Gazze’nin işgali: İhtimaller ve sorular…

İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)
İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)
TT

Gazze’nin işgali: İhtimaller ve sorular…

İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)
İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)

Halid Hamade

İsrail Gazze'yi yok etmeye, uluslararası insan hakları hukukunu ve savaş yasalarını ihlal etmeye ve büyük savaşa hazırlık için güçlerini seferber etmeye devam ediyor.  Uluslararası toplumun İsrail'i ateşi kesmeye zorlaması mümkün olmadığından bu savaşın nelere yol açacağına dair sorular cevaplanmayı bekliyor…

Kahire’de 21 Ekim’de düzenlenen ve ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’ın katılmadığı Barış Zirvesi’nde yaşananlara değinmek lazım.

Arap gruplar ile Avrupalı yetkililer arasında ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ ve ‘Hamas hareketini açıkça kınama’ konusunda yaşanan anlaşmazlık sebebiyle, zirve sonuç bildirisini yayınlayamadı. Cumhurbaşkanlığı açıklamasında da belirtildiği üzere Mısır, ‘katılımcıların, son on yıllarda Filistin meselesine yönelik uluslararası yaklaşım tarzının yeniden değerlendirilmesinin önemi konusunda hemfikir oldukları küresel bir barış çağrısı başlatmasını’ istedi. Böylece mevcut krizden yakın ve öngörülebilir vadede, Haziran 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasına zemin hazırlayan gerçek ve ciddi barış sürecinin yolunu açacak yeni bir siyasi irade ve ruhla çıkılabilsin...  

“İsrail ile Hamas’ın 17 yıl boyunca pekiştirdiği istikrarsız birliktelik (kanlı gerginlik devreleri ve ardından Gazze halkının çalışıp İsrail’e mal ihraç edebildiği ekonomik barış dönemleri) hiç şüphe yok ki yaklaşan yangından sağ çıkamayacak.”

Batı’nın zirvede Mısır’ınkinden farklı tutumu, ABD’nin zirve sona erdikten birkaç saat sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) önerdiği karar tasarısı yoluyla ABD tarafından kısa sürede hayata geçirildi. ABD’nin ateşkes ya da savaşın durdurulması için herhangi bir çağrı içermeyen tasarısının detayları, ABD’nin farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu teyit ediyor. Üstelik bu yaklaşım, sadece Gazze’de büyüyen kriz ya da bütünüyle Filistin meselesi değil, aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’da çatışma kuralları denebilecek şey söz konusu olduğunda da farklılaşıyor. Şöyle ki:

A- ABD’nin tasarısı, İsrail’in nefsi müdafaa hakkını vurguluyor.

B- İran’dan Hamas da dahil olmak üzere bölgenin dört bir yanında barışı ve güvenliği tehdit eden milislere ve terörist gruplara silah ihracatını durdurmasını talep ediyor.

C- Tüm ülkeleri ‘Gazze’de şiddet alanının genişlemesini ya da bölgenin diğer noktalarına sıçramasını engellemeye ve bunu da Hizbullah ve diğer silahlı gruplardan tüm saldırıları hemen durdurmalarını talep ederek yapmaya’ çağırıyor.

D- Kendilerini kurtarmaya çalışanların da aralarında bulunduğu sivillerin korunması için çağrı yapıyor ve ülkelerin ‘terör saldırılarına’ karşılık verirken uluslararası hukuka bağlı kalmaları gerektiğine dikkat çekiyor.

E- Gazze Şeridi’ne yönelik yardımların ‘sürekli, yeterli ve engelsiz’ girmesi için çağrıda bulunuyor.

ABD’nin bu karar tasarısının yayınlandığı sırada ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD güçlerine yönelik son saldırılara karşılık olarak Ortadoğu’ya (sayısını belirtmediği) askerî birliklerin yanı sıra Gerald Ford ve Dwight Eisenhower adlı iki uçak gemisine eklenmek üzere THAAD tipi hava savunma sistemi ve daha fazla Patriot hava savunma füze sistemi göndereceğini duyurdu.  Bunların önümüzdeki iki hafta içinde bölgeye ulaşması bekleniyor. Şam ve Halep havalimanlarının 22 Ekim Pazar sabahı bombalanıp, bir hafta içinde İsrail uçakları tarafından ikinci kez hizmet dışı bırakılmaları da ABD’nin bölgedeki milislere silah gönderimini durdurma hamlesi bağlamında değerlendirilebilir.

Fotoğraf Altı: Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail tankları ve askerleri. (EPA)
Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail tankları ve askerleri. (EPA)

ABD’nin bu yoğun saha eylemleri, Washington’ın karar tasarısıyla, özellikle de ülkelere yaptığı ‘savaş alanının genişlemesini önleme ve Hizbullah ile diğer silahlı gruplardan tüm saldırıları hemen durdurmalarını ve İran’dan da silah ihracatını kesmesini talep etme’ çağrısına ilişkin iki maddeyle tutarlı. Bu aynı zamanda Başkan Biden ile Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bölgeye yaptıkları ziyaret esnasında benimsedikleri tutumlarla da örtüşüyor. Bu tutumlarda bölge ve ortaklar için güvenliğin yeniden tanımlandığını ve ABD ile bölgedeki ortakları arasındaki tek anlaşmazlığın, Gazzeli savaşçıları Gazze Şeridi’nden halkı daha fazla ölüme ve yıkıma maruz bırakmadan çıkarma yöntemi konusunda yaşandığını görüyoruz.

Tüm bunlar ortadayken şu sorular ortaya çıkıyor: Gazze nereye gidiyor? Olası senaryolar neler?

İsrail ile Hamas’ın 17 yıl boyunca pekiştirdiği istikrarsız birliktelik (kanlı gerginlik devreleri ve ardından Gazze halkının çalışıp İsrail’e mal ihraç edebildiği ekonomik barış dönemleri) hiç şüphe yok ki yaklaşan yangından sağ çıkamayacak. Aksa Tufanı operasyonu mevcut statükoyu sona erdirdi. Yeni durumun nasıl olacağını öngörmek için de henüz erken. Bu bağlamda İsrail eski Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Chuck Freilich, “Böyle bir şeye daha önce şahit olmadık. Bu, Hamas’la yeni bir turdan ibaret değil” diyor.

Aralarında 300’den fazla askerin de bulunduğu bin 400 İsraillinin ölümüyle sonuçlanan Gazze Aksa Tufanı operasyonunun sebep olduğu şok, eski varsayımları alt üst ederek, önceden imkânsız görünen şu senaryoları geçerli hale getirdi: İsrail’in en azından geçici olarak Gazze’yi yeniden işgal etmesi, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ne geri dönmesi, uluslararası barışı koruma güçleri, Gazze Şeridi’ni yöneten silahsızlandırılmış Hamas. Bununla birlikte bu senaryolar henüz tartışma dairesinin dışında. İsrail’in ufukta beliren savaş için ilan ettiği hedef, ABD ile başkalarının terörist grup olarak sınıflandırdığı Hamas’ın tek seferde ve sonsuza dek işini bitirmek. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da bir televizyon konuşmasında İsraillilere şu sözü verdi: “Hamas’ı ezip yok edeceğiz.”

“İsrail halkının çoğunluğunun Gazze’yi yıkma hedefinin arkasında güçlü bir şekilde durduğu doğru. Ancak önceki savaşlar, öngörülen kara savaşının uzaması ve çok sayıda ölüyle sonuçlanması halinde kamusal eğilimin değişebildiğini ve uluslararası desteğin azalabildiğini gösteriyor.”

Peki, Hamas’ı ezmek ne demek? DEAŞ gibi Hamas da bir ideolojidir ve bir fikri ezmek zordur. Sonra İsrail, Hamas’ın Gazze’deki tüm liderlerini öldürse ve tüm tünelleri yerle bir etse bile örgütü ‘yok etmek’ mümkün olmayabilir. Zira Hamas’ın Gazze dışında ve bölge ülkelerinin birçoğuyla Batı Şeria’da varlık gösteren liderleri ve eylemcileri var. Sadece Gazze’de değil, başka yer ve bölgelerde de Hamas destekçilerine rastlamak mümkün.

Diğer yandan İsrail halkının çoğunluğunun bu Gazze’yi yıkma hedefinin arkasında yaygın ve güçlü bir şekilde durduğu doğru. Ancak önceki savaşlar, öngörülen kara savaşının uzaması ve çok sayıda ölüyle sonuçlanması halinde kamusal eğilimin değişebildiğini ve de uluslararası desteğin azalabildiğini gösteriyor.

İsrail savaş için üç aşama belirliyor… Hamas’ın yenilgisinin ardından yeni bir ‘güvenlik sistemi’

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant, halihazırda İsrail’in, çatışmanın sona ermesi için öngörülen üç aşamadan ilki olan hava saldırıları aşamasında olduğunu, bunun ardından Hamas hareketini yok etmek için kara manevralarnın geleceğini ve üçüncü aşamada da Gazze Şeridi’nde yeni bir ‘güvenlik gerçekliği’ olacağını söylüyor.

Galant, Knesset’teki Dışişleri ve Savunma Komisyonu toplantısında komisyon üyelerine şöyle dedi:

“Hava saldırılarını içeren bir askerî operasyonun yürütüldüğü birinci aşamadayız. Sonra eylemcileri ortadan kaldırmak ve altyapıyı yıkmak üzere bir kara manevrası gelecek. İkinci aşamada savaşmaya devam edeceğiz ama daha az yoğunlukla. Bu aşamada güçler, ‘Direnişin cephelerini ortadan kaldırmaya’ çalışacak. Üçüncü adımda ise Gazze Şeridi’nde, İsrail’in buradaki günlük hayattan hiçbir şekilde sorumlu olmadığı yeni bir güvenlik sistemi ve İsrail vatandaşları, yani Gazze etrafındaki bölge sakinleri ile İsrail için yeni bir güvenlik gerçekliği inşa edilecek.”

Fotoğraf Altı: Gazze, İsrail’in 23 Ekim’deki saldırında dumanla kaplandı. (AFP)
Gazze, İsrail’in 23 Ekim’deki saldırında dumanla kaplandı. (AFP)

Haaretz gazetesinde uzun bir süredir istihbarat alanında köşe yazarlığı yapan Yossi Melman’a göre Hamas hareketinin siyasi kanadının Gazze Şeridi’ni yönetmeye devam ettiği senaryo, epey uzak ihtimal olmakla birlikte imkânsız da değil. Yetkililer bu senaryoyu aslında Netanyahu’nun Filistin halkının Hamas ile Batı Şeria’yı yöneten Filistin Yönetimi arasında bölünmeye devam etmesi şeklindeki stratejik önceliğini destekleyecek olmasından ötürü muhtemel görüyor. Melman ise şöyle diyor:

“Bu, İsrail için hep hayal edilen senaryoydu: Hamas silahsızlandırılarak iktidarda tutulur.”

Galant’ın planı uygulanabilir görünüyor mu?

The Times of Israel gazetesi, 20 Ekim 2023’teki haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Son günlerde Gazze Şeridi’ni uzun bir yeniden işgal sürecine girmekten nasıl kaçınılacağı konusunda net bir strateji belirlemesi ve Gazze’den Gazze Şeridi’nin Hamas hareketi tarafından yönetilmeyeceğini temin ederek çıkılması için hükümete yönelik baskıların arttığına tanık oluyoruz. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi de özellikle çıkış stratejisini belirlemesi için İsrail’e baskı yapıyor. Netanyahu ve yakın çevresi ise ABD’li mevkidaşlarına, İsrail’in böyle bir strateji geliştirmediğini, daha ziyade Hamas’ı Gazze’deki iktidardan uzaklaştırma hedefine odaklandığını belirtti.”

Geçtiğimiz hafta (18 Ekim) Biden, İsrail’i Gazze’ye süresiz olarak girmemesi konusunda uyararak, ABD’nin 11 Eylül Saldırıları sonrasında Taliban hareketini ortadan kaldırmak için 2001 yılında Afganistan’da başlattığı işgalinde yaşadıklarından ders çıkarması gerektiğine dikkat çekti. Biden, İsrail’in Hamas’a yönelik hamlesinin sivil kayıplar nedeniyle rayından çıkması ihtimalinden duyduğu rahatsızlığı ifade etmek için de savaş zamanında liderliğin, ‘hedefler konusunda net olmayı ve izlenen yolun bu hedeflere ulaştırıp ulaştırmayacağına dair dürüst bir değerlendirme yapmayı’ gerektirdiği yönünde uyarıda bulundu.

İsrail’e ilişkin sorular

Başbakan Netanyahu’nun açıklamalarına ve İsrail ordusunun hazırlıklarını tamamladığını duyurmasına rağmen Gazze işgal operasyonu, karar alımı için gerekli unsurları tamamlamış görünmüyor. Sahada başarı ihtimallerinin ötesine geçen kaygılar ve zorluklar söz konusu. İsrail’in Gazze’de kalma kabiliyetine ve Gazze işgalinin yansımalarına ne kadar dayanabileceğine dair pek çok soru gündeme geliyor. Bu çerçevede İstihbarat Bakanı Gila Gamliel de şöyle diyor:

“Hamas’ın yok edilmesinin ne kadar zaman alacağını bilmemiz gerek… Ondan sonra inanıyorum ki ertesi gün İsrail’le uluslararası bir anlaşma olacak… Ama şimdi tüm gücümüzü bu savaşta muzaffer olmaya adamalıyız.”

“Bazı analistlere göre bir uluslararası ya da Arap barış gücünün gönderilmesi, 1994 ile 2006 yılları arasında Gazze Şeridi’ni yöneten Filistin Yönetimi’nin nihai olarak geri dönüşü için seçeneklerden biri olabilir. Bu bakış açısı, Suudi Arabistan Krallığı’nın Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ne gelmesinde arabulucu rolü oynama yeteneğini dayanak alıyor.”

Güvenlik analistleri, bu savaşın çok daha uzun süreceğini tasavvur etmenin kolay olduğunu ve İsrail’in Gazze’ye geri dönmesinin de yaygın olarak pek mümkün görülmediğini söylüyor. Bununla birlikte Hamas’ın çıkışından doğacak boşluğu kimin dolduracağını ve bir yandan Hamas’ın kendini yenilemesini önlerken, diğer yandan yerle bir olmuş Gazze Şeridi’ni yeniden imar etmeye ne kadar yetenekli olduğunu da merak ediyorlar.

Bu çerçevede Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün önde gelen araştırmacısı Kobi Michael şu değerlendirmede bulunuyor:

“İsrail, gerekenden fazla askerinin hayatını feda etmeye hazır değil. Vahşice olabilecek bir işgalden sonra yönetmek üzere Gazze’de kalmanın herhangi bir çekiciliği de olmaz. İsrail Gazze’yi işgal edip de iki milyon Filistinlinin hayatını idare etmeyecek.”

Bazı analistlere göre bir uluslararası ya da Arap barış gücünün gönderilmesi, 1994 ile 2006 yılları arasında Gazze Şeridi’ni yöneten Filistin Yönetimi’nin nihai olarak geri dönüşü için seçeneklerden biri olabilir. Bu bakış açısına dayanak olarak Suudi Arabistan Krallığı’nın Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ne gelmesi için arabulucu rolü oynama yeteneği alınıyor. Özellikle de Krallık, ABD aracılığıyla İsrail’le normalleşme görüşmeleri esnasında İsrail’le ikili herhangi bir anlaşmanın, Filistinlileri ilgilendiren hükümler içermesi gerektirdiğini, zayıflayan Filistin Yönetimi’ni güçlendirme tedbirlerinin de buna dahil olabileceğine işaret etmişken…

Sonuç olarak

Kara işgali İsrail için sadece saha macerası ve risk oranının artması açısından değil, aynı zamanda sınırlı başarı veya başarısızlık durumunda operasyon sonrası aşamayı idare etme becerisi açısından da başlı başına zorluk oluşturuyor. Bu anlamda iki devletli çözüm yoluyla şiddet dairesinin nihai olarak kapatılmasını ve Filistinlilerin haklarını garanti edecek diplomatik bir yol arayışı, ideal seçenek halini alıyor. Arap Körfez ülkelerinin, Mısır’ın ve diğer Arap hükümetlerin, oyunun sonunu bağlama konusunda İsrail’e destek olmaya hazır oluşları, Gazze savaşının bitiş şekline bağlı olabilir. Dünya Hamas’ın vahşetiyle sarsıldı belki. Ama onlar da 1948 yılında İsrail devleti kurulduğundan bu yana İsrail vahşetiyle yaşıyorlar. Gazze’de her gün yaşanan yıkıcı deneyim, sivil kayıplar ve çekilen insani sıkıntılar da uluslararası desteği ve Arap ülkelerinin sonuçları kabullenme eğilimini aşındıracak. Eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcı Freilich’in de dediği gibi:

“Şu an ABD’den ve Batılı ülkelerden güçlü bir destek görüyoruz. Ancak Gazze operasyonu çirkinleşince, halk desteği de değişecek ve zayıflayacak.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Fransa: Yeni bir Lübnan'ın ortaya çıkmasına katkıda bulunmak istiyoruz

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn dün (Çarşamba) Baabda Sarayı'nda Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Lökke Rasmussen ile bir araya geldi. (EPA)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn dün (Çarşamba) Baabda Sarayı'nda Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Lökke Rasmussen ile bir araya geldi. (EPA)
TT

Fransa: Yeni bir Lübnan'ın ortaya çıkmasına katkıda bulunmak istiyoruz

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn dün (Çarşamba) Baabda Sarayı'nda Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Lökke Rasmussen ile bir araya geldi. (EPA)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn dün (Çarşamba) Baabda Sarayı'nda Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Lökke Rasmussen ile bir araya geldi. (EPA)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2020 yazındaki liman patlaması olayının ardından gerçekleştirdiği iki ziyaretten sonra yarın (Cuma) Lübnan'a yapacağı üçüncü kısa ziyaretin ‘egemenliğin yeniden tesis edilmesi, refahın sağlanması ve Lübnanlıların birliğinin korunmasına’ ilişkin üç ana mesajı var.

Macron, Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Savunma Bakanı Sebastien Lecornu, Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian, birkaç milletvekili ve Macron'un kişisel davetlisi olan Lübnan'la ‘özel’ bağları bulunan bir grup şahsiyetin de aralarında bulunduğu küçük bir resmi heyetle yarın Beyrut'ta olacak.

Mevcut programa göre Macron, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile Baabda Sarayı'nda bir araya gelecek ve ardından iki cumhurbaşkanı ortak basın toplantısı düzenleyecek. Macron ayrıca, Meclis Başkanı Nebih Berri, eski Başbakan Necib Mikati ve hükümeti kurmakla görevlendirilen Nevvaf Selam ile de bir araya gelecek. Macron, temasları kapsamında Beyrut'taki Fransız Büyükelçiliği karargâhında ateşkes izleme grubu başkanları olan ABD'li ve Fransız generallerle bir araya gelerek anlaşmanın nasıl uygulanacağını gözden geçirecek ve İsrail güçlerinin Güney Lübnan'dan çekilmesini ve Lübnan ordusunun konuşlanmasını hızlandırmak için çalışacak.

Paris dün olduğu gibi bugün ve yarın da Lübnan'ın yanında olmak istiyor. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına göre Paris, Lübnan'ın ‘boyutundan büyük bir ülke’ olduğunu ve ‘bugün Ortadoğu'da siyasi, sembolik ve stratejik değerlere sahip olduğunu’ düşünüyor. Bu kaynaklar ‘Fransa'nın bugün Lübnan'la olan ilişkilerinin, Avn'ın seçilmesi ve Selam'ın atanmasından sonra ve bölgede meydana gelen gelişmeler nedeniyle gelişebileceğine’ inanıyor. Paris, ‘yeni bir Lübnan'ın ortaya çıkmasına katkıda bulunmak’ istiyor.

Fransız yaklaşımında ‘egemenlik’ konusu ön planda tutuluyor. Kaynaklar Paris'in Lübnan ordusunu donatmak, eğitmek ya da ateşkes anlaşmasına varmak ve izleme komitesini kurmak için neler yaptığını ve yapmakta olduğunu hatırlatıyor.

Fransa, ‘1701 sayılı kararın uygulanmasının ayrılmaz bir parçası’ olduğu düşüncesiyle, Lübnan devletinin sınırlarını izlemesi ve tüm topraklarını kontrol etmesi için güçlendirilmesinin önemini vurguluyor. Kaynaklar, “Lübnanlıların egemenliklerini yeniden tesis edebileceklerini göstermeleri için bir fırsat var” dedi. İsrail'in güneyden çekilmesine gelince, Cumhurbaşkanlığı kaynakları Paris'in bunun belirlenen programa göre gerçekleşmesini istediğini ve İsrail'in yanı sıra Hizbullah'ı da buna uymaya çağırdığını ifade etti.

Elysee Sarayı'nın Lübnan'ın egemenliği için çalışma bağlamında dikkat çektiği bir diğer unsur da Fransa Dışişleri Bakanı'nın Şam'ı ziyareti ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile görüşmesi sırasında ‘Lübnan'ın egemenliğine saygı gösterilmesi, sınırların kontrol edilmesi, kaçakçılığın önlenmesi ve Suriye'nin komşuları için bir tehdit oluşturmamasının sağlanması’ gerektiğine yaptığı vurgu. Mikati'nin Suriye'ye yaptığı son ziyarette de aynı konulara değinildi.

Paris, egemenliğin iadesi ile Hizbullah'ın Lübnan'da faaliyet gösteren diğer partiler gibi bir siyasi partiye dönüşme çağrısı arasında bir çizgi çekiyor ve bu dönüşümü Lübnan'ın birliğinin korunması çerçevesine dahil ediyor. Fransa'nın okuması, Hizbullah'ın askeri yeteneklerinin ve liderliğinin çoğunu kaybettiği, Esed rejiminin düşmesi nedeniyle stratejik olarak zayıfladığı ve artık eskisi gibi silah tedarik edemediği yönünde.

Tüm bu değişimler göz önüne alındığında Elysee kaynakları, Cumhurbaşkanı Macron'un ‘Hizbullah'ı her zaman siyasi bir parti olmaya teşvik ettiğini ve bunun yolunun da silahlarını bırakıp Lübnan siyasi oyununa tam olarak girmekten geçtiğini’ belirtti. Paris, ‘Hizbullah'ın geçmişte hâkim olan güç dengesi yerine, kurumların normal işleyişine dönmesini sağlayacak ve tüm Lübnanlıların birliğini koruyacak bir hükümet siyasi sözleşmesine girmesi gerektiğine’ inanıyor.

Macron'un üçüncü mesajı ise ‘Paris'in Lübnanlılara eşlik etmeye devam etme ve kendilerinden beklenen yapısal reformları gerçekleştirmelerine yardımcı olma arzusudur.’ Bu da öncelikle Uluslararası Para Fonu (IMF) ile bir anlaşma imzalanmasından geçmektedir.

Fransa, ‘uluslararası güven yeniden tesis edilmeden’ Lübnan'a yardım yapılamayacağını, bunun da şeffaflık ve ekonominin ‘temizlenmesini’ gerektirdiğini düşünüyor. Daha da önemlisi, Lübnan ekonomisini canlandırmak için çalışmak isteyen Paris, uluslararası toplumu Lübnan'a yardım için harekete geçirebilecek reformlarda ısrar ediyor. Fransa'nın geçen sonbaharda orduyu ve Lübnanlıları desteklemek için düzenlediği konferansa benzer bir uluslararası konferansa hazırlanıp hazırlanmadığı sorulduğunda net bir yanıt verilmedi, ancak Fransa'nın Lübnan'a yardım etmek için ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyeceği belirtildi.

Fransız kaynaklar, Paris'in Suudi Arabistan'ın yanı sıra Donald Trump'ın ‘çantasında’ Beyaz Saray'a ulaşacak olan görev gücü de dahil olmak üzere ABD ile istişare ve koordinasyon halinde yürüttüğü ortak çalışmalara birden fazla kez atıfta bulundu. Kaynaklar, Washington ile istişarelerin ‘devam ettiğini’ ve iki tarafın Lübnan için ‘ortak bir vizyona ulaştığını’ vurguladılar.