İsrail, Gazze açıklarında doğalgaz aramaları için 6 şirkete 12 lisans verdi

Hamas'ın 7 Ekim'de başlattığı saldırılar yatırımcıların kaçmasına neden oldu ve Tel Aviv'in ekonomik alanda ilerleme kaydetme çabalarını sekteye uğrattı

Keşif için hedeflenen alan, 1993 Oslo Anlaşmalarına göre yasal olarak Filistin Yönetiminin yargı yetkisine tabidir (AFP)
Keşif için hedeflenen alan, 1993 Oslo Anlaşmalarına göre yasal olarak Filistin Yönetiminin yargı yetkisine tabidir (AFP)
TT

İsrail, Gazze açıklarında doğalgaz aramaları için 6 şirkete 12 lisans verdi

Keşif için hedeflenen alan, 1993 Oslo Anlaşmalarına göre yasal olarak Filistin Yönetiminin yargı yetkisine tabidir (AFP)
Keşif için hedeflenen alan, 1993 Oslo Anlaşmalarına göre yasal olarak Filistin Yönetiminin yargı yetkisine tabidir (AFP)

İsrail uzun zamandır çabalarını Avrupa pazarının güvenini kazanmaya ve özellikle doğalgaz rezervleriyle ilgili büyük, çok uluslu projeler için büyük yatırımcılara güven vermeye adamış durumda. Dünyayı ve özellikle Avrupa'yı gaz ithalatı
kaynaklarını çeşitlendirmeye ve Rus gaz ithalatına olan yoğun bağımlılığı
azaltmaya sevk eden Ukrayna savaşı, İsrail'e ivme kazandırdı. Bölgesel bir ekonomik güç ve her türlü enerjinin üretimi ve ihracatında önemli bir merkez olmaya yönelik çabalarını arttırdı.

Ancak Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırıları tüm bu çabaları ve hırsları yerle bir ederek Tel Aviv'i karmaşık bir ikilemin içine soktu. Gazze'deki savaşın yol açtığı güvenlik eksikliği, bölgedeki jeopolitik risklerin artması, yatırımcıların kaçışı ve İsrail'in ekonomik barış alanında ilerleme sağlamaya yönelik ısrarlı çabalarının engellenmesiyle sınırlı değildi. Aksine, İsrail Enerji Bakanlığı'nı Tamar gaz sahasındaki üretimi geçici olarak durdurmaya ve İsrail'in güneyindeki Aşkelon'dan Mısır'a uzanan deniz altı Doğu Akdeniz Gaz (EMG) boru hattı yoluyla ihracatı askıya almaya sevk etti. İsrail hükümeti, geçen Ekim ayında gerçekleşen güvenlik, askeri ve istihbarat şoku sonrasında ve Doğu Akdeniz'de doğal gaz üreticisi olarak ikinci sıraya düşme korkularıyla, Gazze kıyılarına yaklaşık 36 kilometre uzaklıkta bulunan ve Oslo Anlaşması'na göre Filistin Otoritesi'nin yetki alanında olduğu belirtilen bir bölgeye doğal gaz araştırması yapılması için 12 lisans verdi.

Sınırlı kaynaklar

1990'lı yılların sonunda Filistin karasularında Gazze kıyılarına yakın bir doğal gaz rezervi keşfedildi. Bu izinler, Gazze sahil şeridindeki iki ana alan üzerinde dağıtıldı: Biri Gaza Marine olarak adlandırılan ve diğeri Gazze Şeridi'nin kuzey deniz sınırı alanı (Border Field) olarak adlandırılan iki alan. Bu alanlar, İsrail'e ait dev gaz alanı ‘Leviathan’ ve Mısır'a ait ‘Zohr’ gibi Doğu Akdeniz bölgesinin en önemli enerji alanları arasında yer alır. Leviathan, 1,1 trilyon kübik fit doğal gaz içermektedir. Jeologlar ve doğal kaynak ekonomistleri, Filistin topraklarındaki petrol ve gaz rezervlerinin yaklaşık 1,5 milyar varil ham petrol ve 1,4 trilyon kübik feet mavi yakıt olduğunu tahmin ediyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD), Filistin topraklarının, Batı Şeria'nın C Bölgesi ve Gazze Şeridi açıklarındaki Akdeniz kıyısındaki büyük petrol ve doğal gaz rezervlerinin üzerinde yer aldığını doğruladı. Filistin Yönetimi, arama yapma hakkını, daha sonra Shell tarafından satın alınan British Gas Şirketi, Filistin Yatırım Fonu ve Consolidated Contractors Company'den oluşan konsorsiyuma 25 yıllık sözleşmeyle maden arama hakkı verdi. Ancak gözlemcilere göre İngiliz şirketi, siyasi farklılıklar ve İsrail'in müdahalesi nedeniyle, özellikle de Tel Aviv'in onu geliştirmeye yönelik her türlü girişimi kasıtlı olarak engellediği için çalışmayı durdurdu. Tahminlere göre, iki sahadaki gazın toplam piyasa değeri 6 ila 8 milyar dolar arasında değişiyor ve bu miktar Filistinlilerin 25 yıl boyunca beklenen elektrik enerjisi ihtiyacını karşılar. Uluslararası hukukta tanınan Lahey Sözleşmeleri'nin 55. maddesi uyarınca, İsrail'in, işgal altındaki topraklardaki sınırlı yenilenemeyen kaynakları ticari kazanç amacıyla ve işgalci devletin yararına, intifa hakkı kurallarına uygun olarak kullanması yasak. Buna göre İsrail'in işgal altındaki topraklarda fiili idari otorite olarak doğal kaynakları tüketmesi yasak.

Deniz hukuku

İnsan hakları aktivistleri ve uzmanlar, İsrail'in Gazze kıyısındaki Filistin bölgelerindeki arama amaçlı sondaj ruhsatlarının ‘yasadışı’ olduğuna ve ‘uluslararası insancıl hukuku ve uluslararası normları ihlal ettiğine’ inanıyor. Arap Azınlığın Haklarını Savunma Hukuk Merkezi, Adalah Merkezi, Mizan İnsan Hakları Merkezi, Al-Haq Örgütü ve Filistin İnsan Hakları Merkezi ‘ihalelerin iptal edilmesi’ çağrısında bulundu. Lisansları kazanan şirketlere, ‘Filistin halkının egemen doğal kaynaklarının yağmalanmasına katılmaktan derhal kaçınmaları’ çağrısında bulundular. Filistin insan hakları örgütleri, altı şirketin doğalgaz araştırması yapacağı alanın yüzde 62'sinin, Gazze sahillerine bitişik deniz alanı olduğunu ve bu alanın 2019'da Filistin Devleti tarafından ilan edilen deniz sınırları içinde yer aldığını belirtti. Bu, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 1982'deki hükümlerine göre gerçekleşiyor. İsrail, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olmasa da Filistin'in beyanına şu şekilde yanıt verdi: "İsrail, Filistin'i egemen bir devlet olarak tanımadığı için deniz sınırlarını ve sularını ilan etme yetkisine sahip değildir." Gözlemcilere göre, İsrail'in yerel yasalarına göre verilen ihaleler, Filistin tarafından ilan edilen deniz bölgelerini fiili olarak ilhak etme düzeyine ulaşıyor. Bu, bölgedeki insan haklarına ilişkin uluslararası hukuk kurallarının yerine, doğal kaynakların yönetimi ve kullanımı bağlamında İsrail'in yerel yasalarının uygulanmasını hedefleyen bir değişiklik çabasıdır. İsrail Enerji Bakanı ve İsrail Hükümeti Hukuk Danışmanı'na hitaben bir açıklamada, Filistin'in deniz sınırlarındaki gaz kaynaklarının kullanılmasını içeren herhangi bir faaliyetin derhal durdurulmasını talep etti. Bu talepte, İsrail'in Filistin deniz bölgeleri üzerinde herhangi bir egemenlik hakkına sahip olmadığı, özellikle de münhasır ekonomik haklar dahil olmak üzere hiçbir hakka sahip olmadığı vurgulandı. Merkezi, Gazze'deki deniz bölgelerinde gaz arama ve kullanma faaliyetlerinin Filistin halkının kaderini belirleme temel hakkını açıkça ihlal ettiğini belirtti. Bu hak, doğal kaynaklarını yönetme hakkını içeriyor.

Al-Haq, Mizan İnsan Hakları Merkezi ve Filistin İnsan Hakları Merkezi lisans alan şirketlere bir bildiri göndererek, "Filistin Devleti'nin deniz sınırlarında yer alan bölgelerde herhangi bir faaliyette bulunmaktan kaçınmalarını ve bu tür faaliyetlerin uluslararası hukuka açık bir ihlal teşkil edeceğini belirtmelerini" talep ettiler. Bu kuruluşlar, herhangi bir Filistin devleti onayı olmadan Filistin'in talep ettiği doğal kaynakların araştırılması ve kullanılmasına yönelik herhangi bir girişimin uluslararası insan hakları hukukunu, işgal yasalarını da içeren uluslararası hukuku ihlal edeceğini bildirdiler. Raporda, "Yağma gibi savaş suçlarına ortaklık ciddi bir suçtur ve kurumsal aktörleri bireysel cezai sorumluluğa maruz bırakır" ifadelerini kullanarak bir uyarıda bulunuldu. Eğer şirketler uluslararası hukuka aykırı faaliyetlerde bulunmaktan kaçınmazlarsa, bu insan hakları örgütleri, "tazminat talebiyle dava açma riskine maruz kalmak dahil olmak üzere, mevcut tüm yasal mekanizmaları kullanmaya hazır olduklarını" belirttiler. Özellikle, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yağma suçunu işlediği iddia edilen herhangi bir kişiyi soruşturma ve yargılama yetkisi olduğundan, Gazze ve Batı Şeria da dahil olmak üzere Doğu Kudüs'e kadar uzanan bir açık soruşturmanın hala devam ettiğini belirttiler.

Kaynakların suistimal edilmesi

Filistin hükümeti, İsrail'in Gazze sahillerindeki alanlarda araştırma yapma izni vermesine ilişkin çekincelerini dile getirmekten kaçınırken, uzmanlar, İsrail'in tek taraflı olarak deniz sınırlarını genişletmesinin Filistin deniz bölgelerini ve doğal kaynaklarını içerecek şekilde sınırlarını belirlemesinin, Filistinlilerin doğal kaynaklarını uzun vadeli finansal kazançlar sağlamak amacıyla kullanılmasına yol açabileceği konusunda hemfikir. Şarku’l Avsat’ın Felicity Arbuthnot gazetesinden aktardığı habere göre İsrail büyük bir doğal gaz ve petrol ihracatçısı olmayı hedefliyor. Gazeteye göre, jeolojiye dayalı bir değerlendirme metodolojisi kullanıldığında, bölgedeki ortalama kurtarılabilir petrol 1,7 milyar varil ve ortalama gaz rezervleri 122 trilyon fit küp. Doğu Akdeniz'in yaklaşık 83.000 kilometrekarelik alanını kapsayan Leviathan sahası, Hayfa şehrinin 90 kilometre batısında, 2009 yılında keşfedilen Tamar sahasıyla birlikte, İsrail tarafından şimdiye kadar keşfedilen en belirgin saha. İsrail'in enerji tüketim ihtiyacının yüzde 70'ini karşılıyor ve Lübnan sularından sadece 4,5 kilometre uzaklıktaki Kariş Gaz Sahası’na kadar dünyanın sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) kaynaklarının yaklaşık yüzde 1,5'ini besliyor. İsrail'in kuzeyinde savaşın devam etmesi ve güvenlik gerilimlerinin artması, Kariş sahasından 6,5 milyar metreküp üretim planlarının ertelenmesine yol açabileceği gibi, Tamar sahasının genişletilmesinin de yüzde 65 oranında engellenmesine yol açabilir. Çatışmanın herhangi bir şekilde tırmanması bölgeyi geniş ölçüde etkileyecek ve İsrail'in gaz üretimini ve ihracatını sekteye uğratacaktır.

2022 yılı Haziran ayında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Gazze Marine gaz sahasının geliştirilmesine ilişkin Filistin Yönetimi ile Mısır tarafı arasında müzakerelere onay verdiğini duyurdu. Ancak, "İsrail tarafının güvenlik ve diplomatik ihtiyaçlarının dikkate alınması" şartıyla. Ancak, mevcut savaş, Gazze Marine gaz sahasının geliştirilmesi için nihai anlaşmanın imzalanmasını belirsiz bir tarihe erteledi.

Sürekli ihtiyaç

Tahminlere göre, Gaza Marine ve Gazze Şeridi'nin kuzey deniz sınırı alanı Border Field’den üretime başlanması durumunda, Filistin Yönetimi'nin yılda yaklaşık 200 milyon dolarlık İsrail'den ithal edilen enerji maliyetinden tasarruf etme ve Filistin bölgelerinin elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 50'sini karşılayabilme potansiyeli bulunuyor. Filistinlilerin elektrik tüketiminin yıllık 1,8 bin megavatın üzerinde olduğu göz önüne alındığında, 20 yıllık bir dönemde Filistin'in enerji faturasını 560 milyon dolardan fazla azaltabileceği ve 2,5 milyar dolarlık gelir elde edebileceği tahmin ediliyor. Filistin enerji ihtiyacının yüzde 90'ını İsrail'den sağlıyor, geri kalan yüzdeyi ise Ürdün'den sağlıyor.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın 2019'da yayınlanan bir araştırmasına göre Filistinliler, iki Gazze sahasındaki gaz kaynaklarını kullanmalarının engellenmesi sonucu yaklaşık 2,57 milyar dolar kaybetti. Öte yandan İsrail 2022'de yaklaşık 22 milyar metreküp gaz üretti ve Leviathan ve Tamar sahaları İsrail'in iç tüketiminin üçte ikisini karşılayabilirken, Tel Aviv ise Mısır ve Ürdün'e 9,2 milyar metreküp gaz ihraç etti. İsrail'in geçen yılki gaz gelirleri yaklaşık 456,5 milyon doları buldu; İsrail gaz gelirlerinin çoğu, yaklaşık 265 milyon doları bulan Leviathan sahasından geldi.

İsrail ile Filistin Yönetimi arasındaki barış görüşmelerinin, 2009'dan itibaren Gazze gazının Tel Aviv'den satın alınmasına ilişkin yıllık 4 milyar dolarlık bir anlaşmanın imzalanmasını da içermesi dikkat çekiyor. Ancak Hamas'ın 2007 parlamento seçimlerindeki zaferi anlaşmaları askıya aldı.



Es-Safadi Şam'da eş-Şera ile görüştü: Suriye'den Ürdün'e uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadelede iş birliği yapacağız

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi ve yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera Şam'da bir araya geldi. (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi ve yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera Şam'da bir araya geldi. (AFP)
TT

Es-Safadi Şam'da eş-Şera ile görüştü: Suriye'den Ürdün'e uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadelede iş birliği yapacağız

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi ve yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera Şam'da bir araya geldi. (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi ve yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera Şam'da bir araya geldi. (AFP)

Ürdün Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'nin bugün Şam'da yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera ile bir araya geldiği belirtildi.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan fotoğraflarda es-Safadi ve eş-Şera el sıkışırken görülürken, görüşmenin Şam’ın neresinde gerçekleştiği belirtilmedi. Dışişleri Bakanlığı daha önce yaptığı kısa bir açıklamada, es-Safadi'nin bugün Şam'ı ziyaret ederek Suriye'deki yeni yönetimin lideri eş-Şera ve bazı Suriyeli yetkililerle görüşeceğini bildirmişti.

Bu ziyaret, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in 8 Aralık'ta devrilmesinden bu yana Ürdünlü üst düzey bir yetkili tarafından Suriye'ye yapılan ilk ziyaret. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Ürdün İletişim Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Muhammed el-Mumini dün (Pazar) gazetecilere yaptığı açıklamada, “Ürdün'ün Suriye'deki son olaylara yönelik tutumu, iki kardeş ülke arasındaki ilişkilerin samimiyetinin yanı sıra Suriye'nin güvenliğinin, toprak bütünlüğünün ve kurumlarının istikrarının sağlanmasına yönelik desteğini ifade etmektedir. Bu istikrar Ürdün devletinin çıkarlarına olumlu yansıyor ve sınırlarının güvenliğini pekiştiriyor” ifadelerini kullandı.

Ürdün'ün Suriye ile 375 kilometrelik bir kara sınırı bulunuyor. Amman, Suriye'de çatışmaların başladığı 2011 yılından bu yana 1,3 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığını söylüyor ve Birleşmiş Milletler'e (BM) göre Ürdün'de yaklaşık 680 bin kayıtlı Suriyeli mülteci bulunuyor. Ürdün İçişleri Bakanı perşembe günü yaptığı açıklamada, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden bu yana toplam 7 bin 250 Suriyelinin Ürdün sınırından ülkelerine geri döndüğünü söyledi. Ürdün 14 Aralık'ta sekiz Arap ülkesi, ABD, Fransa, Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ve BM dışişleri bakanlarının katılımıyla Suriye konulu bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

Kral 2. Abdullah, Ürdün'ün Suriyelilere desteğini ve iradelerine saygısını vurgulayarak, muhalif grupların Şam'a girip Devlet Başkanı Beşşar Esed'i devirdiklerini açıklamalarının ardından ülkenin ‘kaosa’ sürüklenmemesi çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre es-Safadi bugün yaptığı açıklamada, eş-Şera ile Suriye'den Ürdün'e uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadele için iş birliği yapma konusunda anlaştıklarını söyledi.

Ürdün son yıllarda başta Captagon olmak üzere silah ve uyuşturucu kaçakçılığından çok zarar gördü. 2011 yılından bu yana Suriye'de devam eden kanlı çatışmalar yarım milyondan fazla insanın ölümüne, büyük bir yıkıma ve ülke içinde ve dışında milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden oldu.

Ürdün söz konusu kaçakçılık operasyonlarının ‘organize’ hale geldiğini ve bazen insansız hava araçlarının (İHA) kullanıldığını söylüyor. AFP'ye göre Ürdün bu İHA’ları düşürmek için defalarca hava kuvvetlerini kullandı ve birçok kaçakçıyı tutukladı yahut öldürdü. Captagon üretimi bölgede yeni değil. Suriye 2011'de savaşın patlak vermesinden önce de bu maddenin ana kaynağıydı, ancak çatışma bu maddenin üretimini daha popüler hale getirdi ve ihracatının artmasına yol açtı.