Batı Şeria'da yerleşimci şiddeti rekor seviyede: "Ürdün'e gitmemizi söylüyorlar"

Yahudi yerleşimciler en az 7 Filistinliyi öldürdü

Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimci sayısı bu yıl 500 bini aşmıştı (Reuters)
Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimci sayısı bu yıl 500 bini aşmıştı (Reuters)
TT

Batı Şeria'da yerleşimci şiddeti rekor seviyede: "Ürdün'e gitmemizi söylüyorlar"

Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimci sayısı bu yıl 500 bini aşmıştı (Reuters)
Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimci sayısı bu yıl 500 bini aşmıştı (Reuters)

7 Ekim'deki Hamas saldırılarının ardından Batı Şeria'da Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddet eylemleri rekor düzeye ulaştı.

İsrail merkezli insan hakları örgütü B'Tselem, Gazze'deki savaşın başlangıcından bu yana en az 7 Filistinlinin Yahudi yerleşimciler tarafından öldürüldüğünü duyurdu.

Aynı süreçte Batı Şeria'da İsrail güçleri tarafından öldürülen Filistinli sayısıysa 100'ü geçti. Yaklaşık 500 Filistinliyse evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Yerleşimciler, meşru müdafaa sınırları içinde hareket ettiklerini öne sürse de, saldırılarda zarar görenlerin büyük çoğunluğu siviller. 

Batı Şeria'da İsrail ordusu ve yerleşimciler tarafından düzenlenen saldırılar tansiyonu artırırken, Filistinliler evlerinin kamulaştırılması gibi olası sonuçlardan endişe ediyor.

ABD Başkanı Joe Biden, konuyla ilgili geçen hafta bir açıklama yapmış ve "radikal yerleşimcilerin ateşe benzin döktüğünü" söylemişti. 

Biden, "Bu durdurulmalı. Eylemlerinden sorumlu tutulmalılar" ifadelerini kullanmıştı.

Ancak bölgedeki Filistinliler, kendilerini korumak için görevlendirilen İsrail polisi tarafından da hedef alındıklarını söylüyor.

Cumartesi günü bir Yahudi yerleşimci tarafından öldürülen 38 yaşındaki Bilal Salih'in ölümünden sonra yaşananlar da bunun bir örneği.

Washington Post'un aktardığına göre Salih'in ölümünün ardından olay yerine gelen İsrail polisi, ifadesine başvurmak için kardeşi Haşim'le görüşmeye başladı. Polis ekipleri daha sonra Haşim'i kelepçeleyerek plakasız bir araçla olay yerinden uzaklaştırdı. Gazete, kelepçelenen Haşim'in üzerinde hâlâ kardeşinin kanının bulunduğunu yazdı.

İsrail polisi, Haşim'in Hamas'a destek suçlamasıyla gözaltına alındığını ailesine söyledi.

Köyde yaşayanlar, yerleşimcilerin sık sık çiftçileri taciz ettiğini aktardı.

Gözaltına alınmadan önce Washington Post'a konuşan Haşim, "Asla bize ateş edeceklerini düşünmemiştim. Ateş etmelerinden sonra bile, onu yerde yatarken görene kadar kardeşimin vurulduğunu anlamadım" ifadelerini kullandı.

Yerleşimcilerin oluşturduğu bir konseye liderlik eden Yossi Dagan ise yaptığı açıklamada, ateş açan yerleşimciye "onlarca Hamas destekçisinin taşlarla saldırdığını" iddia etti.

Bölgeyi terk ederek ailesiyle birlikte komşu köye sığınan Filistinli Tarık Mustafa, yerleşimcilerin bölgede her gün dolaşarak toplu katliam tehdidinde bulunduğunu söyledi.

Yerleşimcilerden birinin Arapça, "Buradan uzaklaşın. Ürdün'e gidin" diye bağırdıktan sonra arabasını alıp uzaklaştığını belirten Mustafa, eşi ve üç çocuğuyla birlikte en yakın kasabaya yürüdüklerini anlattı.

Olayın ardından İsrail polisini aradığını söyleyen Mustafa, polisin telefonu suratına kapattığını aktardı.

Şu ana kadar yaklaşık 40 kişinin bölgeyi terk etmek zorunda kaldığını aktaran Filistinli, "Gazze'deki savaş yerleşimcilere yeşil ışık oldu. Bundan önce bize Ramallah'a gitmemizi söylüyorlardı. Şimdi Ürdün'e kadar gitmemizi istiyorlar" ifadelerini kullandı.

İsrail'de Netanyahu liderliğindeki sağ hükümetler döneminde Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimleri hızlı bir şekilde genişledi.

Filistinliler, radikal yerleşimcileri Hamas saldırılarını bahane ederek topraklarına el koymaya çalışmakla suçluyor.

İsrail'in radikal sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in girişimleriyle Yahudi yerleşimlerini silahlandırılmış ve yerel silahlı gruplar genişletilerek daha resmi bir yapıya kavuşturulmuştu.

B'Tselem'den yapılan açıklamada, yerleşimcilerin Filistinlileri evlerinden kovmak için yıldırma politikası izlediği belirtilirken, son haftalarda saldırıların sıklığının arttığına dikkat çekildi.

Sözcü Dror Sadot, "Saldırıların boyutuyla birlikte sertliği de arttı" diye konuştu. Sözcü ayrıca birçok yerleşimcinin "dokunulmazlık" içinde hareket ettiğini sözlerine ekledi.

Öte yandan, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'de düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısı 3 bin 457'si çocuk, 2 bin 136'sı kadın olmak üzere 8 bin 306'ya, yaralananların sayısı ise 21 bin 48'e yükseldi.

İsrailli yetkililer, Gazze'den düzenlenen saldırılarda 311'i asker 1400 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin yaralandığı duyurdu.

Independent Türkçe



Suriye’de güç dengesi değişirken SDG savunmada

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü
TT

Suriye’de güç dengesi değişirken SDG savunmada

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü

Türkiye destekli grupların Suriye'nin kuzeyinde kendilerine karşı harekete geçmesi ve Ankara dostu bir grubun Şam'ın kontrolünü ele geçirmesiyle birlikte Suriye'nin başlıca Kürt grupları 13 yıllık savaş boyunca elde ettikleri siyasi kazanımları korumak için savunmaya geçtiler.

Irak'tan İran, Türkiye’ye uzanan daha geniş bir Kürt grubunun parçası olan Suriye Kürtleri, ülkenin neredeyse dörtte birini kontrol ettikleri ve DEAŞ'a karşı ABD'nin kilit müttefiki olan güçlü bir silahlı gruba liderlik ettikleri Suriye çatışmasının şimdiye kadarki birkaç kazananı arasında yer aldı.

Reuters'a konuşan iki analist ve üst düzey bir Batılı diplomat, Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) savaşçılarının bu ay Şam'ı ele geçirerek Devlet Başkanı Beşşar Esed'i devirmesinden bu yana güç dengesinin Kürtler aleyhine olduğunu söyledi.

Suriye'deki sarsıcı değişim ortamında Türkiye'nin etkisini arttırması beklenirken, ABD'deki yönetim değişikliği Washington'un Kürtlerin ağırlıkta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) desteklemeye ne kadar devam edeceği konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Türkiye için SDG ulusal güvenlik tehdidi oluşturuyor. Ankara bu grupları, 1984'ten bu yana Türk devletine karşı isyan yürüten ve Türkiye, ABD ve diğer güçler tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın bir uzantısı olarak görüyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Century International'da çalışan Aron Lund, Suriyeli SDG’nin  ‘çok büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu’ ifade etti.

Lund, “Suriye'de denge temelden Türkiye destekli ya da Türkiye'nin müttefiki gruplar lehine değişti. Türkiye bundan en iyi şekilde yararlanmaya kararlı görünüyor” ifadelerini kullandı.

Bu değişim, Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak bilinen Türkiye destekli silahlı grupların YPG’nin öncülüğündeki SDG karşı askeri ilerlemeler kaydettiği kuzey bölgesinin kontrolü için yeniden başlayan çatışmalarda kendini gösteriyor.

Kürtlerin liderliğindeki bölgesel yönetimde üst düzey bir yetkili olan Fener el-Kait Reuters'a yaptığı açıklamada, Esed'in devrilmesinin parçalanmış devleti yeniden birleştirmek için bir fırsat olduğunu söyledi.

Esed'in Arap milliyetçisi Baas Partisi on yıllardır Kürtleri baskı altında tutuyordu.

ık8ol9
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

El-Kait, bölgesel yönetimin Türkiye ile diyaloğa hazır olduğunu ancak kuzeydeki çatışmanın Ankara'nın ‘çok kötü niyetleri’ olduğunu gösterdiğini söyledi. El-Kait, “Bu kesinlikle bölgeyi yeni bir uçuruma ve yeni bir çatışmaya doğru itecektir” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cuma günü yaptığı açıklamada, Esed'in devrilmesinden sonra yabancı ülkelerin Kürt milislere verdikleri desteği çekmelerini beklediğini söylerken, Ankara YPG’yi izole etmeye çalışıyor.

Reuters'ın sorularını yanıtlayan bir Türk yetkili, çatışmanın temel nedeninin ‘Türkiye'nin bölgeye yönelik vizyonu değil, PKK'nın bir terör örgütü olması’ olduğunu ifade etti.

Yetkili, “PKK ve YPG silahlarını bırakmalı ve Suriye'yi terk etmelidir” dedi.

SDG lideri Mazlum Abdi perşembe günü Reuters'a verdiği bir demeçte, Suriye'deki PKK’lıların varlığını ilk kez kabul etti.

Abdi, PKK savaşçılarının DEAŞ'a karşı mücadelede destek sağladıklarını ve Türkiye ile tam bir ateşkes sağlanması halinde Suriye'yi terk edeceklerini belirtti. Ayrıca PKK ile herhangi bir örgütsel bağı olduğunu da reddetti.

Feminizm ve İslamcı gruplar

Aynı zamanda Şam'daki yeni yönetim Ankara'ya dostça yaklaşıyor ve tüm Suriye'yi merkezi bir yönetim altında birleştirme arzusunu dile getiriyor ki bu da Kürtlerin tercih ettiği adem-i merkeziyetçi yönetime meydan okuyabilir.

Türkiye, SMO'ya doğrudan destek verirken, diğer ülkeler gibi HTŞ'yi geçmişte El-Kaide ile olan bağlantıları nedeniyle terörist grup olarak nitelendiriyor.

yjukılo
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

Buna rağmen Ankara'nın HTŞ üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğuna inanılıyor. Üst düzey bir Batılı diplomat, “Onları (HTŞ’yi) en çok Türklerin etkileyebileceği açık” dedi.

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera bir Türk gazetesine verdiği demeçte, Esed'in devrilmesinin ‘sadece Suriye halkı için değil, aynı zamanda Türk halkı için de bir zafer olduğunu’ söyledi.

Reuters'ın sorularını yanıtlayan Türk yetkili, HTŞ'nin Ankara'nın kontrolünde olmadığını belirterek, HTŞ’yi ‘şartlar gereği iletişim kurulan’ bir yapı olarak tanımladı. Yetkili ayrıca, birçok Batılı ülkenin de bunu yaptığını ifade etti.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve ona bağlı YPG liderliğindeki Suriyeli Kürt gruplar, 2011 yılında Esed'e karşı başlayan ayaklanmanın ardından ülkenin kuzeyinin büyük bölümünü kontrol altına aldı. Bağımsızlıktan ziyade özerklik istediklerini vurgularken kendi yönetimlerini kurdular.

Sosyalizm ve feminizmi vurgulayan politikaları HTŞ'nin yöneliminden oldukça farklı.

ABD öncülüğündeki güçlerin DEAŞ'a karşı SDG ile ittifak kurarak ağırlıklı olarak Arap olan bölgeleri kontrol altına almasıyla bölgeleri genişledi.

Türkiye destekli SMO’yu oluşturan gruplar, Esed'in devrilmesiyle birlikte SDG'ye karşı saldırılarını şiddetlendirerek 9 Aralık'ta Münbiç şehrini ele geçirdi.

Washington ateşkese aracılık etti, ancak SDG Türkiye ve müttefiklerini ateşkese uymamakla suçladı. Bir Türk savunma bakanlığı yetkilisi böyle bir anlaşma olmadığını söyledi.

ABD'nin SDG'ye verdiği destek, ABD ile NATO üyesi Türkiye arasındaki gerilimi arttırdı.

Washington SDG'yi, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın bu dönemi Suriye'deki kabiliyetlerini yeniden inşa etmek için kullanmaya çalışacağı uyarısında bulunduğu DEAŞ'a karşı mücadelede kilit bir ortak olarak görüyor. SDG halen militan örgütle bağlantılı on binlerce kişiyi kamplarda ve cezaevlerinde tutuyor.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler geçen hafta yaptığı açıklamada, ülkesinin Suriye'de DEAŞ'ın yeniden canlandığına dair herhangi bir belirti tespit etmediğini bildirdi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan cuma günü Ankara'da Alman mevkidaşıyla yaptığı görüşmede, tutukluların tutulduğu kamp ve cezaevlerinin yönetimi için alternatifler bulunması gerektiğini belirtti.

ABD'nin Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf de cuma günü yaptığı açıklamada, Washington'un Ankara ve SDG ile birlikte ‘SDG'nin ülkenin o bölgesindeki rolüne ilişkin sorunsuz bir geçiş’ üzerine çalıştığını söyledi.

Joe Biden'ın yönetimi ABD güçlerinin Suriye'de kalacağını söyledi, ancak Başkan seçilen Donald Trump 20 Ocak'ta göreve başladığında çekilmelerini emredebilir.

Trump'a mesaj

Trump ilk döneminde Suriye'den çekilmek istemiş, ancak hem kendi ülkesinden hem de ABD'nin müttefiklerinden gelen baskılarla karşılaşmıştı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre Suriyeli Kürt yetkili İlham Ahmed, 17 Aralık'ta Trump'a yazdığı mektupta, Türkiye'nin Trump göreve gelmeden önce kuzeydoğuyu kontrol etmeye hazırlandığını iddia etti.

Mektupta, Türkiye'nin planının ‘terörle mücadelede yıllardır kaydedilen ilerlemeyi geri alma tehdidinde bulunduğunu’ yazan Ahmed, Trump’a hitaben “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz” dedi.

Trump 16 Aralık'ta yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Suriye'de olup bitenleri ‘kontrol altına alacağını’ söyledi, ancak ABD askerlerinin Suriye'de konuşlanmasına ilişkin planlarını açıklamadı.

Oklahoma Üniversitesi'nde Suriye uzmanı olan Joshua Landis, “Kürtler imrenilecek bir konumda değil. Şam’daki yeni yönetim kendine çeki düzen verdiğinde bölgeye girecektir. ABD sonsuza kadar orada kalamaz” ifadelerini kullandı.

HTŞ lideri Ahmed eş-Şera BBC'ye yaptığı açıklamada, ‘Kürtlerin Suriye halkının bir parçası olduğunu’ belirterek, “Suriye bölünmeyecek” dedi. Eş-Şera, silahların tamamen devletin elinde olması gerektiğini ifade etti.

Eş-Şera, Türkiye'nin temel kaygılarından biri olan Suriyeli olmayan Kürt savaşçıların Suriye'deki varlığını kabul etti. Eş-Şera, “Suriye topraklarının Türkiye'ye ya da başka ülkelere tehdit oluşturmasını ve istikrarı bozmasını kabul etmiyoruz” diye konuştu.

Eş-Şera, ‘sorunun çözümü için barışçıl bir formül’ bulmak amacıyla diyalog ve müzakereler yoluyla çalışma sözü verdi.

Kürt yetkili Fener el-Kait, yönetiminin ‘demokratik bir Suriye, adem-i merkeziyetçi bir Suriye, tüm mezhep, din ve etnik kökenlerden tüm Suriyelileri temsil eden bir Suriye’ istediğini bildirdi. El-Kait, SDG'nin ‘yeni Suriye ordusunun çekirdeği’ olacağını belirtti.

SDG Komutanı Mazlum Abdi Reuters'a verdiği demeçte, iki tarafın güçleri arasında çatışma çıkmasını önlemek için HTŞ ile temas kurulduğunu doğruladı, ancak Ankara'nın Şam ile Kürt güçler arasında bir bölünme yaratmaya çalışacağını söyledi.

SDG'nin Şam'daki ‘yeni siyasi aşamaya’ katılması için ABD öncülüğündeki koalisyon da dahil olmak üzere uluslararası taraflardan güçlü bir destek olduğunu söyleyen Abdi, bunu ‘büyük bir fırsat’ olarak niteledi.

Abdi, “Türkiye ve ona bağlı gruplarla aramızda tam bir ateşkes sağlandıktan sonra bu aşamaya katılmaya hazırlanıyoruz” dedi.