Netanyahu ve Hamas cehennemin "ertesi günü"nü hayal ediyor

İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze yönetiminin aşiretlere verilmesini teklif ediyor, hareket ise "birlik hükümeti" kurulması için çalışıyor, Filistin Yönetimi de bu öneriyi onaylıyor

Netanyahu'nun teklifi, İsrail ordusunun savaşın ivmesini sonlandırıp çatışmanın üçüncü aşamasına geçmeye hazırlandığı bir dönemde geldi (AFP)
Netanyahu'nun teklifi, İsrail ordusunun savaşın ivmesini sonlandırıp çatışmanın üçüncü aşamasına geçmeye hazırlandığı bir dönemde geldi (AFP)
TT

Netanyahu ve Hamas cehennemin "ertesi günü"nü hayal ediyor

Netanyahu'nun teklifi, İsrail ordusunun savaşın ivmesini sonlandırıp çatışmanın üçüncü aşamasına geçmeye hazırlandığı bir dönemde geldi (AFP)
Netanyahu'nun teklifi, İsrail ordusunun savaşın ivmesini sonlandırıp çatışmanın üçüncü aşamasına geçmeye hazırlandığı bir dönemde geldi (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, her ne kadar son "savaş kabinesi" toplantısında Gazze savaşının ertesi günü konusunu tartışmayı reddetmiş olsa da yönetimindeki siyasi ve güvenlik kademelerine bu konuyla ilgili öneri ve çözümlerin görüşülmesi için yeşil ışık yaktı.

Güvenlik düzeyinde Netanyahu, Gazze'nin yönetimine ilişkin görüşünü sundu. İsrail Kamu Yayın Kurumu (KAN), Netanyahu'nun "silahlı ve Tel Aviv ile işbirliği yapmayı kabul eden yerel bir güç oluşturulması" önerisini içeren ayrıntıları bildirdi.

Netanyahu'nun önerisine göre, bu yerel güç "Şeridi sivil açıdan kontrol edip yönetebilir, güvenlik konusunda da güvenlik görevlerini yerine getirmekle görevlendirilecek olan orduyla işbirliği yapabilir."

KAN'ın bildirdiğine göre, Netanyahu, güvenlik kademesinden kendi görüşünün uygulanabilir olup olmadığını incelemesini istedi, ancak bu görüşün bağlayıcı olmadığını belirtti. İsrail başbakanı, Hamas'ın iktidardan uzaklaştırılmasını sağlayacak her türlü çözümü kabul edebileceğini vurguladı.

Aşiretler ve aileler

Netanyahu'nun talebi ve önerisi, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki savaşın momentumunu durdurup çatışmanın üçüncü aşamasına geçmeye hazırlandığı bir döneme denk geldi.

Bu durum ayrıca Mısırlı arabulucunun savaşı sona erdirmeye yönelik bir taslak sunmasıyla aynı zamana rastladı.

İkinci aşama için ordu planı, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde oluşturulan tampon bölgede yeniden konuşlandırılmasını ve kuzey sakinlerinin kimlik kartı ve askeri kontrol noktası üzerinden dönüşüne izin verilmesini içeriyor.

Bu aşamada hava saldırıları veya sınırlı kara girişi gibi istihbarat bilgilerine dayalı yöntemlerin kullanılması öngörülüyor.

Hükümetin stratejik planlarını hazırlayan araştırmacı Emin Fayek, "Orduyu yeniden konuşlandırma ve bölge sakinlerinin geri dönmesine izin verme planı, bölge sakinlerinin yaşamlarını denetlemekten sorumlu idari organların varlığını gerektiriyor. Bu nedenle Netanyahu yerel güçlerle işbirliğinin incelenmesini talep etti" dedi.

Fayek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Netanyahu'nun Gazze için bir idari yapı oluşturmayı amaçladığı açık, ancak bunu başarmak zor çünkü İsrail 2005'te Gazze Şeridi'ni terk etti. İsrail Şeritteki her bireyin istihbarat bilgisine sahip olmasına rağmen kimseye güvenmiyor.

İbrani gazetesi Yedioth Ahronoth'un haberine göre, Netanyahu'nun bu dosyada bahsettiği taraflar arasında konumunu güçlendirilebilecek ve böylece Gazze Şeridi'nin bir kısmını kontrol edebilecek silahlı aşiretler de var.

İsrail'in Gazze'de silah sahibi büyük ailelerle işbirliğini araştırdığını söyleyen Fayek, Hamas'ın bu ailelerle her zaman savaştığını ve onları büyük ölçüde zayıflattığını kaydetti.

Fayek, "Bu durum, Netanyahu'nun teklifini etkiliyor çünkü bu ailelerin sahip olduğu silah ve güç az ve nispeten zayıf. Gazze Şeridi bu ailelerle yönetilemez" ifadelerini kullandı.

Sivil toplum

Fayek, İsrail güvenlik tarafının incelemesi halinde aşiretler ve ailelerle işbirliği fikrinin işe yaramayacağına, ayrıca Tel Aviv ile işbirliğinin Filistin topraklarında vatana ihanet sayılması ve kanunen cezalandırılması nedeniyle bu tarafların İsrail'in teklifini reddedeceğine inanıyor.

Fayek'e göre bu öneri, sivil toplum kuruluşları ve kurumlarıyla işbirliğini de kapsayacak şekilde değiştirilebilir.

Ancak bu da bu tarafların tepkisinin boyutuna, Gazze halkının onlara duyduğu saygıya ve kendilerine verilen görevleri yerine getirme becerilerine bağlıdır.

İsrailli siyasi ilişkiler araştırmacısı Nadaf Eyal, Netanyahu'nun fikrinin gerçekleştirilmesinin zor olduğuna inanıyor.

Gazze Şeridi'nde Hamas'tan olmayan ve güç kullanabilecek silahlı kimselerin yokluğunun Başbakan'ın planının başarısız olması anlamına geldiğini söyleyen Eyal, "Gazze Şeridi ile ilgili söylem eylemden daha kolaydır. Söylem oradaki yönetimsel sorunları çözmez" dedi.

Hamas'ın çekilmesi

İsrail Gazze yönetimi dosyasına ilişkin planını hazırlarken Hamas da Filistinli gruplarla bir araya gelerek savaşın sona erdirilmesine yönelik bir vizyon ortaya koydu.

Hareket, iktidardan çekilmeyi ve teknokrat hükümet yerine ulusal birlik hükümeti kurmayı önererek bir çözüm yolu tuttu.

Teknokrat hükümet fikri Mısır tarafından Filistin anlaşmazlığını sona erdirme vizyonu bağlamında önerilmişti.

Hamas lideri Usame Hamdan'a göre hareket, Gazze Şeridi'nin geleceğine ilişkin tüm fikirlere açık ve hepsini inceliyor.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden çekilmesiyle sona ermesi gereken savaşı bitirmek için herkesin katılımını sağlayacak bir ulusal birlik hükümetinin en iyi çözüm olduğuna inanan Hamdan, "Bu ulusal bir çözüm, ancak ateşkes ve her türlü saldırı eyleminin nihai olarak son bulması ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden çekilmesi gerekiyor" dedi.

Hamdan, "Daha önceki ulusal diyalog toplantılarında mutabakata varılan hususları uygulamak için Fetih hareketi de dahil olmak üzere tüm tarafların yer aldığı kapsayıcı ve bağlayıcı bir ulusal toplantı düzenleyeceğiz. Bu toplantı, Gazze ve Batı Şeria'yı yönetecek bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasını da içerecek. Hamas, Filistin siyasi sisteminin demokratik temelde geliştirilmesi ve güçlendirilmesini ve bir süre sonra nisbi temsil sistemine göre seçimlere gidilmesini talep ediyor. Bu durum ulusal koalisyon ve ulusal ortaklık temelleri ve ilkeleri üzerinde iç ilişkileri yeniden inşa edecek" şeklinde konuştu.

"Fetih'in" düşünceleri

Hamas'ın ulusal birlik hükümeti kurma planı İslami Cihad hareketi tarafından onaylandı. Hareketin Uluslararası İlişkiler Sekreteri Heysem Ebu el-Gazlan, "Savaş sonrası dönemde Gazze'nin yeniden inşasından sorumlu geçiş hükümeti olacak bir ulusal birlik hükümetinin kurulması konusunda mutabakata varıldı. Bu senaryoya ilişkin olarak Filistin Yönetimi ve El-Fetih hareketiyle istişarelerde bulunma sürecindeyiz. Hükümetin vizyonunu tamamlamak için 24 saat süren toplantılar yapılıyor ve bu vizyon olgunlaştığında Mısırlılara ileteceğiz" dedi.

El-Fetih hareketi liderlerinden Münir el-Cagub şunları söyledi:

Hamas'ın dış gündemlerle hiçbir bağlantısı olmayan bir ulusal kurtuluş hareketi temelinde FKÖ'ye katılması iyidir. Filistin Yönetimi de ulusal bir fikir birliği hükümetine katılacaktır, çünkü Filistin halkının koruyucusu ve gözeticisidir. Gazze'ye geçiş ancak Filistin coğrafyasının birliğine dayanan ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşını durduracak, orduyu Şeritten çekecek ve ablukayı kaldıracak ulusal bir uzlaşı ile gerçekleşecektir.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Washington Suriye'de Türkiye-İsrail rekabetinin ritmini mi belirliyor?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
TT

Washington Suriye'de Türkiye-İsrail rekabetinin ritmini mi belirliyor?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)

Tarık eş-Şami

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesi, İsrail ordusunun ülkenin güneybatısındaki topraklarını ele geçirmesi ve Türkiye destekli muhalif grupların ülkenin kuzeydoğusunda Kürt ağırlıklı silahlı grupların kontrolündeki bölgelere ilerlemesiyle birlikte komşu ülkeler arasında Suriye’nin bölünebileceği endişeleri arttı. Ancak hem İsrail hem de Türkiye eylemlerini ulusal güvenliklerini korumayı amaçladığı şeklinde gerekçelendiriyor. Uluslararası toplum, bu duruma müdahale etmeye fazla istekli görünmezken Türkiye ile İsrail’in çatışan gündemleri, ABD'nin bu rekabete nasıl yaklaşacağı ve hangi tarafı destekleyeceği sorusunun sorulmasına neden oluyor. ABD, NATO’daki güçlü müttefiki Türkiye'ye karşı Washington'da muazzam bir nüfuza sahip olan stratejik müttefiki İsrail'i mi destekleyecek yoksa değişen jeopolitik tablo, bölgenin istikrara kavuşturulmasına yönelik ortak çıkarlar doğrultusunda iki ülke arasındaki yakın ilişkileri mi güçlendirecek?

Yeni ve karmaşık bir gerçeklik

Esed rejiminin çöküşü, Ortadoğu bölgesindeki stratejik hesaplamalarda yeni ve karmaşık bir gerçeklik yarattı. Bu durum, Esed rejiminin düşüşünden en kazançlı çıkan Türkiye ve İsrail başta olmak üzere komşu ülkeler üzerindeki potansiyel nüfuzu değiştirdi. İran liderliğindeki ‘Direniş Ekseni’nin İran destekli milislerin Suriye'den çekilmesiyle dağılması ve Tahran'dan Hizbullah'a Suriye toprakları üzerinden giden askeri ikmal hatlarının kesilmesi İsrail için acil ve önemli bir güvenlik nimetini temsil ediyordu.

acdvfgrh
Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki askerden arındırılmış bölge arasındaki kontrol noktasının yakınlarında İsrail ordusuna ait askeri araçlar (AFP)

Suriye yönetiminin yıllardır Ankara tarafından desteklenen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından ele geçirilmesine, Türkiye'nin Şam'da baskın güç olarak ortaya çıkması eşlik etti. Yıllar önce Libya, Somali ve Katar'a asker gönderen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin nüfuzunu eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarına yayma arzusunu gerçekleştirmeye her zamankinden daha yakın. Bu yaklaşım, stratejik kazanımlar için halk arasında kabul gören bir gerekçe olarak Filistin davasının savunulmasında İran ile rekabeti de içeriyor.

cvfdbg
Cumhurbaşkanı Erdoğan (AFP)

Fakat geçtiğimiz yıl Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana ilişkileri nispeten gergin olan ABD'nin bu iki önemli müttefiki, Suriye içinde ve dışında bir çarpışma rotasında ilerliyor. Bu rekabeti yönetmek, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın yönetimi için bir öncelik olacak. Bu da ABD’nin Avrupa’daki ve Ortadoğu'daki ittifaklar ağı üzerindeki baskıyı arttıracak gibi görünüyor.

En büyük kazanan Türkiye

Türkiye ve İsrail, İran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunun hızla azalmasıyla sonuçlanan Suriye rejiminin çöküşünün başlıca stratejik faydalanıcıları olurken aslında bunun en büyük kazananı şu an fiilen Suriye'deki en güçlü siyasi aktör olmanın yanında ekonomik ve askeri açıdan en etkili aktör olma yolunda ilerleyen Türkiye gibi görüyor. Birçokları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye'yi bir Türk himayesine dönüştürmek için hiç vakit kaybetmediğini düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın stratejisinin iki temeli var. Bunlardan birincisi Suriye rejimini siyasi, ekonomik ve uluslararası alanda destekleyen ve yardım eden koruyucu bir dış kabuk oluşturmak, ikincisi ise Suriye'deki yerel güç merkezlerini Ankara'ya bağımlı tutmayı teşvik etmek. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Gönül Tol, Türk yetkililerin yeni Suriye'nin başarılı olmasını ve böylece İsraillilerin her şeyi yok edebileceğini düşündükleri bir dönemde Türkiye'nin bu ülkeye sahip çıkmasını istediklerini belirtti.

Ekonomik faydalar

Türkiye'nin nüfuzu HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’nın hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesine verdiği ve Suriye ile Türkiye arasında kurulmasını beklediği ilişkileri özetlediği röportajda açıkça görüldü. İç savaş sırasında milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'ye Suriye'nin yeniden inşasında öncelik verileceğini söyleyen Şera, “Bu zafer sadece Suriye halkının değil, aynı zamanda Türk halkının da zaferi” dedi.

Üç milyondan fazla Suriyeli mültecinin ülkelerine dönmesinin yanı sıra Türkiye'nin elde etmesi beklenen ekonomik faydalar her şeyden daha ağır basabilir. Ankara'nın 13 yıllık savaş sırasında harap olmuş bir ülkedeki yeniden inşa projelerinde aslan payına sahip olması ve 2009 yılından bu yana Katar'dan Suriye toprakları üzerinden Türkiye'ye ve oradan da Avrupa'ya uzanacak bir doğalgaz boru hattı için önerilen diğer stratejik projelerin yeniden konuşulmaya başlanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkesinin Avrupa'ya doğalgaz pazarlayan bir merkez olması hayalini gerçekleştirebilecek bu ekonomik fırsattan vazgeçmeye niyetli olmadığı anlamına geliyor.

Ankara karşılığını bekliyor

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, talep edilmesi halinde ülkesinin Suriye'ye askeri yardım sağlamaya hazır olduğunu açıkça ifade etti. Türkiye’nin Suriye için yerli üretim çeşitli savaş teçhizatının ana tedarikçisi olması beklenirken aynı zamanda eğitmenler gönderebilir, yeni orduya uygun bir savaş teorisi oluşturabilir ve bu faaliyetleri finanse etmek için mali destek sağlayabilir. Hatta Suriye'deki yeni yönetimle askeri ve stratejik bir ittifak kurulması karşılığında Ankara, Suriye'deki tüm askeri ve siyasi süreçlerdeki konumunu ve etkisini garanti altına alabilir.

Moskova'nın Hmeymim Hava Üssü ve Tartus’taki askeri deniz üssünün geleceğine dair (Şam'daki Suriyeli yetkililerle değil) Ankara’daki Türk yetkililerle müzakerelere başlamasıyla İsrail, Türkiye'nin nüfuzunun boyutunun farkına vardı. Türkiye'nin İsrail ordusunu Golan Tepeleri'nde işgal ettiği bölgelerden çıkarmak için yakında uluslararası adımlar atmaya başlaması bekleniyor.

İsrail'in Suriye'deki hedefleri

İsrailli yetkililer, HTŞ’nin Şam'ın kontrolünü ele geçirmesinden bu yana özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistinli Hamas Hareketi’ne verdiği açık destek çerçevesinde Türkiye'nin başını çektiği yeni Sünni İslamcı eksenin zaman içinde giderek daha tehlikeli hale geleceğinden endişe ediyor.

Yeni Suriye'nin fiili lideri Ahmed eş-Şera savaş arayışında olmadığını ve ülkeyi yeniden inşa etmeye odaklanmak istediğini söylese de o ve Şam'ın önde gelen diğer bazı isimleri bir zamanlar ABD tarafından terör örgütü ilan edilen El Kaide'nin bir kolu olan Nusra Cephesi’nde önemli roller üstlenmişti. İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu'nun hükümeti bu durumu Suriye'nin güneyindeki toprakları ele geçirmek için bir bahane olarak kullandı. Netanyahu en az 2025 yılına kadar orada kalacaklarını söyledi. Bu da İsrail'i eski statüsüne kavuşturmak için ABD’nin ve uluslararası tarafların yoğun çabasını gerektirecek.

Ancak İsrail'in Suriye'nin güneyine girmesi ve haftalarca Suriye'nin yeni yöneticilerinin hava ve deniz savunmasına, hava gücüne ve uzun menzilli füzelere sahip olmasını engellemek için  Esed rejiminin askeri altyapısından geriye kalanları yok etmesi, Tel Aviv ve Ankara'yı bir kez daha karşı karşıya getirdi. Ankara İsrail'e güçlerini geri çekmesi ve Suriye hava sahasını ihlal etmeyi bırakması çağrısında bulunurken İsrail Dışişleri Bakanlığı, buna ‘Türkiye'nin Suriye'de işgal konusunu gündeme getirecek son ülke olması gerektiği’ yanıtını verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2016 yılından bu yana Suriye’de ve  bazı güçleri’ destekliyor. Türk lirası ülkenin büyük bir bölümünde kullanırken yaygın bankacılık ve posta hizmetleri sağlanıyor.

Çetin rekabet

Türkiye ile İsrail arasındaki çetin rekabet ve çıkar çatışması göz önüne alındığında, İsrail Parlamentosu Knesset'in Dış İlişkiler ve Savunma Komisyonu Başkanı Yuli Edelstein gibi bazı İsrailliler, iki ülke arasında zaten kötü olan ilişkilerin Türkiye'nin silahlı vekilleriyle çatışmaya dönüşmesinden korktuklarını ifade ediyorlar.

İsrail'in şahinleri, Netanyahu hükümetini, Türkiye'nin Suriye'de yayılma ve İran'ın Suriye'deki varlığının sona ermesi karşılığında burayı bir İslam devletine dönüştürme hamlelerine karşı sahada birtakım gerçekler yaratarak hayati jeostratejik çıkarlarını yeniden inşa etmeye zorluyor. Sınırların değiştirilmesi ve bölgedeki istikrarsızlığın yanı sıra Suriye'nin mezhepsel-etnik hatlar boyunca bölünmesini ve Dürzilerle ve Kürtlerle nüfuz alanları, stratejik ittifaklar ve özerklik gibi meseleleri dikkate alan hayati bir savunma bölgesinin kurulması için baskı yapmanın mümkün olduğunu savunuyorlar.

Bir yandan dinamikler değişirken İsrail basını, Suriyeli Kürtlerin temsilcilerinin, çeşitli kanallar aracılığıyla İsrailli yetkililere ulaştığını bildirdi. İsrail, Kürt toplumunu dostane ve Batı yanlısı bir güç olarak görüyor ve Ankara'nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nden (SDG) kurtulmak için baskı yapan Türkiye’yi kızdıracak şekilde Kürtlerin güvenliğini sağlamak için Batılı müttefikleriyle perde arkasında çalışmalar yürütüyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar da İsrail'in hem Türkiye hem de İran tarafından ‘zulüm gördüklerini’ söylediği Kürtleri ‘doğal müttefik’ olarak görmesi ve onlarla ve Ortadoğu'daki diğer azınlıklarla bağlarını güçlendirmesi gerektiğini söyleyerek Ankara'yı öfkelendirdi.

Çatışmayın, temas kurun

Buna karşın İsrail ile Türkiye arasındaki husumet, İsrail ile İran ve vekilleri arasındaki uzun ve kanlı çatışmanın yanında sönük kalıyor. Zira İran ve İsrail bu yıl birbirlerine doğrudan füzeli saldırıları düzenlediler ve bu da İsrail ile Lübnan'daki İran destekli Hizbullah arasında on yıllardır süren çatışmayı tırmandırdı.

İsrail, arada sırada öfkeli ya da eleştirel açıklamalar yapsa da Türkiye ve vekillerine karşı Suriyeli Kürt unsurları maddi olarak desteklemesi pek olası görünmüyor. Eski diplomat Aydın Selcen, İsrail'in Suriye'de Türkiye için sorun yaratmaya karar vermesi halinde bir devlet olarak aklını kaybetmiş olacağını söyledi. Selcen, İsrail ile Türkiye arasında açık bir çatışma ihtimali görmediğini de sözlerine ekledi.

On binlerce Filistinlinin İsrail ordusu tarafından öldürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Netanyahu'yu ‘Gazze kasabı’ olarak eleştirmesine rağmen 1949 yılında İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye'nin Tel Aviv'de büyükelçiliği bulunuyor. İki ülke arasındaki iletişim kanalları açık kalmamaya ve Türkiye, ABD'nin müttefiki olmaya devam ediyor. Dolayısıyla iki ülke arasındaki bu uçurum kapatılabilir.

İsrailli modern Ortadoğu tarihi uzmanı Eyal Zisser'e göre Türkiye’nin İsrail'i yok etmeyi hedeflemiyor, nükleer silah geliştirmiyor, Hizbullah'a büyük bir füze cephaneliği sağlamıyor ve Suriye'ye on binlerce milis göndermiyor, bu yüzden Suriye'de yakın gelecekte Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmadan söz etmek abartılı bir söylem.

ABD'den gelen karışık sinyaller

Öte yandan Washington'da Türkiye’nin ve İsrail'in Suriye'deki eylemlerini dizginleme kabiliyeti konusunda bazı belirsizlikler söz konusu. Başkan Joe Biden yönetimi, Türkiye’nin ve İsrail'in Suriye'deki müdahalelerine tutarsız tepkiler verdi. Başkan Biden, Netanyahu, İsrail'in güvenliğini garanti altına alacak başka bir anlaşmaya varılana kadar İsrail ordusunun Suriye'de kalacağını açıkladığında bile İsrail'in saldırılarını ve bazı bölgeleri işgali etmesini meşru bir güvenlik önlemi olarak savundu. Netanyahu yönetimi ayrıca Suriye'nin kuzeyinde Türkiye’ye yakın muhalif gruplarla Kürt ağırlıklı güçler arasında ateşkes sağlanmasını istedi, ancak Ankara buna yanaşmadı.

Başkan seçilen Donald Trump, Esed rejiminin düşmesini takdirle karşıladığını ifade etse de bunu ‘Türkiye’nin dostane olmayan bir şekilde ele geçirmesi’ olarak nitelendirdi. Komşusu Suriye'nin geleceğinde ‘anahtarın Türkiye'de olacağını’ belirten Trump, “Başta Suriye olmak üzere bölgede yaşanan her olay bize Türk milletinin kaderinden kaçamayacağını hatırlatıyor” diyerek Türkiye'nin Ortadoğu'da lider bir güç olması yönündeki görüşünün altını çizdi.

Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Trump’ın ‘Türkiye’nin dostane olmayan bir şekilde ele geçirmesi’ şeklindeki yorumuyla ilgili değerlendirmesinde “Suriye’deki durumu bir ele geçirme olarak tanımlamak ciddi bir hata olur. Eğer ele geçirme durumu varsa o da Suriye halkının iradesinin yönetimi ele geçirmesidir” ifadelerini kullandı.

Fakat Biden ve Trump yönetimleri, en azından şimdilik, Suriye'deki tablo daha da netleşene ve uluslararası toplum geçiş sürecinin adımlarını ve sonuçların Batı ve Arap ülkelerinin taleplerine uygun olup olmadığını görene kadar Türklerle ve İsraillilerle bir tartışmaya girmekten kaçınıyor gibi görünüyor. Bunun yanında Suriye'de Türkiye ve İsrail arasında olası bir anlaşmazlık ya da çıkar çatışması durumunda, özellikle Trump yönetiminde tamamen İsrail yanlısı şahin bir dış politika ve ulusal güvenlik ekibi varken, Washington'ın İsrail'in çıkarlarını destekleme eğiliminde olması daha yüksek bir olasılık.