Arafat’ın Britanya’dan almak istediği Filistin altınlarının hikâyesi nedir? (2-3)

Filistin Kurtuluş Örgütü, Manda hükümetine ait olduğu iddia edilen bazı mali varlıklar nedeniyle İngiliz hükümetini soruşturmaya niyetleniyordu. Londra ise bu varlıkları reddediyor

Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı merhum Yaser Arafat, 4 Haziran 1996’da Londra’da (AFP)
Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı merhum Yaser Arafat, 4 Haziran 1996’da Londra’da (AFP)
TT

Arafat’ın Britanya’dan almak istediği Filistin altınlarının hikâyesi nedir? (2-3)

Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı merhum Yaser Arafat, 4 Haziran 1996’da Londra’da (AFP)
Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı merhum Yaser Arafat, 4 Haziran 1996’da Londra’da (AFP)

Önceki bölümde İngiliz raporunda, 1993 yılında Batılı ülkelerin İsrail hükümetine, bilhassa Filistinli mültecilerin geri dönüşüne ilişkin maddeler konusunda Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) karşı yükümlülüklerine bağlı kalması için baskı uyguladığından ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara’nın da ABD’li mevkidaşı Warren Christopher’a, kendilerine fırsat verilmesi halinde Filistinli mültecilerin çoğunun vatanlarına dönmeyi ‘reddedebileceklerini’ bildirdiğinden bahsedilmişti.  

Britanya Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Dairesi tarafından hazırlanan bir rapor, Britanyalı üst düzey bir diplomatik heyetin 16-22 Ekim tarihleri arasında Ürdün’ü, İsrail’i ve işgal altındaki Filistin topraklarını ziyaret ettiği belirtiliyor. Britanyalı diplomat, bu ziyareti ‘başarılı’ olarak nitelendiriyor. Belgede Filistinli göçmenlerin geri dönüşü meselesinin Ürdün’deki yetkililerle tartışıldığı da ele alınıyor.

Filistinli mülteciler ve dönüş fikri

Ürdünlü bir yetkilinin ifadesiyle rapor, Ürdünlü yetkililerin “1967’de yerinden edilen ve kamplarda yaşayan çok sayıda kişinin Batı Şeria’ya ve Gazze Şeridi’ne dönmek isteyeceğine dair büyük bir beklentisinin” olmadığına dikkat çekiyor.

Yetkiliye göre yerinden edilmişlerin yüzde 20 ila yüzde 30’u nihayetinde geri dönmek isteyecek, ancak muhtemelen acele etmeyecekler. Bazı Filistinlilerin başlangıçta Batı Şeria’da bir iş kurmak ya da orada bir ev almakla birlikte en azından Batı Şeria’nın ekonomisinin nasıl geliştiğini görene kadar Ürdün’de ikamet etmeyi sürdürecekleri öngörülüyordu.

FOTO: Ürdünlü bir yetkili, Beka Mülteci Kampı’ndaki Filistinli mültecilerin yurtlarına geri dönüş fikrini kabul etmeyeceklerini öngörüyor (İngiliz Arşivi)
 Ürdünlü bir yetkili, Beka Mülteci Kampı’ndaki Filistinli mültecilerin yurtlarına geri dönüş fikrini kabul etmeyeceklerini öngörüyor (İngiliz Arşivi)

Raporda ayrıca şu ifadeler yer alıyor:

“Ürdünlü yetkililer; İsrail’i, işgal edilmiş toprakları ve Ürdün’ü içine alan bir serbest ticaret bölgesi inşa edilmesi konusunda Filistinlilerle kâğıt üzerinde pazarlık yaptı. Ürdünlüler, bundan memnundu. Ancak ben, daha sonra Ebu Ala’nın, çok şey verip karşılığında az şey aldığını düşünen Arafat tarafından bu konuda eleştirildiğini öğrendim. Konuştuğum İsrailliler, Batı Şeria’dan gelen tarım ürünlerinin İsrail’e daha düşük gümrük vergileriyle ya da gümrük vergisi olmaksızın girmesine izin verilmesi düşüncesine hazır görünüyor. Ancak endüstriyel ürünler ve kriterlerle ilgili birtakım sorunlar yaşanacaktır ki İsrail, bu konuda Avrupa Komisyonu’nun düştüğü hataya düşmek istemeyecektir.”

Tunus’ta bazı liderlerin emekli edilmesi

Britanya Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Dairesi temsilcisi, Filistin’e ait ve demokratik bölgelere ilişkin olarak diplomatik raporunda şu ifadeleri de kullanıyor:

“İşgal altındaki topraklarda FKÖ’nün Ürdün Büyükelçisi, Hanan Aşravi, Faysal el-Hüseyni ve Haydar Abdüşşafi ile görüştüm. Faysal Hüseyni ile İsrail Emniyet Bakanı arasında Kudüs’e erişime ilişkin görüşmelerde kaydedilen ilerlemenin yanı sıra, Doğu Kudüs’teki Filistinliler için özel bir vergi sistemi ve nihayetinde Filistinli bir belediye başkan yardımcısının yetkisine girebilecek olan Kudüs’te özerkliğe ilişkin başka önlemler hakkında bazı tartışmaların olduğu görülüyor. Görüşüne göre bu tür tartışmalar, gerçekçi, ki buna inanmak gerçekten zor: Arafat, Hüseyni’nin, İsrail’in Kudüs konusundaki ilkeli tutumunu oldukça erken bir aşamada bir oldubittiyle kabul etmesinden endişe etmeyecek mi, merak ediyorum.”

FOTO: Hanan Aşravi, Tunus’taki bazı liderlerin emekliliğe sevk edilip, Senato üyesi yapılmalarını öneriyor (İngiliz Arşivi)
Hanan Aşravi, Tunus’taki bazı liderlerin emekliliğe sevk edilip, Senato üyesi yapılmalarını öneriyor (İngiliz Arşivi)

Rapor şöyle devam ediyor:

“Filistin içinde de bu konuyla ilgili pek çok tartışmanın yapıldığı açık. İşgal altındaki topraklarda gördüğümüz herkes, İlkeler Bildirgesi’nde belirtildiği üzere seçimlerin önümüzdeki temmuz ayında yapılması gerektiği konusunda ısrarcıydı. Lakin Hanan Aşravi özel olarak, Tunus’ta bulunanların hepsinin buna ikna olmadığını söyledi. Bazıları, seçimlerden sonra kendi koltuklarını nasıl koruyacaklarını merak ediyor. Genel olarak ortaya atılan soru ise şuydu: Seçimlerden sonra meşru otorite nereden gelecek? Gerçek Filistinli yöneticiler, FKÖ Yürütme Komitesi’nin seçilmiş veya seçilmemiş üyeleri mi olacak? Hanan Aşravi’nin önerisine göre Tunus’taki bazı eski liderler emekliliğe sevk edilip, Senato üyesi yapılabilir.”

Kuveyt’te ve Dubai’de çalışan Filistinlilerin vergileri

7-8 Aralık’ta Bonn’a yaptığı ziyaret sırasında Arafat, diğerlerinin yanı sıra Arap kardeşlerinden de mali yardım alınması yönündeki çağrısını tekrarladı. Raporda bu konuya ilişkin şu ifadeler yer alıyor:

“Arafat’ın bize daha önce ilettiği talebe binaen Körfez ülkeleriyle, orada tutulan Filistin mal varlıkları meselesini görüştük. Kuveyt ve Suudi Arabistan hükümetleri, ellerinde Filistin’e ait mal varlıklarını olduğunu kabul etmedi. Dubai’de ise konu halen değerlendirme aşamasında. Bu mesele, 20 Aralık’ta yapılacak Körfez Koordinasyon Konseyi zirvesinde değerlendirilebilir.”

FOTO: Arafat, Kuveyt’te ve Dubai’de çalışan Filistinlilerden alınan vergilerin ve Basra Körfezi’ndeki dondurulan fonların iadesini talep ediyor (İngiliz Arşivi)
Arafat, Kuveyt’te ve Dubai’de çalışan Filistinlilerden alınan vergilerin ve Basra Körfezi’ndeki dondurulan fonların iadesini talep ediyor (İngiliz Arşivi)

“Genel olarak Körfez ülkeleri, FKÖ’yü doğrudan finanse etme konusunda tereddütlü. Bununla birlikte işgal edilmiş topraklardaki projelere yardımcı olabilir. Arafat sorarsa, meseleyi talep ettiği şekilde gündeme getirdiğimize dair güvence verebilir ve meseleyi doğrudan takip etmesini önerebiliriz. Basın, bu hafta sonu FKÖ’den, Arafat’ın Britanya’dan Manda döneminden bu yana elinde tuttuğu Filistin altınlarının iadesini talep edeceğini aktardı. Sanırız Filistin Para Fonu ve Kurulu’nu kastediyor. Kurul, hiçbir zaman herhangi bir altın saklamadı.”

Britanya’daki Filistin altınları ve mal varlıkları

“Ağustos 1993’te bir Ürdün gazetesi, FKÖ’nün Manda hükümetine ait olduğu iddia edilen bazı mal varlıkları sebebiyle Britanya hükümetini soruşturmayı planladığını belirtti. Bununla Filistin Para Kurulu’nun (PCB) kastedildiği düşünülüyor. Arafat, Sayın Hogg’un ekim ayında gerçekleştirdiği Tunus ziyaretinde bu meseleyi gündeme getirmedi. Kendisinin Birleşik Krallık ziyareti sırasında da bunu yapmadı.”

Para Koordinasyon Kurulu, 1926 yılında Sömürge İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı’nın gözetiminde, Filistin para biriminin basılması, yönetilmesi ve iade edilmesi amacıyla kuruldu. 1952 yılında Manda yönetiminden kalan mali sorunlar konusunda iki ardıl devlet İsrail ve Ürdün ile yapılan anlaşmaların ardından kapatıldı ve yerini Filistin Para Fonu (PCF) aldı. Bu fonun görevi, Manda döneminde Filistin’e ait herhangi bir para biriminin değerinin iade edilmesiydi ve bu amaçla adım atıldı.  

FOTO: Londra, Britanya’da olduğu iddia edilen Filistin altınlarının ve mal varlıklarının varlığını reddediyor (İngiliz Arşivi)
Londra, Britanya’da olduğu iddia edilen Filistin altınlarının ve mal varlıklarının varlığını reddediyor (İngiliz Arşivi)

Dışişleri Bakanı, Filistin Para Fonu’nun sorumluluğunu üstlendi. Halbuki sürecin yönetimi, Kraliyetin vekillerine düşüyordu. 1986’da Para biriminin yıllık itfa oranları, fonun varlığını anlamsız kılacak seviyenin altına düşünce Filistin Para Fonu feshedildi. Fonun varlığı, yaklaşık 372 bin dolardı; bu, kalan paranın birleşik fona aktarılması için yeterli miktarın biraz fazlasıdır.

Belgeye göre “hukuk danışmanları, 1949’dan 1950’ye kadar olan dönemde Filistin hükümeti adına Filistin Koordinasyon Kurulu tarafından Kraliyet temsilcilerine ödenen paraların bu hükümetin taahhütleriyle ilişkili olduğu değerlendirmesinde bulundu. Bu da FKÖ’nün talebi önünde bir engel teşkil ediyor.”  

Kuveyt: “Filistinlilere teslim edilecek bir para yok”

Britanya Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Dairesi’nin 22 Eylül 1993’te yayınladığı bir başka belgeye göre Dışişleri Bakanı, Arafat’ın Britanya’nın Tunus Büyükelçisi’ne ilettiği noktalarla ilgili tavsiye istedi: “Kuveyt’te ve Dubai’de yaşayan Filistinlilere uygulanan yüzde 5’lik vergilerin geri alınmasında yardımcı olabilir miyiz? Filistinlilerin, özellikle de polisin eğitilmesine yardımcı olabilir miyiz? Arafat’ın Britanya’yı ziyarete davet edilmesi mümkün mü?”

FOTO: Kuveyt, Filistinlilere teslim edilecek bir paranın olmadığını söyledi (İngiliz Arşivi)
Kuveyt, Filistinlilere teslim edilecek bir paranın olmadığını söyledi (İngiliz Arşivi)

Belgeye göre “Kuveytliler, Filistinlilere teslim edilmesi gereken herhangi bir para yok; Körfez Savaşı’na dek yüzde 5 kadar vergi ödediler, ancak o zamandan beri ödeme yapmadılar, dedi. Şu an orada çalışan Filistinlilerin sayısı az. Zannediyoruz ki Arafat, umutlarını Kuveyt’ten ziyade Dubai’ye bağlıyor. Diğer Körfez ülkelerinden de, ev sahibi hükümetlerin FKÖ adına toplanan paraları halen ellerinde bulundurduklarını düşünüyorlarsa benzer uygulamalarda bulunmalarını talep ediyor.”

Belgeye göre Kuveytliler, şu ifadeleri ekliyor:

“Polise eğitim verilmesi ihtimali üzerinde çalışıyoruz. Haziran ayında Filistinliler bu konuda bizimle temasa geçtiler. Biz o zaman bağlayıcı olmayan bir cevap verdik, çünkü eğitimin vakti gelmemişti. Ürdünlüler ve Mısırlılar, zaten Filistinlileri temel polis teknikleri konusunda eğitiyor. Bu yüzden Britanya’nın katkısının üst düzey yönetime, eğitmenlerin eğitimine ve bomba imhası gibi uzmanlık teknolojilerine yönlendirilmesi daha iyi olacaktır. ODA, mevcut eğitim kursları ve bunu yapmanın mümkün olup olmadığı konusunda İçişleri Bakanlığı’yla istişarede bulunuyor.”

Arafat her şeyi elinde tutmaya çalışıyor

Belgelerden biri, İsrail-Filistin ekonomik iş birliğine ilişkin olarak Filistinli ve İsrailli tarafların Paris’te para birimi, bankacılık hizmetleri, ticari ilişkiler ve vergiler meselesini tartıştığına işaret ediyor.

Belgede şu ifadeler kullanılıyor:

“Paris’te para birimi, bankacılık hizmetleri, ticari ilişkiler ve vergi artırımı yetkileri konusunda yapılan görüşmelerin ardından iki taraf, büyük ölçüde anlaşmaya vardı. FKÖ, Avrupalılardan ve ABD’den bu erken dönemde yönetiminin masraflarının karşılanmasına yardım etmelerini istedi. Herkes, yardımlarımızın teknik desteği, ekipmanları ve projeleri kapsayabileceğini, işletme maliyetlerinin ise İsrail’in onlara verdiği parayı, topladıkları vergileri ve belki de İsrail’den ve Körfez ülkelerinden gelen katkıları teslim alan Filistinlilerin sorumluluğunda olması gerektiğini söyleyerek, bu talebi reddetti. Avrupa Komisyonu, işletme maliyetleri konusunda inceleme yapıyor.”

Rapor, ‘endişe verici’ şeklinde nitelediği başka bir noktaya dikkat çekiyor ki o da “Arafat’ın yeni ortaya çıkan Filistin yönetimi üzerindeki kontrolünü sıkılaştıramamasıdır. Son üç ay Tunus’taki FKÖ liderliğinin hem kendi içinde hem de işgal edilmiş topraklardaki Filistinlilerle arasında görevler ve sorumluluklar konusunda devam eden anlaşmazlıklara şahit olundu.”

Belgede belirtildiğine göre Arafat’ın gevşek tutumunun bir sonucu olarak bağışçılar, “yardımları almak ve yönetmek için sorumlu ve şeffaf bir teşkilatın oluşturulması gerektiğinde ısrarcı oldular. Bu doğrultuda Filistin Kalkınma ve İmar İçin Ekonomik Kurul oluşturuldu. Ancak Arafat’ın kurulun gündelik işlerini yerine getirmesine izin verme konusundaki isteksizliği yüzünden çalışmaları halen aksıyor.”

Rapor şu ifadelerle sona eriyor:

“Yardım projeleri, ticaret vb. konular tartışılırken kimi muhatap alacağımızı bilmek için, idari organların ne zaman oluşturulacağını ve belirli bakanlık koltuklarına ne zaman atama yapılacağını sorduk. Çok net bir cevap alamadık. Bazıları, Arafat’ın Eriha’ya gelişinin, onu bir aday göstermeye mecbur bırakacağını umuyor. Ancak görünüşe bakılırsa pek çok şeyi kendi elinde tutmayı sürdüreceğine dair genel bir beklenti söz konusu.”

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrilmiştir.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”