İsrail ve Dahiya Doktrini: Yanmış toprak ve binlerce ölü

İsrail, Dahiya Doktrini’ni savaşlarında caydırıcılık stratejisi olarak kullandı ve Gazze'deki sivilleri öldürmesini, Hamas üyelerinin sivillerin arasında saklandığı iddiasıyla meşrulaştırdı

İsrail, Gazze Şeridi'ndeki evlerin yüzde 60'ını tamamen yıktı (AFP)
İsrail, Gazze Şeridi'ndeki evlerin yüzde 60'ını tamamen yıktı (AFP)
TT

İsrail ve Dahiya Doktrini: Yanmış toprak ve binlerce ölü

İsrail, Gazze Şeridi'ndeki evlerin yüzde 60'ını tamamen yıktı (AFP)
İsrail, Gazze Şeridi'ndeki evlerin yüzde 60'ını tamamen yıktı (AFP)

Tony Bouloss

Dahiya Doktrini, İsrail ordusunun silahlı gruplara ve bu grupların destek üsleri olarak kabul edilen sivil bölgelere karşı yürüttüğü savaşlarda benimsediği en önemli askeri stratejilerden biri olarak etkin bir rol oynadı. Doktrin ilk olarak 2006 yılındaki İkinci Lübnan Savaşı'ndan sonra, Hizbullah'ın kalesi olarak kabul edilen Beyrut'un güney banliyösünde İsrail’in Hizbullah ile karşı karşıya gelmesinin ardından ortaya çıktı.

Dahiya Doktrini’nin kökleri, eski İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot'un 2008 yılında İsrail'in düşmanlarını destekleyen her alanı meşru bir savaş alanı olarak göreceğini, altyapıyı yok etmek ve caydırıcılık sağlamak için azami güç kullanılacağını belirttiği açıklamalarına kadar uzanıyor. İsrail ordusu daha sonra bu doktrini 2008-2009 yıllarında yaşanan Gazze savaşı gibi çeşitli çatışmalarda kullandı. Doktrinin temelinde, rakibi zayıflatmak ve güçlü bir caydırıcılık mesajı vermek için yoğun hava saldırı düzenlenmesi ve geniş çaplı yıkım gerçekleştirilmesi yatıyor.

Dahiya Doktrini, başta silahlı grupların konutlar, yollar, köprüler ve bu gruplara fayda sağlayabilecek kamu tesisleri de dahil olmak üzere altyapılarının ve hayati ya da sembolik olarak önemli tesislerinin tamamen imha edilmesi olmak üzere birkaç temel ilkeye dayanıyor. Silahlı gruplar üzerinde toplumsal baskı yaratmak için sivillere ciddi zararlar vererek toplu cezalandırma yoluyla caydırıcılık ve İsrail ordusunun hava hakimiyetinin çatışmada kendisine üstünlük sağladığına inanması nedeniyle hava gücünün kapsamlı olarak kullanımı da doktrinde yer alıyor.

Eleştiriler ve yankılar

Dahiya Doktrini’nin önemli hasara yol açmada ve bazı düşmanları caydırmada etkili olduğu kanıtlanmış olsa da hedeflenen tehditlerle orantısız olduğu düşünüldüğünden ve ağır sivil kayıplara yol açıp yerleşim bölgelerine tamamen zarar verdiği için uluslararası toplum ve insan hakları örgütleri tarafından yoğun şekilde eleştiriliyor. Doktrin, yasal meşruiyeti ve uluslararası insancıl hukuka uygunluğu konusunda da soru işaretlerine yol açtı.

Dahiya Doktrini bazı silahlı gruplara karşı bir caydırıcılık durumu yarattı, ancak aşırı güç kullanarak caydırmaya dayanan bir askeri strateji örneği olduğundan çatışmaları çözmek yerine körüklemeye katkıda bulundu. Bu durum, İsrail askeri doktrininde geleneksel olmayan çatışmalara doğru bir kaymanın da habercisi. Bu strateji bazı durumlarda askeri hedeflerine ulaşsa da insani ve siyasi maliyetleri nedeniyle uluslararası çevrelerde tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Kitlesel imha

İsrailli askeri analist Elias Hanna, İsrail'in 2006 temmuzunda Lübnan'a karşı yürüttüğü savaş sırasında Dahiya Doktrini’ni uyguladığını doğruladı. Bu doktrin caydırıcılık sistemini istikrara kavuşturmak için yıkım stratejisi aracılığıyla, yani düşman tarafta insanların ve binaların tamamen yok edilmesi yoluyla uygulanıyor. Ancak Hanna bu doktrinin yeni olmadığını, ilk kez 1948 yılında Nekbe (Büyük Felaket) sonrasında yüzlerce Filistin köyünün yok edildiği sırada da kullanıldığını belirtti. Hanna’ya göre İsrail, 1982 yılında da yüzlerce Filistin köyünü yok etmiş ve Lübnan'ın işgali sırasında Camille Chamoun Spor Şehri Stadyumu’nun (CCSC) yıkıntılarını gösteren bir fotoğrafta da görüldüğü üzere Dahiya Doktrini’ne başvurdu.

x cvfdbg
1982 yılında iç savaş ve İsrail işgali sırasında Beyrut’taki Camille Chamoun Spor Şehri Stadyumu’nun yıkılmış hali (Lübnan arşivi)

İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaşın ilk aşamalarında da aynı doktrini benimsediğini, ardından özel operasyonlar ve Hamas üyeleri ile liderlerinin takibi ve hedef alınması yoluyla güvenlik savaşına geçtiğini ve bunun da daha önce görülmemiş boyuttaki yıkımı açıkladığını belirten Hanna, aynı durumun Lübnan sınırlarında devam eden savaş için de geçerli olduğunu, zira İsrail’in askeri ve stratejik olarak daha fazla yıkım yoluyla caydırıcılık sağlama şeklindeki tutumunun değişmediğini kaydetti. Hanna, Hizbullah'ın da İsrail'e Dahiya Doktrini ile yerleşim yerlerini yıkarak ve yaklaşık 70 bin İsrailliyi yerinden ederek karşılık verdiğinin altını çizdi.

Hasan Nasrallah, İsrail'in Hizbullah’ın ağırlık merkezi olan Dahiya'yı hedef almasıyla birlikte mevcut çatışmaların topyekûn bir savaşa dönüşmesi tehlikesine karşı uyardı. Nasrallah, herhangi bir gerilimi ve stratejik bir noktanın hedef alınmasının İsrail içindeki eş değer hedeflere yapılacak misillemeyle karşılık bulacağını belirterek caydırıcı bir güç olarak gördüğü birtakım denklemler açıkladı.

Yanmış toprak politikası

Siyasi analist Haldun Zeynuddin, İsrail'in yaşanmaz bir yer haline getirdiği Gazze Şeridi'nde Yanmış toprak politikası uyguladığını belirtti. Gazze Şeridi'ndeki tüm şehirlerin uydu görüntüleri incelendiğinde İsrail'in orantısız silahlı güç kullanımı olan Dahiya Doktrini’ni uyguladığının görüldüğünü belirten Zeynuddin’e göre bu topraklar bir yıkım alanı olarak kalacaksa iki devletli çözüme başvurmanın da hiçbir anlamı kalmıyor. Tıpkı 2006 yılında Beyrut'un güney banliyölerini yerle bir ederek Hizbullah'a yaptığı gibi.

Tel Aviv'in elindeki tüm silah gücünü seferber ettiğini söyleyen gazeteci Ahmed Cemal ise üst düzey siyasi ve askeri yetkililerin, Dahiya Doktrini olarak bilinen ve İsrail'deki aşırı sağcıların tahminlerine göre Hizbullah'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tehditle savaşın gerekli olduğuna dair açıklamalarda bulunduklarını belirtti.

İsrail’in bu savaşı ‘beka savaşı’ olarak gördüğünü vurgulayan Cemal’e göre Başbakan Binyamin Netanyahu bunu ikinci kurtuluş savaşı olarak adlandırırken, Hizbullah ve bölgesel müttefikleri bunu bir ‘hayatta kalma savaşı’ olarak görüyor.

Silahlı unsurların sivillerin arasında saklandığı iddiası

İsrail basını, Dahiya Doktrini’ni kullanılmasının gerekçesi olarak Hizbullah ve Hamas gibi İsrail karşıtı grupların yoğun nüfuslu şehirlerde siviller arasında gizlendiklerini iddia ediyor. Okullar, hastaneler ve ibadethaneler gibi sivil altyapıyı askeri eylemleri için bir başlangıç noktası olarak kullandıklarını ve İsrail ordusunun önüne, grupların saklandığı sivil alanları hedef almaya zorlayan ve sivil kayıplara neden olan sınırlı seçenekler koyduklarını öne sürüyor.

Şarku’l Avsat’ın İsrail basınından aktardığı haber ve analizlerde Dahiya Doktrini’nin belirli kontroller dahilinde uygulanması sonucu Gazze Şeridi'nde 18 binden fazla Hamas üyesinin öldüğü ve Hamas Hareketi’nin askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Deyf ve yardımcısı Kassam Tugayları Han Yunus Tugayı Komutanı Rafi Selame'nin yerlerinden edilen kişilerin kaldığı bir kampta hedef alınmasını örnek gösterilerek sivil kurbanların silahlı unsurlar için canlı kalkan olarak kullanıldığı belirtiliyor. Dolayısıyla, sivil bölgelerin hedef alınmasına kapsamlı bir marj alanı tanıyan Dahiya Doktrini, silahlı grupların sivillerin arasına saklanarak ve sivil tesisleri kullanarak gerçekleştirdikleri ihlallerde bulunmalarına rağmen, uluslararası hukukun açıkça ihlal ediyor.

Bazı istatistikler 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail'in Gazze'deki evlerin yüzde 60'ını, yani çeyrek milyon konutu tamamen yok ettiğini gösteriyor. Bu durum bazı gözlemcilerin İsrail'in 2006 temmuzunda Lübnan'a karşı yürüttüğü savaşta İsrail ordusu tarafından Dahiya Doktrini’nin uyguladığından bahsetmesine yol açtı.

xz
İsrail, Dahiya Doktrini’ni sivillerin arasına sızan düşman grupları ortadan kaldırmak için uygun bir askeri strateji olarak görüyor (Sosyal medya siteleri)

Eski İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot, İsrail'in asimetrik ateş gücü uygulamasının ve orduya düşman güçlerin bulunduğu köy ve kasabaların altyapısının, bu güçleri halk desteğinden ayırmak amacıyla tamamen yok edilmesinin temelini oluşturan iki ana ilkeyi belirleyen kişi olarak biliniyor. 

Gözlemciler bu doktrinin, İsrail ordusunun ve toplumunun özel yapısı göz önüne alındığında, İsrail'in uygulamak zorunda kaldığı yıldırım savaşı konseptiyle uyumlu olduğunu düşünüyorlar. Bu konsept, çatışmalar başlamadan önce hazırlanmış listelerdeki hedefleri yok etmeye ve kişileri öldürmeye dayanıyor. Bu da askeri hedeflerden bağımsız olarak yıkıma dayanan Dahiya Doktrini çerçevesinde yapılıyor. İsrail bu hamlenin askeri dengeyi kendi lehine çevirmesini umsa da bazıları Dahiya Doktrini’nin Gazze'de önceki dönemlere kıyasla çok daha şiddetli bir şekilde uygulandığına inanıyor.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.