencesi istiyordu. Alevi kökenli Dib, mart ayında Suriyeli Alevi silahlı grupların yeni Suriye hükümetine karşı ayaklanma başlatmasının ardından haftalarca ortadan kayboldu. Silah taşımayan Dib, hükümet güvenlik güçlerinin korunmasına yardımcı olmuştu.

Devrik rejimin lideri Beşşar Esed’e bağlı grupların başlattığı ayaklanmada 200’den fazla güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Olayların ardından günler süren misilleme saldırıları yaşandı ve bu durum Dib’in korku içinde yaşamasına yol açtı.

Hükümete bağlı güçlerin düzenlediği operasyonlarda yaklaşık bin 500 Alevi öldürüldü, on binlerce kişi ise can güvenliği endişesiyle bölgeden kaçtı. Bu gelişmeler, Esed’in da mensubu olduğu Alevi toplumu ile yeni hükümet arasındaki kırılgan ilişkiyi tamamen sarstı.

Bu süreçten sonra yeni hükümet, mart ayında şiddet olaylarına sürüklenen Dib ve benzeri kişilere af çıkararak ve genel olarak Alevi topluluğuna ekonomik destek sağlayarak yaşanan tahribatı gidermeye çalışıyor.

efth
25 Eylül'de Lazkiye kırsalında bir tütün dükkanının önünde nargile içen Suriyeliler (Reuters)

Reuters, bu süreci denetlemek üzere oluşturulan hükümet komitesinin Lazkiye ve Tartus’taki faaliyetlerine eşlik etti. Ajans, komiteden destek alan onlarca Alevi ile halen Suriye hükümetiyle çalışan 15 eski Alevi güvenlik yetkilisiyle görüştü. Söz konusu komite, resmi olarak Toplumsal Barış Yüksek Komitesi adıyla biliniyor.

Komite yetkilileri ve destek alan kişiler, Suriye’de Alevilerin sadakatini kazanmaya yönelik yeni ve tartışmalı bir çabanın yürütüldüğünü dile getirdi. Esed yönetimi döneminde, mezhepsel aidiyetleri nedeniyle kamu görevlerinde ayrıcalıklara sahip olmalarına rağmen, birçok Alevi yoksulluk içinde yaşamıştı. Alevilerin desteğinin sağlanmasının, yeni hükümetin bölge üzerindeki kontrolünü güçlendirmesine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın tüm Suriyelilere hizmet etme vaadi doğrultusunda ilerleme kaydedildiğinin gösterilmesine katkı sağlayabileceği belirtiliyor.

Suriye’de 14 yıl süren iç savaşın iki tarafında da yer almış eski liderler tarafından yürütülen bu girişim kapsamında, yüzlerce Aleviye mali yardım, iş imkânı ve sağlık hizmeti sunuluyor. Destek verilenler arasında, yeniden silahlanmama ya da başkalarını silah taşımaktan vazgeçirme taahhüdü karşılığında af kapsamına giren onlarca kişi de bulunuyor.

dfr
Suriye Toplumsal Barış Yüksek Komitesi üyesi Hasan Sufan (Sosyal medya)

Kendisine yöneltilen sorulara yanıt veren Toplumsal Barış Yüksek Komitesi üyesi Hasan Sufan, Reuters’a yaptığı açıklamada, hükümetin Alevilere yönelik çabaları ile genel olarak Suriye halkının (Esed yönetiminden zarar gören Sünniler de dahil olmak üzere) geniş kapsamlı ihtiyaçları arasında denge kurmaya çalıştığını söyledi. Sufan, “Herkesin adil muamele gördüğünü hissetmesini sağlamak için kurulması gereken bir denge var” dedi.

Sufan, yeni yetkililerin devrik diktatörün güvenlik kurumlarından bazı isimlerle iş birliği yapmasına yönelik kamuoyunda belli bir öfke bulunduğunu da kabul etti. Ancak Suriye liderliğinin meseleye daha geniş bir perspektiften baktığını vurguladı. Sufan, “Suriye halkı yoluna devam etmeli. Bu, işlenen büyük suçların kabul edilmesi anlamına gelmiyor. Ciddi suçlar işleyenler hesap vermeli. Ancak Suriyelilerin büyük çoğunluğu masum” ifadelerini kullandı.

rgthyu
Hayrullah Dib, Lazkiye kırsalındaki Kardaha'da bulunan kafesinde (Reuters)

Dib de bu hoşgörülü yaklaşımdan yararlanan isimler arasında yer aldı. Mart ayındaki ayaklanma sırasında herhangi bir şiddet eylemine katıldığını reddeden Dib, rolünün yalnızca iletişim kurmakla sınırlı olduğunu söyledi. Ayrıca silahlı gruplar tarafından rehin alınan onlarca güvenlik görevlisinin hayatının kurtarılmasına yardımcı olduğunu ve serbest bırakılmaları için arabuluculuk yaptığını belirtti. Hükümetten, arabuluculuk çabaları hakkında bilgi sahibi bir yetkili de bu anlatımı doğruladı.

Dib, Esed’in memleketi Kardaha’da komitenin sağladığı fonlarla açtığı kafeden Reuters’a konuşarak, “Gelecek için bir şey yapmaya karar verdim” dedi.

Reuters’ın, komitenin ayarladığı bir ziyaret sırasında gözlemlediğine göre, kafeye öğrenciler, iş arayanlar ve yaşlılar geliyor. Kafe, Dib’in bir kıza evlenme teklif edecek kadar para biriktirmesini sağladı; bunun Esed döneminde mümkün olmadığını söyledi. Dib ayrıca çocuk sahibi olmayı planladığını belirtti ve “Ama sadece kız istiyorum. Daha sevimli ve daha güzel… Erkekler her zaman silah taşımak ister” diye konuştu.

Beklenmedik barış elçileri

Komitenin başında bulunan isimlerin çatışma sahalarında geçmişleri bulunuyor. Lazkiye doğumlu bir Sünni olan Sufan, silahlı muhalefet saflarında eski bir komutan olarak görev yapmıştı. Halid el-Ahmed ise savaş sırasında muhalif gruplarla yapılan ‘uzlaşma’ adı altındaki teslim anlaşmaları yoluyla Esed’in bazı bölgeleri yeniden kontrol altına almasına yardımcı oldu. Daha sonra devrik liderle arası açılan el-Ahmed, nihayetinde çocukluk arkadaşı olan Şera’yı destekleme kararı aldı.

dfrgt
Devrik rejimin ulusal savunma güçlerinin liderlerinden Fadi Sakr (Sosyal medya)

El-Ahmed’in sahadaki en önemli ismi ise Esed’e bağlı silahlı ve kötü şöhretli Ulusal Savunma Güçleri’ni yönetmiş Alevi Fadi Sakr. İnsan hakları örgütleri bu grubu katliamlar, yağma ve çeşitli ihlallerle suçladı. Sakr, savaş sırasında yaşanan katliamlardaki rolü nedeniyle ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından yaptırım listesine alındı. Sakr, Reuters’a yaptığı açıklamalarda bu suçlarda herhangi bir rolü olduğunu reddetti, ancak daha fazla soruyu yanıtlamaktan kaçındı.

Sufan, Suriye hükümetinin Sakr ile iş birliği yaptığını kabul ederek, Sakr’ın Esed’in düşüşü sırasında kan dökülmesini önlemeye yardımcı olduğunu söyledi. Ancak Sakr ile kurulan bu iş birliği, yeni hükümetin iktidarını sağlamlaştırmaya yönelik yüzeysel bir girişim olarak görülmesi ve eski rejimin kötü şöhretli isimlerinin cezasız kalmasına imkân tanıdığı gerekçesiyle komiteye yönelik eleştirilere yol açtı.

edfrt
Usame Osman, Sednaya Hapishanesi'ndeki kurbanların fotoğraflarının sızdırılmasına yardım etti. (Şarku’l Avsat)

On yıldan fazla bir süre önce Esed’in hapishanelerinde hayatını kaybeden tutuklulara ait binlerce fotoğrafın, ‘Sezar dosyaları’ olarak bilinen belgeler halinde sızdırılmasına yardımcı olan Usame Osman, “Çocuklarımızı en vahşi yöntemlerle öldürenleri affetmeye ne hakkınız var? Aksine, onları toplumsal barışın sembolleri hâline getiriyorsunuz” dedi.

Hükümet, af için aday gösterilen kişilerin ‘savaş sırasında ağır suçlar işlemiş hiç kimsenin affedilmemesini sağlamak amacıyla titiz bir incelemeden geçirildiğini’ belirtiyor. Ancak sürecin kendisi şeffaflıktan uzak görülüyor. Suriye İnsan Hakları Ağı’na (SNHR) göre, komitenin af verme ve tutukluların serbest bırakılmasına karar verme yetkisi, şeffaflık, hesap verebilirlik ve yargı bağımsızlığını zedeliyor.

Atlantik Konseyi Suriye Programı Kıdemli Araştırmacısı Gregory Waters ise “Fadi Sakr’ın çabaları görünürde barışın korunmasına önemli ölçüde katkı sağladı. Ancak bu çabalar, yerel yetkililerle birlikte çalışan diğer taban inisiyatiflerine kıyasla, yerel halk arasındaki kaygıları gidermede ve güven inşa etmede yeterince etkili olmadı” değerlendirmesinde bulundu.

rfgthy
Tartus'ta bir dizi tutuklunun serbest bırakılması, 29 Aralık (Sosyal medya)

Komitenin faaliyetlerine, Alevi toplumu içinden de çok sayıda kişi karşı çıkıyor. Bunlar arasında, İslamcı eğilimli Suriye yönetimiyle iş birliğini ‘büyük bir ihanet’ olarak gören daha sert tutumlu isimler de bulunuyor.

Komiteyle bağlantılı kişiler, Reuters’a yaptıkları açıklamalarda, Alevi silahlı grupların kendilerini hedef alma ihtimalinin farkında olduklarını belirtti. Geçen yıl eylül ayında devlet tarafından düzenlenen parlamento seçimlerinde, Tartus’tan Alevi bir adayın suikasta uğradığı da ifade edildi.

Reuters’ın, mart ayındaki ayaklanmanın başladığı, dağlık, ücra ve doğal güzellikleriyle bilinen Daliye köyünde komitenin çalışmalarını izlediği sırada, hükümet karşıtı bir Alevi Facebook sayfasında, Sakr’ın gazetecileri ‘kirli planlar’ kapsamında köye getirdiği iddia edildi. Bu sırada camları koyu renkli bir araç, gazetecileri köy dışına kadar takip etti; araç, daha sonra bir hükümet güvenlik devriyesi tarafından uyarıldı.

Sakr, söz konusu haber takibi sırasında bölgede bulunmuyordu. Ancak toplumsal barıştan sorumlu ekibinin üyeleri, köylülerle yapılan görüşmelerin yakınındaydı. Reuters, daha sonra bu kişilerle telefon üzerinden yeniden iletişime geçti.

Aceleci ve düşüncesiz davrandın!

Bazı Aleviler, geçen yıl Esed’in devrilmesini başlangıçta, topluluklarının büyük bölümü aşırı yoksulluk içinde yaşayan üyeleri için bir fırsat olarak gördü. On binlerce eski asker, yeni hükümetle geçici uzlaşma anlaşmaları imzalayarak silahlarını teslim etti.

Ancak izleyen aylarda yaşanan toplu terhisler ve Alevilerin öldürülmesi, dışlanmışlık ve korku duygusunu artırdı. Mart ayında sahil bölgesinde yaşanan olaylar ise güvensizliği daha da derinleştirdi.

(Facebook gönderisi)

Tartus Valisi Ahmed eş-Şami, Reuters’a yaptığı açıklamada, komitenin sahil olaylarıyla bağlantılı en az 50 Alevi için iyi niyet göstergesi olarak genel af çıkardığını söyledi.

Eş-Şami, “Her birine şunu söyledik: Sen acele ettin ve düşüncesiz davrandın. Biz sana merhametli olacağız ve doğru yolda ilerleyeceğini kanıtlaman için sana ikinci bir şans vereceğiz” dedi.

Komiteden bir yetkili, Esed döneminden kalan ve devrilmenin ardından gözaltına alınan yüzlerce askerin serbest bırakıldığını, ayrıca binlerce diğer tutuklu için 90’dan fazla aile ziyareti organize edildiğini belirtti.

Üç eski askerin annesi olan bir kadın ise, eylül ayında oğullarından birini ziyaret edebildiğini ve yol masraflarını komitenin karşıladığını anlattı. Söz konusu masrafların düşük olmasına rağmen kendisinin karşılayamadığını ifade etti.

Adının açıklanmasını istemeyen anne, oğlunu camın arkasından görmenin kendisini derinden yaraladığını söyledi. Ona yalnızca iç çamaşırı vermesine izin verildiğini belirten anne, gözyaşları içinde, “Yeni Suriye’yi gördüler ama hiçbir şey bilmiyorlar. Bildikleri tek şey hapiste oldukları” diye konuştu.

sdfrgt
Sahil şeridinde meydana gelen olaylarla suçlananların ilk açık duruşmasından (SANA)

Lazkiye ve Tartus’taki güvenlik yetkililerinin yayımladığı bir açıklamaya göre, aftan yararlanan savaşçılar, saldırı planlayabilecek kişiler hakkında bilgi sağlıyor ve yetkililerin hafif silahlar ile mühimmatın gizli depolarını bulmasına yardımcı oluyor. Bu kişiler ayrıca başkalarını da silahlanmaktan vazgeçirmeye çalışıyor.

Nisan ayında varılan bir uzlaşma anlaşmasının ardından, Sakr’a bağlı eski bir savaşçıya marangozluk alanında iş imkânı sağlandı. Alevilerin dökülen kanının intikamını alma arzusunun hâlâ içinde olduğunu söyleyen bu kişi, misillemeden korktuğu için adının açıklanmasını istemedi. Ancak buna rağmen, artık kimsenin savaşmak istemediğini vurguladı. Söz konusu eski savaşçı, Reuters’a yaptığı açıklamada, “Artık kimse savaş istemiyor. İnsanlar yoruldu. Tek istedikleri güvenlik ve çocuklarını doyurabilmek” dedi.

Sembolik çabalar ve mali kısıtlamalar

Sahil bölgesindeki Alevi sakinler, sahil olaylarının yol açtığı ağır zararlara, yaygın yoksulluğa ve bölgedeki süregelen güvensizliğe yönelik çabaların son derece yetersiz olduğunu belirtiyor. Sufan da mali sınırlamaların bulunduğunu kabul etti. Reuters’a yaptığı açıklamada, “Ekonomik durum nedeniyle geniş bir kesime ulaşamıyoruz. Bu çabalar, çoğunlukla sembolik bir çözüm niteliğinde; ortamı biraz düzeltip normale döndürmeye çalışıyor” dedi.

Şiddet olaylarının üzerinden dokuz aydan fazla zaman geçmesine rağmen, komite, yaklaşık bin zarar görmüş evin sadece yüzde 10’undan daha azının onarıldığını açıkladı.

cdfrgt
Vail Hasan, Suriye'nin Ceble kentindeki yanmış evinin bahçesinde ailesiyle birlikte (Reuters)

Ceble kırsalından 32 yaşındaki Alevi Usame Tuveyr, mart ayında ailesine ait 13 evin yakıldığını ve hayvanlarının çalındığını söyledi. Tuveyr, komitenin o zamandan beri kayıp olan iki akrabasını bulamadığını da belirtti.

Komite, bazı akrabalarının evlerinde temel onarım çalışmalarına başlamıştı, ancak Reuters’ın eylül ayında yaptığı ziyarette Tuveyr, çalışmaların tamamen durduğunu söyledi. Yeniden şiddet yaşanacağı endişesi, halkın atölyesine gitmekten kaçınmasına yol açtı ve gelirini ciddi şekilde düşürdü. Tuveyr, “Saat altıdan sonra kardeşim gelip kapıyı çalsa açmam” dedi.

Son günlerde ve geçen ay yapılan Alevi gösterileri, komitenin karşılaştığı zorlukları ortaya koydu. 28 Aralık’ta binlerce Alevi, özerk bir yönetim ve tutukluların serbest bırakılması talebiyle slogan attı.

Protesto yalnızca bir saat sürdü ve ardından hükümet yanlısı bir gösteri düzenlendi. Güvenlik güçleri, geçen ay benzer taleplerle yapılan başka bir protestoda olduğu gibi, kalabalığı ateş açarak dağıttı.

Yetkililer, mart ayındaki şiddet olaylarıyla ilgili olarak yakın zamanda halka açık davalar başlattı; bu davalar, yeni Suriye’de hesap verebilirliğin gerçek bir sınavı olarak görülüyor.

59 yaşındaki çiftçi Vail Hasan, yanan evinin komite tarafından onarılacağı sözünü hatırlatarak Reuters’a, tüm Suriye topluluklarının korku olmadan bir arada yaşayabilmesi için hâlâ uzun bir yol olduğunu söyledi.

Hasan, “Şu an barışa uzağız. İçten ve gönülden hazırız… Adalet ve hukuk olursa her şey çözülür” dedi.