İsrail, Hizbullah'ı boğmak için mi yoksa Suriye'yi kuşatmak için mi sınır kapılarını bombalıyor?

Bir ay içinde 23 kez hava saldırılarının hedefi olan yerinden edilen kişiler, iki ülke arasında uzun mesafeleri yürüyerek kat etmek zorunda kalıyor.

İsrail, Suriye ile Lübnan arasındaki Cdeydit Yabus-Masnaa Sınır Kapısı'nı ve çevre yolları bombalayarak tahrip etti (Independent Arabia)
İsrail, Suriye ile Lübnan arasındaki Cdeydit Yabus-Masnaa Sınır Kapısı'nı ve çevre yolları bombalayarak tahrip etti (Independent Arabia)
TT

İsrail, Hizbullah'ı boğmak için mi yoksa Suriye'yi kuşatmak için mi sınır kapılarını bombalıyor?

İsrail, Suriye ile Lübnan arasındaki Cdeydit Yabus-Masnaa Sınır Kapısı'nı ve çevre yolları bombalayarak tahrip etti (Independent Arabia)
İsrail, Suriye ile Lübnan arasındaki Cdeydit Yabus-Masnaa Sınır Kapısı'nı ve çevre yolları bombalayarak tahrip etti (Independent Arabia)

Tarık Ali

Independent Arabia 25 Eylül ile 27 Ekim tarihleri arasında, yani yaklaşık bir ay boyunca, İsrail'in Suriye ile Lübnan arasındaki sınır bölgelerine düzenlediği 23 hava saldırısını gözlemledi.

Bu saldırıların en dikkat çekeni Suriye ile Lübnan arasındaki Suriye tarafında Cdeydit Yabus ve Lübnan tarafında Masnaa adıyla bilinen sınır kapısını ve çevre yolları hedef alan saldırı oldu. Cdeydit Yabus-Masnaa Sınır Kapısı, Humus kırsalındaki Cussiye (Lübnan'da Elka) Sınır Kapısı ve yine Humus’taki Mutarba Sınır Kapısı gibi Lübnan ile Suriye arasındaki yasal üç sınır kapısından biri. Ancak saldırılar, kara yolları, köprüler ve sınır kapıları gibi altyapıyı kullanılamaz hale getirdi.

İsrail’in amacı ne?

İsrail neden yasal sınır kapılarına ve çevresindeki yollara yönelik saldırılarını yoğunlaştırırken bu bombalamaların sayısı, niteliği ve hedefleri ile siviller ve Hizbullah arasında ne gibi bir bağlantı var? Bu tür sorular gözlemcilerin, ilgili tarafların ve iki ülke arasındaki uzun mesafeleri yıkım nedeniyle arabalarla seyahat edemedikleri için yaya olarak kat etmek zorunda kalan yerinden edilmiş kişilerin aklını kurcalıyor.

Analistlere, İsrail merkezli haber sitelerine ve basına sızan haberlere göre İsrail'in Suriye ve Lübnan sınırına yönelik bu daha önce eşi ve benzeri görülmemiş saldırıları, bir yandan muhtemelen Suriye'den yapılan tedariki durdurarak, diğer yandan da yerinden edilmiş çevresini zorlu koşullara iterek Hizbullah’ın boğmayı amaçlıyor.

Sert bir uyarı mesajı

Siyasi ilişkiler konusunda uzman bir akademisyen olan İbrahim Aziz, durmaksızın tekrarlanan saldırıların amacının Suriye ve Hizbullah üzerinde baskı kurmak, daha da önemlisi Hizbullah'ın Suriye’den tedarik yollarını kesmek, Hizbullah çevrelerine baskı yapmak ve Lübnan içinde ve çıkış noktalarında, hatta kısa bir süre önce Şam'ın iki mahallesi olan Mezze ve Kefer Susa'da olduğu gibi Şam ve diğer şehirlerde suikastlar ve saldırılar düzenleyerek onu kuşatmak olduğunu düşünüyor.

Azizi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Başta Cussiye Sınır Kapısı’na olmak üzere sınır kapılarına yönelik son saldırılar bardağı taşırdı.  Çünkü bu saldırılar, sadece sınır kapısında değil, Suriye toprakları içinde gerçekleşti. Sivil merkezler hedef alındı. Başta Tel en-Nebi Mando bölgesindeki Asi Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan köprü olmak üzere hassas altyapıyı tahrip edildi. Ayrıca oradan gelen görüntülerden de anlaşılacağı üzere can kayıplarına ve büyük bir yıkıma neden oldu. Şam'daki güvenlik karargahlarını ve sivil merkezleri hedef alan ve başkentin kalbinde can kayıplarına neden olan bu saldırılar, güçlü bir uyarı mesajıdır. Dolayısıyla İsrail, savaşın kapsamını genişletirken tüm taraflara mesajlar gönderiyor. Bu mesajlar, savaşın sonuna kadar açık olduğu ve hiç kimsenin hiçbir yerde güvende olmadığını söylüyor. İsrail’in geçtiğimiz günlerde Tahran'a yönelik saldırısı sırasında Suriye'nin güneyindeki hava savunma sistemlerini nasıl hedef aldığını gördük. Bu da İsrail'in hükümet ve ordu düzeyinde tüm tehlikeleri bertaraf etme ve tehlike derecesi düşük olsa bile kendisine karşı tehdit olarak gördüğü ne varsa savaş açma kararı aldığını açıkça ortaya koyuyor.”

Aşırı güç boşaltımı

Berlin'de yaşayan Suriyeli siyasi danışman Mahmud İtani, yaşananların güçlü baskı enerjisinin boşalmasından kaynaklanan askeri bir güç gösterisi olduğunu düşünüyor. İtani’ye göre İsrail, Suriyelilere, Hizbullah'ın Lübnan'daki çevresine ve genel olarak Lübnanlılara karşı, Batılı ülkelerin Suriye halkına karşı izlediği, onları boşluğa, muhtaçlığa ve kalıcı yoksulluğa sürükleme ve ardından öncelikleri ve arzuları değiştirme politikasının aynısını izliyor.

scdfv
Sınır kapılarının ve çevre yolların bombalanması yerinden edilenlerin çektiği zorlukları katladı (Independent Arabia)

İtani, değerlendirmesine şöyle devam etti:

“Suriyeliler yıllar önce, inançlarını savunmak için savaşmaya, mücadele etmeye ve tüm cephelere gitmeye hazır ve istekliydi. Ancak onları zihinsel, mekansal ve finansal olarak boşluğa itmek ve en büyük endişesini tüp gaz, ekmek ve benzin alabilmek haline getirmek için bir plan yapıldı. Bu yüzden Suriyeliler artık savaş peşinde değil, o gün yiyecekleri ekmeğin peşindeler. İsrail'in bugün istediği de bu. Herkesin sadece hayatta kalmayı düşünmesi ve ellerindekileri bırakıp Suriye'de alternatif bir barınak ve yeni bir hayat kurmakla meşgul olmasını istiyor. Eğer ülkelerine geri dönerlerse, savaşmayı ve intikam almayı değil, sadece evlerini yeniden inşa etmeyi ve kaybettiklerini yeniden elde etmeyi düşünmeliler. Aşırı güç kullanmasının gerekçesi de bu.”

Açık talimatlar

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre göç ve pasaport yetkilisi, Cdeydit Yabus Sınır Kapısı'nı önündeki yolun iki kez üst üste hedef alındığını ve bunun sınır kapısının yasallığına karşı bir meydan okuma olduğunu söyledi. Şam kırsalındaki tek sınır kapısı olan Cdeydit Yabus Sınır Kapısı'nın Lübnan'dan gelenlere ne kadar dayanabileceği ve hizmet verebileceğini sorgulayan yetkili, “Direktiflerimiz ve talimatlarımız açıktır. İçişleri Bakanlığı'nın kararına göre geçiş işlemlerini kolaylaştırmak amacıyla Lübnan'a giriş yapan Suriyeliler için 100 dolarlık döviz alım satımı askıya alındı. Bunun yanında özellikle şimdiye kadar 500 binden fazla Suriyeli ve Lübnanlının ülkenin çeşitli sınır kapılarından giriş yapmasıyla birlikte hazırlık durumumuzu güçlendirdik. Olası her türlü gelişmeye karşı hazırlığımızı arttırmaya devam etmeliyiz” şeklinde konuştu.

xzcdvfdv
Cdeydit Yabus-Masnaa Sınır Kapısı'nda bekleyen yerinden edilmiş kişiler (Independent Arabia)

Sınırda doğum vakaları olduğunu belirten yetkili, “En üst düzeyde tıbbi bakım, hazır bekleyen hastaneler ve yerinden edilmiş kişiler olarak kabul edilemeyecek gurbetçi kardeşlerimiz için gerekli olan ne varsa ülkemin politikasında ve bize verilen talimatlarda yer alıyor” ifadelerini kullandı.

İnsan taşımacılığı işi

İsrail’in Cdeydit Yabus ile Masnaa arasındaki yaklaşık iki kilometrelik alanda büyük bir yıkıma yol açan ilk saldırısından sonra yolcu başına beş ila yedi dolar karşılığında insanları arabayla hasar gören bölgenin ötesine taşıma işine başlandı. Ancak her halükarda genç olsun yaşlı olsun herkes yürümek zorunda kalıyor.

scdvf
İsrail'in Cussiye-Humus Sınır Kapısı’na düzenlediği saldırının ardından meydana gelen yıkım (Humus Medya Merkezi)

Lübnan'dan gelenlerden biri olan Ali Hamiyye, insanları para karşılığı taşıma zorbalığına boyun eğmeyi reddederek, bu durumu ‘şüpheli’ olarak tanımladı. Hamiyye, “Ailem ve ben, kriz anında ortaya çıkan bu işgüzarlar olmadan çantalarımızla iki kilometre yürüdük. Allah böyle bir yolculuğu düşmanımın bile başına vermesin. Suriye tarafında sağlığımızla ilgilenmek, bize yardım etmek ve bizi geçici barınaklara yönlendirmek ya da başka bölgelere gitme isteğimizi değerlendirmek için Suriye Kızılayı ve ambulans ekipleri tarafından karşılandık” diye konuştu.

Tuktuklar ve kaçakçılık

Suriyeli bir gurbetçi olan Abir Zemreyni, ülkesinin sınırlarında ilk kez ‘tuktuk’ denen araçlardan gördüğünü ve daha rahat seyahat ettiklerini söyledi. Motosikletlerin de olduğunu söyleyen Zemreyni, “Her şeyin de bir bedeli var” diye ekledi.

sacdvfb
Tuktuklar, sınır kapılarının çevresindeki yolların hasar görmesinden sonra yerinden edilmiş kişiler için bir ulaşım aracı haline geldi (Independent Arabia)

Zemreyni, şöyle devam etti:

“En çok dikkatimi çeken kaçak mallar, özellikle de yakıt taşınmasıydı. Her şeyin kontrolsüz ve serbest olduğu söylenemez, ama yolda gördüklerimiz dehşet vericiydi. Daha da dehşet verici olansa İsrail’in yeni bir hava saldırısı düzenlemesi ihtimaline karşı çukurların ve moloz yığınlarının arasında yürüyor olmanız.”

İsrail'in yeni bir saldırısı düzenlemesinden korkan Zemreyni, daha önceki iki saldırının Lübnan topraklarına yönelik olduğunu söyledi. Zemreyni’ye göre bu saldırıların amacı Hizbullah'ın tedarik yollarını kesmek değil, Suriye'yi karadan kuşatmaktı. İsrail saldırılarından hemen sonra bölgeyi inceleyen Suriyeli komutanların fotoğrafları da bunu kanıtlıyor.

Sınır kapılarının tahrip edilmesinin etkileri

Zemreyni’ye göre geçtiğimiz günlerde ve haftalarda yaşananlardan sonra Suriye'nin Irak’a açılanlar dışında karadan sınır kapısının kalmaması ve bu sınır kapılarına giden yolun da uzun ve tehlikeli olması, ABD üslerinin yakınlarından ve muhalif grupların kontrolündeki bölgelerden geçmesi nedeniyle Suriye içinde fiyatları daha da yükselebilir.

vfgtrhyju
Sınır kapılarının yıkılmasının ardından yerinden edilen kişiler büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyor (Independent Arabia)

Kara yolunun kapanması ve Lübnan’dan yerinden edilen ilk kişilerin gelişi, kiralık daire fiyatlarının birkaç yüz dolardan binlerce dolara yükselmesi demekti. Araba kiralama, karaborsada yakıt, benzin ve gaz fiyatlarında büyük bir artış oldu. Basit bir örnek olarak, çoğu Lübnan'dan gelen tütün ürünlerinde fiyatlar iki katına çıktı.



Tahran, Hizbullah Genel Sekreteri Kasım’a kendisine suikast düzenlenmeyeceğine dair garanti verdi mi?

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)
TT

Tahran, Hizbullah Genel Sekreteri Kasım’a kendisine suikast düzenlenmeyeceğine dair garanti verdi mi?

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)

Elie el-Kuseyfi

Direniş Ekseni'nin 7 Ekim 2023'ten önce ve 7 Ekim 2023'ü beklerken ortaya attığı ‘meydanların birliği’ teorisinin bir anlamı varsa, o da ister Gazze Şeridi’nde ister Lübnan'da olsun, mevcut savaşı bir bütün olarak ele alması gerektiğidir. Dolayısıyla bu savaşa ve savaşın yansımaları ile sonuçlarına ilişkin her okumada İran arenasını da hesaba katılmalı. Tahran'daki rejimin bu savaşa yaklaşımı ve savaşla nasıl başa çıkılacağı konusunda, her ne kadar aralarında tamamlayıcılık ya da rol dağılımı olduğu hipotezi göz ardı edilemese de şu an İran'da iki söylem ya da akım varmış gibi görünüyor. Fakat ne olursa olsun İran'ın yeni cumhurbaşkanı ve ekibinin söylemi ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) söylemi arasındaki fark hafife alınmamalı.

Direniş Ekseni’nin savaş boyunca İsrail içindeki çelişkilere ve bölünmelere odaklanmasının ardından, İran'ın savaştaki ve müzakerelerdeki, özellikle de Lübnan'ın güneyindeki rolünü anlamak için İranlı yönetici çevrelerdeki farklı yönelimlerin anlaşılmasının daha önemli olduğu görüldü.

Temelde Washington'ın İsrail'in İran'a misillemesinin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ekibinin açıkladığı üzere nükleer ve petrol tesislerini hedef almayacak şekilde ‘savaş mühendisliği’ yapmadaki başarısı, ABD yönetiminin savaşın İsrail ile İran arasında bölgesel bir savaşa dönüşmesini engelleme hedefinin İran rejiminin devrilmesini bölgeye yönelik stratejisinde güncel bir öncelik olarak görmediği anlamına geldiğini göstermesinin ardından Washington ile Tahran arasında doğrudan ya da arabulucular vasıtasıyla yeni bir müzakere yolunun kapısını aralıyor. Fakat tüm bunların ne anlama geldiği ve ABD’de 5 Kasım yapılacak olan başkanlık seçimleri arifesindeki etkileri, tüm dünya gibi İran'ın da Beyaz Saray'ın yeni efendisini görmek ve hesaplarını yeni başkanın kimliği üzerine inşa etmek için beklediği bir dönemde soruluyor. Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde ABD'nin bölgeye yönelik stratejisinde kartların yeniden karılacağına şüphe yok. Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayının İran'a nasıl yaklaşacağı ve Washington'ın bu ülkeye yönelik stratejisinin ne kadar tersine dönebileceği bilinmiyor. Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris'in seçilmesi halinde ise Joe Biden'ın bölgedeki politikalarının devam etmesi beklenebilir. Dolayısıyla, onun döneminde askeri caydırıcılık ve diplomasi yoluyla İran'la çatışmayı kontrol altına alma konusunda izlenen yol izlenmeye devam edebilir ve daha da belirginleşebilir. Ancak ABD-İran müzakerelerinin sorunsuz ve hızlı bir şekilde sonuçlanmasını beklemek, özellikle de savaşın devam ettiği bir ortamda, çok zor.

Naim Kasım'ın Nasrallah'ın yerine Hizbullah'ın yeni genel sekreteri olarak seçilmesi, Hizbullah içinde yaşanacak değişimlerin sinyalini verebilir: Çünkü Kasım, Hizbullah’ın silahlı kanadıyla hiçbir bağı olmayan, tamamen siyasi bir isim.

İran’ın bir sonraki aşamada izleyeceği politikaları anlamak için sadece ABD’deki seçimlerin sonuçlarına ve bunların İran-ABD ‘ilişkileri’ üzerindeki etkilerine bakmakla yetinilmemeli. İran içinde neler olup bittiğine bakmak ve yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve ekibi tarafından temsil edilen reformistler ile DMO tarafından temsil edilen katı muhafazakarlar ve rejimin katı muhafazakar çekirdeği arasındaki iç dinamikleri anlamaya çalışmanın yanında reformist çizgideki Pezeşkiyan'ın seçilmesinde ‘dışarıda kalmayan’ Hamaney'in tutumunu değerlendirirken de biraz ihtiyatlı olmak gerekiyor. Hamaney’in aynı zamanda Pezeşkiyan’ın gündeminin başlıca gündem maddesi haline gelen Batı ile müzakerelere yeşil ışık yaktığı da unutulmamalı.

İran'da olup bitenler net olarak anlaşılamasa ve kolayca açıklanamasa bile İran'daki son durum, rejimin yapısında değilse de mevcut uluslararası ve bölgesel koşullar çerçevesinde önceliklerinde ve politikalarında belli başlı bazı değişimlere işaret eden karmaşık bir durum olarak ele alınabilir. Söz konusu uluslararası ve bölgesel koşullar ise başta eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın başını çektiği kurucu lider kadrosunun ve askeri cephaneliğinin yok edilmesinin İsrail'in başlıca hedeflerinden biri haline geldiği savaştan sonra nasıl şekilleneceğiyle ilgili birçok soru işaretini gündeme getiren Hizbullah olmak üzere İran'ın Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki bölgesel kollarının ‘kendi’ içlerinde bir dönüşüm yoluna girmek zorunda kaldıkları çok ağır darbeler almalarının ardından ortaya çıktı.

cdfv
Naim Kasım’ın İsrail tarafından öldürülen Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin ile birlikte katıldığı Aşura yürüyüşünden bir kare (Reuters)

Hizbullah'ın 1991 yılından bu yana Genel Sekreter Yardımcısı olan Şeyh Naim Kasım'ın Nasrallah'ın yerine Hizbullah'ın yeni genel sekreteri olarak seçilmesi, Nasrallah'ın aksine Kasım'ın örgütün askeri kanadıyla hiçbir bağlantısı olmayan tamamen siyasi bir isim olması nedeniyle Hizbullah içinde yakında gerçekleşebilecek değişimlerin sinyalini verebilir. Kasım, kelimenin tam anlamıyla askeri bir lider olmasa da Hizbullah’ı yönetme deneyimi ve önceki dönemlerde askeri liderlerle olan ilişkisi nedeniyle Nasrallah'la kıyaslanamasa da askeri bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir. Bu da Kasım’ın geçtiğimiz yıllarda Hizbullah'ın seçim süreçlerini yönetmesi, savaştan önce ve sonra, özellikle de Nasrallah'a yönelik suikasttan sonraki hassas dönemde Hizbullah adına konuşmanın yanı sıra, örgütün siyasi tutumunu duyurmak ve medyada bununla ilgili açıklamalarda bulunmak gibi örgüt içindeki siyasi görevlerinin niteliği hakkında net bir fikir veriyor.

Dolayısıyla Naim Kasım'ın genel sekreter olarak seçilmesi Hizbullah içinde ‘bürokratik’ bir işlem olarak değil, Hizbullah'ın ilerleyen süreçte alacağı yeni ‘biçimin’ bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Diğer bir deyişle, Hizbullah savaş bittikten sonraki aşamanın öncelikle siyasi bir aşama olacağı temelinde hazırlanıyor. Askeri karizması olmayan siyasi bir figür olan Kasım’ın, Hizbullah'ın bu aşamanın üstesinden gelebilecek en önemli yüzlerinden biri olduğuna şüphe yok. Belli bir açıdan bakıldığında ise Kasım'ın seçilmesi, İsrail'in başta Nasrallah'ın yerine geçmesi beklenen Hişam Safiyuddin olmak üzere askeri-siyasi profile sahip önde gelen liderlere suikastlar düzenlemesinin ardından Hizbullah içindeki seçeneklerin daralması nedeniyle zorunlu bir seçim olarak görülmeli.

Kasım'ın Hizbullah Genel Sekreterliğine seçilmesi, sadece yetenekleri ve nitelikleri açısından değil, aynı zamanda bu niteliklerin Hizbullah için çok önemli bir değişimin işareti olması açısından da değerlendirilmeli.

Burada Nasrallah’ın öldürülmesinden sonra ortaya atılan ‘Hizbullah, lider kadrosunu yeniden inşa ederken en azından siyasi olarak radikalizme mi yoksa ılımlılığa mı yönelecek?’ sorusu bir kez daha sorulmalı. Aslında Kasım’ın genel sekreterliğe seçilmesi Hizbullah'ın bir sonraki aşamadaki yönelimini tam olarak açıklamıyor. Kasım, örgütün siyasi kanadını temsil etmesi nedeniyle örgütün askeri kanadı Hizbullah'ın kurucu kadrosundan daha radikal ve daha az siyasi tecrübeye sahip genç liderler tarafından devralınabilir. Ancak bu aynı zamanda Hizbullah'ın askeri geleceğine, yani askeri eylemlere devam etme ve silahlanma kapasitesini önceki hızda sürdürüp sürdüremeyeceğiyle ilişkili. Bu sadece savaşın sonuçlarına ve zafer ve yenilgi hesaplarına değil, aynı zamanda savaştan sonra bölgenin ‘mühendisliğine’ ve özellikle Tahran'daki cumhurbaşkanlığı ekibinin ve belki de Hamaney liderliğindeki ‘derin devletin’ ekonomiyi iyileştirmeye ve rejimin meşruiyetini güçlendirmeye odaklanması açısından İran’ın önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejiye de bağlı olabilir.

Bu yüzden Naim Kasım'ın Hizbullah'ın yeni genel sekreteri olarak seçilmesi İran'ın değişimlerinden ve önceliklerinden ayrı tutulamaz. DMO, Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah'ın ve Lübnan'ın güneyindeki cephenin yönetiminde güçlü bir şekilde yer alsa da bu seçim, İran'ın müzakere etmeyi ve ortamı yatıştırmayı isteğinin açık bir işareti. Dolayısıyla Kasım'ın seçilmesi, Hizbullah'ın iç dinamikleriyle hiçbir ilgisi olmayan, tamamen İran'a ait bir karar olarak değerlendirilmeli.

scdvfbg
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'la birlikte öldürülen DMO Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Abbas Nilfuruşan'ın Irak'ın Kerbela kentindeki cenaze töreninden bir kare, 14 Ekim 2024 (Reuters)

Naim Kasım, İran'ın Hizbullah'ı yönettiğinin sık sık dile getirildiği bir döneme Hizbullah Genel Sekreterliğine seçilirken, bu seçim sanki İran'ın bu ‘suçlamayı’ reddetme girişimiymiş gibi algılanabilir. Daha da önemlisi, Kasım'ın seçilmesi İran'ın mevcut öncelikleri ve hesapları açısından okunmalı. Bu da ABD'nin İran dosyasıyla yerel ve bölgesel olarak ilgilenme politikası dışında anlaşılamaz. Başka bir deyişle, Washington'ın İran içindeki reformist hareketin yükselişine ve buradaki karar alma kadrolarındaki varlığını güçlendirmeye oynadığı göz ardı edilemez.

Burada hedef alınan yerlerin askeri önemine ve İsrail'in İran hava sahasına bu kadar kolay girme başarısına rağmen İsrail'in geçtiğimiz cumayı cumartesiye bağlayan gece İran'a gerçekleştirdiği misillemede ABD’nin ‘savaş mühendisliği’ yapması kast ediliyor. İsrail'in petrol tesislerini hedef almaktan kaçınması önemliydi. Eğer İsrail, bu tesisleri hedef alsaydı, İran’ın petrol pazarında daha büyük bir pay kapmak da dahil olmak üzere ekonomik başarılar elde etmeyi hedeflediği yeni dönemine ağır bir darbe indirebilirdi.

Dolayısıyla Kasım'ın Hizbullah Genel Sekreteri olarak seçilmesi sadece yetenekleri ve nitelikleri açısından değil, aynı zamanda bu niteliklerin Hizbullah için çok önemli bir değişimin işareti olması açısından da değerlendirilmeli. Bu değişim, ister Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararının uygulanmasıyla ilgili olarak Lübnan'ın güneyinde olsun, ister Lübnan'daki gücün yeni dengelere göre yeniden üretilmesiyle ilgili olarak Lübnan içinde olsun, ateşkesin gerektirdiği tüm siyasi ve güvenlik düzenlemeleriyle birlikte ateşkesin müzakere edilmesi için daha büyük bir arzuya dönüşeceğine şüphe yok. Hizbullah'ın askeri sayfasını kapattığını ya da kapatmaya hazırlandığını söylemek zor olsa da yeni oldu-bittiler nedeniyle siyasi kanadın askeri kanadın önüne geçeceği yeni bir Hizbullah'la karşılaşacağımız kesin. Ancak bunun öncesinde ve sonrasında İran'ın Kasım'a diğer Hizbullah liderleri gibi suikasta uğramayacağına dair garanti verip vermediği sorusu sorulmalı. Eğer verdiyse bu, Tahran ve Washington arasındaki yeni ‘uzlaşıların’ bir tablosunu çizmeye yeter.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.