Sudan Atbara'daki İHA saldırılarının arkasında kim var?

Kamikaze İHA’lar bir topçu birliği kampını hedef aldı

Sudan'ın doğusundaki el-Gadarif kentinde El Cezire eyaletinden kaçan yerinden edilmiş kişilerin kaldığı bir kamp, 23 Kasım 2024. (AFP)
Sudan'ın doğusundaki el-Gadarif kentinde El Cezire eyaletinden kaçan yerinden edilmiş kişilerin kaldığı bir kamp, 23 Kasım 2024. (AFP)
TT

Sudan Atbara'daki İHA saldırılarının arkasında kim var?

Sudan'ın doğusundaki el-Gadarif kentinde El Cezire eyaletinden kaçan yerinden edilmiş kişilerin kaldığı bir kamp, 23 Kasım 2024. (AFP)
Sudan'ın doğusundaki el-Gadarif kentinde El Cezire eyaletinden kaçan yerinden edilmiş kişilerin kaldığı bir kamp, 23 Kasım 2024. (AFP)

Sudan'ın kuzeyindeki Nil Nehri eyaletinin Atbara kentinde dün şafak vakti kamikaze İHA’lar tarafından vurulduğu anlaşılan evlerin enkazından çocuklar sağ olarak çıkarıldı. Olayın sorumluluğunu üstlenen olmadı, ancak suçlamalar yaklaşık 18 aydır iktidar için orduyla mücadele eden Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) yöneltildi.

Sudan ordusunun karadaki uçaksavar savunması dört gün üst üste, hangi bölgelerden fırlatıldıkları belirtilmeksizin eyaletin farklı bölgelerini hedef alan onlarca İHA’yı engelledi.

Yerel kaynaklar Şarku’l Avsat'a, İHA'ların dün şafak vakti Sudan ordusunun en eski mevzilerinden biri olan Atbara'daki topçu birliklerinin doğu kampına ait konutları hedef aldığını söyledi.

Şehir sakinleri ise şu ifadeleri kullandılar: “Mahalleyi sarsan şiddetli bir patlama sesiyle uyandık. İHA’lar, doğrudan orduya bağlı askeri tümeni hedef aldı.”

Ülkedeki mevcut çatışmaların başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bu yana HDK sık sık ordunun kontrolü altındaki sivil bölgeleri hedef almakla suçlanmış, ancak İHA saldırılarıyla herhangi bir bağlantısı olduğunu her zaman reddetmişti.

Şarku’l Avsat'a konuşan bir güvenlik kaynağı, “Dün şafak vakti İHA'ları kimin fırlattığı ya da nereden fırlatıldıkları konusunda henüz yeterli bilgi yok” dedi.

Kaynak, ülkede devam eden çatışmalar ışığında, ‘hedef alınan bölgeler ordunun kontrolü altında olduğu için HDK'ye yönelik suçlamaların doğal olduğunu’ belirtti.

Birkaç gün önce Sudan'ın kuzeyindeki Nil Nehri eyaletinin Şendi kentinde bulunan Üçüncü Piyade Tümeni'ne ait havaalanı dört kamikaze İHA tarafından saldırıya uğradı.

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, geçen yıl temmuz ayında ülkenin doğusundaki Gebeit askeri bölgesinde katıldığı askerî geçit törenini hedef alan kimliği belirsiz İHA’ların saldırısına uğradığı suikast girişiminden sağ kurtulmuştu.

Saldırı, saldırının kim tarafından ve nereden düzenlendiği, saldırının HDK'den mi geldiği yoksa ordu komutanını ortadan kaldırma girişimine üçüncü bir tarafın mı karışmış olabileceği sorularını gündeme getirdi.

Birkaç ay önce, İslami Hareket'e bağlı el-Bera bin Malik Tugayı'nın iftar buluşmasını hedef alan bir İHA saldırısında çoğu sivil olmak üzere yaklaşık 15 kişi ölmüş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Bu da bazı çevrelerin hedefin arkasında dost ateşi olup olmadığını sorgulamasına yol açtı.

xc
Sudan ordusu mensupları bir askeri geçit töreni sırasında (Arşiv - AFP)

Söz konusu saldırı, Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Şemseddin Kebaşi'nin ordu dışındaki silahlı grupların varlığına ilişkin açıklamalar yaparak, ‘halk direnişinin’ ve silahlı kuvvetlere bağlı kamplardaki gönüllülerin (İslamcılarla bağlantılı) yasallaştırılması gerektiğine atıfta bulunmasından birkaç gün sonra gerçekleşti.

Geçtiğimiz pazar günü Atbara, Sudan ordusunun uçaksavar silahlarının sesleriyle aynı zamana denk gelen ani bir elektrik kesintisiyle sarsıldı. Bu, kamikaze İHA’larının kullanıldığı art arda dördüncü saldırı oldu.

Görgü tanıkları İHA’ların doğrudan şehrin havaalanını hedef aldığını bildirdi.

Ancak Şarku’l Avsat'a konuşan üst düzey HDK kaynakları, Nil Nehri eyaletini ya da kontrol ettiği savaş cepheleri dışındaki herhangi bir bölgeyi hedef alan son saldırılarla herhangi bir bağlantıları olduğunu reddetti.

Yaşananların büyük olasılıkla ‘Sudan ordu kampı içinde bir hesaplaşma’ olduğunu söyleyen kaynaklar, “Ordu liderlerine, askeri kurumda karar alma mekanizmasını kontrol edenlerin kendileri olduğuna dair güçlü mesajlar göndermek isteyen İslamcı akımlar var” dedi.

Kaynaklar, “Bu konu hakkında çok konuşuyoruz... Mevcut ordu komutanlarının herhangi bir yetkisi yok. Karar, savaşı başlatan ve yeniden iktidara gelmek için savaşı sürdürmek isteyen İslamcı hareketin elinde” ifadelerini kullandılar.

Adının açıklanmasını istemeyen bir askeri uzman, HDK'nin ülkenin herhangi bir bölgesine ulaşabilen İHA’lara sahip olabileceğini belirterek, “İHA’ların gerçekten HDK'den olması mümkün, ancak üçüncü bir taraftan da olabilirler” dedi.

Uzman, Nil Nehri eyaletinde dört günden fazla bir süredir devam eden saldırıların, HDK'nin çatışmayı ülkenin kuzeyine, ülkede mevcut çatışmanın patlak vermesinden bu yana çatışma kapsamı dışında kalan bölgelere taşıma kabiliyetine sahip olduğu mesajını vermeyi amaçladığını öne sürdü.

“İHA saldırılarının Sudan ordusuna sadık üçüncü bir tarafça gerçekleştirilmiş olması ihtimalini göz ardı ediyorum. Zira bu tarafların baş düşmanları olan HDK'ye fayda sağlamak için vatandaşları terörize etmek ve yerlerinden etmek gibi bir amaçları yok” diyen uzman, İHA’ları fırlatan tarafın Atbara şehri içindeki askeri ya da sivil hedeflere ulaşmasını sağlayan bir güvenlik ihlali ihtimaline işaret etti.



İran'ın barışa ulaşma vizyonu

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Basra, Irak'ta konuşuyor, Eylül 2024, (Isam el-Sudani/Reuters)
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Basra, Irak'ta konuşuyor, Eylül 2024, (Isam el-Sudani/Reuters)
TT

İran'ın barışa ulaşma vizyonu

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Basra, Irak'ta konuşuyor, Eylül 2024, (Isam el-Sudani/Reuters)
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Basra, Irak'ta konuşuyor, Eylül 2024, (Isam el-Sudani/Reuters)

Muhammed Cevad Zarif

30 Temmuz'da Mesud Pezeşkiyan İran'ın yeni cumhurbaşkanı olarak yemin etti. Yemin töreninden birkaç saat sonra İsrail, Filistin Ulusal Otoritesi'nin eski başbakanı ve Hamas'ın siyasi büro başkanı İsmail Heniyye'ye cumhurbaşkanlığı kompleksi yakınındaki bir misafirhanede suikast düzenledi. Heniyye yemin törenine davet edilmişti, ancak İran topraklarında suikasta uğraması yemin törenini bozdu ve dikkatleri törenden uzaklaştırdı. Ayrıca Pezeşkiyan'ın dış politika hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırken karşılaşacağı zorlukları da açığa çıkardı.

Ancak Pezeşkiyan önümüzdeki yıllarda beklenen tüm zorluklarla başa çıkmaya tamamen hazır. Yeni Cumhurbaşkanı, dünyanın, küresel aktörlerin farklı alanlarda eş zamanlı olarak hem iş birliği yapıp hem rekabet edebildiği kutuplar sonrası bir döneme doğru ilerlediğinin bilincinde. Bu nedenle modası geçmiş modellere dayanmak yerine, diplomatik angajmanı ve yapıcı diyaloğu ön planda tutan esnek bir dış politika benimsedi. İran'ın güvenliğine ilişkin vizyonu da kapsamlı; geleneksel savunma yeteneklerini ekonomik, sosyal ve çevresel sektörlerin iyileştirilmesi yoluyla insan güvenliğinin güçlendirilmesi ile birleştiriyor.

Gerçek şu ki, Pezeşkiyan Ortadoğu'da istikrar ve ekonomik kalkınmayı sağlamak istiyor. Komşu Arap ülkeleriyle iş birliği yapmayı ve İran'ın müttefikleriyle ilişkileri güçlendirmeyi amaçlıyor, lakin aynı zamanda Batı ile yapıcı ilişkiler kurmayı da arzuluyor ve bunu hedefliyor. Hükümeti, yeni bir başkan seçen ABD ile gerilimi yönetmeye hazır. Pezeşkiyan, nükleer anlaşma konusunda adil ve eşit müzakereler yürütmeyi ve hatta belki de bundan daha fazlasını umuyor.

Bununla birlikte Pezeşkiyan, İran'ın mantıksız taleplere boyun eğmeyeceğini, ülkenin her zaman İsrail saldırganlığının karşısında duracağını ve ulusal çıkarlarını korumaktan geri adım atmayacağını da açıkça ifade etti.

Çözümler içeriden başlar

Bu, istikrarı gerçekleştirmek için dünyanın kaçırmaması gereken tarihi bir fırsat ve Tahran da şüphesiz bunu kaçırmayacak. İki asırdan fazla süren zayıflığın ardından, Dini Lider Ali Hamaney liderliğinde İran, nihayet kendisini her türlü dış saldırıya karşı savunabileceğini kanıtladı. İran, bu başarıyı daha yüksek bir düzeye taşımak amacıyla, yeni liderliği altında istikrarı, refahı ve güvenliği artıran bölgesel bir düzenin kurulmasına yardımcı olmak için komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirmeyi planlıyor.  Bölgemiz çok uzun süredir dış müdahalelerden, savaşlardan, mezhep çatışmalarından, terörizmden, uyuşturucu kaçakçılığından, su kıtlığından, mülteci krizlerinden ve çevresel bozulmadan dolayı acı çekti ve çekiyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek için ekonomik entegrasyon, enerji güvenliği, seyrüsefer özgürlüğü, çevrenin korunması ve dinler arası diyaloğun sağlanması için çalışacağız.

Sonuçta bu çabalar, Körfez'in dış güçlere bağımlılığını azaltacak ve paydaşları çözüm mekanizmaları yoluyla çatışmaları çözmeye teşvik edecek yeni bir bölgesel düzenlemeye götürebilir. Bunu sağlamak için de bölge ülkeleri anlaşmalar yapma, kurumlar oluşturma, politikaları onaylama ve mevzuatlar çıkarma yoluna gidebilir. İran ve komşuları, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın kuruluşunun zeminini hazırlayan Helsinki Anlaşması’nı simüle etmeye başlayabilir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi'nin 1987'de BM Genel Sekreteri'ne 598 sayılı karar uyarınca verdiği, hiçbir zaman kullanılmayan yetkiden de yararlanabilirler. İran-Irak savaşını sona erdiren bu kararda Genel Sekreter'e, Körfez'de güvenlik ve istikrarı artırabilecek tedbirleri uygulamak için İran, Irak ve bölgedeki diğer ülkelerle istişarede bulunması çağrısında bulunuluyordu. Pezeşkiyan yönetimi, bu maddenin kapsamlı bölgesel görüşmelerin yapılmasına yasal temel oluşturabileceğine inanıyor.

Elbette barışçıl ve entegre bir bölgesel düzenin kurulması için İran ve komşularının aşması gereken engeller var. Komşularıyla yaşadığı bazı anlaşmazlıkların derin kökleri ve arkasında da tarihin farklı yorumlanması var. Bazı anlaşmazlıklarsa çoğunlukla kötü veya yetersiz iletişimden kaynaklanan yanlış anlamalardan doğuyor. İran'ın nükleer programının niteliği ve hedeflerine ilişkin iddialar gibi, dış güçlerin yerleştirdiği siyasi algı ve kavramlardan kaynaklanan başka anlaşmazlıklar da bulunuyor.

Ancak Körfez bölgesinin de ileriye bakması gerekiyor, çünkü İran'ın vizyonu, gelecek nesiller için daha istikrarlı ve müreffeh bir bölge arzulayan Arap ülkelerinin çıkarlarıyla uyumludur. Bu nedenle İran ve Arap dünyasının anlaşmazlıklarını aşabilmesi gerekiyor. İran'ın Filistin direnişine verdiği destek bu tür bir iş birliğinin teşvik edilmesine yardımcı olabilir, zira Arap dünyası, nihayetinde Filistin halkının haklarını geri kazanması için verdiği destekte İran ile birleşmektedir.

Süreci sıfırlama

20 yılı aşkın ekonomik kısıtlamaların ardından ABD ve Batılı müttefikleri, İran'ın baskılara boyun eğmediğini anlamalı. Giderek zorlayıcı olan tedbirleri sürekli olarak geri tepti. Washington'un son “maksimum baskı” kampanyasının zirvesinde, İsrail'in önde gelen İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade'ye suikast düzenlemesinden sadece birkaç gün sonra, İran Meclisi nükleer programını hızlandırmaya ve uluslararası denetimi azaltmaya yönelik bir yasayı kabul etmişti. ABD Başkanı Donald Trump'ın nükleer anlaşmadan çekildiği 2018 yılından bu yana İran'daki santrifüjlerin sayısı önemli ölçüde arttı. Zenginleştirme seviyeleri muazzam bir şekilde yüzde 3,5'tan yüzde 60'ın üzerine çıktı. Eğer Batı iş birliğine dayanan yaklaşımını terk etmemiş olsaydı, bunların herhangi birinin gerçekleşebileceğini hayal etmek zor. Bu bağlamda, ocak ayında yeniden başkanlığı devralacak olan Trump ve Washington'un Avrupa'daki ortakları, İran'ın nükleer programının ilerlemesinin sorumluluğunu taşıyor.

Batı, İran üzerindeki baskıyı artırmak yerine herkesin yararına olacak çözümler aramalı. Aslında nükleer anlaşma bu bağlamda öne çıkan bir model [güvenilir bir emsal] sunuyor ve Batı'nın bunu canlandırmaya çalışması gerekiyor. Ancak bunu yapabilmek için söz verildiği gibi İran'ın anlaşmadan ekonomik olarak faydalanmasını sağlamak amacıyla karşılıklı yarar sağlayacak siyasi, yasal ve yatırım icraatları dahil, somut ve pratik adımlar atmalı. Trump'ın bu tür adımlar atmaya karar vermesi halinde, İran hem Tahran'ın hem de Washington'un yararına olacak bir diyaloğa girmeye hazır.

Daha geniş bir ölçekte, Batılı karar vericiler, (bir dizi Arap ülkesi ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştiren) İbrahim Anlaşmaları gibi girişimleri destekleyerek İran ve Arap ülkeleri arasında anlaşmazlık yaratmayı amaçlayan stratejilerin, geçmişte başarısızlığını kanıtladığını ve gelecekte de başarısız olacağını anlamalıdır. Batı'nın, İran'ın inşa etmek için çok çalıştığı özgüvenden yararlanacak daha olumlu bir yaklaşıma ihtiyacı var. İran'ın bölgesel istikrarın direği olduğunu kabul etmeli ve ortak sorunlara iş birliğine dayanan çözümler aramalı. Bu ortak meydan okumalar Tahran ve Washington'u gerilimi artırmak yerine çatışmaları yönetmeye yönelmeye itebilir. Bölgesel huzursuzluğun temel nedenlerini ele almak, İran ve ABD de dahil olmak üzere tüm ülkelerin ortak çıkarınadır.

Her ne kadar İran kendini savunmak için savaşma gücünden emin olsa ve buna güvense de barış istiyor.

Bu, İsrail işgalinin sona ermesinde tüm ülkelerin çıkarı olduğu ve işgal bitene kadar savaş ve öfkenin devam edeceğinin farkına varmaları gerektiği anlamına geliyor. İsrail, Filistinlilere karşı kalıcı bir zafer elde edebileceğine inanıyor olabilir ama bu gerçeğe aykırı, çünkü kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir halk yenilmez. Hizbullah ve Hamas gibi örgütler işgale tepki olarak ortaya çıkan halk kurtuluş hareketleridir ve varlıklarının ardındaki koşullar devam ettiği sürece, önemli bir rol oynamaya devam edeceklerdir. Bunun anlamı, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme haklarını elde etmesi gerektiğidir. Bunun için Lübnan ve Gazze'de derhal ateşkes de dahil olmak üzere ara (ön) adımlar atılabilir.

İran, Gazze'deki mevcut insani felaketin sona erdirilmesinde yapıcı bir rol oynamaya devam edebilir ve çatışmada kalıcı ve demokratik bir çözüme ulaşmak için uluslararası toplumla birlikte çalışabilir. Tahran, Filistinlilerin kabul edeceği her türlü çözümü kabul edecektir, ancak hükümetimiz, bir asırdır süren bu acıdan kurtulmanın en iyi yolunun, gelecekte yaşanabilir bir yönetim sisteminin belirlenmesi için Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında yaşayan tüm halkların, Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahudilerin, ilave olarak (çocukları ve torunlarıyla birlikte) 20. yüzyılda yerlerinden edilen Filistinlilerin katılabileceği bir referandum yapılması olduğuna inanıyor. Bu, uluslararası hukuka da uygundur ve apartheid rejiminin yaşanabilir ve sürdürülebilir demokratik bir devlete dönüştüğü Güney Afrika'daki başarılı deneyime dayanmaktadır.

İran ile yapıcı ilişkiler ve çok taraflı diplomasi taahhüdü, Körfez'de küresel güvenlik ve istikrar için bir çerçeve oluşturulmasına katkıda bulunabilir. Bu yaklaşım gerilimleri azaltabilir ve uzun vadeli refah ve kalkınmayı teşvik edebilir. Bu dönüşümün köklü çatışmaların üstesinden gelmek için hayati önem taşıdığı varsayılıyor. İran bugün kendini savunmak için savaşma gücünden emin olmasına rağmen barış istiyor ve daha iyi bir gelecek inşa etmeye kararlı. Ortaklıkları karşılıklı saygı ve eşitliğe dayandığı sürece de buna kadir, istekli ve (hazır) bir ortak olabilir. Yeni bir başlangıç ​​için bu fırsatı kaçırmayalım.

* Tahran Üniversitesi'nde küresel çalışmalar alanında üye profesör olan Muhammed Cevad Zarif, Ağustos 2024'ten bu yana İran'ın Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görev yapıyor. 2013'ten 2021'e kadar İran Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. 2013'ten 2015'e kadar ülkenin baş nükleer müzakerecisi ve 2002'den 2007'ye kadar da BM Daimî Temsilcisiydi

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.