Arap dünyası için belirleyici bir an

Cesur pozisyonlar, belirli talepler ve belirgin hedeflerle daha etkili bir Arap siyasi eyleminin zamanı geldi.

Özellikle İsrail'in Gazze'deki tehlikeli ve çirkin ihlalleri konusunda etkili tutumlar benimseyememeleri sonucunda Arapların imajı ciddi şekilde sarsıldı (AFP)
Özellikle İsrail'in Gazze'deki tehlikeli ve çirkin ihlalleri konusunda etkili tutumlar benimseyememeleri sonucunda Arapların imajı ciddi şekilde sarsıldı (AFP)
TT

Arap dünyası için belirleyici bir an

Özellikle İsrail'in Gazze'deki tehlikeli ve çirkin ihlalleri konusunda etkili tutumlar benimseyememeleri sonucunda Arapların imajı ciddi şekilde sarsıldı (AFP)
Özellikle İsrail'in Gazze'deki tehlikeli ve çirkin ihlalleri konusunda etkili tutumlar benimseyememeleri sonucunda Arapların imajı ciddi şekilde sarsıldı (AFP)

Nebil Fehmi

Libya'da başarısız bir devlet, Sudan'da parçalanmış bir devlet, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da işgal edilmiş ve vahşice hedef alınan bir halk, Suriye'de hizmet vermeyen bir devlet ve topraklarında Türk ve diğer güçlerin devam eden varlığı, Lübnan’da gerilimler var. Irak ise iç zorluklar ve durduramadığı veya budayamadığı dış bölgesel ve yabancı müdahaleler karşısında iyileşmeye çalışıyor. İran-Körfez ilişkilerinde bir miktar iyileşmeye rağmen sınır anlaşmazlıkları devam ediyor. Yemen'deki durum, modern çağın önceki kargaşa ve parçalanma dönemlerinin tekrarı gibi görünüyor.

Bu kadarla sınırlı olmayan ve sadece örnek olarak saydığımız tüm bu vakalar, bir dizi başka konu, sorun ve siyasi, güvenlik, ekonomik ve sosyal meydan okumalarla birlikte temel olarak ulus-devletin istikrarına ve egemenliğine yönelik ihlallere odaklanıyor.

Tüm bu tehlikeli ve hassas sorunlar karşısında Arap dünyası etkili politikalar benimseyemiyor ve kendisi için önemli ve dinamik girişimlerde bulunamıyor. Durumu kendi lehine döndürecek, krizleri çözecek ve hatta başkalarının bariz ve sınırsız insanlık dışı ihlallerini durduracak veya caydırıcı olacak kararlı tutumlar benimsemekten çekiniyor. Kahraman Filistin halkının maruz kaldıkları ve kardeş Sudan halkı arasındaki ölüm ve yıkım bunun en yakın örneği.

Güvenirlik bizden, zaman zaman Cezayir, Fas, Mısır, Suudi Arabistan ve diğerleri gibi bazı Arap ülkelerinin bu meselelerin bir kısmındaki kötüleşmeyi durdurma girişimlerine tanık olduğumuzu belirtmeyi gerektiriyor. Ancak somut bir diplomatik başarı elde edemiyor veya siyasi bir çözüme ulaşamıyorlar. Nedeni de sorunları çözmek için gerekli siyasi ağırlığın bulunmaması. Keza başarısız olmaları kimi zaman bir tarafı diğerine tercih etme çabasının bir sonucu olabiliyor. Halbuki mutabakata dayalı ulusal çıkarlardan yola çıkarak çeşitli alanlarda ortak Arap eylemi tercih edilmeli. İş birliği tümü değil de bazı bölgesel Arap taraflar ile sınırlı kalıp, öncelikler zaman zaman farklılık gösterse bile bölgesel koşullar uzlaşmacı çözümlerle güvence altına alınmalı.

Filistin-İsrail çatışmasının merkeziliği göz önüne alındığında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı'nın “iki devletli çözümü uygulamak için uluslararası bir koalisyon” oluşturma ve ilk toplantısına yakında ev sahipliği yapma yönündeki duyurusuna işaret etmek ve duyduğum memnuniyeti belirtmek isterim. Bundan iki devleti destekleyecek ve bu çözümü doğrudan veya dolaylı olarak engelleyenlerden hesap sorulmasını sağlayacak net kararlar ve birleşik politikaların  çıkmasını ümit ettiğimi de söylemek isterim. Bölge dışından olumlu hamleler arasında ise Suudi Arabistan ve İran'ın son anlaşmalarının sponsoru olarak Çin'i seçmeleri yer alıyor. Ancak Arap ülkeleri tarafından daha önce yapılan birkaç başarısız girişimin ardından, Filistinli tarafların Arap olmayan arenalarda buluşmaya ve aralarında resmi bir uzlaşmaya varmaya ihtiyaç duymaları, çok geçmeden geri çekilmeleri konusunda hiç de rahat değildim.

Artık Arap tarafların Ortadoğu'daki bölgesel sorunları çözmeyi başaramadığı, hatta bölgede çoğunluğu oluşturmalarına ve meşru pozisyonlar benimsemelerine rağmen durumu kendi lehlerine çevirmeyi başaramadığı konusunda kendimize karşı dürüst olmamızın zamanı geldi. Bazı Arap ülkelerinin pozisyonlarının çeşitli ve Libya, Sudan, Suriye, İran, Yemen ve Kızıldeniz'in güvenliği de dahil olmak üzere çeşitli alanlarda karşıt olduğu hiç kimse için bir sır değil. Bu da Arap ülkelerinin etkinliğini sınırladı ve Arap kamuoyunda bile uluslararası ve bölgesel olarak Arap siyasi anlayışı hakkında pek çok soruyu ve şüpheyi gündeme getirdi.

Gerçekten de Arapların imajı, özellikle İsrail'in Gazze'deki tehlikeli ve çirkin ihlalleri konusunda etkili tutumlar benimseyememeleri sonucunda ciddi şekilde sarsıldı. Bu İsrail'in kendisi ya da onu destekleyen ABD ve birçok Batılı ülke ile Güney Afrika’nın başını çektiği Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki dava, diğer uluslararası ve hukuki kurumlardaki faaliyetler hakkındaki tutumları için de geçerli.

Yurt dışı gezilerim sırasında birçok kez bana Arapların tutumunun neden zayıf olduğu sorusu soruldu. Arap ülkelerine ziyaretlerim sırasında ise milletimizin gençliğinin, siyasi Arap milleti kavramının artık var olmadığına, yarı bölgesel ilişkilere ya da Ortadoğulu olmayan taraflarla ilişkilere odaklanılmasının daha iyi olacağına dair tekrarlanan acı verici sözlerini defalarca dinledim. Ama bu gelecekte kimlik konusunda tehlikeli kapılar açıyor.

Gerçekten de Arap dünyasının işbirliğine dayalı siyasi anlayışı ciddi ve benzeri görülmemiş bir siyasi bozulmaya tanık oluyor. Şimdi son derece tehlikeli ve zor bir dönemdeyiz; bu dönemde kınama ve eleştiri yahut yalnızca yankı uyandıran ifadeler ve polemiklerle yetinemeyiz. Zira bazıları İran ile imzalanan nükleer anlaşmada olduğu gibi bize danışmayı bile ihmal ediyor, ardından Arapların işgale son verilmesi ve iki devletli çözüm yönündeki devam eden taleplerine onlarca yıldır yanıt vermeyi reddettikten sonra, yalnızca yangınları söndürmek ve durumun daha da kötüleşmesini önlemek için bize başvuruyorlar.

Artık yapılması gereken, hususiyetlere ve ulusal mülahazalara saygı göstererek, bölgesel çıkar ve istikrarı hedefleyerek, çeşitli alanlarda aktif Arap ülkeleri ile ulus-devletleri kapsayan  somut iş birliği çabaları aracılığıyla anlaşmazlıkları çözecek, amaçlı ve akıllı hareketler ve girişimlerdir. İş birliğinin amacı bu ülkeler farklı önceliklere sahip olsalar bile uzlaşmacı çözümler etrafında pozisyonlarını ve çıkarlarını uzlaştırmaya çalışmaktır çünkü kısmi başarılar, başarısız çabalardan ve sıfır toplamlı çözümlere dair umutlardan daha faydalıdır.

Dost ülkelerden destek talep etmeye ve ardından sorunlarımıza ilişkin politika ve standartlarındaki ikiyüzlülükleri ile yaşamaya artık razı olmamalıyız. Eylemlerimizin artık amaçlı olması, uluslararası ve bölgesel forumlarda ve dost ülkelerle ikili ilişkiler düzeyinde belirli icraatların talep edilmesi daha iyi ve hatta gerekli.

Libya'da resmi ve gayri resmi dış tarafların desteklediği karşıt iç gruplar arasındaki çatışmanın devam etmesinin ülkeyi bölme tehdidi oluşturduğunu, bunun Akdeniz'den Avrupa'ya kadar batı, doğu, güney ve hatta kuzeydeki tüm komşu ülkelere yansımaları olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, Libya'nın yeniden birleşmesi için uluslararası temsilcilerle birlikte Mısır-Cezayir ortak girişiminde bulunulması, kardeş ülkelerin bazı politikalarının uzlaştırılmasını gerektirse bile, çatışmanın Arap ve uluslararası denetim altında çözülmesine yönelik bir yol haritası geliştirilmesi çağrısında bulunuyorum.

Suudi Arabistan, Mısır ve BAE'yi, askeri olarak çatışan Sudanlı taraflar ve sivil toplum arasında, ülkenin birliğini koruyacak, çatışmaları durduracak, halkının acılarını hafifletecek siyasi ve meşru anlaşmalara ulaşmak için çabalarını buraya yönlendirmeye çağırıyorum. Üç ülke çabalarını, Sudan devletini ve kurumlarını korumak, ancak bir Sudanlı tarafı diğerine karşı güçlendirmeyen uzlaşmacı çözümlere ulaşmak için birleştirmeliler.

Lübnan ve İran'a yönelik saldırıların eşlik ettiği Gazze'deki duruma ve Netanyahu’nun, herhangi bir cephede müzakerelerin savaş örtüsü altında yapılacağı konusundaki ısrarına gelince, Amerikan sağının ve İsrail destekçilerinin dikkatini Harris yerine Trump'ı desteklemeye yöneltene kadar, önümüzdeki ekim ayının son haftalarından önce herhangi bir anlaşmaya varılmayacak.

Araplar, geçici bir süre için olsa bile, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerini yeniden işgal etmesini resmi veya örtülü olarak kabul ettiklerini yansıtan her türlü tutumu reddetmeliler. Zira güç ve işgal gerçekliği adına meşruiyetin ve uluslararası hukukun temellerinin herhangi bir şekilde ihlali, Filistin-Arap-İsrail barışına ulaşmaya yönelik her türlü çaba için son derece tehlikeli emsaller yaratacaktır. Bu konudaki Arap sesinin kararlı ve kati olması gerekiyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün, İsrail'in Batı Şeria'da operasyon yapma hakkına sahip olduğu yönündeki açıklamalarını büyük endişeyle takip ettim. Zira ABD’nin İsrail’in işgalci bir devlet olduğunu ve yerleşimlerin genişletilmesi ile militarizasyonunu finanse ettiğini tamamen göz ardı ederek, İsrail'in Gazze'de operasyon yapma ve Gazze’den gelebilecek herhangi bir dış saldırıya karşı kendini güvence altına alma hakkına sahip olduğuna dair benzer açıklamaları da olmuştu.

Arap ülkelerinin ayrıca İsrail'in ateşkesi engellemesine karşı açık ve net bir tavır alması da gerekiyor. Dost ülkelerden İsrail'e yönelik çeşitli askeri destekleri durdurmalarını talep etmeli, bunu önlemek için uluslararası ve ulusal forumlarda yasal girişimlerde bulunmalılar.

İsrail'in insani ihlallerinin yabancı mahkemelerde görülmesini teşvik etmeliler, hükümet kurumları veya sivil toplum aracılığıyla uluslararası düzeyde İsrail'in hesap vermesini talep eden sesin tonunu yükseltmeliler.

Araplar, bazı Avrupa Birliği ülkelerinin yaptığına benzer şekilde, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerden işgal altındaki Filistin topraklarından İsrail malları ithal etmekten kaçınmalarını talep etmeliler.

Çabalarımızı destekleyen ve çıkarlarımızı güvence altına alan cesur pozisyonlar, belirli talepler ve belirgin hedeflerle daha aktif, daha net ve daha etkili bir Arap siyasi eyleminin zamanı geldi. Böylece çıkarlarımız göz ardı edilmez, başkaları bize saldırmaz, hareketlerimiz üzerinde herhangi bir şekilde siyasi bir etki oluşmaz, gençlerimiz geleceğe yönelik güvenlerini ve ulusal siyasi umutlarını kaybetmez.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Suriye liderleri Alevi kesimin sadakatini kazanmak için tartışmalı adımlar atıyor

Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
TT

Suriye liderleri Alevi kesimin sadakatini kazanmak için tartışmalı adımlar atıyor

Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)

Hayrullah Dib, saklandığı yerden çıkabilmek için bir af güvencesi istiyordu. Alevi kökenli Dib, mart ayında Suriyeli Alevi silahlı grupların yeni Suriye hükümetine karşı ayaklanma başlatmasının ardından haftalarca ortadan kayboldu. Silah taşımayan Dib, hükümet güvenlik güçlerinin korunmasına yardımcı olmuştu.

Devrik rejimin lideri Beşşar Esed’e bağlı grupların başlattığı ayaklanmada 200’den fazla güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Olayların ardından günler süren misilleme saldırıları yaşandı ve bu durum Dib’in korku içinde yaşamasına yol açtı.

Hükümete bağlı güçlerin düzenlediği operasyonlarda yaklaşık bin 500 Alevi öldürüldü, on binlerce kişi ise can güvenliği endişesiyle bölgeden kaçtı. Bu gelişmeler, Esed’in da mensubu olduğu Alevi toplumu ile yeni hükümet arasındaki kırılgan ilişkiyi tamamen sarstı.

Bu süreçten sonra yeni hükümet, mart ayında şiddet olaylarına sürüklenen Dib ve benzeri kişilere af çıkararak ve genel olarak Alevi topluluğuna ekonomik destek sağlayarak yaşanan tahribatı gidermeye çalışıyor.

efth
25 Eylül'de Lazkiye kırsalında bir tütün dükkanının önünde nargile içen Suriyeliler (Reuters)

Reuters, bu süreci denetlemek üzere oluşturulan hükümet komitesinin Lazkiye ve Tartus’taki faaliyetlerine eşlik etti. Ajans, komiteden destek alan onlarca Alevi ile halen Suriye hükümetiyle çalışan 15 eski Alevi güvenlik yetkilisiyle görüştü. Söz konusu komite, resmi olarak Toplumsal Barış Yüksek Komitesi adıyla biliniyor.

Komite yetkilileri ve destek alan kişiler, Suriye’de Alevilerin sadakatini kazanmaya yönelik yeni ve tartışmalı bir çabanın yürütüldüğünü dile getirdi. Esed yönetimi döneminde, mezhepsel aidiyetleri nedeniyle kamu görevlerinde ayrıcalıklara sahip olmalarına rağmen, birçok Alevi yoksulluk içinde yaşamıştı. Alevilerin desteğinin sağlanmasının, yeni hükümetin bölge üzerindeki kontrolünü güçlendirmesine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın tüm Suriyelilere hizmet etme vaadi doğrultusunda ilerleme kaydedildiğinin gösterilmesine katkı sağlayabileceği belirtiliyor.

Suriye’de 14 yıl süren iç savaşın iki tarafında da yer almış eski liderler tarafından yürütülen bu girişim kapsamında, yüzlerce Aleviye mali yardım, iş imkânı ve sağlık hizmeti sunuluyor. Destek verilenler arasında, yeniden silahlanmama ya da başkalarını silah taşımaktan vazgeçirme taahhüdü karşılığında af kapsamına giren onlarca kişi de bulunuyor.

dfr
Suriye Toplumsal Barış Yüksek Komitesi üyesi Hasan Sufan (Sosyal medya)

Kendisine yöneltilen sorulara yanıt veren Toplumsal Barış Yüksek Komitesi üyesi Hasan Sufan, Reuters’a yaptığı açıklamada, hükümetin Alevilere yönelik çabaları ile genel olarak Suriye halkının (Esed yönetiminden zarar gören Sünniler de dahil olmak üzere) geniş kapsamlı ihtiyaçları arasında denge kurmaya çalıştığını söyledi. Sufan, “Herkesin adil muamele gördüğünü hissetmesini sağlamak için kurulması gereken bir denge var” dedi.

Sufan, yeni yetkililerin devrik diktatörün güvenlik kurumlarından bazı isimlerle iş birliği yapmasına yönelik kamuoyunda belli bir öfke bulunduğunu da kabul etti. Ancak Suriye liderliğinin meseleye daha geniş bir perspektiften baktığını vurguladı. Sufan, “Suriye halkı yoluna devam etmeli. Bu, işlenen büyük suçların kabul edilmesi anlamına gelmiyor. Ciddi suçlar işleyenler hesap vermeli. Ancak Suriyelilerin büyük çoğunluğu masum” ifadelerini kullandı.

rgthyu
Hayrullah Dib, Lazkiye kırsalındaki Kardaha'da bulunan kafesinde (Reuters)

Dib de bu hoşgörülü yaklaşımdan yararlanan isimler arasında yer aldı. Mart ayındaki ayaklanma sırasında herhangi bir şiddet eylemine katıldığını reddeden Dib, rolünün yalnızca iletişim kurmakla sınırlı olduğunu söyledi. Ayrıca silahlı gruplar tarafından rehin alınan onlarca güvenlik görevlisinin hayatının kurtarılmasına yardımcı olduğunu ve serbest bırakılmaları için arabuluculuk yaptığını belirtti. Hükümetten, arabuluculuk çabaları hakkında bilgi sahibi bir yetkili de bu anlatımı doğruladı.

Dib, Esed’in memleketi Kardaha’da komitenin sağladığı fonlarla açtığı kafeden Reuters’a konuşarak, “Gelecek için bir şey yapmaya karar verdim” dedi.

Reuters’ın, komitenin ayarladığı bir ziyaret sırasında gözlemlediğine göre, kafeye öğrenciler, iş arayanlar ve yaşlılar geliyor. Kafe, Dib’in bir kıza evlenme teklif edecek kadar para biriktirmesini sağladı; bunun Esed döneminde mümkün olmadığını söyledi. Dib ayrıca çocuk sahibi olmayı planladığını belirtti ve “Ama sadece kız istiyorum. Daha sevimli ve daha güzel… Erkekler her zaman silah taşımak ister” diye konuştu.

Beklenmedik barış elçileri

Komitenin başında bulunan isimlerin çatışma sahalarında geçmişleri bulunuyor. Lazkiye doğumlu bir Sünni olan Sufan, silahlı muhalefet saflarında eski bir komutan olarak görev yapmıştı. Halid el-Ahmed ise savaş sırasında muhalif gruplarla yapılan ‘uzlaşma’ adı altındaki teslim anlaşmaları yoluyla Esed’in bazı bölgeleri yeniden kontrol altına almasına yardımcı oldu. Daha sonra devrik liderle arası açılan el-Ahmed, nihayetinde çocukluk arkadaşı olan Şera’yı destekleme kararı aldı.

dfrgt
Devrik rejimin ulusal savunma güçlerinin liderlerinden Fadi Sakr (Sosyal medya)

El-Ahmed’in sahadaki en önemli ismi ise Esed’e bağlı silahlı ve kötü şöhretli Ulusal Savunma Güçleri’ni yönetmiş Alevi Fadi Sakr. İnsan hakları örgütleri bu grubu katliamlar, yağma ve çeşitli ihlallerle suçladı. Sakr, savaş sırasında yaşanan katliamlardaki rolü nedeniyle ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından yaptırım listesine alındı. Sakr, Reuters’a yaptığı açıklamalarda bu suçlarda herhangi bir rolü olduğunu reddetti, ancak daha fazla soruyu yanıtlamaktan kaçındı.

Sufan, Suriye hükümetinin Sakr ile iş birliği yaptığını kabul ederek, Sakr’ın Esed’in düşüşü sırasında kan dökülmesini önlemeye yardımcı olduğunu söyledi. Ancak Sakr ile kurulan bu iş birliği, yeni hükümetin iktidarını sağlamlaştırmaya yönelik yüzeysel bir girişim olarak görülmesi ve eski rejimin kötü şöhretli isimlerinin cezasız kalmasına imkân tanıdığı gerekçesiyle komiteye yönelik eleştirilere yol açtı.

edfrt
Usame Osman, Sednaya Hapishanesi'ndeki kurbanların fotoğraflarının sızdırılmasına yardım etti. (Şarku’l Avsat)

On yıldan fazla bir süre önce Esed’in hapishanelerinde hayatını kaybeden tutuklulara ait binlerce fotoğrafın, ‘Sezar dosyaları’ olarak bilinen belgeler halinde sızdırılmasına yardımcı olan Usame Osman, “Çocuklarımızı en vahşi yöntemlerle öldürenleri affetmeye ne hakkınız var? Aksine, onları toplumsal barışın sembolleri hâline getiriyorsunuz” dedi.

Hükümet, af için aday gösterilen kişilerin ‘savaş sırasında ağır suçlar işlemiş hiç kimsenin affedilmemesini sağlamak amacıyla titiz bir incelemeden geçirildiğini’ belirtiyor. Ancak sürecin kendisi şeffaflıktan uzak görülüyor. Suriye İnsan Hakları Ağı’na (SNHR) göre, komitenin af verme ve tutukluların serbest bırakılmasına karar verme yetkisi, şeffaflık, hesap verebilirlik ve yargı bağımsızlığını zedeliyor.

Atlantik Konseyi Suriye Programı Kıdemli Araştırmacısı Gregory Waters ise “Fadi Sakr’ın çabaları görünürde barışın korunmasına önemli ölçüde katkı sağladı. Ancak bu çabalar, yerel yetkililerle birlikte çalışan diğer taban inisiyatiflerine kıyasla, yerel halk arasındaki kaygıları gidermede ve güven inşa etmede yeterince etkili olmadı” değerlendirmesinde bulundu.

rfgthy
Tartus'ta bir dizi tutuklunun serbest bırakılması, 29 Aralık (Sosyal medya)

Komitenin faaliyetlerine, Alevi toplumu içinden de çok sayıda kişi karşı çıkıyor. Bunlar arasında, İslamcı eğilimli Suriye yönetimiyle iş birliğini ‘büyük bir ihanet’ olarak gören daha sert tutumlu isimler de bulunuyor.

Komiteyle bağlantılı kişiler, Reuters’a yaptıkları açıklamalarda, Alevi silahlı grupların kendilerini hedef alma ihtimalinin farkında olduklarını belirtti. Geçen yıl eylül ayında devlet tarafından düzenlenen parlamento seçimlerinde, Tartus’tan Alevi bir adayın suikasta uğradığı da ifade edildi.

Reuters’ın, mart ayındaki ayaklanmanın başladığı, dağlık, ücra ve doğal güzellikleriyle bilinen Daliye köyünde komitenin çalışmalarını izlediği sırada, hükümet karşıtı bir Alevi Facebook sayfasında, Sakr’ın gazetecileri ‘kirli planlar’ kapsamında köye getirdiği iddia edildi. Bu sırada camları koyu renkli bir araç, gazetecileri köy dışına kadar takip etti; araç, daha sonra bir hükümet güvenlik devriyesi tarafından uyarıldı.

Sakr, söz konusu haber takibi sırasında bölgede bulunmuyordu. Ancak toplumsal barıştan sorumlu ekibinin üyeleri, köylülerle yapılan görüşmelerin yakınındaydı. Reuters, daha sonra bu kişilerle telefon üzerinden yeniden iletişime geçti.

Aceleci ve düşüncesiz davrandın!

Bazı Aleviler, geçen yıl Esed’in devrilmesini başlangıçta, topluluklarının büyük bölümü aşırı yoksulluk içinde yaşayan üyeleri için bir fırsat olarak gördü. On binlerce eski asker, yeni hükümetle geçici uzlaşma anlaşmaları imzalayarak silahlarını teslim etti.

Ancak izleyen aylarda yaşanan toplu terhisler ve Alevilerin öldürülmesi, dışlanmışlık ve korku duygusunu artırdı. Mart ayında sahil bölgesinde yaşanan olaylar ise güvensizliği daha da derinleştirdi.

(Facebook gönderisi)

Tartus Valisi Ahmed eş-Şami, Reuters’a yaptığı açıklamada, komitenin sahil olaylarıyla bağlantılı en az 50 Alevi için iyi niyet göstergesi olarak genel af çıkardığını söyledi.

Eş-Şami, “Her birine şunu söyledik: Sen acele ettin ve düşüncesiz davrandın. Biz sana merhametli olacağız ve doğru yolda ilerleyeceğini kanıtlaman için sana ikinci bir şans vereceğiz” dedi.

Komiteden bir yetkili, Esed döneminden kalan ve devrilmenin ardından gözaltına alınan yüzlerce askerin serbest bırakıldığını, ayrıca binlerce diğer tutuklu için 90’dan fazla aile ziyareti organize edildiğini belirtti.

Üç eski askerin annesi olan bir kadın ise, eylül ayında oğullarından birini ziyaret edebildiğini ve yol masraflarını komitenin karşıladığını anlattı. Söz konusu masrafların düşük olmasına rağmen kendisinin karşılayamadığını ifade etti.

Adının açıklanmasını istemeyen anne, oğlunu camın arkasından görmenin kendisini derinden yaraladığını söyledi. Ona yalnızca iç çamaşırı vermesine izin verildiğini belirten anne, gözyaşları içinde, “Yeni Suriye’yi gördüler ama hiçbir şey bilmiyorlar. Bildikleri tek şey hapiste oldukları” diye konuştu.

sdfrgt
Sahil şeridinde meydana gelen olaylarla suçlananların ilk açık duruşmasından (SANA)

Lazkiye ve Tartus’taki güvenlik yetkililerinin yayımladığı bir açıklamaya göre, aftan yararlanan savaşçılar, saldırı planlayabilecek kişiler hakkında bilgi sağlıyor ve yetkililerin hafif silahlar ile mühimmatın gizli depolarını bulmasına yardımcı oluyor. Bu kişiler ayrıca başkalarını da silahlanmaktan vazgeçirmeye çalışıyor.

Nisan ayında varılan bir uzlaşma anlaşmasının ardından, Sakr’a bağlı eski bir savaşçıya marangozluk alanında iş imkânı sağlandı. Alevilerin dökülen kanının intikamını alma arzusunun hâlâ içinde olduğunu söyleyen bu kişi, misillemeden korktuğu için adının açıklanmasını istemedi. Ancak buna rağmen, artık kimsenin savaşmak istemediğini vurguladı. Söz konusu eski savaşçı, Reuters’a yaptığı açıklamada, “Artık kimse savaş istemiyor. İnsanlar yoruldu. Tek istedikleri güvenlik ve çocuklarını doyurabilmek” dedi.

Sembolik çabalar ve mali kısıtlamalar

Sahil bölgesindeki Alevi sakinler, sahil olaylarının yol açtığı ağır zararlara, yaygın yoksulluğa ve bölgedeki süregelen güvensizliğe yönelik çabaların son derece yetersiz olduğunu belirtiyor. Sufan da mali sınırlamaların bulunduğunu kabul etti. Reuters’a yaptığı açıklamada, “Ekonomik durum nedeniyle geniş bir kesime ulaşamıyoruz. Bu çabalar, çoğunlukla sembolik bir çözüm niteliğinde; ortamı biraz düzeltip normale döndürmeye çalışıyor” dedi.

Şiddet olaylarının üzerinden dokuz aydan fazla zaman geçmesine rağmen, komite, yaklaşık bin zarar görmüş evin sadece yüzde 10’undan daha azının onarıldığını açıkladı.

cdfrgt
Vail Hasan, Suriye'nin Ceble kentindeki yanmış evinin bahçesinde ailesiyle birlikte (Reuters)

Ceble kırsalından 32 yaşındaki Alevi Usame Tuveyr, mart ayında ailesine ait 13 evin yakıldığını ve hayvanlarının çalındığını söyledi. Tuveyr, komitenin o zamandan beri kayıp olan iki akrabasını bulamadığını da belirtti.

Komite, bazı akrabalarının evlerinde temel onarım çalışmalarına başlamıştı, ancak Reuters’ın eylül ayında yaptığı ziyarette Tuveyr, çalışmaların tamamen durduğunu söyledi. Yeniden şiddet yaşanacağı endişesi, halkın atölyesine gitmekten kaçınmasına yol açtı ve gelirini ciddi şekilde düşürdü. Tuveyr, “Saat altıdan sonra kardeşim gelip kapıyı çalsa açmam” dedi.

Son günlerde ve geçen ay yapılan Alevi gösterileri, komitenin karşılaştığı zorlukları ortaya koydu. 28 Aralık’ta binlerce Alevi, özerk bir yönetim ve tutukluların serbest bırakılması talebiyle slogan attı.

Protesto yalnızca bir saat sürdü ve ardından hükümet yanlısı bir gösteri düzenlendi. Güvenlik güçleri, geçen ay benzer taleplerle yapılan başka bir protestoda olduğu gibi, kalabalığı ateş açarak dağıttı.

Yetkililer, mart ayındaki şiddet olaylarıyla ilgili olarak yakın zamanda halka açık davalar başlattı; bu davalar, yeni Suriye’de hesap verebilirliğin gerçek bir sınavı olarak görülüyor.

59 yaşındaki çiftçi Vail Hasan, yanan evinin komite tarafından onarılacağı sözünü hatırlatarak Reuters’a, tüm Suriye topluluklarının korku olmadan bir arada yaşayabilmesi için hâlâ uzun bir yol olduğunu söyledi.

Hasan, “Şu an barışa uzağız. İçten ve gönülden hazırız… Adalet ve hukuk olursa her şey çözülür” dedi.


Trump–Netanyahu görüşmesi sonrası Gazze’de ikinci aşama tartışması

Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan geçici barınakların arasında duran bir çocuk (AFP)
Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan geçici barınakların arasında duran bir çocuk (AFP)
TT

Trump–Netanyahu görüşmesi sonrası Gazze’de ikinci aşama tartışması

Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan geçici barınakların arasında duran bir çocuk (AFP)
Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan geçici barınakların arasında duran bir çocuk (AFP)

Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının ocak ayı ortalarında başlayabileceği yönündeki söylentiler, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki görüşmenin önemli sonuçları arasında yer aldı. Öte yandan İsrail kaynaklarından ‘aşamanın başlaması konusunda anlaşma sağlandığı, ancak uygulama mekanizmalarında hala boşluklar olduğu’ yönünde sızıntılar geldi.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlara göre ikinci aşamada haftalarca süren durağanlığın ardından ortaya çıkan bu olası süreç, Washington'ın anlaşmayı uygulamaya istekli olmasına bağlı. İsrail'in ikinci aşamaya devam etmeyi kabul edeceği ve şartlarını, kontrolü altındaki bölgelerde yeniden inşa hakkı verecek ve Hamas'ı silahsızlandırma bahanesiyle geri çekilmemesini sağlayacak şekilde düzenleyeceği beklentileri arasında, bu durum geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe giren ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planını karmaşık hale getiriyor.

İsrail gazetesi Israel Hayom dün, Trump’ın Kaliforniya’daki Mar-a-Lago tatil köyünde Netanyahu ile yaptığı görüşmede, Gazze'deki planının ikinci aşamasını 15 Ocak'ta başlatması için Netanyahu'ya bir tarih belirlediğini bildirdi.

Bir diğer İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth, İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde Trump’ın Gazze'deki planını mümkün olan en kısa sürede uygulamaya koymayı taahhüt ettiğini ve ikinci aşamanın başlamasını Gazze Şeridi'nden son rehinenin cesedinin iadesi ile ilişkilendirmeme sözü verdiğini yazdı.

ABD merkezli Axios internet sitesi dün, iki kaynağa dayandırdığı haberinde, Netanyahu'nun, Trump'ın ekibiyle uygulama mekanizmaları konusunda anlaşmazlıkları olmasına rağmen, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesini kabul ettiğini bildirdi.

İsrail basını, Netanyahu ile Trump'ın yakın çevresi arasında ikinci aşamaya geçiş ve Hamas’ın ortadan kaldırılması konusunun atlanması konusunda önemli görüş ayrılıkları olduğunu ortaya koydu. Netanyahu ile görüşmesinin ardından Trump, Florida'da düzenlenen ortak basın toplantısında çoğu konuda anlaşmaya vardıklarını açıkladı. Netanyahu ile Hamas'ın silahsızlandırılması konusunda konuştuğunu da sözlerine ekleyen Trump, Hamas’ın ‘bunu yapmak için çok az zamanı olduğunu, aksi takdirde ağır bir bedel ödeyeceğini’ vurguladı. Ancak, Hamas tamamen silahsızlandırılmadan önce İsrail'in Gazze'den askerlerini çekip çekmeyeceği sorulduğunda, “Bu daha sonra konuşacağımız başka bir konu” yanıtını verdi.

vgt
ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme planının ikinci aşaması halen bazı eksikliklerle karşı karşıya (Mısır Başkanlığı)

Al-Farabi Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri Dr. Muhtar Gubbaşi, tarih belirleme konusunun Washington'ın iradesine ve İsrail'in uygulamasına bağlı olduğunu düşünüyor. Dr. Gubbaşi’ye göre pazartesi günü Trump ve Netanyahu arasında yapılan toplantıda yaşananlar, birden fazla konuda ortak koordinasyonlarına rağmen Trump'ın işleri hızla ilerletmeye istekli olduğunu gösteriyor.

Öte yandan Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mattava’ya göre Trump ve İsrailli yetkililerin farklı vizyonlara sahip olduğu açık. Trump, hızlı hareket etmek istiyor, ancak silahsızlanma engeliyle karşı karşıya, İsrail ise ikinci aşamayı bölmek istiyor, bu da o aşamada takılıp kalacağımız anlamına geliyor.

Mattava, ikinci aşamanın planlandığı gibi başlamasını bekliyor. Bu aşamada, sınır kapılarının açılması, yardım kamyonlarının sayısının artırılması, bir ‘barış konseyi’ ve Gazze Şeridi’ni yönetmek için bir komite atanması gibi adımlar atılacak. Bunun yanında Washington, Hamas'ın silahsızlandırılması konusunda bir anlaşmaya varılamaması halinde İsrail'in kontrolündeki bölgelerde yeniden inşa çalışmalarına başlamasına izin verecek.

Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamaya göre Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati, CNN televizyonuna verdiği röportajda “Mısır, Gazze'deki ateşkesi istikrara kavuşturmak ve ikinci aşamaya geçmek, erken iyileşme ve yeniden inşa çabalarına devam etmek için çabalarını sürdürecek” dedi.

fvgb
Gazze şehrinin sahil şeridinde sıralanan ve Filistinli mültecileri sert kış koşullarından koruyan çadırlar (AFP)

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, Netanyahu'nun Trump ile görüşmesinden önce yaptığı açıklamada, Hamas’ın ‘Başkan Trump’ın Gazze Şeridi ve tüm bölgede barışı sağlama yeteneğine güvenmeye devam ettiğini’ söyledi.

Kasım, Trump'a ‘İsrail'e daha fazla baskı uygulayarak Şarm ei-Şeyh'te alınan kararlara uymasını sağlaması’ çağrısında bulundu.

Kasım, Hamas'ın silahsızlandırılması talepleri hakkında resmi bir yorumda bulunmadı, ancak Hamas, daha önce bunun için bazı koşullar belirlemişti.

Öte yandan İsrail'in engellerinin ikinci aşamanın hızlı ilerlemesini geciktireceğini, ancak Mısır'ın bu engelleri aşmak için çabalarını sürdüreceğini düşünen Gubbaşi, “İsrail'in Trump ile yapılan görüşmenin sonuçlarına bağlılığı ışığında, ikinci aşamanın başlangıç tarihi veya gecikmesi konusunda her şey mümkün” diye ekledi.


Sudan hükümeti "2026 acil durum bütçesini" onayladı ve bunu "mucize" olarak nitelendirdi

Sudan hükümeti Başbakan Dr. Kamil Idris başkanlığında toplantısını gerçekleştirdi (SUNA)
Sudan hükümeti Başbakan Dr. Kamil Idris başkanlığında toplantısını gerçekleştirdi (SUNA)
TT

Sudan hükümeti "2026 acil durum bütçesini" onayladı ve bunu "mucize" olarak nitelendirdi

Sudan hükümeti Başbakan Dr. Kamil Idris başkanlığında toplantısını gerçekleştirdi (SUNA)
Sudan hükümeti Başbakan Dr. Kamil Idris başkanlığında toplantısını gerçekleştirdi (SUNA)

Sudan Başbakanı Dr. Kamil Idris, dün Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan 2026 mali yılı için acil durum bütçesini "mucize" olarak nitelendirdi.

Maliye Bakanlığı'nı, olağanüstü koşullar altında harcamaları kontrol altına aldığı, devlet kaynaklarını etkin bir şekilde yönettiği ve gelirleri artırdığı için övdü.

Sudan Başbakanı, ilk "mucizenin" bütçenin yaklaşık yüzde 9'luk bir GSYİH büyüme oranı beklentisi olduğunu, ikincisinin ise 2026 yılı boyunca ortalama enflasyon oranının yüzde 65'e düşürülmesi olduğunu belirtti.

Maliye Bakanı Dr. Cibril İbrahim, bütçenin ücretlerin iyileştirilmesini ve hizmet sektörünün giriş seviyesinde iş imkanlarının sağlanmasını içerdiğini belirterek, gelir tabanının genişletilmesinin yatay genişlemeye bağlı olduğunu ve vatandaşlara yeni vergi yükleri getirmeyi gerektirmediğini açıkladı. Bütçe ayrıca, 2025 yılındaki %101,9'luk orana kıyasla, 2026 yılı için ortalama enflasyon oranını %65'e düşürmeyi hedefliyor.

İbrahim, bütçenin kamu maliyesini reforme etmeye, belirli harcamalara ve kamu giderlerine öncelik vermeye, silahlı kuvvetlerin ve güvenlik hizmetlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya, bakanlıkların ve hükümet birimlerinin temel ihtiyaçlarını karşılamaya, ayrıca komşu ülkelerdeki yerinden edilmiş ve mülteci Sudanlıların koşullarını iyileştirmeye ve onlara insani yardım sağlama maliyetlerini karşılamaya odaklandığını belirtti.

Maliye Bakanı, savaşın devam eden zorluklarına rağmen 2025 bütçesinin performansının beklentileri aştığını, kamu gelirlerinin %147'lik bir performans oranına ulaştığını ve harcamaların temel ihtiyaçlara yönelik olarak sürdürüldüğünü açıkladı. Bakan, bütçenin Hartum'a dönüş için uygun bir ortam yaratmaya ve Hartum Havalimanı'nı rehabilite etmeye yönelik olduğunu ifade etti.