Ekim Savaşı… Bölgeyi değiştiren sürpriz

Hayatını barış için feda eden bir lider: Enver Sedat.

Mısırlılar, Enver Sedat’ı vizyoner olarak görürken İslamcılar ise ona suikast düzenledi. (İllustrasyon Barry Falls)
Mısırlılar, Enver Sedat’ı vizyoner olarak görürken İslamcılar ise ona suikast düzenledi. (İllustrasyon Barry Falls)
TT

Ekim Savaşı… Bölgeyi değiştiren sürpriz

Mısırlılar, Enver Sedat’ı vizyoner olarak görürken İslamcılar ise ona suikast düzenledi. (İllustrasyon Barry Falls)
Mısırlılar, Enver Sedat’ı vizyoner olarak görürken İslamcılar ise ona suikast düzenledi. (İllustrasyon Barry Falls)

Amr İmam

Abbud ez-Zümer Mart 2011’de, Büyük Kahire’nin batı eteklerindeki Nahya köyündeki ailesinin geniş evinde,merhum Mısırlı lider Enver Sedat’ın Ekim 1981’de suikastına karışmasının nedenlerini sıraladı.

Zümer, eski bir Mısır istihbarat subayıydı. Cumhurbaşkanı Sedat’ın suikastçısına, İsrail’le yalnızca iki yıl önce barış anlaşması imzalamış olan Mısır Cumhurbaşkanı’nın hayatına son vermek için kullandığı kurşunları o sağladı. 64 yaşındaki Zümer, bol miktarda griyle karışık tüylü sakalı ve burnundaki gözlükleriyle zayıf ve çok daha yaşlı görünüyordu. Kendisi, diğer 24 kişiyle birlikte suikasta karışmaktan dolayı 30 yıl yattıktan sonra yakın zamanda hapishaneden serbest bırakıldı.

Olay, 1981 yılında, Sina’nın kurtuluşunun ve Mısır ile İsrail arasındaki 1979 barış anlaşmasının yolunu açan 6 Ekim Savaşı’nın 1973’teki zaferi anısına, doğu Kahire’de düzenlenen askerî geçit töreni sırasında memurların Sedat’a ateş açmasıyla başladı. Sedat, kendi kanıyla kaplı olarak Kahire’nin güneyinde Nil Nehri kıyısındaki Nil Askeri Hastanesi’ne götürüldü ve yaklaşık iki saat sonra burada yaşamını yitirdi.

İsrail’e barış teklifi yapılmadan dört yıl önce Sedat, Mısır’ın en kuzeydoğusunda, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Akdeniz, İsrail ve Filistin’in Gazze Şeridi’ne komşu olan Sina’yı işgal eden İsrail ordusuna karşı daha önce ülkesini büyük bir askeri zafere taşıdı.

Zümer, hiçbir pişmanlık göstermedi ve Sedat’ın öldürülmesini ‘en büyük başarılarından biri’ olarak gururla anmaya devam etti. Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre kendisi, merhum Mısır liderinin ‘ülkedeki İslamcıları bastırdığı ve İsrail ile barışı sağladığı için cezasını çektiğine’ inanıyor.

Bununla birlikte Zümer ve arkadaşlarının, Sedat’a suikasta gerekçe olarak kullandıkları İsrail ile barış anlaşmasının, Sedat’ın siyasi kariyerindeki en önemli başarı olmaya devam ettiği inkâr edilemez. Bu başarı, davranışını tahmin etmenin zor olduğu Mısırlı liderin doğasını doğruluyor.

Fotoğraf Altı: Mısır askerleri, Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın 6 Ekim 1981’de askerî geçit törenini izlediği başkanlık kürsüsüne ateş açtı. (AFP Getty)
Mısır askerleri, Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın 6 Ekim 1981’de askerî geçit törenini izlediği başkanlık kürsüsüne ateş açtı. (AFP Getty)

İsrail’e barış teklifi yapılmadan dört yıl önce Sedat, Mısır’ın en kuzeydoğusunda, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Akdeniz, İsrail ve Gazze Şeridi’ne komşu Sina’yı daha önce işgal etmiş olan İsrail ordusuna karşı ülkesini büyük bir askeri zafere taşıdı. 1973 Ekim Savaşı’ndaki zafer, bölgesel siyaseti, ekonomiyi ve askeri güç dinamiklerini temelden yeniden şekillendiren Mısır’ın elde ettiği en önemli askeri başarıyı oluşturuyor.

Daha sonra şaşırtıcı bir olay akışıyla Sedat, 9 Kasım 1977’de Mısır Parlamentosu üyelerine seslendi ve barışı görüşmek üzere İsrail Parlamentosu da dahil olmak üzere her yere seyahat etmeye istekli olduğunu açıkladı. Yalnızca on gün sonra milyonlarca Mısırlı ve Arap, uçağının İsrail’deki Ben Gurion Havalimanı’na inişini izledi. Bu, yerel ve uluslararası düzeyde yankı uyandıran tepkilere yol açan çok önemli bir olaydı. Ayrıca Mısırlılar ve İsrailliler arasında zorlu bir barış sürecine yol açtı.

Fotoğraf Altı: Eski Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 7 Kasım 1973. (AFP)
Eski Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 7 Kasım 1973. (AFP)

Mısırlı diplomat Muhammed Hicazi de Sedat’ın uçağından ve daha sonra merdivenlerden inip havaalanında toplanan İsrailli yetkililerle el sıkıştığını görenler arasındaydı. Hicazi için bu olay, Neil Armstrong’un aya ayak basması gibiydi. Mısır Dışişleri Bakanı’nın eski yardımcısı Hicazi, Al-Majalla’ya verdiği bir röportajda şunları söyledi:

Ziyaret, Sedat’ın en cesur kararıydı. Yalnızca bölgedeki değil, küresel düzeydeki siyasi durum üzerinde derin bir etki bırakan bir karardı. Ziyaret sadece Mısırlılar ve Araplar için değil, tüm dünya için sürpriz oldu.

İsrail ziyaretinden sadece üç gün önce Sedat, Kahire’deki bir grup ABD Kongre üyesine, gerçeği anlatmak için İsrail topraklarına gitmeyi planladığını söyledi. Ayrıca bu geziyi kutsal bir görev olarak gördüğünü, içinde yaşadıkları bu kısır döngünün kırılması gerektiğini ifade etti.

Dizginleri salıvermek

Zümer ve diğer radikal İslamcılar, Sedat’a suikast düzenlemeyi planlarken Mısır lideri, siyasi olarak en iyi durumdaydı. Bu dönem, Sedat’ın iktidara gelmesinden bu yana ülkenin savaşta olmadığı ilk dönemdi. Sedat, Mısır’daki siyasi ve ekonomik sahneye gölge düşürmeye devam eden önde gelen siyasi figür olan selefi Cemal Abdünnasır’ın ölümünden sonra 1970 yılında Mısır'da iktidara geldi.

Sedat, Mısır’ın İsrail’le yaptığı barış anlaşması nedeniyle Arap Birliği’nin muhalefetiyle karşı karşıya kaldığı dönemde bile İsrail’le yapılan savaş ve barıştan siyasi bir kahraman olarak çıktı.

Sedat, anti-komünist Müslüman Kardeşler’in birçok üyesini ve liderini hapishaneden serbest bırakarak Abdünnasır’ın İslamcılara yönelik baskı dönemine son verdi. İslamcı nüfuz, özellikle 1967 yenilgisi ve Sina’nın işgalinden sonra birkaç yıldır yükselişteydi. Yenilgiyi Abdünnasır’ın milliyetçiliğine meydan okumak ve ‘Çözüm İslam’dır’ sloganıyla özetlenen kendi ideolojilerini desteklemek için bir fırsat olarak gördüler.

Mısırlı lider, Washington ile güçlü ilişkiler geliştirdi. Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter ile kişisel bir dostluk geliştirdi ve neredeyse tüm diğer Batı başkentleriyle olumlu ilişkiler sürdürdü.

Fotoğraf Altı: Merhum Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın mezarının yer aldığı Meçhul Asker Anıtı. (AFP)
Merhum Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın mezarının yer aldığı Meçhul Asker Anıtı. (AFP)

Ancak birkaç yıl önce, halen Sovyetler Birliği ile daha yakın ilişkilerden yana olan sol ve Abdünnasır döneminin kalıntılarıyla mücadele etmek için onları harekete geçirme stratejisinin bir parçası olarak ülkesindeki İslamcılara ‘kur yapmaya’ da başlamıştı. Sedat, 1972’de Sovyetlerin Mısır’a saldırı silahları sağlamayı reddetmesi nedeniyle Mısır’ı ondan uzaklaştırmıştı.

Sedat, anti-komünist Müslüman Kardeşler’in birçok üyesini ve liderini hapishaneden çıkartarak Abdünnasır’ın İslamcılara yönelik baskı dönemine son verdi. İslamcı nüfuz, özellikle 1967 yenilgisi ve Sina’nın işgalinden sonra birkaç yıldır yükselişteydi. Yenilgiyi Abdünnasır’ın milliyetçiliğine meydan okumak ve ‘Çözüm İslam’dır’ sloganıyla özetlenen kendi ideolojilerini desteklemek için bir fırsat olarak gördüler.

Sedat ayrıca, İslamcılara daha fazla hareket ve çalışma özgürlüğü vererek onları desteklemeye çalıştı. Bu da bazılarının ‘İslami uyanış’ olarak adlandırdığı bir hareketle üniversitelerde, sendikalarda, okullarda, camilerde ve spor kulüplerinde varlıklarının artmasına olanak sağladı.

Maceranın sonuçları

Ancak Sedat’ın 1981’de sol gruplara karşı güçlendirmeye çalıştığı aynı İslamcılar tarafından öldürülmesine yol açan şey, bu grupların nüfuzunun yeniden canlanmasıydı. Ölümü, onun maceracı doğasını ve eylemlerinin sonuçlarını küçümseme eğilimini ortaya çıkardı, bu da onun güvenliği konusunda endişe duymadığını gösteriyor. 2015 yılında merhum eşi Cihan Sedat, güvenliğini hiçbir zaman umursamadığını söyledi.

Sedat’ın öldürülmesi, İslamcıların Mısır’daki liderliğin kontrolünü ele geçirmeye yönelik daha geniş bir planının parçasıydı. Cumhurbaşkanına düzenlenen suikastın ardından Mısır polisi ile İslamcı militanlar arasında ülkenin farklı yerlerinde, özellikle de güney vilayetlerinde yaşanan çatışmalar bu plana ışık tutuyor.

Bu olaylar, aynı zamanda İslamcıların ahlaki zafer duygusunu güçlendirdi ve onları, şiddet içeren ideolojilerinin değişim yaratabileceğine ikna etti.

Sedat’ın öldürülmesi, İslamcıların Mısır’daki liderliğin kontrolünü ele geçirmeye yönelik daha geniş bir planının parçasıydı. Cumhurbaşkanına düzenlenen suikastın ardından Mısır polisi ile İslamcı militanlar arasında ülkenin farklı yerlerinde, özellikle de güney vilayetlerinde yaşanan çatışmalar bu plana ışık tutuyor.

Sedat suikastıyla ilgili olarak tutuklanan çok sayıda kişi arasında Zümer’in yanı sıra Eymen ez-Zevahiri adında tanınmış bir doktor da vardı. Kendisi ardından Sovyetlerle savaşmak için Mısır’dan Afganistan’a gitti. Nihayetinde El-Kaide lideri Usame bin Ladin’in yakın bir yardımcısı oldu. İki adam 2001 yılında New York ve Washington’da korkunç saldırılar düzenleyerek dünyayı şoka uğratmıştı.

Karmaşık bir miras

Sedat’ın Mısır ordusunu İsrail’e karşı zafere götürme başarısının, İsrail’in sık sık kendini lanse ettiği gibi yenilmez bir ülke olmadığını tüm bölgeye kanıtlaması şaşırtıcı değil. Ancak İsrail’le imzaladığı barış anlaşması bölgede köklü değişikliklerin başlangıcı olsa da Arapları ve Filistinlileri hayal kırıklığına uğrattı.

Süveyş Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü Cemal Selame’nin açıkladığı gibi Mısır, İsrail ile savaş durumuna son verdi, ancak bunun Arap- İsrail çatışmasının dinamikleri üzerinde olumsuz yansımaları oldu. Selame, “Barış anlaşması, Mısır’ı büyük ölçüde İsrail’in lehine olan önlemler almaya zorladı” dedi.

Barış anlaşması, Mısır’ın Arap- İsrail çatışmasında askeri tarafsızlığını sağlayarak, İsrail’in Arap toprakları işgalinin genişletilmesi ve İsrail’in Haziran 1982’de güney Lübnan’ı işgal etmesi de dahil olmak üzere bölgede önemli gelişmelerin önünü açtı.

Sedat’ın Batı’da gördüğü hayranlığın aksine bazı Arap ülkelerinde ve ülkesindeki İslamcıların belirli kesimlerinde nefretle karşılanmasının nedeni bu olabilir.

Ancak Mısırlıların büyük bir kısmı, onu halem güçlü ve ileri görüşlü bir lider olarak görüyor. Onlara göre Sedat, ülkesini İsrail’le daha fazla çatışmaya maruz kalmaktan kurtarmak için kendini isteyerek tehlikeye attı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.



İran, UAEA toplantısında çatışma uyarısında bulundu

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi
TT

İran, UAEA toplantısında çatışma uyarısında bulundu

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Batılı güçleri bugün başlayacak olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) üç aylık toplantısında çatışmaya karşı uyardı.

Tahran cuma günü, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'ı toplantıda ‘stratejik bir hata’ yapmamaları konusunda uyarırken, diplomatik kaynaklar bu ülkelerin ve ABD'nin toplantıda İran’a karşı bir karar tasarısı sunmayı planladıklarını doğruladı.

UAEA Yönetim Kurulu'nun yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması yükümlülüklerine uymadığını ilan etmesi ve Batılı güçlerin İran dosyasını Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne götürmesinin önünü açması bekleniyor.

Bekayi, “Çatışmaya verilecek yanıt daha fazla iş birliği olmayacak. İran bir dizi önlem hazırladı ve karşı taraflar kapasitemizin farkında. Bir sonraki aşamadaki gelişmelere bağlı olarak ve UAEA ile iş birliği içinde bir dizi adım atacağız” ifadelerini kullandı.

Geçen hafta başında yayınlanan gizli bir UAEA raporunda İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu ve bunun daha yüksek bir seviyede zenginleştirilmesi halinde 10 nükleer silah yapımında kullanılabileceği belirtilmişti.

Bekayi sözlerini şöyle sürdürdü: “UAEA raporu, üç Avrupa ülkesi ve ABD'den gelen siyasi bir talimata dayanıyor ve gerçeği yansıtmıyor. Raporda taahhütlerden sapma yönünde bir husus yer almıyor, aksine Ortak Eylem Planı (nükleer anlaşma) çerçevesinde çözüme kavuşturulan eski suçlamalar yeniden gündeme getiriliyor. Ne yazık ki Siyonist varlığın sunduğu sahte belgeler ve bazı ülkelerin siyasi tutumları UAEA'nın bu konuları yeniden gündeme getirmesine yol açtı.”

Bekayi, İsrail'in 2018 yılı başlarında İran'ın nükleer arşivini karmaşık bir operasyonla ele geçirmesinin ardından UAEA’nın araştırılmasını talep ettiği gizli tesislerle ilgili soruşturmaya atıfta bulundu.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, “Raporun içeriği tamamen siyasi. UAEA'nın davranışlarını Yönetim Kurulu'nun daha önce verdiği bir yetkiye dayandırarak meşrulaştırmasını kabul etmiyoruz. Bu tür raporlar bazı tarafların kendi pozisyonlarına sadık kalmaları için siyasi zemin sağlamaktadır” şeklinde konuştu.

Bekayi, “UAEA Genel Direktörü'nün son açıklamaları teknik yetkilerinin ötesine geçiyor. Barışçıl nükleer tesislere yönelik her türlü tehdidi barışa yönelik bir tehdit olarak değerlendiren 533 sayılı karar uyarınca, İran'ın nükleer tesislerine yönelik her türlü tehdide karşı net bir tavır alınmalı” dedi.

Bekayi, “Uluslararası bir kuruma başkanlık eden ve BM'de yüksek mevkilere talip olan her kim olursa olsun, tehdit ve gerginliği artırma aracı değil, barışın sesi olmalıdır” ifadesini kullandı.

UAEA şu anda ‘İran'ın nükleer programının tamamen barışçıl olduğuna dair güvence veremeyeceğini’ söylüyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre UAEA’nın Viyana'daki toplantısı öncesinde İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi devlet televizyonuna açıklamalarda bulundu. Kemalvendi, “Elbette UAEA, İran İslam Cumhuriyeti'nin kapsamlı ve dostane iş birliğini sürdürmesini beklememelidir” dedi.

Diplomatik kaynaklar perşembe günü, Tahran'ın nükleer programına ilişkin 2015 anlaşmasına taraf olan üç Avrupa ülkesi ve ABD'nin, Tahran'ın dört gizli sahadaki nükleer faaliyetlerine ilişkin yıllardır süren soruşturmada ‘tam iş birliği yapmaması’ nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ne bir karar tasarısı sunmayı planladıklarını söyledi.

UAEA bir raporunda İran'ın nükleer programı konusunda ‘tatmin edici olmayan’ iş birliğini kınayarak, İslam Cumhuriyeti'nin yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretimini hızlandırdığına dikkat çekti.

İran'ın önerisi

Bu gelişme Tahran ile Washington'un İran'ın nükleer programı konusunda yeni bir anlaşma arayışı için görüşmeler yürüttüğü bir dönemde yaşandı.

Bekayi, ABD'li yetkililere İran'ın nükleer müzakereler kapsamında Umman üzerinden yakında ABD'ye sunacağı öneriyi değerlendirmeleri tavsiyesinde bulundu.

Bekayi, “İran halkının çıkarlarını ve haklarını dikkate almayan hiçbir öneri kabul edilemez. Ayrıntılara girmeyeceğim ama yakında Umman aracılığıyla teklifimizi sunacağız. ABD'ye bu fırsatı ciddiye almasını tavsiye ediyoruz” dedi. Bekayi, teklifin içeriğiyle ilgili ayrıntı vermedi.

İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Tesnim haber ajansının kaynaklara dayandırdığı haberine göre İran, ABD'nin önerisine yanıtını önümüzdeki iki gün içinde diplomatik kanallar aracılığıyla yazılı olarak gönderecek.

Ajansa göre, Tahran'ın yanıtı, yaptırımların etkin bir şekilde kaldırılması karşılığında Washington'un endişelerini giderecek önlemler sunarken, kendi topraklarında zenginleştirme ilkesini koruyan bir öneri içerecek. İran ayrıca kırmızı çizgilerine saygı gösterilmesi koşuluyla yeni bir müzakere turuna hazır olduğunu ifade edecek.

Bekayi, Batı medyasında altıncı turun planlandığına ve ABD'nin İran'a uranyum zenginleştirmeyi yüzde 3'e düşürme önerisinde bulunduğuna dair çıkan haberleri yalanladı. “Toplantı planlanmıştı ancak gerçekleşmedi. Bu medya haberlerinin çoğu doğrulanabilir değil ve genellikle psikolojik baskı yaratmayı amaçlıyor” dedi.

Bekayi şöyle devam etti: “Eğer taviz alışverişine dayalı gerçek müzakerelerden bahsediyorsak, ABD'nin önerisi bu anlayışı yansıtmıyor.”

Bu açıklama, Tahran'ın ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirdiği ABD önerisine yanıt olarak geldi.

Bekayi gazetecilere yaptığı açıklamada, Washington ile Tahran arasındaki dolaylı müzakerelerin bir sonraki turuna ilişkin belirli bir noktasının olmadığını söyledi. Bekayi gazetecilere şunları söyledi: “Bu konuda bir karar alınırsa derhal duyurulacaktır.”

İki ülke, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran'ın nükleer programını engellemeyi amaçlayan 2015 anlaşmasına bir alternatif bulmak için nisan ayından bu yana beş tur müzakere gerçekleştirdi.

ABD Başkanı Donald Trump, 2018'deki ilk döneminde bu anlaşmadan vazgeçerek Tahran'a yeniden sert yaptırımlar uygulamaya başladı.

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf’ın dün devlet televizyonunda yayınlanan açıklamalarında, “ABD'nin önerisi yaptırımların kaldırılmasından bile bahsetmiyor. Hayalperest ABD Başkanı gerçekten İran'la bir anlaşma istiyorsa yaklaşımını değiştirmelidir” ifadeleri yer aldı.

Bekayi ise “Yaptırımların kaldırılmasının temel bir gereklilik olduğunu defalarca vurguladık. Başta nükleer kazanımların korunması ve yaptırımların etkin bir şekilde kaldırılması olmak üzere İran'ın meşru hakları dahil edilmeden hiçbir anlaşmaya varılamaz. Bu talepleri içermeyen herhangi bir metin kabul edilemez” değerlendirmesinde bulundu.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio 20 Mayıs'ta Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki oturumda yaptığı açıklamada, “İran'ın herhangi bir şekilde uranyum zenginleştirmesine izin vermeyeceğiz. Olası bir anlaşmadan sonra bile füze ve terörizmle ilgili yaptırımları uygulamaya devam edeceğiz. Zenginleştirmenin bir ulusal haysiyet meselesi olduğunu iddia ediyorlar ama gerçek şu ki bunu caydırıcı bir unsur olarak kullanmak istiyorlar. Çünkü gelişmiş zenginleştirme kapasitesine sahip olmanın onları nükleer silahın eşiğinde bir devlet haline getirdiğine ve dolayısıyla tehditlere karşı bağışıklık kazandırdığına inanıyorlar” ifadelerini kullandı.

Buna karşılık Bekayi şunları söyledi: “Bu doğru değil. Zenginleştirme yapan herkesin bir silah programı yok. ABD'nin müttefikleri de dahil olmak üzere, silahlanma amacı gütmeden zenginleştirme yapan ülkeler var. Bu anlamda, İran'ın baskılar karşısındaki direncinin kendisi bir tür caydırıcılıktır. Zenginleştirme, nükleer yakıt döngüsünün ve ulusal endüstrimizin önemli bir parçasıdır; müzakere edilemez ya da taviz verilemez.”

Bekayi, İranlı milletvekillerinin ülkelerinin silahların teknik yönlerine sahip olması konusunda ne söylediklerine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi: “Ülke içinde çeşitli görüşler var, ancak bizim tarafımızdan defalarca teyit edilen şey İran'ın nükleer programının tamamen barışçıl olduğudur. Siyasi nedenlerle hazırlanan son rapor, programımızın barışçıl doğasını kanıtladı. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na bağlı bir devlet olarak İran, barışçıl yaklaşıma olan bağlılığını sürdürecektir.”