Arap ülkeleri Refah Muhafızı Operasyonu’na dahil olur mu?

Pentagon, Kızıldeniz’de ulaşımı güvence altına almak için koalisyon üyelerinin 20 ülkeye ulaşacağını duyurdu.

Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)
Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)
TT

Arap ülkeleri Refah Muhafızı Operasyonu’na dahil olur mu?

Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)
Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)

ABD’nin Kızıldeniz’de ulaşımı güvence altına almak amacıyla geçen hafta başlattığını ilan ettiği Refah Muhafızı Operasyonu’na katılan ülke sayısının arttığını duyurmasıyla birlikte, yeni deniz ittifakına ek Arap tarafların katılma olasılığı hakkında sorular ortaya çıktı. İttifak, özellikle gözlemcilerin yeni ittifakın hedeflerini ve mekanizmalarını çevreleyen karmaşık ve belirsizlik hesaplamalar olarak tanımladığı durum ışığında, resmi olarak yalnızca Arap ülkelerinden Bahreyn Krallığı’nı içeriyor.

Pentagon, Perşembe günü yaptığı açıklamada Kızıldeniz’deki ticareti Yemenli Husi milislerin saldırılarından korumak için ABD liderliğindeki yeni koalisyona toplamda 20’den fazla ülkenin katılmayı kabul ettiğini duyurdu.

Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, “20’den fazla ülke katılmayı kabul etti” derken, Yunanistan ve Avustralya’nın katılımlarını açıkladıklarını ifade etti. Ryder, “Diğer ülkelerin katılımına izin vereceğiz. Katılma konusunu konuşmak onlara kalmış” açıklamasında bulundu.

ABD, geçen hafta ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in Bahreyn ziyareti sırasında Refah Muhafızı Operasyonu’nu başlattı. O tarihte katılacağı açıklanan ülke sayısı sadece 10 ve (ABD, İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller, İspanya) ile sınırlıydı.

Gönüllülerin ittifakı

Pentagon sözcüsü Ryder, yeni operasyonun bazı görevlerini açıklayarak, bunun Kızıldeniz’in Yemen yakınındaki sularında ortak devriyeleri de içereceğini kaydetti. Her ülkenin operasyona elinden geldiğince katkıda bulunacağını, bazı durumlarda buna gemilerin de dahil olabileceğini, diğer durumlarda ise bireyleri veya başka türde destekleri içerebileceğini açıklayan Ryder, süreci ‘gönüllülerin ittifakı’ olarak tanımladı.

Norveç bandıralı bir tanker, daha önce güney Kızıldeniz'de Husilerin füze saldırısına maruz kalmıştı (AFP)
Norveç bandıralı bir tanker, daha önce güney Kızıldeniz'de Husilerin füze saldırısına maruz kalmıştı (AFP)

Üç gün önce Politico internet sitesi haberinde, üst düzey bir Amerikalı yetkilinin ‘birkaç ülkenin daha operasyona katılmayı kabul ettiğini’ aktarmıştı. Yetkili bu gelişme hakkında, söz konusu ülkeleri kamuoyuna açıklamamayı tercih etti. Politico’ya göre yetkili, “Ekibin İsrail’e bağlı gemileri korumak için oluşturulduğu inancı, Arap ülkeleri için durumu karmaşık hale getiriyor” dedi.

ABD’nin yeni bir operasyonun başlatıldığına dair ilanı, Husilerin geçen aydan bu yana İsrail şirketlerine ait olduğuna inanılan ticari gemileri hedef alan Kızıldeniz’deki saldırılarını yoğunlaştırmasının ardından geldi. Husiler, saldırıları artırmaları sonrasında faaliyet üslerini genişletmiş, İsrail’e giden tüm gemileri hedef almakla tehdit etmiş ve nakliye şirketlerini İsrail limanlarıyla iş yapmamaları konusunda uyarmıştı.

Kıyıdaş ülkeler

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, perşembe günü Kahire’de İngiliz mevkidaşı ile düzenlediği basın toplantısında “Seyrüsefer özgürlüğü ve bunun korunması gerektiği ilkelerini paylaşıyoruz” açıklamasında bulundu. Şukri, “Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler, bu denizin güvenliğini sağlama sorumluluğunu taşıyor” diyerek, “Kızıldeniz’de seyrüsefer serbestisi sağlamak ve Süveyş Kanalı’na erişimi kolaylaştırmak için ortaklarımızla iş birliği yapıyoruz” şeklinde konuştu. Mısır Dışişleri Bakanı, “Mısır, ortaklarıyla başka çerçevelerde de işbirliği yapıyor. Biz, dolaşım özgürlüğünü sağlamanın, ürünlere erişimi sağlamanın ve tedarik zincirleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemenin en iyi yollarını koordine etmeye ve bunlar hakkında konuşmaya devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Öte yandan El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Arap ve Bölgesel Çalışmalar Birimi Başkanı Muhammed İzzeddin, Arap ülkelerinin yeni koalisyona katılmayacağını öne sürdü. Bölgede oluşturulan ABD ittifaklarının hedeflerinin belirsizliği, bunların gerçekten seyrüseferi güvence altına almayı mı, Batılı ve Washington’un müttefiklerine ait gemileri korumayı mı, yoksa geniş bir bölgesel savaşın patlak vermesini engellemeyi mi hedeflediğinin belli olmaması başta olmak üzere bu tercihin arkasında çeşitli nedenler olduğuna dikkati çekti. İzzeddin, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Kızıldeniz’de seyrüsefer güvenliğinin öncelikle kıyıdaş ülkelerin sorumluluğunda olduğunu belirtti. Muhammed İzzeddin, ABD’nin varlığının bölgeden çıkışı ve geri dönüşü, Washington’un bölgenin öncelikleriyle ilgilenme konusunda sabit bir vizyonun varlığına dair birçok soruyu gündeme getirdiğini söylerken, etkili Arap ülkelerinin, Husi hareketlerini kontrol altına almak amacıyla İran destekli darbeci örgütü açık mesajlarla bilgilendirme yönünde hamleler ortaya koyduğunu vurguladı. Muhammed İzzeddin, Husilerin bu hareketlerinin özellikle uluslararası denizcilik şirketlerinin, yüksek maliyetli olmasına rağmen gemilerinin rotasını alternatif rotalara değiştirme kararı sonrasında bölge ülkelerinin çıkarlarına zarar verilmesine yol açtığını, bu durumun ise Süveyş Kanalı’na giden nakliye trafiğine ve genel olarak küresel ticarete doğrudan zarar verebileceğini dile getirdi.

İzzeddin, yeni ittifakla ilgili olarak, özellikle bu ülkelerin birçoğunun halihazırda seyrüsefer özgürlüğünü korumak için bölgesel ve uluslararası işbirliği çerçeveleri içerisinde çalıştığı göz önüne alındığında Arap ülkelerinin ılımlı tutumlarını buna katılmaya zorlayan karışıklıklar olduğuna dikkat çekti. Ayrıca “Ancak bunlar katılan tarafların amaç ve sorumlulukları açısından daha açık ve şeffaf çerçevelerdir” dedi.

Daha önce Süveyş Kanalı’ndan geçen nakliye konteynırları (Reuters)
Daha önce Süveyş Kanalı’ndan geçen nakliye konteynırları (Reuters)

Geçen hafta Süveyş Kanalı İdaresi, kanaldaki navigasyon trafiğinin düzenli olduğunu açıkladı. Süveyş Kanalı İdaresi Başkanı Usame Rabi, kurumun Kızıldeniz’de devam eden gerilimleri yakından takip ettiğini ve bazı nakliye şirketlerinin rotasını geçici olarak Ümit Burnu’na yönlendireceklerini duyurmaları çerçevesinde bunların kanaldaki trafik hareketi üzerindeki etkisinin boyutunu incelediğini açıkladı. Rabi, yaptığı açıklamada geçen yıl 19 Kasım’dan itibaren 55 geminin Ümit Burnu güzergahından transit geçişe yönlendirildiğini belirtti. Açıklamaya göre bu, o dönemde 2 bin 128 geminin geçişine kıyasla küçük bir yüzde.

Husi saldırılarının başlamasından bu yana ve sigorta maliyetlerinin artmasıyla birlikte Danimarkalı Maersk, Alman Hapag-Lloyd, Fransız CMA CGM ve İngiliz British Petroleum gibi büyük denizcilik şirketleri, seyir güvenliği garanti altına alınana kadar gemilerinin Babu’l Mendeb Boğazı’ndan geçişini askıya aldı.

Bölgesel gerilim tırmanıyor

Ürdünlü strateji uzmanı Muhsin eş-Şobaki, Arap ülkelerinin ABD’nin duyurduğu Refah Muhafızı Operasyonu’na karşı meşru çekinceleri ve korkuları olduğuna dikkati çekti. Bölgedeki bazı ülkelerin çıkarlarının, koalisyonun ‘Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak’ hedefiyle kesiştiğini söyleyen Şobaki, “Ancak bunun karşısında bu yeni koalisyonun ister Husilerle, ister İran’la, ister bölgedeki diğer silahlı kollarıyla olsun doğrudan çatışmaya girmeyeceğine dair açık bir garanti yok” dedi.

Muhsin eş-Şobaki, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bu ittifakın oluşumunun zamanlaması ve İsrail’in güvenliğinin korunmasıyla olan bağlantısı çerçevesinde İsrail, resmi olarak ittifaka katılmasa bile bundan birincil yararlanan ülkedir. Sonuç olarak bu, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığının halen devam etmesi nedeniyle herhangi bir Arap ülkesinin iç kamuoyu önünde yüzünü kızartabilir” değerlendirmesinde bulundu. Aynı şekilde Kızıldeniz’de seyir güvenliğiyle ilgilenen aktif Arap ülkelerinin kendi aralarında ortak koordinasyonu sürdürmelerinin muhtemel olduğunu söyleyen Şobaki, bu aşamada genellikle bölge ülkelerinin çıkarlarıyla çelişen çatışmalara veya bölgesel gerilimin tırmanmasına herhangi bir müdahaleyi önlemek için Refah Muhafızı Operasyonu öncesindeki bölgesel ve uluslararası iş birliği çerçeveleri içinde devam etmelerinin de olası olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, ABD’nin duyurduğu ittifaka ilişkin, ülkelere söz konunu misyona katılmamalarını tavsiye etti ve gemilerini hedef almamaları konusunda uyarıda bulundu. Örgüt ayrıca, kendilerine karşı hareket eden herhangi bir ülkenin gemilerinin Kızıldeniz’de hedef alınacağı konusunda da uyarıda bulundu.

Aynı şekilde İran Savunma Bakanı Muhammed Rıza Aştiyani, ABD’nin Kızıldeniz’de uluslararası bir güç oluşturması halinde büyük sorunlarla karşılaşacağı konusunda uyardı.

Diğer taraftan İsrailli yetkililerin önceki açıklamalarına göre Tel Aviv, Refah Muhafızı’na katılan ülkelere İran terör eksenine karşı savaşta verdikleri destekten dolayı teşekkür etti.



Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.

 


Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
TT

Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)

Irak hükümeti dün yaptığı açıklamada, yaklaşık iki hafta önce Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandıran bir kararın yayımlanmasına ilişkin olarak bazı yetkililerin görevden alınmasını içeren yaptırımların onaylandığını duyurdu.

Irak Bakanlar Kurulu, resmî gazetede yayımlanmasının ardından özellikle hükümeti oluşturan ve söz konusu gruplara yakınlığıyla bilinen siyasi çevreler arasında geniş tartışmalara yol açan kararla ilgili kurulan soruşturma komisyonunun tavsiyelerini kabul etti.

Söz konusu sınıflandırmanın, iki grubun mal varlıklarının dondurulmasını da içermesi üzerine hükümet, kararın ‘yanlışlıkla’ yayımlandığını belirtmişti. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, karardaki hataya ilişkin acil soruşturma başlatılması, sorumluların tespit edilmesi ve ihmali bulunanların hesap vermesi talimatını vermişti.

Hükümetin dün yayımladığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, Irak Resmi Gazetesi’nin 17 Kasım 2025 tarihli 4848 sayısında yer alan ve Teröristlerin Mallarının Dondurulması Komisyonu’nun 2025/61 sayılı kararına ilişkin soruşturma komisyonu tavsiyelerini onayladığı belirtildi. Tavsiyeler kapsamında, ilgili bazı yetkililerin görevden alınması ve bazılarının ise başka görevlere atanması gibi idari yaptırımların yer aldığı kaydedildi.

Diğer yandan Irak Ulusal Güvenlik Servisi dün yaptığı açıklamada, komşu bir ülkeden geldiği belirtilen ve DEAŞ terör örgütü bünyesindeki ‘en tehlikeli bomba uzmanlarından biri’ olarak tanımlanan bir kişinin yakalandığını duyurdu.

Irak Ulusal Güvenlik Servisi, Irak Haber Ajansı’na (INA) yaptığı açıklamada, 10 aydan uzun süren takip ve hassas izleme faaliyetlerini içeren nitelikli bir istihbarat operasyonu sonucunda, komşu ülkelerden birinden dönüşünün ardından DEAŞ’ın üst düzey isimlerinden birinin gözaltına alındığını bildirdi. Açıklamada, yakalanan kişinin yüksek derecede tehlikeli unsurlar arasında yer aldığı, adının terör örgütü lider kadrolarına ait listelerde bulunduğu ve 2004 yılından itibaren Bağdat’ta El Kaide unsurları içinde faaliyet göstermeye başladığı belirtildi. Ebu İlya lakabını kullanan şüphelinin, patlayıcı düzeneklerin hazırlanmasında uzmanlaştığı, beş kişiden oluşan bir hücreye liderlik ederek saldırıların gerçekleştirilmesinde rol aldığı kaydedildi.

Soruşturmalarda, söz konusu kişinin patlayıcıların cep telefonlarıyla irtibatlandırılması ve hazırlanmasından sorumlu olduğu, Bağdat’ta faaliyet gösterdiği dönem boyunca 100’den fazla patlayıcı düzeneği teslim ettiği ve başkentin farklı bölgelerini hedef alan terör eylemlerinin doğrudan uygulanmasına katkı sağladığı tespit edildi.


Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
TT

Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)

Suriye’deki yeni yönetim, büyük şehirlerin kalabalık sokakları ile kırılgan, yoksul kırsal kesimler ve Suriye genelindeki yaygın yıkım arasında, önceki dönemin karmaşıklığından kaynaklanan muazzam zorluklarla karşı karşıya.

Beşşar Esed rejiminin düşüşünü günlerce kutlayan mahallelerin göz alıcı görüntüsünün ardında, daha az gürültülü ve daha karmaşık başka bir mücadele sürüyor. Bir güvenlik kaynağına göre bu mücadelede DEaŞ ve göçmenler (yabancı savaşçılar) en önemli zorlukları oluşturuyor.

Ancak bazıları DEAŞ’ı ve genel olarak aşırılığı güvenlik yaklaşımıyla çözülebilecek ‘teknik bir sorun’ olarak görürken, diğerleri ‘asıl sorunun, eğitim veya aile sistemi ya da herhangi bir örgütlü yaşam biçimi olmaksızın, birkaç yıldır normal sosyal bağlamın dışında gelişen devasa bir insan kitlesini absorbe edecek planlar yapmakta yattığını’ düşünüyor.

Zorluk, yıkıma uğrayan bölgeleri yeniden inşa etmek ve geçim kaynakları yaratmak, özellikle de siyasi ve sosyal kimliklerin radikal grupların mirasıyla iç içe geçmiş olduğu ve bu yüzden potansiyel çatışmalar için verimli bir zemin oluşturan İdlib gibi kırsal bölgelerde yatıyor.

ABD, Irak'tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerinden oluşan ve el-Kaide'ye karşı savaşan Sahva Silahlı Güçleri deneyimi, radikalizmden etkilenenleri siyasi ve güvenlik yapılarına dönüştürerek Suriye için olası bir model sunarken, militarizasyondan siyasete ve hizipçilikten devletçiliğe geçiş, yeni Suriye'nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olmaya devam ediyor.