ABD’nin Ortadoğu savaşından kaçınmak için ortaya koyduğu ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devleti’ önerisi

Filistinli gruplar, Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın 2018 yılında açıkça işaret ettiği bu düşünceye karşı çıkıyor.

Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)
Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)
TT

ABD’nin Ortadoğu savaşından kaçınmak için ortaya koyduğu ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devleti’ önerisi

Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)
Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)

Washington’daki Beyaz Saray’ın bahçesinde, 1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında Oslo Anlaşması imzalandığında Filistinliler, uzun bir süredir hayalini kurdukları devletin artık bir taş atımı mesafede olduğunu zannettiler. Ancak bağımsızlığa ve onunla gelen liman ve havaalanı inşasına, açık geçitlere, ekonomik toparlanmaya ve iş fırsatlarına dair umutlar, kısa sürede keskin bir şekilde çöktü. Bocalayan otuz yıllık müzakerelerin ardından Filistinliler tamamen anladılar ki arzulanan devleti kurma yolu, artık tıkalı. İsrail’in Filistin şehirleri üzerinde yeniden askerî kontrol kurarak, yerleşim inşaatını yoğunlaştırıp yerleşimci sayısını 1993’te yaklaşık 280 binken yaklaşık 800 bine çıkararak, Batı Şeria topraklarının yaklaşık yüzde 11’ine el koyup Kudüs’ü izole eden ve en önemli su kaynaklarının kontrolünü ele geçiren bir güvenlik duvarı örerek sahada emrivaki dayatma politikası da bugünkü gerçekliklerini her zamankinden daha kasvetli ve iç karartıcı hale getirdi. Bu gerçekler, bir Filistin devleti inşası için gerekli tüm temelleri fiilen geçersiz kılıyor ve yıkıyor.

Siyasi aktivistlere göre İsrail öne sürdüğü şartlarda halen Filistinlilerin İsrail devletinin Yahudiliğini tanımasını talep ediyor, Filistinli mültecilerin dönüşünü ve Doğu Kudüs’ten çekilmeyi reddediyor ve bir ordudan ve tam egemenlikten yoksun bir Filistin’den söz ediyor.

Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısından ve pek çoklarına göre dünyanın en yıkıcı savaşlarından biri olan yoğun bir savaşın patlak vermesinden sonra Beyaz Saray, Filistinliler ile İsrailliler arasındaki çatışmanın çözümüne bir giriş olarak iki devletli çözümün gerekliliğine her zamankinden fazla inanıyor. Ona göre Ortadoğu bölgesinde beklenen savaşın gerçekleşmemesinin yolu, İsrail’in güvenliğini garanti edecek şekilde silahtan arındırılmış bir Filistin devletinin kurulmasından geçiyor.

ABD merkezli internet sitesi Axios tarafından geçtiğimiz ocak ayının sonunda açıklanan bu Amerikan önerisini daha da ciddiye almayı gerektirecek şekilde Londra, iki devletli çözüme doğru geri dönülemez bir ilerleme kaydedilmesi gerektiğini ve Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere müttefikleriyle Filistin devletinin tanınması meselesini değerlendirdiğini belirtti. Bizzat İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da bu düşünceyi 2009 ile 2015 yılları arasında birkaç kez önerdi, ancak son senelerde hiç değinmedi.

Silahsızlandırma

‘Oxford Uluslararası Hukuk’ kitabına göre silahsızlandırma, belirli bir coğrafi bölgedeki silahların ve askerî varlığın azaltılması, hatta ortadan kaldırılması anlamına geliyor. BM sözlüğüne göre ise bu bölgede herhangi bir savaşçının, silahın, teçhizatın ya da askerî tesisin varlığı yasak olup, askerî operasyonları destekleyen ya da bunlarla bağlantılı olan herhangi bir saldırgan eylem ya da faaliyette bulunulamaz. Uluslararası Kızılhaç Komitesi de burayı, silahlı çatışmanın tarafları arasında kararlaştırılan ve çatışmanın herhangi bir tarafınca işgaline ya da askerî amaçlarla kullanımına izin verilmeyen bölge olarak tanımlamış. İsrailli araştırma kuruluşu Kudüs Halkla İlişkiler Merkezi’ne göre (Jerusalem Center for Public Affairs/JCPA) ise ‘silahsızlandırma’ terimi, uluslararası hukukta genelde öngörülenden daha kapsamlıdır, çünkü ortak terim, “çatışmaların ve askerî tehditlerin değişken doğasını hesaba katmaz.”

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İsrail için de birtakım önlemler mevcut. Silahsızlandırmayı garanti eden bu önlemler, ‘Filistin emniyeti ve iç güvenlik çerçevelerinin açık askerî özellikler olmadan sürdürülmesiyle’ ve Filistinlilerin sadece ‘hedefi yalnızca iç güvenlik ve emniyet olan silahlar edinmesine’ izin verilmesiyle ilgilidir. Bu önlemler ayrıca ‘Filistinli güvenlik güçleri ile yabancı ordular arasında askerî ittifakların ya da iş birliğinin bulunmamasıyla, savunma sanayii gibi askerî altyapının olmamasıyla ve askerî amaçlara yönelik olmadığı iddia edilen çift kullanımlı bileşenlerin üretiminin engellenmesiyle’ de ilgili.

Silahsızlandırılmış Filistin devleti fikrini uygulanabilir bulan pek çok siyasetçiye göre bu, iki taraf arasında onlarca yıldır devam eden çatışmayı sona erdirecek ve gerilimin ve şiddetin bölgeye yayılmasını engelleyecek bir çözüm olabilir.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da 2018 yılında bu fikri memnuniyetle karşıladığını açıkça belirtmiş ve İsrailli bir grup akademisyene, 1967 sınırlarında kurulacak bir Filistin devletinin ‘silahtan arındırılmış olması gerektiğini’ düşündüğünü ve ‘kaynakların ordu yerine eğitim kurumlarına tahsis edilmesini ve Filistin emniyet güçlerinin de tabancayla değil, copla yetinmesini tercih ettiğini’ söylemişti. Abbas’ın 2004’ten bu yana başkanlığını yaptığı Fetih hareketi de yaptığı bir açıklamada mevcut hedefin ‘kimseyle bir silahlanma yarışına girmek değil, 4 Haziran 1967 sınırlarında bağımsız bir devlet kurmak’ olduğunu söyleyerek Abbas’ın açıklamalarını teyit etti.

2020 yılında ‘İsrail’in ilhak planına karşı Filistinli çabalar’ olarak adlandırdığı hamle kapsamında Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye de Avrupa Birliği’ni (AB), BM’yi, Rusya’yı ve ABD’yi içeren Uluslararası Dörtlü’ye egemen, bağımsız ve silahtan arındırılmış bir Filistin devletinin kurulmasını öngören bir Filistin önerisi sundu.  

Ancak bu öneriye itiraz eden bazı eleştiriler de mevcut.

Egemenlik ve bağımsızlık

AB ve ABD tarafından ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılan Hamas hareketi, Filistinlilerin egemenlik sahibi, bağımsız bir devlet istediğini vurguladı. Hareketin genel ilkelerine ve politikalarına dair belge, 4 Haziran 1967 sınırlarında ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını ‘ortak bir ulusal uzlaşma formülü’ olarak değerlendiriyor ve ‘sebepler, koşullar ve baskılar ne olursa olsun Filistin topraklarının tek karışından vazgeçilmeyeceğinin’ altını çiziyor. 

Hareketin 1 Mayıs 2017 tarihinde yayınladığı ve 12 başlığa ayrılmış 42 maddeden oluşan belgede ‘Kudüs’ün Filistin’in başkenti ve Mescid-i Aksa’nın da Filistinlilerin ve Müslümanların münhasır hakkı olduğu’ ifade ediliyor. Ayrıca ‘mülteci meselesini gündemden düşürmeye yönelik tüm projelere ve girişimlere’ karşı olunduğu ve ‘Siyonist varlığın meşruiyetinin tanınmayacağı’ ilan edilerek, ‘nehirden denize Filistin’in tamamen özgürleşmesinden başka bir yolun olmadığı’ vurgulanıyor.  

İslami Cihad hareketinin liderleri ise Amerikan planının ‘dünya kamuoyunu ve Filistinlileri aldatmaya’ yönelik olduğuna dikkat çekti. Hareket lideri Nafiz Azzam daha önce, “İşgal güçlerinin, halkımızın arzuladığı devletin özelliklerini bizim adımıza belirlemesine izin vermeyi reddettiğimiz gibi, bu çözümleri de reddediyoruz. Hele de bunu belirleyen taraflar, Washington ile Tel Aviv ise” demiş ve ‘kendi hareketi için direnişin, değişmez bir tercih, bir yaklaşım ve politika olduğunu’ belirtmişti.

İngiliz gazetesi The Guardian’ın haberine göre ‘en radikal’ Filistinli silahlı örgütlerden biri kabul edilen İslami Cihad, her türlü siyasi barış sürecini reddediyor ve ‘İsrail’in dört bir yanında, Batı Şeria’da ve Gazze Şeridi’nde bir İslam devleti kurma’ hedefine ulaşmak için tek yolun askerî zafer olduğunu düşünüyor.

Diğer yandan Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa Bergusi, ‘işgalin sona erdirilmesi, yerleşimlerin tamamen ortadan kaldırılması ve Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak belirlenmesi gibi pratik saha uygulamaları benimsenmediği sürece bir Filistin devletine dair konuşmalara itibar etmediğini’ söyledi. Filistin Halk Partisi Genel Sekreteri Bessam es-Salihi ise ‘Batı Şeria’da ve Gazze’de gerçek ve Batı Şeria’da, Gazze Şeridi’nde ve Kudüs’te sorumluluğu üstleneceğine dair bir teminata sahip bir Filistin devletinin kurulmasının, işgalin sona ermesiyle mümkün olduğunu’ ifade etti.  

Bir varoluş sorunu

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ise ABD Başkanı Joe Biden’ın ‘silahsızlandırılmış’ bir Filistin devleti kurulmasına ilişkin önerilerini ‘Amerika’nın Filistin davasını tasfiye etmeye yönelik yeni bir planı’ olarak değerlendirdi. Yaptığı bir basın açıklamasında ABD’nin önerisinin ‘peşini bırakmayan bir varoluş sorununun gölgesinde Siyonist varlığı, içine düştüğü yenilgi bataklığından kurtarma girişimi’ olduğunu söyleyen FHKC, ABD yönetiminin ‘Filistin halkına yönelik saldırısında ve soykırım savaşında Siyonist varlığa ortak olan bir düşman’ olduğunu vurguladı. Ayrıca ‘silahsızlandırılmış bir devlete dair’ her türlü önerinin ‘Filistin davasını tamamen ortadan kaldırmayı ve uluslararası meşruiyet kararlarını atlamayı hedeflediğini’ açıklayarak, Amerika’nın önerisinin ‘Filistin halkının egemenliğini elinden aldığını, ona teslimiyet koşulları dayattığını ve onu en basit haklarından ve yaşam unsurlarından mahrum edip, boğucu bir kuşatma altında bıraktığını’ belirtti. İsrail’in terör örgütü olarak kabul ettiği Halk Cephesi, Filistin Yönetimi’ni ya da Filistinli veya Arap herhangi bir tarafı ‘Amerika’nın bu reddedilmiş ve şüpheli planını ele alma veya uygulama’ konusunda da uyardı.  

Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi ise yaptığı bir açıklamada ‘BM’nin gözetiminde ve ilgili BM kararlarına uygun olarak, bağlayıcı bir gündem ve takvimle uluslararası bir konferans düzenlenmesinin yolunu açacak anlamlı bir siyasi sürecin başlatılmasını’ talep etti ve şöyle dedi:

“İşgalden kurtulmak, 4 Haziran 1967 sınırlarında ve başkenti Kudüs olmak üzere bağımsız ve tam egemen bir devlet kurmak ve mülteci meselesini 1948 yılından bu yana tehcir edildikleri yurtlarına ve yuvalarına geri dönme haklarını garanti eden 194 sayılı karar uyarınca çözmek gerekiyor.”

Siyasi analist Hani el-Mısri’ye göre Biden yönetiminin bir Filistin devleti kurulmasından bahsetmesi, ‘Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını yeniden gündeme getirmek için değil, İsrail’in güvenliğini sağlamak, iki uluslu bir devletin kurulmasını önlemek, İsrail’i bir Yahudi devleti olarak korumak, Amerika’nın bölge üzerindeki hegemonyasının devamını sağlayacak şekilde İsrail’i bölgeye entegre etmek ve Çin’in, Rusya’nın ve İran’ın ilerleyişini sınırlayacak yeni bir Ortadoğu kurmak’ içindir.

İsrail’in güvenliği

İsrailli yetkililer ve analistler ise bir Filistin devletinin kurulmasına itiraz konusunda hemfikir. Ulusal Birlik Partisi’ne mensup Knesset üyesi Gideon Sa’ar, ‘bir Filistin devletinin İsrail’in güvenliği ve geleceği için bir tehdit oluşturacağını’ düşünüyor. İsrailli Jerusalem Post gazetesinin haberine göre Sa’ar ayrıca, Filistin devletinin ‘radikal bir devlet ve bir terör üssü olacağını, en aşırı unsurlarla ittifak kuracağını ve bunun da bölgenin istikrarını kalıcı olarak sarsacağını’ ifade etti.

Amerika’nın arzusuna aykırı olarak daha önce Netanyahu, ABD’ye ‘Gazze savaşı sonrasına dair herhangi bir senaryo çerçevesinde’ bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik itirazını bildirdiğini açıklamıştı.

Fransız Le Figaro gazetesine göre İsrail’in bir tercih yapması gerekiyor: ‘Ya aralıklarla bir kaos yaşamaya devam etmekle birlikte Filistin Mandası’nın tamamı üzerinde askerî kontrolü sürdürecek ya da silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin kurulması ve sınırlarında barışın sağlanması için bu toprakların yüzde 22’sinden vazgeçecek.’

Yazar Renaud Girard, ‘bölgesel güçlerin, Filistinlileri, mültecilerin bir Yahudi devleti olarak kalmayı isteyen İsrail’e geri dönüşünün mümkün olmadığı konusunda ikna etmesi’ gerektiğini düşünüyor. Ona göre ‘Amerika, bu çözümü siyasi olarak desteklemek için gerekli araçlara sahip. Filistinliler de kendilerine uzatılan bu eli ve kendi devletlerini kurma fırsatını değerlendirmeyip, Yahudileri denize atma hayallerini sürdürürlerse, onları bekleyen feci akıbeti hak edecekler.’

The Washington Post’un 16 Şubat 2021’de 521 uzmanın cevaplarına dayanarak yayınladığı anket dikkat çekici. Buna göre uzmanların yüzde 52’si, en azından önümüzdeki on yıl içinde bir Filistin devletinin kurulmasını mümkün görmezken, sadece 6’sı önümüzdeki on yıl içinde bunun mümkün olabileceğini düşünüyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
TT

Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)

Tony Boulos

Hamas'ın Gazze Şeridi sınırında gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan yıkıcı savaşın üzerinden geçen yaklaşık iki yılın akabinde, Filistin davası yalnızca askeri harekâtla veya direniş sloganlarıyla sonuçlandırılamayacak kritik bir siyasi aşamaya giriyor. Savaş artık yalnızca İsrail ile değil, zamanla, özle ve bütünlüğünü yitirmiş Filistin siyasi sisteminin meşruiyetiyle bir savaşa dönüştü. Sadece dayanışma için değil, aynı zamanda yalnızca Filistin'in iç yapısının yeniden yapılandırılması ile başlayacak kapsamlı bir çözüm üretmek için de gerçek bir Arap-uluslararası mutabakat arayışı acil hale geldi. İç yapının yapılandırması ise Hamas'ın paralel bir silahlı güç olarak sahneden çekilmesinden ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin  karar alma gücünü, meşruiyetini ve Arap desteğini yeniden kazanmasından geçiyor.

Bu, Lübnan'ın yaşadığına benzer büyük bir sınav anı. Lübnan’da da Hizbullah'ın askeri ve mali sistemi dağıtılmadan, devlet karar alma yetkisini geri kazanmadan ülkede çözüm haritasını uygulamaya koymanın bir yolu yok. Devlet dışı silahın gölgesinde ulusal bir projenin inşa edilemediği Lübnan'da olduğu gibi, Filistin'de de coğrafyayı ve meşruiyeti paylaşan fraksiyonların veya paralel otoritelerin şemsiyesi altında bir devlet kurulamaz. Filistin değişti, dünyanın Filistin algısı değişti, güç dengesi değişti. Peki liderlik araçları değişti mi? Filistinlilerin gelecek vizyonu değişti mi? Fetih ve Hamas, otorite ve direniş, iç çatışma ve dış bağımlılık gibi eski ikiliklerin esiri olmaya devam mı ediyorlar? Bir sonraki aşama, açıkça, sadece bir direniş aşaması değil. Bu, bir anavatanın yeniden inşası, bir halkın direnişinin desteklenmesi ve yıkımın yıkıntılarından bir devlet çıkarma aşamasıdır. Bu aşama, sloganlardan ve daha derin bir söylemden daha fazlasını gerektiriyor.

Silahlar susar, ama savaş bitmez

Burada Lübnan'ın iç savaş sonrası deneyimini hatırlamak faydalı olacaktır. Savaş, yalnızca Taif Anlaşması'nın imzalanması değil, daha ziyade Arap ve uluslararası çıkarların kesişmesi sonucu sona erdi. Buna bir de daha sonra ortaya çıkan çekincelerine rağmen, o anı ulusal bir projeye nasıl dönüştüreceklerini bilen Lübnanlı figürlerin varlığı eşlik etmişti. Tıpkı Lübnan'ın savaş sonrası döneme liderlik etmesi için Refik Hariri'ye ihtiyaç duyması gibi, Filistin'in de bugün sadece kırılgan bir idari yapı değil, gerçek bir Filistin devleti kurabilecek bir figüre -veya gruba- ihtiyacı var.

Yıllar sonra ilk kez, dünya Filistin devletinin fiilen tanınması yönünde ilerlemeye başladı. İspanya, Norveç, İrlanda, Slovenya ve Güney Afrika Filistin devletini tanıdı. Fransa ve diğer ülkeler de resmi olarak tanımayı düşünüyorlar. Sahne değişiyor. Haritalar yeniden çiziliyor. Gazze'ye yönelik savaş, tüm vahşetine rağmen, Filistin'i bir kez daha uluslararası kararların merkezine yerleştirdi. Fakat şimdiki temel soru şu: Biz buna hazır mıyız? Filistinliler, bu tarihi anı değerlendirebilecek ve siyasi tanınmayı sürdürülebilir bir devletin altyapısına dönüştürebilecek bir liderliğe sahip mi? Sadece söz ve pozisyonlara değil, aynı zamanda reel ekonomiye, istihdam yaratmaya, hukukun üstünlüğüne ve devlet kurumlarına dayalı bir devlet kurabilecek bir liderlik var mı?

İnsanlar değişti

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Filistin sokağı artık eskisi gibi değil. Gazze'de yaşananlardan ve yıllarca süren bölünme ve iç çatışmalardan sonra sloganlar artık yeterli değil. Bugün insanlar, yıkılanları yeniden inşa edebilecek, onurlu bir yaşam için gerçek fırsatlar yaratabilecek ve bölünmeyi derinleştirmek yerine Filistin halkının birliğini koruyabilecek bir liderlik talep ediyor. Filistinliler, Fetih ve Hamas arasındaki çekişmeden, dar görüşlü hesaplardan ve kendilerine somut hiçbir şey sunmayan, onları tüketen söylemlerden bıktı. Bugün istedikleri, örgüt değil devlet odaklı düşünen, halkı sürekli bir savaşın yakıtı olarak değil, meşruiyet kaynağı olarak gören bir liderlik.

Filistinli bir Hariri

Bazıları, Filistin'in savaştan sonra Lübnan'ın yeniden inşasına öncülük eden ve Beyrut'u yeniden inşa etmek için uluslararası destek toplayan, Arap-uluslararası mutabakatlar elde etmeyi başaran iş adamı Refik Hariri modeline ihtiyacı olduğunu söyleyebilir. Ancak Filistin gerçekliği, Lübnan gerçekliğinden daha karmaşık ve bugün ihtiyaç duyduğu şey, özel bir ulusal kimliğe sahip bir Filistinli Hariri’dir. Bu Hariri, cesur ve dürüst olmalı, direnişi güçlendirerek, binlerce iş fırsatı yaratan geniş bir ekonomik çıkar ağı oluşturarak ve topraklarındaki Filistin varlığını güçlendirerek, Filistin halkına yatırım yapmanın, gerçek kurtuluşun temeli olduğuna inanmalıdır. Filistin'in, gerçekçi bir ulusal ekonomik plan geliştirebilecek, onurun yalnızca dış destekten değil, aynı zamanda üretken ve istikrarlı bir iç ekonomi inşa etmekten de geçtiğini anlayan bir figüre veya gruba ihtiyacı var. Bu liderliğin gerçek kalkınma projeleri başlatabilecek, yatırımı, girişimciliği ve inovasyonu teşvik eden, Filistin toplumunu edilgen bir direniş zihniyetinden kurtarıp, ona üretim, açılım ve sorumluluk zihniyeti kazandıran modern bir yasal yapı kurabilecek kapasitede olması hayati önem taşımaktadır.

Filistinli ellerle yeniden inşa

Bugün Filistin tarihinde nadir görülen bir anla karşı karşıyayız. Dünya artık duyuyor ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının yankısı her geçen gün artıyor. Gazze, uğradığı yıkıma rağmen dünyayı uyandırdı, uluslararası vicdanı harekete geçirdi ve adaletsizliği küresel tartışmaların ön saflarına taşıdı. Filistin halkı, yaralarına ve bölünmelerine rağmen, kökten farklı olması koşuluyla yeni bir liderlik etrafında kenetlenmeye hazır. Dünya, Filistin halkından sahip olduğu beceriler, yetenekler ve deneyimlerle yıkılanları kendi eliyle yeniden inşa etmesini bekliyor ve o da bunu yapabilir. Bu sayede Filistinliler, yeniden inşayla başlayacak ama daha iyi bir gelecek planlamakla sona ermeyecek bir ekonomik döngüye dahil olabilirler. Bu, diğer pek çok fırsat gibi, asla kaçmaması gereken değerli bir fırsat. O halde bölünmenin sınırları içinde kalıp daha fazla klişe girişimler mi bekleyeceğiz, yoksa gerçekten o “yeni Filistinli Hariri”yi mi aramaya başlayacağız? O, egemenliğinden yoksun bırakılmış bir devlet, yüzeysel bir temsil arayışında olmayan, bunun yerine aygıtlar için değil insanlar için, geçmiş için değil gelecek için, bağımlılık için değil onur için gerçek bir devlet kurmayı hedefleyen biridir.