Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah'ı İran'ın yönettiğini ifade eden Caca “Son Lübnanlı kalana kadar savaşacağız” dedi.

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
TT

Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca, Lübnanlı yetkililerin Lübnan topraklarında cereyan eden İran-İsrail savaşından kaynaklanan tehlikelere karşı ‘kör’ davranmasına karşı uyarıda bulunarak, ‘devlet kavramını yeniden tesis eden ve ateşkesin önünü açan tarihi bir pozisyon alınması’ gerektiğini vurguladı. “Hizbullah'ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan'ı mevcut duruma getirdi” diyen Caca, ‘daha fazla ölüm ve felakete gidildiği’ uyarısında bulundu. Caca, “Lübnan dalgalı bir denizde yol alan kaptansız ve dümensiz bir gemi gibi oldu” ifadesini kullandı.

Lübnanlı politikacıları ve yetkilileri neler olup bittiğinin farkında olmamakla suçlayan Caca şu ifadeleri kullandı: “Bölgede büyük bir savaş yaşanıyor ve Lübnan'da olanlar da bu savaşın bölümlerinden biri. Bu savaş bir yanda İran ve bölgedeki vekil güçleri ile diğer yanda arkasında ABD, Avrupa ve diğer ülkelerin bulunduğu İsrail arasında yaşanıyor. Lübnan'ı bu savaştan çıkarmak için her türlü çabayı göstermek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Lübnanlı yetkililer kendi dar düşüncelerine göre hareket ediyor ve adeta bir ‘yardım komitesine’ dönüştüler. Bugün Lübnan'da var olan otorite türünü özetlemek istersek, bunun bir hükümet ya da devlet değil bir ‘yardım komitesi’ olduğunu söyleyebiliriz.”

Nasrallah ve Lübnan'ın kararı

Caca, Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah için işlerin değiştiğini ‘üzüntüyle’ belirterek şöyle dedi: “Seyyid Hasan varken, bir yerlerde neler olup bittiğine dair Lübnanlıların bir görüşü olduğunu ve onun (Nasrallah) İran'ın kararında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi karar tamamen İran'ın oldu. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran'ın çıkarlarına göre yürütülüyor.”

Tüm darbelere rağmen Hizbullah'ın örgütsel olarak çökmediğine inanan Caca, “Hizbullah'ın güneydeki savaş grupları merkezi olmayan bir kararla savaşıyor ve büyük bir kısmı halen mevcut. Bu güçlerin İranlı subaylarla yakın ilişki içinde olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden İran son savaşçıya kadar savaşmaya devam edecek” dedi.

rhyjukı
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Öte yandan Caca, Hizbullah'ın askeri yapısının açıkça zarar gördüğüne dikkat çekti. Caca, “Avrupa ve hatta İsrail merkezlerinde yapılan araştırmalara göre Hizbullah'ın İsrail'e günde 2 bin ila 3 bin arasında füze fırlatması gerekiyordu, ancak bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Maalesef bilinen ve net bir güç dengesi var. İranlılar Lübnan topraklarında kalanlarla ve Lübnanlı gençlerle mücadeleye devam edecekler. İran Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı'nın bir hafta içinde Lübnan'ı ziyaret ederek sanki savaşı denetlemek için buradaymış gibi davranmaları da gösteriyor ki, çatışma artık İran tarafından yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Her düzeyde felaket

Caca bir kez daha mevcut otoritenin siyasi performansına döndü ve sorumluları suçladı: “Her düzeyde bir felaketle karşı karşıyayız. Yetkililer sanki olup bitenlerle hiçbir ilgileri yokmuş gibi davranıyorlar. Geçen yaz ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Lübnan'a gelip 1701 sayılı kararın uygulanmasını gündeme getirdiğinde, yetkililer düğmeye basıp sorumluluklarından kaçıyorlardı. Şahsen birden fazla yetkiliyle konuştum ve işlerin bugün gördüğümüz yöne doğru gittiği konusunda onları uyardım ama yanıt vermediler.”

Caca, ‘hükümetin ve devletin Lübnan'ı çıkmazdan kurtarmak için hiçbir şey yapamayacağı’ görüşüne katılmayarak şunları söyledi: “Siyasi otorite her şeyi yapabileceğini unuttu ve biz de onunla birlikte unuttuk. Hükümet toplanmalı ve olup bitenlerin devam etmesini kabul etmediğini söylemeli. Orduyu konuşlandırma kararı almalı ve İsrail'in tutumuna bakmaksızın 1701 sayılı kararı uygulama niyetini beyan etmelidir. Çünkü bir yerden başlamak zorundadır. Hükümetin ordudan Hizbullah'la çatışmasını istemesi gerektiğini söylemiyorum ama bir yerden başlaması gerekiyor... Bu bir kararla başlamalı. Çünkü karar vericiler kararlarından vazgeçtiler ve bunun nelere yol açtığını gördük. Hükümet derhal toplanmalı ve uygun kararları almalı. Parlamento da toplanmalı ve Lübnan'ın karar alma mekanizmasını yeniden kurması için hükümeti destekleyecek bir tavsiyede bulunmalı.”

1559 sayılı karar... Savaş halen devam ederken

Caca, silahlı milislerin silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı kararın uygulanması çağrısında bulunduğu için aldığı bazı eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Bu 20 yıldır bizim mantığımız, yeni bir mantık değil. Bu söylemi benimsemekte geç kalanlar devleti yönetenler. Savaşı durdurmak için önerimizi sunduk ama beğenmediler. Bize kendi önerilerini sunsunlar. Lübnan'da halen savaşın nasıl sona erdirileceğini tartışacak bir uluslararası temsilci yok. Dolayısıyla bu yıkıcı savaşı durdurmak için harekete geçmek bize düşüyor.”

‘Lübnan'da herhangi bir tarafın niyetini görmediği için’ iç barıştan korkmadığını vurgulayan Caca, “Bu, özellikle Lübnan halkının yaklaşık yarısının yerinden edilmesi nedeniyle bazı sorunların ortaya çıkmasını engellemiyor. Ancak bu, ordu ve güvenlik güçlerinin kontrol edebileceği ve önleyebileceği bir şey. Mevcut mülteci krizi hiç de 2006'daki gibi değil. Bu kriz aylarca sürebilir ve ciddi bir sosyal krize yol açabilir” şeklinde konuştu.

‘Savaşın sona ermesinden sonra Hizbullah'ın iç bölgelere gerilemesinden’ korkmadığını belirten Caca, “Savaş bittikten sonra, nasıl biterse bitsin, savaştan önce Lübnan'da var olan duruma dönmek söz konusu olamaz. Bu durumun bizi nereye getirdiğini gördük ve devamını kabul edemeyiz. Kararın devletin dışında olduğu ve Hizbullah'ın barış ve savaş kararlarını aldığı bu muğlak durumu kabul edemeyiz. Bunun bizi nereye götürdüğünü gördük” ifadelerini kullandı.

Boşalan cumhurbaşkanlığı

Yaklaşık iki yıldır boş olan cumhurbaşkanlığı konusunda ise Caca, “Meclis Başkanı Nebih Berri cumhurbaşkanını seçmemiz gerektiği görüşündeydi, ancak İranlıların gelişinden sonra fikrini değiştirdi. Şimdi ateşkesten önce bir cumhurbaşkanı seçemeyeceğimiz konuşuluyor” dedi.

Caca ‘seçimlerin dayandırılması gereken koşulları’ özetleyerek, ‘herhangi bir adayın öncelikle Taif Anlaşması’na, ikinci olarak da uluslararası kararlara bağlı olması gerektiğini’ ileri sürdü. Caca, ‘ateşkesi sağlamanın en hızlı yolunun bir cumhurbaşkanı seçmek olduğu’ görüşünü yineledi.



Esed’in devrilmesinden aylar sonra 12 üst düzey subay yeni Suriye yönetiminin elinde

Esed’in devrilmesinden aylar sonra 12 üst düzey subay yeni Suriye yönetiminin elinde
TT

Esed’in devrilmesinden aylar sonra 12 üst düzey subay yeni Suriye yönetiminin elinde

Esed’in devrilmesinden aylar sonra 12 üst düzey subay yeni Suriye yönetiminin elinde

Esed rejiminin devrilmesinin üzerinden beş ayı aşkın bir süre geçmişken, Suriyeliler eski rejimin kalıntılarından gözaltına alınan kişilerin akıbeti hakkında birçok soru soruyor: Kaç kişi gözaltına alındı? Nerelerde tutuluyorlar? Yargı sürecine tabi tutuldular mı? Gözaltı koşulları nasıl? Bu sorular, Geçiş Dönemi Adalet Komisyonu komitelerinin kurulmaya başlanmasıyla birlikte daha da önem kazandı.

sdf
Ağustos 2023'te Suriye'nin kuzeyindeki Afrin kentinde, Şam yakınlarındaki Duma'ya düzenlenen kimyasal saldırıların 10. yıldönümünü anan bir poster (AFP)

Suriye İçişleri Bakanlığı’nın son aylarda yayımladığı verilere göre, gözaltına alınan kişilerden çok azının ismi, rejimin devrilmesinin ardından Askerî Operasyonlar Dairesi tarafından sızdırılan ve eski rejimin işlediği suçlara karıştığı belirtilen 160 kişilik listede yer alıyor.

Açıklamalara göre, şimdiye kadar aralarında 5 general, 6 tümgeneral ve 1 albayın bulunduğu 12 subay gözaltına alındı. Bu kişiler arasında Hama, Dumeyr ve Halhale’deki askerî hava üslerinin üç eski komutanı da bulunuyor. Dumeyr Askerî Hava Üssü Komutanı Tümgeneral Pilot Faysal İbrahim, Tümgeneral Pilot Halid Muhammed el-Ali ve Tümgeneral Pilot Abdulcebbar Muhammed Halebiye gözaltına alınanlar arasında yer alıyor. Bu subaylardan biri Halhale Askerî Hava Üssü’nün eski komutanıydı. Üçü de, Suriye’nin başta Şam kırsalı olmak üzere çeşitli bölgelerinde sivil yerleşim yerlerine yönelik hava bombardımanlarının sorumlusu olmakla suçlanıyor. Bu saldırılar sonucunda çok sayıda katliam yaşanmış ve sivil yerleşim alanları büyük ölçüde tahrip edilmişti.

zx xz
Eski rejime bağlı General Asaf İsa en-Neysânî, savaş suçlarına karışmakla suçlanıyor. (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Aynı şekilde, Tümgeneral Asaf İsa en-Neysânî de gözaltına alınan isimler arasında yer alıyor. Kaplan lakabıyla bilinen Tuğgeneral Süheyl Hasan’a yakınlığıyla tanınan Neysânî, sahada birçok kritik askerî görev üstlenmişti. Bunlar arasında, İdlib kırsalındaki Vadi’uz-Zeyf bölgesindeki askerî operasyonların komutanlığı, Ariha yakınlarındaki Cebel el-Erbaîn zirvesinde konuşlu topçu bataryalarının denetimi, Kefrenbude ve çevresindeki askerî harekât merkezi komutanlığı, 8. Tümen'in komutası ve Hama vilayetinin güvenlik komitesi başkanlığı bulunuyordu.

cdfgrt
Dera'da Siyasi Güvenlik Şubesi Başkanlığı görevini yürütmüş olan Tümgeneral Atıf Necib’e ait bir fotoğraf (Sosyal medya)

Diğer yandan, 2011–2018 yılları arasında İçişleri Bakanı olarak görev yapmış olan Tümgeneral Muhammed eş-Şaâr, 4 Şubat’ta gönüllü olarak yetkililere teslim oldu. Şaâr, 2011 yılında Beşşar Esed tarafından kurulan kriz hücresinin üyelerinden biriydi. Gözaltına alınan bir diğer isim ise, eski Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Tümgeneral İbrahim Huveyce. Huveyce, Lübnanlı siyasetçi Kemal Canbolat'ın suikastında parmağı olmakla, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemekle suçlanıyor. Son olarak, Hama Askerî Havalimanı Komutanı Tümgeneral Abdulvehhab Osman, 19 Mart tarihinde gözaltına alındı.

Tümgeneraller... Sahil harekâtı

Gözaltına alınan tümgeneraller arasında, 2011 yılında Dera'da Siyasi Güvenlik Şubesi Başkanı olan ve eski devlet başkanı Beşşar Esed’in teyzesinin oğlu olan Tümgeneral Atıf Necib de bulunuyor. Yine gözaltına alınanlar arasında, Lübnan Hizbullah milisleri ile Suriye'deki bazı mezhebi gruplar arasında koordinasyondan sorumlu olan Hava İstihbarat birimi mensubu Tümgeneral Sultan Tinavi yer alıyor. Bir diğer isim ise, Hava İstihbarat Teşkilatı’nın eski Soruşturma Şubesi Başkanı, aynı zamanda Sednaya Hapishanesi'ndeki Soruşturma Dairesi'nin başında bulunmuş ve Doğu Guta bölgesinde güvenlik komitesine başkanlık etmiş olan Tümgeneral Sâlim Dağistânî.

yu
7 Mart’ta Suriye sahilinde eski rejim yanlısı silahlı grupların bulunduğu bölgelere doğru fırlatılan bir füze (DPA)

Aynı şekilde, gözaltına alınanlar arasında, Mahir Esed’e en yakın isimlerden biri olarak bilinen Tümgeneral Abdulkerim Hamâde de bulunuyor. Kendisi, önceki rejim döneminde uzlaşma dosyasından sorumlu olup İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) lider kadrosuyla koordinasyon görevini yürütmekteydi. Hamâde, Irak’a gönderilmek üzere hazırlanan bir uyuşturucu sevkiyatının ele geçirilmesi sonrasında yakalandı. Albay Sâlim İskender Tıraf ise, Cumhuriyet Muhafızları'na bağlı Halep’teki 123. Tugayın, ardından Deyrizor’daki birliğin komutanlığını yaptı. Tıraf, mart ayında Suriye sahil bölgelerinde gerçekleşen eski rejim kalıntılarının saldırısına katılan isimler arasında yer alıyordu. Ayrıca, 26 Nisan’da Humus’ta gözaltına alınmak istenirken çıkan çatışmada, pilot Tümgeneral Ali Şelhub öldürüldü.

Sednaya’nın Azrail’i

Başka bir düzeyde ise, Sednaya Hapishanesi’nden üç gardiyan ile Filistin Şubesi’nden bir gardiyan gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında, Sednaya celladı lakabıyla tanınan Muhammed Kenco Hasan da bulunuyor. Hasan, askerî mahkemede askerî başsavcı, Halep'te ikinci askerî hâkim ve Şam’daki askerî ceza mahkemesi danışmanı olarak görev yapıyordu. 26 Aralık 2024 tarihinde Tartus’ta gerçekleştirilen bir güvenlik operasyonunda yakalandı. Bu operasyon sırasında genel güvenlik teşkilatından 15 personel öldü.

dfgthy
‘Sednaya celladı’ lakabıyla tanınan Muhammed Kenco Hasan (SANA)

Sednaya Cezaevi’nin en bilinen gardiyanlarından biri olan ve Sednaya’nın Azrail’i olarak anılan Evs Sellûm da gözaltına alındı. Bunun yanı sıra, Sednaya Cezaevi'nde güvenlik kameralarından sorumlu kişilerden biri olan Muhammed Şelhum da yakalananlar arasındaydı. Gözaltına alınan gardiyanlar arasında Filistin Şubesi 235'te görev yapan Yasin el-Milhim de yer aldı.

Ayrıca, 2013 yılında yaşanan Tedamun Mahallesi Katliamı’na karışan dört kişi de yakalandı. Bu kişiler şunlar: Münzir el-Cezâirî, Sümer ve İmâd Muhammed el-Mahmûd kardeşler, Kâmil Şerîf el-Abbâs. Aynı zamanda, Tedamun Mahallesi’nde Nesrîn Caddesi’nde görev yapan Ulusal Savunma Güçleri milislerinden Mâhir Hadîd de gözaltına alındı.

Grup komutanları

Silahlı grupların liderleri arasında beş kişi gözaltına alındı. Bunlardan bazıları, sahil bölgesinde rejim kalıntıları tarafından düzenlenen saldırılara katılmış kişilerdi.

ıo
25. Tümen’in taarruz birliklerinin komutanı ve aynı zamanda asker toplama sorumlusu olan Beşşar Mahfuz (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Bu isimlerden ilki, terör eylemleri düzenlemek ve uyuşturucu ticareti yapmakla suçlanan Hayyan Maya. İkinci isim, önceki rejimi destekleyen Filistinli milis gücü Kudüs Tugayı’nın komutanlık ofisi müdürü Fahrî Dervîş. Üçüncü kişi ise Halep’te Kudüs Tugayı’nın komutan yardımcılığını yürüten Adnân es-Seyyid. Bu kişi, İran’ın önde gelen saha yapılanmalarından birinin temsilcisi olarak tanımlanıyor.

Dördüncü olarak, Süheyl Hasan’a bağlı 25. Tümen’in taarruz birimlerinin başında bulunan Beşşar Mahfûz gözaltına alındı. Kaçırma eylemlerine karıştığı belirtilen Mahfuz, çetesinden bazı isimlerle birlikte yakalandı. Beşinci isim ise, Lazkiye kırsalında yasa dışı bir silahlı grubun lideri olan Samuel Vetfe’dir. Vetfe, çıkan çatışmanın ardından gözaltına alındı. Operasyonda grubun iki üyesi daha yakalandı ve üzerlerindeki silahlar ele geçirildi. Bu grubun da sahil bölgesindeki olaylara katıldığı belirtiliyor.

Rejim kalıntıları ve ‘dişi aslanlar’

Son beş ay içinde yüzlerce kişi, rejim kalıntılarına mensup olma şüphesiyle gözaltına alındı. Genel Güvenlik Dairesi, bunlar arasında öne çıkan bazı isimleri kamuoyuna açıkladı. Bu kişiler arasında iki kadın da bulunuyor: Bunlardan ilki, Dâriyye Kasabı lakabıyla bilinen Neriman Mustafa Hicâzî. İkincisi ise eski rejim güçlerinin kadın taburlarında görev yapan ve ‘dişi aslanlar’ olarak bilinen birliklerin gönüllü mensubu olan Kamer Dellâ’dır. Kamer Dellâ, aynı zamanda 4. Tümen’de komutanlık yapan ve sahil bölgesindeki saldırıları planlamakla suçlanan Tuğgeneral Gayş Dellâ’nın yeğeni.

dfgthy
Neriman Hicazi ve onunla birlikte Dâriyye ve Şam’ın Hacerü’l-Esved bölgesinde görev yapan kişilerden biri (Facebook)

Rejim kalıntılarından biri olan Sâhir en-Neddâf, infaz timlerinde liderlik yapan bir isimdi ve silahını teslim etmeyi reddedenler arasında yer aldı. Diğer bir isim, Humus'un Hula bölgesindeki Kafr Şems Katliamı'nın faillerinden biri olarak gösterilen Düreyd Ahmed Abbâs.

Ayrıca, eski rejime bağlı faaliyet yürütenlerden biri de, Tişrîn Askerî Hastanesi’nde görev yapan subaylardan biri olan Dr. Gassân Yûsuf Ali.

dfrgth
Kamer Dellâ, Esed ordusunun ‘dişi aslanlar’ olarak bilinen kadın taburlarında gönüllü olarak görev yapıyordu. (Facebook)

‘Ebu Muallâ’ lakabıyla bilinen askerî istihbarat başçavuşu Ali Ahmed Abbud, Muherde kentinde yakalandı. Yarasa lakabıyla tanınan Musa Ahmed Halife Tartus’ta gözaltına alındı. Ebu Cafer adıyla bilinen Muhammed Esad Selum, el-Melyun kontrol noktasından sorumlu kişiydi ve Şam kırsalında yakalandı. Mahir Esed’e yakın isimlerden biri olarak bilinen Mühend Numan Şam kırsalı ile sahil bölgesindeki uyuşturucu hap üretiminin başındaydı ve yakalandı. Mahmud Şeddud, Baba Amr Mahallesi’nde işlenen katliamlarla suçlanıyordu ve yakalandı. Urve Süleyman ise, geçtiğimiz mart ayında sahil bölgesinde ordu ve güvenlik noktalarına düzenlenen saldırıların faillerinden biri olarak gösteriliyordu, o da yakalandı. Sahil Kalkanı Tugayı’na bağlı bir unsur olarak tanınan Esed Kâsir Sukûr da yakalandı. Alâ Muhammed ile Muhammed İbrahim er-Râî ise sahil bölgesindeki olaylara katılmak, uyuşturucu ve silah ticareti yapmakla suçlanıyordu, yakalandı.

İçişleri Bakanlığı, sahil bölgesindeki olayların yaşandığı mart ayından sonra gözaltına alınanların sayısına dair istatistik yayımlamayı durdurdu. Bakanlıktaki kaynaklar Şarku’l Avsat'a yaptıkları açıklamada, toplam sayıya ilişkin herhangi bir resmî veri bulunmadığını belirtti. Ancak bakanlık, rejim kalıntılarından gözaltına alınanlarla adlî suçlardan yakalananlar arasında ayrım yapmaya özen gösteriyor. Rejim kalıntısı olarak gözaltına alınanların fotoğraflarında yüz hatları, tam isim ve boy uzunluğu yer alırken; adlî suçlardan yakalananların görüntülerinde yüzleri kapalı olup, adları yalnızca sembollerle belirtiliyor. Bu uygulama, genel hukuk kurallarına riayet amacıyla yürütülüyor.

Özel cezaevleri

Mevcut bilgilere göre, tehlikeli ya da siyasi suçlardan tutuklanan kişiler, İdlib'deki güvenlik cezaevlerine gönderiliyor. Bu cezaevleri daha önce Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ve diğer silahlı grupların kontrolünde bulunuyordu. Bu cezaevleri arasında Cebel ez-Zâviye’deki Ikâb Cezaevi, Hârim Cezaevi ve Derkuş’taki Zunbakî Cezaevi yer alıyor. Diğer tutuklular ise Humus, Hama, Halep, İdlib ve benzeri şehirlerde Adalet Bakanlığı’na bağlı merkezî cezaevlerine sevk ediliyor. Bu cezaevleri sivil ve askerî olmak üzere iki bölüme ayrılıyor.

İçişleri Bakanlığı’nın 22 Mart’ta gözaltına alındığını duyurduğu öne çıkan rejim kalıntılarından biri, Asaf Rıfat Sâlim’dir. Kendisi, Beşşar Esed’in kuzeni Râmî Mahlûf tarafından 2011 yılında kurulan Vatan Kalkanı Tugayı milis gücünün lider kadrosunda yer alıyordu. Tugayın fiilî liderliğini Sâmir Dervîş yürütürken, askerî komutanlık görevini Firâs Sultan üstlenmişti.

Vatan Kalkanı Tugayı milisleri, önceki rejim güçleriyle birlikte çatışmalara katılmanın yanı sıra adam kaçırma, şantaj ve yağmalama faaliyetlerinde de bulunuyordu. Bu eylemler, el-Arîn Hayır Kurumu adı altında yürütülüyordu. İçişleri Bakanlığı’nın kısa süre önce yayımladığı görüntülü bir raporda bu faaliyetler açığa çıkarıldı ve Vatan Kalkanı Tugayı’na bağlı bazı grup liderleri ve militanlarının gözaltına alındığı duyuruldu. Bu kişiler arasında, 4. Tümen'de görev yapan liderlerden Mahfûz Muhammed Mahfûz, Rebi Sâlih Marûf ve Suvâr Sâime grubuna bağlı Meysem Îsâ Yûsuf da yer aldı.