Savaşın yankısı, Haşimi vesayetinin kaldırılmasına yönelik kıvılcımlarla Kudüs’ü vuruyor

Yerleşimciler, Gazze çatışmalarının başlamasından bu yana geçen 55 gün içinde Mescid-i Aksa’ya 46 saldırı düzenledi.

Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere yönelik baskı, Kudüs’te yaygın bir uygulama haline geldi. (Independent Arabia)
Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere yönelik baskı, Kudüs’te yaygın bir uygulama haline geldi. (Independent Arabia)
TT

Savaşın yankısı, Haşimi vesayetinin kaldırılmasına yönelik kıvılcımlarla Kudüs’ü vuruyor

Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere yönelik baskı, Kudüs’te yaygın bir uygulama haline geldi. (Independent Arabia)
Mescid-i Aksa’da ibadet edenlere yönelik baskı, Kudüs’te yaygın bir uygulama haline geldi. (Independent Arabia)

Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya akın etme çağrılarına yanıt olarak Tayseer, Celal Zağir (25 yaşında) ve Kudüs’ün Eski Belde bölgesinden bazı gençler, Aksa’ya ulaşmaya ve orada kalmaya çalışıyor. Ancak yaklaşık iki ay boyunca her gün camiye girme girişimleri, özellikle İsrail polisinin Gazze’yle savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana şehre ve Mescid-i Aksa’ya kapsamlı ve benzeri görülmemiş bir kuşatma uygulaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.

İsrail polisi, 50 yaşın altındaki Filistinlilerin ibadet etmek üzere Mescid-i Aksa’ya girmelerini engellemek için Eski Belde’nin sokak ve ara sokaklarına onlarca kontrol noktası kurdu ve asker konuşlandırdı. Mescid-i Aksa’nın avluları ve mescitleri ibadet edenlerden ve ziyaretçilerden neredeyse boş görünürken, İsrail polisi yerleşimcilerin giriş ve saldırılarına kapıları ardına kadar açıyor.

Kudüs’ün ve sokaklarının yalnızca Yahudilere hareket hakkı tanıyan askeri ve polis kışlalarına dönüştürülmesi ışığında kendilerini, Tapınak Toplulukları olarak adlandıran oluşumlar, Işıklar Bayramı (Hanuka) arifesinde Şam Kapısı’ndan başlayıp İslam Mahallesi’nden ve Eski Belde sokaklarından geçerek, şenlikli bir yürüyüşle Mescid-i Aksa’nın batısındaki Burak Duvarı meydanına (Yahudiler buna Ağlama Duvarı diyor) ulaştı. Yahudi yerleşimciler, burada Yedi Kollu Şamdan’ın (Menaro) ilk alevini tutuşturarak, üst üste devam edecek kutlamaları başlattı. Işıklar Bayramı, İbrani takvimine göre Kislev ayının 25. gününe denk geliyor.

Kudüs’teki İslami Vakıflar İdaresi’ne göre savaş öncesinde cuma günleri 50 binden fazla kişi cuma namazı için Mescid-i Aksa’ya girebiliyorken, şu an ise yalnızca 3 bin 500 kişi girebiliyor. Bakanlığın verilerine göre son 55 gün içinde yerleşimciler, Aksa’ya 46 baskın düzenledi ve binlerce yerleşimci, dini ritüelleri gerçekleştirmek için Mescid-i Aksa’nın avlusuna girdi.

Tehlikeli aşama

İsrail hükümetinde Bakanlar Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich liderliğindeki Dini Siyonizm partisinin hakimiyetiyle Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıları eskisinden daha büyük ve daha cesur hale geldi. Son Yahudi tatil sezonunda yerleşimciler Mescid-i Aksa’ya İsrail bayrağını çekmeyi, Tevrat’taki ‘destansı secde’ ritüelini (yere uzanarak) topluca ve tekrar tekrar gerçekleştirmeyi, Yahudi Sukot Bayramı için ‘bitki adakları’ (palmiye yaprakları ve söğüt dalları) sunmayı ve Aksa’nın avlusunda bir ‘haham zirvesi’ düzenlemeyi başardılar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına höre hepsinden daha tehlikelisi, Tapınak Toplulukları’nın geçen perşembe akşamı Işıklar Bayramı kutlamaları sırasında mevcut savaşta ölen İsraillileri anmak için Haşimi İslami Vakıfları’nın Mescid-i Aksa’daki koruyuculuğunun kaldırılmasını ve tam bir Yahudi kontrolünün kurulmasını talep etmesiydi. İslami Vakıflar İdaresi’nden elde edilen verilere göre Yahudilerin geçen yıl Işıklar Bayramı’nı kutladıkları sekiz günde Mescid-i Aksa’ya bin 795 yerleşimci baskın düzenlemişti.

Kudüs’teki Yüksek İslam Otoritesi de yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Mescid-i Aksa, 1967’de Kudüs’ün kontrol altında alınmasından bu yana tarihinin en tehlikeli aşamasından geçiyor. Müslümanların mescide girmesinin neredeyse tamamen engellenmesi, mescide gerçek anlamda el konulması ve oradaki mevcut durumun değişmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda iddia edilen yapının inşaatına hazırlık aşamasında yıkılması veya bölünmesi için de temel sağlıyor.”

Fotoğraf Altı: Mescid-i Aksa şu anda 1967’den bu yana tarihinin en tehlikeli aşamasından geçiyor. (Independent Arabia)
Mescid-i Aksa şu anda 1967’den bu yana tarihinin en tehlikeli aşamasından geçiyor. (Independent Arabia)

Diğer yandan Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı, yerleşimcilerin yürüyüşünü ve bunun Kudüs’teki duruma yansımalarını büyük bir ciddiyetle takip ediyor. Bakanlık, bunun Filistin halkına, Kudüs’teki kutsal mekanların Ürdün Haşimileri tarafından muhafaza edilmesine ve Doğu Kudüs'ün 1967’de işgal edilen Filistin topraklarının ayrılmaz bir parçası ve Filistin Devleti’nin başkenti olduğunu doğrulayan Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına yönelik açık bir saldırı olduğuna dikkat çekti.

Aynı şekilde Ürdün Dışişleri Bakanlığı da İsrail polisinin yerleşimcilerin yürüyüşüne izin vermesini kınarken, bunu Kudüs Vakıflar İdaresi’ne ve Mescid-i Aksa’yı yönetimine yönelik bir kışkırtma olarak nitelendirdi. Ayrıca bunun, kabul edilemez, kınanabilir ve provokatif bir adım olduğunu vurguladı. Bakanlığın sözcüsü Sufyan el-Kadah şu açıklamada bulundu:

“Tamamı 144 bin metrekarelik alanıyla Mescid-i Aksa, Müslümanların özel ibadethanesi olup Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Kutsal Mekânlar Bakanlığı’na bağlı Kudüs Vakıflar İdaresi de Mescid-i Aksa’nın işlerini yönetme konusunda münhasır yasal hakka sahip olan organdır. Gazze Şeridi'ndeki savaşla örtüşen bu tehlikeli tırmanışın sonuçları, uluslararası topluma Filistin topraklarında devam eden İsrail ihlallerine son vermek için harekete geçme çağrısında bulunuyor.”

Diğer yandan Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Kutsal Mekânlar Bakanı Muhammed el-Halayle de açıklamasında “Dini Siyonizm gruplarının Kudüs Vakıflarına ve Mescid-i Haram’daki Haşimi muhafazasına karşı açık bir yürüyüş düzenleme planı, bölgedeki çatışmayı körükleyecek ve şiddetli savaş ateşini büyütmeye çalışacaktır” dedi.

Çatışmayı körüklüyor

İsrail medyasına göre güvenlik güçleri, Kudüs’te olağanüstü alarm durumu ilan etti. Maariv gazetesi, Eski Belde bölgesi, Mescid-i Aksa ve Burak Meydanı’nda yüzlerce polis memuru ve güvenlik görevlisinin bulunduğunu bildirdi. Aynı şekilde İsrailli muhalefet lideri Yair Lapid, Beni Har Hor Moria, Dağa Dönüş ve Torat Hima gibi aşırı sağcı grupların çağrısıyla yapılan yürüyüşün sonuçları konusunda uyarıda bulundu.

Lapid, X üzerinden yaptığı açıklamada “Kudüs yürüyüşü, daha fazla meydanı ateşlemeye ve daha fazla yıkıma ve ölüme neden olmaya yönelik bariz bir girişimdir” diyerek, “İsrail’de gerçek bir hükümet olsaydı buna izin vermezdi” ifadelerini kullandı.

Fotoğraf Altı: Mescid-i Aksa'nın avlularında sınırlı sayıdaki yaşlılar ibadet edebiliyor. (Independent Arabia)
Mescid-i Aksa'nın avlularında sınırlı sayıdaki yaşlılar ibadet edebiliyor. (Independent Arabia)

Perşembe akşamı yerleşimcilerin provokatif yürüyüşünün ardından Kudüs’te Filistinliler ile Araplara karşı nefret ve öldürme çağrısı yapan pankartlar taşıyan İsrailliler arasında yoğun gerginlik ve kavga yaşandı. Polis, organizatörlerin yürüyüşün koşullarına uymadığını iddia ederek Bab el-Cedid’deki yürüyüşü durdurmak zorunda kaldı. Bölgede yürüyüşün yansımalarından ve mücadeleye karar veren Kudüslülerle şiddetli çatışmaların patlak vermesinden endişe ediliyor.

Siyasi analist Rasim Ubeydat, İsrailli yetkililerin, özellikle Mescid-i Aksa ve genel olarak Kudüs’teki İslami Vakıfların rolünü silmek amacıyla Kutsal Şehir’e yeni koşullar dayatmak için savaşı istismar ettiğine inanıyor. Ubeydat açıklamasında “Ürdünlü vakıflar muhafızlarını Nazi olarak tanımlayan yerleşimcilerin, Ürdün vesayetini baltalamanın ve aşırılıkçı yerleşimcilerden oluşan mümkün olan en geniş tabanı harekete geçirmenin yolunu açıyor” dedi.

Yeni mahalle

Yerleşimcilerin provokasyonları ve artan saldırıları nedeniyle Arap ve uluslararası açından Kudüs ve Batı Şeria’da Yahudiler ve Araplar arasında çatışmaların yaşanmasından endişe ediliyor. Aynı şekilde polis, Mescid-i Aksa’da genç Filistinlilerin namaz kılmasını engellemeye devam ediyor. Bu gelişmeler ortasında İsrailli yetkililer, 2012 yılındaki Giv’at HaMatos yerleşiminden bu yana Kudüs’te onaylanan ilk büyük ve yeni yerleşim planı çerçevesinde Kudüs’ün güneydoğusundaki Sur Baher kasabası arazileri üzerinde yaklaşık 1.792 yerleşim birimi inşa edilmesi planını onayladı.

Planı ortaya çıkaran İsrailli insan hakları örgütü Ir Amim, planın şehrin siyasi geleceği üzerindeki yansımaları konusunda uyarıda bulunurken, İsrailli yerleşim karşıtı örgüt Şimdi Barış ise yaptığı açıklamada, “Bu yeni yerleşim mahallesinin yarısı Doğu Kudüs’te olacak” ifadesine yer verdi. Örgüt, Giv'at HaMatos ve Har Homa yerleşimleri arasındaki stratejik konumunun onu siyasi açıdan özellikle sorunlu bir proje haline getirdiğini vurguladı.

Kudüslüler, bölgede çok katlı yerleşim mahallesi oluşturularak 21 kata kadar kuleler ve 9 kata kadar binalar dikilecek projenin Sur Baher köyünde 57 bin metrekarelik tarım arazisini kaplayacağına dikkat çekti. Ayrıca İsrail Planlama ve İnşaat Komitesi’nin açıkladığı gibi, bölgedeki ticari ve kamu tesislerinin inşaatı da gözlemcilere göre 120 bin metrekareden fazla alan tüketecek.

Kudüs Belediye Başkanı Moshe Lion, “Ramat Rachel’in güneyinde konut kompleksinin inşası, belediyenin boş alanlarda inşa faaliyetleri yürüterek ve kentsel yenilenmeyi teşvik ederek şehirdeki konutları artırma politikasının bir parçasıdır” dedi. Kudüslü aktivist Fahri Ebu Diyab ise planın Kudüs’ü yerleşim bloklarıyla çevrili Arap çevresinden tamamen izole etmeyi hedeflediğine dikkat çekti.

Red ve kınama

Mısır Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada, İsrail’in Kudüs’te yeni bir yerleşim yeri inşa edilmesine onay vermesinin, ‘Filistin topraklarında İsrail yerleşimlerinin yasa dışılığına ilişkin uluslararası kararların ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının açık bir ihlali olduğunu’ söyledi.

Kahire, İsrail’in yerleşim politikalarını kategorik olarak reddettiğini ve bu projenin, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Filistin topraklarının hukuki, tarihi ve demografik statüsünü baltalama girişimi olduğunu dile getirdi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı, etkili uluslararası taraflara, BM’ye ve ilgili organlarına ‘Filistin halkının haklarının korunmasına yönelik sorumluluklarını yerine getirmeleri ve İsrail’in tek taraflı yerleşim operasyonlarını durdurmaları’ çağrısını yineledi.

Fotoğraf Altı: Filistin Otoritesi, uluslararası topluma ve ABD’ye İsrail’in planlarını durdurma çağrısında bulundu. (Independent Arabia)
 Filistin Otoritesi, uluslararası topluma ve ABD’ye İsrail’in planlarını durdurma çağrısında bulundu. (Independent Arabia)

Ürdün Dışişleri Bakanlığı ise Tel Aviv’e ‘uluslararası meşruiyete saygı gösterme taahhüdünde bulunma’ çağrısı yaptı. Bakanlık, yaptığı açıklamada işgal altındaki Doğu Kudüs topraklarında yeni bir yerleşim yeri inşa edilmesini reddettiğini ve kınadığını belirterek, “İsrail’in kararı, uluslararası hukukun ve uluslararası meşruiyet kararlarının, özellikle de işgal altındaki tüm Filistin topraklarında yerleşimlerin yasa dışı olduğunu kabul eden 2334 sayılı Güvenlik Konseyi kararının açık ve ciddi bir ihlalidir” dedi.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı ayrıca, uluslararası topluma ‘İsrail'in barışa ulaşma şansını baltalayan tek taraflı ve yasa dışı önlemlerini durdurmak için acilen harekete geçme’ çağrısında bulundu. Bakanlık, “Gazze Şeridi’ndeki savaşla eş zamanlı yürütülen bu tür önlemler, İsrail’in sorumlu olduğu durumun daha da kötüleşmesine ve tırmanmasına yol açacaktır” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Filistin Yönetimi, uluslararası topluma ve ABD’ye planın durdurulması için acil müdahale çağrısında bulundu. Filistin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verdi:

 “İsrail’in Kudüs’ü yerleşim birimleri ve yerleşimcilerle doldurma, mevcut tarihi, siyasi, hukuki ve demografik gerçekliğini değiştirme, Yahudileştirme ve Filistin çevresinden tamamen koparma planları, sömürge planının ayrılmaz bir parçasıdır.”

Planın onaylanmasının, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki kanlı savaşın koşullarını ve dünyanın bununla meşguliyetini iğrenç bir şekilde istismar etmek anlamına geldiğini belirten Bakanlık, bu planın yıllardır hazırlandığına dikkati çekti.

Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
TT

Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in İran'a karşı başlattığı saldırıdan önce, ABD, İsrail, Hamas ve İran arasında Gazze konusunda geniş kapsamlı müzakereler yürütüldüğünü açıklamıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da Gazze'de tutulan rehinelerin durumuyla ilgili ciddi ilerlemeler kaydedildiğini doğruladı.

Ancak İsrail'in İran'a sert bir askeri darbe indirmesi, Gazze meselesinin çözülmesine ve ateşkes anlaşmasına varılmasına katkıda mı bulunacak, yoksa bölgedeki ateşkes müzakerelerini olumsuz yönde mi etkileyecek?

Darbe öncesi çabalar

İsrail, İran'ı 7 Ekim 2023 saldırılarını finanse etmekle suçluyor. Bu suçlamayı dayandırdığı nedenlerden biri Hamas Hareketi’nin Tahran'ın bölgedeki uzantılarından biri olarak görmesi ve Hamas ile İran arasında uzun soluklu ve güçlü ilişkiler olmasıdır.

Mevcut bilgilere göre ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Filistin asıllı Amerikalı akademisyen ve siyasi aktivist Bishara Bahbah, İsrail İran'a ağır bir darbe indirmeden önce, ABD ile İran arasında İran’ın nükleer programına ilişkin müzakerelerle eş zamanlı olarak Gazze konusunda bir anlaşma metni üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmışlardı. Bu çabalar, ABD ile İran arasındaki müzakerelerle eş zamanlı olarak yürütülüyordu.

İsrail'in İran'a yönelik askeri saldırısı öncesinde, arabulucular Katar ve Mısır, ABD ile Gazze ve İran meselelerine dair görüşmeler yaptılar. Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati, Washington ile Tahran arasındaki müzakerelerin gelişmeleri ve Gazze'deki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varılması için Witkoff ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Tüm bu çabalar, Katar'ın Witkoff'un ateşkes önerisine ilişkin yenilikçi ve değiştirilmiş bir formül sunmasının ardından gerçekleşti. O sırada Hamas'ın geçici lideri Halil el-Hayya, "Gazze'deki savaşı durdurmaya yönelik bir dizi fikir aldık. Witkoff'un önerisine açığız. Ancak savaşı kalıcı olarak sona erdirmek ve İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesini sağlamak için daha güçlü güvenlik garantileri gerekiyor” açıklamasında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre bu çabalar Tahran'ın doğrudan bilgisi dahilinde gerçekleştirildi. Trump, ilk kez Gazze'de ateşkes dosyasına doğrudan müdahale ederken bunu, “Gazze şu anda bizim, Hamas ve İsrail arasında yürütülen büyük müzakerelerin ortasında ve İran da bu müzakerelere katılıyor. Gazze'de neler olacağını göreceğiz. Rehineleri geri almak istiyoruz” şeklindeki heyecan verici açıklamasıyla duyurdu.

Ardından Netanyahu, esir takası ve Gazze'deki ateşkes müzakerelerinde önemli ilerleme kaydedildiğini söyledi ve ardından üst düzey bakanlarıyla bir toplantı yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, rehinelerle ilgili anlaşmayı sağlamaya kararlı olduklarını ve ilerleme kaydedildiğini söyledi.

İsrail şartlarını koyuyor

Ancak İsrail'in İran'a saldırmasının ardından Gazze dosyasıyla ilgili tüm bu gelişmelere endişeyle bakılırken, Hamas bu eksene olan bağlılığını yeniden teyit etti ve tutumunda değişiklik yapmadı. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının tehlikeli olduğunu, bölgede patlamaya yol açabileceğini ve bunun Netanyahu'nun bölgeyi açıkça bir savaşa sürükleme konusundaki kararlılığını yansıttığını söyledi.

İsrail'in saldırısı, Gazze'deki savaşın gidişatını etkiliyor. Siyasi ve askeri gözlemciler, savaşın gidişatı ve ateşkesin Tahran ile Tel Aviv arasındaki askeri gelişmelere bağlı olarak değişebileceğini ve bir anlaşmaya varılabileceği gibi, tarafların tutumlarının sertleşebileceğini belirtiyorlar.

Siyasi araştırmacı Macid Ebu Herbid, değerlendirmesinde şunları söyledi:

“İsrail, bölgede zaferler kazandığına ve İran'a karşı ezici bir galibiyet elde ettiğine inanıyor. Bu durum Netanyahu'yu, kazanan tarafın şartları belirlediği kuralına göre şartlarını ve taleplerini sertleştirmeye iten bir coşkuya kapılmasını sağlarken Gazze konusunda yenilgiye uğradığına inandığı Hamas'ın bu şartlara uyması gerektiğini düşünüyor.”

Ebu Herbid, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hamas her şeyi kaybettiğini düşünüyor olabilir ve bu yüzden tek seferde kapsamlı bir anlaşma imzalamakta ısrarcı bir tutum sergileyebilir. Bu durum toprak üzerindeki kontrolünü kaybettikten sonra kaybedecek başka bir şeyi kalmadığından kaynaklanıyor."

Ebu Herbid'e göre İsrail'in İran'a yönelik saldırıları Gazze dosyası üzerinde hızla etkili olmayacak. Yani ne Hamas ateşkes için acele edecek ne de İsrail anlaşmaya varmak ve rehinelerin serbest bırakılması için acele edecek. Siyasi araştırmacı, her iki tarafın da önceliklerini değiştirmek için Tahran'daki çatışmalardaki gelişmeleri beklediğini belirtti.

“İran ateşkesi engelleyebilir”

Askeri bilimler alanında öğretim görevlisi Muaviye Vasif ise İsrail ile İran arasındaki gerginliğin Gazze'deki ateşkes sürecine hizmet etmediğini söyledi. Vasif’e göre Netanyahu, Tahran'ı vurma planlarıyla meşgulken, Hamas durumu izliyor ve müzakere edecek birini bulamıyor. Bu yüzden Gazze'deki durum olduğu gibi kalabilir.

Vasif, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Trump'ın açıkladığına göre İran, İsrail ile Hamas arasında Gazze konusunda yürütülen görüşmelere dahil olduğundan, herhangi bir öneriyi reddederek Hamas’ı etkileyecektir. Ayrıca ABD ile yürüttüğü görüşme ve müzakerelerde şartlarını sertleştiriyor ve bunları hiçbiri, kısa süreliğine de olsa bir ateşkese varılmasını isteyen Gazze halkının yararına olmayacak.”

Hamas'ın şu anda zayıf bir konumda olduğunu ve Tel Aviv'in İran'la savaşla meşgul olması nedeniyle İsrail'e Gazze'de ateşkes için baskı yapamayacağını söyleyen Vasif, Tahran'daki gerginliğin Gazze'deki çatışmaları hafifletebileceğini, ancak Netanyahu'nun şu anda zafer kazandığına inandığı için ateşkes görüşmelerini etkilemeyeceğini belirtti.

Güvenlik araştırmacısı Vail el-Mubeyyed ise farklı bir görüşe sahip. İsrailli bakanların İran'a yönelik saldırıyla meşgul oldukları bir ortamda Netanyahu'nun Gazze'deki ateşkes dosyasını gündeme getirebileceğini söyleyen Mubeyyed, “Tel Aviv hükümetindeki aşırı sağcı bakanlar İsrail'in Tahran'a yönelik saldırılarıyla meşguller ve şu an Gazze ile ilgili hiçbir şeye karşı çıkmıyorlar. Bu yüzden yakında Gazze'de bir ateşkes sağlanabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Hamas ne düşünüyor?

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları yok oluyor. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının Gazze'deki sükuneti bozduğunu, Netanyahu'nun kibirli bir tavır sergilediğini ve Gazze'deki krizi kasıtlı olarak derinleştirerek bölgedeki gelişmelerle ilişkilendirdiğini söyledi.

İran’a yönelik saldırının Gazze'ye bazı yansımaları söz konusu ve Netanyahu, Hamas'ın müzakere turlarında gösterdiği esnekliğe rağmen savaşı sona erdirmek istemiyor. İsrail'e göre Gazze'deki savaşın sona ermesi bölgesel meselelerle ilişkili ve Tel Aviv bölge haritasını kendi istediği şekilde yeniden çizmeyi planlıyor. Gazze'de olanlar da bu planın sadece bir parçası.