Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar, Al Majalla’ya konuştu: ‘Bunlar bizim kırmızı çizgilerimiz… Siyasal İslam neden başarısız oldu?’

Nebil Ammar, Gazze’de İsrail’e ‘yeşil ışık’ yakılması konusunda uyardı ve ülkesinin, ‘Avrupa’nın Afrika polisi’ olmayacağını vurguladı.

Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar. (Tunus Dışişleri Bakanlığı)
Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar. (Tunus Dışişleri Bakanlığı)
TT

Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar, Al Majalla’ya konuştu: ‘Bunlar bizim kırmızı çizgilerimiz… Siyasal İslam neden başarısız oldu?’

Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar. (Tunus Dışişleri Bakanlığı)
Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar. (Tunus Dışişleri Bakanlığı)

İbrahim Hamidi

Tunus Dışişleri ve Göç Bakanı Nebil Ammar, ülkesinin iç koşullara ve dış ilişkilere, özellikle de İsrail’in Gazze’ye karşı son savaşına bakışını sundu. Bunu Tunus’un Birleşik Krallık Büyükelçiliği konutunda Al Majalla’ya verdiği kapsamlı röportajda cesurca ve açıkça ifade etti.

Bakan Ammar açısından Tunus’un Filistin meselesine ilişkin tutumu açık. Bunun bir halk meselesi olarak temel bir mesele olduğunu söyleyen Bakan, “Biz Filistin’in içişlerine karışmıyoruz, bununla bir alakamız da yok. Biz Filistin halkının davası ve haklarından bahsediyoruz” dedi.

 Siyasal İslam hakkında yorum yapan Bakan, şunları söyledi:

“Tunus’la bir sorunu olan onlar. 2011’den itibaren başka partilerle birlikte ülkeyi yönettiler ve yurtdışı bağlantıları nedeniyle güvenilirliği kaybettiler. Her düzeyde başarısızlık vardı. Tunus, başarısızlığı ortaya çıkmış bir tecrübe yaşadı. Bundan ders çıkarmalıyız. Tunuslu vatandaş, yaşamayı seviyor. Tunus, kültürlerin ve medeniyetlerin buluşma noktası. Şiddet kullanarak toplumsal yapıyı değiştirmeye çalışsaydınız, aynı zamanda da siyasi, ekonomik ve toplumsal sonuçlarınız feci olsaydı siz ne beklerdiniz? Tunuslular, onlara ihtiyacımız olmadığını açık açık söylediler.”

Tunus, ülkenin yaşadığı sorunların çözümü için gerekli ekonomik iyileştirmeleri de gerçekleştiriyor. Bakan, bu durumu şu sözlerle ifade etti:

“Aslında Tunus’ta detaylarını açıklamadan her gün iyileştirmeler yapıyoruz. Maliye yasasına ilişkin görüşmelerimiz oldu. 2011’den sonra Tunus’ta yıkılanları onarmak için tüm bakanlıklar düzeyinde büyük çabalar sarf ediliyor.”

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre ülkesinin Avrupalılarla ilişkisi hakkında da konuşan Bakan, Avrupalı odakların Tunus ekonomisinin çöktüğüne dair açıklamalarla ve medya yoluyla baskılar yaptığını, bunun ‘Avrupa’nın polisi’ olmayı ve yasa dışı göçmenleri yerleştirmeyi kabul etmesi için Tunus’a baskı uygulama hazırlığı mahiyetinde olduğunu vurguladı. “Ülkenin istikrarı ve kırılgan kesimlerin satın alma gücünün savunulması kırmızı çizgilerimizdir” dedi.

Şam’la ilişkilerin yeniden tesis edilmesini savunan Bakan Ammar sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz Suriye’nin dönüşünden yanayız. Suriye’yi kimin yönettiği ya da temsil ettiği, Suriye’nin meselesidir; buna karışmayız. Biz hükümetlerle ve Suriyelileri temsil ettiğini düşündüğümüz Suriye rejimiyle iş tutarız. Tunus’un tutumu budur.”

Rusya’yla tüm alanlarda ilişkilerin iyileştirilmesini de savunan Bakan, son Moskova ziyaretinde askerî iş birliği hakkında konuşmadığını belirtti. Ayrıca Afrika’nın zenginlikleri üzerine verilen uluslararası rekabete de işaret etti.

Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar, Al-Majalla’ya 13 Ekim’de, Tunus Büyükelçisi’nin Londra’daki ofisinde yaptığı açıklamalarda gerek bölgesel gerekse uluslararası alana dair birçok başlığa açıklık getirdi:

-Arap dışişleri bakanlarının Kahire’deki toplantısı nasıldı?

Önce toplantıya başkanlık eden Fas Dışişleri Bakanı, Arap Birliği Genel Sekreteri, Filistin Dışişleri Bakanı ve Suriye Dışişleri Bakanı konuştu, sonra doğrudan ben söz aldım. Müdahale etme imkânı yoktu. Toplantının başında bize bildirildiği üzere herhangi bir açıklama yapılmayacağı konusunda anlaşmaya varıldı. Bildiri taslağı sunulduktan sonra, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad’ın ardından ben de söz alarak, bildiri taslağının yaşadığımız tarihî ana değinmediğini, zira yeni ve tehlikeli bir tarihî durum içerisinde olduğumuzu dile getirdim. Bu çekincemi dile getirdim, ancak oylama sürecinin durdurulması çağrısında da bulunmadım. Daha sonra başka ülkeler de çekincelerini dile getirdiler ve bunu toplantı bittikten sonra yazılı olarak yaptılar. Biz, Sayın Cumhurbaşkanı Kays Said’in ifadeleriyle güçlü bir çekimserlik ortaya koyduk. Cumhurbaşkanı beni bildiride yer alan her şeye karşı çekimser tutum sergilemekle görevlendirmişti. Tunus’un çekimserlik metni mevcut olup, bildiriye eklenmiştir.

“Kahire’de gerçekleşen Arap dışişleri bakanları toplantısının bildiri taslağı, şu an yaşadığımız tarihî ana değinmiyor, zira yeni ve tehlikeli bir tarihî durumun içerisindeyiz. Ben bu çekinceyi dile getirdim, ancak oylama sürecini durdurma çağrısı da yapmadım.”

-Dediğiniz gibi bu tarihî bir an. 6 Ekim 1973’ten 50 sene sonra 7 Ekim, tarihî bir dönüm noktası olabilir. Böyle bir anda birleşik bir Arap tutumu olması gerekirdi. Ancak Arapların ayrıştığını görüyoruz. Öyle değil mi?

Bölünme fikrini beslemek istemeyiz. Tunus’un politikası her zaman bakış açılarını yaklaştırmaya dayalıdır; Tunus kardeş Arap ülkelerinin tümüyle olan ilişkilerinde ve tutumlarında yapıcı olmak ister. Biz tüm ülkelere ve tutumlarına saygı duyuyoruz, ama bizim de saygı duyulmasını istediğimiz bir tutumumuz var. Tunus’un Filistin meselesine ilişkin tutumu herkesçe malum. Bu tutum değişmedi, anayasada da kayıtlı. Filistin meselesi, bir halkın hak davasıdır. Biz halkların haklarının sonsuza dek yok edilemeyeceği kanaatindeyiz. Bu ne siyasi ne insani ne de herhangi bir ölçüt açısından makul ve kabul edilebilir bir şeydir.  

“Son dönemde tanık olduğumuz gelişmeler ışığında görünen o ki operasyonlar yapması ve öldürebildiğini öldürmesi için İsrailli işgalciye yakılmış bir yeşil ışık söz konusu.”

-7 Ekim’i nasıl görüyorsunuz? Bu hadise ya da Hamas’ın yaptığı bu saldırı, Filistin meselesinin geleceğini hangi ölçüde etkileyecek? Bu tarih hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

Tunuslular olarak biz, Filistin halkının hakkını savunuyoruz ve hiçbir ayrılığa dahil olmak istemiyoruz. Bu görüşe ve tutuma bağlıyız. Ancak son dönemde tanık olduğumuz gelişmeler ışığında görünen o ki operasyonlar yapması ve öldürebildiğini öldürmesi için işgalciye yeşil ışık yakılmış.

Fotoğraf Altı: 16 Ekim 2023’te, Gazze şehrinin er-Rimal mahallesine düzenlenen İsrail saldırılarında büyük bir yıkım yaşandı. (EPA)
16 Ekim 2023’te, Gazze şehrinin er-Rimal mahallesine düzenlenen İsrail saldırılarında büyük bir yıkım yaşandı. (EPA)

-Bu durum jeopolitik açıdan neye yol açacak?

Aklı başında her insanın anlaması gerekir ki köklü çözüm, Filistin halkına haklarını vermek ve tüm sonuçlarıyla birlikte işgali sona erdirmektir. Aksi takdirde tüm işaretler, gelecekte işlerin daha da kötüleşeceğini haber veriyor.

-Sizce yaşananlar Filistin halkının haklarına kavuşmasına yardımcı mı olur yoksa tam tersi mi?

Ben Filistin halkının haklarına kavuşacağına şüphesiz inanıyorum. Aktörlerin de düşünce yapılarını değiştirme vaktinin geldiğini anlamaları lazım. Çözüm, Filistin halkına haklarını vermek suretiyle ve siyasi olmalıdır. Birleşik Krallık yetkilileriyle son görüşmelerimde oldukça nettim. Olup bitenlerin, aktörlerin Filistin halkının meselesine ilişkin yaptıkları her şeyin başarısızlığına kanıt olduğunu belirttim. Düşünce biçimlerini ve politikalarını değiştirmeleri gerekiyor. Bunu Dışişleri Bakanı James Cleverly’ye ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Lord Tarık Ahmed’e de bildirdim.

-Birleşik Krallık’ın Tunus’tan, Batı’nın tutumuna daha yakın durması yönünde bir talebi oldu mu?

Benden böyle bir şey asla talep edilmedi. Zira Tunus’un tutumunu ve açıklarımızın ne anlama geldiğini biliyorlar. Onlar tutumlarını ve görüşlerini ifade ettiler. Biz de tutumuzu ve görüşümüz ifade ettik. İnsanlık tarihine bakılırsa bu tür politikaların ancak başarısızlıkla sonuçlanacağı muhakkak.

-Birleşik Krallık yetkilileri İsrail’ ziyaret etti ve Birleşik Krallık askerî birlikler gönderdi. İstihbarat ve asker desteği de var. Özellikle Birleşik Krallık’ta İsrail’in anlatısını tamamıyla benimseyen bir tutum ve Gazze’ye karşı saldırıda bir askerî iş birliği söz konusu. Bu, Birleşik Krallık yetkilileriyle yapılan görüşmenin bir parçası oldu mu?

Birleşik Krallık yetkilileri benden bir şey talep etmedi. Onlar kendi tutumlarını aktarmaya çalıştılar. Biz de Tunus’un tutumunu vurguladık. Tarihin de ispatladığı üzere halkların haklarının yok edilemeyeceğini hatırlattık. Tutumlarını değerleriyle tutarlı olacak şekilde değiştirmeleri gerektiğini, zira bu politikayı sürdürmenin onlara itibarlarını kaybettireceğini ve onları dünyada bir azınlık haline getireceğini söyledik. Ayrıca gücün de bir çözüm olmadığını, çünkü bir şeyi silah gücüyle dayattığınızda nihayetinde güvenilirliği kaybedeceğinizi, halkların da hiçbir silahla mağlup edilemeyeceğinin ispatlandığını belirttik.

Fotoğraf Altı: Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar ile Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Cleverly 6 Mayıs 2023’te Londra’da bir araya geldi.
Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar ile Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Cleverly 6 Mayıs 2023’te Londra’da bir araya geldi.

“2011’den itibaren başka partilerle birlikte Tunus’u yönetenler, yurtdışı bağlantılarından ötürü tüm güvenilirliklerini kaybettiler. Siyasi, ekonomik ve mali her düzeyde başarısızlık vardı ve Tunus’u çok zorlu bir durumun içerisine soktular. Hal böyle olunca Tunuslular onları kovdu.”

-Tunus hükümeti siyasal İslam’a karşı tutumuyla biliniyor…

Bu sadece Tunus hükümetinin değil, Tunus halkının da tutumu. Tunus halkı dogmacı değil, faydacıdır ve hayatı sever. 2011’den itibaren başka partilerle birlikte ülkeyi yönettiler ve yurt dışı bağlantıları yüzünden güvenilirliklerini kaybettiler. Siyasi, ekonomik ve mali her düzeyde başarısızlık vardı ve Tunus’u çok zorlu bir durumun içerisine soktular. Tunuslular da onları gönderdi.

-Bilindiği üzere Tunus’taki İslamcı gruplardan biri olan Nahda Partisi’nin Hamas’la ‘iyi bir ilişkisi’ ya da ‘ittifakı’ var. Tunus, Nahda Partisi’nin temsil ettiği siyasal İslam’a karşıt tutumu ile Filistin meselesi arasında nasıl denge kurabilecek?

Biz iki mesele arasında bağlantı kurmuyoruz. Filistin konusu, temel bir halk meselesidir. Biz Filistin’in iç işlerine müdahale etmeyiz, bununla bir alakamız da yok. Biz, Filistin halkının davasından ve haklarından bahsediyoruz.

-Mevcut askerî operasyona paralel olarak ilgililer arasında diplomatik düzeyde ciddi bir iletişim var mı? Neler olabilir? Filistinliler ile İsrailliler arasındaki müzakere sürecini harekete geçirecek siyasi bir yolu da içeren bir anlaşma mesela? Tartışma masasında bu var mı?  

Bazı ülkeler arasında bir istişarenin olduğu kesin. Bununla birlikte Tunus’un tutumu herkesçe malum. İletişim kanallarını yeniden kurmak için başka ülkelere başvurabilirler. Bunlar, henüz netleşmemiş düşünceler. Tunuslular olarak biz, Filistin meselesine fayda sağlayacak her şeyin yanındayız.

“Filistin konusu, temel bir halk meselesidir. Biz Filistin’in iç işlerine karışmayız, bununla bir alakamız da yok. Biz Filistin halkının davasından ve haklarından bahsediyoruz.”

-Avrupa Birliği ile ilişkilerde, göçmenler ve bütçeye sunulan Avrupa yardımları konusunda bir sorun ve itiraz vardı. Bize bu konuyu açıklar mısınız?

Avrupa Birliği de bölünmüş durumda. Sorun bizden değil, onlardan kaynaklanıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen, Hollanda Başbakanı Rutte ve Meloni’nin temsil ettiği Avrupa tarafının ısrarı üzerine 16 Temmuz’da Kartaca’da bir mutabakat zaptı imzaladık. Onlara iki taraf arasında karşılıklı saygıya dayalı bir stratejik ortaklık kurulması için düşünce biçimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Konuşma, göç meselesiyle sınırlı değildi. AB’nin, ortağının çıkarlarını ve önceliklerini dikkate almadan ondan istediğini elde etmeye çalışmaması da gerekir. Sömürü ya da iç işlere bir müdahale olmaksızın ortaklık ilişkileri kurmalıyız. Avrupa tarafı, bunu anladığını ve onayladığını ifade etti. Avrupalılar ayrıca demokrasiye ve insan haklarına ilişkin konularda düşünce yapılarını değiştirmeye hazır olduklarını da dile getirdiler. Gelgelelim böyle olmadı. Bazı ülkeler belki kendi aralarında bölünmüş, belki idarecilerinin düşüncelerinden etkilenmiş olabilir. Sonuç olarak düşünce tarzları değişmedi ve dar bakış açılarını sürdürdüler. Onlara bu düşünce yapısından uzaklaşmaları gerektiğini, yardım istemediğimizi, aynı şekilde Kovid-19 salgını nedeniyle daha önce alınması gereken 60 milyon dolar konusunda kamuoyunun yanıltılmasını da kabul etmediğimizi bildirdik. Bu bağlamda Kovid-19 salgınına, sıkıntısını yaşadıkları Ukrayna savaşına, Libya’daki duruma ya da iklim değişikliğine Tunus’un sebep olmadığının altını çizdik. Onlar hiçbir sorumluluk kabul etmeyerek, içinde bulunduğumuz zorlu koşullarda bizden imkânsız olanı istiyorlar.

-Ne istiyorlar?

Yasa dışı göç kapısını kapatmamızı. Halbuki onların yapmadığını biz yapıyoruz.

“Kendine saygısı olan her ülke gibi bize de sınırlarımızı korumak istiyoruz. Sınırlı imkânlara rağmen ordu her gün yasa dışı göçmenleri kurtarıyor.”

-Bu yüzden göçmenlerin Tunus’a yerleştirilmesine dair bir projeden endişe duyulduğunu söylediniz…

Tam olarak öyle. Temenni ettikleri şey bu ve Tunus’u bu yöne doğru itmeye çalışıyorlar. Sayın Josep Borrell’in yaptığı gibi Tunus ekonomisinin çöküşüne ilişkin açıklamalarla ve medya yoluyla baskı uyguluyorlar. Bu, Avrupa’nın ‘polisi’ olmayı ve yasa dışı göçmenleri yerleştirmeyi kabul etmesi için Tunus’a baskı hazırlığıdır. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez. Kendisine saygısı olan her ülke gibi biz de sınırlarımızı koruma konusunda kararlıyız. Kısıtlı imkânlara rağmen ordu her gün yasadışı göçmenleri kurtarıyor. Avrupalılardan düşünce biçimlerini değiştirmelerini istedik. 16 Temmuz’da Kartaca’da imzaladığımız anlaşma da birçok hususu içeriyor.

EPA
EPA

-Avrupalılar, sizin mutabakat zaptına bağlı kalmadığınızı söylüyorlar…

Mutabakat zaptı imzalandıktan sonra bazı ülkeler, bazı maddelerde belirtilen şeylerden memnun kalmamış olabilir. Bu ülkelerin iç sorunları var. Bazı Avrupa ülkeleri, mutabakat zaptını onaylamıyor. Biz de dedik ki: Bu sizin meseleniz; aranızda anlaşın. Biz Kartaca’da imzalanan mutabakat zaptından da stratejik ortaklıktan da sapmadık.

-Tunus, 60 milyonluk miktarı reddetmeye devam edecek mi?

Tunus reddediyor. Onlar da şu an meseleyi çözüme kavuşturmak için iletişim kurmaya çalışıyor. Biz hiçbir zaman yükümlülüklerimize aykırı hareket etmedik.

“Sayın Cumhurbaşkanı Kays Said’in bana verdiği ilk görevlerden biri, Suriye ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesini hızlandırmaktı. Tunus’a bir Suriye büyükelçisi atandı. Benim de Suriyeli bakanla daha iyi ilişkilerim var.”

-Suriye meselesine gelelim…

Tunus, Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesini destekleyen başlıca ülkelerden biri. Bu, Tunus’un ilkelerine dönüşü çerçevesindedir. Kendisine ve ülkesine güçlü tarihî ilişkilerle bağlandığımız Suriye halkına saygı duyuyoruz. Yaşananlar bir leke olarak duruyor. Sayın Cumhurbaşkanı Kays Said’in bana verdiği ilk görevlerden biri, Suriye’yle ilişkilerin yeniden tesis edilmesini hızlandırmaktı. Tunus’a bir Suriye büyükelçisi atandı. Benim de Suriyeli bakanlı daha iyi ilişkilerim var.  

-Tüm bunlar, 7 Mayıs 2023’te Birleşik Arap Emirlikleri ve Tunus gibi bazı Arap ülkelerinin Amman Konferansı’nda hazırlanan bir yol haritasına göre ve Suudi Arabistan’ın öncü rolüyle Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü yönünde karar almasıyla başladı. Arap ülkelerinin Şam’dan birtakım talepleri var. Bazı Arap ülkeleri, Şam’ın söz konusu yol haritasındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini söylüyor. Tunus’un tutumu nedir?

Biz, Arap kardeşler arasındaki herhangi bir krizi derinleştirmek üzere müdahalede bulunmayız. Tunus, bakış açılarını yakınlaştıran tutumlar benimser. Tunus’un Suriye konusundaki bakış açısı net. Diğer ülkelerin taleplerine ve tutumlarına da karışmayız. 

Fotoğraf Altı: Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar, Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad’ı 17 Nisan 2023’te Tunus-Kartaca Uluslararası Havalimanı’nda karşıladı. (AFP)
Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar, Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad’ı 17 Nisan 2023’te Tunus-Kartaca Uluslararası Havalimanı’nda karşıladı. (AFP)

-Siz Arapların Şam’la yakınlaşma düzeyinden memnun musunuz?

Bizim tek yaptığımız, Arap Birliği’ndeki alışıldık konumuna geri dönmesi için Şam’la ilişkileri güçlendirmektir. Bunu destekliyoruz. İkili ilişkilere gelince de biz, Suriye’deki kardeşlerimizle farklı alanlarda iş birliğine açığız.

-Arapların, Captagon gibi ikili meselelerde ve mülteciler ile yerinden edilmişler konusunda Şam’dan bazı talepleri var. İran’la ilişkinin siyasi olarak yeniden konumlandırılması da talep ediliyor. Bu konulara ilişkin genel olarak tutumunuz nedir?

Daha önce de belirttiğim gibi; ülkeler arasındaki herhangi bir krizi derinleştirebilecek müdahalelerde bulunmayız ve öyle bir tutum benimsemeyiz. Biz Suriye’nin geri dönmesinden yanayız. Suriye’yi kimin yönettiği ya da temsil ettiği, Suriye’nin meselesidir ve biz karışmayız. Biz hükümetlerle ve Suriyelileri temsil ettiğini düşündüğümüz Suriye rejimiyle iş yaparız. Tunus’un tutumu budur.

“Her şeyden önce bir servet oluşturmak için Suudi Arabistan’la ve diğer kardeş ülkelerle ortaklık, yatırım, ticaret ve kadın erkek iş insanları arasında iletişim istiyoruz. Bu mümkün ve mevcut. Zira Tunus, Batı’daki bazı nüfuzlu kişilerin ülkemizin imajını çarpıtma niyetlerine rağmen iyi bir yatırım ülkesidir.”

-Suudi Arabistan-Tunus ilişkisini ve Tunus’a yönelik Suudi desteğini nasıl görüyorsunuz?

Mevkidaşım Prens Faysal bin Ferhan’la çok olumlu bir havada gerçekleşen bir görüşmem oldu. Kardeş Suudi Arabistan Krallığı ile her zaman iyi ilişkilerimiz vardı. Allah’ın izniyle öyle de kalacak; bunun için çalışıyoruz.

-Bazı iyileştirmelerin yapılacağına dair bir izlenim varken, Suudi Arabistan Tunus’a ne gibi krediler ve hibeler sundu?

400 milyon dolarlık bir kredi ve 100 milyon dolarlık bir hibe söz konusu. Biz aslında Tunus’ta her gün detaylarını açıklamadan iyileştirmeler yapıyoruz. Maliye yasasıyla ilgili görüşmelerimiz oldu. 2011’den sonra Tunus’ta yıkılanları onarmak için tüm bakanlıklar düzeyinde büyük çabalar harcanıyor. Biz her şeyden önce maddi bir varlık oluşturmak için Suudi Arabistan’la ve diğer kardeş ülkelerle ortaklık, yatırım, ticaret ve kadın erkek iş insanları arasında iletişim istiyoruz. Bu mümkün ve mevcut. Zira Batı’daki bazı nüfuzlu kişiler ülkemizin imajını çarpıtmaya niyetlense de Tunus, iyi bir yatırım ülkesi. Her şeye rağmen Tunus halen yatırım çekme kapasitesine sahip. Hükümetin halihazırda yaptığı ve önümüzdeki dönemde de yapmaya devam edeceği iyileştirmelerden sonra bu kapasitenin artmasını bekliyoruz. Şu konuya açıklık getirmek gerekir ki biz yardımlarla yaşayan bir ülke değiliz.

“Uluslararası Para Fonu ile iletişim kanalları kapanmadı. Bizim bu kurumun yetkilileriyle iletişim kurma konusunda bir sorunumuz yok. Kendilerine ülkenin istikrarının ve kırılgan kesimlerin savunulmasının kırmızı çizgilerimiz olduğunu ve bu çizgilerin aşılmaması gerektiğini bildirdik.”

-Tunus, ekonomiyle alakalı bazı temel yapısal iyileştirmeler yapmayı kabul ediyor. Ancak aynı zamanda Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) taleplerine ve ‘niyet mektubuna’ yönelik bir itiraz da vardı.

IMF ile iletişim kanalları kapanmadı. Bizim bu kurumun yetkilileriyle iletişim kurma konusunda bir sorunumuz yok. Kendilerine ülkenin istikrarının ve kırılgan kesimlerin savunulmasının kırmızı çizgilerimiz olduğunu ve bu çizgilerin aşılmaması gerektiğini bildirdik. Tunus’un istikrarını oyuncak edemeyiz ve onu teraziye koymayız. Tunus ekonomisi için iyileştirmelerin IMF’den ya da bir başkasından talepte bulunmadan yapılması gerektiğinin farkındayız. Şu an böyle yapılıyor. Tunus yönetimi ve Tunus halkı şu an ne yapılıp ne yapılamayacağını belirleme konusunda başka herhangi bir odaktan daha yetkin. Dolayısıyla takvimi belirlemek Tunus yönetiminin elinde.

-Tunus için kırmızı çizgileri tekrarlayabilir misiniz?

Kırmızı çizgiler, ülkenin istikrarı ve kırılgan kesimlerin satın alma gücünün korunmasıdır.

-Bu, Tunus’un, IMF’nin talep ettiği ‘niyet mektubunu’ imzalamayı kabul etmeyeceği anlamına mı geliyor?

İyileştirmelerin Tunus’a özgü ve bizim gerekli gördüğümüz çerçevede olması gerektiğini belirttik. Bu iyileştirmeler, Tunus’u olumsuz etkileyecek talimatlara göre olmamalı. Biz buna karşıyız. Daha önce Tunus hükümeti, ölümlerin ardından merhum Cumhurbaşkanı Habib Burgiba dönemindeki ekmek fiyatları artışından geri adım atmıştı. Sayın Cumhurbaşkanı Kays Said, bunun tekrarlanmasını istemiyor.  

-Rusya ile iyi bir ilişkiniz var. Moskova’yı da ziyaret ettiniz…

Çocukluk çağımda Rusya’da beş yıl geçirdim. Burası tarihi, kültürü ve edebiyatıyla tanınan büyük ve önemli bir ülke. Rusça biliyor olmam, Lavrov’la ilişkinin pekişmesine katkı sağlamış olabilir. Sayın Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından dışişleri bakanı olarak görevlendirildiğimde Rusya Dışişleri Bakanı, beni hemen tebrik etti.

“Rusya önemli bir ortak. Soğuk Savaş sırasında bile Batı’yla olduğu gibi Sovyetler Birliği’yle de iyi ilişkilerimiz vardı.”

-Rusya’yla ilişkiniz varken, Londra’da çalıştınız. Moskova’yı ziyaret ettiniz. Bir talep vardı, nedir o?

Altınız çizmek isterim ki Tunus, ilişkilerinde özgürdür ve Rusya, önemli bir ortaktır. Soğuk Savaş sırasında bile Batı’yla olduğu gibi Sovyetler Birliği’yle de ilişkilerimiz iyiydi. Rusya ile geliştirilmesi gereken güzel ilişkilerimiz var. Mevcut savaş bizi olumsuz etkilediği için bir miktar tahıl temini gibi talepler söz konusu. Rus tarafıyla bu konu görüşüldü. İki taraf ayrıca tahıl tedariki, turizm, ticaret ve yükseköğretim gibi çeşitli alanlarda iş birliğine de açık.

Fotoğraf Altı: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (sağda) 26 Eylül 2023’te Moskova’daki ikili görüşmeleri öncesinde Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar’ı kabul etti. (AFP)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (sağda) 26 Eylül 2023’te Moskova’daki ikili görüşmeleri öncesinde Tunus Dışişleri Bakanı Nebil Ammar’ı kabul etti. (AFP)

-ABD, Rusya ve Çin arasında Kuzey Afrika da kısmen dahil olmak üzere Afrika üzerine bir rekabet söz konusu. Bilindiği üzere Rusya, Cezayir’le askerî ilişkilerini geliştirdi. Tunus’la askerî ilişkilerin geliştirilmesi yönünde de bir eğilim var mı?

Lavrov’la olan görüşmemde askerî iş birliğine değinilmediğini belirtmeliyim.

-ABD, Rusya ve Çin arasında Afrika üzerine bir yarış olduğu besbelli. Siz de yakın zamanda BRICS zirvesine ev sahipliği yapan Güney Afrika’yı ziyaret ettiniz. Bu rekabet, sebepler ve varacağı nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben, dünyanın şu an bir dönüm noktasında olduğunu düşünüyorum. İkinci Dünya Savaşı sonrası aşama bence sona erdi. Şu an bir doğum sancısı ve yeni bir dönem yaşıyoruz. Bundan korkmamalı ve hazırlıklı olmalıyız. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki küresel mali ve ekonomik sistem sona erdi. Geçmişe hayıflanmamak gerekir. Olumlu veri şu ki Afrika kıtamızdaki sömürgecilik karşıtı özgürlük hareketlerine destek veren Tunus, Afrika ülkeleri nezdinde büyük bir siyasi krediye sahip.

-Afrika için yürütülen bu rekabetin nedenleri neler?

Büyük aktörler için sebep, ekonomik ve malidir. Tunus, çıkarlarını korumaya çalışıyor ve birine karşı bir ittifaka girmiyor. Afrikalılarla birlikte Rusya’nın St. Petersburg kentine gittiğimde dahi toplantımızın salonda bulunmayanlara yönelik olmadığını hatırlattım. Tunus, Batı’yla da Rusya’yla da Çin’le de iş yapıyor. Hindistan’la da tüm Afrika ülkeleriyle de iyi ilişkilerimiz var ki bu, Tunus’un bir avantajı. Şu anki ziyaretimde İngilizlere Tunus’a kulak vermeleri gerektiğini, zira tarih boyunca daima güçlü mesajlar verdiğini vurguladım. Biz kimseye düşmanlık gütmedik, kimseye savaş açmadık, kimseyi işgal etmedik. Müdahale ettiğimizde de yıkmak için değil, hep ıslah etmek ve inşa etmek için ettik. Afrika ülkelerine yöneliyorsak da bu normal bir yönelimdir. Öyle ya, biz iyi bir Afrika ülkesiyiz.  

-Afrika’da bir AFRICOM’umuz, Wagner’imiz ve Cibuti’de de bir Çin üssümüz var… Tunus bunların neresinde?

Tunus, birine karşı diğeriyle bir ittifak içerisine girmiyor. Biz, gözlemliyoruz. Tutumumuz her zaman barış inşası çerçevesindedir. Barış da birine karşı bir ittifakın safında durmakla gelmez.

“Tunus’un tutumu açık. Ukrayna’yla ilişkilerimiz halen iyi. Aramızda bir sorun yok. Ne Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşa müdahil olduk ne de birine karşı tarafta durduk.”

-Tunus’un Rusya-Ukrayna savaşına karşı tutumu nedir?

Tunus’un tutumu açık. Ukrayna’yla ilişkilerimiz halen iyi. Aramızda bir sorun yok. Ne Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşa müdahil olduk ne de birine karşı tarafta durduk. BM düzeyindeki oyumuz da netti: Askerî müdahale ve saldırı karşıtı bir tutum sergiledik. Biz sorunların barışçıl yollarla çözülmesinden yanayız. Bu bizim hem Rusya hem de Ukrayna’yla ilişkilerimizin iyi olmasına engel değil. Ukrayna’yla, turist kabul ederek ve üniversitelerine öğrenci göndererek iş yapıyorduk. Savaşın bugün yarın bitmesini umuyoruz.

-Tunus’un siyasal İslam’la sorunu var…

Onların Tunus’la sorunu var. Tunus, başarısızlığı ortada bir tecrübe yaşadı. Bundan ders çıkarmamız gerekir. Tunuslu vatandaş yaşamayı sever. Tunus, çeşitli birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ülke olarak kültürlerin ve medeniyetlerin buluşma noktasıdır. Şiddet kullanarak toplum yapısını bozmak isteseniz ve de aynı zamanda siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak feci sonuçlar elde etseniz siz ne beklersiniz? Tunuslular, onlara ihtiyacımız olmadığını açık açık söyledi.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Batı Şeria'da İsrail'in açtığı ateş sonucu iki Filistinli çocuk öldürüldü

İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)
İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)
TT

Batı Şeria'da İsrail'in açtığı ateş sonucu iki Filistinli çocuk öldürüldü

İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)
İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)

Filistin Sağlık Bakanlığı, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin kentinde iki Filistinli çocuğun İsrail güçleri tarafından öldürüldüğünü açıkladı.  İsrail Öte yandan İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak) yaptığı açıklamada Cenin Mülteci Kampı'na düzenlenen ortak operasyonda aralarında Cenin Tugay Komutanı Muhammed ez-Zubeydi’ni de olduğu 2 Filistinli öldürüldü.

csdfgr
Fotoğraf: AP

Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü, işgal güçlerinin Cenin’de 8 yaşındaki Adem Sami El-Gul ile 15 yaşındaki Basil Süleyman Ebu'l-Vefa’yı öldürdüğünü bildirdi.

Filistin Kızılayı, günün erken saatlerinde yaptığı açıklamada, ekiplerinin İsrail güçlerinin kurşunlarıyla öldürülen bir çocuğu Cenin şehrinin el Besatin mahallesinden hastaneye naklettiği söyledi.

scdfrg
Fotoğraf: AFP

Şarku’l Avsat’ın WAFA haber ajansından aktardığı habere göre İsrail güçleri, Cenin Kampı’na yönelik askeri baskını sürdürüyor. Burada büyük bir gözaltı kampanyası başlatılırken, şiddetli çatışmaların yaşandığı Damj mahallesindeki vatandaşlar evlerinden tahliye edildi. WAFA’ya konuşan güvenlik ve yerel kaynakları, İsrail güçleri, mahalledeki evleri ve sokakları büyük oranda tahrip ettikten sonra Damj mahallesi sakinlerini silah zoruyla evlerini boşaltmaya zorladı, bir evi de insansız hava aracı ile bombaladı. İsrail güçleri kampta büyük bir gözaltı furyası başlattı. İsrail buldozerleri su, elektrik ve kanalizasyon şebekeleri de dahil olmak üzere altyapıyı yok ederken, kamptaki çok sayıda aracı da imha etti.

csdvf
Fotoğraf: AP

İsrail İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak), İsrail ordusu ve İsrail polisinden konuyla ilgili ortak yazılı açıklama yapıldı.

Açıklamada Cenin Mülteci Kampı'na düzenlenen ortak operasyonda silahlı oldukları iddia edilen 2 Filistinlinin öldürüldüğü ifade edildi.

sdfrg
Fotoğraf: AFP

Öldürülenlerden birinin Cenin Tugay Komutanı Muhammed ez-Zubeydi, diğer kişinin de Hussam Hanun adlı Filistinli olduğu kaydedildi.

Açıklamada ayrıca baskın sırasında aranan 17 kişinin gözaltına alındığı ve yapılan aramalarda çok sayıda silah bulunduğu aktarıldı.

frgg
Fotoğraf: AP

 


Hamas’ın serbest bıraktığı İsrailli rehine ve köpeği sosyal medyada gündem oldu

Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)
Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)
TT

Hamas’ın serbest bıraktığı İsrailli rehine ve köpeği sosyal medyada gündem oldu

Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)
Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)

Hamas Hareketi ile İsrail arasında yapılan takas anlaşması kapsamında dün akşam saatlerinde Kassam Tugayları üyeleri tarafından serbest bırakılan bir İsrailli genç kız ve köpeği sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.

Filistin Enformasyon Merkezi ve diğer bazı aktivistler X platformundan, İsrailli kızın köpeğiyle birlikte Kızılhaç ekibine teslim edildiğini ve ardından İsrail'e geri döndüğünü gösteren görüntüleri yayımladı.

AFP’nin haberine göre, 17 yaşındaki kızın adı Mia Leimberg, köpeğinin adı ise Bella. Mia, Kibbutz Nir Yitzhak'tan kaçırılan annesi Gabriela Leimberg (59 yaşında) ve teyzesi Clara Marman (63 yaşında) ile birlikte İsrail'e geri gönderildi.

Bazı X platformu kullanıcıları, görüntülerin yayımlanmasının ardından Hamas direnişçilerinin göstermiş olduğu merhamete atıfta bulunulurken, Kevser es Sabah isimli bir kullanıcı ise “Gıda ve su kaynaklarının kıtlığına rağmen tüm bu insani muameleyi unutmayalım” dedi.

csdvfgbrth
İsrail Hükümeti Basın Ofisi tarafından sağlanan fotoğrafta Gabriela ve Mia Leimberg, Salı günü Hamas tarafından serbest bırakılmalarının ardından İsrail'deki aileleriyle konuşuyor (AP)

İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı Kudüs Tugayları üyeleri dün, Hamas ile İsrail arasındaki rehine değişiminin başlamasından bu yana ilk kez İsrailli rehinelerin teslim sürecine katıldı.

Gazze'deki mahkumların serbest bırakılmasını, İsrail ile Hamas arasında uzatılan ateşkes koşulları uyarınca İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunan 30 Filistinli mahkumun daha serbest bırakılması izledi. Katar, Mısır ve ABD, İsrail ile Hamas arasında dört günlük bir ateşkes anlaşmasına varılması için arabuluculuk yaptı. 50 İsrailli rehine, 150 Filistinli mahkumla değiştirildi ve ateşkes iki gün daha uzatıldı.

Bu bağlamda İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN) dün, çok sayıda Filistinli tutuklunun serbest bırakılması karşılığında, askerler ve erkekler de dahil olmak üzere tüm İsrailli tutukluların serbest bırakılması için Katar'ın başkenti Doha'da müzakerelerin sürdüğünü aktardı. Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, İsrail dış istihbarat servisi Mossad Başkanı David Barnea, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William J. Burns ve Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil, dün Katar'ın başkenti Doha'da Gazze'deki ateşkes ve esir takası konularını görüşmek için bir araya geldi. Haberde, müzakerelerdeki ana anlaşmazlığın ateşkesin süresi konusunda olduğu, Hamas'ın tam bir ateşkes talep ederken İsrail'in buna karşı çıktığı kaydedildi.


Mısır'da yaşanan şeker krizinin nedenleri

Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)
Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)
TT

Mısır'da yaşanan şeker krizinin nedenleri

Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)
Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)

Mısır'ın başkenti Kahire'nin merkezindeki popüler ‘Babu’l-Bahr’ bölgesindeki kafelerden birinde çalışan 40 yaşındaki Mahmud İbrahim, eskiden müşterilerine çay fincanlarının yanında küçük bir paket içinde şeker servis ederken, son günlerde Muhammed, kafe müşterilerini uygun gördükleri miktarı eklemekte serbest bırakmak yerine, çay fincanlarına eklenecek şeker miktarını kendilerine sorar hale geldi.

Kahire'nin merkezindeki lüks kahve ve çay dükkanları ise talep üzerine küçük paket şeker sağlamayı tercih etti. Bu durum, Mısırlıların marketlerdeki şeker kıtlığından ve yüksek fiyatından şikayet ettiği bir dönemde, hükümetin şeker sağlama ve yüksek fiyatına karşı koyma çabalarının ortasında gerçekleşti. Ülkedeki şeker krizinin ne zaman sona ereceği ve şeker fiyatlarının neden bu rekor şekilde yükseldiği soruları gündeme geldi.

Gözlemciler Mısır piyasalarının aylardır şeker sıkıntısı çektiğini; bunun da bu yılın başından beri fiyatlarda sürekli artışa neden olduğunu düşünüyor. Bir kilogram şekerin fiyatı yaklaşık 20 pound iken, bazı mağazalarda kilo başına 50 pound bariyerini aştı.

Buna karşı Mısır hükümeti, fiyatları kontrol etmek amacıyla ülke geneline yayılmış indirimli ürün satış noktaları aracılığıyla şekeri 27 pound'a satma girişimi başlattı. Mısır Tedarik Bakanı Ali el-Museylihi, geçtiğimiz günlerde "piyasalar disipline edilmezse şekere zorunlu fiyat" uygulamakla tehdit etti.

Gözlemcilere göre Mısır'da üç fiyattan satılan şeker bulunuyor. Birincisi sübvansiyonlu olup Mısırlı ailelere karneyle veriliyor ve 12,5 pound (bir dolar 30,75 pounda eşit) fiyatla, ikincisi de Tedarik Bakanlığı'na bağlı marketlerde kilo başına 27 pound fiyatla satılıyor. Üçüncüsü ise büyük mağaza ve marketlerde kilo başına 45 pounddan 50 poundu aşan fiyatlarla satışa sunuluyor.

Mısır Ticaret Odaları Genel Federasyonu Gıda Maddeleri Bölümü üyesi Hazım el-Menufi, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada "Mısır hükümetinin belirlediği fiyat (27 pound) bu tür şekerlerin satın alınması için büyük bir talep yarattı” dedi.

Mısır Tedarik Bakanı geçtiğimiz temmuz ayında yaptığı açıklamada ‘şekerin adil fiyatının dünya genelindeki yüksek fiyat nedeniyle 22 ila 26 pound arasında değiştiğini’ belirtmişti. Reuters pazartesi günü, Mısır Tedarik Emtia Kurumu'nun ‘ton başına 668 dolar fiyatla yaklaşık 50 bin ton ham şeker satın aldığını ve bu şekerin önümüzdeki Ocak ayında geleceğini’ bildirdi.

Mısır Tedarik Bakanı ise şeker fiyatındaki artışı ‘geçtiğimiz haftalarda (paralel piyasada) poundun dolar karşısındaki değerinin düşmesine’ bağladı. Pazar akşamı televizyonda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Bu durum Mısır hükümetini şeker ithalatı için gereken miktarın yarısını Mısır Merkez Bankası'ndan resmi dolar fiyatı üzerinden sağlamaya, diğer yarısını da ithalatçıların faaliyetlerinden elde ettikleri gelirlerle karşılamaya sevk etti.

AP tarafından şubat ayı ortasında yayınlanan bir rapora göre ‘dünyanın ikinci ve üçüncü en büyük şeker ihracatçıları olan Hindistan ve Tayland'da alışılmadık derecede kuru havanın mahsullere zarar vermesinin ardından küresel arzın azalması ve küresel şeker üretiminde yüzde 2'lik bir düşüş beklentisi’ nedeniyle şeker fiyatları son zamanlarda küresel bir artış kaydetti.

Yüksek Fiyatlara Karşı Vatandaşlar adlı dernek ise salı günü Mısır'daki Tüketiciyi Koruma Ajansı'na ‘piyasayı durgunlaştırmak ve fiyatı arttırmak amacıyla şekeri alıkoymak için yapay darboğazlar’ olarak tanımladığı durumu ele almak üzere bir rapor sunarken, ajans da salı günü ilan edilenden daha yüksek fiyatlarla satmadan önce.1,25 ton şekere el konulduğunu duyurdu. Ajansın başkanı olan İbrahim es-Suceyni Salı günü, şeker krizini ‘bazı tüccarların istismarına’ bağladı.

vdfg
Mısır para birimi, uluslararası bazda farklı değerlere sahip. (AFP)

Yüksek Fiyatlara Karşı Vatandaşlar derneğinin başkanı olan Mahmud el-Askalani, Şarku’l Avsat'a şunları söyledi:

“Şeker tüccarları piyasalarda denetim eksikliği nedeniyle büyük miktarlarda alım yapıp depoladıktan sonra bunları ilk fiyatlarından daha yüksek fiyatlara satarak geçtiğimiz aylarda büyük karlar elde ettiler."

Ancak Mısır Sanayi Federasyonu Gıda Sanayi Odası Şeker Bölümü Başkanı Hasan el-Fendi, ‘hükümet tarafından piyasalara sunulan miktarlardaki herhangi bir artışın şeker fiyatlarında düşüşe ve tüm spekülatörlerin piyasadan çıkmasına yol açacağına’ inanıyor. Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada ‘şeker miktarını tekelleştirerek hızlı bir kar elde etmek isteyen spekülatörlerin, şekerin piyasalarda daha düşük bir fiyata bulunacağını hissettikleri anda ellerindekinden vazgeçeceklerini’ vurguladı.

Menufi bu noktada, ‘piyasaya daha büyük miktarlarda şeker sürerek şeker arzını arttırmanın fiyatlardaki artışa bir çözüm olacağına’ işaret ederek, bunun ‘büyük miktarlarda ithalat yapıp piyasaya sürmek ya da önümüzdeki ocak ayında yeni sezonun başlamasını beklemek dışında’ başarılamayacağını belirtti.

Şeker fiyatları son birkaç saat içinde sosyal medyadanın da başlıca gündem maddeleri arasındaydı. Bazıları ‘krize hızlı bir çözüm’ talep ederken bazıları ise ‘şeker eksikliği’ ile alay etti ve ‘masraflardan tasarruf etmek için hiçbir içecekte kullanmayacaklarını’ yazdı. Ayrıca marketlerdeki şeker fiyatlarının yüksekliğinden yakınanlar da vardı.

Bu bağlamda, Mısır Tedarik Bakanı pazartesi günü, ‘önümüzdeki beş aydan daha fazla bir süre için yeterli’ olduğunu söylediği stratejik şeker stokundan ek miktarlar sunma ve pazarı doldurma yoluna başvurmayı reddetti.

Menufi konuya ilişkin "Mısır devleti aşırı zorunluluk halleri hariç stratejik rezervlere başvurmaya zorlanamaz ki biz bunu başaramadık" derken Askalani de şunları söyledi:

Mısır devletinin Rekabetin Korunması ve Tekel Uygulamaları Kanunu'nun 10. Maddesi metnini kullanarak emtia üzerinde belirli bir dönem için belirli bir fiyat belirlemesi ve bunu şekere uygulaması sorunu çözmeyebilir. Çünkü şeker ticareti için bir ‘karaborsa’ ortaya çıkmasına neden olabilir ve piyasalarda disiplin sağlama hedefine ulaşmaz.


İsrail'in Gazze'de zorla boşalttığı hastanede kalan bebeklerin çürümüş cesetleri bulundu

(AA)
(AA)
TT

İsrail'in Gazze'de zorla boşalttığı hastanede kalan bebeklerin çürümüş cesetleri bulundu

(AA)
(AA)

Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanın, İsrail ve Hamas arasında varılan "insani ara" uzlaşısıyla durmasının ardından Gazze kentindeki Nasr Çocuk Hastanesine giriş yapılabildi.

El Meşhed TV'de yer alan habere göre, hastanenin çocuk yoğun bakım ünitesinde çok sayıda bebek ve çocuğun çürümüş cesetleri görüntülendi.

İsrail'in ağır bombardımanın ardından zorla tahliye ettirdiği hastanenin yoğun bakım ünitesinde çok sayıda bebek ve çocuk kalmıştı.

Hastaneye girişlere izin vermeyen İsrail güçleri, yoğun bakım ünitesindeki bebek ve çocukları ölüme terk etmişti.

Uluslararası soruşturma çağrısı

Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları İzleme Örgütü de sosyal medya hesabından Nasr Hastanesinin yoğun bakım ünitesinde çekilen bir fotoğrafı paylaştı.

Paylaşımda, "İsrail ordusunun, Nasr Hastanesindeki 5 bebeğin ölümündeki sorumluluğuna ilişkin uluslararası soruşturma yapılması" çağrısında bulunuldu.

İsrail ordusu, Gazze'deki çatışmalara "insani ara" verilmesinden önce, Şifa Hastanesi, Nasr Çocuk Hastanesi, El-Ehli Baptist ve Türk-Filistin Dostluk hastaneleri ile Filistin Kızılayına bağlı Kudüs ve Endonezya hastanelerinin çevresini vurmuştu. Saldırılarda yüzlerce kişi ölmüş ve yaralanmıştı. İsrail güçleri bu hastanelerden bir kısmını da zorla boşaltmıştı.


Tunus'ta cezaevine gönderilen muhalif lider açlık grevine başladı

48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)
48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)
TT

Tunus'ta cezaevine gönderilen muhalif lider açlık grevine başladı

48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)
48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)

Tunus'ta geçen ay tutuklanan muhalif lider Abir Musi'nin dün açlık grevine başladığı belirtildi.

Avukatları, Tunuslu muhalif siyasetçinin özgürlüğünün ihlal edildiğini düşündüğü için açlık grevi kararı aldığını duyurdu.

Musi'nin liderliğini üstlendiği Özgür Anayasal Parti'den (PDL) yapılan açıklamadaysa, gelecek yıl gerçekleşmesi planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerine Musi'nin katılımını engellemek için yasal engeller uydurulmaya çalışıldığı öne sürüldü.

Avukatlar, Tunuslu siyasetçinin açlık grevinin 16 gün süreceğini aktardı.

Abir Musi geçen ay, cumhurbaşkanlığı konutunun girişinde "kaos çıkarma girişimi" suçlamasıyla gözaltına alınmış ve ardından mahkeme kararıyla tutuklanmıştı.

Tunus polisi yılbaşından bu yana ülkedeki 20'den fazla siyasi figürü, devlet güvenliğine zarar verdikleri suçlamasıyla gözaltına almıştı.

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, gözaltına alınan siyasetçiler için "teröristler, hainler ve suçlular" ifadelerini kullanmıştı.

Eski bir hukuk profesörü olan Said, 2019'da cumhurbaşkanı seçilmiş, 2021'deyse seçilmiş parlamentoyu kapatarak ülkeyi kararnameler yoluyla yönetmeye başlamıştı.

Muhalefetse Said'in darbeyle yönetime tamamen el koyduğunu savunuyor.

Musi'nin liderlik ettiği PLD de, Said'in hukuka aykırı hareket ettiği gerekçesiyle bir süredir sokak gösterileri organize ediyordu.

Abir Musi, 2011'de Arap Baharı'nın başlangıcı olarak da kabul edilen Tunus gösterileri sırasında devlet başkanı olan Zeynel Abidin bin Ali'nin destekçisiydi.

Independent Türkçe


İsrail ordusu, Batı Şeria'da baskın düzenlediği Cenin kentinden çekildi

(AA)
(AA)
TT

İsrail ordusu, Batı Şeria'da baskın düzenlediği Cenin kentinden çekildi

(AA)
(AA)

İsrail ordusu, işgal altındaki Batı Şeria'da baskın düzenlediği Cenin kentinden çekildi.

Kent merkezi ve Cenin Mülteci Kampı'nda gece saatlerinde başlattığı baskında buldozerlerle yolları kazıp bazı dükkanları yıkan ve evleri havaya uçuran İsrail güçleri, yaklaşık 18 saat sonra kentten ayrıldı.

İsrail ordusunun gece işgal altındaki Cenin'e baskın düzenleyerek Cenin Mülteci Kampı ile 3 hastaneyi kuşattığı ve Filistinlilerle çatıştığı belirtilmişti.

Filistin devlet televizyonunun haberinde yüzden fazla İsrail askeri aracı ve 7 buldozerin Cenin şehrine mülteci kampına baskın düzenlediği, Cenin Devlet Hastanesi, İbn Sina Hastanesi ve Er-Razi Hastanesi'nin ordu tarafından kuşatıldığı ifade edilmişti.

Cenin Belediye Başkanı Nidal el-Ubeydi, İsrail ordusunun, kenti ve Cenin Mülteci Kampı'nı "kapalı askeri bölge" ilan ettiğini kaydetmişti.

Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail güçlerinin Cenin'de 2 Filistinli çocuğu gerçek mermiyle vurarak öldürdüğü bildirilmişti.


Sudan'da bölünme riski artıyor

Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)
Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

Sudan'da bölünme riski artıyor

Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)
Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

26 Ekim'de yeniden başlayan Cidde Müzakereleri’nin sona ermesinin ardından Darfur bölgesindeki çatışmaların yoğunlaşmasıyla son haftalarda Sudan'da tansiyon hızla yükseldi. Ordu güçleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki müzakere turu, 7 Kasım'da önemli bir ilerleme kaydedemeden sonlandırıldı.

Suudi Arabistan ve ABD'nin arabuluculuğunda (Son turda onlara, Sudan'ın da üye olduğu, Doğu Afrika ülkelerinin bölgesel örgütü olan Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) de katıldı) gerçekleşen Cidde Müzakereleri’nde iki tarafın da yer almasına rağmen, müzakereyi ele alış biçimleri ciddiyet taşımıyordu. Bunun göstergesi, müzakere heyetlerinin aracı liderlerden oluşması ve bu isimlerin temsil ettikleri tarafları varılan sonuca bağlama becerisine sahip olmamasıdır.

Belki de ordu ve HDK’nin, müzakerelerin başladığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana defalarca varılan ve imzalanan ateşkes anlaşmalarına uymaması bunun kanıtıdır.

Diğer yandan müzakere edilen konular, başta HDK milisleri olmak üzere her iki tarafın da ciddiyetten yoksun olduğunu ortaya koyuyor. Zira 21’inci yüzyılın üçüncü on yılına adım atarken, geçen yüzyılın ortasında İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınan yasal ve zorunlu yükümlülüklerin müzakere edilmesi mümkün değildir. İnsani yardımın ulaştırılmasına izin verilmesi veya sivil tesislerin korunmasının sağlanması için müzakere yapılması, Suudi ve Amerikalı arabulucuların huzurunda mutabakat imzalandıktan sonra bile bu yükümlülüklerin uygulanmasının göz ardı edilmesi, bir kısır döngü içinde yürütülen müzakerelerde, çatışan iki tarafın ihlallerini baskı kartı olarak kullanmasına olanak tanıdı. Bu durum, HDK’nin vatandaşları önce evlerinden çıkarıp daha sonra o evleri yağmalayıp işgal ettiği zorbalığını bile müzakere şartlarından biri olarak kullanmaya başladığı noktaya geldi.

Tüm bu olanlara paralel düzeyde askeri operasyonlar artmaya devam etti. HDK milisleri, yalnızca Kuzey Darfur eyaleti ve başkenti el-Faşir'in HDK’nin kontrolü dışında kaldığı Darfur bölgesi üzerindeki kontrolünü genişletmeyi sürdürdü.

dsfvegrt
Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, ordu personeli ile birlikte Port Sudan'ndaki bir mahalleyi ziyaret etti. (AFP)

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir ve çevresi, Darfur'un diğer bölgelerindeki HDK ihlallerinden kaçan çok sayıda yerinden edilmiş insanın sığınağıydı. Bu, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'i HDK’ye el-Faşir'e saldırmamaları konusunda bir uyarıda bulunmaya yöneltti.

ABD Dışişleri Bakanlığı da durumla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“ABD, Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'e yönelik büyük çaplı bir HDK saldırısının yaklaştığı yönündeki haberlerden derin kaygı duymaktadır. Bu, birçoğu yakın zamanda başka bölgelerden el-Faşir'e kaçan yüz binlerce yerinden edilmiş kişi de dahil olmak üzere sivilleri büyük tehlikeye maruz bırakacaktır.”

Bölgedeki HDK operasyonlarının artması, Cuba Barış Anlaşması'nı imzalayan silahlı mücadele hareketlerinin daha önce ilan ettikleri tarafsızlık durumuna son vermelerine ve HDK’ye karşı tüm cephelerde askeri operasyonlara katılmaya başlayacaklarını duyurmalarına yol açtı. Söz konusu gruplar, HDK’nin faaliyetlerini “ulus karşıtı uygulamalar ve yaşam hakkı da dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar” olarak nitelendirerek ihlalleri kınadı. Ayrıca, şu anda gündemde olan ‘Sudan'ın parçalanmasının’ hayata geçirilmesine izin vermeyeceklerini ifade ettiler.

HDK milisleri, yalnızca Kuzey Darfur eyaleti ve başkenti el-Faşir'in HDK’nin kontrolü dışında kaldığı Darfur bölgesi üzerindeki kontrolünü genişletmeyi sürdürdü.

Darfur silahlı mücadele hareketleri tarafından 16 Kasım'da yayınlanan bir bildiride şu ifadeler yer aldı:

“Darfur'un Sudan'ın parçalanmasına giriş kapısı olmasına izin vermeyeceğiz. Yabancı çevreleri kullanarak Sudan'ı parçalamaya ve Sudan devletinin yıkıntıları üzerinde bağımsız mini devletler kurmaya çalışan güçlere uyarıda bulunuyoruz.”

Açıklamada Çad devletine, HDK’yi desteklemeyi bırakması, onlara malzeme ve ekipman sağlamayı durdurması ve sınırlarını, hava sahasını, havaalanlarını açması çağrısında bulunuldu. Açıklamanın devamında uluslararası ve bölgesel topluma savaşı durdurmak ve Sudan'ın birliğini ve egemenliğini korumak için net bir duruş sergileme çağrısı yapıldı. Ayrıca Afrika Birliği'ne (AfB) Darfur'da işlenen ihlalleri ve ‘soykırım’ suçlarını durdurma çağrısı yapıldı.

Bazı gözlemciler, Darfur hareketlerini bu pozisyonu almaya ve daha önce ilan ettikleri tarafsızlık durumuna son vermeye teşvik etmek için ordu güçlerinin Darfur garnizonlarından kasıtlı olarak çekilme olasılığına işaret etti. HDK milisleri ise ele geçirdiği bölgelerde vatandaşlara yönelik ihlaller gerçekleştirmeye devam etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 26 Kasım'da Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni sivilleri korumak ve HDK liderlerini cezalandırmak için harekete geçmeye çağıran bir rapor yayınladı. HRW, Batı Darfur'un el-Cuneyna kentinde bulunan Ardamata köyünde Masalitlerin onlarca üyesine yönelik yağma, saldırı ve yasa dışı gözaltı suçlarının yanı sıra, kasım ayında HDK üyeleri tarafından yüzlerce sivilin öldürülmesini belgeledi. HRW, HDK’nin eylemlerini ‘etnik cinayet dalgası’ olarak nitelendirdi.

fvbrth
Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)

Çad'ın doğusundaki Adre Mülteci Kampı’nda hayatta kalan 70'ten fazla kişiyle görüşmeler yapan Reuters, 22 Kasım’da yayınladığı araştırma raporunda, Darfur halkının HDK üyeleri tarafından başına gelen toplu katliam, tecavüz, yağma ve işkence olaylarını belgeledi.

Darfur Barosu, kasım ayı ortasında yaptığı açıklamada, Darfur bölgesindeki milislerin işlediği insan hakları ihlallerini ve suçları belgeleyen çalışmaları nedeniyle HDK'den tehditler aldığını açıklamıştı. Bu, milislerin, Sudan siyasi arenasında kurumsal varlığını sürdürmesine olanak tanıyan alternatif bir gerçeklik yaratma bağlamında ihlallerine ve suçlarına işaret eden tüm sesleri susturmayı amaçlayan medya uygulamalarının bir parçası.

Diğer taraftan, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), 18 Kasım'da Kahire'deki müzakere toplantısını tamamladı. Çatışmanın her iki tarafıyla doğrudan görüşme girişiminin başlatıldığını duyurdu. Bu, 21 Ekim'de Addis Ababa'da ilan edilen, eski Başbakan Abdullah Hamduk'u başkan olarak seçen ve üyeliğine ÖDBG’yi dahil eden Sivil Cephe’nin ihlali gibi görünüyor. Ancak görünen o ki ÖDBG, bu yeni cephenin eklem noktalarını tam olarak kontrol edemeyince siyasi hareketini tek başına sürdürmeyi tercih etti.

Sudan ve Sudanlılar için bu savaşta her iki tarafı da mağlup etmekten başka kurtuluş yok. Bunun dışında herhangi bir açıklamanın -her türlü gerekçeyle- desteklenmesi, Sudan’da devam eden yıkımın reçetesinden başka bir şey değildir.

ÖDBG girişimini başlattı, ancak düzenlediği basın toplantısında, orduya siyaset ve ekonomi alanını terk etmesi çağrısında bulunan Sözcü Taha İshak'ın açıkça ortaya koyduğu siyasi bir hatayı ortaya çıkardı. İshak, HDK milislerinin bu alanlardaki varlığını sürdürmesini, siyasi ve sosyal kuluçka merkezlerinin bulunduğunu söyleyerek gerekçelendirdi. ÖDBG, milislerin Sudanlılara karşı işlediği onca suçtan sonra HDK silahının varlığına ve siyasette kullanılmasına meşruiyet kazandırmaya çalışan bu argümanı desteklemeye devam ediyor. Farkında olmadan sadece kendini değil, tüm Sudanlıları kafalarından, göğüslerinden ve ayaklarından vuruyor.

Temmuz 2011'de Sudan bölündü. Güney Sudan, 2005 yılında imzalanan Kapsamlı Barış Anlaşması'nın koşullarının öngördüğü şekilde birliği çekici hale getirememesi üzerine elli yıldan fazla süren iç savaşın ardından bağımsızlığını ilan etti. Böylelikle Sudan, topraklarının ve nüfusunun üçte birini kaybetti. Ancak Sudanlı siyasi elit, siyasetin aşırılıklarından ve zorlamalarından uzak sağlam ulusal sabiteleri korumanın, ulusun korunmasında son derece önemli bir şey olduğu, bu olmadan Sudan'ın bölünme ve dağılma risklerinin yeniden arttığı dersini henüz öğrenemedi.

Bugün Darfur üzerindeki HDK kontrolüyle bu olasılıklar artıyor. HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve onun haleflerinin, savaşın başlangıcından bu yana Sudan'ın her bölgesini kontrol etmeye çalıştıkları açık. Ama görünen o ki, Darfur bölgesindeki savaş ganimetleriyle yetinmekten pek de çekinmiyor. Bu, biri batı ve güney Sudan'ı, diğeri ise doğu ve kuzey Sudan'ı kontrol eden iki başarısız devlet için bir reçetedir.

Sudan ve Sudanlılar için bu savaşta her iki tarafı da mağlup etmekten başka kurtuluş yok. Ordunun, siyasetin kesişme ve çatışmalarından uzak, devlet aygıtının bir parçası olarak mesleki rolünü yerine getiren ulusal bir kurum olarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor. HDK milislerinin ise tüm siyasi, ekonomik ve askeri uzantılarıyla kurumsal varlığı sona ermeli. Bunun dışında herhangi bir açıklamanın -her türlü gerekçeyle- desteklenmesi, Sudan’da devam eden yıkımın reçetesinden başka bir şey değildir.


Hamas ile İsrail arasındaki 2 gün uzatılan "insani ara" son gününde

Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)
Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)
TT

Hamas ile İsrail arasındaki 2 gün uzatılan "insani ara" son gününde

Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)
Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İsrail'in, "insani ara" sonrasında Gazze genelinde saldırılarını genişletme ve yoğunlaştırma planlarından derin endişe duyduğunu bildirdi.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, "(Gazze'de) Etkisi olan herkese, ateşkesin insan hakları ve insani gerekçelerle uzatılması konusunda çağrı yapıyorum." dedi.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Gazze'deki çatışmanın daha büyük bir bölgesel çatışmaya dönüşmesini istemediklerini aktardı.

Gazze'nin kuzeyine 31 insani yardım malzemesi yüklü tır gönderildi

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları ve İsrail ordusu, birbirlerini abluka altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde çatışmalara verilen geçici "insani ara"yı karşılıklı ihlal etmekle suçladı.

Hamas, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını kınamak için Filistin davasıyla dayanışma içinde olan herkese geniş çaplı gösteriler düzenleme çağrısında bulundu.

Gazze'deki Merkez Kütüphane, İsrail savaş uçaklarının 7 Ekim'de başlayan saldırılarının hedefi olmaktan kurtulamadı.

Filistin Kızılayından yapılan açıklamada, bir yakıt tankeri ile içilebilir su, gıda ve diğer insani yardım malzemeleri yüklü 31 tırın Gazze'nin kuzeyine gönderildiği belirtildi.

İsrail hapishanelerinde 44 basın mensubu "idari tutukluluk" uygulamasıyla gözaltında

Gazze'deki hükümetin Medya Ofisinden yapılan açıklamada, İsrail'in saldırıları sonucu yıkılan binaların enkazından son bir günde 160 kişinin cenazesinin daha çıkarıldığı bildirildi.

Hamas yöneticilerinden Usame Hamdan, ABD'li milyarder Elon Musk'ı İsrail'in saldırıları sonucu oluşan yıkımı görmesi için abluka altındaki Gazze'yi ziyaret etmeye çağırdı.

Filistinli Gazeteciler Sendikasından yapılan yazılı açıklamada, 29 gazetecinin yanı sıra 7 Ekim öncesi tutuklanan 15 gazetecinin de tutukluluğunun sürmesiyle İsrail hapishanelerinde toplam 44 basın mensubunun "idari tutukluluk" uygulamasıyla gözaltında tutulduğu kaydedildi.

İsrail güçlerinin, Batı Şeria'nın Cenin kentindeki devlet hastanesinin girişinde yaralı Filistinliyi ambulansın içinde gözaltına aldığı belirtildi.


İsrail'in bu akşam serbest bırakması beklenen Filistinli esirlerin isimleri belli oldu

(AA)
(AA)
TT

İsrail'in bu akşam serbest bırakması beklenen Filistinli esirlerin isimleri belli oldu

(AA)
(AA)

Filistinli Esirler Cemiyetinden yapılan yazılı açıklamada, İsrail hapishanelerden bu akşam 30 Filistinli esirin serbest bırakılmasının beklendiği ifade edildi.

Serbest bırakılacak Filistinli esirlerden 15'nin 18 yaş altı çocuk, 15'nin kadın olduğu kaydedildi.

İsrail hapishanelerinden serbest bırakılması beklenen esirler arasında "Filistinli cesur kız" Ahed Temimi'nin de bulunduğu aktarıldı.


Hizbullah Beyrut hükümetinden Güney Lübnan’daki savaş tazminatı talep etti

İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)
İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)
TT

Hizbullah Beyrut hükümetinden Güney Lübnan’daki savaş tazminatı talep etti

İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)
İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)

Hizbullah, İsrail'in Güney Lübnan’ı bombalamasının ardından, bombardımandan etkilenenlere tazminat ödemeye başladığını açıkladı. Başbakan Necib Mikati'nin bu konudaki kararlığını aktaran Hizbullah Milletvekili Hasan Fadlallah aracılığıyla, hükümetten bu bağlamdaki sorumluluğunu üstlenmesini talep etti. Talep, Tarım Bakanı Abbas Hacı Hasan'ın, bakanlığının güney bölgesindeki tarım alanlarının uğradığı hasarın sayımının önemli bir bölümünü tamamladığını açıklamasının ardından açıklandı. Özellikle bombalanan kasabalar, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile iş birliği içinde çiftçilere tazminat ödenmesi amacıyla çalışıyor.

Fadlallah Pazartesi günü partisinin bölgede bir nüfus sayımı yaptığını açıklamış ve hasardan etkilenenlere sundukları şeyin, Hizbullah'ın parası, becerisi ve çabası olduğunu vurgulamıştı. Lübnan Başbakanı Necib Mikati, açıklanan bilgiye göre İsrail'in güney sınır köylerine yönelik saldırılarına karşın Lübnan devletinin sorumluluklarını ve hükümetin alabileceği tedbirleri görüştüklerini belirtti.

Fadlallah, "Biz, (Hizbullah) tazminat ödemeye başladık, Güney’de istatiksel bilgileri topladık ve bu zararları araştırdık, bu elbette hükümetin ilgilenmediği anlamına gelmiyor, hükümetin daha çok endişe duyduğu anlamına geliyor. Başkan bu konuda çok duyarlı davrandı ve sorumluluğu üstlendi ve gerekli tazminatın sağlanmasıyla da ilgileniyor ifadelerinde bulundu.

Bu bağlamda bakanlık kaynakları Şarku’l Avsat’a  “Devletin ve kurumlarının içinde bulunduğu koşullar ve finansman sağlamanın zorluğu göz önüne alındığında sorun, bu tutarların ödeneceği mekanizmadadır. Bunun çözülmesi zaman alacak” açıklamalarında bulundu.

Fadlallah, Hizbullah'ın, bombalamalardan sonra meydana gelen yangınlarda tamamen yanan 11 binanın yanı sıra 37 binadan oluşan ve tamamen yıkılan evlerin sayımını tamamladığını belirtti. Mikati'nin, Güney Konseyi'nin bu evlerin maliyetine ilişkin değerlendirmesi ışığında belirlenecek fiyatlara göre hükümetin bu binaların sahiplerine yeniden inşası için tazminat ödeyeceğini taahhüt ettiğini vurguladı. Bu konunun Başbakan tarafından çözülmesi yani bu yıkılan evlere gereken paranın sağlanması konusunda mutabakata vardık. Buna ek olarak Nakura’dan Şebaa’ya kadar yaklaşık bin 500 evden oluşan hasarlı evlere tazminat ödeneceğini de belirtti.

Fadlallah ayrıca hasar gören ve yanan otomobiller ile zeytin tarlaları dahil verimli mahsullerle ilgili olarak da hükümetin tazminat ödeyeceğini ve bunu önümüzdeki günlerde, zarar görenlere açıklayacağını vurguladı.

Tarım Bakanı Abbas El Hac Hasan, tarım sektöründeki hasara ilişkin Şarku'l Avsat'a şunları söyledi: “Çatışmaların başladığı ilk günden itibaren, imkanlarımız ölçüsünde bakanlığın güneydeki merkezleri aracılığıyla zayiatı kayıt almaya başladık. İmkanlarımız doğrultusunda, Labve bölgesi gibi ağır bombardımana maruz kalan bazı alanlar hariç, günlük olarak görevlerini yerine getiren orman memurları ve merkez başkanlarından bize bu konuda yardımcı oldular. Çünkü savaşın süreceğini bekliyorduk ve bu nedenle görevi kolaylaştırmak için kayıp ve hasarları günlük olarak saymak daha iyi olurdu, ifadelerinde bulundu.  Ancak Hacı Hasan'a göre, çiftçilere tazminat ödemek için bize yanıt veren FAO’nun talebine binaen etkilenen tüm köylerin isim listelerini içeren  nüfus sayımı yeterli değil çünkü kayıpları incelemek ve tahmin etmek için detaylı inceleme yapmak gerekiyor.

FAO'nun talep ettiği maliyet, çiftçilere tazminat verme konusunda bize duyarlıydı, ancak bunu sağladıktan sonra. doğru sayılar. yısıyla Hacı Hasan'a göre bir sonraki aşama, çiftçilere tazminat sağlanmasına hazırlık amacıyla bu görevi yerine getirmek için FAO ile komiteler oluşturmak olacak; bu da önceliğin zeytin sezonunu kaçıranlar gibi doğrudan etkilenenlere verileceğini belirtiyor. Bundan sonra dolaylı olarak etkilenenlere tazminat ödenebilir, ancak bu maliyete bağlıdır. "Bu savaşta en büyük kayıp, 53'ten fazla yaşlı ağacın, ardından ormanların, ormanlık alanların ve hayvanların yakıldığı zeytin mevsimiydi.

Hükümetin hazırladığı acil durum planı aracılığıyla kendilerine sağlanacak olanın yanı sıra FAO’nun yardımlarından yararlanacak 11 bin çiftçinin bukunduğunu belirtti.

Bakanlığın istatistikleri, Güney'deki 53 kasabada ve Nebatiye vilayetlerinde bin 120 dönümden fazla alanı kapsayan 438 yangının meydana geldiğini gösterdi. Çam ve meşe ağaçlarının yanı sıra yanan zeytin ağacı sayısının da 53'ten fazla olduğu tahmin ediliyor. Bu hasar yalnızca ağaçlarla arla sınırlı kalmadı, aynı zamanda canlı hayvanları da etkiledi; bombalama 230.000 tavuk ve 700 baş besi hayvanının ölümüne, 270 arı kovanının zarar görmesine ve 2 bin metrekarelik bir alandaki yem deposunun tamamen yok olmasına yol açtı. 600 metrekare 600 metrekarelik bir alanı kaplayan yem deposu tamamen yıkıldı.

Birleşmiş Milletler verilerine göre zeytin ekimi Lübnan'daki tarım arazilerinin yüzde 20'si kadar bir alana yayılıyor ve böylece 110 binden fazla Lübnanlı çiftçiye gelir sağlıyor, bu da Lübnan'daki toplam tarımsal üretimin tahmini yüzde 7'sine tekabül ediyor.