Abbas İbrahim: Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile ilişkim gayet normal

“Lübnanlılar istiyorsa Hizbullah'a meydan okumalı” diyen Abbas İbrahim, Al Majalla'ye verdiği röportajda Gazze savaşının yansımalarının iki veya üç yıl süreceğini söyledi.

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri (sağda) ve Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim. (Al Majalla)
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri (sağda) ve Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim. (Al Majalla)
TT

Abbas İbrahim: Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile ilişkim gayet normal

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri (sağda) ve Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim. (Al Majalla)
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri (sağda) ve Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim. (Al Majalla)

İbrahim Hamidi

Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim, Al Majalla’ye verdiği röportajda Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile ilişkisinin ‘gayet normal’ olduğunu söyledi.

Lübnan'da şu anda bir cumhurbaşkanı seçilmesini uzak bir ihtimal olarak gören İbrahim, “Lübnan’da cumhurbaşkanı ve tam yetkilere sahip bir hükümet var olduğunda, Lübnan devletinde boşalan pozisyonlara asıl yetkililer atanacaktır” dedi.

İbrahim, Lübnanlıların ülkeyi Hizbullah yüzünden değil ekonomik nedenlerle terk ettiklerini söyledi. Bir soruya yanıt olarak şu cevabı verdi: “Eğer Hizbullah'ın ağır eli yüzünden gittikleri doğruysa o zaman nazik olsunlar ve yüzleşsinler. Çünkü biz de tek bir partinin siyasi hayata hâkim bir partiyi kabul etmiyoruz.”

İbrahim ayrıca, Gazze savaşının yansımalarının iki veya üç yıl süreceğini söyledi.

İşte Al Majalla’nın, Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim'le gerçekleştirdiği röportajın dördüncü ve son bölümü:

- Güvenlikten çok siyaset üzerine konuştuk...

Benim için politik bir gelecek öngördün.

- Egemenliğinizin bir tanımı da, siyasi rol üstlenen bir güvenlik görevlisi olmanız. Bu ne anlama geliyor?

Siyasi güvenliğin de bir parçası olan Lübnan Kamu Güvenliği’nin yetkilerinden bahsetmiştim. Kamu Güvenliği Kanunu bunu öngörüyor.

- Ama bu siyasi bir rol değil...

Ülkedeki siyasi güvenlikten sorumlu, siyasi güvenlik konusunda çalışan ve en azından siyasetçi olabilecek siyasi geçmişi olan…

Ülkede siyasi düzeyde boşluk olduğu için siyasi bir rol oynadım. Söz konusu siyasi boşluğun tamamını veya bir kısmını doldurdum.

- Ama sen siyasi bir rol oynadın...

Siyasi bir rol oynadığım doğru. Çünkü açıkçası ülkede siyasi düzeyde bir boşluk vardı...

- Peki bu boşluğu doldurdunuz mu?

Tamamını veya bir kısmını doldurdum.

- Fakat görev süreniz uzatılmadı...

Doğru. Belki de erken dönemde politik bir rol oynadığım için böyle olmuştur.

- Görev süreniz uzatılmadığı için kendinizi haksızlığa uğramış hissediyor musunuz?

Tümgeneral İbrahim’in görev süresinin yani memuriyetinin uzatılmaması sanki bir istisnaymış gibi yaygın ve yanlış bir algı var. Eğer görev sürem uzatılsaydı, bu bir istisna olurdu. Böyle bir hak talep edildiği anda Lübnan Temsilciler Meclisi’nde oturum düzenlenmesi konusunda herhangi bir anlaşma yoktu. Çünkü görev süresi uzatma kararı bir yasa çıkarılmasını gerektiriyor. Hristiyan tarafıysa buna zorunluluk yasası diyor. Bir memurun görev süresinin uzatılması için oturum düzenlemek bir zorunluluk değil. Dolayısıyla oturuma katılmadılar ve yeterli çoğunluk sağlanamadı. Görev süresinin uzatılması için son tarih olan 2 Mart'ı geçtik. Yani uzatma gerçekleşmedi.

fdgebag
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, 5 Aralık 2022'de kabine toplantısına başkanlık ediyor. (AFP)

- Lübnan Kamu Güvenliği Genel Müdürlüğü makamı Lübnan'daki tek boş pozisyon değil. Cumhurbaşkanlığı ve Merkez Bankası yönetiminde de boşluk var. Geçici bir hükümet var. Pratik olarak Lübnan'daki kilit pozisyonların ve makamların çoğu boş.

‘Boş’ ifadesi doğru bir kullanım değil.

- En doğru ifade nedir?

Örgüt kurma ve örgütleme yasalarında özellikle askeri ve idari alanlarda bu konular dikkate alınıyordu, siyasette ise durum farklı. Her başkan veya kurum başkanının bir başkan yardımcısı vardır. Bu temsilci, başkanın herhangi bir nedenle yokluğunda yasal olarak yerine geçer. O sebeple ‘boş’ kelimesi uygun değil. ‘Vekaleten yürütme’ diyebiliriz. Herhangi bir boşluk mevcut değil.

- Ancak herhangi bir kurumun başkanının belli bir mezhepten, yardımcısının ise başka bir mezhepten olduğu, dolayısıyla Lübnan Kamu Güvenliği ile Merkez Bankası Başkanlığı arasında bir ödünleşme yaşandığı biliniyor.

Soruyu anladım. Bu bir değiş-tokuştan çok bir tesadüf. Yani benim görev sürem uzatılsaydı kurumun başında kalacaktım ve Lübnan Merkez Bankası Başkanı da o an yaşadığı duruma bağlı mülahazalardan dolayı süre uzatımına gitmeyecekti… Bu kurumun başına da bir Şii gelebilirdi. Dolayısıyla bu kasıtlı bir mesele olmaktan ziyade tesadüftür.

- Tahmininize göre Lübnan'da temel kurumların başkanları ne zaman olacak?

Anayasal kurumlar söz konusu olduğunda. Anayasal kurumlar derken cumhurbaşkanlığı ve hükümeti kastediyorum.

- Sizce bu tamamen Lübnan'ın meselesi mi? Bölgesel ve uluslararası meselelerle bağlantılı değil mi?

Hayır. Lübnan’da cumhurbaşkanı ve tam yetkilere sahip bir hükümet var olduğunda, Bakanlar Kurulu'nun ilk toplantısını takip eden günlerde Lübnan devletinde boşalan pozisyonlara asıl yetkililer atanacaktır.

sxdcfer
Lübnan Cumhurbaşkanlığı makamı uzun süredir boş. (AFP)

- Yakın zamanda cumhurbaşkanı seçilme ihtimali görüyor musunuz?

Hayır. Şu anda bunu yakın görmüyorum.

- Bölgesel ve uluslararası anlayış olmadığı için mi?

Şu anda Gazze'de yaşananlar işleri daha da karmaşık hale getirebilir. Çünkü yapısı ve içinde azınlık ve çoğunluğun bulunmaması nedeniyle ne yazık ki bir cumhurbaşkanı çıkaramayan Temsilciler Meclisi'nin mevcut durumu, dış meseleyi her geçen gün cumhurbaşkanının seçiminde ve seçiminin zamanlamasında daha da belirleyici bir unsur haline getiriyor. Bana göre Suudi Arabistan, İran ve ABD bu konunun baş oyuncuları. Anlaşma sağlanamadığı ve Gazze'de yaşananların sonuçları ABD ile İran arasındaki uçurumu genişlettiği sürece bu konu daha da zorlaşacak.

İki buçuk yıl sonra parlamentoya katılmak için aday olabilirim ve büyük ihtimalle de aday olmayı deneyeceğim.

- Uzun süre siyasi güvenlik alanında çalıştıktan ve bu geniş, birbirine bağlı ilişkiler ağından sonra arzunuz nedir?

Lübnan Kamu Güvenliği’nde yaptığım işe bir kamu hizmeti olarak baktım, yani bazen sizin de söylediğiniz gibi işin dar çerçevesinin dışına çıkıp kamu hizmetine geçtim. Yaptığım şeyler arasında rehineleri serbest bırakmak ve benzeri şeyler de vardı. Son 12-13 yıldır yaptıklarım malum ve bu da vermeye devam ettiğim kamu hizmeti çerçevesindedir. Benim amacım Lübnan'ı tüm ülkeler gibi mezhepçilikten arınmış bir devlet olarak görmek. Şu anda birbirinden farklı mezheplerin var olduğu Fransa'dayız ama ‘Fransız vatandaşı’ diye bir kavram var. Ülkesinin vatandaşı olmak, kişi için diğer tüm üyeliklerden, aidiyetlerden önce geliyor. Mensubu olduğu mezhebin ibadethanesinde dua ediyor ama sonuçta o her şeyden önce bir Fransız vatandaşı. İşte bu benim arzum.

dwefr
Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, 26 Eylül 2022'de Temsilciler Meclisi'nin bir oturumuna başkanlık ediyor. (Reuters)

- Ancak kamusal bir rol oynayacak bir araç var. Sizce bu araç, bu platform, Temsilciler Meclisi'nin platformu mu, yoksa Dışişleri Bakanlığı'nın platformu mu?

Bana şöyle bir soru soruldu: “Bakan olsaydın hangi bakanlığı isterdin?” Ben de “Benim son 12 yılda yaptıklarımla eşleşen bakanlığı, yani Dışişleri Bakanlığı’nı isterim” dedim. Bu benim bir bakanlık istediğim anlamına gelmiyor. Ben herhangi bir bakanlık istemiyorum. Ancak iki buçuk yıl sonra parlamentoya katılmak için aday olabilirim ve büyük ihtimalle de aday olmayı deneyeceğim.

- Dolayısıyla Lübnan'daki mezhep dengesi nedeniyle Temsilciler Meclisi Başkanlığı görevini de üstlenme ihtimaliniz var...

Allah şu anki Meclis Başkanı Nebih Berri'nin ömrünü uzun eylesin.

- Mevcut Meclis Başkanı ile aranız nasıl?

Gayet normal.

- Normal mi, iyi mi, yoksa mükemmel mi?

Hayır, hayır, normal. Bu ilişkiyle ilgili her röportajda her zaman bir soru sorulur. Bu ilişki son derece normaldir. Soru şaşırtıcı. Görev sürem uzatılmadıktan sonra ortaya çıkan kafa karışıklığını, söylentileri ve söylenenleri biliyorum. Ama ilişkimiz gayet normal.

- İyi değil ama normal...

‘Bozuk’ değil.

sfergt
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetinin el-Kahtaniye kasabası yakınlarındaki Rus ve Amerikan askerleri, 8 Ekim 2022. (AFP)

- Biraz da Suriye meselesine dönecek olursak, üç nüfuz alanına bölünmüş, beş yabancı ordunun konuşlandırıldığı mevcut Suriye'nin eski haline dönebileceğini düşünüyor musunuz?

Suriye'yi her ziyaretimde gördüğüm birlik ısrarı ve yerinden edilmiş toplulukların içinde dahi gördüklerim ışığında eski haline döneceğini göz ardı etmiyorum. Dediğim gibi Suriye'nin coğrafi olarak bildiğimiz Suriye'ye döneceğini görüyorum. Siyasi düzeyde hükümetin veya rejimin nasıl olacağı, Suriye halkının karar vereceği bir şey, sizin veya benim değil. Suriye topraklarının birliğine gelince, rejim yanlısı ve muhalif tüm Suriyeli taraflar, Suriye topraklarının birliğine destek konusunda hemfikir.

Lübnan devletini, Ürdün'ün yaptığı gibi yerinden edilmiş Suriyeliler konusunda Suriye'ye yönelik adımları hızla atmaya davet ediyorum.

- Ama 12-13 milyon Suriyeli evini terk etmiş, yedi milyona yakın mülteci de vatanını terk etmiş. Yüz binden fazla tutuklu, kaybolan ve daha fazlası da tabi ki konuşuluyor. Ayrıca iki milyon da yaralı var. Büyük Suriye trajedisinin boyutu hakkında ne düşünüyorsunuz? Şam'a gittiğinizde bu konu yanınızda olacak mı?

İnanın bana, Suriyeli kardeşlerimizi üzen şey, Lübnan halkı olarak bizi de üzer. Kabul edilsin ya da edilmesin aramızda karşılıklı bir bağ var. Coğrafi, tarihi, duygusal, sosyal, güvenlik ve politik açıdan birbirimize bağlıyız. Gerçek bu. Suriye, Lübnan'ın nefes aldığı tek akciğerdir. Coğrafya kendini empoze eder. Suriye halkına, rengi, mensubiyeti ve inancı ne olursa olsun, Lübnan trajedisini tekrarlamamasını söylüyorum. Geri dönün ve tek bir beden olun. Hükümet biçimine, hükümet sistemine, sizden sorumlu olanların kimliğine siz karar veriyorsunuz. Ama bu farklılığı ve bölünmeyi sürdürürseniz Suriye'de herhangi bir bölgenin başkanının kim olacağına siz karar veremezsiniz.

xscdferg
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Deyrizor kentinden bir yıkım manzarası, 4 Ocak 2014. (AFP)

- Geçtiğimiz Mart ayında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'le yaptığınız görüşmede Suriye'nin iç meselelerini veya siyasi konuları görüştünüz mü?

Açıkçası ben konuşmayı başlatan olmaktan çok dinleyiciydim. Şunu söylemeliyim ki, Esed Lübnan'ın durumuyla, Suriye'nin durumuyla, Arapların durumuyla ve Arap-İsrail sorunuyla ilgilendi. Ana manşetler bunlardı ve ben kendisine Suriye içi herhangi bir fikir sunmadım. Ama uzun süre yerinden edilenler meselesi üzerinde çalıştım ve yerinden edilenlerin çoğunu Suriye'ye geri gönderdik. Bu dönüşün başlığı ‘Gönüllü ve Güvenli Geri Dönüş’ idi. Bu dosyada muhatap olduğum Suriye'deki kardeşlerimden herhangi bir yerinden edilmiş kişinin geri dönmesine karşı bir muhalefet görmedim. Kimsenin geri dönmesine karşı çıkmadılar. Bazı kişilerin dönmek isterlerse güvenlik veya adli nedenlerle tutuklanacağını söylüyorlardı. Geri dönmek isteyenlerin ve bu sorumluluğa tabi olmanın tercihi kendilerine kalmıştı. Tüm açıklığım ve şeffaflığımla ifade etmeliyim ki, “Ben dönmek istemiyorum” diyenler de oldu, “Dönmek istiyorum” diyenler de. Ancak yetkililer, yerinden edilenlerin geri dönmesini istemediklerini bir gün bile söylemediler. Bu zihniyetle onlarla uğraştım. Burada Ürdünlü mültecilerin Suriye'ye dönüşü çerçevesinde Ürdün'ün Suriye'ye yönelik bir girişimde bulunduğunu belirtmek isterim. Lübnan devletini sizler aracılığıyla bu adımı hızla atmaya çağırıyorum. Lübnan'da ne Devlet Başkanı Esed'in ne de Suriye rejiminin yerinden edilenlerin geri dönmesini istemediğine dair ortak bir kanaat var. Ben bu teoriyi kabul ediyorum ama Suriye'deki kardeşlerle konuştuğumuzda onlar bize şunu söylüyorlar: “Geri dönmelerini, dönememelerini ya da dönmelerine engel olan sebepleri istemiyoruz. Bize merhaba diyebilirler.” Biz çıkıp Lübnan halkına açıklama yapıyoruz ama en azından Lübnanlı yetkililerin öncelikle kendi halkına karşı üzerine düşen görevi yerine getirmesi, onlara şunu söylemesi gerekiyor: “Bu yerinden edilmiş insanlar neden geri dönmüyor?”

- Sivil toplum kuruluşlarından Suriye'ye dönen bazı yerinden edilmiş kişilerin gözaltına alınıp tacize uğradığına dair raporlar var. Suriye tarafıyla daha önceki görüşmelerinizde bu konuyu gündeme getirdiniz mi?

Bu konuya son kez açıklık getireyim: Gönüllü ve organize bir şekilde dönen herkes herhangi bir zulme maruz kalmadı. Bu kuruluşlar bize gelir ve raporlar sunarlardı. Gönüllü ve organize bir şekilde dönenlerin isimlerini Suriye yetkililerine götürebilmemiz için bize verirler, biz de onlara onların gönüllü ve organize bir şekilde döndüğünü söylerdik. Bu kuruluşların hepsi ortadan kayboluyor, geri dönmüyor, isimlerini vermiyor, konunun takipçisi olmuyordu. Bu konu bir ara Suriyelileri geri dönmekten korkutmak için tasarlandı.

- O zaman neden insanlar geri gelmiyor?

Bu, Suriye'de son dönemde yaşanan durumun bir sonucu. İnsanlar Lübnan'a geliyor ve geri dönmüyor. Suriye'de dolar şu anda yaklaşık on beş bin Suriye lirası değerinde.

Yerinden edilmiş az sayıda insan Suriye rejimine karşı çıkıyor. Çoğunluğun iş olanakları ve onları kucaklayan uluslararası kuruluşlar var. Bu onların geri dönmemelerinin temel nedeni.

- Yani siyasi nedenlerden değil, ekonomik nedenlerden...

Yüzde yüz. Suriye'de dolar olayların başından bu yana üç yüz kat arttı. Demek ki ekonomik düzeyde durum çekilmez durumda ve insanlar sürekli geçim arayışı içinde. Ayrıca Lübnan'da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ya da diğer uluslararası kuruluşlar onlara ödeme yapıyor.

- Sizce insanlar Suriye'ye siyasi sebeplerden değil de ekonomik sebeplerden dolayı mı dönmüyorlar?

Yerinden edilmiş az sayıda insan Suriye rejimine karşı çıkıyor. Çoğunluğun iş olanakları ve onları kucaklayan uluslararası kuruluşlar var. Her ay bazı kuruluşlardan para alanlar var. Bu onların geri dönmemelerinin temel nedeni

sadcfrgt
Lübnan Ordusu tarafından 9 Ağustos 2023'te yayınlanan ve Suriye'den Lübnan'a yasadışı yollardan geçmekle suçlanan Suriyelileri gösteren bir fotoğraf. (AP)

- Fakat yeni olan şu ki Lübnanlılar göç ediyor...

Doğru ama Lübnan'daki durum ekonomik açıdan Suriye'den daha iyi.

- Bu röportaj Paris'te geçiyor. Tabii Beyrut'a eskiden Doğu'nun Paris'i deniyordu...

Doğu'nun İsviçre'si.

- Evet, Lübnan Doğu'nun İsviçre'si, Beyrut ise Doğu'nun Paris'idir. Ama duyduğuma göre Doğu'nun Paris'i pek çok deniz fenerini kaybetmiş ve insanlar göç ediyor. Bu duygu sana ulaşıyor mu?

Şehir ağır değil. Zor olan stresli ekonomik durum, zor olan iş imkanlarının olmayışı, zor olan yaşadıkları yaşam koşulları, mali çöküşün ardından daha da ağırlaşan su, elektrik ve hizmet sorunları ve iki ya da üç yıl önce bankalarda yaşananlar. Bu gerçekten ağır. Toplumsal yaşamın düzeyine ve Lübnan'ın yol gösterici ve diyalog merkezi düzeyine gelince, Lübnan devam ediyor. Beyrut kültürel rolünü sürdürüyor.

xscdfve
Hizbullah savaşçıları 21 Mayıs'ta güney Lübnan'daki Armta köyünde askeri bir tatbikat sırasında. (AP)

- Ekonomik nedenlerden dolayı gittiklerini söyleyenler var ama başka bir neden daha var ki, o da Hizbullah'ın Lübnan toplumunda ve devletinde elinin ağırlaşması.

Diyelim ki bu doğru. Çözüm ayrılmak mı yoksa varlığını kanıtlayıp meydan okumak mı? Lübnanlıların inisiyatif sahibi, meydan okuyan, inatçı ve yüksek sesli bir sese sahip oldukları biliniyor. Diyelim ki bu doğru ve ben geri gelip size bunun doğru olmadığını söylüyorum. Boşluk her zaman onu dolduracak birine ihtiyaç duyar. Kâinat boşluk kabul etmez.

- Yani Lübnanlıları kalıp Hizbullah'la yüzleşmeye mi teşvik ediyorsunuz?

Eğer Hizbullah'ın ağır eli yüzünden gittikleri doğruysa o zaman nazik olsunlar ve yüzleşsinler. Çünkü biz de tek bir partinin siyasi hayata hâkim bir partiyi kabul etmiyoruz.

- Son bir soru: Lübnan'ı nasıl görüyorsunuz? Önümüzdeki bir iki yıl içinde çevresini, özellikle de Suriye'yi nasıl görüyorsunuz?

Bu krizin devam edeceğine inanıyorum.

- Gazze'yi mi kastediyorsunuz?

Bölgenin tamamındaki kriz bir yıl, iki yıl, belki de üç yıl sürecek ama bölgenin geleceği ümit verici. Özellikle de Gazze'deki kahramanlık sahasında gerçekleşen savaşın sonucunu beklemek zorunda olduğumuz için.

- İyimser misiniz?

Uzun vadede elbette iyimserim. Size Hafız Esed'le ilgili bir kitapta okuduğum, ABD destroyeri New Jersey, Lübnan topraklarını bombalarken, yaptığı tüm bombardımanlara rağmen Suriye'nin tutumunun değişmediğiyle ilgili bir olay anlatacağım.

- 40 yıl önce, 1983'te...

Doğru, bunu kitapta okudum. Bir Amerikan elçisi Hafız Esed'e giderek tehditvari bir şekilde New Jersey'in gücünü ve kapasitesini anlatıyor. Hafız Esed ona şunu soruyor: “New Jersey yelken açtı mı yoksa sabit mi?” ABD’li şaşırarak “Sayın Başkan, tabii ki de yelken açtı, denize geldi” diye cevap veriyor. Esed o elçiye şunu söylüyor: “Bombalanan yer hareketli mi, yoksa sabit mi?” Elçi de ona “sabit” olduğunu söylüyor. Esed, en son elçiye şöyle diyor: “Toplantı bitti, biz bu topraklarda kalıyoruz, sen gidiyorsun.”

Ben de diyorum ki, idealleri ne olursa olsun bu topraklar halkına aittir. Bu toprakların insanları mutlaka ilerleyecek ve biz birçok ülkeden daha gelişmiş olacağız. Çünkü biz kalkındığımızda birçok ülke geriydi. Geri dönüp yeniden yükselmemiz gerekiyor ve refahımızı sağlayacak tüm malzemeler geçmişimizde mevcut.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Batı Şeria'da İsrail'in açtığı ateş sonucu iki Filistinli çocuk öldürüldü

İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)
İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)
TT

Batı Şeria'da İsrail'in açtığı ateş sonucu iki Filistinli çocuk öldürüldü

İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)
İsrail Cenin'deki saldırısı geniş yıkıma neden oldu (Reuters)

Filistin Sağlık Bakanlığı, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin kentinde iki Filistinli çocuğun İsrail güçleri tarafından öldürüldüğünü açıkladı.  İsrail Öte yandan İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak) yaptığı açıklamada Cenin Mülteci Kampı'na düzenlenen ortak operasyonda aralarında Cenin Tugay Komutanı Muhammed ez-Zubeydi’ni de olduğu 2 Filistinli öldürüldü.

csdfgr
Fotoğraf: AP

Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü, işgal güçlerinin Cenin’de 8 yaşındaki Adem Sami El-Gul ile 15 yaşındaki Basil Süleyman Ebu'l-Vefa’yı öldürdüğünü bildirdi.

Filistin Kızılayı, günün erken saatlerinde yaptığı açıklamada, ekiplerinin İsrail güçlerinin kurşunlarıyla öldürülen bir çocuğu Cenin şehrinin el Besatin mahallesinden hastaneye naklettiği söyledi.

scdfrg
Fotoğraf: AFP

Şarku’l Avsat’ın WAFA haber ajansından aktardığı habere göre İsrail güçleri, Cenin Kampı’na yönelik askeri baskını sürdürüyor. Burada büyük bir gözaltı kampanyası başlatılırken, şiddetli çatışmaların yaşandığı Damj mahallesindeki vatandaşlar evlerinden tahliye edildi. WAFA’ya konuşan güvenlik ve yerel kaynakları, İsrail güçleri, mahalledeki evleri ve sokakları büyük oranda tahrip ettikten sonra Damj mahallesi sakinlerini silah zoruyla evlerini boşaltmaya zorladı, bir evi de insansız hava aracı ile bombaladı. İsrail güçleri kampta büyük bir gözaltı furyası başlattı. İsrail buldozerleri su, elektrik ve kanalizasyon şebekeleri de dahil olmak üzere altyapıyı yok ederken, kamptaki çok sayıda aracı da imha etti.

csdvf
Fotoğraf: AP

İsrail İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak), İsrail ordusu ve İsrail polisinden konuyla ilgili ortak yazılı açıklama yapıldı.

Açıklamada Cenin Mülteci Kampı'na düzenlenen ortak operasyonda silahlı oldukları iddia edilen 2 Filistinlinin öldürüldüğü ifade edildi.

sdfrg
Fotoğraf: AFP

Öldürülenlerden birinin Cenin Tugay Komutanı Muhammed ez-Zubeydi, diğer kişinin de Hussam Hanun adlı Filistinli olduğu kaydedildi.

Açıklamada ayrıca baskın sırasında aranan 17 kişinin gözaltına alındığı ve yapılan aramalarda çok sayıda silah bulunduğu aktarıldı.

frgg
Fotoğraf: AP

 


Hamas’ın serbest bıraktığı İsrailli rehine ve köpeği sosyal medyada gündem oldu

Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)
Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)
TT

Hamas’ın serbest bıraktığı İsrailli rehine ve köpeği sosyal medyada gündem oldu

Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)
Mia Leimberg köpeği Bella ile birlikte Kızılhaç’a teslim edilmeden önce El Kassam Tugayları mensuplarının arasından çıkarken (AFP)

Hamas Hareketi ile İsrail arasında yapılan takas anlaşması kapsamında dün akşam saatlerinde Kassam Tugayları üyeleri tarafından serbest bırakılan bir İsrailli genç kız ve köpeği sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.

Filistin Enformasyon Merkezi ve diğer bazı aktivistler X platformundan, İsrailli kızın köpeğiyle birlikte Kızılhaç ekibine teslim edildiğini ve ardından İsrail'e geri döndüğünü gösteren görüntüleri yayımladı.

AFP’nin haberine göre, 17 yaşındaki kızın adı Mia Leimberg, köpeğinin adı ise Bella. Mia, Kibbutz Nir Yitzhak'tan kaçırılan annesi Gabriela Leimberg (59 yaşında) ve teyzesi Clara Marman (63 yaşında) ile birlikte İsrail'e geri gönderildi.

Bazı X platformu kullanıcıları, görüntülerin yayımlanmasının ardından Hamas direnişçilerinin göstermiş olduğu merhamete atıfta bulunulurken, Kevser es Sabah isimli bir kullanıcı ise “Gıda ve su kaynaklarının kıtlığına rağmen tüm bu insani muameleyi unutmayalım” dedi.

csdvfgbrth
İsrail Hükümeti Basın Ofisi tarafından sağlanan fotoğrafta Gabriela ve Mia Leimberg, Salı günü Hamas tarafından serbest bırakılmalarının ardından İsrail'deki aileleriyle konuşuyor (AP)

İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı Kudüs Tugayları üyeleri dün, Hamas ile İsrail arasındaki rehine değişiminin başlamasından bu yana ilk kez İsrailli rehinelerin teslim sürecine katıldı.

Gazze'deki mahkumların serbest bırakılmasını, İsrail ile Hamas arasında uzatılan ateşkes koşulları uyarınca İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunan 30 Filistinli mahkumun daha serbest bırakılması izledi. Katar, Mısır ve ABD, İsrail ile Hamas arasında dört günlük bir ateşkes anlaşmasına varılması için arabuluculuk yaptı. 50 İsrailli rehine, 150 Filistinli mahkumla değiştirildi ve ateşkes iki gün daha uzatıldı.

Bu bağlamda İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN) dün, çok sayıda Filistinli tutuklunun serbest bırakılması karşılığında, askerler ve erkekler de dahil olmak üzere tüm İsrailli tutukluların serbest bırakılması için Katar'ın başkenti Doha'da müzakerelerin sürdüğünü aktardı. Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, İsrail dış istihbarat servisi Mossad Başkanı David Barnea, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William J. Burns ve Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil, dün Katar'ın başkenti Doha'da Gazze'deki ateşkes ve esir takası konularını görüşmek için bir araya geldi. Haberde, müzakerelerdeki ana anlaşmazlığın ateşkesin süresi konusunda olduğu, Hamas'ın tam bir ateşkes talep ederken İsrail'in buna karşı çıktığı kaydedildi.


Mısır'da yaşanan şeker krizinin nedenleri

Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)
Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)
TT

Mısır'da yaşanan şeker krizinin nedenleri

Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)
Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli ve Tedarik Bakanı bir süre önce bir indirimli ürün satış mağazasını teftiş etti. (Mısır hükümeti)

Mısır'ın başkenti Kahire'nin merkezindeki popüler ‘Babu’l-Bahr’ bölgesindeki kafelerden birinde çalışan 40 yaşındaki Mahmud İbrahim, eskiden müşterilerine çay fincanlarının yanında küçük bir paket içinde şeker servis ederken, son günlerde Muhammed, kafe müşterilerini uygun gördükleri miktarı eklemekte serbest bırakmak yerine, çay fincanlarına eklenecek şeker miktarını kendilerine sorar hale geldi.

Kahire'nin merkezindeki lüks kahve ve çay dükkanları ise talep üzerine küçük paket şeker sağlamayı tercih etti. Bu durum, Mısırlıların marketlerdeki şeker kıtlığından ve yüksek fiyatından şikayet ettiği bir dönemde, hükümetin şeker sağlama ve yüksek fiyatına karşı koyma çabalarının ortasında gerçekleşti. Ülkedeki şeker krizinin ne zaman sona ereceği ve şeker fiyatlarının neden bu rekor şekilde yükseldiği soruları gündeme geldi.

Gözlemciler Mısır piyasalarının aylardır şeker sıkıntısı çektiğini; bunun da bu yılın başından beri fiyatlarda sürekli artışa neden olduğunu düşünüyor. Bir kilogram şekerin fiyatı yaklaşık 20 pound iken, bazı mağazalarda kilo başına 50 pound bariyerini aştı.

Buna karşı Mısır hükümeti, fiyatları kontrol etmek amacıyla ülke geneline yayılmış indirimli ürün satış noktaları aracılığıyla şekeri 27 pound'a satma girişimi başlattı. Mısır Tedarik Bakanı Ali el-Museylihi, geçtiğimiz günlerde "piyasalar disipline edilmezse şekere zorunlu fiyat" uygulamakla tehdit etti.

Gözlemcilere göre Mısır'da üç fiyattan satılan şeker bulunuyor. Birincisi sübvansiyonlu olup Mısırlı ailelere karneyle veriliyor ve 12,5 pound (bir dolar 30,75 pounda eşit) fiyatla, ikincisi de Tedarik Bakanlığı'na bağlı marketlerde kilo başına 27 pound fiyatla satılıyor. Üçüncüsü ise büyük mağaza ve marketlerde kilo başına 45 pounddan 50 poundu aşan fiyatlarla satışa sunuluyor.

Mısır Ticaret Odaları Genel Federasyonu Gıda Maddeleri Bölümü üyesi Hazım el-Menufi, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada "Mısır hükümetinin belirlediği fiyat (27 pound) bu tür şekerlerin satın alınması için büyük bir talep yarattı” dedi.

Mısır Tedarik Bakanı geçtiğimiz temmuz ayında yaptığı açıklamada ‘şekerin adil fiyatının dünya genelindeki yüksek fiyat nedeniyle 22 ila 26 pound arasında değiştiğini’ belirtmişti. Reuters pazartesi günü, Mısır Tedarik Emtia Kurumu'nun ‘ton başına 668 dolar fiyatla yaklaşık 50 bin ton ham şeker satın aldığını ve bu şekerin önümüzdeki Ocak ayında geleceğini’ bildirdi.

Mısır Tedarik Bakanı ise şeker fiyatındaki artışı ‘geçtiğimiz haftalarda (paralel piyasada) poundun dolar karşısındaki değerinin düşmesine’ bağladı. Pazar akşamı televizyonda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Bu durum Mısır hükümetini şeker ithalatı için gereken miktarın yarısını Mısır Merkez Bankası'ndan resmi dolar fiyatı üzerinden sağlamaya, diğer yarısını da ithalatçıların faaliyetlerinden elde ettikleri gelirlerle karşılamaya sevk etti.

AP tarafından şubat ayı ortasında yayınlanan bir rapora göre ‘dünyanın ikinci ve üçüncü en büyük şeker ihracatçıları olan Hindistan ve Tayland'da alışılmadık derecede kuru havanın mahsullere zarar vermesinin ardından küresel arzın azalması ve küresel şeker üretiminde yüzde 2'lik bir düşüş beklentisi’ nedeniyle şeker fiyatları son zamanlarda küresel bir artış kaydetti.

Yüksek Fiyatlara Karşı Vatandaşlar adlı dernek ise salı günü Mısır'daki Tüketiciyi Koruma Ajansı'na ‘piyasayı durgunlaştırmak ve fiyatı arttırmak amacıyla şekeri alıkoymak için yapay darboğazlar’ olarak tanımladığı durumu ele almak üzere bir rapor sunarken, ajans da salı günü ilan edilenden daha yüksek fiyatlarla satmadan önce.1,25 ton şekere el konulduğunu duyurdu. Ajansın başkanı olan İbrahim es-Suceyni Salı günü, şeker krizini ‘bazı tüccarların istismarına’ bağladı.

vdfg
Mısır para birimi, uluslararası bazda farklı değerlere sahip. (AFP)

Yüksek Fiyatlara Karşı Vatandaşlar derneğinin başkanı olan Mahmud el-Askalani, Şarku’l Avsat'a şunları söyledi:

“Şeker tüccarları piyasalarda denetim eksikliği nedeniyle büyük miktarlarda alım yapıp depoladıktan sonra bunları ilk fiyatlarından daha yüksek fiyatlara satarak geçtiğimiz aylarda büyük karlar elde ettiler."

Ancak Mısır Sanayi Federasyonu Gıda Sanayi Odası Şeker Bölümü Başkanı Hasan el-Fendi, ‘hükümet tarafından piyasalara sunulan miktarlardaki herhangi bir artışın şeker fiyatlarında düşüşe ve tüm spekülatörlerin piyasadan çıkmasına yol açacağına’ inanıyor. Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada ‘şeker miktarını tekelleştirerek hızlı bir kar elde etmek isteyen spekülatörlerin, şekerin piyasalarda daha düşük bir fiyata bulunacağını hissettikleri anda ellerindekinden vazgeçeceklerini’ vurguladı.

Menufi bu noktada, ‘piyasaya daha büyük miktarlarda şeker sürerek şeker arzını arttırmanın fiyatlardaki artışa bir çözüm olacağına’ işaret ederek, bunun ‘büyük miktarlarda ithalat yapıp piyasaya sürmek ya da önümüzdeki ocak ayında yeni sezonun başlamasını beklemek dışında’ başarılamayacağını belirtti.

Şeker fiyatları son birkaç saat içinde sosyal medyadanın da başlıca gündem maddeleri arasındaydı. Bazıları ‘krize hızlı bir çözüm’ talep ederken bazıları ise ‘şeker eksikliği’ ile alay etti ve ‘masraflardan tasarruf etmek için hiçbir içecekte kullanmayacaklarını’ yazdı. Ayrıca marketlerdeki şeker fiyatlarının yüksekliğinden yakınanlar da vardı.

Bu bağlamda, Mısır Tedarik Bakanı pazartesi günü, ‘önümüzdeki beş aydan daha fazla bir süre için yeterli’ olduğunu söylediği stratejik şeker stokundan ek miktarlar sunma ve pazarı doldurma yoluna başvurmayı reddetti.

Menufi konuya ilişkin "Mısır devleti aşırı zorunluluk halleri hariç stratejik rezervlere başvurmaya zorlanamaz ki biz bunu başaramadık" derken Askalani de şunları söyledi:

Mısır devletinin Rekabetin Korunması ve Tekel Uygulamaları Kanunu'nun 10. Maddesi metnini kullanarak emtia üzerinde belirli bir dönem için belirli bir fiyat belirlemesi ve bunu şekere uygulaması sorunu çözmeyebilir. Çünkü şeker ticareti için bir ‘karaborsa’ ortaya çıkmasına neden olabilir ve piyasalarda disiplin sağlama hedefine ulaşmaz.


İsrail'in Gazze'de zorla boşalttığı hastanede kalan bebeklerin çürümüş cesetleri bulundu

(AA)
(AA)
TT

İsrail'in Gazze'de zorla boşalttığı hastanede kalan bebeklerin çürümüş cesetleri bulundu

(AA)
(AA)

Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanın, İsrail ve Hamas arasında varılan "insani ara" uzlaşısıyla durmasının ardından Gazze kentindeki Nasr Çocuk Hastanesine giriş yapılabildi.

El Meşhed TV'de yer alan habere göre, hastanenin çocuk yoğun bakım ünitesinde çok sayıda bebek ve çocuğun çürümüş cesetleri görüntülendi.

İsrail'in ağır bombardımanın ardından zorla tahliye ettirdiği hastanenin yoğun bakım ünitesinde çok sayıda bebek ve çocuk kalmıştı.

Hastaneye girişlere izin vermeyen İsrail güçleri, yoğun bakım ünitesindeki bebek ve çocukları ölüme terk etmişti.

Uluslararası soruşturma çağrısı

Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları İzleme Örgütü de sosyal medya hesabından Nasr Hastanesinin yoğun bakım ünitesinde çekilen bir fotoğrafı paylaştı.

Paylaşımda, "İsrail ordusunun, Nasr Hastanesindeki 5 bebeğin ölümündeki sorumluluğuna ilişkin uluslararası soruşturma yapılması" çağrısında bulunuldu.

İsrail ordusu, Gazze'deki çatışmalara "insani ara" verilmesinden önce, Şifa Hastanesi, Nasr Çocuk Hastanesi, El-Ehli Baptist ve Türk-Filistin Dostluk hastaneleri ile Filistin Kızılayına bağlı Kudüs ve Endonezya hastanelerinin çevresini vurmuştu. Saldırılarda yüzlerce kişi ölmüş ve yaralanmıştı. İsrail güçleri bu hastanelerden bir kısmını da zorla boşaltmıştı.


Tunus'ta cezaevine gönderilen muhalif lider açlık grevine başladı

48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)
48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)
TT

Tunus'ta cezaevine gönderilen muhalif lider açlık grevine başladı

48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)
48 yaşındaki Musi, 2019'dan bu yana milletvekilliği yapıyor (Reuters)

Tunus'ta geçen ay tutuklanan muhalif lider Abir Musi'nin dün açlık grevine başladığı belirtildi.

Avukatları, Tunuslu muhalif siyasetçinin özgürlüğünün ihlal edildiğini düşündüğü için açlık grevi kararı aldığını duyurdu.

Musi'nin liderliğini üstlendiği Özgür Anayasal Parti'den (PDL) yapılan açıklamadaysa, gelecek yıl gerçekleşmesi planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerine Musi'nin katılımını engellemek için yasal engeller uydurulmaya çalışıldığı öne sürüldü.

Avukatlar, Tunuslu siyasetçinin açlık grevinin 16 gün süreceğini aktardı.

Abir Musi geçen ay, cumhurbaşkanlığı konutunun girişinde "kaos çıkarma girişimi" suçlamasıyla gözaltına alınmış ve ardından mahkeme kararıyla tutuklanmıştı.

Tunus polisi yılbaşından bu yana ülkedeki 20'den fazla siyasi figürü, devlet güvenliğine zarar verdikleri suçlamasıyla gözaltına almıştı.

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, gözaltına alınan siyasetçiler için "teröristler, hainler ve suçlular" ifadelerini kullanmıştı.

Eski bir hukuk profesörü olan Said, 2019'da cumhurbaşkanı seçilmiş, 2021'deyse seçilmiş parlamentoyu kapatarak ülkeyi kararnameler yoluyla yönetmeye başlamıştı.

Muhalefetse Said'in darbeyle yönetime tamamen el koyduğunu savunuyor.

Musi'nin liderlik ettiği PLD de, Said'in hukuka aykırı hareket ettiği gerekçesiyle bir süredir sokak gösterileri organize ediyordu.

Abir Musi, 2011'de Arap Baharı'nın başlangıcı olarak da kabul edilen Tunus gösterileri sırasında devlet başkanı olan Zeynel Abidin bin Ali'nin destekçisiydi.

Independent Türkçe


İsrail ordusu, Batı Şeria'da baskın düzenlediği Cenin kentinden çekildi

(AA)
(AA)
TT

İsrail ordusu, Batı Şeria'da baskın düzenlediği Cenin kentinden çekildi

(AA)
(AA)

İsrail ordusu, işgal altındaki Batı Şeria'da baskın düzenlediği Cenin kentinden çekildi.

Kent merkezi ve Cenin Mülteci Kampı'nda gece saatlerinde başlattığı baskında buldozerlerle yolları kazıp bazı dükkanları yıkan ve evleri havaya uçuran İsrail güçleri, yaklaşık 18 saat sonra kentten ayrıldı.

İsrail ordusunun gece işgal altındaki Cenin'e baskın düzenleyerek Cenin Mülteci Kampı ile 3 hastaneyi kuşattığı ve Filistinlilerle çatıştığı belirtilmişti.

Filistin devlet televizyonunun haberinde yüzden fazla İsrail askeri aracı ve 7 buldozerin Cenin şehrine mülteci kampına baskın düzenlediği, Cenin Devlet Hastanesi, İbn Sina Hastanesi ve Er-Razi Hastanesi'nin ordu tarafından kuşatıldığı ifade edilmişti.

Cenin Belediye Başkanı Nidal el-Ubeydi, İsrail ordusunun, kenti ve Cenin Mülteci Kampı'nı "kapalı askeri bölge" ilan ettiğini kaydetmişti.

Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail güçlerinin Cenin'de 2 Filistinli çocuğu gerçek mermiyle vurarak öldürdüğü bildirilmişti.


Sudan'da bölünme riski artıyor

Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)
Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

Sudan'da bölünme riski artıyor

Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)
Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

26 Ekim'de yeniden başlayan Cidde Müzakereleri’nin sona ermesinin ardından Darfur bölgesindeki çatışmaların yoğunlaşmasıyla son haftalarda Sudan'da tansiyon hızla yükseldi. Ordu güçleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki müzakere turu, 7 Kasım'da önemli bir ilerleme kaydedemeden sonlandırıldı.

Suudi Arabistan ve ABD'nin arabuluculuğunda (Son turda onlara, Sudan'ın da üye olduğu, Doğu Afrika ülkelerinin bölgesel örgütü olan Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) de katıldı) gerçekleşen Cidde Müzakereleri’nde iki tarafın da yer almasına rağmen, müzakereyi ele alış biçimleri ciddiyet taşımıyordu. Bunun göstergesi, müzakere heyetlerinin aracı liderlerden oluşması ve bu isimlerin temsil ettikleri tarafları varılan sonuca bağlama becerisine sahip olmamasıdır.

Belki de ordu ve HDK’nin, müzakerelerin başladığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana defalarca varılan ve imzalanan ateşkes anlaşmalarına uymaması bunun kanıtıdır.

Diğer yandan müzakere edilen konular, başta HDK milisleri olmak üzere her iki tarafın da ciddiyetten yoksun olduğunu ortaya koyuyor. Zira 21’inci yüzyılın üçüncü on yılına adım atarken, geçen yüzyılın ortasında İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınan yasal ve zorunlu yükümlülüklerin müzakere edilmesi mümkün değildir. İnsani yardımın ulaştırılmasına izin verilmesi veya sivil tesislerin korunmasının sağlanması için müzakere yapılması, Suudi ve Amerikalı arabulucuların huzurunda mutabakat imzalandıktan sonra bile bu yükümlülüklerin uygulanmasının göz ardı edilmesi, bir kısır döngü içinde yürütülen müzakerelerde, çatışan iki tarafın ihlallerini baskı kartı olarak kullanmasına olanak tanıdı. Bu durum, HDK’nin vatandaşları önce evlerinden çıkarıp daha sonra o evleri yağmalayıp işgal ettiği zorbalığını bile müzakere şartlarından biri olarak kullanmaya başladığı noktaya geldi.

Tüm bu olanlara paralel düzeyde askeri operasyonlar artmaya devam etti. HDK milisleri, yalnızca Kuzey Darfur eyaleti ve başkenti el-Faşir'in HDK’nin kontrolü dışında kaldığı Darfur bölgesi üzerindeki kontrolünü genişletmeyi sürdürdü.

dsfvegrt
Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, ordu personeli ile birlikte Port Sudan'ndaki bir mahalleyi ziyaret etti. (AFP)

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir ve çevresi, Darfur'un diğer bölgelerindeki HDK ihlallerinden kaçan çok sayıda yerinden edilmiş insanın sığınağıydı. Bu, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'i HDK’ye el-Faşir'e saldırmamaları konusunda bir uyarıda bulunmaya yöneltti.

ABD Dışişleri Bakanlığı da durumla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“ABD, Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'e yönelik büyük çaplı bir HDK saldırısının yaklaştığı yönündeki haberlerden derin kaygı duymaktadır. Bu, birçoğu yakın zamanda başka bölgelerden el-Faşir'e kaçan yüz binlerce yerinden edilmiş kişi de dahil olmak üzere sivilleri büyük tehlikeye maruz bırakacaktır.”

Bölgedeki HDK operasyonlarının artması, Cuba Barış Anlaşması'nı imzalayan silahlı mücadele hareketlerinin daha önce ilan ettikleri tarafsızlık durumuna son vermelerine ve HDK’ye karşı tüm cephelerde askeri operasyonlara katılmaya başlayacaklarını duyurmalarına yol açtı. Söz konusu gruplar, HDK’nin faaliyetlerini “ulus karşıtı uygulamalar ve yaşam hakkı da dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar” olarak nitelendirerek ihlalleri kınadı. Ayrıca, şu anda gündemde olan ‘Sudan'ın parçalanmasının’ hayata geçirilmesine izin vermeyeceklerini ifade ettiler.

HDK milisleri, yalnızca Kuzey Darfur eyaleti ve başkenti el-Faşir'in HDK’nin kontrolü dışında kaldığı Darfur bölgesi üzerindeki kontrolünü genişletmeyi sürdürdü.

Darfur silahlı mücadele hareketleri tarafından 16 Kasım'da yayınlanan bir bildiride şu ifadeler yer aldı:

“Darfur'un Sudan'ın parçalanmasına giriş kapısı olmasına izin vermeyeceğiz. Yabancı çevreleri kullanarak Sudan'ı parçalamaya ve Sudan devletinin yıkıntıları üzerinde bağımsız mini devletler kurmaya çalışan güçlere uyarıda bulunuyoruz.”

Açıklamada Çad devletine, HDK’yi desteklemeyi bırakması, onlara malzeme ve ekipman sağlamayı durdurması ve sınırlarını, hava sahasını, havaalanlarını açması çağrısında bulunuldu. Açıklamanın devamında uluslararası ve bölgesel topluma savaşı durdurmak ve Sudan'ın birliğini ve egemenliğini korumak için net bir duruş sergileme çağrısı yapıldı. Ayrıca Afrika Birliği'ne (AfB) Darfur'da işlenen ihlalleri ve ‘soykırım’ suçlarını durdurma çağrısı yapıldı.

Bazı gözlemciler, Darfur hareketlerini bu pozisyonu almaya ve daha önce ilan ettikleri tarafsızlık durumuna son vermeye teşvik etmek için ordu güçlerinin Darfur garnizonlarından kasıtlı olarak çekilme olasılığına işaret etti. HDK milisleri ise ele geçirdiği bölgelerde vatandaşlara yönelik ihlaller gerçekleştirmeye devam etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 26 Kasım'da Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni sivilleri korumak ve HDK liderlerini cezalandırmak için harekete geçmeye çağıran bir rapor yayınladı. HRW, Batı Darfur'un el-Cuneyna kentinde bulunan Ardamata köyünde Masalitlerin onlarca üyesine yönelik yağma, saldırı ve yasa dışı gözaltı suçlarının yanı sıra, kasım ayında HDK üyeleri tarafından yüzlerce sivilin öldürülmesini belgeledi. HRW, HDK’nin eylemlerini ‘etnik cinayet dalgası’ olarak nitelendirdi.

fvbrth
Hartum'un güneyindeki bir kereste deposunda çıkan yangından dumanlar yükseliyor. (AFP)

Çad'ın doğusundaki Adre Mülteci Kampı’nda hayatta kalan 70'ten fazla kişiyle görüşmeler yapan Reuters, 22 Kasım’da yayınladığı araştırma raporunda, Darfur halkının HDK üyeleri tarafından başına gelen toplu katliam, tecavüz, yağma ve işkence olaylarını belgeledi.

Darfur Barosu, kasım ayı ortasında yaptığı açıklamada, Darfur bölgesindeki milislerin işlediği insan hakları ihlallerini ve suçları belgeleyen çalışmaları nedeniyle HDK'den tehditler aldığını açıklamıştı. Bu, milislerin, Sudan siyasi arenasında kurumsal varlığını sürdürmesine olanak tanıyan alternatif bir gerçeklik yaratma bağlamında ihlallerine ve suçlarına işaret eden tüm sesleri susturmayı amaçlayan medya uygulamalarının bir parçası.

Diğer taraftan, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), 18 Kasım'da Kahire'deki müzakere toplantısını tamamladı. Çatışmanın her iki tarafıyla doğrudan görüşme girişiminin başlatıldığını duyurdu. Bu, 21 Ekim'de Addis Ababa'da ilan edilen, eski Başbakan Abdullah Hamduk'u başkan olarak seçen ve üyeliğine ÖDBG’yi dahil eden Sivil Cephe’nin ihlali gibi görünüyor. Ancak görünen o ki ÖDBG, bu yeni cephenin eklem noktalarını tam olarak kontrol edemeyince siyasi hareketini tek başına sürdürmeyi tercih etti.

Sudan ve Sudanlılar için bu savaşta her iki tarafı da mağlup etmekten başka kurtuluş yok. Bunun dışında herhangi bir açıklamanın -her türlü gerekçeyle- desteklenmesi, Sudan’da devam eden yıkımın reçetesinden başka bir şey değildir.

ÖDBG girişimini başlattı, ancak düzenlediği basın toplantısında, orduya siyaset ve ekonomi alanını terk etmesi çağrısında bulunan Sözcü Taha İshak'ın açıkça ortaya koyduğu siyasi bir hatayı ortaya çıkardı. İshak, HDK milislerinin bu alanlardaki varlığını sürdürmesini, siyasi ve sosyal kuluçka merkezlerinin bulunduğunu söyleyerek gerekçelendirdi. ÖDBG, milislerin Sudanlılara karşı işlediği onca suçtan sonra HDK silahının varlığına ve siyasette kullanılmasına meşruiyet kazandırmaya çalışan bu argümanı desteklemeye devam ediyor. Farkında olmadan sadece kendini değil, tüm Sudanlıları kafalarından, göğüslerinden ve ayaklarından vuruyor.

Temmuz 2011'de Sudan bölündü. Güney Sudan, 2005 yılında imzalanan Kapsamlı Barış Anlaşması'nın koşullarının öngördüğü şekilde birliği çekici hale getirememesi üzerine elli yıldan fazla süren iç savaşın ardından bağımsızlığını ilan etti. Böylelikle Sudan, topraklarının ve nüfusunun üçte birini kaybetti. Ancak Sudanlı siyasi elit, siyasetin aşırılıklarından ve zorlamalarından uzak sağlam ulusal sabiteleri korumanın, ulusun korunmasında son derece önemli bir şey olduğu, bu olmadan Sudan'ın bölünme ve dağılma risklerinin yeniden arttığı dersini henüz öğrenemedi.

Bugün Darfur üzerindeki HDK kontrolüyle bu olasılıklar artıyor. HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve onun haleflerinin, savaşın başlangıcından bu yana Sudan'ın her bölgesini kontrol etmeye çalıştıkları açık. Ama görünen o ki, Darfur bölgesindeki savaş ganimetleriyle yetinmekten pek de çekinmiyor. Bu, biri batı ve güney Sudan'ı, diğeri ise doğu ve kuzey Sudan'ı kontrol eden iki başarısız devlet için bir reçetedir.

Sudan ve Sudanlılar için bu savaşta her iki tarafı da mağlup etmekten başka kurtuluş yok. Ordunun, siyasetin kesişme ve çatışmalarından uzak, devlet aygıtının bir parçası olarak mesleki rolünü yerine getiren ulusal bir kurum olarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor. HDK milislerinin ise tüm siyasi, ekonomik ve askeri uzantılarıyla kurumsal varlığı sona ermeli. Bunun dışında herhangi bir açıklamanın -her türlü gerekçeyle- desteklenmesi, Sudan’da devam eden yıkımın reçetesinden başka bir şey değildir.


Hamas ile İsrail arasındaki 2 gün uzatılan "insani ara" son gününde

Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)
Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)
TT

Hamas ile İsrail arasındaki 2 gün uzatılan "insani ara" son gününde

Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)
Gazze'nin Deyr Belah kentindeki vatandaşlar, temel ihtiyaçlarını temin etmek için pazar ve çarşılara akın etti (AA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İsrail'in, "insani ara" sonrasında Gazze genelinde saldırılarını genişletme ve yoğunlaştırma planlarından derin endişe duyduğunu bildirdi.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, "(Gazze'de) Etkisi olan herkese, ateşkesin insan hakları ve insani gerekçelerle uzatılması konusunda çağrı yapıyorum." dedi.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Gazze'deki çatışmanın daha büyük bir bölgesel çatışmaya dönüşmesini istemediklerini aktardı.

Gazze'nin kuzeyine 31 insani yardım malzemesi yüklü tır gönderildi

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları ve İsrail ordusu, birbirlerini abluka altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde çatışmalara verilen geçici "insani ara"yı karşılıklı ihlal etmekle suçladı.

Hamas, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını kınamak için Filistin davasıyla dayanışma içinde olan herkese geniş çaplı gösteriler düzenleme çağrısında bulundu.

Gazze'deki Merkez Kütüphane, İsrail savaş uçaklarının 7 Ekim'de başlayan saldırılarının hedefi olmaktan kurtulamadı.

Filistin Kızılayından yapılan açıklamada, bir yakıt tankeri ile içilebilir su, gıda ve diğer insani yardım malzemeleri yüklü 31 tırın Gazze'nin kuzeyine gönderildiği belirtildi.

İsrail hapishanelerinde 44 basın mensubu "idari tutukluluk" uygulamasıyla gözaltında

Gazze'deki hükümetin Medya Ofisinden yapılan açıklamada, İsrail'in saldırıları sonucu yıkılan binaların enkazından son bir günde 160 kişinin cenazesinin daha çıkarıldığı bildirildi.

Hamas yöneticilerinden Usame Hamdan, ABD'li milyarder Elon Musk'ı İsrail'in saldırıları sonucu oluşan yıkımı görmesi için abluka altındaki Gazze'yi ziyaret etmeye çağırdı.

Filistinli Gazeteciler Sendikasından yapılan yazılı açıklamada, 29 gazetecinin yanı sıra 7 Ekim öncesi tutuklanan 15 gazetecinin de tutukluluğunun sürmesiyle İsrail hapishanelerinde toplam 44 basın mensubunun "idari tutukluluk" uygulamasıyla gözaltında tutulduğu kaydedildi.

İsrail güçlerinin, Batı Şeria'nın Cenin kentindeki devlet hastanesinin girişinde yaralı Filistinliyi ambulansın içinde gözaltına aldığı belirtildi.


İsrail'in bu akşam serbest bırakması beklenen Filistinli esirlerin isimleri belli oldu

(AA)
(AA)
TT

İsrail'in bu akşam serbest bırakması beklenen Filistinli esirlerin isimleri belli oldu

(AA)
(AA)

Filistinli Esirler Cemiyetinden yapılan yazılı açıklamada, İsrail hapishanelerden bu akşam 30 Filistinli esirin serbest bırakılmasının beklendiği ifade edildi.

Serbest bırakılacak Filistinli esirlerden 15'nin 18 yaş altı çocuk, 15'nin kadın olduğu kaydedildi.

İsrail hapishanelerinden serbest bırakılması beklenen esirler arasında "Filistinli cesur kız" Ahed Temimi'nin de bulunduğu aktarıldı.


Hizbullah Beyrut hükümetinden Güney Lübnan’daki savaş tazminatı talep etti

İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)
İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)
TT

Hizbullah Beyrut hükümetinden Güney Lübnan’daki savaş tazminatı talep etti

İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)
İsrail’in bombalaması sonucu Güney Lübnan’ın el-Dahira köyünde hasar gören evlerden biri (AP)

Hizbullah, İsrail'in Güney Lübnan’ı bombalamasının ardından, bombardımandan etkilenenlere tazminat ödemeye başladığını açıkladı. Başbakan Necib Mikati'nin bu konudaki kararlığını aktaran Hizbullah Milletvekili Hasan Fadlallah aracılığıyla, hükümetten bu bağlamdaki sorumluluğunu üstlenmesini talep etti. Talep, Tarım Bakanı Abbas Hacı Hasan'ın, bakanlığının güney bölgesindeki tarım alanlarının uğradığı hasarın sayımının önemli bir bölümünü tamamladığını açıklamasının ardından açıklandı. Özellikle bombalanan kasabalar, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile iş birliği içinde çiftçilere tazminat ödenmesi amacıyla çalışıyor.

Fadlallah Pazartesi günü partisinin bölgede bir nüfus sayımı yaptığını açıklamış ve hasardan etkilenenlere sundukları şeyin, Hizbullah'ın parası, becerisi ve çabası olduğunu vurgulamıştı. Lübnan Başbakanı Necib Mikati, açıklanan bilgiye göre İsrail'in güney sınır köylerine yönelik saldırılarına karşın Lübnan devletinin sorumluluklarını ve hükümetin alabileceği tedbirleri görüştüklerini belirtti.

Fadlallah, "Biz, (Hizbullah) tazminat ödemeye başladık, Güney’de istatiksel bilgileri topladık ve bu zararları araştırdık, bu elbette hükümetin ilgilenmediği anlamına gelmiyor, hükümetin daha çok endişe duyduğu anlamına geliyor. Başkan bu konuda çok duyarlı davrandı ve sorumluluğu üstlendi ve gerekli tazminatın sağlanmasıyla da ilgileniyor ifadelerinde bulundu.

Bu bağlamda bakanlık kaynakları Şarku’l Avsat’a  “Devletin ve kurumlarının içinde bulunduğu koşullar ve finansman sağlamanın zorluğu göz önüne alındığında sorun, bu tutarların ödeneceği mekanizmadadır. Bunun çözülmesi zaman alacak” açıklamalarında bulundu.

Fadlallah, Hizbullah'ın, bombalamalardan sonra meydana gelen yangınlarda tamamen yanan 11 binanın yanı sıra 37 binadan oluşan ve tamamen yıkılan evlerin sayımını tamamladığını belirtti. Mikati'nin, Güney Konseyi'nin bu evlerin maliyetine ilişkin değerlendirmesi ışığında belirlenecek fiyatlara göre hükümetin bu binaların sahiplerine yeniden inşası için tazminat ödeyeceğini taahhüt ettiğini vurguladı. Bu konunun Başbakan tarafından çözülmesi yani bu yıkılan evlere gereken paranın sağlanması konusunda mutabakata vardık. Buna ek olarak Nakura’dan Şebaa’ya kadar yaklaşık bin 500 evden oluşan hasarlı evlere tazminat ödeneceğini de belirtti.

Fadlallah ayrıca hasar gören ve yanan otomobiller ile zeytin tarlaları dahil verimli mahsullerle ilgili olarak da hükümetin tazminat ödeyeceğini ve bunu önümüzdeki günlerde, zarar görenlere açıklayacağını vurguladı.

Tarım Bakanı Abbas El Hac Hasan, tarım sektöründeki hasara ilişkin Şarku'l Avsat'a şunları söyledi: “Çatışmaların başladığı ilk günden itibaren, imkanlarımız ölçüsünde bakanlığın güneydeki merkezleri aracılığıyla zayiatı kayıt almaya başladık. İmkanlarımız doğrultusunda, Labve bölgesi gibi ağır bombardımana maruz kalan bazı alanlar hariç, günlük olarak görevlerini yerine getiren orman memurları ve merkez başkanlarından bize bu konuda yardımcı oldular. Çünkü savaşın süreceğini bekliyorduk ve bu nedenle görevi kolaylaştırmak için kayıp ve hasarları günlük olarak saymak daha iyi olurdu, ifadelerinde bulundu.  Ancak Hacı Hasan'a göre, çiftçilere tazminat ödemek için bize yanıt veren FAO’nun talebine binaen etkilenen tüm köylerin isim listelerini içeren  nüfus sayımı yeterli değil çünkü kayıpları incelemek ve tahmin etmek için detaylı inceleme yapmak gerekiyor.

FAO'nun talep ettiği maliyet, çiftçilere tazminat verme konusunda bize duyarlıydı, ancak bunu sağladıktan sonra. doğru sayılar. yısıyla Hacı Hasan'a göre bir sonraki aşama, çiftçilere tazminat sağlanmasına hazırlık amacıyla bu görevi yerine getirmek için FAO ile komiteler oluşturmak olacak; bu da önceliğin zeytin sezonunu kaçıranlar gibi doğrudan etkilenenlere verileceğini belirtiyor. Bundan sonra dolaylı olarak etkilenenlere tazminat ödenebilir, ancak bu maliyete bağlıdır. "Bu savaşta en büyük kayıp, 53'ten fazla yaşlı ağacın, ardından ormanların, ormanlık alanların ve hayvanların yakıldığı zeytin mevsimiydi.

Hükümetin hazırladığı acil durum planı aracılığıyla kendilerine sağlanacak olanın yanı sıra FAO’nun yardımlarından yararlanacak 11 bin çiftçinin bukunduğunu belirtti.

Bakanlığın istatistikleri, Güney'deki 53 kasabada ve Nebatiye vilayetlerinde bin 120 dönümden fazla alanı kapsayan 438 yangının meydana geldiğini gösterdi. Çam ve meşe ağaçlarının yanı sıra yanan zeytin ağacı sayısının da 53'ten fazla olduğu tahmin ediliyor. Bu hasar yalnızca ağaçlarla arla sınırlı kalmadı, aynı zamanda canlı hayvanları da etkiledi; bombalama 230.000 tavuk ve 700 baş besi hayvanının ölümüne, 270 arı kovanının zarar görmesine ve 2 bin metrekarelik bir alandaki yem deposunun tamamen yok olmasına yol açtı. 600 metrekare 600 metrekarelik bir alanı kaplayan yem deposu tamamen yıkıldı.

Birleşmiş Milletler verilerine göre zeytin ekimi Lübnan'daki tarım arazilerinin yüzde 20'si kadar bir alana yayılıyor ve böylece 110 binden fazla Lübnanlı çiftçiye gelir sağlıyor, bu da Lübnan'daki toplam tarımsal üretimin tahmini yüzde 7'sine tekabül ediyor.