İsrail ve Hizbullah'ın uzlaşmazlığı krize yönelik çözümü engelliyor

ABD'li yetkili: Lübnan'da ateşkes için yapılan ortak çağrı ‘önemli bir atılım’

İsrail bombardımanı devam ederken Güney Lübnan üzerinden yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail bombardımanı devam ederken Güney Lübnan üzerinden yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail ve Hizbullah'ın uzlaşmazlığı krize yönelik çözümü engelliyor

İsrail bombardımanı devam ederken Güney Lübnan üzerinden yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail bombardımanı devam ederken Güney Lübnan üzerinden yükselen dumanlar (Reuters)

Lübnan'daki gerilimi sona erdirmek için Birleşmiş Milletler'de (BM) devam eden müzakereler hakkında bilgi sahibi olan Lübnanlı bir kaynak, çatışmanın iki tarafı olan İsrail ve Hizbullah'ın uzlaşmazlığının krize yönelik çözüm önerisini sekteye uğrattığını doğruladı. Kaynak, “Şimdi çabalar, İran destekli Hizbullah’ın ‘Gazze'ye destek’ sloganıyla İsrail'le çatışma hattına girmesinin ardından patlak veren krize müzakere yoluyla bir çözüm bulunması umudunu canlı tutan geçici bir ateşkese odaklanmış durumda” ifadesini kullandı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynak, önerilen çözümün 2006'da İkinci Lübnan Savaşı'nın sona ermesinden bu yana yürürlükte olan 1701 sayılı karar için yeni bir uygulama mekanizması kuran bir BM kararı çıkarmak olduğunu söyledi. Ancak Hizbullah'ın süreci Gazze Şeridi'ndeki ateşkese bağlama ısrarı ve İsrail'in bu ikisini (Lübnan ve Gazze Şeridi cepheleri) birbirine bağlamayı reddetmesi önerilen çözümü sekteye uğrattı. Kaynak, ABD elçisi Amos Hochstein'ın Beyrut ve Tel Aviv arasında yürüteceği bir müzakere süreciyle birlikte üç haftalık geçici ateşkes öngören B planı üzerinde anlaşmaya varılacağını umduğunu ifade etti.

Şarku’l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre üst düzey bir ABD'li yetkili bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, ABD ve diğer bazı ülkelerin Lübnan'da derhal geçici ateşkes sağlanması için yaptıkları ortak çağrının ‘önemli bir atılım’ olduğunu belirtti.

Gazetecilere konuşan yetkili, Washington'un bu çağrının aynı zamanda bir ateşkese varılması ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin serbest bırakılması çabalarını da ‘hızlandırmasını’ umduğunu söyledi.

Yetkili, “Orada yaşananlar göz önüne alındığında bu Lübnan açısından önemli bir gelişme” dedi.

İkinci bir ABD'li yetkili ise Washington'un Lübnan ve İsrail'in çağrıya yanıt verip vermeyeceklerine ‘birkaç saat içinde’ karar vermelerini beklediğini söyledi.

Yetkili, “Taraflarla bu görüşmeyi yaptık ve bunu yayınlamak için doğru zaman olduğunu düşündük” dedi.

BM Güvenlik Konseyi'nin dünkü (çarşamba) acil oturumunda Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, İsrail ile Hizbullah arasındaki mevcut çatışmanın topyekûn bir savaşa dönüşmesini önlemek amacıyla Lübnan'da 21 günlük ateşkes sağlanması için ABD ile ortak bir öneri sundu.

Fransa-ABD girişimi, New York'taki BM Genel Kurulu çerçevesinde yapılan yoğun görüşmelerin ve ABD Başkanı Joe Biden ile Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron arasındaki ikili görüşmenin ardından geldi.

Beyaz Saray, Biden'ın New York'ta Macron ile ‘İsrail ve Hizbullah arasında ateşkes sağlanması ve daha geniş çaplı bir savaşın önlenmesi çabalarını görüşmek üzere’ bir araya geldiğini duyurdu.

Görüşmenin sonunda yapılan açıklamada iki başkan şunları söyledi: “İsrail ve Lübnan hükümetlerinden ortak çağrının içeriği konusunda geniş bir mutabakat ve acil destek talep ediyoruz”.



Dayatılan savaş ve kayıp sorumluluk

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Dayatılan savaş ve kayıp sorumluluk

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Husam İtani

Bu, Lübnan'a ve Lübnanlılara dayatılan bir savaş. Yaşanan felaket ile mücadele etmek ve İsrail'in bu küçük ülkeye yaptığı kanlı saldırının sonucu olarak büyük acılar çeken mevcut felaketzedeler topluluğunu desteklemek için Lübnanlılar kendi aralarında, Araplar ve Müslümanlarla dayanışma göstermeliler. Güney Lübnan ve güney banliyölerinin kendilerini savaşın alevleri içinde bulan yüz binlerce sakinine insani ve tıbbi yardım sağlama, barınma ve sığınma ihtiyaçlarını karşılama çağrıları bu şekilde formüle ediliyor.

Çoğu sivil aktivist, medya çalışanı ve insan hakları savunucusu olan bu çağrıların savunucuları, bazıları köylerinden başkent Beyrut'a veya diğer yarı güvenli bölgelere intikal etmek için yaklaşık 20 saat beklerken kalp krizi geçiren vatandaşların yaşadığı sıkıntı nedeniyle, bu tarafı veya şu partiyi sorumlu tutan siyasi konuşmalar için şu an doğru zaman olmadığını belirtiyorlar. İnsani yardım yükünü paylaşmanın hâlâ ihanetten ve keyfi suçlamalara sürüklenmekten daha iyi olduğunu söyleyerek, kendilerine yöneltilen direniş ekseninin söylemlerini tekrarladıkları şüphesine karşı kendilerini savunuyorlar.

Bahsi geçen tutum genel biçimiyle ikna edici görünüyor. İsrail'in hava saldırıları dalgasının yol açtığı, Lübnan'ın iç savaşın en karanlık günlerinde bile benzerine tanık olmadığı bir insani felaketle karşı karşıyayız. Lübnan Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 560'tan fazla insanın öldürülmesine ek olarak, yaklaşık 2 bin kişinin yaralanması göz ardı edilebilecek ya da felaketlerin arka arkaya katlanılamaz bir hızla yaşandığı Lübnan üzerinde gelecekteki etkileri görmezden gelinebilecek bir husus değil.

Bu tutumun sorunu, bahsedilen savaşın sürpriz olmadığını, bunu “dayatan”, savaşın çıkması için çalışan, savaşın Lübnanlılar üzerinde patlak vermesi tehlikesini önemsemeyen birçok tarafın bulunduğunu belirtmekten kaçınmasıdır. Bu ülkenin vatandaşlarının geçen yıl, bilinen güçlerin körüklediği bir yanılsama, “korku dengesi”, “caydırıcı güç” ve İsrail’i tek ayak üzerinde durmaya zorlama” ve iş ciddiye bindiğinde en hafif tabirle doğru olmadığı ve yanıltıcı olduğu ortaya çıkan diğerleri gibi sloganlara dayanan, aldatıcı bir güvenlik duygusu içinde yaşadıklarını söylemekten kaçmasıdır.

İsrail'in hava saldırıları dalgasının yol açtığı, Lübnan'ın iç savaşın en karanlık günlerinde bile benzerine tanık olmadığı bir insani felaketle karşı karşıyayız.

Dayatılan savaş ve acil toplumsal dayanışma mantığına göre yetkilileri hatalarından muaf tutma, her şeyden önce Lübnanlılara yönelik görevlerini, rollerini yerine getirebilmeleri için devlet kurumlarına asgari düzeyde de olsa yeniden güç kazandıracak herhangi bir reform adımını bilinçli olarak engelleyen Lübnanlı siyasi grubu (sınıfı) kapsıyor. Oysa bu tesadüfen olmadı ve savaş bulutları, Aksa Tufanı'nın ertesi günü, yani 8 Ekim sabahı Hizbullah'ın İsrail'e ilk füzelerini fırlatmasından bu yana Lübnan semalarında toplanıyor. Ama hiçbir siyasetçi, olup bitenlere karşı bir sorumluluk duygusu göstermedi ve ateşkes için çalışma yükünden kaçtı. Dahası geçici hükümetin Başbakanı, kendisine Güney Lübnan'daki çatışmaları durdurmak için neler yaptıklarını soran bir gazeteciye, Curaçao Adasında mı yaşadığını ve ülkede neler olup bittiğini bilmediğini mi sorarak alay etti. Böylece tüm dünya ülkelerinin en önemli egemenlik kararı olan savaş ve barış kararını bütünüyle Hizbullah'a ve liderine devretti. Sorumluluk aynı zamanda, kendisine, meşgul etme ve destek savaşına dahil olmakta ısrar etmenin, İsrail'e öncelikle kendisini yok etme ve Lübnan'a kaldıramayacağı zararlar verme fırsatını sunacağı söylendiğinde, Humeyni'nin ilk dönemlerinde eleştirdiği “kibirlilere” yakışan benzersiz bir kibir ve küstahlıkla karşılık veren Hizbullah'a da düşüyor.

Gerçek şu ki, bu tutumu ile Hizbullah, içindeki birkaç kişinin İsrail'e savaş açma zamanının geldiğine karar verip, binlerce militanı Gazze Şeridi sınırına yönlendirdiğinde ve yüzlerce İsrailli sivil ve askeri öldürdüğünde, arkadaşı Hamas'ın ondan önce yaptığı hatayı tekrarladı. Hamas bugüne kadar ne yaptığı büyük hatayı ne de İsrail siyasi gerçekliğini yanlış yorumladığını itiraf etti. Ne de 1948'de devletin kuruluşundan bu yana tüm İsrail tarihi boyunca oportünizmin taçsız kralı olan Binyamin Netanyahu’ya, Itamar Ben Gvir gibi çılgınların temelini oluşturduğu bir hükümete güvenerek iç sorunlardan kaçmak için altın bir fırsat sunduğunu kabul etti. Hamas, dini sağcı bir grup radikale, yalnızca İzzeddin Kassam Tugayları militanlarını ortadan kaldırma fırsatını değil, aynı zamanda Filistin davasının tamamını zor bir duruma sokma fırsatını da gümüş bir tepside sundu. Bunlar çok iyi biliniyor ve burada tekrarlanmalarının amacı, bize Lübnan'daki mevcut durumun dayandığı temelleri ve bizi buraya getiren süreci hatırlatmaktır. Çevresini dahi savunmada başarısız olan yerel bir aktörün, sorumluluklarından muaf tutulması doğru değil. İster siyasi sınıfı ve 2019'daki çöküşe yol açan uygulamalarını korumasının, ister cumhurbaşkanının seçilmesini engellemesinin, isterse Lübnan'da toplumu ve devleti canlandıracak her şeyi engelleyip, şiddet, tehdit ve suikast dilini yaymasının sonucunda ortaya çıkan durumdaki sorumluluklarını üstlenmeyi reddeden, yetersiz bir tarafın temize çıkarılması yanlıştır. Onu beraat ettirmek, dahası onun yerine sorumluluk üstlenmek ne uygun ne de etiktir.

İnsanları mevcut trajediye sürükleyen taraflardan hesap sorma mekanizmalarının yokluğunda toplumsal dayanışma ve insani yardımlar eksik kalır. Olur da birisi sandığa başvurma çağrısında bulunmak için kendini zorlayacak olursa, Lübnan'daki parlamento seçimlerinin, mezhepçi liderlerin söylemlerini ve silahlarını ebedileştirmeye yönelik festivalden başka bir şey olmadığını söyleyelim.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Lodra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.