Hizbullah ve sonun başlangıcı

Hizbullah Filistinlilerden daha Filistinli olamaz.

Al Majalla
Al Majalla
TT

Hizbullah ve sonun başlangıcı

Al Majalla
Al Majalla

Lina el-Hatib

İsrail, Hizbullah üyelerini birer birer ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlarını yoğunlaştırdıkça, Hizbullah'tan beklenen yanıt daha önemli hale geliyor. İsrail ile Hamas arasındaki gerginliğin Lübnan'a yayılma ihtimaline ilişkin endişeleri artıran gerilime rağmen, Hizbullah'ın tepkisi sınırlı düzeyde kaldı. Bu kısıtlamanın, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yönelik sürpriz saldırısından önce yaptığı gibi, Hizbullah'ın planlama veya komplo kurmasından kaynaklandığını düşünmüyorum. Savaş, Hizbullah'ın Lübnan'da ve daha geniş ölçekte zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde başladı. Aslında bu savaş, Hizbullah'ın birçok alandaki zayıflıklarını daha da ortaya çıkarmayı başardı ve birçok açıdan Hizbullah'ın sonunun başlangıcına işaret ediyor.

İsrail'in Hizbullah üyelerine yönelik saldırılarının boyutu dikkat çekici. Çatışmanın başladığı 7 Ekim'den bu yana İsrail en az 166 Hizbullah üyesini ortadan kaldırdı. Özellikle Hizbullah ile İsrail'in şu anda 2006 yılında olduğu gibi geniş çaplı bir savaş yapmadığını hesaba katarsak, bu sayı oldukça yüksek.

O dönemde 33 gün süren yoğun çatışmalar sırasında İsrail, 1000'den fazla Hizbullah savaşçısını öldürmüştü. Bu, İsrail'in bir dizi yıldırım suikastla Hizbullah’ın belirli bireylerini hedef aldığı ilk girişimdi.

Çarpıcı olan ise İsrail'in, fiili çatışmalara katılan savaşçılarla sınırlamak yerine üst düzey Hizbullah askeri liderlerini hedef almaya devam etmesidir. Bunlara yönelik suikastlar, yerleşim bölgelerindeki binalardayken ve araçlarla seyahat ederken meydana geldi. Bu ise Hizbullah'a ilişkin İsrail istihbaratının ne derece yüksek olduğunu gösteriyor.

Nasrallah'ın konuşmaları değerini yitirdi ve Hizbullah artık yalnızca boş propagandaya başvuruyor.

Hizbullah saflarında İsrail yanlısı ajanların olası varlığı ve iletişim ağı ile güvenlik düzenlemelerindeki boşluklar konusunda Lübnan'da yaygın kamuoyu tartışmaları sürerken, Hizbullah'ın kendisini bu tür saldırılara karşı koruyamadığı görülüyor. Kendisini koruyamayan Hizbullah, bunun yerine içi boş PR çalışmalarına başvuruyor. Hizbullah yanlısı medya kuruluşları, söz konusu olayları haber yapan diğer Lübnan medya kuruluşları hakkında aynı iddiaları tekrarlamaya devam ediyor ve bu rakip medya kanallarının, Hizbullah'ın zayıflığı hakkında İsrail söylemini yayan hainler olduğunu ima ediyor.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da savaşın başlangıcından bu yana yaptığı konuşmaların sayısını artırdı. Ancak yaptığı konuşmalar, 2006 savaşı sürecinde yaptığı konuşmalardan çok farklıydı. O zamanlar Nasrallah'ın konuşmaları zorlayıcıydı ve İsrail'i tehdit etmeyi ve Arap dünyasında kitleleri Hizbullah etrafında toplamayı amaçlayan bir psikolojik savaş aracı olarak dikkatle hazırlanmıştı. Nasrallah'ın 14 Temmuz 2006'da yaptığı konuşmada, izleyicilerden bir İsrail savaş gemisinin yakılışını izlemelerini istemesi, ardından kameranın İran yapımı bir füzeyle vurulan savaş gemisinin yanan görüntüsüne geçmesi, Hizbullah'ın medya stratejisinde bir dönüm noktasıydı. Bu, Hizbullah’ın bugünkü cansız mesajlarıyla keskin bir tezat oluşturuyor.

(foto altı) Hizbullah destekçileri 29 Ocak'ta Beyrut'ta düzenlenen cenaze töreni sırasında bir Hizbullah savaşçısının tabutunu taşıyor. (EPA)
Hizbullah destekçileri 29 Ocak'ta Beyrut'ta düzenlenen cenaze töreni sırasında bir Hizbullah savaşçısının tabutunu taşıyor. (EPA)

Nasrallah'ın konuşmaları değerini yitirdi ve Hizbullah artık yalnızca boş propagandaya başvuruyor. Mevcut savaşın başlarında, Hizbullah'ın Hamas'a askeri yardımda bulunma ihtimali nedeniyle Lübnan'da kitlesel bir panik yaşandı. Savaş ilanı bekleyen Lübnan halkı, Nasrallah'ın 7 Ekim olaylarından sonra yapacağı ilk konuşmayı sabırsızlıkla bekliyordu. Bunun nedeni, konuşmadan önceki günlerde Hizbullah'la bağlantılı resmi ve gayrı resmi sosyal medya hesaplarının, önemli bir şeyin gerçekleşmek üzere olduğunu üstü kapalı olarak gösteren videolar yayınlamasıydı.

Birçok kişi bu videoların anlamları ve şifreli mesajlar içerip içermediği konusunda spekülasyon yaptı. Ancak Nasrallah'ın 3 Kasım'daki ilk konuşması beklenen savaş ilanını içermiyordu. Aksine Nasrallah, Hizbullah'ın gerilimi arttırmayacağına işaret etti.

İran'ın bölgesel düzeydeki etkisi gibi Hizbullah'ın etkisi de tesirli bir stratejiden ziyade engelleme yoluyla oluyor.

O günden bu yana Nasrallah'ın tüm konuşmalarının etkisi azalmaya başladı. İsrail ile Hamas arasındaki savaş devam ederken Hizbullah'ın boş boş oturması beklenmiyordu, ancak zaman geçtikçe Hizbullah daha da güçsüz görünüyordu. Hizbullah kendisini İsrail’in gerçekleştirdiği suikastlardan koruyamıyor gibi görünüyor, aynı zamanda Nasrallah'ın yaptığı her konuşmanın eylemden yoksun sözler olduğu ortaya çıkıyor ve bu, Hizbullah’ın güvenilirliğini giderek zayıflatıyordu. Nasrallah'ın İsrail'e öfkesini ifade etmek, eylemlerinin cezasız kalmayacağını belirtmek ve Hamas'a desteğini vurgulamak konusunda söyleyebileceklerinin bir sınırı var gibi görünüyordu. Bu nedenle Nasrallah'ın konuşmaları tam tersi bir etki yaratarak Hizbullah'ın güçsüzlüğünü ortaya çıkardı.

Hizbullah'ın İsrail'le gerilimi arttırmak istememesinin güçlü nedenleri var. Şu anda 2006'ın aksine böyle bir senaryoya yönelik yerel ve de bölgesel bir desteği yok ve Hizbullah da bunun farkında. Hizbullah ayrıca ABD'yi İran'a doğrudan tehdit oluşturacak bölgesel bir savaşa sürükleyebilecek herhangi bir gerilimi kışkırtmak da istemiyor.

Hizbullah'ın ABD'yi tehdit ettiği günler geride kaldı. Nasrallah'ın Kızıldeniz'deki gemilere yönelik bir dizi Husi saldırısının ardından 14 Ocak'ta yaptığı konuşma, tarafsız bir jeopolitik analistin konuşmasına oldukça benziyordu. Öyle ki ABD'ye şöyle seslendi: “Kızıldeniz'in güvenliği, Lübnan cephesindeki sükûnet, Irak'taki durum ve bölgedeki tüm gelişmeler tek bir şeyle bağlantılı: Gazze'ye yönelik saldırının durdurulması. Siz sonuçlarla baş etmeye çalışıyorsunuz. O halde gidin ve düzeltin.”

Bütün bunlar, ülkeyi yöneten bir Cumhurbaşkanı’nın olmadığı, yalnızca geçici hükümet tarafından yönetilen Lübnan'da siyasi durumun bozulduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre Hizbullah, her ne kadar bu cephelerde ilerlemeyi engelleyen ana aktör olsa da Lübnan'daki siyasi rakiplerine kendi iradesini kabul ettiremiyor. Bu, İran'ın bölgesel düzeydeki etkisi gibi Hizbullah'ın etkisinin de tesirli bir stratejiden ziyade, engelleme yoluyla olduğunu gösteriyor. Hizbullah son dönemde Lübnan'daki siyasi krizin çözülememesinin bahanesi olarak Gazze'deki savaşı kullandı.

Hizbullah tarihinde birçok hata yaptı ama yenilmez bir güç imajını sunmaya devam ediyor.

İsrail'in sert açıklamalarına rağmen, Gazze savaşının diplomatik bir çözümle sonuçlanması muhtemel ve bu da Hamas'ın siyasi nüfuzunu zayıflatacak. Bu tür senaryolarda, Hizbullah da dahil olmak üzere Ortadoğu'daki diğer İran destekli gruplar zemin kaybetmeye başlayacak. Bu, tabuta çakılan son çivi olacak. Hizbullah'ın 7 Ekim'den beri yaptıkları ve söyledikleri dikkate alındığında, grubun sunabileceği çok az şeyin kaldığı açıkça görülecektir.

(foto altı) Yeleğinin arkasına Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ı hedef gösteren bir görsel takan İsrail askeri, 4 Ocak'ta Lübnan sınırına yakın bölgede bir tankın önünde duruyor. (AFP)
Yeleğinin arkasına Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ı hedef gösteren bir görsel takan İsrail askeri, 4 Ocak'ta Lübnan sınırına yakın bölgede bir tankın önünde duruyor. (AFP)

Hizbullah, devasa askeri cephaneliğine rağmen artık İsrail için eskisi kadar güçlü bir tehdit değil. Çünkü Hizbullah'ın eli kolu bağlı ve İran'ın hayatta kalması gerekiyor. Lübnan'daki siyasi gücü, gündem belirlemekten ziyade negatif güce dayanıyor ve lideri artık bir zamanlar Ortadoğu'daki izleyicileri büyüleyen karizmatik bir figür değil. Hizbullah, eylem yerine giderek daha fazla boş propagandaya güveniyor. Halen İsrail istihbaratının karşısında açığa düşüyor. Gazze savaşı, önde gelen Arap ülkeleri ve ABD'nin talep ettiği gibi İsrail-Filistin barış sürecinde bir atılımla sonuçlanırsa, Hizbullah köşeye sıkışacak. Sonuçta Hizbullah Filistinlilerden daha Filistinli olamaz.

Hizbullah tarihinde birçok hata yaptı ama yenilmez bir güç imajını sunmaya devam ediyor. Ancak Gazze savaşıyla birlikte bu maske düştü ve Ortadoğu artık Hizbullah’ın sonunun başlangıcına tanık oluyor. Sonu hızlı ve dramatik olmayabilir ama eski ihtişamlı günlere dönüş de olmayacak. Dünyanın bildiği şekliyle Hizbullah fiilen ortadan kayboldu.

Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Suriye'nin kuzeydoğusundaki saldırılarda 9 SDG'li öldü

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri Genel Komutanlığı üyesi Tümgeneral Ali el-Hasan, geçtiğimiz haziran ayında Haseke'de düzenlediği basın toplantısında (Şarku’l Avsat)
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri Genel Komutanlığı üyesi Tümgeneral Ali el-Hasan, geçtiğimiz haziran ayında Haseke'de düzenlediği basın toplantısında (Şarku’l Avsat)
TT

Suriye'nin kuzeydoğusundaki saldırılarda 9 SDG'li öldü

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri Genel Komutanlığı üyesi Tümgeneral Ali el-Hasan, geçtiğimiz haziran ayında Haseke'de düzenlediği basın toplantısında (Şarku’l Avsat)
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri Genel Komutanlığı üyesi Tümgeneral Ali el-Hasan, geçtiğimiz haziran ayında Haseke'de düzenlediği basın toplantısında (Şarku’l Avsat)

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri, Deyrizor'un kuzey kırsalındaki karargâhlarına yapılan benzer saldırıların ardından yaptığı açıklamada, Rakka vilayeti kırsalındaki Tabka kenti ve Haseke vilayetinin güneyindeki eş-Şeddadi kasabasındaki güvenlik noktalarını hedef alan bir dizi silahlı saldırıda 5 üyesinin öldüğünü ve 2 üyesinin de yaralandığını duyurdu. Bu arada Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Medya Merkezi, silahlı grupların SDG'nin etki alanlarına yönelik saldırılarında 4 savaşçısının öldürüldüğünü açıkladı.

Kürt yönetimine bağlı İç Güvenlik Güçleri dün resmi internet sitesinden yaptığı açıklamada, ‘terörist’ olarak nitelediği grupların ‘Tabka kentinde güçlerine ait iki noktayı hedef aldığını ve iki üyesinin yaralanmasına neden olduğunu, 14 Temmuz sabahı da eş-Şeddadi kasabasındaki güvenlik kontrol noktalarından birine saldırı düzenlendiğini ve beş üyesinin öldüğünü belirtti.

Özerk Yönetim ve SDG liderliği söz konusu saldırıları genellikle DEAŞ hücrelerinin gerçekleştirdiğini iddia ederek, ‘medya saldırıları ve Suriye genelinde, özellikle de ülkenin kuzey ve doğu bölgelerinde kaos ve fitne yaymak isteyen tarafların sürekli kışkırtmaları ışığında’ bu saldırıların arttığını ve sıklaştığını kaydetti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri liderlerinden Ali el-Hüseyin Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, son dönemde Özerk Yönetim bölgelerindeki güvenlik durumunun, doğrudan karargâhları ve güvenlik kontrol noktalarını hedef alan DEAŞ hücrelerinin hareketlerinde bir artışa sahne olduğunu söyledi. Hüseyin, “Bu girişimlere rağmen, kuvvetlerimiz yüksek hazırlık ve uyanıklıkları sayesinde saldırıları etkili bir şekilde engellemeyi başardı” dedi.

jukıo
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi İç Güvenlik Güçleri mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetinde bulunan karargahlarından birinde (Şarku’l Avsat)

Genel Komutanlığın bu grupların kimliğini ve bağlantılarını ortaya çıkarmak amacıyla kapsamlı soruşturmalar başlattığını belirten el-Hüseyin, “Güvenlik güçlerimiz, bu tür girişimleri boşa çıkarmak konusunda daima tam teyakkuz hâlindedir ve sivillerin güvenliğini ve emniyetini korumak için gerekli tüm önlemleri almıştır” ifadesini kullandı.

SDG'nin güvenlik kanadı olan güvenlik güçlerinin mevzilerine yönelik bu silahlı saldırılar, Suriye'nin kuzeydoğusunda Özerk Yönetim’in kontrolü altındaki bölgelerin akıbetine ilişkin gerginlik ve endişe ortamında, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi tarafından 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasını hızlandırmak amacıyla Özerk Yönetim’den bir heyetin ABD ve Fransa arabuluculuğunda başkent Şam'da Suriye hükümeti bakanlarıyla yaptığı son görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlandığının açıklanmasının ardından geldi.

vdfghyju
Suriye hükümeti Tişrin Barajı'nda bakım çalışmalarına başladı. (Arşiv)

Konuyla ilgili olarak SDG Medya Merkezi, Halep'in doğu kırsalında Türk ordusu ve müttefik Suriyeli silahlı gruplar ile aralarında devam eden çatışmalarda 4 savaşçısının öldüğünü bildirdi.

Bu bölgeler, 10 Nisan'da Münbiç kırsalında varılan Tişrin Barajı anlaşmasından bu yana temkinli bir sükunete tanıklık etti. Cumhurbaşkanı eş-Şera ve Abdi arasındaki ikili anlaşmanın bir parçası olarak, tüm askeri tarafların çekilmesi ve Suriye Savunma Bakanlığı güçlerinin barajı korumak üzere bölgeye girmesiyle birlikte Suriye'nin kuzeyindeki stratejik barajın ortak yönetimi oluşturuldu.