İsrail, Hamas’ı nasıl yanlış okudu?

“Görmek istemeyen körden daha beter” sözünün vücut bulmuş hali…

Brian Stover
Brian Stover
TT

İsrail, Hamas’ı nasıl yanlış okudu?

Brian Stover
Brian Stover

Michael Horowitz

İsrail tarihinin en yıkıcı istihbarat başarısızlıklarının ardından 1974 yılında İsrail askerî istihbaratı AMAN, aynı hatanın tekrarlanmaması için yeni özel bir birim kurdu. Bundan sadece bir yıl önce İsrail, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın Yahudi bayramı Yom Kippur’da İsrail’e karşı sürpriz bir savaş ilan etme niyetini yanlış okumuş ve Mısır güçleri, İsrail’e Tel Aviv her şeyden habersiz ve savaşa hazırlıksız bir haldeyken ansızın saldırmıştı.

Aman, soruşturma komitesinin tavsiyelerine dayanarak, Makhleket HaBakara veya ‘Kontrol Birimi’ adıyla tam teşekküllü bir birim kurdu. Bu birim genellikle ‘Şeytanın Avukatı’ ya da ‘Aksi İspatlandı’ anlamına gelen Aramice bir deyişe atıfla "Ifha Mistabra" adıyla anılır. Bu birimin görevi, İsrail istihbarat topluluğunun diğer şubeleri tarafından sunulan değerlendirmeleri soruşturmak ve bunlara etkili bir şekilde itiraz etmektir. Hatta bir konuda görüş birliği olsa bile Ifha Mistabra birimi bunun aksini söyler ve güçlü bir şekilde karşı çıkar. Bu daire, bir ‘grup etkisi’ tuzağına düşmekten kaçınmanın yolu olarak görülüyordu. Zamanla bu yöntem gelişti ve büyük istihbarat başarısızlıklarını önlemek için kullanılan ‘kırmızı takım testi’ adlı standart bir istihbarat uygulamasına dönüştü.

Bu birim, İsrail güvenlik teşkilâtına Yaakov Amidror veya Amos Gilead gibi bazı büyük beyinler armağan etti. Bu birim, ana ‘rakibi’ olan, AMAN’ın araştırma birimiyle aynı veri noktalarına ve istihbarat külliyatına erişim iznine sahip. Bununla birlikte bu birimin değeri son on yıllar içerisinde azaldı ve üst düzey istihbarat yetkilileri bu birimin değerlendirmelerine artık kulak vermez oldu. Ortaya koyduğu değerlendirmenin doğru olduğu nadiren ispatlandı. Birimin kıymetli değerlendirmeler sunma konusundaki başarısı da çok azdı.

Sakin başlayan 7 Ekim sabahında seçkin birliklerden bini aşkın Hamas komandosu İsrail’e geçmeyi başararak, sınır topluluklarına ve askerî üslere saldırdı ve bölgeyi uçuruma itti

Bu kayda değer başarısızlık şaşırtıcı değil. Zira dünyanın en iyi istihbarat teşkilatlarından biriyle sürekli zıt düşmek zorunda olmak, arzu edilen bir iş tanımı değildir. Tanımı gereği Şeytanın Avukatı biriminin çoğu zaman hatalı olması da kaçınılmazdır. Hal böyle olunca insanlar ona kulak vermekten vazgeçtiler ve böylece Yom Kippur sürprizinin tekrarlanmasını önlemeyi hedefleyen araçlardan biri başarısız oldu.

50 yıl sonra, hemen hemen aynı gün İsrail, bu başarısızlığı aynen tekrarladı. Elbette bu, 7 Ekim’deki Hamas katliamının gerçekleşmesine imkân tanıyan daha geniş sistemik başarısızlığın yalnızca küçük bir unsuruydu. Batmaz sanılıp da sonunda batan gemiler, saldırıya uğramaz sanılıp da sonunda saldırıya uğrayan ülkeler ve çökmez sanılıp da sonunda çöken barajlar listesine bir de bu başarısızlık eklendi. Gerçek şu ki, başarısızlıktan muaf hiçbir sistem yoktur. Çökmeyeceği düşünülen sistemler, ani bir şekilde başarısız olan sistemler olma potansiyeline sahiptir.  

Böylece sakin başlayan 7 Ekim sabahında seçkin birliklerden bini aşkın Hamas komandosu, İsrail’e geçmeyi başararak, sınır topluluklarına ve askerî üslere saldırdılar ve bölgeyi uçuruma ittiler.

Eksik konsept

Saldırıdan önceki gece İsrailli yetkililer, aslında Gazze’de ‘tuhaf’ bir şeyler olduğuna dair işaretleri tartışmışlardı. Özel kuvvetlerden bir taktik ekibini sınır bölgesine gönderip, bunun yeterli olacağını düşündüler. Ancak gerçekleşmek üzere olan şeyi anlayamadılar. Esasında ertesi gün bu meseleyi daha etraflıca görüşmeye karar vermişlerdi. Ne var ki müzakere vakti gelene kadar iş işten geçti. Bir yıldır ellerinde mevcut belgeleri ciddiye almadıkları da ortaya çıktı.

Bilgiden değerlendirmeye, değerlendirmeden de karara kadar olan döngünün yönü oldukça önemlidir. Sistemsel bir istihbarat hatası meydana geldiğinde yürünen ‘yol’ yanlış olur

İsrailli yetkililer, Hamas’ı Gazze’de savaş şöyle dursun, yeni bir çatışma turu için bile kışkırtmaksızın caydırmak üzere daha geniş bir ‘konsepte’ ya da değerlendirmeye göre hareket ediyorlardı. Hâkim istihbarat değerlendirmesi, 2021 yılında yaşanan ve Hamas’ın Kudüs’e füze fırlatmasıyla başlayan Gazze savaşının Hamas hareketinin Gazze’deki yeteneklerine zarar verdiği yönündeydi. Hamas, her şeyden ziyade Batı Şeria’ya odaklanmıştı. Ve burada yine Yom Kippur Savaşı’yla şaşırtıcı benzerlikler görüyoruz. Nitekim Mısır ile Suriye’nin İsrail’e saldırdığı 1973 yılında da İsrail istihbarat teşkilatı yine daha geniş bir değerlendirmeye ya da ‘konsepte’ göre hareket ediyordu. Bu değerlendirmeye göre yeni Mısır Devlet Başkanı, selefine nispeten daha ılımlıydı ve Mısır, bir çatışmaya girme niyetinde değildi. Bu benzerlik bir tesadüf olamaz. İsrail’i Mısır’ı yanlış almaya iten istihbarat başarısızlığının, onu Hamas’ın savaş istemediğine inandıran şeyle aynı olduğunu iddia etmek istiyorum.

Pek çok kişi bu başarısızlığa bir açıklama getirmek için istihbarat taktiklerinin ve bilgi toplama protokollerinin en ince ayrıntısına bakacaktır. Bense farklı bir yöne bakacağım. Tecrübelerimden hareketle bu sistemsel başarısızlığın, sistemin sadece bir unsurundan değil, bizzat sistemden kaynaklandığını düşünüyorum. Zira kötü yönetilen bir birim, arızalı bir araç veya kusurlu bir karar, tüm sistemin başarısızlığını açıklayamaz.

Ne kastettiğimi daha iyi anlamak için istihbarat kaidelerine dönmemiz gerek. Bu kaideler, insanların derslerde ya da bu dünyaya ilk girdiklerinde öğrendikleri bir şeydir. ‘İstihbarat’ oluşturma süreci, ‘istihbarat döngüsünden’ geçer. İlk adım, yönlendirmedir; karar sahipleri bir tehdidi izlemesi veya bir soruyu cevaplaması için istihbarat teşkilatını yönlendirir. İkinci adım, veri toplamadır; gerek insan zekâsı gerek telsiz veya elektronik müdahale gerek uydu görüntüleri gerekse açık kaynakları toplama gibi yollarla bilgiler ve veriler toplanır. Bu ön bilgiler önce işleme, sonra da analiz aşamasından geçer. Analiz birimi, resmi oluşturmaya ve soruları cevaplamaya başlamak üzere bilgileri bir araya getirir. Bu yeni değerlendirme, istihbarat topluluğu ve siyasi karar sahipleri arasındaki en üst düzey isimleri ‘haberdar etme’ aşamasından geçirilir. Ardından söz konusu karar sahipleri, hizmeti yeniden yönlendirir ve böylece az önce anlattığım döngüye geri döneriz.

Bu süreç önemlidir ama bilgiden değerlendirmeye, sonra değerlendirmeden karara kadar olan döngünün yönü de oldukça önemlidir. Sistemsel bir istihbarat başarısızlığı meydana gelirse yürünen ‘yol’ yanlış olur. Sizden bağımsız objektif bir analiz oluşturacak delillere bakmak yerine, delillerin sizin değerlendirmenizi doğru gösterdiği yola baktığınızda değerlendirmeniz bir Doktrine dönüşür. O zaman da bilgilere ve verilere ilişkin yorumunuz çarpık bir açıklama çizgisi takip eder ve kendi değerlendirmenize ters düşen noktaları göz ardı etme eğiliminde olursunuz ya da bu Doktrin, olayları farklı bir gözle görmenize neden olabilir.

Muhtemelen 7 Ekim öncesinde bu oldu. İsrail, Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını başlatmaya hazırlandığına dair işaretleri görmüş, ancak yanlış yorumlamış olsa gerek. Bu işaretleri herkes görüyordu. Aslında Mısır, saldırıdan birkaç gün önce ‘büyük bir olayın’ yaşanacağı konusunda uyardı. Onların uyarıları İsrail’in havuzundakilerden farklı bilgilere dayanmıyordu; sadece İsrail bunu farklı bir şekilde yorumlamıştı.

Hamas pilotları, planör uçurmak için eğitildi ve bunu yaparken fotoğrafları çekildi. Filistinli Hamas ve İslami Cihad hareketleri, saldırıdan önce roket atış denemelerini de yoğunlaştırdı

Hamas, kibutzun ele geçirilmesini ve sınırların aşılmasını simüle eden tatbikatlar gerçekleştirdi. Ayrıca 7 Ekim olayından sadece bir ay önce, binalara baskın operasyonlarını simüle etmek için konteynırlara baskın eğitimi alan militanlarının görüntülerini kayda alarak yayınladılar. 2022 yılında Gazze’de Hamas dahil çok sayıda grup, bir eğitim düzenledi ve bunları kayda alarak kamuoyu ile paylaştı. Bu eğitimde İsrail’e ait bir askerî üs ele geçirilmiş ve rehin alma tatbikatları gerçekleştirilmişti. Bundan bir yıl önce, başka bir eğitimin ardından Hamas’ın üst düzey liderlerinden Eymen Nevfel, Gazze Şeridi sınırı boyunca uzanan yüksek teknolojili İsrail çitlerinin İsrail’i korumayacağını söylemişti. Nevfel, 7 Ekim saldırılarının ardından bir İsrailli tarafından öldürüldü.

Hamas pilotları planör uçurmak için eğitildi ve bunu yaparken fotoğrafları çekildi. Saldırıdan önce Filistinli Hamas ve İslami Cihad hareketleri roket atış denemelerini de sıklaştırdı. İşaretler ortadaydı. İsrail de bunları kendi gözleriyle gördü ama farklı bir şekilde yorumladı. İsrail istihbaratı, Hamas’ın caydırıldığını ve bu işaretlerin de İsrail’i Gazze’yle daha fazla ilgilenmeye ve mecburen Hamas’a daha fazla taviz vermeye sevk etmek için bir ‘kendini gösterme çabasından’ ibaret olduğunu zannetti. Nihayetinde Hamas’ın şimdiye kadar Gazze’de yaptığı şey buydu. Ancak az önce yazdığım bu cümle, yukarıda bahsettiğim hatanın aynısını içeriyor: Ben de değerlendirmeyi (Hamas caydırıldı), gerçekliğe uygun bilgileri (Hamas savaşa hazırlanıyor) geçersiz kılmak için kullandım. Bu klasik bir istihbarat hatası olsa da gerçek hayattaki durumlarda fark edilmesi ve düzeltilmesi çok zordur. İsrail güvenlik ve siyaset liderliğinin en üst ve en alt kademelerinde görülen başarısızlıklar böyledir.

Buna, İsrail’deki güvenlik ve siyaset liderliğinin ‘ortasındaki’ başarısızlık diyebilirim. Liderliğin en üst ve en alt kademelerindeki başarısızlıklar bunun zemininde birikmiştir.

Savunma önlemleri

Güvenlik tedbirlerinin en alt seviyesinde savunma önlemleri yer alıyor. Bunlar genellikle gelişmiş uyarıların ve önleyici tedbirlerin etkisiz olduğu ispatlandığında devreye sokulur. İsrail’in bu başarısızlıktan korunmak için oldukça etkin bir sistemi vardı: bir milyar dolara mal olan etkileyici bir teknolojik başarı, yani Gazze’yle sınır çiti. Bu, sistemin merkezî bileşeni sensörlerle donatılmış bir çittir. Bu sensörler herhangi bir fiziksel temas durumunda İsrail Savunma Kuvvetleri karargâhını derhal uyarıyor ve böylece anında ve hızlı bir karşılığa imkân tanıyor. Bu çit ayrıca bir kamera ağıyla sürekli izleniyor ve uzaktan kumandalı gözetleme kuleleri ve makineli tüfeklerle korunuyor. Bu kameraları izlemek için  ‘Gözlemciler’ adlı özel bir birim oluşturuldu. Bu adanmış kadın askerler, gözlerini kamera yayınından bir an bile ayırmadıkları yorucu mesailerde bulunuyorlar. Her bir gözlemci, gözetlediği bölgenin belirli ve özenle korunan bir bölümünden sorumlu.

Asıl başarısızlık, güvenlik sisteminin aşılamaz olduğu yönündeki yanlış tasavvurla bağlantılıdır. Bu tasavvur İsrail’in, ‘Hamas’ın dizginlendiği’ değerlendirmesine hatalı bir şekilde duyduğu güveni artırdı

Böyle bir sistem nasıl başarısız olabilir? Ama oldu… Burada da yine güvenlik sisteminin aşılamaz olduğu varsayımı, Hamas’ın güvenlik sistemini atlatamayacağı, dolayısıyla da buna teşebbüs etmeyeceği yönünde ölümcül bir değerlendirmeye yol açtı. Bu varsayım ölümcüldü. Nitekim İsrail ordusu, Hamas’ın aslında bu sistemi aşmanın yollarını bulmaya çalıştığını gösteren olası işaretlere karşı kör oldu. Sağlam herhangi bir istihbarat operasyonu Hamas’ın duvarı aşmaya çalıştığı ihtimalini dışlamaz, aksine bunu gerçekten yapmaya çalıştığını gösteren işaretler arar ve Hamas gibi bir düşmanın bu engeli nasıl aşacağını hayal etmeye çalışırdı.

Peki, Hamas ne yaptı? Şu an resim nihai denecek kadar net olmasa da iki ay sonra elimizde neler döndüğüne dair daha fazla delil olacak. Bana, Hamas’ın sınırları aşmasına imkân tanıyan yeni gelişmiş silahların türü hakkında çok soru soruldu ama bu soruların cevabı yoktu.

Hamas’ın kullandığı araçların hiçbiri yeni değil. Hiçbiri İsrail’i gerçekten şaşırtmadı. Hamas, sınırı geçip İsrail’e girmek için seçkin bir komando gücü kullandı. Bu ekip yeni değildi; İsrail yaklaşık on yıldır bu ekipten haberdardı. Görünüşe bakılırsa Hamas, sınırdaki elektrik kulelerini hedef almak üzere insansız hava araçları kullandı ve böylece uzaktan işletilen İsrail savunma sistemlerinin bir kısmını hemen devre dışı bıraktı. Bu insansız hava araçları yeni değil. Hamas bu esnada binlerce roket fırlattı ve bu da sınıra gönderilecek güçlere engel oldu. Sınıra ulaşanlar ise yüzlerce seçme savaşçıyla karşı karşıya kaldılar. Hamas, herhangi bir ihlale tepki gösterecek müdahale gücünün boyutu ve özellikleri hakkında detaylı istihbarat topladı (ki koordineli onlarca ihlal vardı). Daha sonra, Gazze Tümeni karargâhını ve birçok küçük askerî birliği içine alan bu müdahale gücüne saldırdı. İsrail Hava Kuvvetleri karşılık verme imkânı bulduğunda iş işten geçmişti. Nitekim Hamas sınırdaki sivil toplulukların arasına sızmış, İsraillileri rehin almış ve bazılarını Gazze’ye nakletmişti. Hamas komandolarının işini bitirebilecek hava saldırıları artık imkânsız hale geldi.

Aslında bu başarısızlık, güvenlik sisteminin aşılamaz olduğu yönündeki yanlış tasavvurdan kaynaklanıyor. Bu tasavvur, İsrail’in, ‘Hamas’ın dizginlendiği’ değerlendirmesine duyduğu yanlış güveni artırdı.

Piramidin tepesindeki başarısızlık

Sonra belki de en büyük başarısızlık geldi: piramidin tepesindeki başarısızlık. İstihbarat döngüsünün en üst noktası; siyasi düzey, yani ‘yönü’ belirleyen düzeydir. Bu düzey, istihbaratı yönetir ve onu sorulara veya ilgi alanlarına yönlendirir. Bu oldukça önemli bir şeydir ve bu devlet bir ABD değilse ve elinde neredeyse sınırsız istihbarat kaynakları yoksa ciddi sonuçlar doğurur. Bu yüzden önceliklerinizi belirlemelisiniz. Kaldı ki ABD’nin bile bunu yapması gerekir. Seferberlik araçları ve kaynakları sınırlı. Analistleri ve konuşlandırılabilecek askerleri ve askerî birlikleri toplamanın zamanı geldi. İsrail, şu veya bu düzeyde çok acil tehditlerle karşı karşıya. Seçim, vazgeçmek.  

Olan olduğunda, tahmin edin, Netanyahu ne dedi? ‘Yeterince dikkatli bakarsanız bu işin arkasında İran’ı göreceksiniz’ dedi. Bu söylem, zararlı değil, ölümcüldür

Netanyahu’nun açıklamalarına ve söylemlerine bakıldığında net bir tavır görülüyor. İsrail Başbakanı, İsrail-Filistin çatışmasını kenarda bırakma ve değersizleştirme yoluyla profesyonel bir siyaset izledi. Her zaman diğer tehditleri, özellikle de İran’la onun vekillerini ana mesele olarak gördü. Bunda siyasi bir unsur da olabilir. İran’dan bahsetmek onu küresel jeopolitik alana itti; burada Biden ya da Putin gibi isimlerle karşı karşıya geldi ve BM’de nükleer bombaya dair gülünç planlar çizdi. Bu onun kendisini çalkantılı bölgesel ve küresel sularda yüzme becerisine sahip tek İsrail lideri olarak tasvir etmesini sağladı. İsrail-Filistin çatışması bir yana bu ikincil bir nottu. Olanlar olduğunda bile tahmin edin, Netanyahu ne dedi? “Yeterince dikkatli bakarsanız bu olayın arkasında İran’ı görürsünüz” dedi. Bu söylem zararlı değil, düpedüz ölümcüldür.  

Bu demek değildir ki İran, İsrail için bir tehdit oluşturmuyor. Elbette oluşturuyor. Ama bu tehdidin, daha sıcak bir tehdidi gölgede bırakmaması gerekir. Bu bilinçli körlük, istihbarat topluluğunu doğrudan etkiliyor, çünkü istihbarat toplama araçlarının tehditten uzakta yeni bir konum almasını ve güçlerin de tek bir sınırdan uzakta yeniden konuşlandırılmasını teşvik ediyor, önyargıda ve hatalı tepki döngüsünde ısrarcı olmaya sebep oluyor. Duyulacak bir şey olmadığını varsayar ve kulaklarınızı kapatıp görmeye odaklanırsanız, sonra hiçbir şey duymadığınız için haklı olduğunuzu düşündüğünüzde hata yapmış olursunuz.

Belki daha özlü bir diğer deyişle, “görmek istemeyen körden de beter” olursunuz.

Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Lübnan... Captagon kaçakçılığı başta olmak üzere uyuşturucuyla on yıllık mücadele

Lübnan İç Güvenlik Güçleri İstihbarat Şubesi, Beyrut Limanı üzerinden Suudi Arabistan'a gönderilmek üzere olan bir sevkiyatın kaçakçılığını engelledi. (Lübnan İçişleri Bakanlığı)
Lübnan İç Güvenlik Güçleri İstihbarat Şubesi, Beyrut Limanı üzerinden Suudi Arabistan'a gönderilmek üzere olan bir sevkiyatın kaçakçılığını engelledi. (Lübnan İçişleri Bakanlığı)
TT

Lübnan... Captagon kaçakçılığı başta olmak üzere uyuşturucuyla on yıllık mücadele

Lübnan İç Güvenlik Güçleri İstihbarat Şubesi, Beyrut Limanı üzerinden Suudi Arabistan'a gönderilmek üzere olan bir sevkiyatın kaçakçılığını engelledi. (Lübnan İçişleri Bakanlığı)
Lübnan İç Güvenlik Güçleri İstihbarat Şubesi, Beyrut Limanı üzerinden Suudi Arabistan'a gönderilmek üzere olan bir sevkiyatın kaçakçılığını engelledi. (Lübnan İçişleri Bakanlığı)

2017 yılından bu yana Lübnan, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı ağlarına karşı en karmaşık güvenlik mücadelelerinden birini sürdürüyor. İç Güvenlik Güçleri Genel Müdürlüğü ve Lübnan Ordusu İstihbarat Müdürlüğü tarafından belgelenen resmi veriler, sekiz yıl boyunca ülkenin yavaş yavaş bir geçiş rotasından üretim, depolama ve paketleme merkezine dönüştüğünü ortaya koyuyor. Captagon hapları ele geçirilen maddeler listesinin başında yer alırken, onu esrar ve kokain izliyor. Ülkedeki güvenlik operasyonları limanlara, havaalanlarına ve kara sınır geçişlerine yayılmış durumda.

Captagon başı çekiyor

2017'de 13 milyondan fazla captagon hapı ele geçirildi, bu rakam 2019'da 46 milyona yükseldi, ardından 2023'te 10 milyona düştü. 2025 yılında 50 milyon hap ele geçirildi; bu da güvenlik baskısının arttığını gösteriyor.

z
Suriye sınırına yakın bir captagon imalathanesinden (Lübnan İçişleri Bakanlığı)

Haşhaş... Takip altında tarım

Haşhaş da paralel bir tema olmaya devam etti. Ele geçirilen miktar 2017'de 2 bin 962 kilogramdan 2018'de 18 tona çıktı, ardından 2020'de bin 977 kilograma geriledi; bu rakam, bin 979 kilogramın ele geçirildiği 2023 yılındaki miktara yakın. Gözlemciler, bu dalgalanmanın yasadışı nakil hatlarını ortadan kaldırma kampanyalarıyla paralel olarak Suriye ve Irak'a doğru kaçakçılık rotalarında yaşanan değişimi yansıttığına inanıyor.

Kokain... Sessiz varlık

Captagon ve esrarla karşılaştırıldığında, ele geçirilen kokain miktarları daha düşük kaldı, ancak yine de önemli miktarlar. 2017 yılında bin 993 kilogram ele geçirilmiş, 2022 yılında 8 kilograma düşmüş, ardından 2023 yılında 24 kilograma yükselmiş. İç Güvenlik Güçleri’nin verileri, bu sevkiyatların bir kısmının Beyrut Limanı ve Refik Hariri Uluslararası Havalimanı üzerinden Avrupa ve Afrika'ya gönderildiğini ve önceden istihbarat olmadan tespitini zorlaştıran karmaşık endüstriyel ambalajlar kullanıldığını gösteriyor.

Körfez hedef tahtasında

Resmi tablolar, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerinin, 2017 ile 2019 yılları arasında Lübnan'dan yapılan captagon sevkiyatlarının en çok hedef aldığı yerler olduğunu gösteriyor. Meşru ticari sevkiyatlar kisvesi altında sofistike gizleme tekniklerinin kullanıldığı onlarca operasyon ortaya çıkarıldı. Sadece 2017 yılında, Suudi Arabistan'a yönelik sekiz kaçakçılık operasyonu engellendi ve Lübnan'dan kara ve hava yoluyla taşınan toplam 2 milyon 553 bin 820 captagon hapı ele geçirildi. Uyuşturucuyla Mücadele Bürosu, İstihbarat Şubesi ve Lübnan Gümrük İdaresi birimleri bu operasyonlara katıldı.

2018 yılında, ele geçirilen miktarlarda düşüş yaşandı ve sadece iki operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyonlarda, Beyrut Havalimanı'nda doğal çiçek sevkiyatları ve posta paketlerinin içine gizlenmiş 25 bin 118 captagon hapı ele geçirildi.

2019 yılında, ivme geri döndü ve hedef alınan destinasyonların coğrafi kapsamı genişledi. Lübnan ve Suriye toprakları üzerinden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Sudan'a yönelik on kaçakçılık operasyonu engellendi ve toplam 4 milyon 161 bin 227 captagon hapı ele geçirildi. Kaçakçılığın, gıda ve endüstriyel malzeme taşıyan kamyonlarda, sivil nakliye araçlarında ve sahte gül ve yapay çiçek sevkiyatlarında gerçekleştirildiği tespit edildi.

axsd
Suriye sınırına yakın bir yerde tespit edilen captagon deposu ve imalathanesi (Arşiv – Lübnan İçişleri Bakanlığı)

Bu üç yılın toplamına göre, Körfez'e kaçak olarak sokulmaya çalışılan captagon miktarı yaklaşık 6 milyon 740 bin 165 hap olarak gerçekleşti ve bu, o dönemde yurt dışına kaçırılmak üzere ele geçirilen tüm Lübnan mallarının yüzde 80'inden fazlasına denk geliyor. Güvenlik uzmanları, Körfez pazarının organize ağların ana hedefi olduğu konusunda hemfikir.

Ticari kamuflaj

Güvenlik kaynaklarına göre, bu eğilim 2019'dan sonra sahte nakliye şirketleri ve sofistike endüstriyel paketleme yöntemlerinin kullanılmasıyla daha sofistike şekillerde devam etti. Kaynaklar, ‘ticari kamuflajın’ kaçakçılık operasyonlarının baskın özelliği haline geldiğini, yasal görünümlü malzemelerin büyük miktarda uyuşturucu hap sevkiyatlarını gizlemek için kullanıldığını ve Lübnanlı kurumları, ortak kaçakçılık rotalarını izlemek için Körfez yetkilileriyle sürekli koordinasyon içinde olmaya zorladığını bildirdi.

2025... İmalathanelerin ortadan kaldırılması

2025 için ön göstergeler, Bekaa’da 50 milyon captagon hapı, bin 447 kilogram esrar ve 12 bin 375 kilogram kokain ele geçirildiğini gösteriyor. Bu yıl Bekaa'da dört uyuşturucu üretim imalathanesinin ortadan kaldırılmasıyla, güvenlik yaklaşımı, giden sevkiyatları ele geçirmekten yerel üretim tesislerini ortadan kaldırmaya ve finansman ve kaçakçılık rotalarını izlemeye doğru kaydı.


Gazze savaşının sonuçlarından yara almadan çıkamayan Batı’ya dair

İsrail'in güneyindeki Gazze sınırında, İsrail ve Hamas arasındaki ateşkesin ardından bir İsrail askeri zırhlı personel taşıyıcısının yanında duruyor, 12 Ekim (Reuters)
İsrail'in güneyindeki Gazze sınırında, İsrail ve Hamas arasındaki ateşkesin ardından bir İsrail askeri zırhlı personel taşıyıcısının yanında duruyor, 12 Ekim (Reuters)
TT

Gazze savaşının sonuçlarından yara almadan çıkamayan Batı’ya dair

İsrail'in güneyindeki Gazze sınırında, İsrail ve Hamas arasındaki ateşkesin ardından bir İsrail askeri zırhlı personel taşıyıcısının yanında duruyor, 12 Ekim (Reuters)
İsrail'in güneyindeki Gazze sınırında, İsrail ve Hamas arasındaki ateşkesin ardından bir İsrail askeri zırhlı personel taşıyıcısının yanında duruyor, 12 Ekim (Reuters)

Christopher Phillips

13 Ekim'de Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze barış zirvesi, başlangıçta Batı için büyük bir zafer gibi görünüyordu. 26 ülkenin liderleri ve beş ülkenin temsilcileri, Gazze ateşkes anlaşmasını onaylamak ve anlaşmayı sağladığı için Donald Trump'ı övmek üzere bir araya geldi. Etkinliğe Mısır ev sahipliği yapmış olsa da ABD Başkanı gösterinin yıldızıydı; Ortadoğu ve Avrupa'nın dört bir yanından başbakanlar ve devlet başkanları övgü dolu konuşmalar yapmak için sıraya girdiler.

Bu şüphesiz Trump'ın anıydı ve herkes Gazze'deki savaşın uzun zamandır beklenen sonunu memnuniyetle karşılasa da birçok Batılı lider, 7 Ekim saldırılarından iki yıl öncesine göre çatışmadan daha zayıf çıktıklarını itiraf edebilir. Trump ne kadar muzaffer görünse de gerçek şu ki, Gazze savaşı ve hem içeride hem de dışarıda yarattığı yankılar Batı'ya önemli zararlar verdi.

Sina’daki Batılı gülümsemeler

Trump, barış zirvesinde “Birçok insanın benimle aynı fikirde olmadığını biliyorum ama önemli olan tek kişi benim” dedi. Bu, ekim ayında ateşkes anlaşmasının imzalanmasını sağlamadaki başarısından sonra uluslararası arenadaki bariz hakimiyetini yansıtan bir açıklamaydı. Doğrusu kendisine duyduğu bu güvende haklı. İsrail ve Hamas'ı kalıcı bir ateşkese ikna etmek için aylarca uğraşan selefi Joe Biden'ın aksine -ki sağlamış olduğu ateşkes, mart ayında Binyamin Netanyahu tarafından bozulmasının ardından nihayetinde çöktü- Trump, her iki tarafa da yeterli baskıyı uygulayabilmiş gibi görünüyor. Birçok haberin de belirttiği gibi, Trump çabalarının kendisine gelecek yıl hak ettiği Nobel Barış Ödülü'nü kazandıracağını umuyor.

Ancak Trump'ın kişisel zaferinin ötesinde, ateşkes Batı için de görünür kazanımlar sunuyor. İlk olarak, çatışmanın sona erdirilmesi hayatlar kurtaracak, Ortadoğu'da istikrara katkıda bulunacak ve halklarının kendilerinden daha fazla eylem talep etmesinden kaynaklanan Batılı liderler üzerindeki baskıyı hafifletecek. İkinci olarak, jeopolitik açıdan bakıldığında Rusya ve Çin'in Sina zirvesinden dışlanması, Moskova ve Pekin pahasına Ortadoğu'da liderlik için yeni bir girişimin sinyali gibi görünüyordu. Dahası Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Sina zirvesiyle aynı zamana denk geldiği için planlanmış olan “Rusya ve Arap Dünyası” zirvesini iptal etmek zorunda kaldı ve bu, kendisini zor durumda bırakan bir hamleydi.

fgtr
ABD Başkanı Donald Trump ve Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah es-Sisi, İsrail ve Hamas arasında Gazze ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının imzalanması sırasında, 13 Ekim, Mısır'ın Şarm el-Şeyh şehri (Reuters)

Buna ilaveten, ateşkes Trump'ın müttefiki İsrail için de stratejik bir zafer sayılıyor. Netanyahu, Hamas'ı yok etme hedefini gerçekleştirememiş olsa da kalan tüm rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı başardı. Sağcı koalisyon ortaklarının Gazze'ye yerleşme hayalleri gerçekleşmemiş olsa da İsrail'in Hamas'ı Gazze Şeridi'nden çıkarma konusundaki uzun süredir devam eden güvenlik hedefi, barış planının temel bir unsuru olmaya devam ediyor. Daha da önemlisi, Gazze'yi yönetmek üzere uluslararası bir istikrar gücünün kurulması, Gazze Şeridi'nin güvenliğinin sorumluluğunu İsrail'den dost bir dış tarafa devrediyor. Bu düzenleme, İsrail için avantajlı ve son 18 yıldaki duruma göre açık bir iyileşmeyi temsil ediyor.

Batı'nın uzun süreli endişeleri

Trump ve İsrail, Batı cephesinde en büyük kazananlar arasında yer alırken, genel tablo Batı için pek de iç açıcı değil. Trump güçlü bir konumda görünse de savaş, ABD'nin ve genel olarak Batı'nın son iki yıldır çatışmayı sona erdirme konusundaki yetersizliğini veya isteksizliğini ortaya koydu. Bu, girişimlerin yetersizliğinden kaynaklanmıyordu; Biden, kalıcı bir ateşkes sağlamak için defalarca girişimde bulundu, ancak sonuçta hepsi başarısız oldu. Keza Avrupalı ​​liderler bazı bakanlara yaptırımlar uygulayarak, silah ihracat lisanslarını kısıtlayarak ve Filistin devletini tanıyarak İsrail'e baskı yapmaya çalıştılar. Ne var ki Netanyahu'nun gerilimi azaltmayı reddetmeye devam etmesi, Batı'nın İsrail'i kontrol altına almadaki sınırlı nüfuzunu ortaya koydu. Ortadoğu ile Küresel Güney'deki birçok kişinin Batı'nın bir müttefik olarak gücünü ve güvenilirliğini sorgulamasına yol açtı.

Bu şüpheler, dünyayı Rusya'nın Ukrayna işgalini kınamaya çağırırken, İsrail'in Gazze'deki eylemleri konusunda nispeten sessiz kalan Batılı hükümetlere yönelik çifte standart suçlamalarıyla daha da arttı. Çin ve Rusya'nın Sina zirvesinden dışlanmasına rağmen, her iki ülke de uzun vadede Batı'nın küresel konumunun yeniden değerlendirilmesinden fayda görebilir ki bu süreç Gazze savaşıyla hız kazandı.

Batılı hükümetlere yönelik çifte standart suçlamalarının gölgesinde şüpheler arttı

İçeride ise savaş, Batı toplumlarında derin ve acı verici izler bırakarak, bölünmeleri derinleştirdi ve 7 Ekim'den bu yana antisemitizm ile İslamofobi'de bir artışa yol açtı. İngiltere’de Toplum Güvenliği Vakfı, antisemitik olayların 2023 ile 2024 yılları arasında iki katına çıktığını, ayrıca kendini güvende hissetmeyen İngiliz Yahudilerinin oranının da yüzde 9'dan üçte birin üzerine çıktığını belirtti. Bu arada, İslamofobiyi gözlemleyen bir kuruluş olan Tell Mama, 2023 ile 2025 yılları arasında Müslüman karşıtı olayların iki katına çıktığını kaydetti. Nefret suçlarındaki bu artış, Batı sokaklarındaki çatışmanın bölücü doğasını yansıtan, Filistin veya İsrail yanlısı büyük gösterilerde kendini gösteren keskin siyasi bölünmelerin yaşandığı bir ortamda kaydedildi.

sdf
Çocuklar, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'ın kuzeyinde yerinden edilmiş kişiler için kurulan bir kampta, çadırdaki delikten bakıyorlar, 7 Ekim 2025 (AFP)

Bir diğer sonuç ise çatışmayla ilgili artan siyasi aktivizmin bazı Batılı hükümetleri sert baskıcı önlemler almaya yöneltmesidir. ABD’de, Columbia gibi üniversitelerde Filistin yanlısı oturma eylemleri zorla dağıtıldı ve protestolara katılan bazı öğrenciler okuldan atıldı. İngiltere’de, şiddet eylemlerine başvurmayacağını duyurmasına rağmen, Palestine Action örgütünün terör örgütü olarak tanımlanması, binlerce kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanan bir sivil itaatsizlik dalgasına yol açtı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu icraatların sonuçları, yalnızca köklü bazı özgürlükleri zedelemekle kalmadı, aynı zamanda Batı'nın küresel imajını da zedeledi; özellikle de hükümetler gelişmekte olan ülkelerdeki savaşlara karşı çıkan barışçıl protestoları bastırdıklarında.

Savaş, Batı toplumlarında derin ve acı verici izler bırakarak, bölünmeleri derinleştirdi ve 7 Ekim'den bu yana antisemitizm ve İslamofobi'de bir artışa yol açtı

Bu endişeler uzun vadeli görünebilir ama bu çatışmanın sonuçlarıyla ilgili daha acil endişeler de var. Barack Obama'nın “Asya'ya yönelme” kararını duyurmasından itibaren, Amerikalı liderler, Çin ve daha sonra Rusya ile yüzleşmeye odaklanmayı tercih ederek, ABD'nin Ortadoğu'daki varlığını ve müdahalesini azaltmaya çalıştılar. Obama'ya karşı açıkça düşman olmasına rağmen Trump, özellikle Çin'in yükselişini kontrol altına almaya yönelik tekrarlanan çabalarında bu genel yaklaşımı sürdürdü.

Ancak Gazze'deki ateşkes anlaşması, Washington'u yeniden Arap-İsrail barış sürecinin garantörü konumuna döndürdü ve bu, önceki aşamalarda da oynadığı roldü. Bu süreç geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi sekteye uğrarsa, ABD, uluslararası istikrar gücünü denetlemek de dahil olmak üzere barış sürecinin sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalabilir; bu ise kaynaklarını zorlayabilir ve odağını diğer stratejik önceliklerden uzaklaştırabilir.

Buna bir de ateşkesin çökmesi ihtimali ekleniyor. Bu ihtimal ise Washington'u bir kez daha istikrarı dayatmaktan veya olayların gidişatını etkilemekten aciz ve zayıf bir konumda bırakabilir. Nitekim Gazze savaşı, başlangıcından bu yana Batı için zorlu bir sınav oldu, uluslararası arenadaki eksikliklerini açığa çıkardı, kolektif itibarını zedeledi, iç bölünmelerin derinleşmesine ve özgürlüklerin zayıflamasına yol açtı.

Mevcut ateşkes, özellikle Trump ve İsrail açısından Batı'nın bir zaferi gibi görünse de en önemlisi Washington'un uzun zamandır çekilmeye çalıştığı bir bölgeye geri dönmesi gibi ciddi riskleri gizliyor. Bu kayıplar, Filistinlilerin ve İsraillilerin son iki yılda yaşadığı trajedilerle karşılaştırıldığında önemsiz kalsa da Batı da Gazze savaşının sonuçlarından yara almadan çıkamadı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Lübnan İçişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Uyuşturucuyla mücadelede önemli ilerleme kaydettik

Lübnan İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Lübnan İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
TT

Lübnan İçişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Uyuşturucuyla mücadelede önemli ilerleme kaydettik

Lübnan İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Lübnan İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)

Lübnan İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar, Lübnan'ın uyuşturucu kaçakçılığı ve üretimini ortadan kaldırma kararını uygulamada önemli ilerleme kaydettiğini iddia etti. El-Haccar, Şarku'l Avsat ile yaptığı röportajda, siyasi otoritelerin bu konuyu çok ciddiye aldığını belirtti. Lübnan'a veya Lübnan'dan Arap Körfezi ülkelerine uyuşturucu kaçakçılığı girişimlerini izleme ve engelleme konusunda ‘mükemmel bir iş çıkaran’ güvenlik kurumlarına tam destek verdiğini belirten el-Haccar, bunun ‘toplumun korunmasına katkıda bulunduğunu ve Lübnan'ın güvenilirliğini artırarak bu konuyu ele alma konusundaki ciddiyetini gösterdiğini’ ifade etti.

df
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar'ı kabul etti. (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

El-Haccar’ın, Lübnan’da uzun yıllardır uyuşturucu şebekelerinin çökertilmesinde deneyimi bulunuyor; kendisi İç Güvenlik Güçleri’nde adli polis memuru olarak görev yapmıştı. Lübnan’da uyuşturucu şebekelerinin köklü bir geçmişi bulunuyor ve Suriye’nin Lübnan’daki varlığı döneminde bu kaçakçılık ağlarının yurt dışına uzanan bağlantıları vardı. El-Haccar, “Joseph Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, yemin konuşmasında uyuşturucuyla mücadele konusunun yer alması son derece dikkat çekiciydi; bu taahhüt aynı zamanda Bakanlar Kurulu bildirisinde de yer aldı” dedi.

El-Haccar, “Hükümette İçişleri Bakanlığı görevini devraldıktan sonra, uyuşturucu ile mücadeleyi İçişleri Bakanlığı'nın stratejik önceliklerinden biri olarak belirledim ve bu, bakanlığın en önemli 10 önceliğinden biri haline geldi. Göreve geldiğimden beri, İç Güvenlik Güçleri'ndeki ilgili taraflarla ve İçişleri Bakanı'nın başkanlık ettiği ve Lübnan ordusu da dahil olmak üzere çeşitli güvenlik kurumlarını içeren Merkezi Güvenlik Konseyi aracılığıyla bu konuyu takip ediyorum” ifadelerini kullandı.

ty6
Lübnan'ın doğusundaki Baalbek'te ele geçirilen uyuşturucuları taşıyan askeri araçlar (Arşiv – Lübnan Ordu Komutanlığı)

El-Haccar, “İlk toplantılardan itibaren ilgililere, uyuşturucuyla mücadelenin ulusal bir öncelik olduğunu bildirdim. Gerçekten de tüm birimler harekete geçti; Lübnan ordusu büyük çabalar gösterdi, Captagon imalathaneleri dağıtıldı ve hassas bölgelerde operasyonlar düzenlendi. Bunların sonuncusu, uzun yıllar boyunca Lübnan devletinin doğrudan müdahalesinden uzak kalmış olan Filistinli mültecilerin yaşadığı Şatila Kampı’nda gerçekleştirildi” şeklinde konuştu.

Büyük çaplı ele geçirmeler

Son zamanlarda Lübnanlı yetkililer tarafından önemli miktarda uyuşturucu ele geçirildi. El-Haccar bu konu hakkında şöyle dedi: “Suriye rejimi değiştiğinde, özellikle sınırın Suriye tarafındaki ticaretin büyük bir bölümünü oluşturan captagona karşı uyuşturucu ile mücadele operasyonları düzenlendi. Operasyona katılan uzmanlar, stokların bir kısmının hâlâ mevcut olabileceğini ve bunun piyasaya sürülmeye çalışıldığını düşünüyor. Ancak devletin ciddiyeti ve Cumhurbaşkanı ile hükümetin tüm kademelerinden gelen tam siyasi destek, güvenlik güçlerine büyük bir ivme kazandırdı ve onları daha etkili şekilde çalışmaya teşvik etti. Bu da sahadaki sonuçlarda açıkça görüldü.”

Suudi güvenlik kurumlarıyla koordinasyon

Lübnan'ın uyuşturucu ile mücadelede büyük ilerleme kaydettiğini vurgulayan el-Haccar sözlerini şöyle sürdürdü: “Son ele geçirmelerde, Uyuşturucuyla Mücadele Bürosu’na giderek, bu kuruma, güvenlik güçlerine ve tüm güvenlik kurumlarına destek mesajı gönderdim... Operasyonu yerinde takip ederken, Suudi Arabistan Uyuşturucuyla Mücadele Müdürlüğü’nden Lübnan’a, Trablus Limanı’nda kokain bulunduğuna dair bilgiler ulaştı. Uyuşturucuyla Mücadele Bürosu hızlı ve kararlı şekilde müdahale etti ve 125 kilogram kokain ele geçirildi. Bu, son yıllarda Lübnan’da tek seferde ele geçirilen en büyük miktar oldu. Üstelik bu, üretimi çoğaltılabilecek yoğunlaştırılmış türdendi… Tüm bunlar, Suudi makamlarıyla yürütülen verimli iş birliğinin bir sonucuydu.”

sd
Lübnan Uyuşturucuyla Mücadele Bürosu'ndan bir memur, geçen ay kaçakçılığı engellenen uyuşturuculardan bir kısmını gösteriyor. (EPA)

El-Haccar’ın aktardığına göre, ikinci operasyon da Suudi makamlarıyla koordinasyon içinde gerçekleştirildi. El-Haccar, “Önce Cidde’ye, oradan da Kuveyt’e kaçırılmak üzere hazırlanmış bir captagon sevkiyatı ele geçirildi. Suudi Arabistan’daki birimlerden Uyuşturucuyla Mücadele Bürosu’na bilgi ulaştı ve bu bilgiler en hızlı şekilde değerlendirildi. Aynı gece, Trablus Limanı üzerinden yürütülen takip sonucu ekiplerimiz, Lübnan’ın kuzeyindeki bir depoya ulaştı. Burada bir başka kişi gözaltına alındı ve Suudi Arabistan ile Körfez pazarlarına gönderilmek üzere hazırlanmış 8 milyon captagon hapı ele geçirildi. Bu verimli iş birliği ve soruşturmalardaki ciddiyet sayesinde şebekelerin çökertilmesi sağlandı” ifadelerini kullandı.

El-Haccar, “Hiç kimse kanunların üstünde değildir ve uyuşturucu ile mücadele Lübnan devleti için bir önceliktir” dedi.

Önleyici operasyon

El-Haccar, İç Güvenlik Güçleri İstihbarat Şubesi’ni ziyaretinde duyurulan üçüncü operasyona atıfta bulunarak şunları söyledi: “İstihbarat Şubesi de olağanüstü bir çalışma yürüttü. Bu birim, terör ve organize suçla mücadelede zaten büyük başarılar elde ediyor ve önemli rollere sahip. Şubemiz, yakın zamanda karmaşık bir uyuşturucu kaçakçılığı operasyonunu engelledi. Operasyonda, uluslararası bağlantıları olan bir şebekenin başı hedef alındı. Bu şebeke, captagonu Körfez pazarına, esrarı ise Mısır dahil diğer pazarlara kaçırıyordu. Daha önce Avustralya ve Türkiye’ye de sevkiyat yapmışlar, ayrıca Türkiye ve Ürdün’de bağlantıları bulunuyordu. Şebekenin başı ve diğer kişiler tutuklandı; yaklaşık 6,5 milyon captagon hapı ve 720 kilogram esrar ele geçirildi. Maddeler sevkiyata hazırlanmış ve Beyrut Limanı’na gönderilecekken, İstihbarat Şubesi kaçakçıları limana varmadan durdurdu ve suçluları eş zamanlı olarak birden fazla yerde gözaltına aldı. Captagonun nihai hedefi Suudi Arabistan’dı ve bu konuda Suudi makamları bilgilendirildi. Bu, son derece önemli ve önleyici bir operasyondu.”

El-Haccar, “Bahsettiğim her şey, siyasi yetkililerin mükemmel bir iş çıkaran kurumlara verdikleri desteğin ve bu konunun ciddiyetinin kanıtıdır. Lübnan ve Arap Körfezi ülkelerinde her türlü kaçakçılığı önlemek için sürekli gözetim, izleme ve takip operasyonları yürütülmektedir. Bu da toplumun korunmasına katkıda bulunmakta ve bu konuyu çok ciddiye alan Lübnan'ın güvenilirliğini artırmaktadır” şeklinde konuştu.

Ekonomik bir alternatif olarak kalkınma

El-Haccar, uyuşturucuyla mücadele ve şebekelerin çökertilmesinin yanı sıra, devletin uyuşturucu ticaretinin yoğun olduğu uzak bölgelerin kalkınmasına da odaklandığını belirtti. Bakan, hükümetin kenevir yetiştiriciliğini düzenleyen denetleyici bir kurumu belirli standartlar ve kriterler çerçevesinde onayladığını kaydetti. El-Haccar’ın açıklamasına göre amaç, ‘daha önce yasadışı esrar yetiştirilen bölgelerde, artık tıbbi amaçlı kullanım için hazırlanmış kenevirin denetleyici kurum gözetiminde yetiştirilmesini sağlamak ve bunun bölgenin kalkınmasına katkıda bulunmasını temin etmek.’