ABD Lübnan Eylem Grubu Başkanı, Filistinlilere yönelik toplu cezalandırmayı eleştirdi

Edward Gabriel, İsrail sınırında hata yapılmaması konusunda uyardı ve rızaya dayalı bir cumhurbaşkanının seçilmesi çağrısında bulundu.

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)
TT

ABD Lübnan Eylem Grubu Başkanı, Filistinlilere yönelik toplu cezalandırmayı eleştirdi

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)

ABD’nin Lübnan Görev Gücü heyetine başkanlık eden Edward Gabriel, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, İsrail’in Filistinlilere dayattığı kitlesel askeri ceza doktrini olarak adlandırdığı durumu eleştirdi. “Hamas liderlerine ulaşmadan önce kaç sivilin öldürülmesi gerektiğini merak ediyorum” diyen Gabriel, masum insanların ölmesini durdurmak için ABD yardımının şekillendirilmesi çağrısında bulundu. Gabriel, son dönemde Kongre’deki temsilcilerin ve senatörlerin yanı sıra aralarında Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın da bulunduğu Başkan Joe Biden yönetimindeki üst düzey yetkililerle kapsamlı toplantılar yapıldığını belirterek, savaş uzadıkça gerginliğin kapsamının da genişleyebileceğine dair derin endişesini dile getirdi. Ayrıca Lübnan- İsrail sınırında hata yapma şansının arttığı konusunda da uyarıda bulundu.

Önceki ABD yönetimlerinde büyükelçi olarak görev yapan ve şu anda ABD’nin en büyük Arap lobisi olan destek grubuna liderlik eden Lübnan kökenli iş adamı Gabriel, zamanın geldiğine ve Lübnan’a şu an bir cumhurbaşkanı seçebilecek kadar olgunlaştığına dikkati çekti. Suudi Arabistan’ın bölgedeki bu korkunç olayları tersine çevirmek için oynadığı liderlik rolüne ve Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı sorununun çözümünde ilerlemeye izin veren bir fikir birliğine ulaşmak için Fransa, Mısır ve Katar’ın da yer aldığı beşli bünyesinde ABD ile iş birliğine dikkati çekti. Gabriel, “Çıkarlarını korumanın bir yolu var, ama daha da önemlisi Filistin halkı için adil bir Filistin devleti kurmaktır” dedi.

Lübnan’ın 19. yüzyılın ortalarından bu yana tanık olduğu en kötü ekonomik felaketin, ‘yolsuzluk ve yasadışı silahlandırılmış milisler yani Hizbullah’ tarafından temsil edilen bir iç nedenden kaynaklandığını vurgulayarak, bu krizden çıkışın İran ve İsrail ile ilgili olmayan bir stratejiye ihtiyacı olduğunu dile getirdi.

İşte röportajın tamamı;

-Herkes, Gazze ve İsrail’den gelen korkunç haberleri izliyor. Bu durum Lübnan’ı birçok açıdan etkiliyor. Ancak benim sorum şu; bunun Lübnan’a yayılma olasılığı da dahil olmak üzere ABD’nin bu çatışmaya ilişkin tutumunu nasıl açıklıyorsunuz?

Bunun ABD’de çok bölücü bir mesele olduğunu düşünüyorum. Herkeste çok fazla acıya ve ıstıraba neden oldu. Sevdiklerini kaybedenleri düşünemiyorum. Özellikle Filistin- Amerikan toplumu için bu çok zor. Bu nedenle bunu politik bir bağlama oturtmaya çalışayım. Biliyorsunuz Biden’ın İsrail’e vardığında kucaklaşması, aniden öldürülen yüzlerce masum insanı düşününce anlaşılır görünüyor. Bunun ani bir tepki olduğunu düşünüyorum. Bizim 11 Eylül 2001’den sonraki tepkimizden hiçbir farkı yok. Ancak daha sonra çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere Filistinlilerin kitlesel ve orantısız öldürülmesine yönetimden yavaş bir tepki geldi. Açıkçası bunun uluslararası toplumu şaşırttığını düşünüyorum. Şiddete son verilmesini talep etmek için çok çalışmak zorunda kaldılar. Son dönemde şiddeti durdurmak için büyük çaba sarf ettiklerini, sonra da ateşkes sağlayacak kadar ileri gittiklerini düşünüyorum. Birçok kişi, yeterince iyi olduğunu düşünmüyor. Ancak şimdilik, İsrail’in dayattığı kitlesel askeri ceza doktrini göz önüne alındığında, ABD’nin şu ana kadar yapabildiği şey budur. Onlar (yönetim), İsrail’e yapılacak yardımların, Batı Şeria sakinlerini öldürmemesini şart koşmayı düşünmeli ve aynı zamanda masum hayatların sürekli olarak öldürülmemesini sağlamalıdır.

Lübnan’a saldırı

-Evet Sayın Büyükelçi, çünkü Lübnan ciddi şekilde etkilenebilir. İkinci bir Nekbe’nin yaşanmayacağını umuyor olsak da gerçekleşmesi durumunda Lübnan dahil tüm bölge büyük bir sorunla karşı karşıya kalabilir. İkinci bir Nekbe ihtimalinden endişe duyuyor musunuz?

Bu savaş ne kadar uzun sürerse, tırmanma ihtimalinin de o kadar artacağından derin endişe duyuyorum. İran’ın, sonunda rehineler ve mahkumlarla ilgili şiddete son verilmesini ve müzakerelere gidilmesini istediğini açıkça ortaya koyduğunu düşünüyorum. Aslında gerilimi artırma çağrısı yapmayan ve pratikte Lübnan’ı ve kendisini Hamas’ın çabalarından uzaklaştıran Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın konuşmasını dinledim. Ayrıca ABD, İsrail’e karşı çok net. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın başlangıçta önleyici olarak Lübnan’a saldırmak istediğinin farkındayız. Başkan Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in bunu durdurmak için çok çabaladığına inanıyorum. Ancak ABD’nin de varlıklarını koruması gerekiyor. İsrail ve Lübnan açıklarında savaş gemileri var. Şu anda faaliyetleri, yalnızca ABD varlıklarını veya vatandaşlarını etkileyen bombalama sahalarıyla sınırlıdır. Eğer bu böyle devam ederse ve İsrail ile Hizbullah arasındaki mesele tırmanmazsa, diplomasinin başarılı olacağını umuyorum. Ancak ne kadar uzun sürerse hata yapma olasılığı da o kadar artar.

Blinken, Nuland ve diğerleri

-Lübnan’ın sadece şimdi olanlara karşı değil, geçmişte yaşananlara karşı da koruyucu bir kılıf oluşturmasında etkili bir rol oynadınız. ABD içerisinde ne yaptığınıza biraz ışık tutabilir misiniz? Bir noktada Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve belki perde arkasında başka isimlerle bir araya geldiğinizi gördüm. Ne yaptığınızı bize anlatabilir misiniz?

Tabi ki. Geçtiğimiz iki hafta içerisinde onlarca toplantı yaptık. 20’den fazla Kongre üyesi ve personeliyle bir araya geldik. Bakan Antony Blinken ve Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ile görüştük ve Beyaz Saray’da üç, Dışişleri Bakanlığı’nda ise bir toplantı yaptık. Çok güçlü bir çaba sarf ettik. Temel olarak üç şey talep ediyoruz: Birincisi, ateşkes sağlanmalı, şiddetin daha fazla artmasının önlenmesi için bir an önce şiddetin durdurulması gerekiyor. Bu anlamda İsrail’in askeri cezalandırma doktrininin bu noktada çok sert olduğunu güçlü bir şekilde hissediyoruz. Kaç Hamas lideri var? Peki Hamas liderlerine ulaşmadan önce kaç sivilin öldürülmesi gerekiyor? Bir noktada bunun durması gerekiyor. İkincisi, bazen en kötü zamanlarda Lübnan cumhurbaşkanını seçmenin zamanı gelmiştir. Dünya liderlerinin, telefonun diğer ucunda, tarafsızlık, ülkeyi desteklemek ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin işini yaptığından emin olmak hakkında konuşmak için geçici bir liderin dışında bir isme ihtiyaç var. Hizbullah’a doğru mesajın verilebilmesi için bu aşamada bir başkana ihtiyaç var. Artık koşullar olgunlaşmış olabilir. ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’dan oluşan beşliyi şimdi toplanmaya ve hemen Lübnan’a gitmeye çağırıyoruz. Zaman geldi. Tüm taraflar kendi kişisel adaylarını bir kenara bırakıp uzlaşma arayışındalar, ancak liderliğe ihtiyaçları var. Beşliyi harekete geçirebilecek tek taraf var. ABD’nin bunu yapmak için itme çekme eyleminde bulunması gerekiyor. Ancak Suudi Arabistan ve Katar’ın bu çaba hususunda büyük liderler olduğuna inanıyorum. Son olarak, ABD’nin liderlik rolü oynaması gerekiyor. Biliyorsunuz, Thomas Friedman ‘Siz Orta Doğu’yu umursamıyor olabilirsiniz ama Orta Doğu’nun sizi umursadığı kesin’ diyor. Orta Doğu için bir stratejiye, Lübnan için İran ve İsrail ile ilgili olmayan bir stratejiye ihtiyacımız olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor. Lübnan’a yönelik bir strateji, Körfez’deki dostlarımızı da kapsayan Orta Doğu’ya yönelik kapsamlı bir stratejinin parçası ve bu sorunları çözmek için birlikte nasıl çalışabileceğimiz bir strateji olmalı. Bunlar üç büyük mesaj.

Suudi Arabistan anahtar niteliğinde

-Bunu belirttiğiniz için teşekkür ederiz. Özellikle Suudi Arabistan’ın, öncelikle Lübnan’ın istikrarını korumaya yardımcı olma ve aynı zamanda bir süredir içinde bulunduğu, Mavi Hat’taki gerilim nedeniyle artık çok tehlikeli hale gelen bu karanlık tünelden çıkmasına yardımcı olma konusundaki potansiyel rolünü sormak istiyorum. Ne yapılıyor?

Evet, bu soru için teşekkür ederim. Suudi Arabistan’ın şu anda bu korkunç olayları tersine çevirecek en önemli ülkelerden biri olabileceğine inanıyorum. Şu anda Suudi Arabistan için önemli olan iki şey görüyorum. İlk olarak, beşli içinde Katar, ABD ve diğer ülkelerle başkanlık sorununun çözümünde ilerlemeye olanak sağlayacak bir fikir birliğine varılması gerekiyor. Onlar, bunun anahtarıdır. Söyledikleri, diğer ülkelerin hareket etme şeklini büyük ölçüde etkileyecektir. Elbette ABD’nin bunu başarabilmesi için Suudi Arabistan’la yakın işbirliği içinde çalışması gerekiyor. İkinci olarak, sanırım ertesi günün (savaştan sonraki) gerekliliğini düşündüğünüzde, bilirsiniz, yönetime söylediğimiz şeylerden biri, savaş hakkında her konuştuğunuzda, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını da dahil etme gerekliliğidir. Bu bakımdan Suudi Arabistan’ın ertesi gün yapacaklarına İsrail’in çok büyük ilgi duyduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Suudi Arabistan, ABD, diğer Körfez ülkeleri, Mısır ve diğer Orta Doğu ve Avrupa ülkeleriyle çalışma konusunda oldukça büyük bir yeteneğe sahip. Ancak gerçek anlamda Amerikan ve Suudi liderliği altında İsrail'in çıkarlarını korumanın bir yolu olduğunun, ancak bundan daha da önemlisi, Filistin halkı için adil Filistin devletinin kurulması olduğunun görülmesi gerekiyor.

Ne İran ne de İsrail

-Teşekkür ederim Büyükelçi, Lübnan’ın karşı karşıya olduğu artan zorlukların bazılarından bahsettiniz. Başka yönleri de var; Mali ve ekonomik kriz ve benim Lübnan’da hukukun üstünlüğü krizi diye adlandırdığım şey. Hukukun üstünlüğü olmadığı için milislerin ve diğer grupların umursamadan hareket ettiğini görüyoruz. Dürüst olmak gerekirse Lübnan’da ülke yok. Sorum şu; Lübnanlı Amerikan topluluğu tüm bu cephelerde nasıl yardımcı olabilir?

Güzel. Bu yardımcı oluyor, gördüğünüz gibi. Sadece Lübnanlı Amerikan topluluğuna hitaben değil, tek bir büyük sesle konuşuyor. Ancak Lübnan Eylem Grubu, ileriye yönelik düşünceli bir süreç, düşünceli bir politika oluşturmak için Washington’daki düşünce kuruluşu topluluğuyla da çok yakın çalıştı. Arap- Amerikan toplumu, Lübnanlı Amerikan toplumu ve Lübnan meseleleri üzerine uzman olan bu uzmanların, hepimizin birleştiğini düşünüyorum. Bu anlamda bazı noktaları açıklığa kavuşturmanın önemli olduğuna inanıyorum. Öncelikle (ve haklısınız ki) bu, 19. yüzyılın ortalarından bu yana yaşanan en kötü ekonomik felakettir. Bunun nedeni içseldir ve dış güçlerden ya da küresel durgunluktan kaynaklanmamaktadır. Yolsuzluktan ve yasa dışı silahlı milislerden, yani Hizbullah’tan kaynaklanıyor. Bunlar çözülmesi gereken iki büyük sorun. Önlerinde IMF’nin reform teklifi var ve bu konuda fikir birliğine varmak için tüm taraflarla çalışıyoruz. Başkan konusunda uzlaşmaya varmak için taraflarla birlikte çalışıyoruz. Eğitim, sağlık ve hatta mülteci sorunuyla ilgili konularla ilgileniyoruz. Bu yüzden birlik oluyoruz ve faydalı olmaya çalışıyoruz. Ama sonuçta artık her şey bir cumhurbaşkanı seçmekle ilgili. Bunu yapabilmek için Suudi Arabistan, ABD ve Pentagon’un bu çabayı sarf eden Lübnan-Amerikan toplumuyla bir araya gelmesine gerçekten ihtiyacımız olacak.

Amerika’nın gizli silahı

-Dünyadaki herkes buranın sadece güzel bir ülke değil aynı zamanda çok çeşitliliğe sahip bir ülke olduğunu düşünüyor. Bir arada yaşam var. Doğu’nun İsviçre’si olarak tanımlandı. Ama şimdi insanlarla konuştuğunuzda şöyle diyorlar: Ah, bu ülkenin bir cumhurbaşkanı yok, parlamentosu çalışmıyor, hükümeti çok zayıf. Şu an Lübnan’ın ne faydası var? Lübnanlılar kendilerine ve ülkelerine yardım etmiyorsa neden Lübnan’ı bu kadar destekleyelim ki?

Peki, konu Lübnan dosyasına veya Lübnanlı Amerikalılara geldiyse, Amerika’nın çok gizli bir silahı var: Lübnan kökenli, çok nitelikli ve Lübnan’ın ABD Kongresi ve ABD için bir öncelik olarak kalmasını sağlamak için çalışabilecek çok sayıda başarılı Amerikalı var. İkincisi, Lübnan’ın Orta Doğu’nun en önemli çoğulcu ülkesi olduğunu unutmayın. Üstelik demokrasiyi, insan haklarını, Batı düşüncesini anlatan harika bir eğitim sistemi var. Bu anlamda Lübnan, hem ilköğretim hem de ortaöğretimdeki üniversite sistemi aracılığıyla, bölgedeki liderlerin yetiştirilmesine ve eğitilmesine yardımcı olacak değerli bir araçtır. Birçoğu, örneğin Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne gitti. Dediğim gibi hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş bir ülke, halkı da çok eğitimli. Şu anda beyin göçüne rağmen ve bu durum zor olsa da Lübnan, dünya çapındaki diaspora ve ülke içindeki eğitimli Lübnanlılar nedeniyle durumu kontrol altına almak için her türlü nedene sahip. Bunun yavaş bir süreç olduğunu unutmayın. Geçen yıl parlamento seçimleri yapıldı ve Hizbullah’taki çoğunluğu mağlup ettiler. Çok yavaş ilerliyor, ama kesinlikle oluyor. Bu durum, Suudi Arabistan Krallığı, ABD, Fransa ve diğerleri gibi Lübnan’ın dostlarından, ayrıca ABD’deki ve dünyadaki bu çok güçlü Lübnan diasporasından ortak bir çaba gerektirecek.

Lübnanlılar yalnız değil

-Bu çok umut verici bir açıklama. Son olarak bu kritik anda Lübnanlılara doğrudan bir mesajınız var mı?

Lübnan halkı yalnız olmadığını bilmeli. Onları önemseyen çok sayıda insan var. Lübnanlı Amerikalılar ve dünyanın dört bir yanındaki Lübnan diasporası, doğrudan yardımla ve dolaylı olarak uluslararası toplumun Lübnan’a yönelik çözümlere odaklanmasını sağlayarak onlara yardım etmek için gece gündüz çalışıyor. Başkan Joe Biden’ın en önemli elçilerinden biri olan ve ortaya giden Beyaz Saray Enerji Danışmanı Amos Hochstein’i gördünüz. Antony Blinken’in Lübnan hakkında doğrudan konuştuğunu duydunuz. Toplantılarımıza en üst düzeyde devam ediyoruz. Bu nedenle Lübnan’ın öncelikli hale getirilmesine büyük önem veriliyor. İsrail ile yapılan denizcilik anlaşmasının, güven oluşturabilecek ve sonrasında kara sınırlarına geçebilecek küçük taktiksel meselelerin sadece başlangıcı olmasını umuyoruz. Elbette savaşla ilgili daha büyük bir sorun olduğunda bu şeyler unutulur. O halde şimdi buna odaklanalım ve Lübnan halkının sesinin dünya genelindeki başkentlerde iyi bir şekilde duyulmasını sağlayalım. Bu, büyük bir iş. Lübnan halkı yalnız olmadığını bilmeli.



Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
TT

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Mustafa Rüstem

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni görsel kimliğinin lansmanı sırasında Şam sokaklarında dolaşan lüks araç konvoyu bir kutlama vesilesi gibi görünüyordu. Ancak bu aynı zamanda, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra tüm personel ve memurlarının terhis edilmesinin ardından iç güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılmasına, yerlerine yeni birliklerin getirilmesine yönelik çabaların da olduğunu gösterdi.

Bu sahnelere rağmen, gözlemciler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın kimlik lansmanı ile Türkiye'de yeni güvenlik ve polis araçlarından oluşan bir filonun sergilenmesiyle aynı zamana denk gelen Suriye’deki modern araç geçit töreni arasındaki bağlantıyı sorguluyorlar. Bu olayların zamanlaması arasında bir bağlantı olup olmadığı, Türkiye’ye bağlılık konusunda gizli mesaj taşıyıp taşımadığını, yahut zamanlamanın sadece bir tesadüf olup olmadığını sorguluyorlar.

Çelişkili duygular

Şam’daki bu sahne, çelişkili görüşlere yol açtı. Bazı Suriyeliler, bunu kuşatma ve yoksulluktan bitkin ve yorgun düşmüş bir halk için hiçbir işe yaramayan, sadece görsel bir “dekor” için yapılmış bir harcama olarak gördü. Ancak bazıları da, bu araçları bir ilerleme tezahürü, özellikle güvenlik ve istihbarat servislerinin tekelinde olan Station Wagon Peugeot araçlar gibi Esad döneminin eski, harap arabalarının yerini alan hoş bir değişiklik olarak gördü. Zira bu araçlar, onlarca yıl boyunca Suriyelilerin hafızasına baskının ve demir yumruk yönetiminin araçları olarak kazındılar.

dfrgt
Trafik Dairesi'nin modernize edilmiş araçları ve motosikletleri, daha gelişmiş bir profesyonel varlığı yansıtıyor (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Şam Valisi Mahir Mervan İdlibi ise etkinlik sırasında düzenlediği basın toplantısında, İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimliğinin yalnızca bir formalite değil, geleceğe yönelik yeni bir vizyon olduğunu belirtti. Bu arada, İçişleri Bakanlığı Sözcüsü, bir aracın hangi makama ait olduğunun belirlenmesi de dahil olmak üzere bu kimliğin faydalarını sıraladı.

Yeniden yapılandırma ve rütbeler

Bu arada, İçişleri Bakanı Enes el-Hattab'ın mart ayında göreve başlamasından bu yana Suriye hükümeti tarafından bir dizi atama ve kararı içeren yeni bir yeniden yapılandırmanın hayata geçirildiği konuşuluyor. Bunlar arasında, polis, göç, pasaport ve nüfus müdürlüğü gibi birçok alanı denetlemek üzere farklı rütbelerden altı bakan yardımcısının atanması da yer alıyor. Bu atamaların ardından, halen hükümetin kontrolü dışında olan Haseke ve Rakka hariç olmak üzere, tüm illerdeki iç güvenlik müdürlüklerine 12 müdür atanması kararı alındı.

Aynı zamanda, bakanlıkta görev yapan bazı din adımlarına yaş ve görev yerlerine göre askeri rütbeler verileceğine dair bilgiler de dolaşıyor. Yerel medya kuruluşları, bu din adamlarının sayısının 70'e ulaştığını bildirdi. Yerel haber sitesi “Hashtag”, bazılarının ortaokul diplomasına bile sahip olmadığını, ayrıca şube ve üst düzey daire başkanlarına albay rütbesi verildiğini aktardı.

fbg
Yeni araçlar, karayollarının düzenlenmesine katkıda bulunan ileri teknolojilerle donatılmış (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Güvenlikle ilgili gözlemcilere göre, özellikle din adamlarının artan nüfuzu ve üst düzey görevlere atanmaları göz önüne alındığında, rütbe almaya hak kazanan din adamları arasında, İçişleri Bakanlığı'nın iç güvenlik, polis, kapsamlı bir eğitim, yıllar içinde edinilmiş bir deneyim ve bilgi gerektiren suç soruşturmaları gibi uzmanlık alanıyla çelişen, Şeriat hukuku diplomasına sahip olanlar da bulunuyor.

Bu haberler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın devrik rejim döneminde görev yapmış binlerce suç ve güvenlik uzmanını görevinden almasının ortasında geldi. Yeni yönetim, tüm güvenlik kurumlarını, orduyu ve siyasi partileri lağvederken, Savunma ve İçişleri Bakanlıkları hâlâ rejimin 8 Aralık 2024'teki çöküşünün ardından yaşanan büyük kayıpların yaralarını sarmaya çalışıyor. Ortaya çıkan kaos ve güvenlik zafiyeti, Suriye devriminin “savaşçılara ve cihatçılara” güvenerek ülke genelinde güvenliği ve emniyeti yeniden tesis etmek için acil çözümler aramasını gerektiriyor.

Fahri rütbeler

Bu haberler ışığında, askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı Albay Muhsin Hamdan, “Cumhurbaşkanı, Ordu ve Silahlı Kuvvetler Komutanı adına bir kararname yayınlanmadıkça askeri rütbelerin verilmesiyle ilgili tüm söylemlerin asılsız olduğunu ve hiçbir dayanağı olmadığını” kesin bir dille belirtti. Kişinin takdiri hak eden seçkin bir kahramanlık eylemi gerçekleştirmesi halinde fahri askeri rütbenin kararnameyle verilebileceğini, ancak bunun “fahri rütbe” olarak kalacağını ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı röportaja göre  Hamdan, “Din adamlarına verildiği iddia edilen rütbeler hakkındaki araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda, bu bilginin yanlış ve hiçbir dayanağı olmadığı ortaya çıktı. Mevcut bilgilere göre, bir çalışma devam ediyor ve konu yıl sonuna kadar incelenecek ve bu noktada, Esed rejiminden ayrılık sırasında sahip olunan rütbe ve hizmet yılı esas alınarak uygun işlem yapılacak.”

Askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı, askeri rütbelerin askeri okullara katılım sistemi kapsamında nasıl verildiğini de açıkladı. Bir subay, üç yıllık bir eğitimden geçtikten sonra tüm sınavları başarıyla geçmesinin ardından, (deneme süresinde olan) teğmen rütbesiyle mezun olur. Deneme süresi iki yıl sürmektedir ve sonunda terfi eder ve rütbesi onaylanır. Akademik eğitim ve öğretim görenler beş yıllık bir eğitimden geçerler ve eğitim süresince yapılan bütün sınav ve çalışmaları başarıyla tamamlamaları halinde üsteğmen rütbesini alırlar.

sdfrgt
Şam'da İçişleri Bakanlığı araçlarının görsel kimliğinin sergilenmesi geniş çaplı etkileşimlere yol açtı (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

“Her rütbe ile bir sonraki rütbe arasında, subayın onaylı bir derecelendirme ölçeğine göre (iyi ve üzeri) dört yıllık bir değerlendirme süreci vardır. Askeri kurumdaki terfi sistemi ve tüm terfiler, aynı zamanda cumhurbaşkanı olan başkomutan tarafından imzalanan özel bir kararname ile düzenlenir” dedi.

Albay Hamdan, yapılan açıklamalarda tüm Esed ordusundan ayrılan subayların göreve iade edilmesi yönünde bir niyet görülse de, bu sayının Savunma ve İçişleri Bakanlıkları için hâlâ düşük olduğunu düşünüyor. Ona göre bakanlıklar bu sayının birkaç katına ihtiyaç duyuyorlar. Bu açığı kapatmak için de kısa süreli kurslar düzenlenmesinin ve mezunlar verilmesinin veya bazı din adamlarına rütbe verilmesinin mümkün olabileceğini, ancak bu sonuncusunun nihayetinde “yanlış bir prosedür” olduğunu ifade etti.

Yetkinlikler ve cihatçılar

Bu arada, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, “Suriye'deki güvenlik yönetiminin, çoğu yeterli deneyime sahip olmayan, yalnızca ilkokul veya ortaokul mezunu olan din adamları tarafından yönetildiğine” inanıyor.

 “Gözlemciler, güvenlik teşkilatlarının Genel Güvenlik adı altında tek bir kurumda birleştirilmesinin ardından yeni yapının olumlu yönleri olduğunu düşünüyor. Daha önce, teşkilatlar çok sayıdaydı ve güvenlik, askeri güvenlik, devlet güvenliği ve siyasi güvenlik gibi farklı uzmanlıklara sahipti. Her birinin tüm şehirlerde şubeleri vardı ve bunlar birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmıyordu, bürokrasi ile doğrudan cumhurbaşkanlığına bağlı üst düzey yönetimler bunlarda etkili olabiliyordu” diyor.

Yeni makamlar, Aralık 2024'te Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Esed ordusunu feshetmesinin ardından, yeni Suriye ordusunun kurulması kapsamında Savunma Bakanlığı'na yeni katılan örgüt liderlerine yüksek askeri rütbeler verdi. Bunlar arasında tümgeneral, tuğgeneral ve albay rütbeleri verilen yabancı cihatçılar da vardı.

Esed döneminde Suriye devriminin patlak vermesiyle düzenli kuvvetlerden ayrılan subaylar, terfi ve atama listelerinin gözden geçirilmesini talep etmişlerdi, çünkü listede yer alan isimlerin çoğu sivildi. Askeri kurum içindeki bu atamalar ve kararlar, özellikle uzmanlar başta olmak üzere ulusal yetkinlikleri dikkate almıyor ve sadakati ön planda tutuyor.


‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
TT

‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşayan Cenin, aylardır sosyal medyada yayımlanan bir sponsorlu ilan aracılığıyla yurtdışına göç etme fırsatını sunan kişilerle temas halindeydi. İlan, Gazze’deki kanlı savaş ortamını fırsata çevirerek hedefi ‘Avrupa’ olarak belirledi ve böylece ilgiyi artırmayı amaçladı.

Facebook üzerinden yayımlanan ve Gazze’de ilk kez duyulan ‘Avrupa’nın İhtişamı’ adlı kuruluşun sponsor olduğu bu ilan, güvenilirliği konusunda birçok soru işaretine yol açtı. Buna rağmen bazı kişiler, iki yıldır devam eden bombardıman ve yıkım ortamından uzak, farklı bir yaşam umuduyla, ilanda yer alan WhatsApp numarası üzerinden iletişime geçmekten çekinmedi.

Gizlilik içinde gerçekleştirilen yolculuk

Gazze’den bu yolculuklara katılan kişilerle iletişim kurmak kolay olmadı. Hem çıkış sürecini çevreleyen sıkı gizlilik hem de son derece zor güvenlik ve insani koşullar nedeniyle ulaşmak güçtü. Ayrıca, yolcuların ulaştıkları ülkelerdeki mevcut durumları ve yasal statüleri henüz doğrulanmış değil. Yakın aile üyeleri aracılığıyla güven ağı kurarak WhatsApp üzerinden ulaştığımız Cenin, önce tereddüt etti, ardından konuşmayı kabul etti. Bulunduğu ülkede devlet takibinden korktuğu için kimliğinin tamamının açıklanmasını istemedi.

dfg
Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri taşıyan uçaklardan birinin Johannesburg'a iniş yaptığı sırada çekilmiş fotoğrafı (Sosyal medya)

Cenin, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, kuruluşun ilanında yer alan numarayla ilk temasta çok tereddüt ettiğini, ancak daha sonra riski göze alarak iletişime geçtiğini anlattı. İsrail numaraları kullanan kişilerle konuştuğundan emin olduktan sonra, kendisi, eşi ve üç çocuğunu Gazze Şeridi’nden göç etmeye karar verenler arasına kaydettirdi; amaçları güvenli bir hayat bulmaktı.

Cenin, savaş öncesinde ve savaş sırasında pek çok Gazzelinin dolandırıcılığa maruz kaldığını bildiği için başta çekindiğini, ancak kendisiyle iletişim kuran kişilerin, ödemelerin ‘son adım’ niteliğinde olduğunu ve çok önemsemediklerini belirtmeleri üzerine cesaret bulduğunu söyledi. Bu güvence, kendisinin ve ailesinin savaş sırasında yaşadığı zorluklardan sonra yeni bir umut arayışını sürdürmesini sağladı.

Söz konusu sürecin, yolculuk etmek isteyen her aile bireyi için detaylı bilgiler (tam ad, kimlik numarası, pasaport numarası ve diğer kişisel bilgileri) gönderilerek başlatıldığını anlatan Cenin, ardından her kişi (çocuklar dahil) için bin 500 dolar talep edildiğini belirtti.

Güvenlik taraması

Cenin, yolculuk tarihleri ve prosedürler hakkında bilgi almak için zaman zaman kuruluşla iletişim kurmaya devam ettiğini, kendisine sürecin ‘gereken adımlar doğrultusunda devam ettiği’ yönünde güvence verildiğini söyledi. Kuruluşun ayrıca, Gazze Şeridi’nden çıkacak her kişi hakkında ‘sıkı bir güvenlik taraması’ yapılacağını ve aralarında ‘Hamas veya diğer Filistinli gruplardan herhangi bir kişinin’ bulunmamasının sağlanacağını kendisine bildirdiğini aktardı.

Cenin, üç buçuk ay sonra kendisi ve eşinin cep telefonlarına beklenmedik bir mesaj geldiğini, mesajda altı saat içinde hazır olmaları ve yalnızca gerekli belgeleri yanlarına almaları gerektiği bildirildiğini anlattı. Yolculuk için gerekli paranın birkaç gün öncesinde, ağırlıklı olarak kripto para hesapları ve yabancı para cüzdan uygulamaları üzerinden transfer edildiğini belirtti.

Deyr el-Balah’dan Ramon Havalimanı’na

Cenin’e göre aile, ekim ayı sonunda, Deyr el-Balah yakınlarındaki bir noktadan küçük bir otobüsle yaklaşık 40 kişiyle birlikte Gazze’den ayrıldı. Grup, İsrail kontrolündeki bölgelere yönlendirildi, muhtemelen Doğu Han Yunus veya Refah civarında bir askeri noktaya ulaştı, buradan Kerem Şalom Sınır Kapısı’na götürüldü ve ardından Negev’deki Ramon Havalimanı’na ulaştı. Oradan Güney Afrika’ya uçtular. Cenin, daha önce Han Yunus’tan başka Gazze sakinlerinin de aynı rotayı kullandığını ifade etti.

Cenin, otobüsün yola çıktığı andan itibaren, Han Yunus ile Refah arasındaki İsrail kontrol noktalarına ulaşana kadar iki insansız hava aracının (İHA) otobüsü takip ettiğini ve geçiş noktasına kadar eşlik ettiğini aktardı.

zc
Gazze şehrinde tahrip edilmiş bir İsrail askeri aracının önünden geçen Filistinliler, 27 Kasım 2025 (AP)

Cenin ve ailesi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun düzenlediği ilk yolculuğun bir parçasıydı. Ailenin Güney Afrika’ya ulaşımı ve giriş süreci, başka bir ülkeden geçerek gerçekleştirildi ve bu süreç, bazı Filistinlilerin Nairobi’den bindikleri uçakta saatlerce bekletildikleri durumlarla kıyaslandığında çok daha kolay geçti. O yolculukta yolcular, eksik belgeleri nedeniyle uzun süre uçağa alınmamıştı; bu durum, Cenin’in bindiği uçakta da yaşanmıştı.

Avrupa’nın İhtişamı yolculukları

Bazı Filistinlilerin ifadelerine göre Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu, Mayıs-Kasım 2025 arasında Gazze’den Filistinlileri taşıyan üç uçuş gerçekleştirdi. İlk uçuşun hedefi Endonezya’ydı ve 57 Gazze sakini yolculuk yaptı; yolcular, Ramon Havalimanı’ndan kalkarak Budapeşte’ye inmişti. İkinci uçuş, geçtiğimiz Ekim ayında Ramon Havalimanı’ndan Nairobi’ye, oradan Güney Afrika’ya gerçekleşti; üçüncü ve son uçuş da geçen ay aynı güzergâhla yapıldı.

Bu yolculuklar, kendisini internet sitesinde ‘2010 yılında Almanya’da kurulan, çatışma ve savaş bölgelerindeki Müslüman topluluklara yardım ve kurtarma çalışmaları sunan insani bir kuruluş’ olarak tanımlayan Avrupa’nın İhtişamı hakkında birçok soru işareti yarattı.

frgt
Gazzelilerin yerinden edilmesine karşı düzenlenen bir gösteriye katılan İsrail vatandaşı Araplar, 8 Şubat 2025 (AFP)

Kuruluş, ana merkezinin Kudüs’te, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde bulunduğunu iddia ediyor. Ancak Kudüs’teki Filistinli gazetecilerin belirtilen adrese yaptığı ziyaret, kuruluşun herhangi bir fiziksel varlığının olmadığını ortaya koydu. Adres olarak verilen yerin, uzun süredir kullanılmayan boş bir yapı olduğu belirlendi.

Kuruluş, geçen yıldan bu yana çalışmalarını ağırlıklı olarak Gazze’ye yardım üzerine yoğunlaştırdığını, özellikle yaralı ve hastalara destek sağladığını öne sürüyor. Açıklamalarında, ağır durumdaki hastaların kritik tıbbi bakıma erişimini kolaylaştırdığını, tedavi için yurtdışına seyahatlerini organize ettiğini ve tedavi süresince refakatçilerinin yanında kalmasını garanti ettiğini belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü de işin içinde mi?

Bu durum, Avrupa’nın İhtişamı adlı kuruluşun Gazze’deki bazı yaralıların ve refakatçilerinin dış ülkelere çıkışını, ‘Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile koordinasyon’ adı altında gizlice yürütüp yürütmediği yönünde soru işaretlerini artırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki güvenlik kaynakları, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, savaş sırasında Gazze’den çok sayıda uçuşun gerçekleştiğini, güvenlik kaosunun, güvenlik görevlilerinin ve savaşçıların takibinin zorlaşmasının bu tür şüpheli seyahat biçimlerine zemin hazırladığını ifade etti.

scd
Gazze'den gelen Filistinli aileler, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (EPA)

Kaynaklara göre, bazı aileler hastalık ve tedavi gerekçesiyle Gazze’den ayrıldı. Bununla birlikte, bazı hastalar da Arap ve Avrupa ülkelerine resmi mekanizmalar ve WHO aracılığıyla tedavi için seyahat etti; öncelikli hastaların listeleri ve savaş yaralıları da bu kapsamda yer aldı.

Avrupa’nın İhtişamı kuruluşuna gelince, internet sitesini açtığınızda bazı uyarılar dikkat çekiyor. Site, iki kişinin (Adnan ve Müeyyed) isimlerini ve birinin Filistin, diğerinin İsrail numarasını, ayrıca İsrail’den iki WhatsApp numarasını iletişim için vermiş. Kullanıcılara, işlemlerin düzgün yürütülmesini sağlamak, ödemeleri belirlenen numaralar üzerinden yapmak ve başka numaralarla iletişime geçmemek gerektiği hatırlatılıyor. Başka bir uyarıda, kayıt sürecinde veya güvenlik izni alma hızlandırma gibi işlemlerde hiçbir aracı kullanılmaması gerektiği vurgulanıyor; bu, başvuranların dolandırıcılık veya sahtekârlıkla karşılaşmaması amacıyla yapılan bir uyarı niteliğinde.

İsrail planının uygulaması

Gazze içinden ve dışından bazı gözlemciler, kuruluşun doğrudan İsrail resmi makamlarıyla bağlantılı olduğunu ve Gazze’den göçü teşvik ederek bölgeyi boşaltmayı amaçladığını ileri sürdü. Kuruluşun kendini tanımlarken yaptığı çok sayıda yazım hatası ve isminin farklı biçimlerde geçmesi, kullanılan numaraların İsrail’e ait olması ve seyahatler için güvenlik onaylarının alınması, örgütün İsrail yetkilileriyle yakın ilişki içinde olduğunu ve yolculukların İsrail’den başlatıldığını gösteriyor. Kuruluşun faaliyetleri, İsrail’in Gazze’deki güvenlik kontrolünü artırmasının ardından daha belirgin hale gelmiş durumda.

Daha da önemlisi, teknoloji uzmanları, aralarında Filistinliler ve Arapların da bulunduğu kişiler, kuruluşun internet sitesinin bu yıl 2 Şubat’ta oluşturulduğunu ve İzlanda’da kayıtlı olduğunu ortaya koydu.

İsrail kaynakları, Haaretz gazetesine verdikleri bir raporda, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun, internet sitesi üzerinden veya kuruluş yetkilileriyle iletişim kuran göçmen adaylarının bilgilerini içeren önceden hazırlanmış listeleri İsrail ordusu ve Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi’ne (COGAT) teslim ettiğini kabul etti.

Haaretz’in araştırmasına göre Avrupa’nın İhtişamı, Estonya’da kayıtlı Talent Globus adlı bir şirketle bağlantılı ve şirketin kurucusu İsrail asıllı Estonyalı Tomer Janar Lind. Gazete, kuruluşun İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde bu yıl şubat ayında kurulan bir birimle koordinasyon halinde olduğunu ve amacının Gazze sakinleri için ‘gönüllü göçü kolaylaştırmak’ olduğunu belirtti. Bu birimin özellikle, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkına gönüllü göç olanağı açılması önerisinin ardından oluşturulduğu ifade edildi.

fr
Gazze'den gelen bir baba ve çocuğu, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (AFP)

18 Kasım’da Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu bir açıklama yayınlayarak, Gazze halkının kendi yaşam alanlarını seçme özgürlüğünden mahrum bırakılması ve günlük tehlike ile sıkıntı altında tutulmalarını sağlamak amacıyla aleyhlerinde büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğünü belirtti. Kuruluş, İsrail ile sadece çıkış işlemlerinin koordinasyonu konusunda bağlantısı olduğunu, Mossad veya herhangi bir istihbarat örgütü ile ilgisi bulunmadığını vurguladı.

Karşılıklı suçlamalar ve belirsiz durumlar

33 yaşındaki Ahmed, Avrupa’nın İhtişamı’nın ikinci uçuşunu kullanarak Gazze’den ayrılanlardan biri olarak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze’den ayrıldıktan sonra herhangi bir Filistinli kurumdan tehdit almadığını söyledi. Bununla birlikte, bazı Filistinli büyükelçilik çalışanlarının kuruluşa karşı uyarılarda bulunduğunu ve kendisinden kayıt ve çıkış süreci ile Ramon Havalimanı’nda görüştüğü kişiler hakkında bilgi istediklerini aktardı.

Ahmed, yolculuğunun Ramon Havalimanı’ndan Nairobi üzerinden Güney Afrika’ya olduğunu belirtti ve eşiyle birlikte göç etmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Ancak hayatın zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını da sözlerine ekledi.

sdfrg
Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinlileri taşıyan bir yolcu uçağının Johannesburg Havalimanı'na iniş yaptığı ve yetkililerin yolculara ülkeye giriş izni vermediği anlara ait videodan alınan ekran görüntüsü (Sosyal medya)

Genç adam, Nairobi Havalimanı’ndan ayrıldıktan sonra kuruluşun kendilerinin koşullarını takip etmediğini, kaderlerinin belirsiz kaldığını ve Güney Afrika’da kendilerini karşılayan kimsenin olmadığını belirtti. Sadece Ramon Havalimanı’nda ve Nairobi’de bir ekip tarafından karşılandıklarını, Johannesburg’daki OR Tambo Havalimanı’nda ya da uçakta yanlarında kimsenin bulunmadığını aktardı. Ahmed, “Bizi kaderimizle baş başa bıraktılar; havalimanı önünde bekleyen araçlar bizi ucuz misafirhanelere götürdü ve tüm masraflarımızı kendimiz karşıladık” dedi. Öte yandan, Güney Afrika yetkilileri, bu tür uçuşlarla daha fazla Filistinlinin kabul edilmesini reddettiklerini, bunun İsrail’in Gazze’yi boşaltma planının bir parçası olabileceğinden endişe ettiklerini açıkladı.

Tüm bunlara rağmen Ahmed ve eşi, Gazze’de yaşanan trajik durumu geride bırakmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Hamas ile Filistin Yönetimi arasında

Güvenlik kaynakları, Hamas yönetiminde olan Gazze Şeridi’nde, bu yolculukların gerçek niteliğinden ve arkasındaki kuruluştan haberdar olmadıklarını belirtti. Genel kanının, yolcuların hastalar veya Avrupa’da akrabaları olan kişiler olduğu ve seyahatlerinin söz konusu ülkelerin büyükelçilikleri aracılığıyla aile birleşimi amacıyla kolaylaştırıldığı yönünde olduğunu ifade ettiler.

Kaynaklar, yolcuların sorgulanmadığını veya onlarla iletişime geçilmediğini, ancak şu anda yeni seyahat girişimlerinin engellenmesi için çalışmalar yürütüldüğünü belirtti.

s
İsrail'in operasyonları şu ana kadar Batı Şeria'nın kuzeyinde 40 bin Filistinliyi yerinden etti. (Reuters)

Filistin Yönetimi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun yönelttiği suçlamalar veya olaylarla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, Dışişleri Bakanlığı yalnızca bir uyarı yayımlayarak, Gazze halkını ‘insan kaçakçılığı ağları ve göç acenteleri tuzaklarına düşmemeleri’ konusunda uyardı ve söz konusu kuruluş hakkında yasal işlem başlatma kararlılığını vurguladı.

Filistin’in Güney Afrika Büyükelçiliği ise 14 Kasım’da, ‘yanıltıcı ve şüpheli’ olarak tanımladığı bir tarafın, Gazze Şeridi’ndeki insani durumu istismar ederek halkı kandırıp yasadışı ve sorumsuz bir şekilde seyahatlerini organize etmeye çalıştığını duyurdu. Büyükelçilik, Johannesburg’a ulaşan son uçuş krizi sonrası, söz konusu tarafın, yolcular varış ülkesine ulaştığında rutin işlemler ve komplikasyonlar ortaya çıkınca sorumluluktan kaçmaya çalıştığını belirtti.

Hamas yönetimindeki güvenlik kaynakları, ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından, güvenlik koşullarının hâlâ istikrarsız olmasına ve İsrail’in hareketleri izleme çabalarına rağmen, şüpheli yolculukları engellemeye çalışacaklarını ifade etti. Kaynaklar, tedavi veya insani amaçlı seyahatler hariç, şüpheli kuruluşların düzenlediği operasyonlara karşı önlem alacaklarını ve Gazze halkının göç ettirilmesini önlemeyi amaçladıklarını söyledi.

Takip ve süreklilik

Kuruluşun ciddi bir takiple karşı karşıya olduğu, siber saldırılar ve bazı merciler tarafından yasal işlemlerle baskı altına alındığı görülüyor. Bu durum, WhatsApp’ın kuruluşun ilan ettiği numaraları hem sosyal medya üzerinden hem de web sitesi aracılığıyla engellemesine yol açtı.

sd
Gazze Şeridi'ndeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda düzenlenen protesto sırasında ‘Yerinden edilmeye hayır’ ve ‘Gazze ölüyor’ yazılı pankart taşıyan Filistinliler (DPA)

Kuruluş, Facebook üzerinden yaptığı bir paylaşımda, numaralarının engellenmesini ismini vermediği bazı tarafların ‘faaliyetlerine yönelik saldırının’ bir parçası olarak gerçekleştirdiğini iddia etti. Kuruluş, çalışmalarına devam ettiğini, bu sorunu çözmek ve iletişim için yeni numaralar düzenlemek üzere adımlar attığını, hazır olduğunda takipçileriyle alternatif numaralardan iletişim kuracağını duyurdu.

Tüm bu tartışmalara ve kuruluş hakkındaki şüphelere rağmen, Avrupa’nın İhtişamı hâlâ Gazze’den yolcu başvurularını kabul etmeye devam ediyor. Bu durum, hem internet sitesinde hem de Facebook sayfasında görülebiliyor; ayrıca, Gazze halkına sosyal medya üzerinden gösterilen sponsorlu reklamlar da devam ediyor.

41 yaşındaki Gazze sakini Nadir, güvenlik gerekçesiyle tam adını açıklamadı. Evli ve dört çocuk babası olan Nadir, yaklaşık bir buçuk ay önce kuruluşa başvuranlardan biri ve hâlâ kuruluşun sağladığı numaralar üzerinden iletişim sürecini sürdürüyor.

fgr
Gazze'de gün batımı (Reuters)

Nadir, zor yaşam koşullarının onu göç etmeyi düşünmeye ve ailesi için daha iyi bir gelecek aramaya zorladığını söylüyor. Seyahat girişimlerinin başarılı olmasını umut ettiğini ve diğerleri gibi şansının yaver gitmesini diliyor.

Nadir, “Tek istediğim, Gazze’den herhangi bir ülkeye çıkmak ve oradan gidebileceğim herhangi bir yere gitmek… Önemli olan, çadır yaşamından kurtulmak ve kendim, eşim ve çocuklarım için güvenli bir hayat aramak” şeklinde konuştu.


Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı
TT

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa 14. Leo, dün Lübnan'ı barışa çağırarak, ülkeye yaptığı ziyaretin başında Lübnanlılara ülkelerinde kalma "cesaretini" göstermeleri çağrısında bulundu ve ortak bir gelecek için "uzlaşmanın" önemini vurguladı.

Papa Francis, yarına kadar sürecek Lübnan ziyaretine başladı ve Lübnan halkına seslenerek, "Barışa bağlılık ve barış sevgisi, bariz yenilgiler karşısında korku duymaz ve başarısızlığın onları caydırmasına izin vermez" dedi. Papa Francis, "Kaçmanın daha kolay, hatta başka bir yere gitmenin daha iyi olduğu anlar vardır. Evde kalmak veya geri dönmek cesaret ve öngörü gerektirir" ifadelerini kullandı. Papa Francis, "Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi burada da istikrarsızlık, şiddet, yoksulluk ve diğer birçok tehlikenin, vatanlarını terk etmenin derin acısını yaşayarak başka bir gelecek arayan gençlerde ve ailelerde kan kaybına neden olduğunu biliyoruz" dedi.

Papa, Lübnanlılara "zorlu uzlaşma yolunu" izlemeleri çağrısında bulunarak, "iyileşmesi yıllar, hatta bazen nesiller süren kişisel ve kolektif yaralar var" ifadesini kullandı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa'yı karşılamada yaptığı konuşmada, "Lübnan'ı korumak yaşayan insanlığın görevidir, çünkü farklı dinlerin evlatları arasında özgür ve eşit yaşam modeli çökerse, yeryüzünde buna uygun başka hiçbir yer yoktur" dedi.