Hizbullah İsrail'e karşı dengesini yeniden kazanmaya mı başlıyor?

İranlı “uzmanlar” sahayla yeniden bağlantı kurduktan ve savaşçıları değiştirdikten sonra çatışmaları yönetiyorlar

İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerindeki binaları hedef aldığı yerin yakınlarında duran bir Hizbullah bayrağı (AFP)
İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerindeki binaları hedef aldığı yerin yakınlarında duran bir Hizbullah bayrağı (AFP)
TT

Hizbullah İsrail'e karşı dengesini yeniden kazanmaya mı başlıyor?

İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerindeki binaları hedef aldığı yerin yakınlarında duran bir Hizbullah bayrağı (AFP)
İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerindeki binaları hedef aldığı yerin yakınlarında duran bir Hizbullah bayrağı (AFP)

Şii İkilisi’ne (Hizbullah-Emel Hareketi) yakınlığıyla bilinen Lübnanlı bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Hizbullah'ın Lübnan'ın güneyindeki çatışmalarının İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) uzmanları tarafından yönetildiğini açıkladı. Ancak İranlı unsurların çatışmalarda yer almadığını söyledi.

Kaynak, Lübnan'da savaşmak üzere İranlı gönüllülerin bulunduğuna dair Batı medyasında yer alan haberlerle ilgili bir soruya, “Bu konuda söylenenlerin hiçbir dayanağı yok” yanıtını verdi.

Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu doğru olsa, çatışmada sadece Şii İkilisi’nden savaşçıların öldürülmüş olması mümkün olabilir mi? Bu doğru olsa bazıları sadece Hizbullah'ın faaliyetlerini araştıran ve güneydeki savaşların ilerleyişini takip eden, büyük ülkelerden çok sayıda istihbarat servisinin bulunduğu bir ülkede herhangi bir İranlının ölümü gizlenebilir mi?”

Ancak ‘Hizbullah’ın üst düzey askeri komutanlarıyla birlikte savaşların yürütülmesini denetleyen’ DMO ‘uzmanlarının’ sahadaki varlığını kabul eden kaynak, “Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin ve İslami Direniş'in diğer üst düzey komutanları İsrail tarafından suikasta uğradıklarında yanlarındayken ölen uzmanların isimlerini saklamıyoruz” ifadelerini kullandı.

rev
İsrail'in Merciyun Bölgesi’ni hedef alan hava saldırıları sonrası yükselen dumanlar (Reuters)

Kaynak, “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararının uygulanmasına yönelik koşullarını dayatmak amacıyla, Litani Nehri’nin güneyine ve kuzeyine doğru uzantısını silah zoruyla kontrol etmesine, güneyi nüfusundan arındırmasına ve yakılmış bir toprağa dönüştürmesine olanak tanıyan bir oldu-bitti dayatmak için İsrail'in kuzeyine bakan cephe hattı boyunca köyleri ve kasabaları yıkmaya ve buldozerlerle yerle bir etmeye devam ettiği sürece son söz her şeyden önce sahada olmaya devam edecek” diyerek çatışmalara siyasi çözüm şansının azaldığını ima etti.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “Hizbullah, İsrail'le savaşının genel gidişatına ilişkin bir değerlendirme yaptı. Komuta kademesi, savaşta taraflar arasında dengesizliğe yol açan hataların üstesinden gelmeyi başardı. Geçtiğimiz haftanın son günlerinde İsrail ordusuna daha eşi ve benzeri görülmemiş kayıplar verdirme konusunda ilerleme kaydederek sahadaki dengesini yeniden kazanmaya başladı” diye konuştu.

Kaynak, şunları söyledi:

“Hizbullah ayrıca merkezi operasyon odası ile İsrail'le cephe hattında konuşlanmış grupları arasındaki iletişim eksikliğinden kaynaklanan dengesizliği de düzeltti. Cephe hattında konuşlanan grupların çoğunu Rıdvan Gücü’nden birimlerle değiştirerek savaşın ilk haftalarındaki insani kayıpları en aza indirmek için arka hatlardaki konumlarını güçlendirdi.”

Gelişmiş füze silahları

Hizbullah’ın komuta kademesinin, savaşçılarına çeşitli gelişmiş füze silahları sağladığını ve böylece bu hatlardaki gelişmiş silahlarla donatılmış grupların, Litani Nehri'ne bakan bölgelerin eteklerinde bulunan stratejik noktaları işgal etmek için girdiklerinde İsrail’in komando birlikleriyle çatışmak için doğru zamanda müdahale edebileceklerini vurgulayan kaynak, Hizbullah’ın çatışmanın gidişatını değerlendirirken boşlukları tespit ettiğini ve bunlara çözümler bulduğunu, böylece İsrail'le karşı karşıya gelebileceğini ve güneyin derinliklerine doğru ilerleyişini durdurabileceğini söyledi.

vrfb
İsrail’in Sur şehrine düzenlediği saldırıda yaralanan bir adamı enkazdan çıkaran kurtarma görevlileri (AFP)

Grupların yeniden konuşlandırılmasına, arka hatlar boyunca güncellenmiş noktalarda yeniden konuşlandırılmalarının eşlik ettiğini belirten kaynak, uyuyan hücrelerin, Lübnan sınırıyla doğrudan temas halinde bulunan İsrail yerleşimlerinin çoğunu hedef almasına izin verecek şekilde güçlendirildiğine dikkati çekerek “Bu da (israil’in) sınır köylerini ve belfelerini buldozerlerle yerle bir etmesinin, Direniş Hareketi’ni ateş altında tutan mevzilerini boşaltması için baskı oluşturmadığı anlamına geliyor” dedi.

Uyuyan hücrelerin harekete geçirilmesi

Uyuyan hücrelerin saflarını yeniden düzenlediğini söyleyen kaynak, “Şimdi ateş güçlerini koruyor, İsrailli komandolarla karşılaşmak ve güneyin derinliklerine nüfuz etmelerini önlemek için gelişmiş pusular kuruyor ve el yapımı patlayıcılar yerleştiriyorlar. Bununla birlikte sınırdaki köylerin ve kasabaların ön hatlarına hücumlarını hafifletmek ve el-Adeyse, et-Tayyibe, Merkaba ve Rab Selasin beldelerinin üst kesimlerindeki Saluki ve Hacir vadilerine bakan tepeleri ve yükseklikleri kontrol altına almalarını engellemek için oralara konuşlanıyorlar” diye konuştu.

Geçtiğimiz haftanın son günlerinde Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmaların, caydırıcılık dengesi durumuna ulaşılmasına yol açacak şekilde arttığını vurgulayan kaynak, İsrail ordusundaki kayıp sayısının artmasının da bunu teyit ettiğini söyledi. Kaynak, Hizbullah gruplarının ‘kolayca aşılamayacak savunmalarla güçlendirildiğini, özellikle de bazılarının ağır kalibreli bombalarla imha edilmesine rağmen hala ayakta olan tünellerin açık olduğunu’ söyledi.

İsrail'in Litani Nehri'nin kuzeyindeki güney kasabalarına yönelik yıkımını Beyrut'un güney banliyölerine ve tüm ilçeleriyle Bekaa'ya kadar genişletmeyi planladığını düşünen kaynak, İsrail’in nüfusunun çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu şehirleri hedef alarak, Hizbullah'a BMGK’nın 1701 sayılı kararın uygulanmasına ilişkin koşullarını kabul etmesi için baskı yapmayı amaçladığını, ancak bunu kendi yöntemleriyle gerçekleştirdiğini belirtti.

“Şiilerin sahip olduğu imkanların vurulması”

İsrail, ticari ve sanayi kuruluşlarını ve nüfusunun çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu büyük şehirlerin büyük bölümünü tahrip ederek ısrarla ekonomik altyapıyı hedef aldığını ve bu durumun durum Nebatiye, Sur, güney banliyöleri ve Baalbek için de geçerli olduğunu belirten kaynak, bunun, İsrail'in Şiilerin ekonomisini vurma ve kontrol edilemez çatışmalar yaratacak şekilde ev sahipleriyle yerinden edilenleri karşı karşıya getirmek için karma bölgelere göçü en üst düzeye çıkarma planı bağlamında gerçekleştiğini söyledi.

vfeb
İsrail’in Lübnan'ın güneyindeki Haret Sayda'ya düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği yerin yakınlarında duran iki Lübnan askeri (AFP)

Dolayısıyla güneydeki savaş sahnenin merkezinde yer almaya devam ederken İsrail ile Lübnan arasında arabulucu konumundaki ABD Başkanı Joe Biden'ın Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein, önceki ziyaretlerinin aksine, ateşkese vararak ve orduyu, silahların Lübnan devletine münhasır olması şartı temelinde BMGK’nın 1701 sayılı kararının tüm hükümleriyle uygulanmasına hazırlanmak üzere konuşlandırarak savaşı sona erdirmenin yolunun açık olduğu iyimserliğiyle Tel Aviv'den Beyrut'a gelmediği sürece son sözü sahanın söyleyeceği açık.

Kaynak, son olarak “İsrail'le caydırıcılık dengesini yeniden kurduktan sonra Hizbullah'ın sahada ne kadar dayanabileceğini test etmeye başlayan bu savaş, Lübnan'daki tüm etkileri ve yansımalarıyla olduğu gibi mi devam edecek?” şeklinde konuştu.



Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
TT

Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)

Irak Kürdistanı'ndaki Kormor gaz sahasındaki mühendisler, dün yaptıkları açıklamada, insansız hava aracı (İHA) saldırısının sahadaki faaliyetlerin askıya alınmasına neden olduğunu duyurdular.

Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar ve Elektrik Bakanlıkları ortak bir açıklamada, saldırının ardından bölgedeki tüm elektrik santrallerine gaz arzının durdurulduğunu açıkladı. Güvenlik kaynakları, sahadaki depolama tanklarını vuran saldırının yangına yol açtığını ve bazı işçilerin yaralandığını bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre bir işçi, çalışanların daha fazla saldırı korkusuyla sığındıkları sahadaki sığınağın içinden, "Bir İHA, sahadaki büyük bir gaz depolama tesisine saldırarak büyük hasara yol açtı ve yangın hala devam ediyor" dedi. Rudaw'ın X internet sitesinde yayınladığı bir videoda, saldırının ardından bölgeden dumanların yükseldiği görülüyor

Ortak açıklamada, iki bakanlıktan ve sahayı işleten BAE merkezli şirket Dana Gas'tan ekiplerin şu anda olay yerinde inceleme yaptığı belirtildi. Saldırının faillerinin kimliği henüz belirlenemedi.

Bu, son günlerde sahaya yapılan ikinci İHA saldırısı. Pazar akşamı, Irak Kürt güvenlik güçleri, sahaya ulaşmasını engellemek için bir İHA’yı düşürdü.


Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti

Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
TT

Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti

Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)

Lübnan dün, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına verdiği sürekli desteği reddettiğini yineledi. Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, "Bizim için su ve ekmekten daha önemli olan, egemenliğimiz, özgürlüğümüz ve ülkemizi mahveden ve bizi yıkıma sürüklemeye devam eden ideolojik sloganlardan ve sınır ötesi bölgesel gündemlerden uzak, iç karar alma mekanizmalarımızın bağımsızlığıdır." dedi.

Lübnan'dan gelen bu ret cevabı, İran Dini Lideri'nin uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin, "Hizbullah'ın bugünkü varlığı Lübnan için vazgeçilmezdir" demesinin ardından geldi. Velayeti, "Siyonist oluşumun Lübnan'a karşı işlediği devam eden saldırılar ve suçlar, (Hizbullah'ın) varlığının Lübnan için günlük ekmekten daha önemli hale geldiğini gösteriyor" dedi.

Benzer bir bağlamda, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, iki ülke arasındaki deniz sınırı belirleme çalışmalarının tamamlandığını duyurarak, anlaşmanın ikili ve bölgesel iş birliğinde yeni aşamaya kapı açan stratejik bir dönüm noktası teşkil ettiğini vurguladılar.

Aynı zamanda İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, "İsrail'in güvenliği garanti altına alınmazsa Lübnan'ın barışa kavuşamayacağı" uyarısında bulunarak, Lübnan ile deniz sınırı belirleme anlaşmasından çekilme tehdidinde bulundu.


Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.