Cezayir savunma yasasını yeniden düzenliyor: Genel seferberlik ilanı mı, önleyici bir tedbir mi?

Hükümet, şaşırtıcı olarak görenlerle normal karşılayanlar arasında tartışmalara yol açan ‘Genel Seferberlik Yasası’ taslağını meclise havale etti

Yasa taslağı genel seferberliğin nasıl hazırlanacağını ve uygulanacağını içeriyor (Cezayir Savunma Bakanlığı)
Yasa taslağı genel seferberliğin nasıl hazırlanacağını ve uygulanacağını içeriyor (Cezayir Savunma Bakanlığı)
TT

Cezayir savunma yasasını yeniden düzenliyor: Genel seferberlik ilanı mı, önleyici bir tedbir mi?

Yasa taslağı genel seferberliğin nasıl hazırlanacağını ve uygulanacağını içeriyor (Cezayir Savunma Bakanlığı)
Yasa taslağı genel seferberliğin nasıl hazırlanacağını ve uygulanacağını içeriyor (Cezayir Savunma Bakanlığı)

Ali Yahi

Cezayir'in Genel Seferberlik Yasası, onu şaşırtıcı olarak görenlerle normal olarak değerlendirenler arasında tartışmalara yol açmaya ve soru işaretleri yaratmaya devam ediyor. Taslağın nedenleri ve boyutları, Sahel bölgesi ve Kuzey Afrika'daki hızlı bölgesel dönüşümler ve güvenlikle ilgili zorluklar çerçevesinde tartışılmaya devam ediyor.

Yasa tasarısı meclise hava edildi

Cezayir hükümeti, bir hafta önce Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun başkanlığındaki Bakanlar Kurulu toplantısında geniş bir şekilde tartışıldıktan sonra pazartesi günü 69 maddeden oluşan genel seferberlik yasa tasarısını meclise havale etti. Çoğu kişi değerlendirme ve okumalarında, seferberlik kavramını silahlı kuvvetlerin kabiliyetlerini herhangi bir tehlikeye karşı mücadelede gerekli seviyeye yükseltmekle ilişkilendirse de belirli bir seferberlik türünden bahsetmedi. Ancak medyada siyasi, sivil ve askeri olmak üzere seferberliği tüm boyutlarıyla kapsayan genel seferberlik ifadesini kullandı.

Yasa tasarısı, ülkenin istikrarına, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir potansiyel tehdide karşı savunma kapasitesinin güçlendirilmesi çalışmaları çerçevesinde ordu, devlet kurumları, ulusal kurum ve kuruluşlar ve tüm ulusal ekonomi için, kamu ve özel sektörün katılımıyla barıştan savaşa etkin geçişin sağlanması ve tüm ulusal kapasitelerin savaş çabalarının emrine verilmesi amacıyla genel seferberliğin nasıl hazırlanacağını ve uygulanacağını öngörüyor.

Mekanizmalar ve metinler

Yasa tasarısında mekan ve zaman açısından sınırlı bir tehdide karşı koymak için kısmi seferberlik planlarının ya da savaş çabalarına katkıda bulunan araçların sevk ve idaresinden, halk savunma önlemlerinin uygulanmasından sorumlu olan Milli Savunma Bakanlığı'nın denetimi altında tüm bakanlıkların ve sivil toplumun katılımıyla genel seferberlik planlarının uygulanmasına yönelik mekanizmalar tanımlanıyor. Genel seferberlik durumunda İnsanlar, mallar ve hizmetler savaş çabalarını desteklemek için kullanılır ve ordunun ihtiyaçlarıyla ilgili ürünlerin ve tüketim maddelerinin ihracatına kısıtlamalar getirilir.

Yasa tasarısının metnine göre genel seferberlik, ülkenin anayasal kurumlarına, bağımsızlığına veya toprak bütünlüğüne yönelik yakın bir tehdit olması ya da fiili yahut yakın bir saldırı olması durumunda, Bakanlar Kurulu'nda Cumhurbaşkanı'nın kararıyla kararlaştırılır ve seferberlik hali aynı mekanizma tarafından sona erdirilir.

sadfgh
Genel seferberlik planı Milli Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanır (Cezayir Savunma Bakanlığı)

Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, genel seferberlik için ulusal stratejinin ana eksenlerini ve özel direktiflerini belirleme yetkisine sahip. Genel seferberliğin hayata geçirilmesi açısından, duruma göre başbakan, hükümet üyelerinin kendi yetki alanlarındaki faaliyetlerinin genel seferberlik ulusal stratejisi doğrultusunda koordinasyonunu, yönlendirilmesini ve kontrolünü sağlarken, genel seferberliğin hazırlanması ve uygulanmasıyla ilgili tüm faaliyetlerin genel denetimi Milli Savunma Bakanı'ndadır.

Seferberlik hazırlığı

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre  yasa tasarısı seferberliğin hazırlık aşamasında, ilgili bakanlıklar tarafından özel planların hazırlanmasını ve Milli Savunma Bakanlığı'nın genel seferberlik için genel planı hazırlayarak cumhurbaşkanının onayına sunmasını öngörüyor. Kritik makamlardaki kişilerin emekliliklerinin askıya alınması, halk savunma tedbirlerinin uygulanması, kişilerin ve mülklerin zapturapt altına alınması ve savunma ihtiyaçlarıyla ilgili kalemlerin ihracatına kısıtlamalar getirilmesi gibi adımlar atılarak insan ve malzeme rezervleri oluşturulur ve sivil toplum katılım görevi konusunda duyarlı hale getirilir.

İçişleri Bakanlığı, vatandaşlar ve seferber edilen maddi kaynaklar hakkında güncel bir veri tabanı oluşturarak ve sivil toplumu ve vatandaşları genel seferberlik durumlarında sorumlulukları ve görevleri konusunda duyarlı hale getirerek yerel toplum yetkililerinin yetkili askeri makamlarla koordinasyonunu sağlar. Sanayi Bakanlığı ise Milli Savunma Bakanlığı ve diğer bakanlıklarla iş birliği içinde, sivil sanayi üretimini ordunun ihtiyaçlarına ve savaş çabalarına uygun hale getirmekle görevlidir.

Dışişleri Bakanlığı, yurt dışındaki vatandaşları genel seferberlikteki rollerinin önemi konusunda duyarlı hale getirmekle sorumludur. Saldırı veya yakın bir tehdit durumunda seferberliğe başvurmanın meşruiyeti konusunda kamuoyunu ve uluslararası ve bölgesel kurumları duyarlı hale getirmeye çalışır.

Yasa tasarısı hakkında

Yasa tasarısı, Cumhurbaşkanı’nın Yüksek Güvenlik Kurulu'nu dinledikten ve Millet Meclisi Başkanı ile Ulusal Halk Meclisi Başkanı'na danıştıktan sonra Bakanlar Kurulu'nda genel seferberlik kararı alabileceğini öngören Anayasa'nın 99’uncu maddesine dayanıyor. Bu madde, 97’nci maddeden 102’nci maddeye kadar genel seferberliği düzenleyen ve meşrulaştıran maddelerden sadece biridir.

dfgthy
Cezayir parlamentosu yasa hakkında karar verdi (AFP)

‘Genel seferberlik’ ifadesi, bir devletin ordusunun savaş veya yarı-savaş durumuna dönüştürülmesi ve devletin ekonomisinin, kurumlarının, yeteneklerinin, maddi ve insan kaynaklarının ve yasalarının uzun süreli bir savaşın gerekliliklerini sağlamak ve hedeflerine ulaşmak için yeniden yapılandırılması olarak tanımlanıyor. Cezayir, 1962 yılında bağımsızlığına kazandığından bu yana ‘özel veya kısmi’ iki seferberlik vakası dışında anayasal konseptine uygun olarak genel seferberlik ilan etmedi. Bu iki vakadan biri Fas ile 1963 yılındaki Kum Savaşı, ikincisi ise 1990'lı yıllardaki güvenlik krizi olarak da bilinen Kara On Yıl’dı.

Afet veya olağanüstü hal

Siyaset sosyolojisi araştırmacısı Dehu bin Mustafa, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, Bakanlar Kurulu'nun yetkisi dahilinde olmayan genel seferberlik ilan etmediğini, ancak meclise sunulmak üzere genel seferberlik yasasını onayladığını söyledi. Dünyadaki her ülkenin tehditlere ya da savaşa karşı hazır olması gereken bir seferberlik kanunu olduğunu belirten Bin Mustafa, Cezayir'de 1986 yılının mart ayında çıkarılan 05/86 sayılı seferberlik yasasının, ihtiyat kanununun değiştirilmesi ve teknolojik ve siyasi değişikliklerle uyumlu hale getirilmesi için değiştirilmesi gerektiğini ifade etti. Bin Mustafa, sebeplerin bilinmediğini ya da saldırı yahut savaşla yüzleşmeye hazır olma, potansiyel dış tehditler ya da buna ilişkin sinyaller veren düşmanca eylemler olduğunu ve batı ve güney sınırlarında gerginlik işaretleri olduğunu açıkladı.

Yasanın duyurulma şeklinin kafa karışıklığına neden olduğunu söyleyen Bin Mustafa, medya ile yetkililerin yasanın içeriğini ve hedeflerini netleştirmesi gerektiğini belirterek, “Meclise sunulan seferberlik yasasını farklı kılan, savaş durumu ve barış durumundan savaş durumuna geçişle sınırlı olması, savaş çabasını ve bunu destekleyecek mekanizmaları tanımlaması ve afet ya da olağanüstü durumları içermeden milli seferberlik stratejisinin ana eksenlerini tanımlayan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesinin çıkarılmasını onaylamasıdır” yorumunda bulundu.

Ulusal seferberlik stratejisinin entelektüel, kültürel, medya, ekonomik, sosyal, siber, sağlık ve yasal seferberliği kapsayacağını belirten Bin Mustafa, bunun da devleti, kaynaklarını ve toplumları bir savaş durumuna hazırlamak ve bu önlemleri test edip değerlendirmek anlamına geldiğini söyledi.

Dünyanın her ülkesinde bir seferberlik kanunu olduğu için bu kanunun savaş anlamına gelmediğini, ancak amacının siyasi belirsizlik ve uluslararası çalkantı ve gerginlikler çerçevesinde hazırlıklı olmayı sağlamak olduğunu söyledi.

Milli Savunma Bakanı

Cezayir anayasasına göre Cumhurbaşkanı olan Milli Savunma Bakanı, meclise sunulan taslağa göre ilgili bakanlarla koordinasyon içinde, genel seferberlik planını harekete geçirmekten, ordunun çalışmalarını desteklemekten ve hayati önem taşıyan malzemelerin tüketimini rasyonel hale getirmekten sorumludur. Ayrıca İçişleri Bakanlığı ile iş birliği içinde hayati ve hassas tesislerin korunmasının güçlendirilmesi de sorumlulukları arasında yer alır.

xsdfgrt
Yasa tasarısı, genel seferberliğin etkinliğinin korunmasını vurguluyor (Cezayir Savunma Bakanlığı)

Milli Savunma Bakanı, genel seferberlik sırasında adil bir tazminat ödenmesini sağlayarak, seferberlik ve savaş hâline ilişkin kişi, mal ve hizmet ihtiyaçlarının ordunun yararına yurtiçi kaynaklardan karşılanması yetkisine sahip. Söz konusu amaçların bu amaçlar dışında kullanılması ve savunma ihtiyaçlarıyla ilgili sarf malzemelerinin özel izin alınmadan ihraç edilmesi yasaktır.

Ceza yönü de var

Yasa tasarısında cezai yönler de mevcut. Genel seferberliğin etkinliğini korumak için ağır cezalar öngören yasa tasarısına göre seferberlik ve savaş hali için kullanılacak malları istismar eden veya bunu yapma yetkisini kötüye kullanan herkes üç yıldan 10 yıla kadar hapis ve 1 milyon dinara (yaklaşık 70 bin dolar) kadar para cezasına çarptırılır. Doğru bilgi vermeyen ya da seferberlik için tasarlanan ekipmanı gizlemeye çalışan herkes iki aydan üç yıla kadar hapis ve 300 bin dinara (2 bin 100 dolar) kadar para cezası ile cezalandırılır.

Seferberlik, halk savunma tedbirlerini uygulamayı reddetme ya da silahlanmayla ilgili yetkisiz açıklamalarda bulunanlar iki aydan bir yıla kadar hapis ve 100. Bin dinara (700 dolar) kadar para cezası alır.



Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.