Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah'ı İran'ın yönettiğini ifade eden Caca “Son Lübnanlı kalana kadar savaşacağız” dedi.

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
TT

Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca, Lübnanlı yetkililerin Lübnan topraklarında cereyan eden İran-İsrail savaşından kaynaklanan tehlikelere karşı ‘kör’ davranmasına karşı uyarıda bulunarak, ‘devlet kavramını yeniden tesis eden ve ateşkesin önünü açan tarihi bir pozisyon alınması’ gerektiğini vurguladı. “Hizbullah'ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan'ı mevcut duruma getirdi” diyen Caca, ‘daha fazla ölüm ve felakete gidildiği’ uyarısında bulundu. Caca, “Lübnan dalgalı bir denizde yol alan kaptansız ve dümensiz bir gemi gibi oldu” ifadesini kullandı.

Lübnanlı politikacıları ve yetkilileri neler olup bittiğinin farkında olmamakla suçlayan Caca şu ifadeleri kullandı: “Bölgede büyük bir savaş yaşanıyor ve Lübnan'da olanlar da bu savaşın bölümlerinden biri. Bu savaş bir yanda İran ve bölgedeki vekil güçleri ile diğer yanda arkasında ABD, Avrupa ve diğer ülkelerin bulunduğu İsrail arasında yaşanıyor. Lübnan'ı bu savaştan çıkarmak için her türlü çabayı göstermek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Lübnanlı yetkililer kendi dar düşüncelerine göre hareket ediyor ve adeta bir ‘yardım komitesine’ dönüştüler. Bugün Lübnan'da var olan otorite türünü özetlemek istersek, bunun bir hükümet ya da devlet değil bir ‘yardım komitesi’ olduğunu söyleyebiliriz.”

Nasrallah ve Lübnan'ın kararı

Caca, Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah için işlerin değiştiğini ‘üzüntüyle’ belirterek şöyle dedi: “Seyyid Hasan varken, bir yerlerde neler olup bittiğine dair Lübnanlıların bir görüşü olduğunu ve onun (Nasrallah) İran'ın kararında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi karar tamamen İran'ın oldu. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran'ın çıkarlarına göre yürütülüyor.”

Tüm darbelere rağmen Hizbullah'ın örgütsel olarak çökmediğine inanan Caca, “Hizbullah'ın güneydeki savaş grupları merkezi olmayan bir kararla savaşıyor ve büyük bir kısmı halen mevcut. Bu güçlerin İranlı subaylarla yakın ilişki içinde olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden İran son savaşçıya kadar savaşmaya devam edecek” dedi.

rhyjukı
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Öte yandan Caca, Hizbullah'ın askeri yapısının açıkça zarar gördüğüne dikkat çekti. Caca, “Avrupa ve hatta İsrail merkezlerinde yapılan araştırmalara göre Hizbullah'ın İsrail'e günde 2 bin ila 3 bin arasında füze fırlatması gerekiyordu, ancak bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Maalesef bilinen ve net bir güç dengesi var. İranlılar Lübnan topraklarında kalanlarla ve Lübnanlı gençlerle mücadeleye devam edecekler. İran Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı'nın bir hafta içinde Lübnan'ı ziyaret ederek sanki savaşı denetlemek için buradaymış gibi davranmaları da gösteriyor ki, çatışma artık İran tarafından yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Her düzeyde felaket

Caca bir kez daha mevcut otoritenin siyasi performansına döndü ve sorumluları suçladı: “Her düzeyde bir felaketle karşı karşıyayız. Yetkililer sanki olup bitenlerle hiçbir ilgileri yokmuş gibi davranıyorlar. Geçen yaz ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Lübnan'a gelip 1701 sayılı kararın uygulanmasını gündeme getirdiğinde, yetkililer düğmeye basıp sorumluluklarından kaçıyorlardı. Şahsen birden fazla yetkiliyle konuştum ve işlerin bugün gördüğümüz yöne doğru gittiği konusunda onları uyardım ama yanıt vermediler.”

Caca, ‘hükümetin ve devletin Lübnan'ı çıkmazdan kurtarmak için hiçbir şey yapamayacağı’ görüşüne katılmayarak şunları söyledi: “Siyasi otorite her şeyi yapabileceğini unuttu ve biz de onunla birlikte unuttuk. Hükümet toplanmalı ve olup bitenlerin devam etmesini kabul etmediğini söylemeli. Orduyu konuşlandırma kararı almalı ve İsrail'in tutumuna bakmaksızın 1701 sayılı kararı uygulama niyetini beyan etmelidir. Çünkü bir yerden başlamak zorundadır. Hükümetin ordudan Hizbullah'la çatışmasını istemesi gerektiğini söylemiyorum ama bir yerden başlaması gerekiyor... Bu bir kararla başlamalı. Çünkü karar vericiler kararlarından vazgeçtiler ve bunun nelere yol açtığını gördük. Hükümet derhal toplanmalı ve uygun kararları almalı. Parlamento da toplanmalı ve Lübnan'ın karar alma mekanizmasını yeniden kurması için hükümeti destekleyecek bir tavsiyede bulunmalı.”

1559 sayılı karar... Savaş halen devam ederken

Caca, silahlı milislerin silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı kararın uygulanması çağrısında bulunduğu için aldığı bazı eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Bu 20 yıldır bizim mantığımız, yeni bir mantık değil. Bu söylemi benimsemekte geç kalanlar devleti yönetenler. Savaşı durdurmak için önerimizi sunduk ama beğenmediler. Bize kendi önerilerini sunsunlar. Lübnan'da halen savaşın nasıl sona erdirileceğini tartışacak bir uluslararası temsilci yok. Dolayısıyla bu yıkıcı savaşı durdurmak için harekete geçmek bize düşüyor.”

‘Lübnan'da herhangi bir tarafın niyetini görmediği için’ iç barıştan korkmadığını vurgulayan Caca, “Bu, özellikle Lübnan halkının yaklaşık yarısının yerinden edilmesi nedeniyle bazı sorunların ortaya çıkmasını engellemiyor. Ancak bu, ordu ve güvenlik güçlerinin kontrol edebileceği ve önleyebileceği bir şey. Mevcut mülteci krizi hiç de 2006'daki gibi değil. Bu kriz aylarca sürebilir ve ciddi bir sosyal krize yol açabilir” şeklinde konuştu.

‘Savaşın sona ermesinden sonra Hizbullah'ın iç bölgelere gerilemesinden’ korkmadığını belirten Caca, “Savaş bittikten sonra, nasıl biterse bitsin, savaştan önce Lübnan'da var olan duruma dönmek söz konusu olamaz. Bu durumun bizi nereye getirdiğini gördük ve devamını kabul edemeyiz. Kararın devletin dışında olduğu ve Hizbullah'ın barış ve savaş kararlarını aldığı bu muğlak durumu kabul edemeyiz. Bunun bizi nereye götürdüğünü gördük” ifadelerini kullandı.

Boşalan cumhurbaşkanlığı

Yaklaşık iki yıldır boş olan cumhurbaşkanlığı konusunda ise Caca, “Meclis Başkanı Nebih Berri cumhurbaşkanını seçmemiz gerektiği görüşündeydi, ancak İranlıların gelişinden sonra fikrini değiştirdi. Şimdi ateşkesten önce bir cumhurbaşkanı seçemeyeceğimiz konuşuluyor” dedi.

Caca ‘seçimlerin dayandırılması gereken koşulları’ özetleyerek, ‘herhangi bir adayın öncelikle Taif Anlaşması’na, ikinci olarak da uluslararası kararlara bağlı olması gerektiğini’ ileri sürdü. Caca, ‘ateşkesi sağlamanın en hızlı yolunun bir cumhurbaşkanı seçmek olduğu’ görüşünü yineledi.



Hamas, arabuluculara ateşkes anlaşması hükümlerini takip etmeleri için çağrıda bulundu

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)
İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)
TT

Hamas, arabuluculara ateşkes anlaşması hükümlerini takip etmeleri için çağrıda bulundu

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)
İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)

Hamas, arabuluculara, Gazze Şeridi'nde iki yıldır süren savaşı sona erdiren ateşkes anlaşmasının geri kalan hükümlerini uygulamaya koymaları çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre Hamas bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin yönetiminde çalışmalarına başlamak üzere bir toplum destek komitesinin kurulmasının tamamlanması gerektiğini vurguladı.

Hamas, Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasına ‘bağlılığını’ ve rehinelerin cesetlerini İsrail'e teslim etme konusundaki ‘istekliliğini’ yineledi.

Hamas tarafından bu sabah yayınlanan açıklama, ABD Başkanı Donald Trump'ın Hamas'ın anlaşmayı uygulamayı ve tüm rehinelerin cesetlerini iade etmeyi taahhüt etmemesi halinde İsrail'e savaşı yeniden başlatması için yeşil ışık yakacağını doğruladığı sert uyarısının ardından geldi.

Hamas, bazı rehinelerin cesetlerinin İsrail tarafından yıkılan tünellerin enkazı altında olduğunu ve cesetlerin çıkarılması için ağır ekipman gerektiğini doğruladı.

Hamas tarafından dün yapılan açıklamada, “İsrailli esirlerin cesetlerinin iadesi biraz zaman alabilir. Çünkü bazıları işgal güçleri tarafından yıkılan tünellere gömüldü, diğerleri ise bombalanarak yıkılan binaların enkazı altında kaldı” denildi. Hareket, anlaşmayı uygulamaya ve kalan tüm cesetleri teslim etmeye istekli olduğunu bildirdi.

Açıklamada, ‘ulaşılabilen İsrailli rehinelerin cesetlerinin derhal teslim edildiği, ancak kalan cesetlerin çıkarılması için gerekli ekipman ve cihazların Gazze Şeridi’ne girişinin engellenmesi nedeniyle şu anda diğer cesetleri çıkarmanın mümkün olmadığı’ ifade edildi.

Hareket, “Cesetlerin tesliminde yaşanacak herhangi bir gecikmenin tüm sorumluluğu, gerekli ekipmanların sağlanmasını engelleyen Netanyahu hükümetine aittir” uyarısında bulundu.

Hamas'ın açıklaması, İsrail'in, tüm rehinelerin (hayatta olanlar ve ölenler), yürürlüğe girmesinden itibaren 72 saat içinde, yani pazartesi öğlen saatine kadar iade edilmesi gerektiğini öngören ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçlamasının ardından geldi.

Hamas, İsrail'in yaklaşık 2 bin Filistinli mahkûmu serbest bırakması karşılığında 20 canlı rehineyi serbest bıraktı, ancak hareket 28 ölü rehineden sadece dokuzunun cesedini teslim etti.

Türkiye dün, Gazze Şeridi'nde rehinelerin cesetlerini aramaya yardımcı olmak için bir uzman ekibi gönderdiğini duyurdu.

Rehineler ve Kayıp Aileleri Forumu dün, Hamas'ın kalan 19 rehinenin cesetlerini teslim etmemesi halinde, İsrail hükümetine Hamas ile yapılan anlaşmanın sonraki aşamalarının uygulanmasını ertelemesi çağrısında bulundu.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise çarşamba günü yaptığı açıklamada, Hamas anlaşmaya uymazsa Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıyı yeniden başlatmakla tehdit etti.

Katz yaptığı açıklamada, “Hamas anlaşmaya uymayı reddederse, İsrail, ABD ile koordineli olarak savaşı yeniden başlatacak; Hamas'ı tamamen yenilgiye uğratmak, Gazze Şeridi'ndeki gerçekliği değiştirmek ve savaşın tüm hedeflerine ulaşmak için çalışacak” dedi.

Katz'ın açıklaması, Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın ulaşabildiği tüm rehinelerin cesetlerini teslim ettiğini ve kalan rehinelerin cesetlerini çıkarmak için özel ekipmana ihtiyaç duyduğunu açıklamasının ardından geldi.


Sudan'daki savaş: Faşir yok oluşun eşiğinde

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Sudan'daki savaş: Faşir yok oluşun eşiğinde

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Emced Ferid et-Tayyib

Gazze üzerindeki kuşatmanın kalkmasını kutlamak son derece hak edilmiş bir şey, ancak bu son anlamına gelmiyor. Dünyada olup bitenlerin ağırlığı bize dinlenme fırsatı vermeyi reddediyor ve başka yerlerde henüz bitmemiş olanı hatırlatıyor; uzun, yavaş yavaş öldüren, acımasız ve dünyanın açlık ve yıkıma alışmışçasına kolayca izleyebildiği görüntüleri olan bir kuşatma.

İnsanların Gazze'de ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesini kutlaması rahatlatıcı bir şey, ancak dikkatimizi diğer kardeş şehir olan Kuzey Darfur'daki el-Faşir'e de çevirmeliyiz. Bu şehir, Nisan 2024'ten beri Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri tarafından uygulanan acımasız ve amansız bir kuşatmaya maruz kalıyor.

Kuzey Darfur'un başkenti ve Sudan hükümetinin bölgedeki son kalesi olan Faşir'deki trajedi dünden bugüne başlamadı. HDK milislerinin uyguladığı kuşatma yalnızca askeri bir taktik değil; şehri aç bırakarak ve halkına boyun eğdirerek yenmeyi amaçlayan, dikkatlice planlanmış ve önceden tasarlanmış bir imha stratejisidir.

Planın uygulanmasına, Melit yolu başta olmak üzere, şehre giden ve hayati önem taşıyan ikmal yollarının kapatılmasıyla başlandı. Bu, yaklaşık 1,5 milyon sakini ile şehre sığınan mültecilerin dış dünyadan izole edilmesine yol açtı. Kaçmayı başaranlar veya kuşatma ve milis saldırıları sonucu ölenler de dahil olmak üzere, bunların sayıları şu anda yaklaşık 300 bine düştü. Yolların kapatılmasının ardından şehrin çevresine devasa toprak siperler inşa edildi ve şehir, keskin nişancı ve yoğun topçu ateşi altında bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Milisler, kaçmaya çalışanları hedef alıp takip ederek, onları etnik kökenlerine göre öldürüyorlar.

Altyapının hedef alınması da kasıtlıydı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, şehrin ana ortopedi kurumu olan Güney Hastanesi'nin sistematik olarak bombalandığını ve bunun hastaneyi kullanılamaz hale getirdiğini, yaralıların felaket koşullar ve aşırı kalabalık ortamlarda kalmasına neden olduğunu belgeledi. Güvenli sivil yaşamı tamamen ortadan kaldırmaya yönelik açık bir girişimle, ibadet yerleri ve mültecilerin kaldığı barınaklar da bombardımanlardan kurtulamadı. Böylece Darfur'un diğer bölgelerinden güvenlik arayışıyla Faşir'e kaçan siviller, şehrin surları içinde rehine haline gelip, çatışmada taktiksel bir şantaj aracına dönüştü.

Altyapının hedef alınması da kasıtlıydı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, büyük sağlık kurumlarının sistematik olarak bombalandığını belgeledi

Sonuç, yok olma eşiğinde bir şehir. Pazarları boş harabelere döndü, kalan az sayıdaki gıda maddesinin fiyatı çok yüksek ve günde bir öğün yemek birçokları için karşılanamaz bir lüks haline geldi. Şehirde ayakta kalan tek hastane olan ve periyodik olarak milis grubunun bombardımanlarına maruz kalan Suudi Hastanesi, ilaç veya ekipman olmadan faaliyet gösteriyor. Doktorlar yeterli anestezi olmadan ameliyat yapmak zorunda kalıyor ve kurbanlar yalnızca yaralarından dolayı değil, aynı zamanda tüm sağlık sisteminin çökmesinden dolayı da ölümle karşı karşıya kalıyor.

Sahadan gelen nadir raporlar ve uluslararası yardım kuruluşları, şehrin yüzlerce gündür aralıksız bir kuşatma altında olduğunu ve bu sessiz savaşın başlıca kurbanlarının çocuklar olduğunu aylardır belgeliyor. Dünya Gıda Programı, Darfur'da kıtlık tehlikesinin dolaştığı konusunda uyarıda bulundu ve Faşir'den gelen raporlar, şiddetli akut yetersiz beslenmeden muzdarip çocukların yürek burkan görüntülerini, zayıflamış bedenleri aç bırakma suçunun kanıtlarını taşıyor. Okullar kapatılıp barınaklara dönüştürülürken, bütün bir neslin geleceği daha başlamadan yok oluyor, seçmediği, bombardımanlar ile açlığın pençeleri arasında sıkışıp kaldığı bir savaşın kurbanı haline geliyor.

Çocuklar bu sessiz savaşın başlıca kurbanları

Durumu daha tehlikeli ve daha kötü hale getiren, insani ve hukuki boyutlarını karmaşıklaştıran husus, dışarıdan paralı askerlerin ülkeye girişidir. Sahadan gelen tanıklıklar, fotoğraflar, videolar, uçuş güzergahları ve uydu görüntüleriyle desteklenen hükümet raporları ve araştırmacı gazetecilerin sürekli haberleri, milis saflarına katılmak üzere ileri muharebe deneyimine sahip yabancı savaşçıların ülkeye giriş yaptığını doğrulamaktadır. Bazıları gerilla savaşında ciddi deneyime sahip Kolombiya gibi ülkelerden, bazıları ise (eski Wagner Grubu gibi ağlar aracılığıyla) Doğu Avrupa ve Rusya'dan gelen bu paralı askerler, milisler için yalnızca takviye gücü görevi görmekle kalmıyor, aynı zamanda şehir içi savaş, silahlı insansız hava araçlarının kullanımı, sivillere yönelik saldırıların şiddetini artırarak korkuyu körüklemeyi amaçlayan acımasız taktikler konusundaki uzmanlıklarını da milislere aktarıyorlar.

Daha da dehşet verici olanı, belgelenmiş tanıklıklara göre, bazılarının çocukların silah altına alınmasını denetleme ve onlara savaş eğitimi verme, aşırı kalabalık mülteci kamplarını zorla askere alma pazarlarına dönüştürme sürecine dahil olmalarıdır. Trajik insani gerçekliğin bu sistematik dönüşümü, çocukların iki kez öldürülmesine yol açıyor; birincisi, masumiyetleri çalınıp savaşın yakıtı olarak kullanıldıklarında ahlaki olarak, ikincisi ise ön saflarda vurulduklarında fiziksel olarak. Bu sadece bir varsayım değil; uluslararası insan hakları örgütleri ve BM Sudan Uzmanlar Paneli tarafından belgelenmiş bir model. Bu panel, çocukların askere alınmasını ve paralı asker kullanımını uluslararası insani hukuka göre savaş suçları olarak değerlendiriyor.

fgth
Paramiliter HDK ile Sudan ordusu arasındaki çatışmalardan kaçmak için siviller tarafından Kuzey Darfur eyaletinin başkenti Faşir'de kazılan geçici bir sığınak, 13 Mart 2025 (AFP)

Konvoylar ve kara koridorları aracılığıyla yardım ulaştırma şeklindeki geleneksel insani talepler, milislerin uzlaşmazlığı ve bu yardımın geçmesine izin vermeyi reddetmeleri karşısında defalarca başarısız oldu. Konvoyların hedef alınması, yolların kapatılması ve yardımların askeri hedefler sayılması da Faşir'e yardım erişimini uzun süre imkânsız hale getirdi. Bu noktada dünya tarafından yeterince uygulanmayan ve ciddiye alınmayan bariz bir çözüm öne çıkıyor; havadan yardım sevkiyatı. Son deneyimler, bu mekanizmanın uygulanabilir ve etkili olduğunu kanıtladı; Sudan ordusu, eylül sonu ve ekim başında şehre havadan yardım yaptı. Medya kuruluşları ve sahadan gelen raporlar, kuşatma altındaki bölgelere yardımların başarıyla ulaştırıldığını belgeledi ve gökyüzünün, kara yolu kapalıyken kurtarılabilecekleri kurtarmak için bir kanal olmaya devam ettiğini gösterdi. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu, seçeneklerin mevcut olduğunun ve herhangi bir tarafın gökyüzünü yeni bir savaş alanına çevirmesini önlemek için uluslararası koruma ve operasyonel bütünlükle entegre edilmesi gerektiğinin pratik bir kanıtı.

Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut. Güvenlik Konseyi kararları, sonuçlarından endişe edilmeden ihlal ediliyor. Konsey tarafından 2000'lerin ortalarından bu yana oluşturulan yaptırım sistemi ve hükümleri, özellikle de BM Şartı'nın 7. Madde kapsamında Darfur'a silah kısıtlaması ve ambargosu getiren 1591 sayılı karar, bugün de şiddetle savunulması ve uygulanması gereken yasal bir dayanak olmaya devam ediyor. Faşir'e yönelik kuşatmanın kaldırılması ve sivilleri hedef alan saldırıların durdurulması çağrısında bulunanlar da dahil olmak üzere son Güvenlik Konseyi kararları ve tutumları, bu kötülüğe son verilmesini talep eden uluslararası metinlerin olduğunu da hatırlatıyor. Bu kararların ekonomik, diplomatik ve hukuki anlamda gerçek bir baskı aracına dönüştürülememesi, dünyanın Faşir'deki trajediyle başa çıkma konusundaki ciddiyetsizliğini ortaya koyuyor.

Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin bir başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut

 Dünyanın şu anda çok düzeyli bir şekilde hareket etmesi gerekiyor:

İlk olarak, açık bir uluslararası yetki, bağlayıcı BM koruması ve yardımların indirilmesini sağlayacak kesin protokollerle korunan, organize ve düzenli bir havadan yardım benimsenmeli ki yardımlar yeni bir katliam nedenine dönüşmesin.

İkinci olarak, Darfur'a paralı asker ve silah taşıyan kaçakçılık ve finansman ağlarını izlemek için Güvenlik Konseyi mekanizmaları ve teknik komiteleri aktifleştirilmeli. Bu mekanizmalar arasında, milisleri ve aracı tarafları destekleyenlere yaptırımlar uygulanması da yer almalı.

sdfr
Port Sudan'dan Sudan'a yardım taşıyan tırlar, 12 Kasım 2024 (Reuters)

Üçüncü olarak, çocukları korumaya yönelik -gelişmiş tedavi edici beslenme, çocukları çatışmalardan uzaklaştırma ve rehabilite etme çerçeveleri ile uzun vadeli psikolojik koruma içeren- acil insani programlar uygulanmalı, çünkü bir neslin kaybı telafi edilemez.

Dördüncüsü, adaletin sağlanması ve kuşatma suçları, çocukların askere alınması ve sivillere karşı işlenen savaş suçları için uluslararası hesap sorma amacıyla bağımsız bir şekilde bu suçlar belgelenmeli ve bunu yapanlar korunmalı. Tüm bunlardan önce ve sonra, milislere, müttefiklerine ve destekçilerine, şehre ve çevresindeki mülteci kamplarına bir buçuk yıldan uzun süredir uygulanan kuşatmanın sona ermesi için baskı yapılmalı.

Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin bir başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut

Çağdaş insani acı çölünde bir yudum su kadar hak edilmiş bir sevinç olan Gazze'deki açılımdan duyduğumuz kırılgan sevincin ortasında, bunun, iplikleri ölümcül bir soğuklukla örülen başka bir trajedinin örtüsü haline gelmesine izin vermemeliyiz. Orada, Darfur'un geniş topraklarında, koca bir şehir boğuluyor. Faşir, ateş ve açlıktan oluşan bir kuşakla çevrilmiş durumda. Çocuklarının isimleri, okul kayıtlarına işlenmeden önce ölüm listelerine kaydediliyor. Küçük yüzleri, sanki hiç var olmamışlar gibi sessizce kayboluyor, yaşamadan önce kuşatmanın zalim eliyle yok ediliyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


BM: Gazze'deki kıtlıkla mücadele ‘zaman alacak’

Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)
Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)
TT

BM: Gazze'deki kıtlıkla mücadele ‘zaman alacak’

Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)
Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)

Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki kıtlıkla mücadelenin ‘zaman alacağını’ belirterek, kuşatma altında ve yıkıma uğramış bölgeye ‘gıda akışı sağlamak’ için tüm sınır geçişlerinin açılması çağrısında bulundu. WFP, Washington'un arabuluculuğunda İsrail ile Hamas arasında sağlanan ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana Gazze Şeridi'ne yaklaşık 3 bin ton gıda ulaştırmayı başardığını bildirdi.

WFP Sözcüsü Abir Atife, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı: “Ağustos sonundan bu yana Gazze Şeridi'nin bazı bölgelerinde gözlemlenen kıtlığın azaltılması zaman alacak. Ateşkes küçük bir fırsat penceresi açtı. WFP, gıda yardımını artırmak ve aylarca süren kuşatma, yerinden edilme ve açlık çeken ailelere ulaşmak için çok hızlı hareket ediyor.”

yu7
İsrail ile Hamas arasında ateşkes ilanından sonra Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a giren tırlardan yardım malzemeleri alan Filistinliler (Reuters)

Atife, WFP'nin şu anda Gazze Şeridi'nde çoğunluğu güneyde olmak üzere beş dağıtım merkezi işlettiğini, ancak 145 merkez kurmayı hedeflediğini söyledi. Atife, WFP'nin son günlerde Kerem Şalom ve Kissufim sınır kapılarını kullanabildiğini açıkladı.

Atife, cumartesiden çarşambaya kadar 2 bin 800 ton gıda taşıyan yaklaşık 230 tırın Gazze Şeridi'ne girdiğini bildirdi. Un ve gıda malzemeleri taşıyan iki konvoydaki 57 tırın dün sınırdan geçtiğini ve WFP'nin depolarına güvenli bir şekilde ulaşarak dağıtım için hazır hale geldiğini ifade eden Atife, “Miktarlar halen ihtiyacımızdan az, ancak gerekli seviyeye yaklaşıyoruz” dedi.

Geçtiğimiz çarşamba günü itibarıyla dokuz fırın faaliyetteydi. WFP, Gazze Şeridi genelinde 30 fırına ulaşmayı hedefliyor. ‘Ekmeğin son derece önemli’ olduğunu vurgulayan Atife, “Gazze'de taze ekmeğin kokusu sadece besin kaynağı olmaktan öte, hayatın geri döndüğünün bir işaretidir” dedi. Atife, Gazze Şeridi'ne giden tüm sınır kapılarının açılması çağrısında bulunarak, “Yardımı ne kadar hızlı ulaştırabilirsek, o kadar çok insana ulaşabiliriz” ifadesini kullandı.

WFP, Gazze şehrinde gıda dağıtımına başlayacak. Atife, “Özellikle Gazze'nin kuzeyine dönen aileler için kıtlığı gidermeye çalışıyoruz” dedi. WFP’nin planı, önümüzdeki üç ay içinde Gazze Şeridi'ndeki 1,6 milyon kişiye yardım ulaştırmak.