Libya: Trablus Hükümeti, hangi milis grupları başketten çıkarmayı planlıyor?

Ebu Selim’deki katliam milislerin tasfiyesinin mümkün olup olmayacağına dair soruların ortasında hükümeti bu kararı almaya zorladı

Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)
Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)
TT

Libya: Trablus Hükümeti, hangi milis grupları başketten çıkarmayı planlıyor?

Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)
Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)

Geçen hafta Libya’nın başkenti Trablus’un Ebu Selim ilçesinde yaşanan katliam, Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) yetkililerini milisleri kentten çıkartarak karargahlarına ve kışlalarına geri göndermeye zorladı. Bu, daha önce Birleşmiş Milletler’in (BM) ülkedeki eski temsilcisi Dr. Gassan Selame tarafından gerçekleştirilen bir girişimdi. Ancak o dönemde birkaç nedenden dolayı başarısız olmuştu.

UBH İçişleri Bakanı İmad et-Trabelsi, düzenlediği basın toplantısında “Bir aydan fazla süren istişare ve görüşmelerin ardından güvenlik güçleriyle önümüzdeki dönemde başkentin tamamen boşaltılması konusunda anlaşmaya varıldı” dedi. Trablisi, bunun Ramazan ayının bitiminden sonra gerçekleşmesi beklendiğini ifade etti.

 

Dibeybe hükümetinin İçişleri Bakanı İmad et-Trabelsi (Basın toplantısında çekilmiş bir videodan bir görüntü)
Dibeybe hükümetinin İçişleri Bakanı İmad et-Trabelsi (Basın toplantısında çekilmiş bir videodan bir görüntü)

Libyalılar, geçen pazar günü başkent Trablus’un güneyinde yer alan Ebu Selim ilçesinde meydana gelen ve gizemli bir şekilde 10 kişinin öldürüldüğü korkunç bir suçla güne başladı. İçişleri Bakanı, suçla ilgili doğrudan soruşturma başlattığını açıklarken, kurbanların ailelerine de bu olaya karıştığı kanıtlanan herkesten hesap sorma sözü verdi. Katliam, başkentteki milislerin sahadaki nüfuzlarını genişletmek için aralarında yaşanan çatışmanın tırmandığını ortaya çıkardı.

Güvenlik personeli güvenliği sağlamak için Trablus sokaklarında dolaşıyor (Şarku’l Avsat)
Güvenlik personeli güvenliği sağlamak için Trablus sokaklarında dolaşıyor (Şarku’l Avsat)

Trabelsi, ‘güvenlik birimleri’ olarak tanımladığı 7 milis güçten bahsederken, geçtiğimiz günlerde bunların Trablus’tan çıkarılması konusunda anlaşmaya varıldığını söyledi. Resmi makamlar, genellikle silahlı oluşumlardan ‘güvenlik birimleri’ olarak söz ediyor. Bu birimler ise şunlardan oluşuyor; Özel Caydırıcı Güç, Genel Güvenlik Gücü, Adli Polis, İstikrarı Destekleme Birimi, Tugay 444, Tugay 111 ve Müdürlük Destek Gücü.

Trabelsi’nin bahsettiği Caydırıcı Güç’ün başında Selefi yönelimli Abdurrauf Kara bulunuyor. Caydırıcı Güç, Trablus’taki uluslararası havaalanını da içeren Mitiga kompleksinde bulunuyor. Başta eski İstihbarat Müdürü Abdullah es-Senussi olmak üzere devrik Devlet Başkanı Muammer Kaddafi rejiminin sembol isimlerinin tutulduğu bir hapishaneyi denetliyor.

Kara, Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile iyi bir ilişkiye sahip. Gücü çok sayıda ve teçhizata sahip olup, 17 Şubat Devrimi’ni takip eden yıllarda resmi polisin yerini aldı. Ancak aynı zamanda eleştirilere maruz kaldı.

Trablus’un milislerden boşaltılması kararının kabul boyutuna ilişkin olarak ise Bakan, bu grupların tüm liderlerinin ‘tahliye planına yönelik anlayışlarını ve desteklerini’ ifade ettiklerini söylerken, “Trablus’tan çekilmenin tamamlanmasının ardından tüm şehirler, bu milis grupların yaydığı gösterilerden, oluşumlardan ve kapılardan boşaltılacak” dedi. Trabelsi, “Bu plan kimseye yönelik değil” derken, ülkenin batısındaki eski bir güvenlik yetkilisi de bu anlaşmanın uygulanmasının mümkün olmadığını savundu. ve yetkili Trabelsi’nin silahlı grupların Trablus’taki gücü karşısında başarısız olacağını ifade etti.

Güvenlik yetkilisi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Trablus hükümetinin bu oluşumlara yönelik büyük mali operasyonlarına rağmen en önemli şey, onları Trablus’tan çıkarmak değil, onları parçalayıp tümüyle silahsızlandırmaktır” ifadelerini kullandı. Yetkili, “Geçmişte olduğu gibi silahlı çatışma çıkması durumunda çok sayıda milis Trablus’a getiriliyor” dedi.  

Trabelsi ayrıca, Caydırıcı Güç’ün yanı sıra Ocak 2021’de hükümet kararıyla kurulan ve ‘Ganiva’ olarak bilinen Abdulgani el-Kikli tarafından yönetilen İstikrarı Destekleme Birimi’nden de bahsetti. Kikli, Trablus’taki en etkili milis liderlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty), daha önce yaptığı açıklamada, Kikli’nin, ‘uluslararası hukukun kapsadığı suçların uzun geçmişine ve komutası altındaki milisler tarafından işlenen ve yeterince belgelenen diğer ciddi insan hakları ihlallerine rağmen’ söz konusu görevi üstlendiğini belirtmişti.  

Örgüt, daha önce 19 Nisan 2022’de Kikli ve eski yardımcısı Lütfi el-Harari hakkında aldığı tebligatları Libya yetkililerine göndererek, onları görevlerinden alma çağrısında bulundu. Af Ögütü ayrıca, “Soruşturmalar tamamlanıncaya kadar başka ihlallerde bulunabilir, soruşturmalara müdahale edebilir veya dokunulmazlıktan yararlanabilirler” açıklaması yaptı.  

Uluslararası Af Örgütü’nün açıklamasına göre Trablus’taki İçişleri Bakanlığı temsilcileri, İstikrarı Destekleme Birimi üyelerinin ‘mülteci ve göçmenleri denizde durdurup onları birimin kontrolü altındaki gözaltı merkezlerine götürdüklerini’ duyurdu.

İçişleri Bakanlığı’nın değindiği Trablus’tan çıkarma kararı, 2019 yılında kurulan ve Trablus Askeri Bölgesi’ne bağlı olan Tugayı 444’ü de kapsıyor. Tugayın komutanı Mahmud Hamza, Dibeybe ile iyi ilişkilere sahip.  

Trablus, daha önce 2023 yılının Ağustos ayının ortasında, Hamza’nın güçleri ile Kara’nın güçleri arasında kanlı çatışmalara tanık olmuştu. Hamza’nın Caydırıcı Güç tarafından gözaltına alınması üzerine başkentte yaşanan çatışmalarda çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti. Daha sonra Dibeybe, Hamza’nın serbest bırakılması için müdahalede bulunmuş ve iki silahlı oluşum arasında uzlaşma sağlanmıştı.

Dibeybe’nin albay rütbesinden tuğgeneralliğe terfi ettirilmesini emrettiği Hamza, polis teşkilatında teğmendi ve sözcü olarak Caydırıcı Güç’e katıldı. Bu durumu ise Caydırıcı Güç’ten ayrılıp Tugayı 444’ün başına geçmesinin ardından Mitiga’da kendi liderliğinde ‘20-20’ adlı bir taburun kurulması izledi.

BM’nin Libya Misyonu UNIFIL, silahlı oluşumların Trablus’tan çıkarılması için daha önce çaba göstermiş ve Gassan Selame döneminde bunların bir kısmını tasfiye etmeyi başarmıştı. Ancak çok geçmeden yeni çatışmalarla ve Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun Trablus’ta başlattığı savaşla bu oluşumlar da geri döndü. O dönemlerde Selama, Trablus’taki milislerin, Fayez es-Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) çalışmalarını ‘baltaladığını’ dile getirdi.

Öte yandan Trabelsi, Abdusselam Zubi liderliğindeki Tugay 111’den de bahsetti. Tugay 111, Dibeybe’nin ‘batı ve güneybatı bölgelerini savunmak için’ oluşturduğu ortak güvenlik ve askeri odanın temel direklerinden biri olarak biliniyor. Bu birim, Tugay 111’in yanı sıra Tugay 444 ve 166. Koruma ve Muhafız Taburu da dahil olmak üzere 22 silahlı oluşumdan oluşuyor.

Tugayın güçleri, Hadba bölgesi mahalleleri, havaalanı yolu, es-Savani ve Trablus Uluslararası Havalimanı civarında konuşlandırılmış durumda. Üyeleri, Misrata şehrinden geliyor. Söz konusu tugay, 301. Piyade Taburu ve Halbus Tugayı olarak da biliniyordu.

Yasadışı göçle mücadelede aktif olan ‘Müdürlük Destek Birimi’nin bazı üyeleri (Şarku’l Avsat)
Yasadışı göçle mücadelede aktif olan ‘Müdürlük Destek Birimi’nin bazı üyeleri (Şarku’l Avsat)

Trablisi’nin bahsettiği Adli Polis Teşkilatı ise Dibeybe hükümetinde Adalet Bakanlığı’na bağlı ve başkanlığını Usame Encim üstleniyor. El-Cedide ve Ayn Zara da dahil olmak üzere bazı hapishanelerin korunması ve güvenliğinin sağlanması konusunda uzmanlaşmıştır. Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasına rağmen Caydırıcı Güç ile güçlü bir ittifak içinde olan örgüt, Ağustos 2023’te Trablus’ta yaşanan çatışmalarda Tugay 444’e karşı Caydırıcı Güç’ün yanında savaştı.

Son olarak yasadışı göçle mücadele konusunda faaliyet gösteren Müdürlük Destek Gücü ve 2018’den Kasım 2022’ye kadar uzanan dönemde, İçişleri Bakanlığı’na atanmadan önce liderliğini bizzat Trabelsi’nin üstlendiği Genel Güvenlik ve Güvenlik Merkezleri Birimi geliyor. Daha sona Dibeybe’nin Trabelsi’yi İçişleri Bakanı olarak atamasıyla, gücün başına kardeşi Abdullah Trabelsi geçti.  



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.