Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub: 7 Ekim, uluslararası toplumun sessizliğine ve İsrail'in, uluslararası meşruiyeti inkarına bir tepkiydi

Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül, Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub ile konuştu

Independent
Independent
TT

Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub: 7 Ekim, uluslararası toplumun sessizliğine ve İsrail'in, uluslararası meşruiyeti inkarına bir tepkiydi

Independent
Independent

7 Ekim'de yaşananlar, İsrail'in suçlarına karşı uluslararası toplumun sessizliğine ve İsrail'in, uluslararası meşruiyeti inkarına bir tepkiydi.

Bu sözler, Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub'a ait. 

7 Ekim'de başlayan Gazze savaşının uluslararası toplumda yansımaları olduğunu söyleyen Rucub, bu savaşın Filistin devletinin kurulması için bir fırsat olması gerektiğini söyledi.

Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül'ün sorularını yanıtlayan Rucub, Hamas hareketi temaslarının kesilmediğini belirterek, "Hamas'taki kardeşlerimizin, uluslararası toplum için gerçekler ve varsayımlar haline gelen ulusal başarıları korumak amacıyla siyasi, mücadeleci ve örgütsel bir yaklaşım formüle etmek için çalışmalarını sabırsızlıkla bekliyoruz" dedi.

Rucub, tüm sorunların ve zorlukların ele alınmasının, Filistin ulusal kararı ve Filistin iradesiyle yapılmalısı gerektiğini vurguladı.

"Gazze'ye yönelik saldırının ayrım gözetmeksizin cinayet ve soykırım dışında bir amacı yoktur" diyen Rucub, ayrıca "Biz Filistinliler vesayet ve müdahale konusunda duyarlıyız, durumumuzu ve çıkarlarımızı en iyi biz biliyoruz ve gerekli reform ve yönetişimin gerçekleştirilmesi de dahil olmak üzere sorunlarımıza çözüm bulma hakkına sahibiz" ifadelerini kullandı.

Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub, Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül'ün sorularını yanıtladı
Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub, Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül'ün sorularını yanıtladı

Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub'un Muhammed Zahid Gül'ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Ben bir Fetih'çiyim ama gerçekliğimizi, koşullarımızı ve Filistin halkının tarihinin bu en zor aşamasında davamızın karşılaştığı zorlukları ifade eden bir Filistin diliyle konuşacağım. Dolayısıyla biz Fetihçiler olarak vatanseverliğimiz, milli dilimiz ve duruşumuzun arzu ve emellerimizle uyumlu olması gerekiyor.

7 Ekim'de yaşananlar çok büyük bir depremdi ama bunu tarihten ve çatışmanın bağlamından koparmak hatadır. Bize göre bu olay, İsrail'in genel politikalarına, tüm Filistin topraklarındaki Filistinlilere yönelik saldırılara ve suçlara bir tepkidir.

Gazze kuşatma altında, Kudüs Yahudileştirilmeye maruz kalıyor ve her karışı hedef alınıyor. Mescid-i Aksa ve Kıyamet Kilisesi Kudüs'te bulunuyor ve İsrail Mescid-i Aksa'yı ele geçirmeye ve Mescid-i Aksa'da namaz kılma konusunda şartlar dayatmaya çalışıyor.

İsrail, 6 Ekim'e kadar yerleşim yerlerini gasp etmeye ve baskınlar yapmaya devam etti. Batı Şeria'da aralarında onlarca çocuk ve kadının da bulunduğu 200'den fazla şehit verildi.

1967'de işgal edilen Filistin topraklarının tamamında saldırılara maruz kalmayan tek bir yerleşim alanı bile kalmadı, hatta altyapı bile yok edildi.

"7 Ekim doğal bir tepki"

7 Ekim depremi, İsrail'in suçlarına ve uluslararası hukuku, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve insan haklarını reddetmesine karşı uluslararası toplumun sessizliğine de bir cevaptır.

İşgale ve yenilmez dedikleri bu orduya geri dönen bir tokat oldu. Kişisel güvenlik de baltalandı ve buranın refah ve güvenlik ülkesi olmasını esas alan yerleşim projesi çöktü.

Dolayısıyla biz Filistinliler olarak ister harekette ister örgütte isterse tüm siyasi güçlerde olsun, ilk günden itibaren saldırının durdurulması yönünde net bir tavrımız vardı. Bu saldırının Gazze, Kudüs, Nablus, Cenin, Cibaliye, Refah ve Han Yunus'taki tüm Filistin halkına, Gazze'deki soykırıma, Batı Şeria'daki katliamlara yönelik olduğunu düşünüyoruz.

Savaşın başlamasından bu yana yaklaşık 280 kişi şehit oldu. Yaklaşık 2 bin kişi yaralandı, Batı Şeria'da 3 bin kişi tutuklandı. İşgalci yerleşimciler tarafından ihlallerde bulunuldu, birçok kişi iç göçe zorlandı, Batı Şeria'nın her yerinde iletişim kesildi.

Gazze'deki yıkım ve toplu katliamlara ek olarak, bu faşist hükümet Gazze'ye su, elektrik, gıda, ilaç ve yakıt girmesini engelledi. Baskılar sonucunda Gazze'ye konvoylarla gıda ve ilaç yardımı yapıldı.

Bugün birinci önceliğimiz, saldırıyı durdurmak. İkincisi, insani yardım ve destekte bulunmak. Gazze'nin dörtte üçü evlerinden tahliye edildi ve iç göçe zorlandı. Şehit ve yaralı sayısı, nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor.

Altyapı tamamen yok edildi. Sağlık kurumları ve hizmet kurumları geçmişte kaldı. Bu, bizim sorumluluğumuzun yanı sıra, uluslararası toplumun ve tüm dünyanın sorumluluğudur.

Öncelik, saldırıyı durdurmak, ardından yardım ve ardından sıkıştırma ve abluka politikaları nedeniyle Batı Şeria'da, umut kırma ve soykırım gibi temeller üzerinde Gazze'de yaşanan zorunlu göçü önlemektir. 
 

Independent

Filistin devleti kurma fırsatı

Şimdi bu hedeflere ulaşmak için gece gündüz çabalıyoruz. Fakat bu depremin uluslararası toplumda yankıları oldu.

Bugün, bir uzlaşma söz konusu. Bu saldırganlığın ortağı ve hamisi olan ABD yönetimi bile geçmişten farklı bir şekilde konuşmaya başladı.

Bu savaş; Filistin devletinin kurulması, Filistin topraklarının birliği, bölgenin herhangi bir şekilde işgal edilmesi veya parçalanmasının reddi için bir fırsat olmalıdır.

Tüm bu konuları uluslararası politika ve mekanizmalara dönüştürmek için çaba sarf ediyoruz ve bunların BMGK tarafından alınan bir kararın sonuçları içinde olmasını amaçlıyoruz.

Filistinlilerin acılarını sona erdirmek için uluslararası meşru kararların uygulanma zamanı gelmiştir.

Bölünme döneminin 'sonu'!

Biz el-Fetih Hareketi olarak, bu saldırganlığın tüm Filistin halkını, Filistin davasını ve Filistin ulusal kimliğini hedef aldığını düşünüyoruz.

Bu, hepimizin bölünmeyi geride bırakmasını ve aşmasını gerektiriyor. Şimdi, vatanımızın birliğini, halkımızın birliğini, davamızın birliğini ve liderliğimizin birliğini sağlayan somut mekanizmalar geliştirmeye çalışıyoruz. 

Hamas ile olan iletişimimiz, ister doğrudan ister ulusal eylem grupları, ister bölgesel taraflar aracılığıyla olsun kesintiye uğramadı.

Hamas'taki kardeşlerimizden, mücadeleci ve örgütsel bir siyasi yaklaşımla ulusal başarıları koruyan ve uluslararası toplumun herkes tarafından kabul edilen bir dizi gerçeği sürdüren bir politika stratejisi oluşturmalarını bekliyoruz.

Bu başarıların başında, 1967'de işgal altındaki Filistin topraklarında bağımsız bir Filistin devleti ve başkenti Kudüs'ün yer aldığı gerçeği bulunmaktadır. Bu durum, uluslararası gündemin sabit bir unsuru haline gelmiştir.

İkinci konu, 1967'de işgal altındaki Filistin topraklarının birliğidir ve Netanyahu'nun reddettiği bir uluslararası iradedir. Netanyahu, bölünmeyi pekiştirmeye çalışsa da bu durumun sona ermesi gerekiyor. 

360 derecelik koruma

Diğer konu, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) meselesidir. Bu bir başarıdır ve bu başarıdan vazgeçmeyeceğiz.

Elbette örgütün tüm Filistinlilere bir çatı olması için yeniden şekillendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu, ulusal eylem fraksiyonları dahil olmak üzere tüm Filistinliler, siyasal İslam hareketi de dahil olmak üzere, ülke içinde ve diasporadaki tüm Filistinliler için bir kalkan olmalıdır.

Bu aynı zamanda, Filistin halkının tüm bileşenleriyle manevi ve gerçek bir vatan olmalıdır, tüm özellikleriyle ifade edilen bir vatan.

Diğer konu ise Filistin Ulusal Otoritesi meselesidir ki, Filistin ulusal siyasi varlığının fiziki vatanı ve kurucusu haline geldi.

Independent

Tüm Filistinlilerden ve Filistin topraklarından sorumlu bir ulusal birlik hükümetinin var olması için bu konunun da gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bu hükümet, tüm Filistinlilere, onların ihtiyaçlarına, ilgi alanlarına ve önceliklerine odaklanarak 360 derece ulusal sorumluluklarını yerine getirebilmelidir.

Fetih'in kırmızı çizgisi

Fetih olarak bizim için kutsal ve kırmızı çizgimiz olan bir diğer konu; bu sorunların ve zorlukların çözümünün Filistin ulusal kararı ve Filistin iradesiyle gerçekleşmesi gereğidir.

Bu, çıkarlarımızı ve ulusal projemizi korumak için tüm tarafların ajandalarından bağımsız olarak, Filistinli bir karar ve iradeyle yapılmalıdır.

Örgütü düzeltme sürecini biz yürütüyoruz ve birlikte anlaşma ile Filistin hükümetini kurma sürecini de biz gerçekleştiriyoruz.

Hamas'taki kardeşlerimizden ulaşan siyasi, mücadeleci ve örgütsel bir yaklaşımla şu üç hedefi gerçekleştirmesini bekliyoruz: 

Birincisi, Hamas'ın da katıldığı bu başarıları korumak. 

İkincisi, bu ivmeyi ve bu uluslararası fikir birliğini sürdürmek. 

Üçüncüsü, olumlu bir ulusal ortam yaratmak ve bölünme, kışkırtma, karalama, ayrıştırma ve ihanetin sayfasını kapatmak. 

Bu yaklaşımı bir stratejik ve içsel bir Hamas kararı olarak duymak istiyoruz.

Bizim tepkimiz, Filistin vatanının birliğini ve ulusal projemizi içeren, 1948'den bu yana mücadele ettiğimiz ve büyük bir bedel ödediğimiz ulusal gururun en yüksek derecesiyle karşılanan şartlı bir ulusal tepki olacaktır.

Hiç kimse, Fetih Hareketi'nin milli bilinci oluşturmada öncü olduğunu inkâr edemez. Bugünkü hedefleri, ilkeleri ve çıkış noktaları, Filistin ulusal kimliğine dayanan ve bu işgal ile ilişkisinin çatışma üzerine kurulu olduğunu belirten tek tohum olarak hala geçerlidir.

Ancak kavramlarımız demokrasi ve çoğulculuğa dayanmaktadır. Bu, oy sandığından geçen ortaklığı tüm yönleriyle ifade eden bir anlayıştır.

Bu bizim tutumumuzdur ve ilk kez Hamas'tan mücadeleci bir siyasi ve örgütsel yaklaşım geliştirmelerini istiyoruz.
 

Fetih gelecekte Gazze'nin yönetimine katılacak mı?

Amerika ve bazı tarafların desteklediği bu faşistle yüzleşmek için bu kan ve bu kararlılıkla birlik olmazsak, bir arabulucuya veya üçüncü bir tarafa ihtiyacımız yok.

Hamas dahil herkese şunu söylüyorum, acı vericiliği ve zorluğu daha az olmayan bir mali ablukayla da karşı karşıyayız.

Diyoruz ki, "Seni en iyi kaşıyacak olan tırnağındır." Var olanı korumanın temeli olan siyasi, örgütsel ve mücadeleci yaklaşım, Filistin ulusal hükümetinin kurulması da dahil olmak üzere bir geleceğin inşasına açılan kapıdır. 

Ben herkese diyorum ki, bahsettiğim temellerde bir anlaşma olmadan hükümet olmayacak. Herkesle belirlenmiş görevler, net bir zaman çerçevesi ve herkes için güvence altına alınmış referanslar üzerinde anlaşma olmalıdır.

Yeniden inşa, yardım ve diğer konular dahil olmak üzere herkes için güvenilir referanslar ve açık bir zaman çerçevesine ek olarak, Filistin halkını demokratik seçimlere hazırlamak amacıyla, tüm Filistin topraklarında özgürce demokratik seçimler düzenlemek ve Filistin siyasi sisteminde organizasyon, otorite, başkanlık ve her şeyde bir ortaklık inşa edilmeli.  

İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi, her türlü saldırganlığın durdurulması ve İsrail'in Filistin topraklarındaki tüm tek taraflı tedbirlerinin durdurulması öncesinde hükümetin faaliyet göstermeyeceğini teyit ediyoruz.

Bu, işgalci İsrail'e karşı koymada, Gazze'ye yardım etmede ve Filistin ulusal birliğini inşa etmede, aşamalı mutabakat ve seçimler için zaman çizelgesi oluşturarak ortaklık oluşturmada başarılı olmak için tüm koşulları sağlamada temel bir oyuncu olarak gördüğümüz Türkiye Cumhuriyeti dahil olmak üzere, tüm taraflarla iletişimlerimizde ve tüm taraflarla olan ilişkilerimizde ortaya koyduğumuz siyasi özdür. 

İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmanın koşulları

Bu savaşın cinayet ve soykırım dışında hiçbir amacı yoktur, Gazze'de yaşananların ayrım gözetmeksizin ve nükleer silahların kullanıldığı dünya savaşları da dahil olmak üzere, savaş tarihinde emsali yoktur.

Bu savaş, ABD'liler, bu faşist Nazi rejimine olan desteklerinin kendi çıkarlarını tehdit ettiğini, kendi değerleriyle çeliştiğini ve küresel sistemi ve Ortadoğu'nun istikrarını tehdit ettiğini anladıkları zaman sona erecektir.

ABD tarafından desteklenen ve korunan bu savaş, tüm Filistinlilere karşı bir savaştır ve bu savaş, İsrail'in Ortadoğu'da entegrasyonunu reddetme, İsrail'i izole etme ve kuşatma altına alma için bir dönüm noktası olmalıdır.

Filistin Devleti'nin tam egemenliğiyle ve Kudüs'ün başkenti olmasıyla kurulmasına ve mülteciler sorununun uluslararası hukuk kararlarına uygun olarak çözülmesine kadar devam etmelidir.

Biz Filistinliler olarak sadece bu vatana sahibiz, başka bir vatanımız yok. Direnmekten başka seçeneğimiz yok.

İster Türkiye'de ister Araplar, Müslümanlar veya dünyanın tüm özgür insanları olsun bizi seven tüm insanlara, direnmenin en yüce biçiminin kararlılık olduğunu söylüyoruz.

Filistin davasının güçlü ve canlı olduğunu söylüyoruz. Stratejik anlayış, tarih boyunca Arapça konuşan 7 milyon Filistinlinin hala tarihsel Filistin'de var olduğudur; Müslüman veya Hristiyan olsunlar, bunlar, bu bölgenin çıkarları, güvenliği, petrolü ve zenginlikleri için birinci savunma hattında bulunduklarıdır.

Bu nedenle, Filistin halkı ve Filistinli kadınlar, kendi davalarını desteklemek ve topraklarında yaşamak için Arap ve İslam vicdanını harekete geçirme hakkına sahiptir.

Böylece, göçmen ve mülteci olmayacağız, vatanımızda kalacağız ve bu bizim davamızın gücüdür. İşte bu, halkımızın fedakârlıklarının büyüklüğüdür.

Bu fedakârlıklar, birlik içinde olan, demokrasisinde bir ışık olan ve içindeki insanların güvenlik, barış ve umutla yaşamalarına yardımcı olan bir devletle taçlandırılmalıdır. Çünkü halkımızın fedakârlıkları bunu hak ediyor.

Vesayet 'hassasiyeti'

Kutsal dört varlığımız var: Devlet, teşkilat, otorite ve Bağımsız Filistin Ulusal İradesi ve Kararı.

Teşkilatın düzeltilmesi gerekiyor ve biz bu sorumluluğa sahibiz. Otorite onarıma ihtiyaç duyuyor ve biz hazırız, ancak bu, Filistinli tüm ulusal eylem güçleri arasında anlaşmayı gerektiren bir Filistin iradesi ve kararı olmalıdır.

Fraksiyonlar, sivil toplum ve halk örgütleri de direniş ve kararlılıkta omurgayı oluşturan diğer önemli unsurlardır. Herhangi bir dikteye veya müdahaleye yanıt vermeyeceğiz.

Filistinliler olarak biz, vesayet ve müdahaleye karşı hassasiyet taşıyoruz. Durumumuzu ve çıkarlarımızı en iyi biz biliriz. Sorunlarımızı çözme, gerekli reformları ve yönetimi ele alabilme hakkına sahibiz.

Bu nedenle, Hamas'la aynı ruhla, aynı kelimede buluşmak ve bu başarıları koruma amacıyla siyasi, mücadeleci ve örgütsel bir politika yaklaşımı oluşturmak istiyoruz.

Fetih içerisinde bölünme var mı?

Fetih iyi durumda. Öncelikle hedeflerimize, ilkelerimize ve temellerimize bağlıyız. Tek başımıza girdiğimiz keskin dönüşlerde çok çalıştığımız ve zorluklara göğüs gerdiğimiz için hatalar yapmış olabiliriz.

Ancak iktidarın başlangıcından itibaren solunda olabilirdik, bu yaptığımız hatalardan biri. İkincisi, iktidarın içinde bulunduğu gerçekliğe de uyum sağlamamız gerekiyordu.

İktidar, çoğulculuğu garanti eden bir güçtür ve biz, hizmet ve bakım alanında bile tüm Filistinliler için '360 derecelik bir açıyla' çalışıyoruz.

Ancak biz ön planda kaldık, eksikliklerin ve kusurların bedelini ödememizin nedeni, dürüst olmamızdı. Hareketin tüm üyeleri gönüllü olarak harekete katıldılar.

Biz, iç tüzüğe göre üyeliğin en kutsal şey olduğu siyasi hareketlerin başındayız. Başka bir deyişle üyelik, hareketin beş ilkesine göre tüm Filistinlilere açıktır.

Ancak üyeliğe müdahale etmek, üçte iki çoğunlukla Merkez Komitesi'nin kararına ihtiyaç duyar.

Bazıları onları dışladığımızı söylüyor, ancak biz hakkında ihraç kararı verilen herkese suç işlememiş, pozisyonunu kötüye kullanmamış veya herhangi bir yabancı güçten destek almamış olması koşuluyla, hareketin kapılarının açık olduğunu söylüyoruz.

Bunun dışında herkes hoş gelir safa getirir. Fetih herkese açıktır. Ama hiç kimse harekete oradan veya buradan yüksek bir temsilci dayatamaz.

Biz büyük ve hoşgörülü bir hareketiz, ancak vatanseverliğimiz bir Filistinliye zarar vermemize izin vermez.

Dolayısıyla suç işleyenin, görevini kötüye kullananın, Filistinli olmayan birinin çıkarı için çalışanın harekette yeri ve rolü yoktur.

Bu bizim inancımızdır ve bu doğrultuda hareket ettik, aynı doğrultuda kalmaya devam edeceğiz. Bugün herkesin gurur duyduğu tek tohum, Filistin tohumudur.

Bu tohum, İsrail işgalinin ve yerleşim projesinin stratejik karşıtıdır ve ölçme aracıdır.

Bu tohum bizim, Fetih Hareketi mensuplarının tohumudur. Biz bunu koruyacağız ve bize ne olursa olsun, birilerinin bir şey dayatmasına izin vermeyeceğiz.

 

Independent Türkçe



Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
TT

Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Kemal Harrazi, ‘İsrail'in varlığını tehdit etmesi halinde Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirmek zorunda kalacağını’ söyledi. Harrazi’nin açıklamaları, İran'ın nükleer silahına ilişkin endişeleri arttırdı.

Şarku’l Avsat’ın İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’ndan (ISNA) aktardığına göre Harrazi bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer silaha sahip olma kabiliyetine atıfta bulunarak, “Henüz nükleer bomba yapma kararı almadık, ancak İran'ın varlığı tehdit altına girerse askeri doktrinimizi değiştirmekten başka çaremiz kalmaz” dedi. İran Dini Lideri Ali Hamaney milenyumun başında verdiği bir fetvayla nükleer silah yapımını yasaklamış ve 2019 yılında da nükleer silah yapımını yasaklayan bir fetva yayımlayarak, “Nükleer bomba yapmak ve depolamak yanlıştır ve bunların kullanımı yasaktır. Nükleer teknolojiye sahip olmamıza rağmen İran bunu yapmaktan tamamen kaçınmıştır” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak İran'ın o dönemki İstihbarat Bakanı 2021 yılında, Batı baskısının Tahran'ı nükleer silah arayışına itebileceğini söyledi. Harrazi, “İsrail nükleer tesislerimize saldırırsa caydırıcılığımız değişecektir” dedi.

Nisan ayında İran ve İsrail arasındaki gerilim, İsrail'in Şam'daki İran büyükelçiliği yerleşkesine yönelik saldırısına yanıt olarak İran'ın İsrail'e 300 kadar füze ve insansız hava aracı (İHA) fırlatmasıyla en üst düzeye ulaştı.


İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırıda 4 Hizbullah üyesi öldürüldü

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)
TT

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırıda 4 Hizbullah üyesi öldürüldü

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (AFP)

Lübnan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, bugün (Perşembe) İsrail'in güney Lübnan'da bir araca düzenlediği hava saldırısında dört kişinin öldüğünü açıkladı. Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, İsrail'in saldırısı sonucu yanan araçtan 4 cesedin çıkarıldığını belirtti. Reuters'e konuşan iki güvenlik kaynağı ise ölenlerin, Hizbullah üyesi olduğunu söyledi.

İsrail ordusu ve Lübnan Hizbullah'ı, Gazze Şeridi'nde savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana hemen hemen her gün karşılıklı sınır ötesi bombardıman gerçekleştiriyor.


Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
TT

Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurma kararının ve ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine büyük bir saldırı başlatması halinde silah sevkiyatını durdurma sözü vermesinin ardından aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bugün (Perşembe) X platformundaki kişisel hesabından, Biden'ın Tel Aviv'e ABD bombaları göndermeyi durdurma kararına bir gönderme yaparak şu gönderiyi paylaştı: “Hamas Biden'ı seviyor.”

İsrail'den Refah'taki sivilleri korumak için bir plan geliştirmesini isteyen ABD Başkanı, dün (Çarşamba) CNN'e verdiği demeçte, “Refah'a girerlerse onlara silah sağlamayacağımı açıkça belirttim” dedi. Biden, ülkesi tarafından İsrail'e sağlanan bombaların, Hamas'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan yedi aylık saldırı sırasında Gazze Şeridi'ndeki sivilleri öldürmek için kullanıldığını kabul etti.

Biden'ın şimdiye kadarki en sert açıklamaları, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bombardıman ve çatışmalardan kaçan yüz binlerce Filistinlinin sığındığı Refah'a geniş çaplı bir saldırı başlatmaktan kaçınması için İsrail üzerindeki baskıyı arttırıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail savunma üretimi ve tedarikinin eski başkanının bugün, İsrail'in ABD silahları olmadan Hamas’la başa çıkabileceği iddiasını reddettiğini ve İsrail'in başka yerlerden silah almak zorunda olduğunu söylediğini bildirdi.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, ABD Başkanı Joe Biden'ın yoğun nüfuslu Refah kentini işgal etmesi halinde İsrail'e bazı silah yardımlarını kesme tehdidini ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirdi.

Biden'ın uyarısına İsrail'den gelen ilk tepki olarak Erdan, “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı” dedi.

Times of Israel, Erdan’ın Yahudilerin ABD seçimlerinde Biden'ın Demokrat Partisi lehine oy kullanma konusunda artık ‘isteksiz’ olduklarını söylediğini aktardı.

CNN'e verdiği röportaj sırasında Biden, Gazze Şeridi'nde sivillerin yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldüğünü açıklayarak, yönetiminin geçen hafta İsrail'e sevkiyatı askıya alma kararı aldığı 907 kiloluk bombalara atıfta bulundu.

Biden, “Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” dedi.

ABD Başkanı, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını da belirtti.

Biden, “İsrail'in Demir Kubbe konusunda güvenliğinin ve son dönemde Ortadoğu'dan gelen saldırılara cevap verme yeteneğinin sağlanması için çalışmaya devam ediyoruz. Ancak silah ve topçu mühimmatı sağlamayacağız” ifadelerini kullandı.

Biden, İsrail'in Refah'taki askeri operasyonlarının “henüz yoğun nüfuslu bölgelere girerek kırmızı çizgiyi aşma seviyesine yükselmediğini” de belirtti.

ABD Başkanı, Gazze Şeridi'ni yeniden inşa etmek ve savaş sonrasında iki devletli çözüme geçişte yardımcı olmak isteyen Arap ülkeleriyle birlikte çalıştıklarını açıkladı.


Çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte Darfur'un en önemli kenti el-Faşir'de sürekli terör olayları yaşanıyor

Darfur bölgesindeki Sudanlılar (arşiv - Reuters)
Darfur bölgesindeki Sudanlılar (arşiv - Reuters)
TT

Çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte Darfur'un en önemli kenti el-Faşir'de sürekli terör olayları yaşanıyor

Darfur bölgesindeki Sudanlılar (arşiv - Reuters)
Darfur bölgesindeki Sudanlılar (arşiv - Reuters)

Sudanlı tüccar İshak Muhammed, Sudan'ın batısındaki el-Faşir kentinde çatışmaların yoğunlaşmasıyla bir aydır evine hapsolmuş durumda. El-Faşir, bir yılı aşkın süredir orduya karşı savaşan Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) kontrolü altında olmayan Darfur'daki tek büyük şehir.

Telefonla AFP'ye konuşan Muhammed, “Bir aydan fazla bir süredir dükkanımı açmadım ve üzerimize top mermisi düşer korkusuyla evde kaldım” dedi.

Muhammed, Birleşmiş Milletler'in (BM) 1,5 milyon nüfuslu şehir için sonuçlarına dair uyarılarına rağmen yaşanan şiddetli çatışmalara atıfta bulunarak, “Sürekli terör içinde yaşıyoruz” dedi.

BM uzmanlarına göre, Sudan'da Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki ordu ile Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki HDK arasındaki savaş, bir yıl içinde Batı Darfur'un başkenti el-Cuneyne'de 15 bine yakın kişi dahil olmak üzere binlerce kişinin ölümüne yol açtı.

BM'ye göre savaş 48 milyonluk ülkeyi kıtlığın eşiğine getirdi, zaten çökmekte olan altyapıyı tahrip etti ve 8,5 milyondan fazla insanı yerinden etti.

BM verilerine göre, Hamideti’ye bağlı güçler şu anda ülkenin batı bölgesini oluşturan beş eyaletin başkentlerinden dördünü kontrol ediyor. HDK’nin kontrolü altına girmeyen tek başkent olan el-Faşir’de yerinden edilmiş yaklaşık 800 bin kişi sığınmış durumda.

El-Faşir sakinlerinden Ahmed Âdem AFP’ye gönderdiği mesajda, “Tam bir kuşatma altındayız” ifadesini kullandı. Âdem, ülkenin batısındaki geniş Darfur bölgesinde telekomünikasyon ve internet hizmetlerinin neredeyse tamamen yok olduğunu belirtti.

Âdem, “HDK kontrolü olmadan şehre giriş ya da çıkış yok” dedi.

El-Faşir, savaşın başında çatışmanın her iki tarafına da mesafeli durma sözü veren ve kentin yakın zamana kadar çatışmaya kaymasını engelleyen iki ana silahlı isyancı hareket grubuna ev sahipliği yapıyor.

Şehirdeki şiddet, 2021 yılında Cuba'da Sudan hükümetiyle tarihi bir barış anlaşması imzalayan silahlı hareketlerin ‘artık tarafsız olmayacaklarını’ açıklayarak, ‘ulusal müttefikleri ve silahlı kuvvetleriyle birlikte HDK milislerine ve onların ücretli işbirlikçilerine karşı savaşacaklarını’ vurgulamalarının ardından arttı.

Kuzey Darfur'daki çatışmaların artması, BM Güvenlik Konseyi'nin el-Faşir'de yaşananlardan ‘derin endişe’ duyduğunu ifade etmesine yol açtı.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Darfur Koordinatörü Toby Harward, X platformundaki hesabından “Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir ve kenti çevreleyen bölgelerdeki insani durum felaket” diye yazdı.

Harward, “Keyfi cinayetlerin, hayvanların çalınmasının, hırsızlığın, kırsal bölgelerdeki tüm köylerin sistematik olarak yakılmasının ve şehrin bazı bölgelerine yönelik hava bombardımanının artmasına ve el-Faşir çevresindeki kuşatmanın sıkılaştırılmasına” dikkat çekti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), HDK’yi Batı Darfur eyaletinin başkenti el-Cuneyne'de Masalitlere karşı ‘etnik temizlik ve soykırımın gerçekleştiğini veya gerçekleşmekte olduğunu gösterebilecek’ cinayetler işlemekle suçladı.

ABD'nin BM Daimî Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield geçen hafta yaptığı açıklamada, el-Faşir kentinde yaşananlara atıfta bulunarak “trajik bir felaketin yaklaşmakta olduğunu” belirtti.

Evde kalmak ve yiyecek stoğunun bitmesi

Görgü tanıklarının ifadelerine göre şiddet el-Faşir sınırlarıyla sınırlı kalmadı. Kentin bitişiğinde yerinden edilmiş kişilerin kaldığı Ebu Şuk Mülteci Kampı da saldırıya uğradı ve HDK ile ordu arasında çatışmalara sahne oldu.

Kamp sakinlerinden İsa Abdurrahman, “Kampın içinde çatışmalar yaşanıyor ve şu ana kadar kampı terk edemeyenler evlerinde kalıyor. Bazılarının yiyeceği tükenmiş durumda ve kimse onlara ulaşamıyor” ifadelerini kullandı.

Kuzey Darfur eyaletinin başkentinin kuşatılması, yardımların yoğunlaştığı ve el-Faşir'den diğer eyaletlere dağıtıldığı tüm bölgedeki insani yardım çalışmalarını engelledi.

Şehirde faaliyet gösteren tek sağlık tesisi olan el-Faşir Güney Hastanesi'nden bir sağlık görevlisi, “Sağlık personeli tamamen bitkin durumda. Çünkü uzun süredir dinlenmeden çalışıyorlar ve bazıları bir aydan fazla süredir hastaneden ayrılmadı” şeklinde konuştu.

Yetkili, gelen vakaların çoğunun “gerçek mermi veya top mermilerinin neden olduğu yaralanmalar olduğunu, ayrıca çocuklar arasında yetersiz beslenme vakaları da görüldüğünü” söyledi.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), el-Faşir'e yönelik saldırının yüz binlerce çocuğu risk altına sokacağı uyarısında bulundu.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell geçen hafta yaptığı açıklamada, “Sudan'ın Kuzey Darfur eyaletinde artan çatışmalar son haftalarda çok sayıda çocuk kaybına yol açtı. El-Faşir'e yönelik yakın askeri saldırı tehdidi, 750 bin çocuğun ve potansiyel olarak milyonlarca çocuğun hayatını ve refahını tehlikeye atacak feci bir tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Kuzey Darfur'un başkentinde 330 binden fazla insanın akut gıda güvensizliği ile karşı karşıya olduğuna dair raporlara atıfta bulunan Russell, ‘El-Faşir'in silahlı gruplar tarafından kuşatılması ve şehir dışındaki ana yollarda hareket kısıtlamaları ailelerin bölgeden ayrılmasını engelliyor’ dedi.

'Daha güçlü müzakere pozisyonu'

ABD Dışişleri Bakanlığı 16 Nisan'da, Suudi Arabistan'ın ‘önümüzdeki üç hafta içinde’ Sudan'daki savaşı sona erdirmek için yeni müzakerelere ev sahipliği yapacağını bildirdi.

ABD ve Suudi Arabistan daha önce de Cidde kentinde birkaç tur müzakereye ev sahipliği yapmış, ancak sonuç alamamıştı. Afrika Birliği (AfB) ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) arabuluculuğu da başarısızlıkla sonuçlandı.

Sudanlı siyasi analist Emced Ferid, müzakere masasına geri dönülmesinin HDK'nin gözünü bir kez daha el-Faşir kentine dikmesine yol açtığını düşünüyor.

Ferid, “HDK el-Faşir'i kontrol etmek için çabalarını yoğunlaştırıyor, bu da ona daha güçlü bir müzakere pozisyonu sağlıyor. HDK, tüm Darfur bölgesini temsil ettiğini iddia edebilir” ifadelerini kullandı.


Sudanlı siyasi güçler orduya destek için Kahire'de ‘ulusal anlaşma’ imzaladı

Sudanlı siyasi güçler dün (Çarşamba) Kahire'de bir uzlaşma belgesi imzaladı. (Şarku’l Avsat)
Sudanlı siyasi güçler dün (Çarşamba) Kahire'de bir uzlaşma belgesi imzaladı. (Şarku’l Avsat)
TT

Sudanlı siyasi güçler orduya destek için Kahire'de ‘ulusal anlaşma’ imzaladı

Sudanlı siyasi güçler dün (Çarşamba) Kahire'de bir uzlaşma belgesi imzaladı. (Şarku’l Avsat)
Sudanlı siyasi güçler dün (Çarşamba) Kahire'de bir uzlaşma belgesi imzaladı. (Şarku’l Avsat)

Sudanlı bir dizi siyasi oluşum ve güç, dün (Çarşamba) Kahire'de siyasi güçleri, kapsamlı bir çözüm için idari yol haritası sağlayan birleşik bir grupta birleştirerek geçiş dönemini yönetmek için bir çerçeve vizyonu içeren ve ‘ulusal anlaşma’ olarak adlandırdıkları belgeyi imzaladı.

İmza törenine katılanlara göre yeni siyasi gruplaşma, Sudan ordusunu Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile mevcut savaşında desteklemenin yanı sıra, kimseyi dışlamadan tüm siyasi oluşumları birleştirmeyi amaçlaması bakımından Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu’ndan (Tekaddum) farklı bir yol izliyor.

Ulusal anlaşma belgesi, Cafer el-Mirgani başkanlığındaki Demokratik Blok, Tijani Sisi liderliğindeki Ulusal Hareket Bloğu, el-Emin Mahmud başkanlığındaki Sudan Halk Kongresi Partisi, Mübarek el-Fadıl et-Taradi başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Bloğu, Muhammed Vadaa liderliğindeki Sudan Baas Partisi, Sivil Demokratik Geçişi Destekleme ve Savaşı Durdurma Ulusal Mekanizması, en-Nazır Muhammed el-Emin Türk başkanlığındaki Ulusal Cephe, sivil toplum örgütleri, bir dizi Sufi tarikatı ve cemaat yönetimi lideri ile Kiliseler Konseyi tarafından imzalandı.

Rusya'nın Kahire Büyükelçisi Georgiy Borisenko'nun şahitlik ettiği yeni belge, “Sudan'ın birliğini, kararlarının bağımsızlığını ve silahlı kuvvetlerin ülkede güvenlik ve savunmanın sağlanmasından sorumlu meşru kurum olduğunu” teyit ediyor.

Anlaşma ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) tahminlerine göre 8 milyondan fazla insanın evlerini terk etmesine ve 1,8 milyondan fazla insanın komşu ülkelere göç etmesine neden olan Sudan ordusu ile HDK arasında bir yılı aşkın süredir devam eden savaşı durdurmak için Cidde Platformu’ndaki diyaloğu sürdürerek mevcut krize barışçıl bir çözüm bulmayı amaçlıyor.

dfrbtrb
Sudanlı siyasi blokların liderleri dün (Çarşamba) Kahire'de geçiş dönemi için bir çerçeve belge imzaladı. (Şarku’l Avsat)

Şarku’l Avsat’ın incelediği belgeye göre, siyasi güçler arasındaki uzlaşının temelleri, dışlama veya dış müdahale olmaksızın Sudan-Sudan diyaloğunun başlatılmasıyla başlıyor. Belgede ayrıca, yeniden yapılanma, halk referandumu yoluyla kalıcı bir anayasa hazırlanması, savaştan etkilenenlerin durumunun ele alınması ve silahlı hareketlerle Cuba Barış Anlaşması’nın uygulanmasından başlayarak geçiş dönemi için görevler tanımlanıyor.

Belgede, yedi askeri ve sivil üyeden oluşan Egemenlik Konseyi, ulusal birlik hükümeti ve 11 üyeli bir akil adamlar komitesi tarafından aday gösterilen üç isim arasından seçilecek bir başbakandan başlamak üzere geçiş dönemi yönetim organlarının oluşturulmasına yönelik mekanizmalar da öngörülüyor. Belge ayrıca, Sudan Ulusal Diyalog Konferansı’na katılan güçler arasından 15 üyeli bir komite tarafından seçilecek 300 üyeli bir geçiş dönemi yasama konseyinin oluşturulmasına yönelik bir mekanizmanın ana hatlarını çiziyor.

Söz konusu belgenin imzalanması, son birkaç gün içinde Mısır'ın başkentinde bazı siyasi güçlerin ev sahipliğinde düzenlenen bir dizi toplantının ardından gerçekleşti.

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan Ulusal Hareket Bloğu Başkanı Tijani Sisi, “Yeni siyasi güçler şemsiyesi tarafından sunulan vizyon, Sudan krizinin çözümünde üzerine inşa edilebilecek ulusal siyasi projeler olduğunu vurgulamak için uluslararası topluma sunulacak” ifadesini kullandı.

Ulusal Hareket Bloğu Başkanı, ‘siyasi vizyonlarının Tekaddum girişiminden farklı olduğunu, çünkü Tekaddum'un halen başkalarını dışlayan çözümler sunduğunu’ belirterek, “Bazı uluslararası taraflar Tekaddum'un yanında yer alırken, dünya Sudan arenasında çözüm için bir giriş noktası olabilecek kapsayıcı bir ulusal projeye sahip olanların olduğunu bilmeli” dedi.

Eski Başbakan Dr. Abdullah Hamduk başkanlığındaki Tekaddum koalisyonu, ağırlıklı olarak Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), sivil toplum örgütleri, sendikalar ve meslek kuruluşlarından oluşuyor. Tekaddum, ordu ve HDK arasındaki savaşın her iki tarafa da destek beyan edilmeden derhal durdurulmasını talep ediyor.

Tijani Sisi ulusal anlaşma taslağının ‘ulusal egemenliği ve Sudan devlet kurumlarını zayıflatmayı reddettiğini’ ifade etti.

Sudan Demokratik Bloğu lideri Mubarek Erdul, yeni ittifakın 50'den fazla siyasi partiyi, silahlı hareketi ve dini grubu bir araya getiren yaklaşık sekiz büyük siyasi bloğu içerdiğini belirterek, Sudanlı güçlerin ve akımların Sudan'daki mevcut savaşın başlangıcından bu yana bu ölçekte bir araya gelmediğini vurguladı.

Erdul Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, ‘grubun Sudan ordusunu HDK'ye karşı yürüttüğü savaşta desteklediğini ve herhangi bir siyasi akımın dışlanmasını reddettiğini’ vurgulayarak Tekaddum'dan ayrı bir yere koydu.


Refah operasyonunu genişleten İsrail, Mısır'a güvence veriyor

Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
TT

Refah operasyonunu genişleten İsrail, Mısır'a güvence veriyor

Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)

İsrail, Mısır sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirdikten sonra Refah'taki operasyonunu genişleterek ABD'yi kızdıracak bir hamle yaptı.

İsrail ordusu dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, güçlerinin Refah'ın doğusunda Hamas militanlarına karşı yoğun faaliyetlerini sürdürdüğünü, tünellerin bulunduğunu ve 20 militanın öldürüldüğünü kaydetti. Bir askeri sözcü hava kuvvetlerinin Gazze Şeridi'ne 100'den fazla saldırı düzenlediğini duyurdu. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, savaşçılarının Refah'ın doğusunda şiddetli çatışmalara girdiğini doğruladı.

Filistin Yönetimi dün, salı günü işgal güçleri tarafından ele geçirilen Refah Sınır Kapısı üzerindeki herhangi bir vesayet biçimini reddetti. Diğer yandan İsrail'in sınır kapısını daha sonraki bir aşamada özel bir ABD güvenlik şirketine devretme niyetinde olduğuna dair haberlerin ardından Filistinli gruplar, buradaki herhangi bir güce işgalci güç muamelesi yapma tehdidinde bulundu.

Bu arada İsrail, İsrail ordusunun Refah sınırındaki hareketlerinden endişe duyan Mısır'a güvence mesajı gönderdi. İsrail Başbakanlık sözcüsü Ofir Gendelman dün yaptığı açıklamada, İsrail'in Mısır sınırı yakınlarında askeri operasyon yürütmenin hassasiyetinin farkında olduğunu belirterek, operasyonun iki taraf arasındaki barış anlaşmasını ihlal etmediğini vurguladı. Gendelman ayrıca, Refah operasyonunun ‘sınırlı’ olduğuna dair daha önce verilen güvenceleri de yineledi.

Ancak Refah saldırısı ABD'nin öfkesine yol açtı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Senato'da yaptığı konuşmada, “Başından beri İsrail'in Refah'ta, bu savaşın çevresindeki sivilleri dikkate almadan ve korumadan büyük bir saldırı başlatmaması gerektiği konusunda çok net olduk” ifadesini kullandı. Austin ayrıca, İsrail'e ‘yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatının’ dondurulduğunu da doğruladı.

Diğer yandan Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, Gazze’deki Şifa Tıp Kompleksi yerleşkesinde bir toplu mezar bulunduğunu ve 49 cesedin çıkarıldığını duyurdu.


Irak Hizbullahı ‘Kalkınma Yolu’ konusunda endişeli

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün (çarşamba) Bağdat'ta ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ozra Zia'yı kabul etti. (Irak Başbakanlık Ofisi)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün (çarşamba) Bağdat'ta ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ozra Zia'yı kabul etti. (Irak Başbakanlık Ofisi)
TT

Irak Hizbullahı ‘Kalkınma Yolu’ konusunda endişeli

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün (çarşamba) Bağdat'ta ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ozra Zia'yı kabul etti. (Irak Başbakanlık Ofisi)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün (çarşamba) Bağdat'ta ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ozra Zia'yı kabul etti. (Irak Başbakanlık Ofisi)

Irak Hizbullahı, hükümetin Körfez'den Türkiye'ye mal taşımak için üzerinde çalıştığı stratejik yol projesini sert bir dille eleştirdi.

Silahlı grubun sözcüsü Ebu Ali el-Askeri X platformunda yaptığı paylaşımda, Kalkınma Yolu projesini sorgulayarak “Bu yol bizim için halen endişe kaynağı. Hükümetten istediğimiz şey, uygulamaya geçmeden önce şüpheleri ortadan kaldıracak kanıtlardır” dedi.

Irak hükümeti, Türkiye ile koordinasyon halinde uygulamaya başladığını ve Bağdat gibi şehirlerin güzergâh için saha planlarını onayladığını söylüyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar ile birlikte Kalkınma Yolu’nun uygulanmasında iş birliği yapmak üzere dört yönlü bir mutabakat zaptının imzalanmasına nezaret ettiler.

Bir başka konuda ise İran yanlısı grubun sözcüsü Irak hükümetini “ABD güçlerini ülkeden çıkarma konusunda ciddi olmadığı” iddiasıyla eleştirdi. El-Askeri, “Irak hükümetinden Amerikalıları çıkarmak için gerekli ciddiyeti görmedik ve bu okumamızda haklılık payı var” ifadesini kullandı.

Sudani ise dün (çarşamba) ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ozra Zia'yı kabulünde iki ülke arasındaki stratejik anlaşma konusunda ABD’lilerle görüşmelerini sürdürdü. Sudani'nin ofisinden yapılan açıklamada, Zia'nın geçtiğimiz Nisan ayında Washington'a yaptığı son ziyaret sırasında imzalanan onlarca anlaşmayı ele aldığı belirtildi.


İsrail Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit ediyor

İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

İsrail Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit ediyor

İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)

İsrail dün (Çarşamba) Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit etti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Lübnan sınırındaki bir askeri üssü ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “İsrail ordusunun Hizbullah'ı temas hatlarından uzak mesafelere ittiğini” belirterek, “Bu yok olduğu anlamına gelmiyor ama artık orada (temas hatlarında) değil” dedi.

Kuvvetlerinin “savaşa girmeden bir duruma ulaşmaya çalıştığını” ifade eden Gallant, “Ancak bu (savaş) son çare ise buna başvuracağız. Çünkü sonuçta vatandaşlarla aramızdaki sözleşmeye karşı bir yükümlülüğümüz var. Çok büyük ve çok ağır yangın sistemlerimiz var. İhtiyaç duyulması halinde bunları devreye sokacağımızdan emin olabilirsiniz. Bu yaz sıcak geçebilir” şeklinde konuştu.

Gallant’ın Ras en-Nakura'dan Hermon Dağı'na (Şeyh Dağı) kadar Lübnan'la olan cephe hattından sorumlu olan Kuzey Komutanlığı'na bağlı 91’inci Tümen karargahından yaptığı açıklamadan kısa bir süre sonra Hizbullah, askeri karargâhı ağır tip Burkan füzesiyle hedef aldığını duyurdu. Bu açıklamayı, Hizbullah'ın beş sınır kasabasında İsrail güçleri için geçici karargâh haline gelen evlerin hedef alındığını duyurduğu diğer açıklamalar izledi.

Diğer yandan İsrail, Güney Lübnan'a yönelik bombardımanında sığınak patlatıcı bombalar kullandı. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Hizbullah'a ait 20'den fazla askeri hedefin vurulduğunu, hedefler arasında askeri binalar ve askeri altyapının da bulunduğunu belirtti.

Bu arada Şarku’l Avsat'a konuşan siyasi kaynaklar, kuzey cephesindeki durumun kontrolsüz bir şekilde kötüleştiğine dair Batı'dan gelen uyarıları ve Netanyahu'nun Hizbullah'la çatışmayı daha önce görülmemiş bir şekilde tırmandıracağı yönündeki uyarıları hafife almadan, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararını uygulamakta acele ederek İsrail'in savaşı genişletmesini engellemek için ABD ve Fransa'nın çabalarına karşı itidalli ve esnek davranılması gerektiğini belirttiler.


İsrail ordusu, Gazze bombardımanında Hamas'ın deniz kuvvetleri komutanının öldürüldüğünü duyurdu

Gazze Şeridi sınırı yakınında konuşlanmış İsrail askeri araçları, 8 Mayıs 2024. (Reuters)
Gazze Şeridi sınırı yakınında konuşlanmış İsrail askeri araçları, 8 Mayıs 2024. (Reuters)
TT

İsrail ordusu, Gazze bombardımanında Hamas'ın deniz kuvvetleri komutanının öldürüldüğünü duyurdu

Gazze Şeridi sınırı yakınında konuşlanmış İsrail askeri araçları, 8 Mayıs 2024. (Reuters)
Gazze Şeridi sınırı yakınında konuşlanmış İsrail askeri araçları, 8 Mayıs 2024. (Reuters)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) haberine göre İsrail ordusu dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Hamas'ın deniz kuvvetleri komutanının Gazze'de gerçekleştirilen bir hava saldırısında öldürüldüğünü duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “İsrail ordusu ve Genel Güvenlik Servisi'nin ortak faaliyeti sırasında, Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçak Gazze'deki Hamas deniz kuvvetlerinin komutanı Ahmed Ali'yi ortadan kaldırmayı başardı” ifadelerini kullandı.

Adraee, Ali'nin son haftalarda “Gazze Şeridi'nin merkezinde faaliyet gösteren İsrail ordu güçlerine karşı terörist saldırıları teşvik ettiğini ve Gazze Şeridi'ndeki Hamas deniz gücü için projeler yürüttüğünü” söyledi.

Bu arada İsrail medyası dün, İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'nin kuzeyine komşu bölgelerde harekete geçtiğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın İsrail medyasından aktardığına göre Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ordu hareketliliğinin, muhtemelen bölgeye saldırılar düzenlemek ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bölgeleri işgal etmek için olduğu belirtildi.


İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirmesi karadan istilanın başlangıcı mı?

Refah'ın doğusundaki bir binada pencereden İsrail'in hava saldırısı düzenlediği bölgeye bakan bir Filistinli (Reuters)
Refah'ın doğusundaki bir binada pencereden İsrail'in hava saldırısı düzenlediği bölgeye bakan bir Filistinli (Reuters)
TT

İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirmesi karadan istilanın başlangıcı mı?

Refah'ın doğusundaki bir binada pencereden İsrail'in hava saldırısı düzenlediği bölgeye bakan bir Filistinli (Reuters)
Refah'ın doğusundaki bir binada pencereden İsrail'in hava saldırısı düzenlediği bölgeye bakan bir Filistinli (Reuters)

Salim er-Reyyis

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile hükümetindeki aşırı sağcı bakanlar Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir'in İsrail ordusunun Gazze'nin güneyinde Mısır sınırındaki Refah’a kara saldırısı düzenlenmeyi planladığına dair tehditlerinin ve İsrail Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz'ın geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamaların ardından İsrail ordusu, Refah’ta İsrail bayrağını göndere çekerken Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki avlusunda gezinen tankların fotoğraflarını ve videolarını yayınladı. İki milyondan fazla Gazzeliyi halen dünyaya bağlayan tek insani yardım koridoru olan Refah, aynı zamanda İsrail’in Gazze Şeridi’nde 7 ayı aşkın süredir yürüttüğü savaşta sağlık sisteminin çökmesi nedeniyle hastaların ve yaralıların yurtdışında tedavi görebilmeleri için kullanabilecekleri tek kurtuluş yolu.

Tanklar, İsrail ordusunun Refah’ın doğu kesimi sakinlerine derhal tahliye çağrısında bulunmasından sadece birkaç saat sonra Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafına geldi. Tankların gelişine, savaş sırasında Gazze Şeridi'ndeki tüm şehirlerden ve mülteci kamplarından zorla göç ettirilen Gazzelilerin yaşadığı yerleşim bölgelerine düzenlenen bombardımanlar eşlik etti. İsrail tanklarının Filistin bayrağının üzerinden geçmesi, Gazze’de Hamas yönetimindeki hükümetin İçişleri Bakanlığı'na bağlı Sınır ve Geçişler İdaresi tarafından kontrol edilen sınır kapısı üzerindeki Filistin egemenliğinin sona erdiğinin bir tür ilanıydı.

İsrail ordusunun ‘Hamas hükümetinin egemenliğinin en önemli sembollerini’ kontrol altına almakla övündüğü videolar ve fotoğraflar ortalığa saçıldıkça, İsrail'in ilk hedefinin ABD yönetiminin işgale karşı çıkmasına rağmen Refah’ı karadan işgal etmek olduğu daha da netleşti. ABD, İsrail’e bir milyondan fazla yerinden edilmiş Gazzeli’ye ev sahipliği yapan Refah’a kara saldırısını onaylamadığını hem doğrudan hem de kamuoyu önünde birçok kez ifade etmişti. İsrail ordusu, Refah sakinlerine bölgeyi terk etmeleri için bildiriler yayınlarken ‘güvenli bölgeyi’ Han Yunus'un batısındaki el-Mevasi bölgesinden kuzeydeki Nuseyrat Mülteci Kampı’na kadar genişlettiğini iddia ettiği bir harita dağıtıldı. Yüzlerce top mermisinin atıldığı ve İsrail savaş uçaklarının bombaladığı Han Yunus'un merkezi ve batısı da Gazzelilerin kendilerini bekleyen bilinmeyen akıbetten korkarak yeniden zorla kaçmaya başladığı ‘güvenli bölgeye’ dahil edildi.

Refah Sınır Kapısı’nın İsrail’in kontrolünde olması Gazzeliler için insani yardım boyutunu ciddi şekilde etkiliyor.

Filistinli yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim, Mısır, Katar ve ABD’nin himayesinde Kahire'de Hamas ile İsrail arasında bir anlaşmaya varılması konusunda ilerleme kaydedildiğinin konuşulduğu ve Hamas'ın ateşkes önerisini kabul ettiğini açıkladığı sırada Refah Sınır Kapısı’nın işgal edilmesi ve istilasıyla ilgili değerlendirmesinde “İsrail, savaşın başından bu yana askeri teçhizatın buradan Gazze’ye sokulduğu iddiasıyla Philadelphia (Selahaddin) Koridoru’nu ve Refah Sınır Kapısı’nı kontrol etmesi gerektiğinden bahsediyor” dedi.

İsrail'in, Mısır ile daha önce yaptığı anlaşmalara rağmen tampon bölgenin altından geçen tünelleri ortadan kaldırmak için Philadelphia Koridoru’na toprağın altına uzanan çelik bir duvar örmesi gerektiğini düşünüyor. İsrail, Refah Sınır Kapısı’nı kontrol etmenin en önemli siyasi boyutlarından biri olarak İsrail kamuoyuna Hamas için egemenliği temsil eden Refah'ın İsrail ordusunun kontrolüne geçtiğini söylemek ve böylece Hamas'ın sivil kontrol ve egemenlik kabiliyetlerini ortadan kaldırmayı ya da azaltmayı istiyordu. Daha önce İsrail'in Refah'a kara saldırısının şekli ve hedefleriyle İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını kontrol etmeye devam edip etmeyeceği konusunda pek çok spekülasyon yapılmış olsa da İsrail'in kara saldırısının ilk adımlarından itibaren başlıca siyasi hedefine ulaştığını söylemek istediği anlaşıldı.

Filistinli yazar ve siyasi analist İbrahim, “Netanyahu kara saldırısının başından itibaren mutlak bir zafer imajı vermek istiyor. Operasyon ister sınırlı ister sınırsız olsun, ilk birkaç saat içinde bu imajı edinmek ve pazarlamak istedi” değerlendirmesinde bulundu. Ordunun tankların videolarını ve fotoğraflarını yayınlayarak ve Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafında İsrail bayrağını göndere çekerek pazarlamak istediği başlıca hedef belki de budur.

Refah Sınır Kapısı geçtiğimiz aylarda, yerinden edilen Gazzelilere Mısır üzerinden gıda ve tıbbi malzemelerin olduğu insani yardımların akışı için can damarı oldu. İsrail, savaşın başında Refah Sınır Kapısı’ndan yardım tırlarının Gazze’ye girişinin yanı sıra hastaların, yaralıların ve yolcuların geçişini de engelledi. Nitzan Sınır Kapısı ve Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan giriş yapan tırların, Refah Sınır Kapısı’ndan giriş yapmak üzere yönlendirilmeden önce İsrail ordusu tarafından kapsamlı bir denetimden geçirilmesi şart koşuldu.

Gazze’deki Sağlık Bakanlığı İsrail ordusunun doğu bölgelerinde yaşayanları ve yerinden edilenleri göçe zorlamasının ardından Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi’ni tahliye etmek zorunda kaldı.

İsrail, Gazze’de yerinden edilen insanlara ulaşması gereken birçok yardım malzemesini hiçbir gerekçe göstermeden engelledi. Ayrıca bazı yakıt türlerinin girişini yasaklayıp dizel ve doğal gaz girişini kısıtlayarak çeşitli krizlere yol açtı. Yerinden edilen Gazzelileri yemek pişirmek için odun ve tahta parçaları toplayıp yakmaya ve ulaşım aracı olarak da eşek arabaları kullanmaya zorladı. İsrail, yeniden edilen Gazzelilerin sebze, meyve, gıda maddelerinin yanı sıra günde ancak bir ya da iki öğün yemeye yetecek kadar az miktarda buldukları una erişimlerini de engelledi.

İsrail’in Refah sınır kapısını kontrol etmesinin Gazzeliler için insani açıdan ciddi bir etkisi olduğunu vurgulayan İbrahim, bunun insani yardımların ve ihtiyaç duyulan ürünlerin Gazze’ye girişinin engellenmesi anlamına geldiğini belirterek, “İsrail, sınır kapısını kontrol etmeye devam eder ve insani ve gıda yardımlarının girişini engellerse bu durum, Gazze’deki krizi daha da kötüleştirecek ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki nüfusun İsrail kuşatması ve kara harekatı sırasında aylardır çektiği açlığın daha fazla insanı vurmasına yol açacak” ifadelerini kullandı.

frtbtr
Refah'ta İsrail’in bombaladığı bir evi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Gazze’deki Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada İsrail’in Gazze Şeridi'nin kuzeyinde düzenlediği hava saldırısında çoğu çocuk 28 kişinin öldüğü bildirildi. Kuşatma, abluka ve gıda yardımlarının yetersizliği nedeniyle Gazzeliler, hayvan yemlerini öğütüp un haline getirip ekmek yapmak, zarar görmüş sebzelerin kalıntılarını yemek ve temiz olmayan su içmek zorunda kaldı.

İsrail ordusunun doğu mahallelerinde yaşayanları ve yerinden edilmiş kişileri zorla yerinden etmesinin bir sonucu olarak Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, İsrail ordusu tarafından belirlenen askeri harekat bölgesi içinde yer alan Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi'ni tahliye etmek zorunda kaldı. İsrail ordusunun Refah’a karadan girişinin ilk gününde hastanenin bitişiğindeki evlerin hedef alınması ve hastane üzerine sis bombaları atılmasının ardından yüzlerce hastanın tedavisi yarım kaldı. Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi, Refah ve Han Yunus'ta 2 binden fazla hastaya diyaliz hizmeti veren tek hastane.

Filistinli yazar ve siyasi analist İbrahim, yerinden edilen Gazzelilerin arasında hastalıkların ve salgınların yayılmasının yanı sıra diyaliz hastaları, kanser hastaları ve düzenli olarak ilaç kullanmak zorunda olup bu ilaçların sadece bir kısmına ulaşabilen tansiyon, kalp hastalığı ve diyabet gibi kronik hastalıkları olanlarla birlikte tıbbi hizmetlerin asgari düzeyin çok altına düşmesinden dolayı Gazze’deki sağlık krizinin daha da kötüleşeceği tahmininde bulundu. İbrahim, “Tıbbi malzeme yüklü yardım tırlarının (Gazze’ye) giriş yapmaması halinde, tıbbi hizmetlerin azalması ve hastaların yurtdışında tedavi edilmeleri için seyahat etmelerinin engellenmesi sonucunda ölümlerin artacağını düşünüyorum” diye ekledi.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı Koordinasyon Dairesi, Refah Sınır Kapısı’nın kapatılması ve İsrail ordusunun kontrolüne geçmesi üzerine düzenlediği basın toplantısında, yurtdışında tedavi görmek için onay bekleyen binlerce yaralı ve hastanın seyahat haklarının engellendiğini duyurdu. Bu durum, yurtdışında tedavi edilmeyi bekleyen hastaların ve yaralıların hayatlarını tehlikeye sokarken Gazze’nin sağlık sistemindeki krizi daha da kötüleştiriyor. İsrail, Kahire'de devam eden müzakereler sırasında Hamas heyeti üzerinde baskı kurmak amacıyla kara saldırısının ilk aşaması olarak Refah'ın güneydoğusunda kara operasyonları gerçekleştirirken bu hastaları ve yaralıları görmezden geliyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.