"Yerleşimciler" nedeniyle Filistinliler bu yıl zeytin hasadından mahrum kaldı

Çiftçilere yasak olan ve yerleşim yerlerinin yakınında bulunan arazi alanı yaklaşık 430 milyon metrekare

Zeytin hasadı Filistinliler için en önemli tarım mevsimi (AFP)
Zeytin hasadı Filistinliler için en önemli tarım mevsimi (AFP)
TT

"Yerleşimciler" nedeniyle Filistinliler bu yıl zeytin hasadından mahrum kaldı

Zeytin hasadı Filistinliler için en önemli tarım mevsimi (AFP)
Zeytin hasadı Filistinliler için en önemli tarım mevsimi (AFP)

Rağde Atme 

Dünya, 7 Ekim'den bu yana İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki savaşla meşgulken İsrail ordusu, yerleşim birimlerinin yakınındaki Filistin tarım alanlarına giden tüm yolları toprak yığınlarıyla kapattı.

Bu durum, bu yıl binlerce Filistinliyi kendileri için en önemli tarım mevsimi olan zeytin hasadından mahrum bıraktı.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Filistinli çiftçilerin yerleşim yerlerinin yakınındaki ve duvar arkasındaki topraklarına erişmelerini sağlamak için İsrail ordusuyla koordinasyon sağlayamadı.

Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti, geçen yıl aralık ayında Knesset'in güvenini kazanır kazanmaz, yerleşimci saldırılarının artan hızı yeni bir yön alıp günlük olarak gerçekleşmeye başlayana kadar Batı Şeria'da yerleşimin teşvikini dosyalarının ön sıralarına koydu.

Yerleşimci liderler, Filistinlilerin üzerindeki baskıyı sıkılaştıracak ve yerleşimlerin yakınındaki topraklara erişim haklarını baltalayacak yasa ve mevzuatın çıkarılmasını talep etme çabalarını yoğunlaştırıyor.

Filistin hükümeti Yerleşim ve Duvar Direnişi Komisyonu belgelerine göre Batı Şeria'da çiftçilerin zeytin ekili yaklaşık 430 milyon metrekarelik arazisi tehdit altında.

Filistinliler, yerleşim yerlerinin yakınında 134 milyon metrekare tarım arazisine ve çiftçilerin kapılardan geçerek buraya ulaştığı ilhak ve genişletme duvarının arkasında yer alan 295 milyon metrekare araziye sahip.

Komisyon, yerleşim yerlerinin etki alanının yaklaşık 519 kilometre kare, yerleşim yerlerinin alanının ise yaklaşık 155 kilometre kare olarak tahmin edildiğini belirtti.

Bu yılın ilk yarısında ordu ve yerleşimciler tarafından 8 bin 232 zeytin ağacının yerle bir edilmesine ve tahrip edilmesine tanık olundu; geçen yıl bu sayı 10 bin 291 idi.

Temizlenen alanlar

Zvi Sukkot, Batı Şeria ile ilgili önemli kararları alabilecek temel komite olan Dışişleri ve Güvenlik Komitesi bünyesinde yer alan "Yahudiye ve Samiriye Komitesi"nin başına atanmasından saatler sonra İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant'tan, yerleşimcilere, ana yollara ve İsrail ordusu üslerine yakın olmaları nedeniyle Filistinlilerin yerleşim yerlerine bitişik tarlalarda zeytin toplamasının engellenmesini istedi.

Sukkot, "Zeytin hasadı mevsimi, Filistinlilere genellikle güvenlik nedeniyle erişimlerinin engellendiği yerlere erişim sağlıyor" dedi.

Sukkot açıklamasında şunları söyledi:

Flistinli işçiler Gazze sınırındaki yerleşim birimlerinde bilgi toplamak ve geçen 7 Ekim'de belgelemek için çalıştıklarından, zeytin hasat mevsimi daha az tehlike oluşturan alanlarla sınırlı olmalı.

İsrail gazetesi Haaretz'e göre 32 yaşındaki Sukkot, Aralık 2009'da Batı Şeria'nın Salfit yakınlarındaki Yasuf köyünde bir camiyi ateşe veren ilk Yahudi terör hücresinin lideriydi.

Duvarlarına "Tahsilat Fiyatı" sloganı yazılan dava, o dönemde kınamalara ve polisin ve Genel Güvenlik Ajansı Şin Bet'in aşırı sağa karşı çalışması yönündeki taleplere yol açmıştı.

Jerusalem Post'un haberine göre "Silah Arkadaşları" ve "Şimdi Barış" gibi İsrail hareketleri, Knesset üyesi Zvi Sukkot'un atanmasının "ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit teşkil ettiğini" söyledi.

Bu arada, "Şimdi Barış" hareketi, yaptığı açıklamada, "bir kundakçının bu kadar yüksek ve gizli bir göreve atanmasının ulusal güvenliğe zarar veren bir adım ve Amerikalı ortaklara bıçak darbesi olduğu" değerlendirmesinde bulundu.

Sukkot'un atanmasına yönelik itirazlara ve yerleşimcileri korumaya yönelik acil mesajında belirtilenlere rağmen İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Sukkot'un talebini destekledi ve "Yerleşimlerin çevresinde temiz güvenlik alanları oluşturma (yani Filistinlilerden tamamen arınmış) ve hasat amacıyla da dahil olmak üzere Arapların buralara girmesini engelleme" konusunda acele edilmesi çağrısında bulundu.

Başbakan Binyamin Netanyahu'ya hitaben yazdığı bir mektupta, temiz güvenlik bölgeleri oluşturmanın, yerleşimcilerin güvenliği ve bu bölgelerin Araplar tarafından saldırı düzenlemek için kullanılmasını önleme açısından önemli olduğunu açıkladı.

Ayrıca erkeklerin çoğu askere alındığı ve onlar da yalnız kaldığı için yerleşimci kadınların ve çocukların kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak ve çatışmanın alevlenmesine ve hasara yol açmasına neden olabilecek sürtünmeyi önlemek için de böyle bir bölge oluşturmanın önemli olduğunu kaydetti.

Güvenlik bahaneleri

Yerleşim ve Duvar Direnişi Komisyonu'nun popüler kampanyasının koordinatörü Cemal Cuma'ya göre, güvenlik bahanesiyle çiftçilerin topraklarına erişiminden mahrum bırakılması, çiftçilerin müsadere edilmesine ve yerleşimlerin nüfuz ettiği bölgelere ilhak edilmelerine yol açıyor.

Cuma, "Yerleşimcilerin koruma ve güvenlik bahanesiyle talep ettiği şey, Filistinlilerin topraklarındaki varlığını tehdit ederek onları topraklarını zorla terk etmeye zorlayan sistematik bir politika. Arazi sahipsiz bırakıldığında yerleşimciler tarafından ele geçirilmeye veya yıllar sonra devlet arazisine dönüştürülmeye açık hale gelecek" dedi.

Yerleşim yerlerinin yarısının İsrail'in "devlet arazisi" olarak sınıflandırdığı araziler üzerine, diğer yarısının da Filistin'in özel mülkiyetindeki araziler üzerine inşa edildiğini belirten Cuma, yerleşimlerin doğrudan kontrolü altındaki arazi alanının Batı Şeria'nın toplam alanının yaklaşık yüzde 40'ını oluşturduğuna dikkat çekti.

2022 UNCTAD raporuna göre, kontrol noktaları tek başına Batı Şeria ekonomisine gayri safi yurt içi hasılanın en az yüzde 6'sına mâl oluyor.

Bu arada, hareketlerine uygulanan kısıtlamalar nedeniyle Filistinliler yılda 60 milyon saat, yani 274 milyon dolar iş kaybediyor.

İsrailli insan hakları örgütü Yesh Din ise İsrail yetkililerinin yerleşim yerlerinin korunmasına yönelik politikalarının "yıkıcı etkiye sahip olduğunu ve bu durumun Filistinlilerin güvenlik hakkı, mülkiyet hakkı, hareket özgürlüğü ve eşitliğin ciddi ihlallerine yol açmasının yanı sıra, doğal zenginliklere ilişkin kolektif hakkın da ihlal edilmesine yol açtığını" kaydetti.

İsrail'in İşgal Altındaki Topraklardaki İnsan Hakları Bilgi Merkezi "B'Tselem", C Bölgesi'nde "devlet arazisi" olarak sınıflandırılan yaklaşık 1,2 milyar metrekarelik alanın bulunduğunu doğruladı.

Bu alan Filistin Yönetimi'nin A ve B Bölgeleri içinde yer alan ve "devlet arazisi" olarak sınıflandırılan yaklaşık 200 milyon metrekareye ek olarak C Bölgesi'nin yüzde 36,5'ini ve Batı Şeria'nın toplam topraklarının yüzde 22'sini oluşturuyor.

Acil durum

Smoterich yalnızca Sukkot'u desteklemekle kalmadı, aynı zamanda Batı Şeria'daki İsrail cep telefonu şirketlerine tam kapsama sağlamak amacıyla Sivil İdare bütçesinden derhal 50 milyon şekel (13 milyon dolar$) aktarılmasını emretti.

İsrail Ordu Radyosu, orduya bağlı güvenlik, askeri ve sivil yönetim yetkililerinin, hücresel sinyal alımında ve bazı durumlarda özellikle Batı Şeria'da boşlukların olması gerçeğinin yerleşimcilerin yaşamları için bir tehdit oluşturduğu konusunda hemfikir olduğunu ortaya koydu.

Radyo açıklamasında, "Çok tehdit altındaki, geçmişte operasyonların yapıldığı, cep telefonu sinyalinin hiç olmadığı alanlar var, dolayısıyla ciddi bir güvenlik olayı sırasında yardım istemek mümkün değil" ifadelerine yer verildi ve şunlar eklendi:

Artık antenler hızlı bir şekilde hazırlanıp kurulacak, bu da hücresel kapsama alanındaki boşlukları çözecek.

Aynı zamanda Filistinliler, yerleşimcilerin, savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Homesh ve Avitar yerleşimlerinin yanı sıra, Batı Şeria'daki diğer 9 yerleşim birimindeki varlıklarını yoğunlaştırmak için acele ettiklerini doğruladı.

Bu 9 yerleşim birimi mart ayında İsrail hükümeti tarafından yasallaştırılmıştı.

Gözlemciler, Homesh'teki yerleşim inşaatlarının geçtiğimiz ekim ayından bu yana yüzde 200 oranında artarak iki katına çıktığına, 60 mobil evin, diğer tesislerin ve bir askeri kapının daha açıldığına dikkat çekti.

Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu tarafından yapılan açıklamaya göre, Ekim ayında yerleşim inşaatlarının tırmanmasına, geçen ay gerçekleşen 2 bin 70 saldırının yanı sıra, yerleşimcilerin saldırılarının, özellikle de vatandaşların zorla yer değiştirmelerinin yoğunlaşması eşlik etti.

Filistin hükümeti Yerleşim ve Duvar Direnişi Komisyonu tarafından yapılan açıklamaya göre, ekim ayında yerleşim inşaatlarının artmasına geçen ay gerçekleşen 2 bin 70 saldırının yanı sıra, yerleşimcilerin saldırılarının, özellikle de vatandaşların zorla yer değiştirmelerinin yoğunlaşması eşlik etti.

Komisyon, "Yerleşimciler dokuz Filistinliyi öldürdü ve 100 Filistinli aileyi, özellikle doğu Ramallah ve Filistin Ürdün Vadisi'ndeki Bedevi topluluklarından uzaklaştırdı" dedi.

Resmi kaynaklara göre, İsrail'in savaşın başından bu yana uyguladığı "olağanüstü hal", Batı Şeria'nın geri kalan topraklarını parçalamayı, bölünmüş bölgelerde yaşayanları tecrit etmeyi amaçlayan yerleşim politikalarını pekiştirdi.

Ayrıca yerleşimleri geliştirmeye ve onlara güvenlik sağlamaya yönelik politikalar, Filistinlilerin ekonomik ve sosyal gelişme fırsatlarını ortadan kaldırdı ve coğrafi olarak bitişik ve yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını engelledi.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Suriye’de güç dengesi değişirken SDG savunmada

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü
TT

Suriye’de güç dengesi değişirken SDG savunmada

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının tanksavar füzesi taşıyan bir drone uçurduğu videodan alınan ekran görüntüsü

Türkiye destekli grupların Suriye'nin kuzeyinde kendilerine karşı harekete geçmesi ve Ankara dostu bir grubun Şam'ın kontrolünü ele geçirmesiyle birlikte Suriye'nin başlıca Kürt grupları 13 yıllık savaş boyunca elde ettikleri siyasi kazanımları korumak için savunmaya geçtiler.

Irak'tan İran, Türkiye’ye uzanan daha geniş bir Kürt grubunun parçası olan Suriye Kürtleri, ülkenin neredeyse dörtte birini kontrol ettikleri ve DEAŞ'a karşı ABD'nin kilit müttefiki olan güçlü bir silahlı gruba liderlik ettikleri Suriye çatışmasının şimdiye kadarki birkaç kazananı arasında yer aldı.

Reuters'a konuşan iki analist ve üst düzey bir Batılı diplomat, Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) savaşçılarının bu ay Şam'ı ele geçirerek Devlet Başkanı Beşşar Esed'i devirmesinden bu yana güç dengesinin Kürtler aleyhine olduğunu söyledi.

Suriye'deki sarsıcı değişim ortamında Türkiye'nin etkisini arttırması beklenirken, ABD'deki yönetim değişikliği Washington'un Kürtlerin ağırlıkta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) desteklemeye ne kadar devam edeceği konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Türkiye için SDG ulusal güvenlik tehdidi oluşturuyor. Ankara bu grupları, 1984'ten bu yana Türk devletine karşı isyan yürüten ve Türkiye, ABD ve diğer güçler tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın bir uzantısı olarak görüyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Century International'da çalışan Aron Lund, Suriyeli SDG’nin  ‘çok büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu’ ifade etti.

Lund, “Suriye'de denge temelden Türkiye destekli ya da Türkiye'nin müttefiki gruplar lehine değişti. Türkiye bundan en iyi şekilde yararlanmaya kararlı görünüyor” ifadelerini kullandı.

Bu değişim, Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak bilinen Türkiye destekli silahlı grupların YPG’nin öncülüğündeki SDG karşı askeri ilerlemeler kaydettiği kuzey bölgesinin kontrolü için yeniden başlayan çatışmalarda kendini gösteriyor.

Kürtlerin liderliğindeki bölgesel yönetimde üst düzey bir yetkili olan Fener el-Kait Reuters'a yaptığı açıklamada, Esed'in devrilmesinin parçalanmış devleti yeniden birleştirmek için bir fırsat olduğunu söyledi.

Esed'in Arap milliyetçisi Baas Partisi on yıllardır Kürtleri baskı altında tutuyordu.

ık8ol9
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

El-Kait, bölgesel yönetimin Türkiye ile diyaloğa hazır olduğunu ancak kuzeydeki çatışmanın Ankara'nın ‘çok kötü niyetleri’ olduğunu gösterdiğini söyledi. El-Kait, “Bu kesinlikle bölgeyi yeni bir uçuruma ve yeni bir çatışmaya doğru itecektir” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cuma günü yaptığı açıklamada, Esed'in devrilmesinden sonra yabancı ülkelerin Kürt milislere verdikleri desteği çekmelerini beklediğini söylerken, Ankara YPG’yi izole etmeye çalışıyor.

Reuters'ın sorularını yanıtlayan bir Türk yetkili, çatışmanın temel nedeninin ‘Türkiye'nin bölgeye yönelik vizyonu değil, PKK'nın bir terör örgütü olması’ olduğunu ifade etti.

Yetkili, “PKK ve YPG silahlarını bırakmalı ve Suriye'yi terk etmelidir” dedi.

SDG lideri Mazlum Abdi perşembe günü Reuters'a verdiği bir demeçte, Suriye'deki PKK’lıların varlığını ilk kez kabul etti.

Abdi, PKK savaşçılarının DEAŞ'a karşı mücadelede destek sağladıklarını ve Türkiye ile tam bir ateşkes sağlanması halinde Suriye'yi terk edeceklerini belirtti. Ayrıca PKK ile herhangi bir örgütsel bağı olduğunu da reddetti.

Feminizm ve İslamcı gruplar

Aynı zamanda Şam'daki yeni yönetim Ankara'ya dostça yaklaşıyor ve tüm Suriye'yi merkezi bir yönetim altında birleştirme arzusunu dile getiriyor ki bu da Kürtlerin tercih ettiği adem-i merkeziyetçi yönetime meydan okuyabilir.

Türkiye, SMO'ya doğrudan destek verirken, diğer ülkeler gibi HTŞ'yi geçmişte El-Kaide ile olan bağlantıları nedeniyle terörist grup olarak nitelendiriyor.

yjukılo
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

Buna rağmen Ankara'nın HTŞ üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğuna inanılıyor. Üst düzey bir Batılı diplomat, “Onları (HTŞ’yi) en çok Türklerin etkileyebileceği açık” dedi.

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera bir Türk gazetesine verdiği demeçte, Esed'in devrilmesinin ‘sadece Suriye halkı için değil, aynı zamanda Türk halkı için de bir zafer olduğunu’ söyledi.

Reuters'ın sorularını yanıtlayan Türk yetkili, HTŞ'nin Ankara'nın kontrolünde olmadığını belirterek, HTŞ’yi ‘şartlar gereği iletişim kurulan’ bir yapı olarak tanımladı. Yetkili ayrıca, birçok Batılı ülkenin de bunu yaptığını ifade etti.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve ona bağlı YPG liderliğindeki Suriyeli Kürt gruplar, 2011 yılında Esed'e karşı başlayan ayaklanmanın ardından ülkenin kuzeyinin büyük bölümünü kontrol altına aldı. Bağımsızlıktan ziyade özerklik istediklerini vurgularken kendi yönetimlerini kurdular.

Sosyalizm ve feminizmi vurgulayan politikaları HTŞ'nin yöneliminden oldukça farklı.

ABD öncülüğündeki güçlerin DEAŞ'a karşı SDG ile ittifak kurarak ağırlıklı olarak Arap olan bölgeleri kontrol altına almasıyla bölgeleri genişledi.

Türkiye destekli SMO’yu oluşturan gruplar, Esed'in devrilmesiyle birlikte SDG'ye karşı saldırılarını şiddetlendirerek 9 Aralık'ta Münbiç şehrini ele geçirdi.

Washington ateşkese aracılık etti, ancak SDG Türkiye ve müttefiklerini ateşkese uymamakla suçladı. Bir Türk savunma bakanlığı yetkilisi böyle bir anlaşma olmadığını söyledi.

ABD'nin SDG'ye verdiği destek, ABD ile NATO üyesi Türkiye arasındaki gerilimi arttırdı.

Washington SDG'yi, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın bu dönemi Suriye'deki kabiliyetlerini yeniden inşa etmek için kullanmaya çalışacağı uyarısında bulunduğu DEAŞ'a karşı mücadelede kilit bir ortak olarak görüyor. SDG halen militan örgütle bağlantılı on binlerce kişiyi kamplarda ve cezaevlerinde tutuyor.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler geçen hafta yaptığı açıklamada, ülkesinin Suriye'de DEAŞ'ın yeniden canlandığına dair herhangi bir belirti tespit etmediğini bildirdi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan cuma günü Ankara'da Alman mevkidaşıyla yaptığı görüşmede, tutukluların tutulduğu kamp ve cezaevlerinin yönetimi için alternatifler bulunması gerektiğini belirtti.

ABD'nin Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf de cuma günü yaptığı açıklamada, Washington'un Ankara ve SDG ile birlikte ‘SDG'nin ülkenin o bölgesindeki rolüne ilişkin sorunsuz bir geçiş’ üzerine çalıştığını söyledi.

Joe Biden'ın yönetimi ABD güçlerinin Suriye'de kalacağını söyledi, ancak Başkan seçilen Donald Trump 20 Ocak'ta göreve başladığında çekilmelerini emredebilir.

Trump'a mesaj

Trump ilk döneminde Suriye'den çekilmek istemiş, ancak hem kendi ülkesinden hem de ABD'nin müttefiklerinden gelen baskılarla karşılaşmıştı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre Suriyeli Kürt yetkili İlham Ahmed, 17 Aralık'ta Trump'a yazdığı mektupta, Türkiye'nin Trump göreve gelmeden önce kuzeydoğuyu kontrol etmeye hazırlandığını iddia etti.

Mektupta, Türkiye'nin planının ‘terörle mücadelede yıllardır kaydedilen ilerlemeyi geri alma tehdidinde bulunduğunu’ yazan Ahmed, Trump’a hitaben “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz” dedi.

Trump 16 Aralık'ta yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Suriye'de olup bitenleri ‘kontrol altına alacağını’ söyledi, ancak ABD askerlerinin Suriye'de konuşlanmasına ilişkin planlarını açıklamadı.

Oklahoma Üniversitesi'nde Suriye uzmanı olan Joshua Landis, “Kürtler imrenilecek bir konumda değil. Şam’daki yeni yönetim kendine çeki düzen verdiğinde bölgeye girecektir. ABD sonsuza kadar orada kalamaz” ifadelerini kullandı.

HTŞ lideri Ahmed eş-Şera BBC'ye yaptığı açıklamada, ‘Kürtlerin Suriye halkının bir parçası olduğunu’ belirterek, “Suriye bölünmeyecek” dedi. Eş-Şera, silahların tamamen devletin elinde olması gerektiğini ifade etti.

Eş-Şera, Türkiye'nin temel kaygılarından biri olan Suriyeli olmayan Kürt savaşçıların Suriye'deki varlığını kabul etti. Eş-Şera, “Suriye topraklarının Türkiye'ye ya da başka ülkelere tehdit oluşturmasını ve istikrarı bozmasını kabul etmiyoruz” diye konuştu.

Eş-Şera, ‘sorunun çözümü için barışçıl bir formül’ bulmak amacıyla diyalog ve müzakereler yoluyla çalışma sözü verdi.

Kürt yetkili Fener el-Kait, yönetiminin ‘demokratik bir Suriye, adem-i merkeziyetçi bir Suriye, tüm mezhep, din ve etnik kökenlerden tüm Suriyelileri temsil eden bir Suriye’ istediğini bildirdi. El-Kait, SDG'nin ‘yeni Suriye ordusunun çekirdeği’ olacağını belirtti.

SDG Komutanı Mazlum Abdi Reuters'a verdiği demeçte, iki tarafın güçleri arasında çatışma çıkmasını önlemek için HTŞ ile temas kurulduğunu doğruladı, ancak Ankara'nın Şam ile Kürt güçler arasında bir bölünme yaratmaya çalışacağını söyledi.

SDG'nin Şam'daki ‘yeni siyasi aşamaya’ katılması için ABD öncülüğündeki koalisyon da dahil olmak üzere uluslararası taraflardan güçlü bir destek olduğunu söyleyen Abdi, bunu ‘büyük bir fırsat’ olarak niteledi.

Abdi, “Türkiye ve ona bağlı gruplarla aramızda tam bir ateşkes sağlandıktan sonra bu aşamaya katılmaya hazırlanıyoruz” dedi.