Cezayirli senarist ve yönetmen Murad Oubbas, ‘4 Kasım 1979 tarihinde Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin basılması, diplomatik ve idari personelinin gözaltına alınması ve Cezayir’in bu krizin başlangıcından 444 gün sonra çözüm bulmak üzere oynadığı rolü’ konu alan bir belgeselin yayınlanması için Cezayir televizyon kanallarıyla görüşüyor.
Başkentteki ofisinde Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Oubbas, 20 Ocak 1981’de çözüme ulaşılmasının 43. yıl dönümü münasebetiyle, belgesel aracılığıyla Cezayirlilerin bu kriz sırasında gerçekleşen Cezayir arabuluculuğunun ayrıntılarını öğreneceklerini umduğunu dile getirdi.
‘444… Cezayir arabuluculuğu’ belgeselini çekmesinin gerekçeleriyle ilgili olarak Murad Oubbas, “Tahran’daki Amerikan rehine krizini ele alan Arap ve Batılı gazetecilik ve belgesel çalışmalarının çoğunun Cezayir arabuluculuğunu göz ardı etmesi ya da Cezayir’in temel rolünün azaltılması dikkatimi çekti. Cezayir olmasaydı bu mutlu son mümkün olmazdı. Bahsedilen tek şey, sanki Cezayir’in bu durumda sadece bir geçiş noktası olması, rehinelerin Tahran’dan nakledilmelerinin ardından esaretten kurtulduktan sonra Cezayir havaalanına, oradan da Almanya’ya ve ardından Washington’a varmalarıydı” açıklamasında bulundu.
Devrime ve onun kurucusu Ayetullah Humeyni’ye sadık yaklaşık 500 İranlı öğrencinin, Washington’un ‘devrik Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin ABD topraklarına girmesine’ izin vermesine tepki olarak, 4 Kasım 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği binasını kuşattığı biliniyor. 52 diplomatın tutukluluğu bir yıl üç ay sürdü ve 19 Ocak 1981’de Cezayir Anlaşması’nın imzalanmasıyla kriz sona erdi. Rehineler ertesi gün serbest bırakıldı.
Oubbas, “Cezayir’in Ekim 1980’deki krize gecikmiş müdahalesi, konuyla ilgili belgesellerde bu konunun yer almamasının bir nedeni olabilir. Soğuk Savaş çerçevesinde doğu kampındaki konumu dikkate alındığında bu kasıtlı bir ihmal olabilir. Her durumda, bir üçüncü dünya ülkesinin arabuluculuğunu kabul etmek kolay değildi ve onun böyle büyük bir krizi çözebileceğine güven yoktu. Avrupa’dan, Arap bölgesinden ve İslam ülkelerinden arabulucuların görevde başarısız olmasının ardından Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim’ın bile çabaları sonuçsuz kaldı” dedi.
O dönemde uzmanlar konuyu incelediğinde Cezayir’in devrimci itibarının yanı sıra Bağlantısızlar Hareketi’nin önde gelen ülkesi olmasının da Cezayir’in İran’la ilişkilerinin önemini artırdığına dikkati çekiyorlardı. Özellikle Humeyni grubunun lehine olumlu yönleri vardı ve bu da rehin alan tarafın arabulucusu olarak kabul edilmesini sağlıyordu.
Bu bağlamda Oubbas’ın belirttiğine göre aralarında eski Washington Büyükelçisi Rıza Malik’in de bulunduğu Cezayirli diplomatların ifadeleri, merhum Devlet Başkanı Huari Bumedyen döneminde (1965- 1978) İmam Humeyni’ye yakın önde gelen kişilerin Cezayir pasaportlarıyla dünyayı dolaştığını ortaya koyuyor.
Murad Oubbas, ABD, İran ve Cezayir’deki krizle doğrudan ilişkisi olan kişileri aramaya başladı ve bu iletişim tam bir yıl sürdü. “Belgeselin Cezayir kısmı benim için zor oldu. Çünkü Cezayir’in Tahran Büyükelçisi Abdulkerim Garib dışında dosyadaki oyuncuların çoğu vefat etti. Ancak Garib’in de sağlık durumunun ağır olması nedeniyle ifadesini kayıt altına almak mümkün olmadı” dedi.
Oubbas, ABD’ye gitti. Burada ABD’nin Cezayir Büyükelçi Yardımcısı Christopher Ross, Jimmy Carter'ın yönetimi sırasında Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Gary Sick, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda avukat ve uluslararası tahkim uzmanı Mark Feldman ve o dönemde kaçırılanlar arasında olan Tahran’daki büyükelçilikte diplomat olan John Lambert ile özel röportajlar yaptı. Ayrıca o dönemde İran’da büyükelçiliği basan bazı üniversite öğrencileriyle de bir araya geldi. Bunların arasında baskının mühendislerinden Abbas Abdi ve 22 yaşındayken operasyona katılan öğrenci Laiaa Pour Ansari de bulunuyor. Ayrıca Başbakan Yardımcısı ve İranlı müzakereci Behzad Nabavi ile de görüştü.
Oubbas, Cezayir’de bulunan dava arşivlerinde, Cezayir’in Washington Büyükelçisi merhum Rıza Malik ve Dışişleri Bakanı Muhammed es-Sıddık bin Yahya’nın ifadelerini buldu. Özellikle bu karmaşık krizin finansal yönüne gelindiğinde çok önemli bir Cezayirli arabulucu vardı; Merkez Bankası Başkanı merhum Muhammed es-Sağir Mustafa.
Belgesel projesi iki ana finansman kaynağından yararlandı; yüzde 13 hisseye sahip olan devlete ait hidrokarbon şirketi Sonatrach. Oubbas’ın 20 şirketten maddi katkı istediğini belirtelim. İkinci kaynak ise yüzde 25 hisseyle yönetmenin özel şirketi. Ancak bu şirket, bu kadar finansmanı karşılayamayacak kadar küçük bir şirket. Şirket sahibi, bu konuda “Bu projenin bir devlet projesi olduğunu düşünün. Çünkü büyük şirketlerin bile sahip olmadığı büyük malzeme ve lojistik yetenekler gerektiriyor. Şu ana kadar belgeselin en iyi şekilde gün ışığına çıkması için çaba sarf edecek bazı ulusal şirketlere dair hâlâ umudumuz var. Bu umut, devletin Cezayir’in yerel ve uluslararası imajına hizmet eden ciddi projelere eşlik etme vaadinden kaynaklanıyor. Bunun, o dönemde bölgedeki en karmaşık krizin çözümünde Cezayir diplomasisinin gerçek rolünü vurgulamanın temel amacı olduğuna inanıyorum” dedi.