Suriye’deki grupların sayıları ve gelecekleri

Grupları yeni bir orduda birleştirmek mümkün mü?

Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)
TT

Suriye’deki grupların sayıları ve gelecekleri

Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)

Abbas Şerife

Suriye'de 8 Aralık 2024 tarihinden sonraki askeri tablo, coğrafya üzerinde kontrolü paylaşan çeşitli askeri oluşumlar olarak ortaya çıktı. Askeri Operasyonlar İdaresi ülkenin yüzde 60'ını kontrol ediyor gibi görünürken, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hala ülkenin kuzeydoğusunu kontrol etmeye devam ediyor. Ülkenin güneyinde Dera, Suveyda ve Tanf bölgesinde çeşitli gruplar, kuzeyde ise Geçici Hükümete bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) ve nominal olarak SMO'ya bağlı olan, ancak Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki Askeri Operasyonlar İdaresi tarafından Savunma Bakanlığına bağlı birleşik bir ordu altında birleştirilmesi çağrısı yapılan gruplar bulunuyor.

Şam'da 29 Ocak 2025'te düzenlenen Zafer Konferansı’na SDG ve Suveydalı gruplar hariç tüm gruplar katıldı ve çok önemli kararlar alındı. Bunlar arasında Ahmed eş-Şara'nın geçici cumhurbaşkanı olarak atanması kararı da vardı ve bu karar, söz konusu grupların artık sadece askeri sahneyi değil, devrimci meşruiyet yoluyla geçiş döneminin siyasi sahnesini de şekillendireceği anlamına geliyordu.

1- Kuzey'deki askeri tablo

“SMO”

SMO, Esed rejimine muhalif bazı gruplardan oluşan, 2017 yılında Türkiye'nin desteğiyle kurulan ve tüm Suriyeli muhalif grupları tek bir çatı altında birleştirmeyi amaçlayan askeri oluşum. Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad'da, DEAŞ ve SDG'ye karşı savaşan SMO’nun resmi rakamlar olmamakla birlikte 29 bin savaşçısının olduğu tahmin ediliyor.

SMO başlıca üç birlikten oluşmaktadır. Tuğgeneral Hasan Hamada başkanlığındaki Savunma Bakanlığı, Abdurrahman Mustafa başkanlığındaki Geçici Hükümete, o da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuna (SMDK) bağlıdır.

HTŞ ve müttefiki gruplar açıkça en disiplinli ve Şam'daki yeni yönetimin Savunma Bakanlığı bünyesine katılıp kendilerini tereddütsüz feshetmeye en istekli gruplardır.

Birinci Kolordu – SMO

Yaklaşık 9 bin kişilik Birinci Kolordu, Halep'in kuzeyi, Afrin, Rasulayn, Tel Abyad, Cerablus ve El Bab'da konuşlu. Kolorduya Tuğgeneral Mutaz Raslan komuta ediyor. Tüm birlikleri Şam'daki Savunma Bakanlığı'na katılan kolordu çatısı altındaki gruplar, Savunma Bakanlığı'nın düzenlemesine girmeye hazır olduklarını açıkladı.

İkinci Kolordu - SMO

Yaklaşık 14 bin kişilik İkinci Kolordu, er-Rai, Afrin, El Bab ve Rasulayn bölgelerinde konuşlanmış durumda. Fehim İsa tarafından yönetilen kolordu, Şam'da Savunma Bakanlığı ile görüşen ve Savunma Bakanlığı bünyesine katılarak bakanlıkla birlikte düzenleme ve koordinasyon yapmaya hazır olduklarını ifade eden çeşitli gruplardan oluşuyor.

Üçüncü Kolordu - SMO

Yaklaşık 6 bin kişilik SMO'nun Üçüncü Kolordusu, Suriye'nin kuzeyindeki Halep kırsalında yer alan Azez, El Bab ve Marea kentleri ve çevresinde konuşlu.

sacdfvgtr
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)

Suriye Milli Ordusu komutanlarından Azzam Garib ve tüm gruplar, hiçbir şart ya da çekince ifade etmeden Şam yönetimine bağlı Savunma Bakanlığı bünyesine dahil olmaya hazır olduklarını açıklamış ve tüm liderleri 29 Ocak 2025'te Şam'da düzenlenen Zafer Konferansı’na katılmıştır.

Ulusal Kurtuluş Cephesi

SMO'ya nominal olarak bağlı Suriyeli bir silahlı grup olan Ulusal Kurtuluş Cephesi, Mayıs 2018'de Suriye'nin kuzeybatısındaki 11 grup tarafından kuruldu ve 28 Mayıs 2018'de resmen ilan edildi. Feylak-ı Şam (Şam Lejyonu) komutanlarından Fadıl Allah el-Hacci grubun genel komutanı, Ceyşu’n-Nasır'dan Muhammed Mansur ise el-Hacci’nin yardımcısı ve grubun askeri komutanı oldu.

SMO'nun İdlib’te ve Halep'in batı kırsalında yaklaşık 25 bin unsuru bulunuyor. Tüm bu gruplar Askeri Operasyonlar İdaresi ile üst düzey bir koordinasyon içinde. Yeni yönetimde Savunma Bakanlığı bünyesine dahil olmaya hazır olduklarını ifade eden Ulusal Kurtuluş Cephesi gruplarının tüm liderleri Zafer Konferansı’na katılım gösterdi.

HTŞ ve müttefiki gruplar

HTŞ, 28 Ocak 2017 tarihinde Feth’uş-Şam Cephesi, Nureddin Zengi Hareketi (daha sonra bu hareketten ayrıldı), Ensaruddin Cephesi ve Liva el-Hak gruplarının bir araya gelmesiyle kuruldu.

HTŞ ve müttefiki gruplar, Suriye'nin kuzeybatısındaki bölgelerin kontrolünü ele geçirerek ‘Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ adında sivil bir yönetim kurdu ve 2020-2024 yılları arasındaki ateşkes döneminden faydalanarak 18 muharip tugay oluşturdu.

HTŞ, Türkistan İslam Partisi, Kafkas Askerleri (Ecnadu'l Kavkaz), Ensar’ut-Tevhid, Ceyş’ul-İzze, Sukur eş-Şam ve Ahrar’uş-Şam gibi müttefiki olan gruplarla birlikte 27 Kasım 2024 tarihinde başlayan ve Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Askeri Operasyonlar İdaresi’nin 8 Aralık 2025 tarihinde Şam'a girmesiyle sona eren Saldırganlığı Caydırma Operasyonu'nu planladı.

HTŞ ve müttefiki gruplar açıkça en disiplinli ve Şam'daki yeni yönetimin Savunma Bakanlığı bünyesine katılıp kendilerini tereddütsüz feshetmeye en istekli gruplardır. Tüm liderleri de Şam’da gerçekleşen Zafer Konferansı’na katılmıştır.

2- Ülkenin kuzeydoğusundaki askeri tablo

Suriye Demokratik Güçleri (SDG)

Yapısı, konuşlanması ve unsurlarının sayısı

2015 sonbaharında kurulan SDG'nin başlıca faaliyet alanı, Suriye'nin kuzeyinde Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu bir sınır bölgesi olan Haseke iline bağlı Kamışlı ilçesidir.

SDG'nin en başından beri ABD tarafından doğrudan desteklendiği ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun (DMUK) yerel ortağı olmak üzere kurulduğu herkes tarafından biliniyor. DMUK’un kurulduğunun duyurulduğu 2014 eylülünden bu yana DMUK güçleri, Suriye ve Irak'taki silahlı grup ve örgütleri desteklemek için çalıştı.

SDG, kendisini Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı kabul etmeye zorlayabilecek, Arapların öfkesi, Türkiye’nin harekât tehdidi ve ABD'nin bölgeden çekilme ihtimali gibi pek çok baskıyla karşı karşıya.

ABD Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) göre Mart 2017'de SDG'nin yüzde 40'ını Kürtler, yüzde 60'ını ise Araplar oluşturuyordu. Ancak başka kaynaklar, SDG içindeki Arapların oranının daha düşük olduğuna işaret ediyor. Bununla birlikte tüm taraflar SDG liderliğiinin Kürtlerde olduğunda hemfikir.

SDG’yi oluşturan güçler

1- Halk Koruma Birlikleri (YPG): SDG'nin belkemiğini oluşturan bir Kürt silahlı gücüdür. SDG YPG tarafından oluşturulmuş ve ABD'nin askeri desteğini almıştır. PKK'nın Suriye kolu olan sol görüşlü Kürt grubu Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı kanadı olarak 2014 yılında kurulan YPG, Haseke’nin çeşitli bölgelerinde konuşlu yaklaşık 20 bin unsura sahiptir.

2- Kadın Koruma Birlikleri (YPJ): YPG'nin kadın kanadı ve SDG'nin bir parçasıdır.

3- Süryani Askeri Konseyi: Kamışlı’da faaliyet gösteren Süryani Askeri Konseyi bünyesinde 70 silahlı unsurun olduğu tahmin ediliyor.

4- Sanadid Güçleri: Şammar aşiretinin oluşturduğu silahlı bir güç olan Sanadid Güçleri, Nur Hamidi el-Cerbe liderliğinde yaklaşık 2 bin üyesiyle Haseke’de konuşlu.

5- Liva el-Suvvaru'l Rakka: Sayıları yaklaşık bin 500 kişidir. Aslen Rakkalı olan ve Ebu İsa künyesiyle bilinen Ahmed el-Osman bin Alluş liderliğinde, çoğunluğu el-Velde aşiretinden olmak üzere Rakka halkından oluşan bir aşiret gücüdür.

6- Deyrizor Askeri Konseyi: El-Akidat ve el-Bakara aşiretlerinden 15 bin silahlı unsurdan oluşan Deyrizor Askeri Konseyi’nin başında İyad Türki el-Habil bulunuyor.

SDG içindeki Arap güçlerin yine SDG içindeki Kürt güçleriyle coğrafya ve ABD’nin desteği dışında hiçbir ortak noktası bulunmuyor. Dolayısıyla Arap güçlerin siyasi görüşü, şimdiye kadar Fırat'ın kuzeydoğusunda kendi mekansal ve örgütsel özgüllüğü olan ve Şam'daki yeni yönetim tarafından reddedilen bir askeri yapı dışında Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı reddeden YPG'ninkinden tamamen farklı.

SDG, kendisini Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı kabul etmeye zorlayabilecek, Arapların öfkesi, Türkiye’nin harekât tehdidi ve ABD'nin bölgeden çekilme ihtimali, tüm Kürt bileşenleri temsil etmemesi ve ‘Kandil kanadının’ (PKK'nın Kandil Dağları'ndaki liderliği) kontrolü gibi pek çok baskı aracıyla karşı karşıya. Tüm bunlar, Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi arasında Fırat'ın doğusu meselesini çözmeye ve SDG'nin Savunma Bakanlığı içindeki statüsünü düzenlemeye yönelik bir mutabakata varılmasına yol açabilir. Ancak SDG'nin Zafer Konferansı’na katılmaması bir olumsuzluk olarak görüldü.

3- Suriye’nin güneyindeki askeri tablo

Dera'daki gruplar, Rusya'nın 2018 yılında Dera’yı işgal etmesinin ardından Moskova, Washington ve Amman arasında varılan anlaşmadan sonra da varlığını sürdürdü.

Dera

Dera’da 2018 yılından ve Rusya’nın arabuluculuğundaki çözümden sonra bölgeye giren en önemli grup, daha önce Rusya tarafından şekillendirilen 5.Kolordu ile çalışan Ahmed el-Avde liderliğindeki 8. Alay oldu.

Suriye’nin güneyi, Askeri Operasyonlar İdaresi'nin Dera'nın kontrolünü devralmasına ve polis karakolları ile devlet kurumlarını ele geçirmesine rağmen, en endişeli bölgelerden biri

Ahmed el-Avde, Suriye’deki yeni yönetimin Savunma Bakanlığı tarafından silahlı grupların tek bir ulusal orduya entegre edilmesi çağrısının yapılmasından sonra silahlarını teslim etme ya da 8. Alay’ı lağvedip yeni yönetime katılma konusunda net bir isteklilik göstermediği gibi, Savunma Bakanlığı bünyesine katılma önerisini de reddetti.

Batı bölgesinde ‘Merkezi Komiteler’ ile Neva'dan Tafas'a, Yaduda'dan Hayt bölgesine kadar tüm batı bölgesini kontrol eden Ebu Hayyan Hayt liderliğindeki eski Ahrar’uş-Şam Grubu ve daha önce Ahrar’uş-Şam Grubu ile çalışan Muzayrib Grubu üyeleri konuşlu.

csdfvgrth
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)

Suriye’nin güneyi, Askeri Operasyonlar İdaresi'nin Dera'nın kontrolünü devralmasına ve polis karakolları ile devlet kurumlarını ele geçirmesine rağmen, en endişeli bölgelerden biri. Bu grupların çoğu, Askeri Operasyonlar İdaresi ve HTŞ ile arasının bozulmasını istemiyor. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 8. Alay'ın Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı reddetmesi, yeni yönetimle müzakere koşullarını iyileştirmek ve bazılarının Askeri Operasyonlar İdaresi tarafından Dera'ya gönderilen kişilerden duyduğu memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor gibi görünüyor. Ancak Dera'daki tüm gruplar Şam’da yapılan Zafer Konferansı’na katıldı, hatta Ahmed el-Avde konferansa yardımcısını gönderdi.

Suveyda

Şeyh Yahya el-Haccar liderliğindeki Rical el-Kerame (Onurlu Adamlar) Hareketi, Leys el-Balus liderliğindeki Şeyh el-Kerame Gücü ve Şeyh Süleyman Abdulbaki liderliğindeki Ahrar’ul-Cebel Topluluğu ve daha önce Malik Ebu Hayr'ın lideri olduğu Tugay Partisi’nin bir kolu olan ve ondan ayrıldıklarını açıklayan, ancak ayrılığın etkili olup olmadığı henüz anlaşılamayan Terörle Mücadele Güçleri, Suveyda’daki en önemli gruplardır.

Suveyda’da ayrıca eski komutanı Merhac el-Ceramani’nin bir suikasta kurban gitmesinin ardından yerine yeni bir komutan atanmayan Liva El Cebel ile Salhad bölgesi ve Suveyda’nın batı kırsalında Liva El Cebel’e bağlı El-Aliya Gücü de konuşlu.

Bu grupların kaç kişiden oluştukları bilinmiyor. Çünkü bu gruplar özellikle Dürzilerin çoğunlukta olduğu bölgeleri korumak, DEAŞ’ın saldırılarını püskürtmek ve Suriye rejimine bağlı güçlerle çatışmak amacıyla Suveyda'da ve Şam kırsalındaki Cermana ve Sahnaya beldeleri gibi bölgelerde konuşlu.

Çatışan tüm gruplar Savunma Bakanlığı'na ve yeni yönetime katılmaya hazır ve istekli olsalar da yeni yönetimin reddettiği bazı milli ya da dini özellikleri garanti eden siyasi şartlar öne sürdüler.

Suveyda’daki tüm bu gruplar devrimi, bayrağını kabul edip hedeflerini benimserken, bölgedeki Dürzilerin ruhani lideri Şeyh'ul Akl Hikmet Selman el-Hicri’ye tabiler.

Ancak Şeyh Ahrar’ul-Cebel Topluluğu lideri Süleyman Abdulbaki gibi bu gruplardan bazılarının liderleri Şam'ı ziyaret edip yeni yönetimle görüşmüş olsa da Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı ve silahlarını teslim etmeyi hala reddediyorlar. Şeyh'ul Akl Hikmet Selman el-Hicri de Suveyda'nın haklarını ve sivil bir devlet kurulmasını garanti altına alan ve ordunun partizan olmayan milli bir ordu olmasını öngören bir anayasa yazılmadan, Suveydalı silahlı grupların Savunma Bakanlığı bünyesine katılmasını reddettiğini açıkladı. Suveydalı grupların Zafer Konferansı'na katılmaması da özellikle davetiyelerin Şam yönetimi tarafından gönderilmiş olması nedeniyle, tutumları hakkında soru işareti yarattı.

El-Badiye ve et-Tanf bölgeleri

Suriye Özgür Ordusu (SÖO)

Yeni Suriye Ordusu (YSO) ya da Devrimci Komando Ordusu olarak da bilinen Suriye Özgür Ordusu (SÖO), ABD ve Ürdün'ün desteği ve eğitimiyle ilk kez 2015 yılında ortaya çıktı. DEAŞ ve Suriye rejim güçlerinin yanı sıra İran'ın Suriye'deki hamlelerine karşı savaşmak amacıyla Ürdün ve Irak sınırındaki ABD'ye ait et-Tanf Askeri Üssü’nü merkez olarak kullandı.

Bazı tahminlere göre YSO, ABD güçleri tarafından sürekli olarak eğitilen o bölgedeki aşiret mensuplarından devşirilen 2 bin 500 kişilik bir güce sahip. 2022 yılında YSO adını alan grubun yeni lideri Ferid Kasım, 2024 yılında görevden alındı ve yerine Salim Turki el-Antri getirildi. Antri halen bu görevi sürdürüyor.

YSO, Suriye’deki yeni yönetim ve Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kusra ile birçok toplantı gerçekleştirdi. YSO'nun Savunma Bakanlığı’na ve Şam'daki yeni yönetime bağlanması konusunda nihai anlaşmaya varıldı. YSO komutanları da Zafer Konferansı'na katılarak konferanstan çıkan tüm kararları ve sonuçları destekledi.

Sonuçlar

Şam'da HTŞ liderliğindeki yeni yönetimin, askeri grupları birleşik bir askeri savunma sistemi ve net bir ulusal savaş doktrini içinde bir araya getirmek, bagajlar ve anlatılarla dolu karmaşık bir partizanlık halinden birleşik bir milli ordu sistemine geçmek için birçok zorlukla karşılaşacağı kesin. Dolayısıyla bu geçiş süreci, özellikle farklı bir siyasi projeyi benimseyen SDG ile ve belki de güneydeki gruplarla kolay olmayacak.

SMO ve Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne gelince, özellikle kuzeydeki destekçileri Türkiye’nin onları Şam ile anlaşmaya yönlendirmesi nedeniyle sürecin daha kolay olacağı açıktır.

Çatışan tüm gruplar genel olarak Savunma Bakanlığı'na ve yeni yönetime katılmaya hazır ve istekli olsalar da yeni yönetimin reddettiği bazı milli ya da dini özellikleri garanti eden siyasi şartlar öne sürdüler. Ancak siyasi ve coğrafi zorlamalar ile gelecek korkusunun, özellikle muhafazakâr tarafların korkularının dağılması halinde, projenin tamamlanması için tüm tarafları taviz vermeye zorlaması bekleniyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Arap Birliği, İsrail'in "Somaliland"ı tanımasını reddetti

Arap Birliği Daimi Temsilciler Konseyi toplantısından
Arap Birliği Daimi Temsilciler Konseyi toplantısından
TT

Arap Birliği, İsrail'in "Somaliland"ı tanımasını reddetti

Arap Birliği Daimi Temsilciler Konseyi toplantısından
Arap Birliği Daimi Temsilciler Konseyi toplantısından

Arap Birliği, İsrail'in Somali'nin kuzeybatı bölgesinin, yani "Somaliland bölgesi"nin ayrılığını tanımasını reddetti ve "Filistin halkının zorla yerinden edilmesini kolaylaştırmak veya kuzey Somali limanlarını ihlal ederek orada askeri üsler kurmak amacıyla bu geçersiz tanımadan kaynaklanacak her türlü önleme" karşı olduğunu vurguladı.

Arap Birliği Konseyi, daimi delegeler düzeyinde dün olağanüstü bir oturum düzenleyerek, “Somali'nin Kuzeybatı bölgesinin Somali Federal Cumhuriyeti'nin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmesi ve bu bölgenin doğrudan veya dolaylı olarak ayrılmasına yönelik her türlü girişimin reddedilmesi konusundaki kararlı ve net Arap tutumunu” teyit etti.

Açıklamada, Arap Birliği Genel Sekreterliği'ne "mevcut güvenlik ve jeopolitik durumun değişmesini önlemek ve bu hayati bölgedeki Arap ve Afrika ülkelerinin çıkarlarına yönelik herhangi bir tehdidi engellemek için ortak bir Arap-Afrika eylem planı geliştirmesi" çağrısında bulunuldu.


Suriye Ordusu, Eski Rejim kalıntılarının saldırıları sonrası Lazkiye ve Tartus’a girdi

Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)
Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)
TT

Suriye Ordusu, Eski Rejim kalıntılarının saldırıları sonrası Lazkiye ve Tartus’a girdi

Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)
Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)

Suriye Savunma Bakanlığı, güvenlik güçleri ve sivilleri hedef alan silahlı saldırıların ardından, ülkenin batı sahilinde bulunan Lazkiye ve Tartus kent merkezlerine zırhlı ve mekanize birliklerin konuşlandırıldığını duyurdu.

Suriye devlet televizyonu, Savunma Bakanlığı Medya ve İletişim Dairesi’ne dayandırdığı haberinde, askeri birliklerin sevkinin “kanun dışı grupların sivillere ve güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının artması” üzerine gerçekleştirildiğini aktardı. Açıklamada, bölgede görev yapan birliklerin amacının “iç güvenlik güçleriyle koordinasyon içinde güvenliği sağlamak ve istikrarı yeniden tesis etmek” olduğu belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın Suriye medyasından aktardığı habere göre Lazkiye ve Tartus’ta eski rejim yanlısı silahlı grupların açtığı ateş sonucu üç kişinin hayatını kaybetti 48 kişi de yaralandı. Devlet televizyonu, Lazkiye’de düzenlenen protestoları koruma görevi yürüten güvenlik güçlerine yönelik saldırıda bir güvenlik görevlisinin öldüğünü, çok sayıda kişinin de yaralandığını duyurdu.

sdfgt
Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen bazı eşyalar (İçişleri Bakanlığı - Facebook)

Lazkiye İl Emniyet Müdürü Tuğgeneral Abdülaziz el-Ahmed, günün erken saatlerinde yaptığı açıklamada, Lazkiye ve Ceble’de düzenlenen ve Gazzal Gazzal adlı kişi tarafından çağrısı yapılan gösteriler sırasında, “eski rejim kalıntılarına bağlı terör unsurlarının” güvenlik güçlerine saldırıda bulunduğunu söyledi. El-Ahmed, saldırılar sonucu bazı güvenlik görevlilerinin yaralandığını, özel görev ve polis araçlarının tahrip edildiğini ifade etti.

El-Ahmed, Lazkiye’de Ezheri Kavşağı’nda ve Cable’de Ulusal Hastane Kavşağı’nda yüzleri maskeli ve silahlı unsurların tespit edildiğini belirterek, bu kişilerin “Sahil Kalkanı Tugayları” ve “Cevad Tugayları” adlı terör hücrelerine bağlı olduğunu aktardı. Söz konusu hücrelerin, M1 otoyolunda suikastlar, saha infazları ve bombalı saldırılardan sorumlu olduğu bildirildi.

Öte yandan Suriye İçişleri Bakanlığı, Ceble kırsalında “Cevad Tugayları” hücresine mensup bir kişinin yakalandığını açıkladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Lazkiye İl Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütülen operasyon kapsamında, eski rejim komutanlarından Süheyl el-Hasan’a bağlı hücre üyelerinden Basil İsa Ali Cemehiri’nin gözaltına alındığı belirtildi.

Açıklamada, söz konusu hücrenin suikastlar, saha infazları, el yapımı patlayıcı saldırıları ve güvenlik güçleri ile orduya ait noktalara yönelik saldırılara karıştığı, ayrıca yılbaşı kutlamalarını hedef alan saldırılar planladığı kaydedildi. Operasyonda üç hücre üyesinin öldürüldüğü, çok sayıda patlayıcı, silah, mühimmat ve askeri teçhizatın ele geçirildiği bildirildi.

Bakanlık, şüphelinin sorgusunda hücre tarafından kullanılan silah ve mühimmatların saklandığı yerleri itiraf ettiğini, bu bilgiler doğrultusunda yapılan aramalarda otomatik silahlar ve çeşitli mühimmatların ele geçirilerek müsadere edildiğini açıkladı. Gözaltına alınan zanlının, gerekli yasal işlemlerin tamamlanması için adli mercilere sevk edildiği ifade edildi.

Açıklamada, operasyonların eski Esad rejimine bağlı hücrelerin tamamen tasfiye edilmesi, sivillerin korunması ve ülke genelinde güvenlik ile istikrarın sağlanması amacıyla sürdürüldüğü vurgulandı.


Somaliland: Uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerleme

Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Somaliland: Uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerleme

Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)

Ömer Harkus

Afrika Boynuzu bölgesi jeopolitik ve Kızıldeniz havzasındaki güvenlik ve siyasi ittifakları yeniden şekillendiren siyasi bir değişime sahne oldu. Otuz yılı aşkın süredir devam eden diplomatik bir engeli kıran emsalsiz bir hamleyle İsrail, Somaliland'ı başkenti Hargeisa olan bağımsız ve egemen bir devlet olarak resmen tanıdığını duyurdu ve bu adımı atan ilk BM üyesi devlet oldu.

Bu duyuru, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullah (Irro) tarafından imzalanan ve tam diplomatik ilişkiler ile karşılıklı büyükelçilerin atanmasını öngören ortak “Kudüs Deklarasyonu” ile yapıldı ve bu adım “İbrahim Anlaşmaları’nın ruhuna uygun” olarak nitelendirildi.

Ancak bu değişim, Kasım 2024'te Somaliland'da yapılan ve iktidar değişikliğine yol açan seçimler olmadan mümkün olmazdı. Bu değişiklik daha önce yaygın olandan farklı bir dış politikanın önünü açtı. Başkanlık seçimleri, muhalefetin adayı Abdurrahman Muhammed Abdullah'ın, namı diğer “Irro”nun zaferiyle sonuçlandı. Irro, devlet çökmeden önce Somali diplomasisinde görev yapmış ve diplomatik bir geçmişe sahip olan Vatani (Vatanım) Partisi’nin lideridir.

Irro, otuz yıllık tanınmama döneminden sonra bölgeye uygulanan uluslararası izolasyonu ne pahasına olursa olsun kırmayı amaçlayan bir yaklaşım benimsedi. Bu yaklaşım, İsrail ile gizli müzakereler için verimli bir zemin sağladı.

Gizli kanal: Ekim 2025 ziyareti

Aralık ayındaki duyuru, Somaliland için aceleci bir adım değildi, aksine yoğun istihbarat ve diplomatik faaliyetlerle önceden hazırlanmıştı. İsrail basını, Cumhurbaşkanı Irro'nun resmi duyurudan iki ay önce, Ekim 2025'te İsrail'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve Mossad ile Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüştüğünü açıkladı.

Gözlerden uzakta dikkatlice planlanan bu ziyaret, tanınmayla sonuçlanan sürecin güvenlik ve siyasi temellerini attı ve “stratejik konum karşılığında tanıma” denklemi üzerinden karşılıklı güvenlik çıkarlarına odaklandı. Netanyahu, resmi konuşmasında Mossad Şefi David Barnea'ya özel teşekkürlerini ileterek, meselenin İsrail'in en öncelikli “ulusal güvenlik” meselesi olarak güvenlik kanalları aracılığıyla ele alındığını teyit etmiş oldu.

Somaliland'ın tanınması, İsrail'in “çevre doktrini”nin yeniden canlanmasını ve yenilenmesini temsil ediyor; bu doktrin, Kızıldeniz üzerinden güney kuşak da dahil olmak üzere önemli su yollarını güvence altına almak için bölgesel alanda stratejik konumlara erişim sağlamaya dayanıyor. Netanyahu için bu anlaşma, bölgede diplomatik bir ilerlemeyi temsil ediyor ve bunu Washington’daki ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesine de taşıyacak.

İsrail basını, Cumhurbaşkanı Irro'nun resmi duyurudan iki ay önce, Ekim 2025'te İsrail'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini açıkladı

Daha da önemlisi, Somaliland, Aden Körfezi boyunca yaklaşık 850 kilometrelik bir kıyı şeridine sahip olması ve Babul Mendeb Boğazı girişlerini etkin bir şekilde kontrol etmesi nedeniyle İsrail'e çeşitli coğrafi avantajlar sunuyor. İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS), bölgeyle olan ittifakın İsrail'e üç ana görev için bir platform sağladığını düşünüyor. Birincisi, Yemen'den Eilat'a atılan füze ve insansız hava araçlarını tespit etmek için radar ve dinleme cihazları konuşlandırarak erken uyarı sistemi kurmak. İkincisi, Husiler başta olmak üzere düşman hedeflere karşı özel operasyonlar için kara veya bölgesel suları bir hareket noktası olarak kullanmak. Üçüncüsü, Husilere deniz yoluyla ulaşabilecek ikmal hatlarını keserek Kızıldeniz'in “İran gölü” haline gelmesini önlemek.

Askeri üs: Berbera mı yoksa Zeyla mı?

Görünen o ki İsrail'in “diplomatik tanıma” hamlesi, İsrail dışında en büyük askeri üs olarak kabul edilebilecek bir askeri üssün kurulmasını da içeren daha derin bir güvenlik anlaşmasının siyasi örtüsü. Üs için her birinin kendi avantajları ve zorlukları olan Somaliland'daki iki ana konum arasında karşılaştırmalar yapılıyor.

frgt
Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullah, Kenya'nın Nairobi şehrinde Somaliland temsilcilik ofisinin açılış töreninde, 29 Mayıs 2025 (Reuters)

Bu konumların ilki, lojistik açıdan en mantıklı seçenek olarak kabul edilen Berbera Limanı’dır. 500 bin konteyner kapasitesine ulaşması için yüz milyonlarca dolar yatırım yapıldı ve kapasitesini 2 milyon konteynere kadar artırma planları da bulunuyor. Ayrıca askeri altyapı, büyük bir askeri havaalanı, gelişmiş destek tesisleri ve altyapı içeriyor ve buradan Etiyopya'ya kadar bir ana yol da uzanıyor.

İkinci konum ise, Cibuti sınırına yakın, Somaliland'ın Babul Mendeb Boğazı'na en yakın noktası olan tarihi Zeyla şehridir. Tarihsel olarak Zeyla, Adal Sultanlığı'nın başkenti ve önemli bir ticaret merkeziydi. İsrail'in buradaki varlığı, Yemen ve Eritre gibi operasyon bölgelerine yakınlığı ve Berbera'nın ticari yoğunluğundan uzaklığı göz önüne alındığında, kendisine son derece etkili elektronik gözetim kabiliyeti sunacaktır.

Anlaşma sadece güvenlikle sınırlı değil; aynı zamanda mali zorluklar çeken Somaliland hükümetinin ayakta kalması için hayati önem taşıyan ekonomik teşvikleri de içeriyor. Netanyahu, iş birliğinin “tarım, sağlık, teknoloji ve ekonomi alanlarını” kapsayacağını belirtti.

Yarı kurak iklimiyle Somaliland için en büyük zorluk tarımdır. Çöl tarım teknolojisinde önde gelen İsrail şirketleri, özellikle Netafim, burada damla sulama ve yeraltı suyu arıtma teknolojilerini uygulama fırsatlarını araştırmaya başladı. Bu iş birliğinin amacı, İsrail'in diğer kurak bölgelerde uyguladığına benzer bir kalkınma modeli oluşturmak, zira bu model, Somaliland hükümetine halkının gözünde meşruiyet kazandıracak ve tekrarlayan kuraklıklar karşısında gıda güvenliğini güçlendirecek.

sadfrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Washington, 29 Eylül 2025 (AFP)

İsrail ayrıca, limanı Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya bağlayan Berbera Koridoru aracılığıyla ekonomisini Afrika pazarlarına bağlamayı hedefliyor. Bu koridorun geliştirilmesi, Cibuti'ye olan tam bağımlılığı ortadan kaldıran bir kara ticaret yolu sunmasının yanı sıra, İsrailli teknoloji şirketlerine, Kenya ve Uganda üzerinden Sahra altı Afrika ülkelerine transit geçiş ile geniş Etiyopya pazarına doğrudan erişim imkanı sağlıyor.

Bölgesel ve uluslararası tepkiler: Reddetme

Mogadişu'daki Somali hükümeti, bu hamleyi “Somali egemenliğine yönelik kasıtlı bir saldırı” ve uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirdi. Somali'nin tepkisi açıklamalarla sınırlı kalmadı; Ağustos 2024'te Mısır ile imzalanan ortak savunma anlaşmasını aktif hale getirme çabalarına da başladı. Somali hükümeti, bu tanımanın ülkenin birliğinin kalanını da parçalamakla tehdit ettiğine ve özerkliğe sahip Puntland gibi diğer bölgelerde ayrılıkçı eğilimleri teşvik edeceğine inanıyor.

Mısır Dışişleri Bakanlığı da birleşik bir cephe oluşturmak amacıyla Türkiye, Cibuti ve Somali'deki mevkidaşlarıyla temas kurdu. Mısır'ın endişeleri çok yönlü görünüyor; zira mevcut durum, İsrail, Etiyopya ve Somaliland arasındaki ittifak aracılığıyla güneyden kendisine yönelik bir kuşatma gibi görünüyor. Bu da Babul Mendeb Boğazı'nın militarizasyonun ve burada patlak verebilecek bir İran-İsrail çatışmasının yaratabileceği riskler nedeniyle Süveyş Kanalı'nın güvenliğine tehdit oluşturuyor. Ayrıca, İsrail'in Etiyopya sınırındaki varlığı, özellikle Berbera'daki limanın İsrail'in baraj için güvenlik taahhütlerine bağlanması halinde, Addis Ababa'nın Büyük Etiyopya Rönesans Barajı müzakerelerindeki konumunu güçlendirebilir.

Görünen o ki İsrail'in “diplomatik tanıma” hamlesi, İsrail dışında en büyük askeri üs olarak kabul edilebilecek bir askeri üssün kurulmasını da içeren daha derin bir güvenlik anlaşmasının siyasi örtüsü

Afrika Birliği, sömürgecilikten miras kalan sınırların kıtadaki istikrarın temel taşı olarak kabul edilmesini öngören 1964 Kahire Kararı'na dayandırdığı bildirisinde, Somaliland'ın tanınmasını reddetti. Birlik, Somaliland'ın başarılı bir şekilde ayrılmasının Nijerya, Kamerun ve hatta çeşitli bölgelerinde süregelen çatışmalarla boğuşan Etiyopya'da onlarca ayrılıkçı hareketi tetikleyerek bir “domino etkisi” yaratmasından endişe duyuyor.

Suudi Arabistan da ilkesel bir şekilde bunu reddeden bir duruş benimseyerek, Somali’nin birliğine desteğini ve tek taraflı eylemlere karşıtlığını teyit etti. Suudi Arabistan'ın bu duruşunun arkasında, Arap bölgesel düzenini koruma ve Krallığın stratejik ve güvenlik derinliği olarak gördüğü Kızıldeniz’e kıyısı olan devletlerin parçalanmasını önleme arzusu yatıyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD Başkanı Donald Trump'ın tutumu belirsiz. New York Post'a verdiği bir röportajda alaycı bir şekilde, “Somaliland'ın ne olduğunu gerçekten bilen var mı?” diye sordu. Somaliland Cumhuriyeti'ni hemen tanımayacağını, ancak Somaliland'ın bir ABD üssüne ev sahipliği yapma teklifinin “büyük bir olay” olduğunu ve her şeyin “değerlendirme aşamasında” olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı, genellikle olduğu gibi tanımanın Somali'nin istikrarına ve radikal eş-Şebab örgütü ile mücadeleye olumsuz etkilerinden, Mogadişu'yu tamamen Çin veya Türkiye kampına itmesi olasılığından endişe duyuyor.

İsrail'in Somaliland Cumhuriyeti'ni tanıması, ikili ilişkileri aşan ve Ortadoğu ile Afrika'daki güvenlik dengelerinin özüne dokunan bir hadise. Bu atılım sayesinde İsrail, Kızıldeniz'i çevreleyen “Arap duvarının” bir bölümünü yıkmayı başardı, İran ve vekilleriyle mücadele etmek için gelişmiş bir platform elde etti. Somaliland için ise bu tanıma, uzun zamandır beklenen siyasi ve ekonomik bir can simidini temsil ediyor.

Ancak, çok sayıda risk hâlâ mevcut. Bu yeni ittifak, Afrika Boynuzu'nu keskin bir kutuplaşmaya ve benzeri görülmemiş bir militarizasyona doğru itebilir ve iki eksen şekillenebilir: İsrail-Somaliland-Etiyopya ekseni ve değişime direnen Mısır-Somali-Türkiye-Cibuti ekseni.

İsrail'in Somaliland'ı tanıması sadece sembolik bir diplomatik adım değil; Kızıldeniz'e açılan kapıda bir yeniden konumlandırmayı yansıtıyor. Berbera Limanı, Etiyopya yolu ve Babul Mendeb'de olası bir askeri üs arasında, Somaliland sorunu, bölgesel güç dengelerini ve uluslararası sistemin sonuçlarını kontrol altına alma gücünü açıkça test ederek, uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerliyor.