ABD’nin Ortadoğu savaşından kaçınmak için ortaya koyduğu ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devleti’ önerisi

Filistinli gruplar, Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın 2018 yılında açıkça işaret ettiği bu düşünceye karşı çıkıyor.

Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)
Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)
TT

ABD’nin Ortadoğu savaşından kaçınmak için ortaya koyduğu ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devleti’ önerisi

Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)
Siyasetçilere göre silahsız bir Filistin devleti fikri, iki taraf arasında on yıllardır yaşanan çatışmayı bitirecek bir çözüm olabilir. (AFP)

Washington’daki Beyaz Saray’ın bahçesinde, 1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında Oslo Anlaşması imzalandığında Filistinliler, uzun bir süredir hayalini kurdukları devletin artık bir taş atımı mesafede olduğunu zannettiler. Ancak bağımsızlığa ve onunla gelen liman ve havaalanı inşasına, açık geçitlere, ekonomik toparlanmaya ve iş fırsatlarına dair umutlar, kısa sürede keskin bir şekilde çöktü. Bocalayan otuz yıllık müzakerelerin ardından Filistinliler tamamen anladılar ki arzulanan devleti kurma yolu, artık tıkalı. İsrail’in Filistin şehirleri üzerinde yeniden askerî kontrol kurarak, yerleşim inşaatını yoğunlaştırıp yerleşimci sayısını 1993’te yaklaşık 280 binken yaklaşık 800 bine çıkararak, Batı Şeria topraklarının yaklaşık yüzde 11’ine el koyup Kudüs’ü izole eden ve en önemli su kaynaklarının kontrolünü ele geçiren bir güvenlik duvarı örerek sahada emrivaki dayatma politikası da bugünkü gerçekliklerini her zamankinden daha kasvetli ve iç karartıcı hale getirdi. Bu gerçekler, bir Filistin devleti inşası için gerekli tüm temelleri fiilen geçersiz kılıyor ve yıkıyor.

Siyasi aktivistlere göre İsrail öne sürdüğü şartlarda halen Filistinlilerin İsrail devletinin Yahudiliğini tanımasını talep ediyor, Filistinli mültecilerin dönüşünü ve Doğu Kudüs’ten çekilmeyi reddediyor ve bir ordudan ve tam egemenlikten yoksun bir Filistin’den söz ediyor.

Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısından ve pek çoklarına göre dünyanın en yıkıcı savaşlarından biri olan yoğun bir savaşın patlak vermesinden sonra Beyaz Saray, Filistinliler ile İsrailliler arasındaki çatışmanın çözümüne bir giriş olarak iki devletli çözümün gerekliliğine her zamankinden fazla inanıyor. Ona göre Ortadoğu bölgesinde beklenen savaşın gerçekleşmemesinin yolu, İsrail’in güvenliğini garanti edecek şekilde silahtan arındırılmış bir Filistin devletinin kurulmasından geçiyor.

ABD merkezli internet sitesi Axios tarafından geçtiğimiz ocak ayının sonunda açıklanan bu Amerikan önerisini daha da ciddiye almayı gerektirecek şekilde Londra, iki devletli çözüme doğru geri dönülemez bir ilerleme kaydedilmesi gerektiğini ve Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere müttefikleriyle Filistin devletinin tanınması meselesini değerlendirdiğini belirtti. Bizzat İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da bu düşünceyi 2009 ile 2015 yılları arasında birkaç kez önerdi, ancak son senelerde hiç değinmedi.

Silahsızlandırma

‘Oxford Uluslararası Hukuk’ kitabına göre silahsızlandırma, belirli bir coğrafi bölgedeki silahların ve askerî varlığın azaltılması, hatta ortadan kaldırılması anlamına geliyor. BM sözlüğüne göre ise bu bölgede herhangi bir savaşçının, silahın, teçhizatın ya da askerî tesisin varlığı yasak olup, askerî operasyonları destekleyen ya da bunlarla bağlantılı olan herhangi bir saldırgan eylem ya da faaliyette bulunulamaz. Uluslararası Kızılhaç Komitesi de burayı, silahlı çatışmanın tarafları arasında kararlaştırılan ve çatışmanın herhangi bir tarafınca işgaline ya da askerî amaçlarla kullanımına izin verilmeyen bölge olarak tanımlamış. İsrailli araştırma kuruluşu Kudüs Halkla İlişkiler Merkezi’ne göre (Jerusalem Center for Public Affairs/JCPA) ise ‘silahsızlandırma’ terimi, uluslararası hukukta genelde öngörülenden daha kapsamlıdır, çünkü ortak terim, “çatışmaların ve askerî tehditlerin değişken doğasını hesaba katmaz.”

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İsrail için de birtakım önlemler mevcut. Silahsızlandırmayı garanti eden bu önlemler, ‘Filistin emniyeti ve iç güvenlik çerçevelerinin açık askerî özellikler olmadan sürdürülmesiyle’ ve Filistinlilerin sadece ‘hedefi yalnızca iç güvenlik ve emniyet olan silahlar edinmesine’ izin verilmesiyle ilgilidir. Bu önlemler ayrıca ‘Filistinli güvenlik güçleri ile yabancı ordular arasında askerî ittifakların ya da iş birliğinin bulunmamasıyla, savunma sanayii gibi askerî altyapının olmamasıyla ve askerî amaçlara yönelik olmadığı iddia edilen çift kullanımlı bileşenlerin üretiminin engellenmesiyle’ de ilgili.

Silahsızlandırılmış Filistin devleti fikrini uygulanabilir bulan pek çok siyasetçiye göre bu, iki taraf arasında onlarca yıldır devam eden çatışmayı sona erdirecek ve gerilimin ve şiddetin bölgeye yayılmasını engelleyecek bir çözüm olabilir.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da 2018 yılında bu fikri memnuniyetle karşıladığını açıkça belirtmiş ve İsrailli bir grup akademisyene, 1967 sınırlarında kurulacak bir Filistin devletinin ‘silahtan arındırılmış olması gerektiğini’ düşündüğünü ve ‘kaynakların ordu yerine eğitim kurumlarına tahsis edilmesini ve Filistin emniyet güçlerinin de tabancayla değil, copla yetinmesini tercih ettiğini’ söylemişti. Abbas’ın 2004’ten bu yana başkanlığını yaptığı Fetih hareketi de yaptığı bir açıklamada mevcut hedefin ‘kimseyle bir silahlanma yarışına girmek değil, 4 Haziran 1967 sınırlarında bağımsız bir devlet kurmak’ olduğunu söyleyerek Abbas’ın açıklamalarını teyit etti.

2020 yılında ‘İsrail’in ilhak planına karşı Filistinli çabalar’ olarak adlandırdığı hamle kapsamında Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye de Avrupa Birliği’ni (AB), BM’yi, Rusya’yı ve ABD’yi içeren Uluslararası Dörtlü’ye egemen, bağımsız ve silahtan arındırılmış bir Filistin devletinin kurulmasını öngören bir Filistin önerisi sundu.  

Ancak bu öneriye itiraz eden bazı eleştiriler de mevcut.

Egemenlik ve bağımsızlık

AB ve ABD tarafından ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılan Hamas hareketi, Filistinlilerin egemenlik sahibi, bağımsız bir devlet istediğini vurguladı. Hareketin genel ilkelerine ve politikalarına dair belge, 4 Haziran 1967 sınırlarında ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını ‘ortak bir ulusal uzlaşma formülü’ olarak değerlendiriyor ve ‘sebepler, koşullar ve baskılar ne olursa olsun Filistin topraklarının tek karışından vazgeçilmeyeceğinin’ altını çiziyor. 

Hareketin 1 Mayıs 2017 tarihinde yayınladığı ve 12 başlığa ayrılmış 42 maddeden oluşan belgede ‘Kudüs’ün Filistin’in başkenti ve Mescid-i Aksa’nın da Filistinlilerin ve Müslümanların münhasır hakkı olduğu’ ifade ediliyor. Ayrıca ‘mülteci meselesini gündemden düşürmeye yönelik tüm projelere ve girişimlere’ karşı olunduğu ve ‘Siyonist varlığın meşruiyetinin tanınmayacağı’ ilan edilerek, ‘nehirden denize Filistin’in tamamen özgürleşmesinden başka bir yolun olmadığı’ vurgulanıyor.  

İslami Cihad hareketinin liderleri ise Amerikan planının ‘dünya kamuoyunu ve Filistinlileri aldatmaya’ yönelik olduğuna dikkat çekti. Hareket lideri Nafiz Azzam daha önce, “İşgal güçlerinin, halkımızın arzuladığı devletin özelliklerini bizim adımıza belirlemesine izin vermeyi reddettiğimiz gibi, bu çözümleri de reddediyoruz. Hele de bunu belirleyen taraflar, Washington ile Tel Aviv ise” demiş ve ‘kendi hareketi için direnişin, değişmez bir tercih, bir yaklaşım ve politika olduğunu’ belirtmişti.

İngiliz gazetesi The Guardian’ın haberine göre ‘en radikal’ Filistinli silahlı örgütlerden biri kabul edilen İslami Cihad, her türlü siyasi barış sürecini reddediyor ve ‘İsrail’in dört bir yanında, Batı Şeria’da ve Gazze Şeridi’nde bir İslam devleti kurma’ hedefine ulaşmak için tek yolun askerî zafer olduğunu düşünüyor.

Diğer yandan Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa Bergusi, ‘işgalin sona erdirilmesi, yerleşimlerin tamamen ortadan kaldırılması ve Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak belirlenmesi gibi pratik saha uygulamaları benimsenmediği sürece bir Filistin devletine dair konuşmalara itibar etmediğini’ söyledi. Filistin Halk Partisi Genel Sekreteri Bessam es-Salihi ise ‘Batı Şeria’da ve Gazze’de gerçek ve Batı Şeria’da, Gazze Şeridi’nde ve Kudüs’te sorumluluğu üstleneceğine dair bir teminata sahip bir Filistin devletinin kurulmasının, işgalin sona ermesiyle mümkün olduğunu’ ifade etti.  

Bir varoluş sorunu

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ise ABD Başkanı Joe Biden’ın ‘silahsızlandırılmış’ bir Filistin devleti kurulmasına ilişkin önerilerini ‘Amerika’nın Filistin davasını tasfiye etmeye yönelik yeni bir planı’ olarak değerlendirdi. Yaptığı bir basın açıklamasında ABD’nin önerisinin ‘peşini bırakmayan bir varoluş sorununun gölgesinde Siyonist varlığı, içine düştüğü yenilgi bataklığından kurtarma girişimi’ olduğunu söyleyen FHKC, ABD yönetiminin ‘Filistin halkına yönelik saldırısında ve soykırım savaşında Siyonist varlığa ortak olan bir düşman’ olduğunu vurguladı. Ayrıca ‘silahsızlandırılmış bir devlete dair’ her türlü önerinin ‘Filistin davasını tamamen ortadan kaldırmayı ve uluslararası meşruiyet kararlarını atlamayı hedeflediğini’ açıklayarak, Amerika’nın önerisinin ‘Filistin halkının egemenliğini elinden aldığını, ona teslimiyet koşulları dayattığını ve onu en basit haklarından ve yaşam unsurlarından mahrum edip, boğucu bir kuşatma altında bıraktığını’ belirtti. İsrail’in terör örgütü olarak kabul ettiği Halk Cephesi, Filistin Yönetimi’ni ya da Filistinli veya Arap herhangi bir tarafı ‘Amerika’nın bu reddedilmiş ve şüpheli planını ele alma veya uygulama’ konusunda da uyardı.  

Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi ise yaptığı bir açıklamada ‘BM’nin gözetiminde ve ilgili BM kararlarına uygun olarak, bağlayıcı bir gündem ve takvimle uluslararası bir konferans düzenlenmesinin yolunu açacak anlamlı bir siyasi sürecin başlatılmasını’ talep etti ve şöyle dedi:

“İşgalden kurtulmak, 4 Haziran 1967 sınırlarında ve başkenti Kudüs olmak üzere bağımsız ve tam egemen bir devlet kurmak ve mülteci meselesini 1948 yılından bu yana tehcir edildikleri yurtlarına ve yuvalarına geri dönme haklarını garanti eden 194 sayılı karar uyarınca çözmek gerekiyor.”

Siyasi analist Hani el-Mısri’ye göre Biden yönetiminin bir Filistin devleti kurulmasından bahsetmesi, ‘Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını yeniden gündeme getirmek için değil, İsrail’in güvenliğini sağlamak, iki uluslu bir devletin kurulmasını önlemek, İsrail’i bir Yahudi devleti olarak korumak, Amerika’nın bölge üzerindeki hegemonyasının devamını sağlayacak şekilde İsrail’i bölgeye entegre etmek ve Çin’in, Rusya’nın ve İran’ın ilerleyişini sınırlayacak yeni bir Ortadoğu kurmak’ içindir.

İsrail’in güvenliği

İsrailli yetkililer ve analistler ise bir Filistin devletinin kurulmasına itiraz konusunda hemfikir. Ulusal Birlik Partisi’ne mensup Knesset üyesi Gideon Sa’ar, ‘bir Filistin devletinin İsrail’in güvenliği ve geleceği için bir tehdit oluşturacağını’ düşünüyor. İsrailli Jerusalem Post gazetesinin haberine göre Sa’ar ayrıca, Filistin devletinin ‘radikal bir devlet ve bir terör üssü olacağını, en aşırı unsurlarla ittifak kuracağını ve bunun da bölgenin istikrarını kalıcı olarak sarsacağını’ ifade etti.

Amerika’nın arzusuna aykırı olarak daha önce Netanyahu, ABD’ye ‘Gazze savaşı sonrasına dair herhangi bir senaryo çerçevesinde’ bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik itirazını bildirdiğini açıklamıştı.

Fransız Le Figaro gazetesine göre İsrail’in bir tercih yapması gerekiyor: ‘Ya aralıklarla bir kaos yaşamaya devam etmekle birlikte Filistin Mandası’nın tamamı üzerinde askerî kontrolü sürdürecek ya da silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin kurulması ve sınırlarında barışın sağlanması için bu toprakların yüzde 22’sinden vazgeçecek.’

Yazar Renaud Girard, ‘bölgesel güçlerin, Filistinlileri, mültecilerin bir Yahudi devleti olarak kalmayı isteyen İsrail’e geri dönüşünün mümkün olmadığı konusunda ikna etmesi’ gerektiğini düşünüyor. Ona göre ‘Amerika, bu çözümü siyasi olarak desteklemek için gerekli araçlara sahip. Filistinliler de kendilerine uzatılan bu eli ve kendi devletlerini kurma fırsatını değerlendirmeyip, Yahudileri denize atma hayallerini sürdürürlerse, onları bekleyen feci akıbeti hak edecekler.’

The Washington Post’un 16 Şubat 2021’de 521 uzmanın cevaplarına dayanarak yayınladığı anket dikkat çekici. Buna göre uzmanların yüzde 52’si, en azından önümüzdeki on yıl içinde bir Filistin devletinin kurulmasını mümkün görmezken, sadece 6’sı önümüzdeki on yıl içinde bunun mümkün olabileceğini düşünüyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



BM müfettişleri Suriye'de delil toplamaya başlamak için izin istiyor

Şam yakınlarındaki Sednaya hapishanesinin havadan çekilmiş fotoğrafı (AFP)
Şam yakınlarındaki Sednaya hapishanesinin havadan çekilmiş fotoğrafı (AFP)
TT

BM müfettişleri Suriye'de delil toplamaya başlamak için izin istiyor

Şam yakınlarındaki Sednaya hapishanesinin havadan çekilmiş fotoğrafı (AFP)
Şam yakınlarındaki Sednaya hapishanesinin havadan çekilmiş fotoğrafı (AFP)

Birleşmiş Milletler Suriye müfettişlerinin başkanı, dün, ülkede işlenen zulümlere ilişkin kanıt toplamak için yeni yetkililerden saha çalışmasına başlamak için izin istediğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndan çıkan Uluslararası, Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma'nın başkanı Robert Botti, Aralık 2016'da şu ana kadar uzaktan yürütülen soruşturmaların ardından “yüzlerce gözaltı merkezinin belgelendiğini (...) her güvenlik merkezinde, “Her üssün, her hapishanenin kendine ait gözaltı yeri ya da toplu mezarı olduğunu” belirtti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre teşkilata, "İşlenen suçların tam boyutunu öğrenmemiz uzun zaman alacak" ifadesinde bulundu.

Merkezi Cenevre'de bulunan Uluslararası, Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma, 2011 yılında savaşın başlangıcından bu yana Suriye'de işlenen uluslararası hukuka göre en ciddi suçlardan sorumlu olanların soruşturulmasına ve kovuşturulmasına yardımcı olmaktan sorumludur.

Şam, geçmişte bu BM müfettişlerinin Suriye'ye gitmesine izin vermemişti.

Robert Botti, ekibinin yeni yetkililerden "misyonumuzu uygulamaya yönelik bir çerçeveyi müzakere etmek üzere Suriye'ye gitmek için izin istediğini" söyledi.

Kanada Başsavcısı ve Hukuk Görevlisi, "Verimli bir toplantı yaptık ve resmi olarak geri dönüp çalışmaya başlayabilmemizi talep ettik ve onların yanıtını bekliyoruz" dedi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre, eski Suriye hükümetinin hapishanelerinde 2011 yılından bu yana 100 binden fazla insan öldürüldü.

Beşşar Esed rejiminin 8 Aralık'ta devrilmesinin ardından hapishane kapılarının açılmasından bu yana, suçlara ilişkin belge ve diğer deliller konusunda endişeler ortaya çıktı.

Botti, Suriye'de "kovuşturmamız gereken kişileri mahkûm etmek için yeterli kanıt bulunduğunu" ancak bunu sürdürmenin "tüm aktörler arasında çok fazla koordinasyon gerektirdiğini" söyledi.

Uluslararası, Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma tarafından uzaktan toplanan deliller, son yıllarda başta Belçika, Fransa, İsveç ve Slovakya olmak üzere 16 yargı bölgesinde yürütülen yaklaşık 230 soruşturmada kullanıldı.