Hamas raporunun tam metni: "Aksa Tufanı'nı neden yaptık"

Örgüt, sivilleri hedef almadığını, sivillerin çoğunun İsrail ordusunun ve polisinin şaşkınlığı sonucu İsrail polisi ve askeri tarafından öldürüldüğünü iddia etti

İslami Direniş Örgütü (kısaca Hamas) aralarında ABD ve Birleşik Krallık'ın da yer aldığı ülkelerce terör örgütü olarak kabul ediliyor. Çin ve Rusya'nın yanı sıra aralarında Türkiye'nin de yer aldığı nüfusu müslüman çoğunluklu ülkeler ve Birleşmiş Milletler ise Hamas'ı terör örgütü olarak değerlendirmiyor (Reuters)
İslami Direniş Örgütü (kısaca Hamas) aralarında ABD ve Birleşik Krallık'ın da yer aldığı ülkelerce terör örgütü olarak kabul ediliyor. Çin ve Rusya'nın yanı sıra aralarında Türkiye'nin de yer aldığı nüfusu müslüman çoğunluklu ülkeler ve Birleşmiş Milletler ise Hamas'ı terör örgütü olarak değerlendirmiyor (Reuters)
TT

Hamas raporunun tam metni: "Aksa Tufanı'nı neden yaptık"

İslami Direniş Örgütü (kısaca Hamas) aralarında ABD ve Birleşik Krallık'ın da yer aldığı ülkelerce terör örgütü olarak kabul ediliyor. Çin ve Rusya'nın yanı sıra aralarında Türkiye'nin de yer aldığı nüfusu müslüman çoğunluklu ülkeler ve Birleşmiş Milletler ise Hamas'ı terör örgütü olarak değerlendirmiyor (Reuters)
İslami Direniş Örgütü (kısaca Hamas) aralarında ABD ve Birleşik Krallık'ın da yer aldığı ülkelerce terör örgütü olarak kabul ediliyor. Çin ve Rusya'nın yanı sıra aralarında Türkiye'nin de yer aldığı nüfusu müslüman çoğunluklu ülkeler ve Birleşmiş Milletler ise Hamas'ı terör örgütü olarak değerlendirmiyor (Reuters)

Hamas, 7 Ekim 2023'te İsrail'e karşı düzenlediği "Aksa Tufanı" operasyonuna ilişkin bir rapor yayımladı.

"Aksa Tufanı'nı neden yaptık" başlığını taşıyan 17 sayfalık raporda, 7 Ekim'de neler yaşandığı, operasyonun neden yapıldığı ve Filistin meselesiyle bağlantısına yer verildi.

İsrail'in iddialarını çürütme ve gerçekleri ortaya çıkarma amacıyla hazırlandığı iddia edilen raporda, Aksa Tufanı'nın, "İsrail'in, Filistin davasını tasfiye etme, toprakları ele geçirme ve Yahudileştirme, Mescid-i Aksa ve kutsal mekanlar üzerinde tam olarak hakimiyet kurma planlarına karşı koymak için atılmış gerekli bir adım ve doğal bir tepki olduğu" öne sürüldü.

Raporda, "Aksa Tufanı"nın ayrıca, "Gazze Şeridi'ndeki ablukanın kaldırılmasının yanı sıra, işgalden kurtulma, ulusal hakların yeniden tesisi, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkının elde edilmesi ve başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulması yolunda atılmış doğal bir adım olduğu" öne sürüldü.

İşte, Ortadoğu ve Dünya siyasetinde yeni bir sayfa açan Gazze Savaşı'na neden olan operasyon hakkındaki 17 sayfalık raporun tam metni:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Sadık Filistin halkımız,
Arap ve İslam ülkeleri;

Dünyanın dört bir yanındaki özgür halklar ve özgürlük, adalet ve insan onurunu savunanlar,

İsrail'in Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya yönelik devam eden saldırganlığı ışığında; halkımız bağımsızlık, onur ve şimdiye kadarki en uzun süreli işgalden kurtulma mücadelesini sürdürürken, İsrail cinayet makinesi ve saldırganlığına karşı en iyi cesaret ve kahramanlık örneklerini sergiliyor. Halkımıza ve dünyanın özgür halklarına 7 Ekim'de yaşananların gerçekliğini, ardındaki nedenleri, Filistin davasıyla ilgili genel bağlamını açıklamak, İsrail'in iddialarını çürütmek ve gerçekleri bir perspektife oturtmak istiyoruz.

Bir: Neden Aksa Tufanı Operasyonu?

1- Filistin halkının işgale ve sömürgeciliğe karşı mücadelesi 7 Ekim'de değil, 30 yıllık Britanya sömürgeciliği ve 75 yıllık Siyonist işgal de dahil 105 yıl önce başlamıştır. 1918’de Filistin halkı, Filistin topraklarının yüzde 98,5'ine sahipti ve topraklarındaki nüfusun yüzde 92'sini temsil ediyordu. Britanyalı sömürge yetkilileri ve Siyonist Hareket arasındaki koordinasyonla kitlesel göç operasyonlarıyla Filistin'e getirilen Yahudiler, tarihi Filistin topraklarında Siyonist Varlığın ilan edildiği 1948’e kadar Filistin topraklarının en fazla yüzde 6'sının kontrolünü ele geçirmeyi ve nüfusun yüzde 31'ini oluşturmayı başardılar. O dönemde Filistin halkının kendi kaderini belirleme hakkı elinden alınmış ve Siyonist çeteler Filistin halkına karşı onları topraklarından ve bölgelerinden sürmeyi amaçlayan bir etnik temizlik operasyonuna girişmiştir. Sonuç olarak, Siyonist çeteler Filistin halkının yüzde 57'sini sürdükleri Filistin topraklarının yüzde 77'sinin kontrolünü zorla ele geçirmiş, 500'den fazla Filistin köyüyle kasabasını yok etmiş, Filistinlilere karşı düzinelerce katliam gerçekleştirmiş ve bunların hepsi 1948'de Siyonist Varlığın kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Dahası, İsrail güçleri saldırganlığın devamı olarak 1967'de Filistin'in çevresindeki Arap topraklarının yanı sıra Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs de dahil olmak üzere Filistin'in geri kalanını işgal etmiştir.

2- Bu uzun onlarca yıl boyunca Filistin halkı her türlü baskıya, adaletsizliğe, temel haklarının gasp edilmesine ve apartheid politikalarına maruz kalmıştır. Örneğin Gazze Şeridi, 2007'den bu yana dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştüren 17 yıllık boğucu bir ablukadan muzdaripti. Gazze'deki Filistin halkı ayrıca, hepsi de "İsrail"in suçlu taraf olduğu 5 yıkıcı savaşın\saldırının acısını çekti. Gazze halkı 2018’de da İsrail ablukasını, sefalet içindeki insani koşullarını barışçıl bir şekilde protesto etmek ve yurtlarına geri dönüş haklarını talep etmek üzere Büyük Dönüş Yürüyüşü gösterilerini başlatmıştı. Ancak İsrail işgal güçleri bu protestolara acımasız bir güçle karşılık vermiş ve birkaç ay içinde 360 Filistinli öldürülmüş, 5 binden fazlası çocuk olmak üzere 19 bin kişi de yaralanmıştı.

3- Resmi rakamlara göre, (Ocak 2000’le Eylül 2023) arasındaki dönemde İsrail işgali 11 bin 299 Filistinliyi öldürdü ve büyük çoğunluğu sivil olan 156 bin 768 kişiyi yaraladı. Ne yazık ki, ABD yönetimi ve müttefikleri Filistin halkının son yıllarda çektiği acılara aldırış etmemiş fakat İsrail saldırganlığına kılıf hazırlamıştır. Sadece 7 Ekim'de öldürülen İsrailli askerlere ağıt yaktılar, ne olduğuna dair gerçeği araştırmadılar ve İsrailli sivillerin hedef alındığı iddiasını kınarken yanlış bir şekilde İsrail söyleminin arkasında yürüdüler. ABD yönetimi, İsrail işgalinin Filistinli sivillere yönelik katliamlarına ve Gazze Şeridi'ne yönelik acımasız saldırısına mali ve askeri destek sağlamış ve ABD yetkilileri hâlâ İsrail işgal güçlerinin Gazze'de işlediği toplu katliamları görmezden gelmeye devam etmektedir.

4- İsrail'in ihlalleri ve vahşetini, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de dahil birçok BM kuruluşu ve uluslararası insan hakları grubu hatta İsrailli insan hakları grupları da belgelemiştir. Ancak, bu raporlar ve tanıklıklar görmezden gelindi ve İsrail işgali henüz sorumlu tutulmadı. Örneğin, 29 Ekim 2021'de İsrail'in BM Büyükelçisi Gilad Erdan, Genel Kurul'da yaptığı bir konuşma sırasında BM İnsan Hakları Konseyi için hazırlanan bir raporu yırtarak BM sistemine hakaret etti ve kürsüden ayrılmadan önce raporu çöp kutusuna attı. Buna rağmen bir sonraki yıl (2022) BM Genel Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine atandı.

5- ABD yönetimi ve Batılı müttefikleri İsrail'e her zaman hukukun üstünde bir devlet muamelesi yapmış; işgali uzatmak ve Filistin halkına baskı uygulamak için gerekli kılıfı sağlamış, ayrıca "İsrail"in bu durumu daha fazla Filistin toprağına el koymak ve kutsal mekanlarını Yahudileştirmek için kullanmasına izin vermiştir. BM'nin son 75 yılda Filistin halkı lehine 900'den fazla karar çıkarmış olmasına rağmen "İsrail" bu kararların hiçbirine uymayı reddetti ve ABD VETO'su, "İsrail'in" politikalarına ve ihlallerine yönelik herhangi bir kınamayı önlemek için BM Güvenlik Konseyi'nde her zaman hazır bulundu. Bu nedenle ABD ve diğer batılı ülkeleri İsrail işgaliyle işlenen suçlarda ve Filistin halkının çektiği acıların devam etmesinde suç ortağı ve işbirlikçi olarak görüyoruz.

6-  "Barışçıl çözüm süreci"ne gelince. 1993’te Filistin Kurtuluş Örgütü’yle (FKÖ) imzalanan Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörmesine rağmen "İsrail", işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'te geniş çaplı bir yerleşim alanları inşası ve Filistin topraklarının Yahudileştirilmesi kampanyasıyla Filistin devletinin kurulmasına yönelik her türlü olasılığı sistematik olarak yok etti. Barış sürecinin destekçileri 30 yıl sonra bir çıkmaza girdiklerini ve bu sürecin Filistin halkı üzerinde yıkıcı sonuçları olduğunu anladı.

İsrailli yetkililer, bir Filistin devletinin kurulmasını kesinlikle reddettiklerini çeşitli vesilelerle doğrulamıştır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Aksa Tufanı Operasyonu'ndan sadece bir ay önce, Batı Şeria ve Gazze de dahil Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar uzanan "İsrail"i tasvir eden sözümona bir "Yeni Ortadoğu" haritası sundu. Tüm dünya (BM Genel Kurulu'nun) kürsüdeki Netanyahu’nun Filistin halkının haklarına yönelik kibir ve cehalet dolu konuşması karşısında sessiz kaldı.

Saldırının hemen ardından Gazze'yi bombalamaya başlayan İsrail, şehrin kuzeyini 4 günde bu hale getirdi (Reuters)
Saldırının hemen ardından Gazze'yi bombalamaya başlayan İsrail, şehrin kuzeyini 4 günde bu hale getirdi (Reuters)

7-  75 yıllık acımasız işgal ve zulmün ardından, kurtuluş ve halkımıza dönüş için yapılan tüm girişimlerin başarısız olmasının yanı sıra sözümona barış sürecinin feci sonuçlarından sonra dünya Filistin halkından aşağıdakilere karşılık olarak ne yapmasını bekliyordu?

İsrail'in kutsal Mescid-i Aksa'yı Yahudileştirme planları, zamansal ve mekansal bölme girişimleri ve İsrailli yerleşimcilerin kutsal camiye yönelik saldırılarının yoğunlaşması.

Batı Şeria ve Kudüs'ün tamamını sözümona "İsrail egemenliğine" katma yolunda fiilen adımlar atan radikal sağcı İsrail hükümetinin uygulamaları, Filistinlilerin evlerinden ve yaşadıkları bölgelerden sürülmesine yönelik resmi İsrail planlarının ortasında yer alması.

İsrail hapishanelerindeki binlerce Filistinli tutuklu, İsrail'in faşist bakanı Itamar Ben-Gvir'in doğrudan gözetimi altında temel haklarından mahrum bırakılmanın yanı sıra saldırı ve aşağılamalara maruz kalması.

Gazze Şeridi'ne 17 yıldır uygulanan haksız hava, deniz ve kara ablukası.

İsrail yerleşimlerinin Batı Şeria'da eşi benzeri görülmemiş bir düzeyde yayılmasının yanı sıra yerleşimciler tarafından Filistinlilerle mülklerine karşı her gün uygulanan şiddet.

Mülteci kamplarında ve diğer bölgelerde zor koşullar altında yaşayan ve 75 yıl önce sürüldükleri topraklarına geri dönmek isteyen 7 milyon Filistinli.

Uluslararası toplumun başarısızlığı ve süper güçlerin suç ortaklığı bir Filistin devletinin kurulmasını engellemesi.

Tüm bunlardan sonra Filistin halkından ne bekleniyordu? Beklemeye devam etmek ve aciz BM'ye güvenmeye devam etmek! Ya da Filistin halkını, topraklarını, haklarını ve kutsallarını savunmak için inisiyatif alması; savunma eyleminin uluslararası yasalarda, normlarda ve sözleşmelerde yer alan bir hak olduğunu bilmesi.

Yukarıdakilerden hareketle, 7 Ekim'deki Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail'in Filistin halkına ve davasına yönelik tüm komplolarına karşı koymak için gerekli bir adım ve normal bir yanıttı. Bu, İsrail işgalinden kurtulma, Filistinlilerin haklarını geri alma ve dünyadaki tüm halkların yaptığı gibi kurtuluş ve bağımsızlık yolunda savunma amaçlı bir eylemdi.

İki: Aksa Tufanı Operasyonu'nda yaşananlar ve İsrail'in iddialarına verilen yanıtlar 

İslami Direniş Hareketi - Hamas olarak, 7 Ekim'de gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu ve yankılarıyla ilgili İsrail'in uydurma suçlamalar ve iddiaları karşısında aşağıdaki hususları açıklığa kavuşturuyoruz:

1- Aksa Tufanı Operasyonu 7 Ekim'de İsrail askeri mevzilerini hedef aldı ve düşman askerlerini tutuklayarak İsrail hapishanelerinde tutulan binlerce Filistinlinin esir takası anlaşması yoluyla serbest bırakılması için İsrailli yetkililere baskı yapmayı amaçladı. Bu nedenle operasyon, İsrail ordusunun Gazze Tümeni'ni, Gazze çevresindeki İsrail yerleşimlerinin yakınında konuşlanmış İsrail askeri tesislerini yok etmeye odaklandı.

2- Sivillere, özellikle de çocuklara, kadınlara ve yaşlılara zarar vermekten kaçınmak Kassam Tugayları'nın tüm savaşçıları için dini ve ahlaki bir taahhüttür. Filistin direnişinin operasyon sırasında tamamen disiplinli ve İslami değerlere bağlı olduğunu, Filistinli savaşçıların sadece işgal askerlerini ve halkımıza karşı silah taşıyanları hedef aldığını yineliyoruz. Aynı zamanda Filistinli savaşçılar, direnişte hassas silahların kullanılmamasına rağmen sivillere zarar vermekten kaçınmaya özen göstermiştir. Ayrıca, sivillerin hedef alındığı herhangi bir durum olduysa da bu kazara ve işgal güçleriyle çatışma sırasında gerçekleşmiştir.

Hamas Hareketi kurulduğu 1987’den bu yana sivillere zarar vermekten kaçınmayı taahhüt etmiştir. Siyonist suçlu Baruch Goldstein'ın 1994’te işgal altındaki El-Halil şehrinde bulunan İbrahim Camii'nde ibadet eden Filistinlilere yönelik bir katliam gerçekleştirmesinin ardından Hamas Hareketi, tüm tarafların sivillerin zarar görmesini engellemek için bir girişim başlattığını duyurmuş ancak İsrail işgali bunu reddetmiş hatta bu konuda herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Hamas Hareketi de bu tür çağrıları birkaç kez tekrarladı ancak Filistinli sivilleri kasıtlı olarak hedef almaya ve öldürmeye devam eden İsrail işgali tarafından gözardı edildi.

3- İsrail güvenlik ve askeri sisteminin hızla çökmesi ve Gazze’yle sınır bölgelerinde yaşanan kaos nedeniyle Aksa Tufanı Operasyonu'nun uygulanması sırasında bazı hatalar yaşanmış olabilir.

Pek çok kişinin tanıklık ettiği üzere Hamas Hareketi, Gazze'de tutulan tüm sivillere olumlu ve nazik bir şekilde yaklaşmış ve saldırının ilk günlerinden itibaren onları serbest bırakmaya çalışmıştır. Bir hafta süren insani ateşkes sırasında da böyle olmuş, Filistinli kadın ve çocukların İsrail hapishanelerinden salıverilmesi karşılığında bu siviller serbest bırakılmıştır.

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana sürdürdüğü saldırılarla 11 bin çocuğu öldürdüğü açıklandı (AFP)
İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana sürdürdüğü saldırılarla 11 bin çocuğu öldürdüğü açıklandı (AFP)

4-  İşgalci İsrail'in 7 Ekim'de Kassam Tugayları'nın İsrailli sivilleri hedef aldığına dair ortaya attığı iddialar tamamen yalan ve uydurmadan başka bir şey değildir. Bu iddiaların kaynağı İsrail’in resmi söylemidir ve hiçbir bağımsız kaynak bunlardan herhangi birini kanıtlamamıştır. İsrail’in resmi söyleminin her zaman Filistin direnişini şeytanlaştırmaya çalıştığı ve aynı zamanda Gazze'ye yönelik acımasız saldırısını meşrulaştırdığı bilinen bir gerçektir.

İşte İsrail'in iddialarına karşı çıkan bazı ayrıntılar:

O gün (7 Ekim) çekilen videolar ve daha sonra serbest bırakılan İsraillilerin kendi ifadeleri, Kassam Tugayları savaşçılarının sivilleri hedef almadığını ve birçok İsraillinin kendi ordusu ve polisi tarafından yaşadıkları karışıklık nedeniyle öldürüldüğünü gösterdi.

Filistinli savaşçıların "40 bebeğin kafasını kestiği" yalanı da kesin bir şekilde çürütülmüş hatta İsrail kaynakları da bunu reddetmiştir. Batılı medya kuruluşlarının birçoğu ne yazık ki bu iddiayı benimsemiş ve desteklemiştir.

Filistinli savaşçıların İsrailli kadınlara tecavüz ettiği iddiası Hamas Hareketi tamamen reddetmiştir. Mondoweiss haber sitesinin 1 Aralık 2023 tarihli haberinde, Hamas üyelerinin 7 Ekim'de gerçekleştirdiği iddia edilen "toplu tecavüz" olayına ilişkin herhangi bir kanıt bulunmadığı ve İsrail'in bu iddiayı "Gazze'deki soykırımı körüklemek için" kullandığı belirtildi.

İsrail'in Yedioth Ahronoth gazetesinin 10 Ekim ve Haaretz gazetesinin 18 Kasım tarihli iki haberine göre, Gazze yakınlarında düzenlenen ve 364 İsrailli sivilin hayatını kaybettiği Nova Müzik Festivalinde bulunanlar başta olmak üzere çok sayıda İsrailli sivil İsrail askeri helikopteri tarafından öldürüldü. Her iki haberde de Hamas savaşçılarının festivalden habersiz o alana ulaştığı ve İsrail helikopterinin hem Hamas savaşçılarına hem de festivale katılanlara ateş açtığı belirtiliyor. Yedioth Ahronoth ayrıca İsrail ordusunun Gazze'den daha fazla içeri sızmayı önlemek ve herhangi bir İsraillinin Filistinli savaşçılar tarafından tutuklanmasını önlemek için Gazze Şeridi'ni çevreleyen bölgelerde 300'den fazla hedefi vurduğunu söyledi.

Diğer İsraillilerin ifadeleri, İsrail ordusunun baskınlarının ve askerlerinin operasyonlarının birçok İsrailli esiri ve onları esir alanları öldürdüğünü doğruladı. İsrail işgal ordusu, Filistin direnişiyle esir takası yapmaktan kaçınmak için "ölü bir sivil rehine veya asker, canlı ele geçirilmesinden daha iyidir" diyen İsrail ordusunun kötü şöhretli "Hannibal Direktifi"nin açık bir uygulaması olarak, Filistinli savaşçıların ve İsraillilerin içinde bulunduğu İsrail yerleşimlerindeki evleri bombaladı.

Dahası, işgal yetkilileri öldürülen asker ve sivillerin sayısını 1400'den 1200'e düşürdü. Bu düzeltme, 200 yanmış cesedin öldürülen Filistinli savaşçılara ait olduğunu ve İsrailli cesetlerle karıştığını tespit ettikten sonra yapıldı. Bu da Filistinli savaşçıları öldürenin İsraillileri de öldüren kişi olduğu anlamına gelmektedir zira 7 Ekim'de İsrail bölgelerini öldüren, yakan ve yok eden askeri uçakların sadece İsrail ordusuna ait olduğu bilinmektedir.

İsrail'in Gazze'de 60'a yakın İsrailli esirin ölümüne yol açan ağır hava saldırıları da İsrail işgalinin Gazze'deki kendi esirlerinin hayatını önemsemediğini kanıtlamaktadır.

5- Ayrıca, Gazze çevresindeki yerleşim yerlerinde yaşayan İsrailli yerleşimcilerin bir kısmının silahlı olduğu ve 7 Ekim'de Filistinli savaşçılarla çatıştıkları da bir gerçektir. Bu yerleşimciler sivil olarak kayıtlara geçerken, gerçekte İsrail ordusunun yanında savaşan silahlı kişilerdi.

6- İsrailli sivillerden bahsederken, zorunlu askerliğin 18 yaşın üzerindeki (erkekler 32 ay, kadınlar da 24 ay askerlik yapıyor) tüm İsrailliler için geçerli olduğu ve herkesin silah taşıyıp kullanabildiği bilinmelidir. Bu, İsrail'in "silahlı halk" güvenlik teorisine dayanmaktadır ve İsrail varlığını "ülkesi olan bir orduya" dönüştürmüştür.

Hamas'ın kontrolündeki Gazze Şeridi'nden İsrail'in Aşkelon kentine roket saldırısından bir görüntü (Reuters)
Hamas'ın kontrolündeki Gazze Şeridi'nden İsrail'in Aşkelon kentine roket saldırısından bir görüntü (Reuters)

7- Sivillerin acımasızca öldürülmesi İsrail varlığının sistematik bir yaklaşımıdır ve Filistin halkını aşağılamak için kullanılan araçlardan biridir. Gazze'de Filistinlilerin kitlesel olarak öldürülmesi bu yaklaşımın açık bir kanıtıdır.

8- Al Jazeera haber kanalı bir belgeselde, İsrail'in Gazze'ye saldırdığı bir ay içinde Gazze'de öldürülen Filistinli çocukların günlük ortalamasının 136 olduğunu, Ukrayna'da (Rusya-Ukrayna savaşı sırasında) öldürülen çocukların ortalamasının da her gün bir çocuk olduğunu belirtti.

9- İsrail'in saldırganlığını savunanlar olaylara objektif bir şekilde bakmak yerine Hamas savaşçılarına saldırırken siviller arasında da kayıplar olacağını söyleyerek İsrail'in Filistinlilere yönelik kitlesel öldürme eylemini haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak 7 Ekim'deki Aksa Tufanı olayı söz konusu olduğunda böyle bir varsayıma başvurmuyorlar.

10- Herhangi bir adil ve bağımsız soruşturmanın, anlattıklarımızın doğruluğunu kanıtlayacağından ve İsrail tarafındaki yalan ve yanıltıcı bilgilerin boyutunu ortaya koyacağından eminiz. Buna İsrail'in Gazze'deki hastanelerle ilgili yaptığı, Filistin direnişinin buraları komuta merkezi olarak kullandığı yönündeki iddiaları da dahildir; bu iddia kanıtlanmamış ve birçok batılı basın kuruluşunun raporlarıyla yalanlanmıştır.

Üç: Şeffaf bir uluslararası soruşturmaya doğru 

1- Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) üye bir devlettir ve 2015’te Roma Statüsü'ne taraf olmuştur. Filistin, kendi topraklarında İsrail'in işlediği savaş suçlarının soruşturulmasını talep ettiğinde, İsrail'in uzlaşmazlığı, reddi ve UCM'ye başvurdukları için Filistinlileri cezalandırma tehditleriyle karşılaşmıştır. Ayrıca, adalet değerlerini savunduklarını iddia eden büyük güçlerin tamamen işgal söyleminin yanında yer aldığını ve Filistinlilerin uluslararası adalet sistemindeki hamlelerine karşı durduğunu belirtmek de talihsiz bir durumdur. Bu güçler "İsrail"i bir devlet olarak hukukun üstünde tutmak ve sorumluluktan ve hesap vermekten kaçmasını sağlamak istemektedir.

2- Başta ABD yönetimi, Almanya, Kanada ve Birleşik Krallık olmak üzere bu ülkelere, eğer iddia ettikleri gibi adaletin yerini bulmasını istiyorlarsa, işgal altındaki Filistin'de işlenen tüm suçların soruşturulma sürecine desteklerini açıklamaları ve uluslararası mahkemelerin görevlerini etkili bir şekilde yerine getirmelerine tam destek vermeleri çağrısında bulunuyoruz.

3- Bu ülkelerin adaletin yanında duracaklarına dair şüphelerimiz olmasına rağmen UCM Savcısı ve ekibini, durumu uzaktan gözlemlemek ya da İsrail'in kısıtlamalarına tabi olmak yerine, orada işlenen suç ve ihlalleri incelemek üzere derhal ve acilen işgal altındaki Filistin'e gelmeye çağırıyoruz. 

4- Aralık 2022'de BM Genel Kurulu, "İsrail'in" Filistin topraklarındaki yasadışı işgalinin hukuki sonuçları hakkında Uluslararası Adalet Divanı'ndan (UAD) görüş isteyen bir önergeyi onayladığında, "İsrail'i" destekleyen (birkaç) ülke, yaklaşık 100 ülkenin onayladığı bu adımı reddettiklerini açıkladı. Halkımız (ve onların hukuk ve hak grupları) İsrailli savaş suçlularına karşı Avrupa ülkelerinin mahkemeleri önünde (evrensel yargı yetkisi sistemi aracılığıyla) kovuşturma başlatmaya çalıştığında, Avrupa rejimleri İsrailli savaş suçlularının serbest kalması lehine bu girişimleri engelledi.

5- 7 Ekim olayları daha geniş bir bağlama oturtulmalı ve günümüzde sömürgeciliğe ve işgale karşı verilen tüm mücadele örnekleri hatırlanmalıdır. Bu mücadele deneyimleri, işgal altındaki halkın, işgalcinin uyguladığı baskıya eşdeğer bir karşılık vereceğini göstermektedir.

6- Filistin halkı ve dünyanın dört bir yanındaki halklar, İsrail söylemini destekleyen bu hükümetlerin kör önyargılarını haklı çıkarmak ve İsrail suçlarını örtbas etmek için uyguladıkları yalanlarla aldatmacanın boyutunun farkında. Bu ülkeler, çatışmanın temel nedenlerinin işgal ve Filistin halkının kendi topraklarında onurlu bir şekilde yaşama hakkının reddedilmesi olduğunu bilmektedir. Bu ülkeler Gazze'deki milyonlarca Filistinli üzerindeki haksız ablukanın devamına ve İsrail hapishanelerinde temel haklarının çoğunlukla reddedildiği koşullar altında tutulan binlerce Filistinli tutukluya karşı hiçbir ilgi göstermemektedir.

7- İsrail'in işlediği suçları ve katliamları reddettiklerini dile getirmek, Filistin halkının haklarına ve haklı davalarına desteklerini göstermek için dünyanın tüm başkentlerinde ve şehirlerinde toplanan tüm dinlerden, etnik kökenlerden ve çevrelerden gelen dünyanın özgür insanlarını selamlıyoruz.

Dört: Dünyaya bir hatırlatma, Hamas kimdir?

1- İslami Direniş Hareketi "Hamas" Filistinli bir İslami ulusal kurtuluş ve direniş hareketidir. Amacı Filistin'i özgürleştirmek ve Siyonist projeye karşı koymaktır. İlkelerini, hedeflerini ve araçlarını belirleyen referans çerçevesi İslam'dır. Hamas, herhangi bir insanın milliyetçilik, dini veya mezhepsel gerekçelerle zulmedilmesini ya da haklarının baltalanmasını reddeder.

2- Hamas, çatışmasının dinlerinden dolayı Yahudilerle değil Siyonist projeyle olduğunu doğrular. Hamas, Yahudilere karşı Yahudi oldukları için değil, Filistin'i işgal eden Siyonistlere karşı mücadele etmektedir. Oysa Yahudiliği ve Yahudileri sürekli olarak kendi sömürgeci projeleri ve yasadışı varlıklarıyla özdeşleştirenler Siyonistlerdir.

3-  Filistin halkı her zaman zulme, adaletsizliğe ve kim tarafından yapılırsa yapılsın sivillere yönelik katliamlara karşı durmuştur. Dini ve ahlaki değerlerimize dayanarak, Yahudilerin Nazi Almanyası tarafından maruz bırakıldıkları şeye net bir şekilde karşı çıktık. Burada, Yahudi sorununun özünde bir Avrupa sorunu olduğunu, Arap ve İslam toplumuysa (tarih boyunca) Yahudi halkı ve diğer inanç ve etnik kökenlerden halklar için güvenli bir sığınak olduğunu hatırlatıyoruz. Arap ve İslam toplumu bir arada yaşama, kültürel etkileşim ve dini özgürlükler için bir örnek teşkil etmiştir. Mevcut çatışma Siyonistlerin saldırgan tutumundan ve Batılı sömürgeci güçlerle ittifakından kaynaklanmaktadır; bu nedenle, Filistin'deki halkımıza yönelik baskıyı meşrulaştırmak için Avrupa'daki Yahudilerin çektikleri acılarının kullanılmasını reddediyoruz.

9 Ekim'de Gazze'den İsrail'e atılan roketlerin görüntüsü (Reuters)
9 Ekim'de Gazze'den İsrail'e atılan roketlerin görüntüsü (Reuters)

4- Uluslararası yasa ve normlara göre Hamas Hareketi, net hedefleri ve misyonu olan bir ulusal kurtuluş hareketidir. İşgale karşı direnme meşruiyetini Filistinlilerin kendini savunma, özgürleştirme ve kendi kaderini belirleme hakkından almaktadır. Hamas, İsrail işgaliyle mücadelesini ve direnişini her zaman işgal altındaki Filistin topraklarıyla sınırlamak istemiştir ancak İsrail işgali buna uymamış ve Filistin dışındaki Filistinlilere karşı katliam ve cinayetler işlemiştir.

5- İşgale karşı silahlı direniş de dahil her türlü yöntemle direnmenin; tüm normlar, semavi dinler, Cenevre Sözleşmeleri ve onun birinci ek protokolü de dahil uluslararası yasalar ve ilgili BM kararları, örneğin BM Genel Kurulu'nun 22 Kasım 1974 tarihli 29. oturumunda kabul edilen ve Filistin halkının kendi kaderlerini belirleme ve "sürüldükleri, yerlerinden edildikleri ve köklerinden koparıldıkları evlerine ve mülklerine" geri dönme hakkı da dahil Filistin'deki devredilemez haklarını teyit eden 3236 sayılı Genel Kurul Kararı tarafından meşrulaştırılmış bir hak olduğunu vurguluyoruz.

6- Kararlı Filistin halkı ve direnişi, en uzun ve acımasız sömürgeci işgale karşı topraklarını ve ulusal haklarını savunmak için kahramanca bir savaş yürütüyor. Filistin halkı, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere Filistinli sivillere karşı iğrenç katliamlar gerçekleştiren eşi benzeri görülmemiş bir İsrail saldırganlığıyla karşı karşıya. Gazze'ye yönelik saldırı sırasında İsrail işgali, Gazze'deki halkımızı gıda, su, ilaç ve yakıttan mahrum bıraktı ve onları basitçe tüm yaşam unsurlarından yoksun bıraktı. Bu arada İsrail savaş uçakları, Filistin halkını Gazze'den sürmeyi amaçlayan etnik temizliğin açık bir işareti olarak okul, üniversite, camii, kilise ve hastaneler de dahil olmak üzere Gazze'nin tüm altyapıları ve kamu binalarını vahşice vurdu. Ancak İsrail işgalinin destekçileri halkımıza karşı soykırımın devam etmesini sağlamaktan başka bir şey yapmadı.

7- İsrail işgalinin Filistin halkına yönelik zulmünü haklı göstermek için "meşru müdafaa" bahanesini kullanması bir yalan, aldatma ve gerçekleri ters yüz etme sürecidir. İsrail varlığının işlediği suçları ve işgali savunma hakkı yoktur ancak Filistin halkının işgalciyi, işgale son vermeye zorlama hakkı vardır. 2004’te Uluslararası Adalet Divanı (UAD), "İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları"yla ilgili davada, acımasız işgalci güç "İsrail'in" Filistin topraklarında böyle bir duvar inşa etmek için meşru müdafaa hakkına dayanamayacağını belirten bir danışma görüşü vermiştir. Ayrıca, Gazze uluslararası hukuka göre hâlâ işgal altında bir topraktır, dolayısıyla Gazze'ye yönelik saldırının gerekçeleri temelsizdir ve meşru müdafaa fikrinin özünden yoksun olduğu gibi hukuki ehliyetten de yoksundur.

Beş: Neye ihtiyaç var?

İşgal,  başka türlü tanımlansa da adlandırılsa da işgaldir ve halkların iradesini kırmak ve onları ezmeye devam etmek için bir araç olmaya devam etmektedir. Öte yandan, tarih boyunca halkların ve ulusların işgalden ve sömürgecilikten kurtulmak için yaşadıkları deneyimleri, direnişin stratejik bir yaklaşım olduğunu, özgürleşmenin ve işgali sona erdirmenin tek yolu olduğunu doğrulamaktadır. Mücadele, direniş ya da fedakarlık göstermeden işgalden kurtulan bir ulus var mıdır?

İnsani, etik ve hukuki zorunluluklar tüm dünya ülkelerinin Filistin halkının direnişini desteklemesini, ona karşı komplo kurmamasını gerektirmektedir. İşgal suçlarına ve saldırganlığa karşı çıkmalı, Filistin halkının topraklarını özgürleştirme ve dünyadaki tüm halklar gibi kendi kaderini belirleme hakkını kullanma mücadelesini desteklemelidirler. Buna dayanarak aşağıdaki çağrıda bulunuyoruz:

1- İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısının, tüm Gazze halkına karşı işlediği suçların ve etnik temizliğin derhal durdurulması, geçişlerin açılması ve yeniden yapılanma araçları da dahil insani yardımların Gazze'ye girişine izin verilmesi.

2- İsrail işgalini Filistin halkına yaşattığı acılardan dolayı yasal olarak sorumlu tutulması ve sivillere, altyapıya, hastanelere, eğitim tesislerine, camilere ve kiliselere karşı işlenen suçlardan dolayı yargılanması.

3- İsrail işgali karşısında Filistin direnişinin uluslararası hukuk ve normlar çerçevesinde meşru bir hak olarak mümkün olan tüm olanaklara desteklenmesi.

4- Dünyanın dört bir yanındaki özgür halkları, özellikle de sömürgeleştirilmiş ve Filistin halkının çektiği acıların farkında olan ulusları, İsrail işgalini destekleyen güçler/ülkelerin benimsediği çifte standart politikalara karşı ciddi ve etkili tutumlar almaya çağırıyoruz. Bu ulusları Filistin halkıyla küresel bir dayanışma hareketi başlatmaya, adalet ve eşitlik değerlerini, halkların özgürlük ve onur içinde yaşama hakkını vurgulamaya çağırıyoruz.

14 Ekim 2023'te Londra'da düzenlenen "Filistin İçin Yürüyüş" (AFP)
14 Ekim 2023'te Londra'da düzenlenen "Filistin İçin Yürüyüş" (AFP)

5- Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere süper güçler, Siyonist varlığa hesap verme yükümlülüğünden muafiyet sağlamayı ve ona hukukun üstünde bir ülke muamelesi yapmayı bırakmalıdır. Bu ülkelerin adaletsiz davranışları, İsrail işgalinin 75 yıl boyunca Filistin halkına, topraklarına ve kutsallarına karşı en ağır suçları işlemesine olanak sağlamıştır. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri, bugün ve her zamankinden daha fazla, uluslararası hukuka ve işgalin sona erdirilmesi çağrısında bulunan ilgili BM kararlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.

6- Gazze'nin geleceğine karar vermeyi amaçlayan ve sadece işgali uzatmaya hizmet eden her türlü uluslararası veya İsrail projesini net bir şekilde reddediyoruz. Filistin halkının kendi geleceğini belirleme ve iç işlerini düzenleme kapasitesine sahip olduğunu dolayısıyla da dünyadaki hiçbir tarafın Filistin halkına herhangi bir vesayet biçimi dayatma ya da onlar adına karar verme hakkına sahip olmadığını vurguluyoruz.

7- İsrail'in özellikle 1948'de işgal edilen topraklarda ve Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik yeni bir sürgün dalgası (veya yeni bir Nakba) yaratma girişimlerine karşı durulması çağrısında bulunuyoruz. Sina'ya, Ürdün'e ya da başka bir yere sürülme olmayacağını ve Filistinlilere yönelik herhangi bir yer değiştirme söz konusu olacaksa bunun, BM'nin birçok kararında da teyit edildiği üzere, 1948'de sürüldükleri evlerine ve bölgelerine yönelik olacağını vurguluyoruz.

8- İşgal sona erene kadar dünya çapında halk baskısını sürdürmeye çağırıyoruz; İsrail varlığıyla normalleşme girişimlerine karşı durmaya, İsrail işgaline ve destekçilerine karşı kapsamlı bir boykot çağrısında bulunuyoruz.

Independent Türkçe



Sudan'da cinsel şiddetten sağ kurtulanlar iyileşmek için zorlu bir süreçten geçiyor

Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana binlerce Sudanlı kadın cinsel şiddete maruz kaldı (AFP)
Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana binlerce Sudanlı kadın cinsel şiddete maruz kaldı (AFP)
TT

Sudan'da cinsel şiddetten sağ kurtulanlar iyileşmek için zorlu bir süreçten geçiyor

Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana binlerce Sudanlı kadın cinsel şiddete maruz kaldı (AFP)
Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana binlerce Sudanlı kadın cinsel şiddete maruz kaldı (AFP)

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) bir üyesi Aişe'nin Hartum'daki evine baskın düzenlediğinde, ona iki acı seçenek sundu: Ya kendisiyle evlenecekti ya da babasını öldürecekti. Aişe çok fazla düşünmedi ve özgürlüğünü babasının hayatı karşılığında takas etti. Genç kadın AFP'ye yaptığı açıklamada, "Babam için korktum, ben de evlenmeyi kabul ettim” dedi.  

Aişe 22 yaşında, takma ad kullanmak isteyen ve bir yıl boyunca ailesinin evinden çok uzak olmayan bir evde alıkonulan, tecavüze uğrayıp defalarca dövülerek sonunda kürtaj olmak zorunda kalan bir kadın.

2023'te savaş patlak vermeden önce Aişe, bilgi teknolojileri fakültesinde öğrenciydi, ancak çatışmaların başlaması ve zorla evlendirilmesinden sonra “psikolojik olarak yıkıldığını” titrek bir sesle anlattı AFP'ye.

Hükümet ve sivil toplum kuruluşlarının tahminlerine göre Nisan 2023'te Abdülfettah el-Burhan liderliğindeki ordu ile eski yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo (Hamideti) liderliğindeki HDK arasında başlayan savaştan bu yana binlerce Sudanlı kadın cinsel şiddete maruz kaldı.

Sudan hükümetine bağlı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Birimi, savaşın başlangıcından bu yana bin 138 cinsel şiddet vakasını belgeledi, ancak birimin müdürü Salma Ishak el-Halifa'ya göre bu rakam "gerçek sayının yüzde 10'unu" geçmiyor.

Uluslararası örgütler, Hızlı Destek Güçleri'ni, düzenli orduya karşı savaşında bir silah olarak tecavüz, cinsel kölelik ve zorla evlendirme gibi sistematik cinsel şiddet kullanmakla suçluyor.

Uluslararası örgütler, HDK’yı düzenli orduya karşı savaşında bir silah olarak tecavüz, cinsel kölelik ve zorla evlendirme gibi cinsel şiddeti sistematik olarak kullanmakla suçluyor.

Yakın zamana kadar şiddet olaylarının büyük ölçüde yaşanmadığı doğu Sudan'daki Port Sudan şehrinde, bazı kurtulanlar Aman Vakfı'nda sığınak buldu.

Yeni başlangıç

Sudan'ın doğusundaki Port Sudan kentinde, birkaç gün öncesine kadar şiddet olaylarından uzak kalan bazı kadınlar, Aman Vakfı'nda sığınak buldu.

Ağustos 2024'te kurulduğundan bu yana Aman, bin 600'den fazla cinsel şiddet mağduruna yardım sağladı. Kuruluş, mağdurlara psikolojik danışmanlık, sağlık ve hukuk hizmetleri, hatta fırıncılık, dokuma ve nakış gibi mesleki eğitimler de veriyor.

Port Sudan'ın sakin mahallelerinden birinde bulunan mütevazı bir evdeki Aman'ın kurtulan kadınları, yatak odalarını ve yemek yedikleri küçük bir masanın bulunduğu mutfağı paylaşıyor. Diğer tarafta ise televizyonun bulunduğu bir oturma odası var. Sadeliğine rağmen, bu ev yüz binlerce Sudanlı kadının mahrum kaldığı bir lüksü onlara sunuyor.

Aman'daki ofisinde psikolojik danışman Lubna Ali, Darfur, El Cezire, Hartum ve diğer eyaletlerden gelen kadınlara destek sağlayan merkezle iletişime geçen kadınların dosyalarını inceliyor. Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre Lubna Ali, "Bize ulaşan vakaların çoğu birden fazla kişinin tecavüz ettiği vakalar. On milis savaşçısı (HDK’yı kastediyor) tarafından tecavüze uğrayan bir kızımız oldu" diyor.

Ali'ye göre, merkezdeki cinsel şiddet mağdurlarının üçte biri “yüzde 33,5” oranında reşit olmayan kızlar ve bunların çoğu hamile.

Aman, hayatta kalan kadınların şiddet gördükleri eyaletlerden çıkmalarına ve merkezde üç ila dört ay kaldıktan sonra eğitimlerine devam etmelerine veya hamile olanların doğum yapmalarına yardımcı oluyor.

Aman, tecavüz sonucu doğan çocuklarını evlatlık vermeye karar veren kızlara danışmanlık hizmeti veriyor ve kurban sayısının önümüzdeki dönemde artabileceği uyarısında bulunuyor.

Merkezin mağdurların mahremiyetine önem verdiğini vurgulayan Ali, “Onlara ilk söylediğimiz şey, bizim için önemli olanın onların ruhsal ve bedensel sağlığı olduğu” diyor.

Üçüncü yılına giren Sudan'daki çatışmalar on binlerce kişinin ölümüne, 13 milyon kişinin yerinden edilmesine ve Birleşmiş Milletler'in modern tarihin en kötü insani krizi olarak nitelendirdiği bir duruma yol açtı.

"Bunun üstesinden gelemedim"

“Aman"da Selma, küçük oturma odasında kitap okuyup çay içiyor. 23 yaşındaki kız, ‘HDK’ milislerinin şiddetine maruz kaldığı Cezire eyaletinin Hasahisa kentinden kaçtı.

Selma, ki kendisi de takma ad kullanmak istedi, kendisi ve üç arkadaşının saklandıkları eve giren militanlar tarafından cinsel tacize uğradığını söyledi. “Sekiz kişiydiler... Bizi dövdüler, taciz ettiler, bazılarımıza tecavüz ettiler, diğerlerini silahla dövdüler, ben de onlardan biriydim” diyen Selma, ‘Şok geçirdim... çünkü unutamayacağım bir manzaraya tanık oldum’ ifadesini kullandı.

Aralık 2023'e gelindiğinde, HDK savaşçılarının çok sayıda köyü kuşatmasıyla ele geçirilen El Cezire eyaletinden yüz binlerce kadın yerinden edilmişti.

Ordu bu yılın başlarında adayı ele geçirip HDK’yı adadan çıkarmıştı, ancak Port Sudan'a kaçan Selma, "yaşananları atlatamıyor."

Selma, AFP’ye “Eğitimimi tamamlamak ve geleceğime odaklanmak istiyorum, ancak çoğu zaman kendimi başıma gelenleri düşünürken buluyorum” dedi.

Savaşın başlamasından bu yana 1,5 milyon Sudanlının kaçtığı Mısır'da, psikoterapist Sara Muntazır, Kahire'deki bir yardım merkezinde her gün en az beş tecavüz mağduruyla görüşüyor.

Muntazır, AFP’ye, mağdurların tedavi planlarına aktif olarak katılmaları gerektiğini belirterek, yaşadıkları travma nedeniyle "artık uyuyamadıklarını veya normal bir hayat süremediklerini" söyledi. Amina soruyor: "Biz, bizim hiçbir müdahalemiz veya kontrolümüz olmayan bir şeyin kurbanıyız." Bütün bunlar başımıza neden geldi?!”